'Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim.Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emri ile helal kıldınız.Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınlarında sizin üzerinizde hakkı vardır.'
Flora Tristan, George Sand, Comtesse d'Agoult (Danid Stern) düsünce tarihinin ilk kadınları değil. Eflatun'un talebesi lpathie sokak ortasında öldürülmüştü. Mme de Stael Fransa ve Almanya'yı barıştıran kadın. 'Almanya Tarihi' ve Guillaume Schlegel'in fikirlerini Fransa'da yayan kadındır. Fransız ihtilali hakkındaki kitabı. Babası, çöken Fransa'yı bir müddet daha yaşatan Necker idi. Fakat bir aristokrattı o, bir kavga kadını değildi. Isviçre'deki malikanesinde devrin bütün fikir adamlarını toplamıştır. Dünya liberalizminin en hakiki başlarından biri olan B. Constant'i sevmek bedbahtlığına uğramıştır.
1848 neslinin en büyük kadını Flora Tristan. Kendini geniş insan tabakalarının emrine verir. Tatmin edilmemiş ruhunun bütün iştiyakıyla mahrumları saadete kavuşturmak istemiştir. Orta tabakanın kadını kurtarılması gereken ilk parya idi. Baba Enfantin de böyle düşünüyordu. Kadının zincirlerini kırmadıkça, bu kavgada kadını yanımıza almadıkça başarıya ulaşmaya imkan yoktur.
G. Sand damarlarında hükümdar kanı taşır. Dedesi mareşal de Saxe bir tiyatro artisti ile sevişir. G. Sand'ın annesi doğar. Annesi de gayri meşru bir izdivaç yapar. Anneannesi onu yetiştirir. Manastır. Bedbaht bir izdivaç. Pierre Leroux ile tanışır. Onun arkadaşı ve talebesi olur. Leroux Fransa'da sefaletin matematik bilançosunu yapmıştır. Kucağında yaşadığı toplumun bütün tabularına itiraz eder ve bu itirazın sonuçlarını yiğitçe kabul eder.
Comtesse d'Agoult da babası yaşında bir insanla evlenir. Teninin ve gönlünün haklarını sonuna kadar savunur. Vigny ilk şiirlerini onun salonunda okur. Utanmadan List'in metresi olur. Stirner 'polisi, ceza kanunlarını biz yaratıyoruz. Biz aşkı kıskananlar ve ahlakı saadete engel olmak için kullananlar' der. Comtesse d'Agoult'ün üç kızı olur. Cosima, Wagner'in karısı olur. Nietzsche de ona aşıktır.
Comtesse d'Agoult 1848 ihtilalini üç ciltte toplar. Takma adı Daniel Stern; onu Balzac bile hırpalamıştır, Beatrix'de cemiyetin kanunlarına karşı gelmek isteyen kadının nasıl küçümsendiğini, kendisine pek yakışmayan bir moralist edasi ile anlatır. Tocqueville, Proudhon gibi, Balzac da 48'i sezer.
Insan düşüncesinde mutlak bir ihtilal yapan Descartes bile kucağında yaşadığı cemiyetin çocuğudur. 'Benim dinim sütannemin dinidir', der. Balzac sınıflar sosyolojisinin, sosyal psikolojinin yaratıcısıdır. Buna rağmen kralcıdır ve Katolik kilisesinin hayranıdır. Engels 'Geçmişteki, bugünkü ve gelecekteki Zolalar'ın hepsinden büyük olan Balzac' der. Marx'ın da sevdiği tek romanci Balzac'dır. Bu garip bir contradiction(tezat) gelebilir. Balzac Katolik ve kralcı bir dünyada doğmuştur. Onun tesirinden kurtaramaz kendini. Fakat eserlerinde fikirlerinden tamamen soyunur ve tam bir müşahid olarak karşımıza çıkar. Bir his adamı olarak aristokrasinin çöküsüne gözyaşı döker. Burjuvazi pistir, ama iktidara geçecektir. 1848 onun istirahata çekilmek üzere olduğu sırada patlar ve onu rahatsız eder. O sırada Madame Hanska ile mektuplaşmaktadır. Balzac aslında aristokrat değildir. Aristokrat olmadığı için aristokrat olmak ister. (Homere de Balzac, bir hayranının tabiri ile) . Anarşiye düşmandır, sosyalizm veya komünizme değil. (Dante, Machiavelli, Habbes gibi) . Istikbalin komünizme gebe olduğunu gören adamdır. Proletaryayı görür.
