1937 yılında Tunceli’nin Mazgirt İlçesi’nin Kızılkale Köyü’nde doğdu. Babası köy eğitmeniydi. İlkokulu babasının eğitmenlik yaptığı çevre köylerde ve kendi köyünde okudu. 1949 yılında Akçadağ Köy Enstitüsü’ne girdi. Orada ve Diyarbakır-Ergani’de köy enstitüsünü tamamladı, 1955 yılında öğretmen oldu. 1956 yılında Elazığ Lisesi’nde sınavlara girerek lise diploması da aldı ve aynı yıl Ankara Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu, 1960 yılında bitirdi. Erzurum’da askerlik, Elazığ’da kaymakamlık stajı ve Osmaniye’de kısa bir süre kaymakamlık yaptı. Ancak merkeze alındı ve ayrılarak 1964 yılında Elazığ’da serbest avukatlığa başladı. Daha sonra Tunceli’ye geçti. Köy öğretmenliği yıllarında şiirler ve hikayeler yazdı. 1964 yılında ilk romanı “Yaşamanın Ötesinde” Vatan gazetesinde tefrika edildi. İlk şiir kitabı “Prangalar” 1967 yılında basıldı. 1965 yılında Elazığ’da “Çıra” adlı edebiyat dergisini çıkarıp yönetti. Edebi ve siyasi çok sayıda kitabı var.
Kemal Burkay, 1965 yılında Türkiye İşçi Partisi’ne üye oldu ve partinin Elazığ, Tunceli, Bingöl ve Erzincan illerinde örgütlenmesinde rol aldı. 1965 seçimlerinde yaşını büyüterek TİP’in Bingöl adayı oldu. 1968 yılında TİP Genel Yönetim Kurulu’na, bir yıl sonra ise Merkez Yürütme Kurulu’na seçildi. 1969 yılında TİP’in Tunceli adayı oldu. 12 Mart döneminde 1972 yılında yurt dışına çıktı. 1974 yılında çıkan af yasasının ardından ülkeye döndü, Ankara’da yine serbest avukatlığa başladı. Aynı yılın sonunda bir grup arkadaşıyla birlikte illegal Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi’ni (PSK) kurdu ve genel sekreterliğe seçildi. Burkay ve arkadaşları 1975 yılında Özgürlük Yolu dergisini, 1977 yılında ise, 15 günlük Roja Welat gazetesini çıkardılar. PSK, bağımsız aday göstererek 1977 yılında (Mehdi Zana) Diyarbakır, 1979 yılında ise Ağrı belediye başkanlıklarını kazandı. Mart 1980’de yurt dışına çıktı. İsveç’ten politik iltica alan Burkay, çalışmalarını yurt dışında sürdürüyor.
GÜLÜMSE
Hadi gülümse bulutlar gitsin İşçiler iyi çalışsın, gülümse Yoksa ben nasıl yenilenirim Belki şehre bir film gelir Bir güzel orman olur yazılarda İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.
Sazlarım vardı, ırmaklarım vardı çok Çakıltaşlarım vardı benim Ama sen başkasın anlıyor musun Tut ki karnım acıktı, anneme küstüm Tüm şehir bana küskün Bir kedim bile yok anlıyor musun
İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.
