İMAM-I GAZALİ Ömrü boyunca ilim tahsili ile uğraşan ve ardında 500 den fazla eser bırakan, evinin yanına yaptırdığı binalarda öğrenci yetiştiren büyük bir İslam alimidir. Hüccet-ül İslam adını alışıda bunu kanıtlar. Hayatının büyük bölümünü ibadetle, ilimle geçirirdi, son günde öyle yaptı, sabah namazını kıldı, kefenini istedi, kıbleye döndü, dilinde kelime-i tevhidi söyleye söyleye son nefesini verdi, hak yolundaydı, Hak’ka yürüdü.
Felsfeyle uğraşmanın dinsizlikle alakasının olmadığını felsefenin insanın kendisini sınamasını sağladığını isalamiyette raaştırmanını önemini göstariyor
İmam-ı Gazali’ye neden düşmanlar? Bu sorunun cevabına geçmeden önce, Gazali düşmanlarının bir tahlilini yapmak lazım. Dikkat edilirse bunlar, İslamiyeti kendi kafalarına göre yorumlamak isteyen; kısa akıllarına göre dine ilaveler çıkarmalar yaparak ismi “İslam” olan fakat gençek islamla ilgisi olmayan yeni bir din kurmak isteyenlerdir. Veya alt yapısı müsait olmadığı, dine ait temel bilgilerden yoksun oldukları için bu tür art niyetli kimselerin oyununa gelen kimselerdir.
İşte, imam-ı Gazali hazretleri bu inançsızlık yolunu kapadığı için ona düşman oldular. İmam-ı Gazali bu tehlikeli yolu öyle sağlam engellerle kapatmış ki on asırdır bu yolu açamak için zorluyorlar. İtiraf edelim ki otoban olarak olmasa da stabilize yol olarak geçiş yapabilecek hale getirdiler. Nihai hedefleri otoban haline getirmek.
İmam-ı Gazali hazretlerinin savunduğu doğrular neydi, bunun karşısında olan felsefecilerin yanlışları neydi, şimdi de biraz bunun üzerinde duralım:
İmam-ı Gazali hazretleri bir ehli sünnet âlimi idi. İlimde tek ölçüsü vahye dayalı nakil bilgileri idi.Yani Cenab-ı Hakkın, Muhammed aleyhisselam ile bildirdiği bilgilerdi. Gazaliye göre daha doğrusu dinimize göre, bu bilgiler herşeyin üzerinde idi. Başta akıl olmak üzere diğer bilgi kaynakları buna uygun ise bir değer ifade ederdi; uygun değil ise hiçbir kıymeti yoktu.
İmam-ı Gazali hazretlerine karşı olan felsefeciler ise aklı esas almışlardı. Başta Kur’an-ı kerim ve Rusulullahın bildirdikleri olmak üzere herşeyi akıl süzgecinden geçiriliyor, akla uygun değil ise kabul görmüyordu. Bunlarla ilgili bir-iki örnek verecek olursak:
Mesela, Müslümanlara, (yahudilere ve nasârâya ve mecûsîlere) göre, varlıkların maddeleri de, sıfatları da hâdistir. Yani bunlar yok iken sonradan yaratıldı. Sonunda yine yok edileceklerdir. Ezeli ebedi değildirler. Ebedi ve ezeli olan sadece Cenab-ı Haktır.
Aristoya ve onun yolunda olan Fârâbî, İbni Sînâ felsefeciler bunu akıl ile anlayamadıkları için, cisimlerin maddeleri de, sıfatları da kadîmdir. Yâni ezelîdir, hep vardır dediler. Bu sözün yanlış olduğunu, bugün modern kimya bilgisi kesin olarak bildirmektedir. Böyle bir inanç küfürdür.
Aklı yaratan Allahü teâlâdır. Yaratanı bırakıp aklı esas almak, aklı ilahlaştırmak en büyük akılsızlıktır. Felsefenin tek dayanağı akıldır. Fakat, gerek zamanla tecrübî bilgilerin değişmesi ve gerekse bir başka insanın aklının bir önceki filozoftan daha farklı bir yapıya sâhib olması sebebiyle kurdukları felsefik sistemler şu veya bu oranda ve bâzan tamâmen değişmiştir.