(Lejitimist Fransa'da ihtilale kadar Bourbonlar tahttadır. Napoleon'dan sonra XVIII. Louis, kardeşi X. Charles ('Ingiltere kralı gibi hükümdar olmaktansa, oduncu olmayı tercih ederim' der) bir Bourbon'dur. Louis-Philippe liberal burjuva hükümdarıdır ve Bourbonlar'ın küçük soyu Orleanlar'dandır. Oysa tahta 'droit d'ainesse'e' (büyük evlat hakkı) göre kral geçmelidir. Işte Lejitimist, Orleanci'nın zıddı, Bourboncu demektir, meşrutiyetçi değil.)
Aslında hayat üzerinde yapılan bir otopsidir Balzac`ın romanları. Bu itibarla onları hazırlamıştır.
Bazı mihver hadiseler vardır. 1789, 1848, 1871, Dreyfüs davası. Bütün şahısların otopsisini temin eder bu cins olaylar. Bir nevi Tournesol kağıdı. Fransa'yı Fransa yapan bütün insanlar 48'ın içinde.
Proudhon insanı düşünmeye mecbur eden bir nevi şeytan. Ona göre ihtilal her gün olmaktadır. Geniş halk tabakaları hazırlanmadan, yukardan yapılan ihtilal hiçbir hal yolu getirmez. Geniş halk tabakalarının ihtilal yapabilmesi için, evvela terbiye edilmesi gerekir. Demokrasi demopedidir. 'Bir ihtilalcinin ltirafları'nda 48'i anlatır. Suffrage Universel'e (geneloy) de karşıdır. Her nevi hükümetle savaşır. Hükümet de Tanrı gibi bir şerdir. Oy sandığı bir panier aux crapes (Yengeç sepeti) 'dir. Içinden ne çıkacağı belli olmaz. Kalabalık bütün müstebitlere buyrun demiş, bir kaz sürüsüdür.
Thiers, reactionnaire, küçük burjuvazinin yetiştirdiği kafalardan biri. Mülkiyet hakkındaki kitabından dolayı, ona o devrin Machiavellisi derler. Isçinin çocuğu çalışırsa küçük burjuva, onun çocuğu da çalışırsa büyük burjuva olur. Kast rejimi sona ermiştir. Mülkiyet mukaddestir, çünkü insanın hürriyetidir, çalışmanın mükafatıdır, der.
Proudhon mecliste mülkiyet gerçek bir adalet ile taksim edilmelidir, der. Yoksa biz yapacağız, der. Siz kim derler? Giyotin mi, anarşi mi? Cevap: siz burjuvazisiniz, biz proletaryayız, der. Sosyal savaştan bahseder.
Bir kadını tanımak... Bütün gel-gitleri,kaprisleri, küçük şımarıklıkları,korkuları,şaşkınlıkları, hercailikleri,hayal kırıklıkları,aşkları, terk edilişleri,başarıları, başarısızlıkları,kurnazlıkları,saflıkları,çocuk ağızları,şirinlikleri,küçük yalanları, büyük itirafları,kocaman yürekleriyle kendi olmaya çalışan kadınları tanımak... Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına. Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır. Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar. Sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Zordur anlamak onları. Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de! Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri, sürprizlere hazırlıklı olanları bir de. Hayatla dalga geçmesini bilir kadın, tıpkı kendiyle dalga geçmesini bildiği gibi. Ağız dolusu gülüşlere teslim olur. Göze alandır kadın. Çekip gitmeyi,sahip olduklarından vazgeçmeyi, karşılık beklememeyi... Mücadele eder. Kızar,bağırır,şimşekler oluşur gözlerinde ama hep sever. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen, sesiyle minik kuşları çılgınca kanat çırptıran... Yüreğini sevgiye açan ve sevmekten korkmayan bütün kadınlar gibi... Evet, kadınsız yapamıyoruz,,ihtiyacımız var onlara. Kadınların da erkeklere ihtiyacı var mı ki...... YAZARINI HATIRLAMIYORUM.ÜZGÜNÜM..