________________________________________
DOĞAN GÜN
Kırgın umutta Keder tortusunda Acıda, zehirde, pusuda Yılma Doğan günü bekle
Çünkü tutar bir erik ağacı sunar sana Doğan gün Van gölünden bir sabah Bir kıvılcım, bir titreşim Bir tutam akdeniz Süphancı bir serinlik Ve genç bir gerinme Usulcacık saç hışırtıları Bir dudaktan buğulanan sıcaklık Tutar getirir Doğan gün Öpücük gibi konar gözlerinde bir melodi Sevgilin gibi dokunur parmaklarına bir kedi Ve kavga ve zulüm ve ateş Hep birlikte örülen bir türkü Güzel yapmak için, güzel olmak için Çünkü hayat dönen, kıvrılan Yanan bir ibrişimdir Tutar getirir Doğan gün
________________________________________
Bir Gülü Büyütmek Yok Mu
Örsün üstünde ses Ve kıvılcım Hep gençlik çığlıkları hatırlarım Ayakları çıplak, göğüsleri yırtık Yaralarıma umut basmışlar Bir gülümseme gibi taşıyorlar Kamcı izlerini ve kederi Hatırlarım Daha dün gibi Yüzyıllar boyunca Ezilenlerin serüvenini
Dallar suskun ve buruk Kar türküleri acılı Koğuşumdan ve tel örgülerden öte Diyarbakır şehri suskun Ova kıpırtısız, dağlar çok uzakta Ve ben akkor bir öfkedeyim
Böyle her bahar yeşeriyorsam Kederi ve zehri yeniyorsam Bir gulu büyütmek yok mu Ebedei Kavgada Sevdada varsam Bir gülü büyütmek yok mu
Geçti ezilenlerin resmi geçidi Yirminci yüzyılın kapısından Çığlıklarda, ağıtlarla, marşlarla Seslerinde kavga ve kin Özlem ve sevda Bir öfke gibi hatırlarım Keskin dişlerini efendilerin Gülüşleri, kamçıları, darağaçlarını Ben hıncımı bin yıllarca taşıdım Kavgamdan bir gül çıkar Bilirim
________________________________________
Yenik Değiliz
Yenik değiliz boşa gitmedi çektiğimiz acılar ilk yaz yağmuruyla yeşeren tohumlara bak bir yangın gecesini andıran sesleri dinle savaş alanlarında çarpışanlar var
yenik değiliz etselerde bizi ekmeğimizden çocuklarımızın buğday başağı saçlarından yardan ayırsalarda bizi yenik değiliz kanımızda bir pınar gibi kaynayan hayat yenik değiliz torbamız tohum dolu koşar adım giriyoruz kavgaya
________________________________________
I. DERSİM
Bir eski öyküdür bileceksiniz Masallardan kalmıştır Dersim Ülkemin ortasında gizli Yanık bir türküdür Dersim
Yıl otuz sekizdi dağlarda İri ceviz ağaçları ve atım vardı Belki bir gökyüzü savaşçısıydım Bir arpa ekmeği kadar sıcaktı Toprağım, karım ve çocuklarım
Oysa soğuk bir kuştur Parıldar süngü
Bana niçin uzaksın düşündün mü Kurda kuşa dostluğumu düşündün mü?
Bu sularda ölüm bile güzel Sen hiç kurşunların anlamını düşündün mü
Yıl otuz sekizdi dağlarda İri ceviz ağaçları ve atım vardı Güneş ve sular ülkesinde orda Orda ki eski bir öyküdür Dersim
II. HIZIR PAŞA
'Hızır Paşa bizi berdar etmeden Açılın kapılar şaha gidelim.'
O ki Hızır Paşadır Berdar edecektir Berdar edecektir güneşleri Pir Sultansız bir evrendir onun evreni
O ki Hızır Paşadır Hayatı yasaklar denizi bellemiştir Gayri özsu yürümesin dağlara Ve türkülere zincir vurulsun
Bir kez yasak mıdır gülümsemeler Elin ele, dostun dosta varışı Bir kez yasak mıdır tohumun yarınlara varışı Umutlar, uykular, düşünceler Özgürlüğe zincir vurulsun
III. ORDA VARDIR PİR SULTAN