Böylece ortaya çıkan çeşitli felsefe okulları birbirini devamlı reddetmişlerdir. Felsefecilerin tek bildiği, hakikati, tekte değil, çokta; nihâyet hakta değil, bâtılda aramanın sanatıdır.Ancak bunlar akılları ile her şeyi çözmeye çalıştıkları için bir sonraki filozof, bir öncekini kötüleyerek yükselmektedir.
Peygamberlerin, aklın dışında ve üstünde bulunan sözlerini, akla danışmaya kalkışmak, akla aykırı bir iş olur. Gecenin koyu karanlığında bilinmiyen yerlerde, pervâsızca yürümeye ve engin denizde, acemi kaptanın, pusulasız yol almasına benzer ki, her ân uçuruma, girdâba düşebilirler.
Nitekim, felsefeciler ve tecrübeleri hayâlleri ile îzâha kalkışan maddeciler, akılları dışında bulunan sözlerinin çoğunda yanılmış, bir yandan birçok hakîkatleri meydana çıkarırken, bir taraftan da, insanların saadet-i ebediyyeye kavuşmalarına mani olmuşlardır.
Yunan, Hind, Fars, Latin felsefelerinden ilhâm alan, İbni Sînâ, Fârâbî, İbni Tufeyl, İbni Rüşt, İbni Bâce gibi filozoflar zuhûr ederek, bazı bilgilerde Kur'an-ı kerimin hak yolundan ayrılmışlardır. Örneğin, İbni Sina, Muad kitabında Kıyamette dirilmeği inkar etmektedir. İbn-i Tufeyl ise öldükten sonra dirilmeye inanmamakla birlikte ilk insanın Âdem aleyhisselâm ile hazret-i Havvâ’dan çoğaldığını kabul etmemektedir.
Bu ve buna benzer inançlarından dolayı, felsefecilerin bütün fikirlerini incelemiş olan İmam-ı Gazali ve İmam-ı Rabbani gibi İslam büyükleri bunların imanlarını kaybettiklerini küfre düştüklerini bildirmişlerdir
''Sonra kendi durumuma baktım.Birde ne göreyim ! Dünyevi alakalar içine dalmış batmışım.Bu alakalar beni her taraftan sarmışlar ! Yaptığım işlerimi gözdeen geçirdim.Onların en güzeli tedris ve talim idi.Fakat bu saha'da ehemmiyetsiz,ahiret yoluna faydası olmayan ilimlerle meşgul olduğumu anladım.Onun'da Allah rıza'sı için değil,mevki ve şöhret kazanmak gayesi ile olduğuna kanaat getirdim.Bu halimle uçurumun kenarında bulunduğuma,eğer durumumu düzeltmek için harekete geçmezsem ateşe yuvarlanacağıma kanaat getirdim.''
''Yakinen anladım ki,sufiler (tasavvufçular) hakikaten Allah yolunu bulan kimselerdir.Onların gidişleri,gidişlerin en güzelidir.Gittikleri yol,yolların en doğrusu,ahlakları ahlakların en temizidir.Dünya'da ki bütün akıllı insanların akılları,hikmet sahiplerinin hikmetleri,şeriat'ın bütün teferruatını bilen zahir ulemasının ilimleri,onların gidişat ve ahlakından bir şey değiştirmek ve yerine daha iyisini koymak üzere bir araya gelseler,buna muvaffak olamazler.''
''Onların zahir ve batınlarında ki hareket ve duyguların hepsi,Nübüvvet kandilinin nurundan alınmıştır.Yeryüzün'de ise nübüvvet nurundan başka hidayet rehberi,nur kaynağı yoktur.''