Kadın? Dünyanın anlaşılması en zor yaratıkları. Sevdiklerini de, nefretlerini de yaşarsanız anlayacağınız, onlarsız olmayan, onlarla hiç olmayan, erkeklerin korkulu rüyası canlılar topluluğu...
Bakıyorum altına ya da elmasa soğuk ve cansız ama onlara verilen değer içi dışı pırlanta olan canlardan daha değerli.
Kadınlar tarih boyunca cinsiyetinden dolayı zulm görmüş. Okuma yazması bir yana güzelliği bile yasaklanmıştır... belli çağlar da beyinlerini kullandıkları için linç edilmiş ve hatta cadı veya içine şeytan girmiş diye yakılmışlardır. Bu nedenlerden dolayı tarihte pek öne çıkamayan kadın, bastırılmış ve geri planda kalmıştır. yaşadıkları zorlukları örnek vermekle bitmez ama eminim kadına ayrı bir ırk olarak bakanlarında örnekleri ise hiç bitmez.
Erkek ve kadın ne kadar farklı gözüksede bir bütünün parçasıdır. Peygamberimiz 'Sizin en hayırlınız kadınlarına karşı huyu en iyi olanlarınızdır...' demiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II,472) .
İslam açısından kadının yeri çok önemlidir, hatta şunu söylebilirm ki Kitabımızda ki kadının erkekten daha fazla hakları vardır. Dinimiz kadın-erkek ayrımı değil iş bölümü yapmıştır... (tabi bunlar belli çerçeveler içinde tartışalabilir) ama malesef insan hep nefsine yenik düştüğünden sorumluluklarını ve hükümlüklerini yanlışa kullanıp bunu ya dinine ya da cinsiyetine mal ediyor. Umarım bu konulardaki hassasiyeti anlayıp, olumlu bir şekilde incelemeler yaparsınız.
Hekesi kadın konusunda saygıya davet ediyorum, analarımızın, kardeşlerimizin, bacılarımızın ve özellikle eş olan kişiler hakkında ileri geri konuşmaların yapılmaması dileği ile.
bir tek şey dışında (aslında onun için de biz gerekliyiz..) bizler dünyadaki en olağanüstü yaratıklarız. eşitliği sonuna kadar savunurum bu yüzden kadın olmaktan gurur duyuyorum!
kalp kıranlar, karşısındakine acımadan hatasını bulunca insan değeri bile vermeyi düşünmeyenler......üzgünüm hepiniz böyle değilsiniz biliyorum ama belki de hayat böyle...........
Tanrıya inanmayanlar ateist oluyorlar, kadınlara inanmayanlarsa bilge yani misoginist.Ama tüm bu kadınlara inanmayanlar, felsefelerini kadınlardan kopya çekmişlerdir.Erkek misoginistler, ikiye ayrılır, sapıklar ve bilgeler.Kadın misoginistler mi..şey sadece kadın dır onlar.
'Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim.Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emri ile helal kıldınız.Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınlarında sizin üzerinizde hakkı vardır.'
Veda Hutbesi
ne zor şeyler onlar ya :)))
Seslerine bile ihtiyacımız var..
Kadınlar olmasa ne yapardık..!