Bileğin nerde kelepçeli Orda vardır Pir Sultan
Başlarsa yeni bir zindan Orda vardır Pir Sultan
Eşkiyalar tutmuşsa su başlarını Ve bebeler açsa Orda vardır Pir Sultan
İnsan duyarsa 'Topraksız insanın 'Ve insansız toprağın feryadını' Orda vardır Pir Sultan
IV. TÜRKÜLER AŞIP GEÇER TAŞLARDAN
'Kalenin kapısı taştan çıkılmaz' Amma Türküler aşıp geçer taşlardan Ve bir kerre daha Ölüp dirilir Pir Sultan Özgürlüğün şavkı vurur karanlığa bir kez Munzur çıkmıştır yatağından Sesi dağlarda taşlarda Ulu bir çağlayan
Bu yolumuzdur yürüyeceğiz Tanyeri al olanadek Bu işimizdir öreceğiz Toprak elimizde güzelleşecek
Kaçan kaçar Varan varır Bizim yüreğimiz pek
V. NEO GESTAPO ADAM
Neo Gestapo Adam Durup dinledi karanlıkta Durup dinledi ses çağlayanını Ses ormanını Ses katarını
Adamın yüzü kindi Hayatında sevememişti hiç Karanlıkta bir sesin Bir şiirin Bir türkünün güzelliğini
Adamın bakışları kindi Hiç dostça açılmamıştı bu gözler Bir meşe yaprağına bile
Neo Gestapo Adam Yani aklı birtakım Dedektif Nik hikâyelerinde Yani kavgalıydı Şiirle Türküyle Ve gülümseyen herhangi bir yüzle
VI. VE OL HİKÂYAT
Koltuğunda asık yüzlü bir puttur o Tedirgindir Mutsuzdur Şaşkındır
Penceresinde alev alev tutuşan Munzur vurur Öfkelidir Çılgındır Budaladır o
Buyruk gelmiştir efendilerinden Bir aferin almak için Ol makamda kalmak için Köledir o
Ve böylece dirilen Pir Sultan Alınıp tekrar zindana konacaktır Maksat Ve ol hikâyat budur
VII. ÖZGÜRLÜĞÜ BİR SELVİ GİBİ DİKMEK İÇİN
Gençtiler Ya da deli bir rüzgârda gencelmiştiler Dudaklarında bağımsızlık türküsü Sokaklardan bir kan gibi geçtiler
Kimi on yaşında bebe Kimi yaşlı 'Bı zone ğa gısekene'* Liseli, üniversiteli, mektepsiz İşçi, öğretmen, mühendis Terzi, berber, işsiz Tiyatro oyuncusu Ve köylü idiler Yürüdüler tanyeri al olsun diye Soğuk putların yerini güneşler alsın diye Yürüdüler Ak kağıt üstünden hayata geçirmek için Özgürlüğü bir selvi gibi dikmek için Yürüdüler binlercesi bircesine Bir barış imecesine
Dudaklarında bağımsızlık türküsü Sokaklardan bir kan gibi geçtiler
VIII. İLK KURŞUN
Karakol önünde Neo Gestapo Adam Ve özgürlük ormanı göz göze geldiler bir an Birinin gözlerinde kin, ötekilerde inanç Bağımsızlık marşını okudular Sesleri bir ulu koroydu dağlarda yansıyan Ve uzun bir süre beklediler İçerde onlardan biri vardı Onu istediler Bir ölümü paylaşmaya gelmişlerdi Belki de
Cevap ilk kurşundu Bir cam gibi parçalandı gece Böylece barış ormanı kurşunla taranacaktır Yüreği pek adamların bağrı kanlanacaktır Öyleki beklenen güneş kanlarımızda kızarsın Özgürlük gülü Kanımızla beslenip büyüsün
Kaçan kaçar Varan varır Bizim yüreğimiz pek
IX. İNSAN KANI BİTEKTİR
İnsan kanı bitektir Tohumdur bir nice yaşamaya Şiire, aşka, öyküye
İnsan kanı bitektir Emzirir toprağı annece Selviler, çamlar, çimenler Ve yediveren güller bitsin diye
İnsan kanı bitektir Özüdür güneşin, denizin, yaprağın İnsandır o açar her yerde Umutta, hüzünde, özgürlükte
Biz geleceğe kan verenleriz Onun için yaşarız gelecekte Gestapo adamsız ve putsuz Suyla, otla, böcekle kardeşçe
X. BİR MEHMET KILAN'DI