Tanımadan bilmeden İmamı Gazali hakkında görüşte bulunmayalım arkadaşlar. Omron sen inanıyormusun onun böyle birşey diyeceğine El İnsaf Ya vallahi El insaf bu ne insafsılıktır islam alimlerine ya...
Felsefe ile uğraşmak kafirliktir diyen sadece Hz.Gazali değildir. Bir çok islam alimide Felsefenin insanı dinsizliğe ve Allahı tanımamazlığa götüreceğini beyan etmişlerdir. Vede bencede haklıdırlar. Günümüzdeki durum malum. cahillik başa bela...
9. yy dan şahsın ölümüne kadar olan dönemde (1111 miş) ortaya çıkan islam rönesansını, felsefeyle uğraşmanın kafirlik olduğu düşüncesi yüzünden, dönemin toplumunu etkileyerek yok etmekle ünlü 'filozof'. yazdığı kitapların sayfa sayısı toplanıp yaşadığı gün sayısına bölündüğünde 17 rakamıyla karşılaşılacak kadar üretimde bulunmuş bir dahi...
GAZÂLÎ MUHAMMED “rahmetullahi teâlâ aleyh”: Muhammed bin Muhammed Gazâlî, islâm âlimlerinin en büyüklerindendir. 450 [m. 1058] senesinde, Îrânın Tus ya’nî Meşhed şehrinin Gazâl kariyyesinde tevellüd, 505 [m. 1111] de orada vefât etdi. Müctehid idi. İctihâdı, Şâfi’î mezhebine uygun oldu. O kadar çok kitâb yazdı ki, ömrüne bölününce, bir güne onsekiz sahîfe düşmekdedir. [484] de Bağdâdda Nizâmiyye üniversitesine profesör oldu. Hacca gidip gelince, Şâmda profesörlük yapdı. Sonra Nişâpûrda profesörlüğü zorla kabûl etdi. Kitâbları çok kıymetlidir. Garb dillerine çevrilmekdedir. (Eyyühel-veled) kitâbı arabîdir. Fârisî tercemesi, Bursada, Orhân câmi’i kütübhânesinde mevcûddür. Bu kitâbı, 1364 [m. 1945] de kurulmuş olan milletler arası ilm yayma (Unesco) teşkilâtı tarafından 1370 [m. 1951] de fransızcaya, ingilizceye ve ispanyolcaya terceme edilerek, hepsi basılmışdır. [m. 1959] da, dört alman ordinaryüs profesörünün, Gazâlînin kitâblarını okuyarak, islâm dînine âşık olduklarını ve imâmın kitâblarını almancaya çevirmekde olduklarını gazetelerde okuduk.
İmâm-ı Gazâlîye islâm felesofu diyenler oluyor. Bu büyük imâm, felesof değildir. Bir islâm âlimi, bir müctehid idi. Onun kitâblarında mevdu’ hadîs var sanan kimse, yâ onu tanımıyan, din imâmı ve müctehid ne demek olduğunu bilmiyen câhillerdendir. Yâhud Ehl-i sünnete düşman olan vehhâbîlerin tuzağına düşmüş bir zevallıdır. İslâm âlimlerinin hiçbiri felesof değildir. Felesof, islâm âlimi olamaz. Nasıl ki, cam parçası pırlanta olamaz. İslâm felesofu diye birşey yokdur. İslâmiyyetde felsefe yokdur. Binüçyüzseksenüç 1383 [m. 1963] senesinde Pâkistânda basılan (Me’ârif-üs-sünen) adındaki yedi cild kitâbın birinci cildinde de (İslâm âlimlerine göre rûh cismdir. Eski yunan felsefecileri rûh cism değildir dedi. İmâm-ı Gazâlî de böyle dedi. Onun felsefeye bağlılığı birçok yerde kendine hâkim olmuşdur) diyor. Mücessimeden olan İbni Teymiyyenin rûh hakkındaki sözlerini, islâm âlimlerinin sözü diye