Avrupa Tarihindeki Büyük Kadınlar - Cemil Meriç
Flora Tristan, George Sand, Comtesse d'Agoult (Danid Stern) düsünce tarihinin ilk kadınları değil. Eflatun'un talebesi lpathie sokak ortasında öldürülmüştü. Mme de Stael Fransa ve Almanya'yı barıştıran kadın. 'Almanya Tarihi' ve Guillaume Schlegel'in fikirlerini Fransa'da yayan kadındır. Fransız ihtilali hakkındaki kitabı. Babası, çöken Fransa'yı bir müddet daha yaşatan Necker idi. Fakat bir aristokrattı o, bir kavga kadını değildi. Isviçre'deki malikanesinde devrin bütün fikir adamlarını toplamıştır. Dünya liberalizminin en hakiki başlarından biri olan B. Constant'i sevmek bedbahtlığına uğramıştır.
1848 neslinin en büyük kadını Flora Tristan. Kendini geniş insan tabakalarının emrine verir. Tatmin edilmemiş ruhunun bütün iştiyakıyla mahrumları saadete kavuşturmak istemiştir. Orta tabakanın kadını kurtarılması gereken ilk parya idi. Baba Enfantin de böyle düşünüyordu. Kadının zincirlerini kırmadıkça, bu kavgada kadını yanımıza almadıkça başarıya ulaşmaya imkan yoktur.
G. Sand damarlarında hükümdar kanı taşır. Dedesi mareşal de Saxe bir tiyatro artisti ile sevişir. G. Sand'ın annesi doğar. Annesi de gayri meşru bir izdivaç yapar. Anneannesi onu yetiştirir. Manastır. Bedbaht bir izdivaç. Pierre Leroux ile tanışır. Onun arkadaşı ve talebesi olur. Leroux Fransa'da sefaletin matematik bilançosunu yapmıştır. Kucağında yaşadığı toplumun bütün tabularına itiraz eder ve bu itirazın sonuçlarını yiğitçe kabul eder.
Comtesse d'Agoult da babası yaşında bir insanla evlenir. Teninin ve gönlünün haklarını sonuna kadar savunur. Vigny ilk şiirlerini onun salonunda okur. Utanmadan List'in metresi olur. Stirner 'polisi, ceza kanunlarını biz yaratıyoruz. Biz aşkı kıskananlar ve ahlakı saadete engel olmak için kullananlar' der. Comtesse d'Agoult'ün üç kızı olur. Cosima, Wagner'in karısı olur. Nietzsche de ona aşıktır.
Comtesse d'Agoult 1848 ihtilalini üç ciltte toplar. Takma adı Daniel Stern; onu Balzac bile hırpalamıştır, Beatrix'de cemiyetin kanunlarına karşı gelmek isteyen kadının nasıl küçümsendiğini, kendisine pek yakışmayan bir moralist edasi ile anlatır. Tocqueville, Proudhon gibi, Balzac da 48'i sezer.
Insan düşüncesinde mutlak bir ihtilal yapan Descartes bile kucağında yaşadığı cemiyetin çocuğudur. 'Benim dinim sütannemin dinidir', der. Balzac sınıflar sosyolojisinin, sosyal psikolojinin yaratıcısıdır. Buna rağmen kralcıdır ve Katolik kilisesinin hayranıdır. Engels 'Geçmişteki, bugünkü ve gelecekteki Zolalar'ın hepsinden büyük olan Balzac' der. Marx'ın da sevdiği tek romanci Balzac'dır. Bu garip bir contradiction(tezat) gelebilir. Balzac Katolik ve kralcı bir dünyada doğmuştur. Onun tesirinden kurtaramaz kendini. Fakat eserlerinde fikirlerinden tamamen soyunur ve tam bir müşahid olarak karşımıza çıkar. Bir his adamı olarak aristokrasinin çöküsüne gözyaşı döker. Burjuvazi pistir, ama iktidara geçecektir. 1848 onun istirahata çekilmek üzere olduğu sırada patlar ve onu rahatsız eder. O sırada Madame Hanska ile mektuplaşmaktadır. Balzac aslında aristokrat değildir. Aristokrat olmadığı için aristokrat olmak ister. (Homere de Balzac, bir hayranının tabiri ile) . Anarşiye düşmandır, sosyalizm veya komünizme değil. (Dante, Machiavelli, Habbes gibi) . Istikbalin komünizme gebe olduğunu gören adamdır. Proletaryayı görür.
