gül kelamdan ibaret kaldığında susmanın tam sırası.
hiçbir soruya mahal bırakmayacak denli mükemmel bir cevap olması gereken kelam, gülden geriye sadece bir soru kalır. muhatap ve mütekellim arasında mevcut, GÜL. sonrasında zarf rüknü. O da GÜL.
şayet satır aralarına farsça şerh düşülmüş bir mesneviye bakıp da gözlerini yumduğunda hatırında kalan şeyse kelam, varlığının teyidatı yokluğuyla ölçülemeyecek kadar ortadadır gül. n.b.
Şu anda gözlerime ve sözlerime inanmak istemiyorum. Çünkü bu kadar kelam ve selamın geçmiş olduğu bir sitede bu kelime hakkında çok cüzi sayıda yazı var. Nasıl oldu da bu kadar kelam erbabı bu sayfaya veya safhaya birkaç demet çiçek bırakmadan geçebildiler. Gözlerim o çiçek demetlerini göremediği için hayal kırıklığı içindeyim. Ey kelam erbabı beni duyun ve benim gibi dili söze erişmeyen biri bile buraya tenkit için de olsa bir kaç satır yazıyor ise sizlere sayfaları nakış nakış işlemek düştüğünü söylememden bana karşı kırgınlık duymayın. O doyurucu bilgilerinizi okumak için sabırsızlanıyorum. Haydi kolay gelsin. Ağzınıza sağlık.
çok rahatım aslına bakarsan efendim.. yani böyle dalında geçen seneden kalmış salına sallanan kuru bir yaprak gibiyim efendimiz.., bunu kendilerine sorduğumda sözüne güvenilir kişilerde demişti.. zaten duygularınızı belli edecek biri değildiniz.. eğitimli biriydiniz.. zaten bi dahada konuşmadınız.. ben de konuşmadım.. yalnızca sizi düşünmeye devam edebileceğimi düşündüm.. zaten ne zaman ağzımı açsam hep hüzünlü şeyler söylüyordum.. isabet ettiniz.. beni durdurmanızı zaten önerecektim.. biraz bekleseydiniz gecikmeyecektim.. daha fazla gecikmeyecektim yani.. eskisine hiç benzemeyen birşeyim artık ben.. susmalıyım o yüzden.. bak yerde güzel taze bakımlı yeşil otlar var.. birazdan belki yağmur yağar..
kelam için bkz: lam ile mim arasındaki yerde duran, lamdan kalkıp elifde soluklanan, mime yol yol alan bir deli. yedi kandilli süreyyayı arıyordu, yolda mehlika sultanın sevdalılarıyla karşılaştı. sonrası da masala eş olmuş. ayartmışlar birbirlerini. aşk neymiş diye konuşmuşlar da konuşmuşlar. kendilerine gelince bakmışlar ki aşk da çekmiş gitmiş. mehlika sultan çoktaaaan alıp yüzüğünü bir ulu dağın şahenşahının tahtına oturmuş. bu kadar uykuyu ashabı kehf bile uyumamışmış, aşk insanı nasıl uyutuyormuş. bakmışlar ki şefkat hala orada duruyormuş. şefkat bakmış yaralılara, ama bilmemiş uyku sersemleri şefkatin kadrini. halbuki o makamın en kıymetlisiymiş şefkat. ve ararken simurgu zavallı meczup müsveddeleri oradaymış hep şefkat. ve yanıyorken kaf dağı o yine oradaymış. ve ölürken birer birer sevdalılar o hep oradaymış. ve bir kelam kalmış. tam da ölürken bakmış ki, yedi kandilli süreyya gökten inmiş, yanına bağdaş kurmuş. ve buyurmuş: Musa ke demiş Rab. süreyyadan da mı geçmiş kelam, yoksa artık kendinden mi bilinmez. son defa şefkat varmış onun da yanında. kelama şefkat bile çokmuş artık. şefkat nasıl da acıtıyormuş canını. Musa ke emrine uymuş. atmış kendini bahçesinde ebruli hanımeli açan evin bahçesinden sokağa, caddeye. kalabalıkta kaybolmuş. kaybolmuş mu? seslere karışmış. seslere atmış kendini, şefkatten çok zağa, en uzağa. kalabalıkları varmış, işleri de çokmuş, faturaları ve toplantıları da hiç bitmezmiş. çok meşgul insanlar arasında bir daha hiç düşünmeyecekmiş yedi kandilli süreyyayı. kaf dağı boşmuş, hemi de yokmuş. simurg mu, ne laf, hele ki gafmış. YALAN! ! ! kelam hep bildiği kelammış, sığınıverince evinin dört duvarı arasında. yazarken yazılarını, okurken kitaplarını hep aklında sen varmışsın. hep sen. şefkatin ellerinden tutmuş, şefkate şefkat eden sen varmışsın hep yanında. mehlikadan güzel, ondan zengin, ondan talihl kızın olsun. simurg dediğin başında penahın olsun. hüma üstünde gölgen olsun. kafdağı olsun yurdun. İbrahim Halil olsun bereketine duacın. razıyım, razı olduğum, yolun açık olsun, şefkat sana müşfik olsun...
Çok fazla var, sanki her an için kafama cam parçaları batıyor. Anlıyor musun?
Bazen kalemle yazmak icab eder...
gül kelamdan ibaret kaldığında susmanın tam sırası.
hiçbir soruya mahal bırakmayacak denli mükemmel bir cevap olması gereken kelam, gülden geriye sadece bir soru kalır. muhatap ve mütekellim arasında mevcut, GÜL. sonrasında zarf rüknü. O da GÜL.
n.b.