O, Dersim toprağının büyütmesi Bir Mehmet Kılan'dı Bıyıkları gibi yüreği kocamandı
Eğilmeye alışamadı nedense Alçak sesle konuşmaya o Gözleri ışıl ışıl sevgi Ve zaman zaman öfke Saçları canlı bir isyandı
Bundandı onun dağlara tutkusu Bundandı onun şaraplara tutkusu
Basbariton bir Mehmet Kılan'dı Bıyıkları gibi yüreği koskocamandı Kurşunlardan da baskın Ordaydı, orda olacaktı, eylem içinde vardı Ve nice hileye, zulme, kalleşliğe Yumruğunu koyardı
O bir Mehmet Kılan'dı Nice kahpe faklarından geçip gelmişti Ortaya bütün insanlığını koymuştu Bütün sevgisini yiğitliğini Ama aldandı Bir kin kıvılcımı sarstı onun Kıvırcık saçları altındaki başını Çevresine bir kan gölü yayıldı
XI. VURMA KENDİ ELLERİNE
Kiminin tabanı nasırlı Vur Mehmetçik vur Kiminin kağıt gibi Vur Mehmetçik vur Ama aynı yolun yolcularıyız Vur Mehmetçik vur
Tezkerene altmış gün var öyle mi Biz komünistiz demek Kızılbaşız, Pis Kürdüz, n'apalım Vur Mehmetçik Vur
Senin de bir köyün var değil mi Anan çapacı el işinde Nişanlının adı Fatma Vur Mehmetçik vur
Saçlarım zaten dökülüyordu Bıyıklarım büyür yine Ben inançlıyım ağlamam Vur Mehmetçik vur
Sen benim elimsin Mehmetçik Vurma kendi ellerine Sen benim gözümsün Mehmetçik Vurma kendi gözlerine
XII. YÜZLER
Kimi on yaşında bebe Kimi yaşlı, 'bı zone ğa qısekene' Liseli, üniversiteli, mektepsiz İşçi, öğretmen, mühendis Terzi, berber, işsiz Tiyatro oyuncusu Ve köylü idiler
Betonların üstüne boylu boyunca uzanmıştılar Gözlerinde kan gülleri Tenleri bir kez daha çelik Bir ateş çemberinden geçmiştiler Paraları, saatleri, bel kayışları alınmıştı Kimi ayakkabısız Kiminin gömleği kana bulanmıştı Ekmeklerini kardeşçe bölüşmüştüler
Camlardan meraklı gözler süzüyordu onları Kafese konmuş azgın hayvanları Gökyüzü yaratıklarını, eşkiyaları Seyreder gibi... Küfürlerinde alabildiğine cömert Ve sanki sevgi denen şeyi hiç bilmemiş Seyircilerdi bunlar 'Onları düşünmeye alıştırmamışlardı'
Yüzler onurlu ve sakindiler Geçmişe karşı anlayışlı Geleceğe kararlıydılar Daha çok ateş çemberi bekliyordu onları Birşeyler bitmemişti daha Anlıyorlardı
Garnizon nezarethanesinde Yüzler Betonlara boylu boyunca uzanmıştılar Ekmeklerini kardeşçe bölüşmüştüler
*bı zone ğa qısekene: kendi diliyle konuşuyordu.
şiir kitapları: (ŞİİRLER) özgürlük ve yaşam, can taşır dicle, çarin-rubailer, yakılan şiirin türküsü. Kürtler ve Kürdistan, seçme Yazılar, Dersên Zmanê Kurdi, Anılar-Belgeler, adım adım özgür Kürdistan vd...
Kemal Burkay; zeki, yaratıcı, sağduyu sahibi, ince, entellektuel, kararlı, cesur ve tüm bunlara rağmen mütevazi bir insandır darısı diğer kürt liderlerin başına diyelim..
sezen aksu'nun nefis yorumuyla taçlanmış 'gülümse' şiirinin şairi ve psk adlı bir örgütün avrupa'da yaşayan (zorunda bırakılan) lideridir. sözlerini yazmış olduğu şarkı en son vizontele tuuba'da yeniden insanlara hatırlatılmıştur ve bence bu bahar günlerine en çok yakışan şarkılardan biridir. 'belki şehre bir film gelir.'
1980den beri sürgün hayatı yaşayan Kürt aydını.
Dersimli bir özgürlükçü...
-Yaşamanın Ötesinde - isimli romanını okumak istediğim ve fırsat bulamadığım
hukukçu.
