Kültür Sanat Edebiyat Şiir

ısık göl sizce ne demek, ısık göl size neyi çağrıştırıyor?

ısık göl terimi Tarhan Tekelioglu tarafından tarihinde eklendi

  • Gökhan Şirin
    Gökhan Şirin

    memleketimin bataklığına değişmem.

  • Tarhan Tekelioglu
    Tarhan Tekelioglu

    KIRGIZİSTAN GÜNLÜĞÜ


    Kırgızistan'ın İncisi

    Isık-Köl (Isık Göl)

    Acar Mokeyeva



    Balık olup içinde

    Süzüleyim Isık-Köl

    Yosun olup dibinde

    Uzanayım Isık-Köl



    Gemi olup belime

    Batayım Isık-Köl

    Balık olup akıntına

    Kapılayım Isık-Köl



    Saatlerce neşelenip

    Eğleneyim Isık-Köl

    İğde kokulu sahilinde

    Gezineyim Isık-Köl

    Aalı Tokombayev



    İlgeri-ilgeri caşıl tonun aldında, ısık-köl’ün boyunda........

    Bir zamanlar Isık-Köl’ün bulunduğu yerde Kalmak Padişahı’nın saltanatı kurulu imiş. Saltanat bu; yakutlarla, elmaslarla bezenmiş saraylar, altınlarla döşenmiş yollar... ve daha nice nice zenginlikler ve şatafat bu padişahın elinin altında imiş. Ama...

    Merhamet deseniz, yok

    Adalet deseniz, yok

    İyilik deseniz, yok...

    Güç deseniz, çok

    Zulüm deseniz, çok

    Acı deseniz, çok...

    İşte böyle öfke saçan Kalmak Padişahı zavallı insanlara hiç yere cezalar veriyor, onlara işkenceler yapıyormuş. Birgün bu zavallı, fakir, bıkkın insanlardan biri; “artık yeteeeeer! ” diyerek padişahın huzuruna çıkmış:

    - Padişahım, siz emrediyorsunuz; ama adalet üzre değil. Bu insanlara acıyınız. Onları haksız yere hapse atmayınız.

    Bu sözleri duyan padişah; sinirlenmiş, öfkeden beti benzi değişmiş. Bir hışımla ayağa fırlamış:

    - Bu sözleri bağışlıyorum, lakin bir daha tekrarlanırsa ölürsün! Şimdi git. Seni gözüm görmesin!

    Adam boynu bükük çıkmış saraydan. Fakat, insanların durumu her gün daha kötüye gidiyormuş, padişah sarayında zevk ve eğlencesinde, sefasına düşmüş gözü kimsecikleri görmüyormuş yine. O zavallı adam bu olup bitenleri bir türlü hazmedemiyormuş, korkmadan sarayın yolunu tutmuş yeniden. Huzura çıkınca daha önce söylediklerini ne eksik, ne fazla; ne güzel, ne çirkin bir bir tekrarlamış.

    Padişah bu sefer bu küstahlığa izin veremeyeceğini haykırarak; “yarın sabah bu adamı öldürün” emrini vermiş askerlerine. “Çocukarını da boğazlayın! ”

    Adam bir yolunu bulup askerlerin elinden kaçmış ve doğru evine gitmiş. Karısına, “hemen hazırlanın” demiş. “Bu gece evden ayrılmalıyız. Size iki tane şüdüngüt(hızlı yürüyen inek) bulalım. Onlara binip dağlara kaçın. Ben bu kendini bilmez padişaha dersini vereceğim.”

    Kısa süre sonra karısı ve çocukları şüdüngüte binerek şehirden ayrılmışlar. Adam da şehrin yoksul halkına şehirden ayrılmaları için haber verip atına binmiş, şehirin en büyük kuyusunun başına gitmiş. Atnı bağlamış ve kuyunun dibine kadar inmiş. Bir de ne görsün, kuyunun dibinde koccaman bir çanaç(deriden yapılmış, suyun taşmasını önleyen kap) var. Adam çanaçın tam ortasını vurarak delmiş. Hemen oradan çıkarak kanatlı atına atlamış ve şehirden uzaklaşmış.

    Kuyunun suyu taşmış taşmış... merhametsiz, acımasız, zalim Kalmak Padişahı sarayıyla beraber kuyunun seline kapılıp ölmüş. Su, bütün şehri kapladıktan sonra durmuş. Şehir sular altında kaybolup gitmiş. Ve Kırgızistan’ın incisi; suyu tuzlu; rengi her an bambaşka; çevresi ağaçlı, çalılı, iğdeli; kimi kıyısı taşlı, kimi kıyısı kum; kışın donmayan, yazın berrak Isık-Köl meydana gelmiş.

    Bu masal da burada bitmiş...

    Şimdi dünyanın her yerinden, bu tabiat güzelliğini görmeye insanlar akın ediyor, belki öyküsünü bilerek, belki de bilmeyerek....


    kaynak:
    http://www.siraze.net/edebiyat/kose1/isik.htm