şayet satır aralarına farsça şerh düşülmüş bir mesneviye bakıp da gözlerini yumduğunda hatırında kalan şeyse kelam, varlığının teyidatı yokluğuyla ölçülemeyecek kadar ortadadır gül.
n.b.
Şu anda gözlerime ve sözlerime inanmak istemiyorum. Çünkü bu kadar kelam ve selamın geçmiş olduğu bir sitede bu kelime hakkında çok cüzi sayıda yazı var. Nasıl oldu da bu kadar kelam erbabı bu sayfaya veya safhaya birkaç demet çiçek bırakmadan geçebildiler. Gözlerim o çiçek demetlerini göremediği için hayal kırıklığı içindeyim.
Ey kelam erbabı beni duyun ve benim gibi dili söze erişmeyen biri bile buraya tenkit için de olsa bir kaç satır yazıyor ise sizlere sayfaları nakış nakış işlemek düştüğünü söylememden bana karşı kırgınlık duymayın. O doyurucu bilgilerinizi okumak için sabırsızlanıyorum.
Haydi kolay gelsin. Ağzınıza sağlık.
çok rahatım aslına bakarsan efendim.. yani böyle dalında geçen seneden kalmış salına sallanan kuru bir yaprak gibiyim efendimiz..,
bunu kendilerine sorduğumda sözüne güvenilir kişilerde demişti..
zaten duygularınızı belli edecek biri değildiniz.. eğitimli biriydiniz..
zaten bi dahada konuşmadınız.. ben de konuşmadım.. yalnızca sizi düşünmeye devam edebileceğimi düşündüm..
zaten ne zaman ağzımı açsam hep hüzünlü şeyler söylüyordum..
isabet ettiniz.. beni durdurmanızı zaten önerecektim.. biraz bekleseydiniz gecikmeyecektim.. daha fazla gecikmeyecektim yani..
eskisine hiç benzemeyen birşeyim artık ben.. susmalıyım o yüzden..
bak yerde güzel taze bakımlı yeşil otlar var.. birazdan belki yağmur yağar..
kelam için bkz: lam ile mim arasındaki yerde duran, lamdan kalkıp elifde soluklanan, mime yol yol alan bir deli. yedi kandilli süreyyayı arıyordu, yolda mehlika sultanın sevdalılarıyla karşılaştı. sonrası da masala eş olmuş. ayartmışlar birbirlerini. aşk neymiş diye konuşmuşlar da konuşmuşlar. kendilerine gelince bakmışlar ki aşk da çekmiş gitmiş. mehlika sultan çoktaaaan alıp yüzüğünü bir ulu dağın şahenşahının tahtına oturmuş. bu kadar uykuyu ashabı kehf bile uyumamışmış, aşk insanı nasıl uyutuyormuş. bakmışlar ki şefkat hala orada duruyormuş. şefkat bakmış yaralılara, ama bilmemiş uyku sersemleri şefkatin kadrini. halbuki o makamın en kıymetlisiymiş şefkat. ve ararken simurgu zavallı meczup müsveddeleri oradaymış hep şefkat. ve yanıyorken kaf dağı o yine oradaymış. ve ölürken birer birer sevdalılar o hep oradaymış. ve bir kelam kalmış. tam da ölürken bakmış ki, yedi kandilli süreyya gökten inmiş, yanına bağdaş kurmuş. ve buyurmuş: Musa ke demiş Rab. süreyyadan da mı geçmiş kelam, yoksa artık kendinden mi bilinmez. son defa şefkat varmış onun da yanında. kelama şefkat bile çokmuş artık. şefkat nasıl da acıtıyormuş canını. Musa ke emrine uymuş. atmış kendini bahçesinde ebruli hanımeli açan evin bahçesinden sokağa, caddeye. kalabalıkta kaybolmuş. kaybolmuş mu? seslere karışmış. seslere atmış kendini, şefkatten çok zağa, en uzağa. kalabalıkları varmış, işleri de çokmuş, faturaları ve toplantıları da hiç bitmezmiş. çok meşgul insanlar arasında bir daha hiç düşünmeyecekmiş yedi kandilli süreyyayı. kaf dağı boşmuş, hemi de yokmuş. simurg mu, ne laf, hele ki gafmış.
YALAN! ! ! kelam hep bildiği kelammış, sığınıverince evinin dört duvarı arasında. yazarken yazılarını, okurken kitaplarını hep aklında sen varmışsın. hep sen. şefkatin ellerinden tutmuş, şefkate şefkat eden sen varmışsın hep yanında. mehlikadan güzel, ondan zengin, ondan talihl kızın olsun. simurg dediğin başında penahın olsun. hüma üstünde gölgen olsun. kafdağı olsun yurdun. İbrahim Halil olsun bereketine duacın. razıyım, razı olduğum, yolun açık olsun, şefkat sana müşfik olsun...
' Eğer bir yerde küçük adamların büyük gölgeleri oluşuyorsa...
orada güneş batıyor demektir..'
estağfirullah..ne haddime o âli zatlara cümle yazmak? acizane cümlelerim kendimedir ancak..
bünyesinde..dünyeviyyaat ve uhreviyyat....mündemic olan....
Önünde saygiyla egiliyorum :))
Düşünceyi dış dünyaya bağlayan köprü...en güçlü silahlardan daha güçlü; 'söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı...'(Yunus)