yazarak koca Gazâlîyi küçümsemek gafletine düşmekdedir. Arabî beş cild (İhyâ-ül-ulûm) kitâbı 1387 [m. 1968] senesinde Beyrutda ve fârisî bir cild (Kimyâ-i se’âdet) kitâbı Muhammed Şâh Rızâ Pehlevî zemânında 1374 [m. 1955] de Tahranda ve 1977 de İstanbulda basılmışdır. Bu Ehl-i sünnet kitâbının ve benzerlerinin Tahranda basılması ve Îrânda Ehl-i sünnet medrese ve tekkelerinin açılması sebebi ile taşkın şî’îler, Humeynî ismindeki bir âhundun teşvîkı ile şâha karşı isyân ederek, Îrânda Şî’î Cumhûriyyeti kurdular. (Dürret-ül-fâhire) kitâbının arabîden türkçeye tercemesi, (Kıyâmet ve Âhıret hâlleri) ismi ile basılmışdır. Îsâ aleyhisselâmın, Allahü teâlânın kulu ve Peygamberi olduğunu vesîkalarla isbât eden (Er-reddül-cemîl li-ülûhiyyet-i Îsâ bi-sarîh-il İncîl) kitâbı, fransızca tercemesi ile birlikde, 1939 senesinde Robert Chidiac tarafından Parisde basdırılmış, 1986 da İstanbulda Hakîkat Kitâbevi tarafından, ikisi de ofset ile basdırılmışdır.
''Cahillerle yaptığım bütün tartışmaları kaybettim.'' Îmam-ı Gazzâlî
Müçtehid, müceddit, allame-i cihan...
İMAM-I GAZALİ
Ömrü boyunca ilim tahsili ile uğraşan ve ardında 500 den fazla eser bırakan, evinin yanına yaptırdığı binalarda öğrenci yetiştiren büyük bir İslam alimidir. Hüccet-ül İslam adını alışıda bunu kanıtlar. Hayatının büyük bölümünü ibadetle, ilimle geçirirdi, son günde öyle yaptı, sabah namazını kıldı, kefenini istedi, kıbleye döndü, dilinde kelime-i tevhidi söyleye söyleye son nefesini verdi, hak yolundaydı, Hak’ka yürüdü.
Felsfeyle uğraşmanın dinsizlikle alakasının olmadığını felsefenin insanın kendisini sınamasını sağladığını isalamiyette raaştırmanını önemini göstariyor
cağın müfessiri
en büyük alimlerden biri kitabını herkes okumalı.
Büyük islam alimi.....
Yunan felsefecilerinin sapık fikirlerine cevap verebilmek için, sırf yunanca'yı öğrenmiş ve Felsefede büyük başarılara imza atmıştır..
Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk zanneder.
İmam-ı Gazali’ye neden düşmanlar?
Bu sorunun cevabına geçmeden önce, Gazali düşmanlarının bir tahlilini yapmak lazım. Dikkat edilirse bunlar, İslamiyeti kendi kafalarına göre yorumlamak isteyen; kısa akıllarına göre dine ilaveler çıkarmalar yaparak ismi “İslam” olan fakat gençek islamla ilgisi olmayan yeni bir din kurmak isteyenlerdir. Veya alt yapısı müsait olmadığı, dine ait temel bilgilerden yoksun oldukları için bu tür art niyetli kimselerin oyununa gelen kimselerdir.
İşte, imam-ı Gazali hazretleri bu inançsızlık yolunu kapadığı için ona düşman oldular. İmam-ı Gazali bu tehlikeli yolu öyle sağlam engellerle kapatmış ki on asırdır bu yolu açamak için zorluyorlar. İtiraf edelim ki otoban olarak olmasa da stabilize yol olarak geçiş yapabilecek hale getirdiler. Nihai hedefleri otoban haline getirmek.