(Lejitimist Fransa'da ihtilale kadar Bourbonlar tahttadır. Napoleon'dan sonra XVIII. Louis, kardeşi X. Charles ('Ingiltere kralı gibi hükümdar olmaktansa, oduncu olmayı tercih ederim' der) bir Bourbon'dur. Louis-Philippe liberal burjuva hükümdarıdır ve Bourbonlar'ın küçük soyu Orleanlar'dandır. Oysa tahta 'droit d'ainesse'e' (büyük evlat hakkı) göre kral geçmelidir. Işte Lejitimist, Orleanci'nın zıddı, Bourboncu demektir, meşrutiyetçi değil.)
Aslında hayat üzerinde yapılan bir otopsidir Balzac`ın romanları. Bu itibarla onları hazırlamıştır.
Bazı mihver hadiseler vardır. 1789, 1848, 1871, Dreyfüs davası. Bütün şahısların otopsisini temin eder bu cins olaylar. Bir nevi Tournesol kağıdı. Fransa'yı Fransa yapan bütün insanlar 48'ın içinde.
Proudhon insanı düşünmeye mecbur eden bir nevi şeytan. Ona göre ihtilal her gün olmaktadır. Geniş halk tabakaları hazırlanmadan, yukardan yapılan ihtilal hiçbir hal yolu getirmez. Geniş halk tabakalarının ihtilal yapabilmesi için, evvela terbiye edilmesi gerekir. Demokrasi demopedidir. 'Bir ihtilalcinin ltirafları'nda 48'i anlatır. Suffrage Universel'e (geneloy) de karşıdır. Her nevi hükümetle savaşır. Hükümet de Tanrı gibi bir şerdir. Oy sandığı bir panier aux crapes (Yengeç sepeti) 'dir. Içinden ne çıkacağı belli olmaz. Kalabalık bütün müstebitlere buyrun demiş, bir kaz sürüsüdür.
Thiers, reactionnaire, küçük burjuvazinin yetiştirdiği kafalardan biri. Mülkiyet hakkındaki kitabından dolayı, ona o devrin Machiavellisi derler. Isçinin çocuğu çalışırsa küçük burjuva, onun çocuğu da çalışırsa büyük burjuva olur. Kast rejimi sona ermiştir. Mülkiyet mukaddestir, çünkü insanın hürriyetidir, çalışmanın mükafatıdır, der.
Proudhon mecliste mülkiyet gerçek bir adalet ile taksim edilmelidir, der. Yoksa biz yapacağız, der. Siz kim derler? Giyotin mi, anarşi mi? Cevap: siz burjuvazisiniz, biz proletaryayız, der. Sosyal savaştan bahseder.
Kaynak: www.rabia.de
erkek kadına kadında erkege muhtactır bence bır yerde
Bir kadını tanımak...
Bütün gel-gitleri,kaprisleri, küçük şımarıklıkları,korkuları,şaşkınlıkları,
hercailikleri,hayal kırıklıkları,aşkları, terk edilişleri,başarıları,
başarısızlıkları,kurnazlıkları,saflıkları,çocuk ağızları,şirinlikleri,küçük yalanları,
büyük itirafları,kocaman yürekleriyle kendi olmaya çalışan kadınları tanımak...
Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına.
Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır.
Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar.
Sürprizlerin ardı arkası kesilmez.
Zordur anlamak onları.
Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de!
Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri,
sürprizlere hazırlıklı olanları bir de.
Hayatla dalga geçmesini bilir kadın, tıpkı kendiyle dalga geçmesini bildiği gibi.
Ağız dolusu gülüşlere teslim olur.
Göze alandır kadın.
Çekip gitmeyi,sahip olduklarından vazgeçmeyi, karşılık beklememeyi...
Mücadele eder.
Kızar,bağırır,şimşekler oluşur gözlerinde ama hep sever.
Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen,
sesiyle minik kuşları çılgınca kanat çırptıran...
Yüreğini sevgiye açan ve sevmekten korkmayan bütün kadınlar gibi...