KEMAL BURKAY hayatı ve şiirleri
1937 yılında Tunceli’nin Mazgirt İlçesi’nin Kızılkale Köyü’nde doğdu. Babası köy eğitmeniydi. İlkokulu babasının eğitmenlik yaptığı çevre köylerde ve kendi köyünde okudu. 1949 yılında Akçadağ Köy Enstitüsü’ne girdi. Orada ve Diyarbakır-Ergani’de köy enstitüsünü tamamladı, 1955 yılında öğretmen oldu. 1956 yılında Elazığ Lisesi’nde sınavlara girerek lise diploması da aldı ve aynı yıl Ankara Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu, 1960 yılında bitirdi. Erzurum’da askerlik, Elazığ’da kaymakamlık stajı ve Osmaniye’de kısa bir süre kaymakamlık yaptı. Ancak merkeze alındı ve ayrılarak 1964 yılında Elazığ’da serbest avukatlığa başladı. Daha sonra Tunceli’ye geçti. Köy öğretmenliği yıllarında şiirler ve hikayeler yazdı. 1964 yılında ilk romanı “Yaşamanın Ötesinde” Vatan gazetesinde tefrika edildi. İlk şiir kitabı “Prangalar” 1967 yılında basıldı. 1965 yılında Elazığ’da “Çıra” adlı edebiyat dergisini çıkarıp yönetti. Edebi ve siyasi çok sayıda kitabı var.
Kemal Burkay, 1965 yılında Türkiye İşçi Partisi’ne üye oldu ve partinin Elazığ, Tunceli, Bingöl ve Erzincan illerinde örgütlenmesinde rol aldı. 1965 seçimlerinde yaşını büyüterek TİP’in Bingöl adayı oldu. 1968 yılında TİP Genel Yönetim Kurulu’na, bir yıl sonra ise Merkez Yürütme Kurulu’na seçildi. 1969 yılında TİP’in Tunceli adayı oldu. 12 Mart döneminde 1972 yılında yurt dışına çıktı. 1974 yılında çıkan af yasasının ardından ülkeye döndü, Ankara’da yine serbest avukatlığa başladı. Aynı yılın sonunda bir grup arkadaşıyla birlikte illegal Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi’ni (PSK) kurdu ve genel sekreterliğe seçildi. Burkay ve arkadaşları 1975 yılında Özgürlük Yolu dergisini, 1977 yılında ise, 15 günlük Roja Welat gazetesini çıkardılar. PSK, bağımsız aday göstererek 1977 yılında (Mehdi Zana) Diyarbakır, 1979 yılında ise Ağrı belediye başkanlıklarını kazandı. Mart 1980’de yurt dışına çıktı. İsveç’ten politik iltica alan Burkay, çalışmalarını yurt dışında sürdürüyor.
GÜLÜMSE
Hadi gülümse bulutlar gitsin
İşçiler iyi çalışsın, gülümse
Yoksa ben nasıl yenilenirim
Belki şehre bir film gelir
Bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.
Sazlarım vardı, ırmaklarım vardı çok
Çakıltaşlarım vardı benim
Ama sen başkasın anlıyor musun
Tut ki karnım acıktı, anneme küstüm
Tüm şehir bana küskün
Bir kedim bile yok anlıyor musun
İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.