İmam-ı Gazali hazretlerinin savunduğu doğrular neydi, bunun karşısında olan felsefecilerin yanlışları neydi, şimdi de biraz bunun üzerinde duralım:
İmam-ı Gazali hazretleri bir ehli sünnet âlimi idi. İlimde tek ölçüsü vahye dayalı nakil bilgileri idi.Yani Cenab-ı Hakkın, Muhammed aleyhisselam ile bildirdiği bilgilerdi. Gazaliye göre daha doğrusu dinimize göre, bu bilgiler herşeyin üzerinde idi. Başta akıl olmak üzere diğer bilgi kaynakları buna uygun ise bir değer ifade ederdi; uygun değil ise hiçbir kıymeti yoktu.
İmam-ı Gazali hazretlerine karşı olan felsefeciler ise aklı esas almışlardı. Başta Kur’an-ı kerim ve Rusulullahın bildirdikleri olmak üzere herşeyi akıl süzgecinden geçiriliyor, akla uygun değil ise kabul görmüyordu. Bunlarla ilgili bir-iki örnek verecek olursak:
Mesela, Müslümanlara, (yahudilere ve nasârâya ve mecûsîlere) göre, varlıkların maddeleri de, sıfatları da hâdistir. Yani bunlar yok iken sonradan yaratıldı. Sonunda yine yok edileceklerdir. Ezeli ebedi değildirler. Ebedi ve ezeli olan sadece Cenab-ı Haktır.
Aristoya ve onun yolunda olan Fârâbî, İbni Sînâ felsefeciler bunu akıl ile anlayamadıkları için, cisimlerin maddeleri de, sıfatları da kadîmdir. Yâni ezelîdir, hep vardır dediler. Bu sözün yanlış olduğunu, bugün modern kimya bilgisi kesin olarak bildirmektedir. Böyle bir inanç küfürdür.
Aklı yaratan Allahü teâlâdır. Yaratanı bırakıp aklı esas almak, aklı ilahlaştırmak en büyük akılsızlıktır. Felsefenin tek dayanağı akıldır. Fakat, gerek zamanla tecrübî bilgilerin değişmesi ve gerekse bir başka insanın aklının bir önceki filozoftan daha farklı bir yapıya sâhib olması sebebiyle kurdukları felsefik sistemler şu veya bu oranda ve bâzan tamâmen değişmiştir.
Böylece ortaya çıkan çeşitli felsefe okulları birbirini devamlı reddetmişlerdir. Felsefecilerin tek bildiği, hakikati, tekte değil, çokta; nihâyet hakta değil, bâtılda aramanın sanatıdır.Ancak bunlar akılları ile her şeyi çözmeye çalıştıkları için bir sonraki filozof, bir öncekini kötüleyerek yükselmektedir.
Peygamberlerin, aklın dışında ve üstünde bulunan sözlerini, akla danışmaya kalkışmak, akla aykırı bir iş olur. Gecenin koyu karanlığında bilinmiyen yerlerde, pervâsızca yürümeye ve engin denizde, acemi kaptanın, pusulasız yol almasına benzer ki, her ân uçuruma, girdâba düşebilirler.
Nitekim, felsefeciler ve tecrübeleri hayâlleri ile îzâha kalkışan maddeciler, akılları dışında bulunan sözlerinin çoğunda yanılmış, bir yandan birçok hakîkatleri meydana çıkarırken, bir taraftan da, insanların saadet-i ebediyyeye kavuşmalarına mani olmuşlardır.
Yunan, Hind, Fars, Latin felsefelerinden ilhâm alan, İbni Sînâ, Fârâbî, İbni Tufeyl, İbni Rüşt, İbni Bâce gibi filozoflar zuhûr ederek, bazı bilgilerde Kur'an-ı kerimin hak yolundan ayrılmışlardır. Örneğin, İbni Sina, Muad kitabında Kıyamette dirilmeği inkar etmektedir. İbn-i Tufeyl ise öldükten sonra dirilmeye inanmamakla birlikte ilk insanın Âdem aleyhisselâm ile hazret-i Havvâ’dan çoğaldığını kabul etmemektedir.
