Kültür Sanat Edebiyat Şiir

ilham kaynağı olmak sizce ne demek, ilham kaynağı olmak size neyi çağrıştırıyor?

ilham kaynağı olmak terimi Esra Kaya tarafından tarihinde eklendi

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Leos Janacek - String Quartet No. 1 (After Lev Tolstoy's The Kreutzer Sonata)

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    'Narcissus' (1956)

    Willard Maas
    Ben Moore

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    'Shatranj Ke Khilari' (1977)

    Satyajit Ray

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    George Crumb - Makrokosmos...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    'Le renard et l'enfant' (2007)

    Luc Jacquet

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Claude Debussy - En Blanc et Noir (İki Piyano İçin Beyaz ve Siyah)

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    'Children of Men' (2006)

    Alfonso Cuarón

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    'Black Snake Moan' (2006)

    Craig Brewer

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    'The Curse of the Jade Scorpion' (2001)

    Woody Allen

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    'Démolition d'un mur' (1896)

    Louis Lumière

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    'Frau im Mond' (1929)

    Fritz Lang

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    'The Comb' (1990)

    Quay Brothers

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Renkli ve piyanonun tınılarının sonuna kadar değerlendirildiği bu Etüdler'den, 6/8'lik ölçüde, çok hızlı, şakacı tarzda (Presto scherzando) başlayan ve sonra biraz daha az canlı (Un poco piu animato) tempoda, 9/8'lik ölçüde gelişen ikincisi, Gnomenreigen (Cücelerin Rondu) başlığını taşır... Bu etüde, belki de, Cücelerin Rondu adından önce 'Mendelssohn'a Saygı' ismi daha uygun olabilir; çünkü Liszt bu kısa etüdde kıvılcımlı bir yorumla Mendelssohn'un Kaprisleri'ndeki esrarlı havayı ustaca yansıtmaktadır... Ana temaların, rondo biçiminde yedi kez, modülasyonlarla değişimi piyaniste güç olduğu kadar parlak bir yorum olanağı sağlar...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    6/8'lik ölçüde ve Re minör tonda başlayan 2.Bölüm ağır ve kederli (Largo e mesto) tempoda, ölçülü adımlarla girer... Tema karanlık bas akorlarla belirlenir... Beethoven arkadaşı Schindler'e bu bölümde 'Bir melankoliğin ruhsal durumunu canlandırmak istediğini' anlatmıştır... Bu konuda Goethe'nin Egmont adlı eserini okuduktan sonra yazılan sonatın, Klärchen'in ölümünü yansıttığı da söylenir... Bu Largo bölüm Beethoven'ın bıraktığı en karanlık sayfalardandır...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Noktürn No.13, Do Minör Op.48 No.1

    1841 yılında ikisi de 4/4'lük ölçüde yazılan ve Laura Duperré'ye ithaf edilen bu iki noktürnden Do minör 1. Noktürn'e savaşır gibi bir tema hâkimdir... Chopin'in Paris'te, fırtına sırasında bir kiliseye sığındığı zaman ana fikrinin belirdiği söylenen ve büyüleyici çalgısal efektlerle seçkinleşen bu eserde muazzam oktavlarla Liszt tarzında gelişen orta bölüm bile bir noktürnü değil, bir kahramanı yansıtır gibidir...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Helter Skelter...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Maurice Ravel'in 1907'den sonraki eserlerinde beliren egzotik ve folklorik etkiyi ilk yansıtan eserlerden biri olan 'Vocalise en forme de Habanera' (Habanera formunda Ağızlama -vokaliz-) ya da kısaca Habanera, aslında kadın sesi ve piyano için etüd şeklinde bestelenmiştir... Küba kaynaklı 2/4'lük ölçüdeki kıvrak Habanera temposuyla başlayan bu küçük eser, özlem dolu olduğu kadar, hiç kesilmeden süregelen yabancı, Endülüs benzeri ezgisiyle ilgi çekmiş, keman ve viyolonselden başka düşünülebilen her türlü çalgı için uygulaması yapılmıştır... Habanera, aradaki kromatik trilli kadansı ile değişik bir özellik içerir...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Örneğin, Leonardo da Vinci'nin 'Böğürtlenler Önünde Genç Bir Kadının Portresi' adlı tablosu... Ayna'da babanın savaş sırasında çocuklarıyla kısa bir süre için buluştuğu sahnede yer verdiğim tablo...

    ...