________________________________________
DOĞAN GÜN
Kırgın umutta
Keder tortusunda
Acıda, zehirde, pusuda
Yılma
Doğan günü bekle
Çünkü tutar bir erik ağacı sunar sana
Doğan gün
Van gölünden bir sabah
Bir kıvılcım, bir titreşim
Bir tutam akdeniz
Süphancı bir serinlik
Ve genç bir gerinme
Usulcacık saç hışırtıları
Bir dudaktan buğulanan sıcaklık
Tutar getirir
Doğan gün
Öpücük gibi konar gözlerinde bir melodi
Sevgilin gibi dokunur parmaklarına bir kedi
Ve kavga ve zulüm ve ateş
Hep birlikte örülen bir türkü
Güzel yapmak için, güzel olmak için
Çünkü hayat dönen, kıvrılan
Yanan bir ibrişimdir
Tutar getirir
Doğan gün
________________________________________
Bir Gülü Büyütmek Yok Mu
Örsün üstünde ses
Ve kıvılcım
Hep gençlik çığlıkları hatırlarım
Ayakları çıplak, göğüsleri yırtık
Yaralarıma umut basmışlar
Bir gülümseme gibi taşıyorlar
Kamcı izlerini ve kederi
Hatırlarım
Daha dün gibi
Yüzyıllar boyunca
Ezilenlerin serüvenini
Dallar suskun ve buruk
Kar türküleri acılı
Koğuşumdan ve tel örgülerden öte
Diyarbakır şehri suskun
Ova kıpırtısız, dağlar çok uzakta
Ve ben akkor bir öfkedeyim
Böyle her bahar yeşeriyorsam
Kederi ve zehri yeniyorsam
Bir gulu büyütmek yok mu
Ebedei
Kavgada
Sevdada varsam
Bir gülü büyütmek yok mu
Geçti ezilenlerin resmi geçidi
Yirminci yüzyılın kapısından
Çığlıklarda, ağıtlarla, marşlarla
Seslerinde kavga ve kin
Özlem ve sevda
Bir öfke gibi hatırlarım
Keskin dişlerini efendilerin
Gülüşleri, kamçıları, darağaçlarını
Ben hıncımı bin yıllarca taşıdım
Kavgamdan bir gül çıkar
Bilirim
________________________________________
Yenik Değiliz
Yenik değiliz
boşa gitmedi çektiğimiz acılar
ilk yaz yağmuruyla yeşeren
tohumlara bak
bir yangın gecesini andıran
sesleri dinle
savaş alanlarında çarpışanlar var
yenik değiliz
etselerde bizi ekmeğimizden
çocuklarımızın buğday başağı saçlarından
yardan ayırsalarda bizi
yenik değiliz
kanımızda bir pınar gibi kaynayan hayat
yenik değiliz
torbamız tohum dolu
koşar adım giriyoruz kavgaya
________________________________________
I. DERSİM
Bir eski öyküdür bileceksiniz
Masallardan kalmıştır Dersim
Ülkemin ortasında gizli
Yanık bir türküdür Dersim
Yıl otuz sekizdi dağlarda
İri ceviz ağaçları ve atım vardı
Belki bir gökyüzü savaşçısıydım
Bir arpa ekmeği kadar sıcaktı
Toprağım, karım ve çocuklarım
Oysa soğuk bir kuştur
Parıldar süngü
Bana niçin uzaksın düşündün mü
Kurda kuşa dostluğumu düşündün mü?
Bu sularda ölüm bile güzel
Sen hiç kurşunların anlamını düşündün mü
Yıl otuz sekizdi dağlarda
İri ceviz ağaçları ve atım vardı
Güneş ve sular ülkesinde orda
Orda ki eski bir öyküdür Dersim
II. HIZIR PAŞA
'Hızır Paşa bizi berdar etmeden
Açılın kapılar şaha gidelim.'
O ki Hızır Paşadır
Berdar edecektir
Berdar edecektir güneşleri
Pir Sultansız bir evrendir onun evreni
O ki Hızır Paşadır
Hayatı yasaklar denizi bellemiştir
Gayri özsu yürümesin dağlara
Ve türkülere zincir vurulsun
Bir kez yasak mıdır gülümsemeler
Elin ele, dostun dosta varışı
Bir kez yasak mıdır tohumun yarınlara varışı
Umutlar, uykular, düşünceler
Özgürlüğe zincir vurulsun