Bu ve buna benzer inançlarından dolayı, felsefecilerin bütün fikirlerini incelemiş olan İmam-ı Gazali ve İmam-ı Rabbani gibi İslam büyükleri bunların imanlarını kaybettiklerini küfre düştüklerini bildirmişlerdir
HÜCCET'ÜL İSLAM İMAM-I GAZALİ'NİN İFŞAATNAMESİ:
''Sonra kendi durumuma baktım.Birde ne göreyim ! Dünyevi alakalar içine dalmış batmışım.Bu alakalar beni her taraftan sarmışlar ! Yaptığım işlerimi gözdeen geçirdim.Onların en güzeli tedris ve talim idi.Fakat bu saha'da ehemmiyetsiz,ahiret yoluna faydası olmayan ilimlerle meşgul olduğumu anladım.Onun'da Allah rıza'sı için değil,mevki ve şöhret kazanmak gayesi ile olduğuna kanaat getirdim.Bu halimle uçurumun kenarında bulunduğuma,eğer durumumu düzeltmek için harekete geçmezsem ateşe yuvarlanacağıma kanaat getirdim.''
''Yakinen anladım ki,sufiler (tasavvufçular) hakikaten Allah yolunu bulan kimselerdir.Onların gidişleri,gidişlerin en güzelidir.Gittikleri yol,yolların en doğrusu,ahlakları ahlakların en temizidir.Dünya'da ki bütün akıllı insanların akılları,hikmet sahiplerinin hikmetleri,şeriat'ın bütün teferruatını bilen zahir ulemasının ilimleri,onların gidişat ve ahlakından bir şey değiştirmek ve yerine daha iyisini koymak üzere bir araya gelseler,buna muvaffak olamazler.''
''Onların zahir ve batınlarında ki hareket ve duyguların hepsi,Nübüvvet kandilinin nurundan alınmıştır.Yeryüzün'de ise nübüvvet nurundan başka hidayet rehberi,nur kaynağı yoktur.''
İMAM-I GAZALİ.
'cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen,cevizin hepsini kabuktan ibaret zanneder'
Büyük bir alim ve Allah dostu...
Tanımadan bilmeden İmamı Gazali hakkında görüşte bulunmayalım arkadaşlar. Omron sen inanıyormusun onun böyle birşey diyeceğine
El İnsaf Ya vallahi El insaf bu ne insafsılıktır islam alimlerine ya...
Felsefe ile uğraşmak kafirliktir diyen sadece Hz.Gazali değildir. Bir çok islam alimide Felsefenin insanı dinsizliğe ve Allahı tanımamazlığa götüreceğini beyan etmişlerdir. Vede bencede haklıdırlar. Günümüzdeki durum malum.
cahillik başa bela...
9. yy dan şahsın ölümüne kadar olan dönemde (1111 miş) ortaya çıkan islam rönesansını, felsefeyle uğraşmanın kafirlik olduğu düşüncesi yüzünden, dönemin toplumunu etkileyerek yok etmekle ünlü 'filozof'. yazdığı kitapların sayfa sayısı toplanıp yaşadığı gün sayısına bölündüğünde 17 rakamıyla karşılaşılacak kadar üretimde bulunmuş bir dahi...
GAZÂLÎ MUHAMMED “rahmetullahi teâlâ aleyh”: Muhammed bin Muhammed Gazâlî, islâm âlimlerinin en büyüklerindendir. 450 [m. 1058] senesinde, Îrânın Tus ya’nî Meşhed şehrinin Gazâl kariyyesinde tevellüd, 505 [m. 1111] de orada vefât etdi. Müctehid idi. İctihâdı, Şâfi’î mezhebine uygun oldu. O kadar çok kitâb yazdı ki, ömrüne bölününce, bir güne onsekiz sahîfe düşmekdedir. [484] de Bağdâdda Nizâmiyye üniversitesine profesör oldu. Hacca gidip gelince, Şâmda profesörlük yapdı. Sonra Nişâpûrda profesörlüğü zorla kabûl etdi. Kitâbları çok kıymetlidir. Garb dillerine çevrilmekdedir. (Eyyühel-veled) kitâbı arabîdir. Fârisî tercemesi, Bursada, Orhân câmi’i kütübhânesinde mevcûddür. Bu kitâbı, 1364 [m. 1945] de kurulmuş olan milletler arası ilm yayma (Unesco) teşkilâtı tarafından 1370 [m. 1951] de fransızcaya, ingilizceye ve ispanyolcaya terceme edilerek, hepsi basılmışdır. [m. 1959] da, dört alman ordinaryüs profesörünün, Gazâlînin kitâblarını okuyarak, islâm dînine âşık olduklarını ve imâmın kitâblarını almancaya çevirmekde olduklarını gazetelerde okuduk.