    Leonardo'nun tablosunu öğelerine ayırmaya çalışmak gereksiz bir çaba olurdu; en azından hiçbir şey açıklamazdı... Çünkü özellikle açık ve kesin sonuçlar çıkarma olanaksızlığı bu kadın portresinin bıraktığı duygusal etkiye temel oluşturmaktadır... Bu tablodaki herhangi bir ayrıntıyı bütünden koparıp çıkartmak ya da o an edinilen izlenimi diğer bir izlenime yeğleyerek bunu nihai bir şey olarak kesinleştirmek ve bütün bunları burada sunulan görüntü ile dengeli bir ilişki kurmak adı altında yapmak, kesinlikle yanlıştır... Tablo bize, sonsuzlukla aramızda bir ilişki kurma olanağı veriyor ve bu olanağı yakalamak da önemli bir sanat eserinin en yüce amacıdır...

    Benzer bir duyguyu da resimdeki bütünsellik yaratıyor, bütünsellik ise etkisini işte bu bölünmezliğinden alıyor... Tekbaşına ele alındığında, bütünden ayrılmış bir öğe ölüdür... Buna karşılık resimdeki en önemsiz öğede bile, kendi içinde kapalı resmin bütününe hakim olan özelliklerin aynısı tespit edilebilir... Bu özellikler, anlamları birleşik kaplar benzeri birinden ötekine akan uzlaşmaz öğelerin karşılıklı etkileşiminin bir sonucudur: Leonardo'nun resmettiği kadın çehresi yüce düşüncelerin izlerini taşır, ne var ki kadına belli bir sıradanlık da hakimdir, sanki düşük ihtirasların pençesine düşmüş biridir kadın... Bu portre bize içinde sonsuzluk kadar çok şey görme olanağı sunuyor... Anlamı ve özü peşinde koşarken insan, çıkışı olmayan dev bir labirentte kaybolup gidiyor... Bu portrenin, en son noktası hiçbir zaman açıklığa kavuşturulamayacak tükenmez bir kaynağa sahip olduğunu duygusal olarak kavramamız, zaten gerçek bir haz duymamızın başlıca nedenleridir... Otantik bir görüntü düşüncesi, izleyicisinde aynı anda hem son derece karmaşık hem de çelişkili, hatta zaman zaman birbirini tamamen dışlayan duygular yaratır...

    Olumlunun tersine dönüştüğü veya olumsuzun olumlunun içine nüfuz ettiği anı yakalamak mümkün değildir... Sonsuzluk görüntünün çatısına içkin bir şeydir... Ancak insan günlük hayatında kaçınılmaz olarak birini ötekine yeğleyebiliyor, seçiyor ve sanat eserini kendi kişisel deneyimleri bağlamında ele alıyor... Ve nasıl insan, davranışlarında ister istemez faydacılığı ön planda tutuyorsa, yani önemli önemsiz her konuda kendi gerçeğini savunuyorsa bir sanat eserine karşı da keyfince davranıyor... Eseri kendi hayatı bağlamında görüp belli bazı düşünsel formüllerle arasında bir bağ oluşturuyor... Çünkü büyük sanatsal başyapıtlar doğaları gereği değişkendir ve birbirinden apayrı sayısız inceleme şekillerine olanak sağlarlar...

    Kasıtlı eğilimselcilik, bir sanatçıyı her zaman bir görüntü sistemine boyun eğmeye zorlayan o dogmatizm benim hiç dayanamadığım bir şeydir... Ayrıca, bence, bir sanatçının kullandığı yöntem hiçbir zaman anlaşılmamalıdır...

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Penny Lane...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Sweetbox - Everything's Gonna Be Alright...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    'Partie de campagne' (1936)

    Jean Renoir

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    'La Jetée' (1962)

    Chris Marker

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Re minör tonda, 3/8'lik ölçü ve temposu belirlenmemiş olan 1. Bölüm, genellikle o kadar çabuk olmayan (Allegro ma non troppo) tempoda yorumlanır... Orkestranın teksesli (unison) sunduğu gösterişli bir temayla ilk bölümdeki ritornello'larda (müzikal cümlenin, motifin tekrarı) , Bach'ın Vivaldi veya diğer İtalyan keman okulu ustalarından esinlendiği sezilir... Ama daha sonra orkestra çoğunlukta eşlikte kalır...