III. ORDA VARDIR PİR SULTAN
Bileğin nerde kelepçeli
Orda vardır Pir Sultan
Başlarsa yeni bir zindan
Orda vardır Pir Sultan
Eşkiyalar tutmuşsa su başlarını
Ve bebeler açsa
Orda vardır Pir Sultan
İnsan duyarsa
'Topraksız insanın
'Ve insansız toprağın feryadını'
Orda vardır Pir Sultan
IV. TÜRKÜLER AŞIP GEÇER TAŞLARDAN
'Kalenin kapısı taştan çıkılmaz'
Amma
Türküler aşıp geçer taşlardan
Ve bir kerre daha
Ölüp dirilir Pir Sultan
Özgürlüğün şavkı vurur karanlığa bir kez
Munzur çıkmıştır yatağından
Sesi dağlarda taşlarda
Ulu bir çağlayan
Bu yolumuzdur yürüyeceğiz
Tanyeri al olanadek
Bu işimizdir öreceğiz
Toprak elimizde güzelleşecek
Kaçan kaçar
Varan varır
Bizim yüreğimiz pek
V. NEO GESTAPO ADAM
Neo Gestapo Adam
Durup dinledi karanlıkta
Durup dinledi ses çağlayanını
Ses ormanını
Ses katarını
Adamın yüzü kindi
Hayatında sevememişti hiç
Karanlıkta bir sesin
Bir şiirin
Bir türkünün güzelliğini
Adamın bakışları kindi
Hiç dostça açılmamıştı bu gözler
Bir meşe yaprağına bile
Neo Gestapo Adam
Yani aklı birtakım Dedektif Nik hikâyelerinde
Yani kavgalıydı
Şiirle
Türküyle
Ve gülümseyen herhangi bir yüzle
VI. VE OL HİKÂYAT
Koltuğunda asık yüzlü bir puttur o
Tedirgindir
Mutsuzdur
Şaşkındır
Penceresinde alev alev tutuşan Munzur vurur
Öfkelidir
Çılgındır
Budaladır o
Buyruk gelmiştir efendilerinden
Bir aferin almak için
Ol makamda kalmak için
Köledir o
Ve böylece dirilen Pir Sultan
Alınıp tekrar zindana konacaktır
Maksat
Ve ol hikâyat budur
VII. ÖZGÜRLÜĞÜ BİR SELVİ GİBİ DİKMEK İÇİN
Gençtiler
Ya da deli bir rüzgârda gencelmiştiler
Dudaklarında bağımsızlık türküsü
Sokaklardan bir kan gibi geçtiler
Kimi on yaşında bebe
Kimi yaşlı 'Bı zone ğa gısekene'*
Liseli, üniversiteli, mektepsiz
İşçi, öğretmen, mühendis
Terzi, berber, işsiz
Tiyatro oyuncusu
Ve köylü idiler
Yürüdüler tanyeri al olsun diye
Soğuk putların yerini güneşler alsın diye
Yürüdüler
Ak kağıt üstünden hayata geçirmek için
Özgürlüğü bir selvi gibi dikmek için
Yürüdüler binlercesi bircesine
Bir barış imecesine
Dudaklarında bağımsızlık türküsü
Sokaklardan bir kan gibi geçtiler
VIII. İLK KURŞUN
Karakol önünde
Neo Gestapo Adam
Ve özgürlük ormanı göz göze geldiler bir an
Birinin gözlerinde kin, ötekilerde inanç
Bağımsızlık marşını okudular
Sesleri bir ulu koroydu dağlarda yansıyan
Ve uzun bir süre beklediler
İçerde onlardan biri vardı
Onu istediler
Bir ölümü paylaşmaya gelmişlerdi
Belki de
Cevap ilk kurşundu
Bir cam gibi parçalandı gece
Böylece barış ormanı kurşunla taranacaktır
Yüreği pek adamların bağrı kanlanacaktır
Öyleki beklenen güneş kanlarımızda kızarsın
Özgürlük gülü
Kanımızla beslenip büyüsün
Kaçan kaçar
Varan varır
Bizim yüreğimiz pek
IX. İNSAN KANI BİTEKTİR
İnsan kanı bitektir
Tohumdur bir nice yaşamaya
Şiire, aşka, öyküye
İnsan kanı bitektir
Emzirir toprağı annece
Selviler, çamlar, çimenler
Ve yediveren güller bitsin diye
İnsan kanı bitektir
Özüdür güneşin, denizin, yaprağın
İnsandır o açar her yerde
Umutta, hüzünde, özgürlükte
Biz geleceğe kan verenleriz
Onun için yaşarız gelecekte
Gestapo adamsız ve putsuz