İmâm-ı Gazâlîye islâm felesofu diyenler oluyor. Bu büyük imâm, felesof değildir. Bir islâm âlimi, bir müctehid idi. Onun kitâblarında mevdu’ hadîs var sanan kimse, yâ onu tanımıyan, din imâmı ve müctehid ne demek olduğunu bilmiyen câhillerdendir. Yâhud Ehl-i sünnete düşman olan vehhâbîlerin tuzağına düşmüş bir zevallıdır. İslâm âlimlerinin hiçbiri felesof değildir. Felesof, islâm âlimi olamaz. Nasıl ki, cam parçası pırlanta olamaz. İslâm felesofu diye birşey yokdur. İslâmiyyetde felsefe yokdur. Binüçyüzseksenüç 1383 [m. 1963] senesinde Pâkistânda basılan (Me’ârif-üs-sünen) adındaki yedi cild kitâbın birinci cildinde de (İslâm âlimlerine göre rûh cismdir. Eski yunan felsefecileri rûh cism değildir dedi. İmâm-ı Gazâlî de böyle dedi. Onun felsefeye bağlılığı birçok yerde kendine hâkim olmuşdur) diyor. Mücessimeden olan İbni Teymiyyenin rûh hakkındaki sözlerini, islâm âlimlerinin sözü diye yazarak koca Gazâlîyi küçümsemek gafletine düşmekdedir. Arabî beş cild (İhyâ-ül-ulûm) kitâbı 1387 [m. 1968] senesinde Beyrutda ve fârisî bir cild (Kimyâ-i se’âdet) kitâbı Muhammed Şâh Rızâ Pehlevî zemânında 1374 [m. 1955] de Tahranda ve 1977 de İstanbulda basılmışdır. Bu Ehl-i sünnet kitâbının ve benzerlerinin Tahranda basılması ve Îrânda Ehl-i sünnet medrese ve tekkelerinin açılması sebebi ile taşkın şî’îler, Humeynî ismindeki bir âhundun teşvîkı ile şâha karşı isyân ederek, Îrânda Şî’î Cumhûriyyeti kurdular. (Dürret-ül-fâhire) kitâbının arabîden türkçeye tercemesi, (Kıyâmet ve Âhıret hâlleri) ismi ile basılmışdır. Îsâ aleyhisselâmın, Allahü teâlânın kulu ve Peygamberi olduğunu vesîkalarla isbât eden (Er-reddül-cemîl li-ülûhiyyet-i Îsâ bi-sarîh-il İncîl) kitâbı, fransızca tercemesi ile birlikde, 1939 senesinde Robert Chidiac tarafından Parisde basdırılmış, 1986 da İstanbulda Hakîkat Kitâbevi tarafından, ikisi de ofset ile basdırılmışdır.
İmam-ı Gazali’ye sorarlar:
-İlimde ki bu yüksek makama nasıl eriştiniz? ...
Şu cevabı verir:
-Bilmediklerimi sormaktan çekinmeyerek
İmam Gazali'nin eserlerini Online E-Kitaplar'dan okuyabilirsiniz
Kıyâmet ve Âhıret
www.el-emin.com/k/k1.html
ya da
http://www.hizmetbooks.org/hakikat/turkce/pdfs/kvea.pdf
Hakkında detaylı bilgi için bkz. www.sevde.de/islam_Ans/G/gazzali.htm