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Liszt, Bach'ın büyüklüğünü tam anlamıyla kavrayan bestecilerin başında gelir... Bach Derneği kurmuş ve onun anısına, isminin harflerini (B= Si bemol, A= La, C= Do, H= Si) notaları üzerine 1885'te A. Winterberger'e ithaf ettiği bu eseri yazmış, 1870'de tekrar elden geçirmiştir...

    Füg formu Liszt'in pek kullanmadığı bir form olmasına karşın, müzikal yapısı kolay anlaşılır şekilde, zarif bir virtüozluk ile bestelediği bu eser, onun piyano besteleri gibi teknik güçlüklerle doludur... Temanın bütünüyle egemen olduğu değişken Prelüd'den sonra, daha çok fanteziye benzeyen Füg başlar... Dört sesli bir serim (exposition) , temanın tanınmasını güçleştirir... Pasajlar, triller ve kadanslarla yumuşayan eser, bir ilahi havasıyla sona ulaşır... Liszt'in bu eserinin iki şekli vardır: Biri org, diğeri ise piyano (S 529) için yazılmıştır...

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    'Sommarnattens leende' (1955)

    Ingmar Bergman

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    'À nous la liberté' (1931)

    René Clair

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Françoise akşam bana sevecen davrandığında, odamda oturmak için izin istediğinde, sanki yüzü saydamlaşmış gibi gelirdi bana; içindeki iyiliği, samimiyeti görür gibi olurdum... Oysa, ancak daha sonra şahit olduğum boşboğazlık dönemleri olan Jupien'den, Françoise'ın benim ciğeri beş para etmez biri olduğumu ve ona kötülük etmek için elimden geleni ardıma koymadığımı söylediğini öğrendim... Jupien'in bu sözleri, Françoise'la ilişkimin benim sık sık bakmaktan hoşlandığım, Françoise'ın en ufak bir tereddüt geçirmeden beni taparcasına sevdiği ve övmek için hiçbir fırsatı kaçırmadığı suretinden o kadar farklı, bilinmedik bir renkteki suretini çıkarıverdi ki karşıma, bizim gördüğümüz şeklinden farklı olan tek şeyin maddi dünya olmadığını anladım; belki de her gerçeklik, bizim doğrudan algıladığımızı zannettiğimiz ve görünmeyen, ama etkili fikirler aracılığıyla oluşturduğumuz gerçeklikten aynı derecede farklıydı; tıpkı ağaçların, güneşin, gökyüzünün, bizimkilerden farklı yapıda gözleri olan veya bu görevi yerine getirmek için gözden başka organlara, ağaçlara, gökyüzüne ve güneşe görsel olmayan karşılıklar sağlayan organlara sahip varlıklar tarafından algılansalar, bizim gördüğümüz şekilde olmayacakları gibi... Jupien'in gerçek dünyaya ansızın açtığı bu çatlak, bu haliyle beni korkuttu... Üstelik bu, hiç umurumda olmayan Françoise'la ilgiliydi... Bütün sosyal ilişkilerde aynı şey geçerli miydi? Aşk için de geçerliyse, günün birinde bu beni nasıl bir umutsuzluğa sürükleyebilirdi? Geleceğin muamması buydu... O sırada söz konusu olan Françoise'dı sadece... Jupien'e söyledikleri gerçek düşünceleri miydi? Acaba sırf Jupien'le benim aramı açmak için, belki de kendisinin yerine Jupien'in kızını almayalım diye mi öyle söylemişti? Kesin olan bir şey vardı, o da Françoise'ın beni sevdiğini mi, yoksa benden nefret mi ettiğini dolaysız ve emin bir şekilde öğrenmenin imkânsızlığını anlamış olmamdı... İşte bu şekilde, bir insanın benim zannettiğim gibi karşımızda meziyetleri, kusurları, tasarıları, bizim hakkımızdaki niyetleriyle (bir parmaklığın ardından bütün tarhlarını seyrettiğimiz bir bahçe gibi) açık seçik, kıpırtısız durmadığı; asla nüfuz edemediğimiz, doğrudan tanımanın mümkün olmadığı, hakkında, sözlerin ve hattâ hareketlerin yardımıyla, hepsi yetersiz, üstelik de birbiriyle çelişen çok sayıda sanıya kapıldığımız bir gölge, içinde kâh nefretin, kâh sevginin parladığını aynı gerçeklikle hayal edebileceğimiz bir gölge olduğu yolundaki fikri, bana ilk önce Françoise vermiş oldu...

    ...