Suyla, otla, böcekle kardeşçe
X. BİR MEHMET KILAN'DI
O, Dersim toprağının büyütmesi
Bir Mehmet Kılan'dı
Bıyıkları gibi yüreği kocamandı
Eğilmeye alışamadı nedense
Alçak sesle konuşmaya o
Gözleri ışıl ışıl sevgi
Ve zaman zaman öfke
Saçları canlı bir isyandı
Bundandı onun dağlara tutkusu
Bundandı onun şaraplara tutkusu
Basbariton bir Mehmet Kılan'dı
Bıyıkları gibi yüreği koskocamandı
Kurşunlardan da baskın
Ordaydı, orda olacaktı, eylem içinde vardı
Ve nice hileye, zulme, kalleşliğe
Yumruğunu koyardı
O bir Mehmet Kılan'dı
Nice kahpe faklarından geçip gelmişti
Ortaya bütün insanlığını koymuştu
Bütün sevgisini yiğitliğini
Ama aldandı
Bir kin kıvılcımı sarstı onun
Kıvırcık saçları altındaki başını
Çevresine bir kan gölü yayıldı
XI. VURMA KENDİ ELLERİNE
Kiminin tabanı nasırlı
Vur Mehmetçik vur
Kiminin kağıt gibi
Vur Mehmetçik vur
Ama aynı yolun yolcularıyız
Vur Mehmetçik vur
Tezkerene altmış gün var öyle mi
Biz komünistiz demek
Kızılbaşız, Pis Kürdüz, n'apalım
Vur Mehmetçik Vur
Senin de bir köyün var değil mi
Anan çapacı el işinde
Nişanlının adı Fatma
Vur Mehmetçik vur
Saçlarım zaten dökülüyordu
Bıyıklarım büyür yine
Ben inançlıyım ağlamam
Vur Mehmetçik vur
Sen benim elimsin Mehmetçik
Vurma kendi ellerine
Sen benim gözümsün Mehmetçik
Vurma kendi gözlerine
XII. YÜZLER
Kimi on yaşında bebe
Kimi yaşlı, 'bı zone ğa qısekene'
Liseli, üniversiteli, mektepsiz
İşçi, öğretmen, mühendis
Terzi, berber, işsiz
Tiyatro oyuncusu
Ve köylü idiler
Betonların üstüne boylu boyunca uzanmıştılar
Gözlerinde kan gülleri
Tenleri bir kez daha çelik
Bir ateş çemberinden geçmiştiler
Paraları, saatleri, bel kayışları alınmıştı
Kimi ayakkabısız
Kiminin gömleği kana bulanmıştı
Ekmeklerini kardeşçe bölüşmüştüler
Camlardan meraklı gözler süzüyordu onları
Kafese konmuş azgın hayvanları
Gökyüzü yaratıklarını, eşkiyaları
Seyreder gibi...
Küfürlerinde alabildiğine cömert
Ve sanki sevgi denen şeyi hiç bilmemiş
Seyircilerdi bunlar
'Onları düşünmeye alıştırmamışlardı'
Yüzler onurlu ve sakindiler
Geçmişe karşı anlayışlı
Geleceğe kararlıydılar
Daha çok ateş çemberi bekliyordu onları
Birşeyler bitmemişti daha
Anlıyorlardı
Garnizon nezarethanesinde Yüzler
Betonlara boylu boyunca uzanmıştılar
Ekmeklerini kardeşçe bölüşmüştüler
*bı zone ğa qısekene: kendi diliyle konuşuyordu.
şiir kitapları: (ŞİİRLER) özgürlük ve yaşam, can taşır dicle, çarin-rubailer, yakılan şiirin türküsü. Kürtler ve Kürdistan, seçme Yazılar, Dersên Zmanê Kurdi, Anılar-Belgeler, adım adım özgür Kürdistan vd...
Kemal Burkay; zeki, yaratıcı, sağduyu sahibi, ince, entellektuel, kararlı, cesur ve tüm bunlara rağmen mütevazi bir insandır
darısı diğer kürt liderlerin başına diyelim..
kürt milliyetçisidir kendisi yanl1s hat1rlamyrsam
sezen aksu'nun nefis yorumuyla taçlanmış 'gülümse' şiirinin şairi ve psk adlı bir örgütün avrupa'da yaşayan (zorunda bırakılan) lideridir. sözlerini yazmış olduğu şarkı en son vizontele tuuba'da yeniden insanlara hatırlatılmıştur ve bence bu bahar günlerine en çok yakışan şarkılardan biridir.
'belki şehre bir film gelir.'