Evet, kadınsız yapamıyoruz,,ihtiyacımız var onlara.
Kadınların da erkeklere ihtiyacı var mı ki......
YAZARINI HATIRLAMIYORUM.ÜZGÜNÜM..
hz adem havvayı ilk gördüğün bu da ne ki? demiş ve o günden beri bu konu konuşulur olmuş.
biraz da siz konuşun ama sonu gelmez bunun.
isterseniz çorbada tuzum olsun: karısı kötü olanlar eskiden filozof olurmuş :))
haksız değil hani kim ykm'nin önünde buluşacağı cillll lop gibi hatun beklerken oturur da bilginin kaynağını veya ontolojik problemleri düşünür ki?
kadinla erkek esitse ´gümüs gol´e gidilsin.
Kadın vazgeçilmez bir konu.onlarsız bir dünyada ne yapardım bilmiyorum.Ama beni anlayanınıda hala bulamadım.İstedikleri sadece almak.....
Karşı cins, ne onlarla ne de onlarsız.
Kadın? Dünyanın anlaşılması en zor yaratıkları. Sevdiklerini de, nefretlerini de yaşarsanız anlayacağınız, onlarsız olmayan, onlarla hiç olmayan, erkeklerin korkulu rüyası canlılar topluluğu...
Kadınlar, değerli olan onlar.
Bakıyorum altına ya da elmasa soğuk ve cansız ama onlara verilen değer içi dışı pırlanta olan canlardan daha değerli.
Kadınlar tarih boyunca cinsiyetinden dolayı zulm görmüş. Okuma yazması bir yana güzelliği bile yasaklanmıştır... belli çağlar da beyinlerini kullandıkları için linç edilmiş ve hatta cadı veya içine şeytan girmiş diye yakılmışlardır. Bu nedenlerden dolayı tarihte pek öne çıkamayan kadın, bastırılmış ve geri planda kalmıştır. yaşadıkları zorlukları örnek vermekle bitmez ama eminim kadına ayrı bir ırk olarak bakanlarında örnekleri ise hiç bitmez.
Erkek ve kadın ne kadar farklı gözüksede bir bütünün parçasıdır. Peygamberimiz 'Sizin en hayırlınız kadınlarına karşı huyu en iyi olanlarınızdır...' demiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II,472) .
İslam açısından kadının yeri çok önemlidir, hatta şunu söylebilirm ki Kitabımızda ki kadının erkekten daha fazla hakları vardır. Dinimiz kadın-erkek ayrımı değil iş bölümü yapmıştır... (tabi bunlar belli çerçeveler içinde tartışalabilir) ama malesef insan hep nefsine yenik düştüğünden sorumluluklarını ve hükümlüklerini yanlışa kullanıp bunu ya dinine ya da cinsiyetine mal ediyor. Umarım bu konulardaki hassasiyeti anlayıp, olumlu bir şekilde incelemeler yaparsınız.
Hekesi kadın konusunda saygıya davet ediyorum, analarımızın, kardeşlerimizin, bacılarımızın ve özellikle eş olan kişiler hakkında ileri geri konuşmaların yapılmaması dileği ile.
bir tek şey dışında (aslında onun için de biz gerekliyiz..) bizler dünyadaki en olağanüstü yaratıklarız. eşitliği sonuna kadar savunurum bu yüzden kadın olmaktan gurur duyuyorum!
kalp kıranlar, karşısındakine acımadan hatasını bulunca insan değeri bile vermeyi düşünmeyenler......üzgünüm hepiniz böyle değilsiniz biliyorum ama belki de hayat böyle...........
Deniz kadındır ve kadın, yaşamın onuru!
Tanrıya inanmayanlar ateist oluyorlar, kadınlara inanmayanlarsa bilge yani misoginist.Ama tüm bu kadınlara inanmayanlar, felsefelerini kadınlardan kopya çekmişlerdir.Erkek misoginistler, ikiye ayrılır, sapıklar ve bilgeler.Kadın misoginistler mi..şey sadece kadın dır onlar.