ebu bekir ile ömer hakkinda gercekleri yansitmayan seyleri yaziyorsunuz.... hic hos degil arkadaslar....... oysa hz.muhammed (s.a.v.) son hac ziyaretinde hz. ali`nin (a.s.) elini kaldirarak: 'benden sonra ALI dir' dediginde, tüm müslüman alemi ebu bekir ve ömer dahil kabul etmislerdi. Hz. Muhammed (s.a.v.) bu dünyadan göc ettigi anda, HZ. Ali (a.s.) onun cenazesiyle meskul iken ne yaziki ömer bir fidye ve hile ile ebu bekir´i halife ile began etmistir. Oysaki Hz. Ali´ye danismadan veya nasil bir saygisizliktirki Müslüman alemini Nur yüzü daha topraga verilmeden hemen ömer bekir´i halife koltuguna otutturmustur ve bence bu müslüman alemin en büyük ayibi ve saygisizliktir! ! ! Bu nedenle Islam alemi o günden bu güne kadar yanlis bir Islam dini ortaya koyulur ve halen ögretiliyor. Keske daha dün müslüman olan ömer ve bekir´in yerine hz. ali´yi (a.s.) Hz. Muhammedin (s.a.v.) dedigini yapmis ve secmis olsaydiniz belki simdiye dek en serefli namuslu dogru baris ve kardeslik icinde bir yolda yürüyecektik. Malesef EHLI´BEYT in manasini bilmeden ve kim olmadan lütfen böyle bir cirkin aciklamada bulunmayin. Ben bir imam olarak böyle yanlis bilgileri kiniyorum....
Hz Muhammedin 'Benden sonra müminlerin emiri ve allahin yeryüzündeki halifesi Hz Ali dir 'dedigi halde Hilafeti bir oyunla Ömerle bir olup calan zattir.
Efendimizin, kalbimde ne varsa kalbine ilka ettim dediği o abide şahsiyet! Eğer bir DOST edinecek olsaydım o EBUBEKİR olurdu buyurduğu ikinin ikincisi; yar-ı gar...
seni görmek için, seninle biraz vakit geçirmek için.. sen ki O'na mağarada, gazada, arkadaşlıkta, inanmada SENİ ÖYLE SEVİYORUM Kİ, .....................
O, Rasûlullah (s.a.v) ’ın 'sıddîk' lakabıyla taltif ettiği yüce bir ahlaka sahipti. İnsanlarla olan beşerî münasebeti, verdiği söze karşı olan sadakati ve ahde vefası en olağanüstü zamanlarda bile Allah’a ve Rasûlü (s.a.v.) ’ne olan teslimiyetiyle lemlerin Rabbi’nin Habibi’ne dost kıldığı eşsiz bir insandı… İnsanlara karşı olan şefkat ve merhameti, sahabe-i kiram efendilerimiz arasında da çok iyi bilindiği için bir gün ihtiyaç sahibi biri kapısını çaldı. - Ya Ebâbekir! Çok zor durumdayım. Son ümit olarak sana geldim. Birinden aldığım ve bugün vermem gereken on iki bin akçe borcum var fakat elimde avucumda bir şeyim yok. Senden yardım istiyorum ne olur bana yardım et, dedi mahcubiyet içinde. Fakat Hz. Ebubekir (r.a) bütün malını-mülkünü Allah için infak etmiş, kendisine kalan bir tek hırka ile Rabbi’ne yönelmişti. - Üzerimde bulunan hırkadan başka bir şeyim yok, sana nasıl yardım edebilirim deyince, adam: -Ya Ebâbekir! Ne olur beni buradan eli boş döndürme, başka kimseden alamadım, ne olur, dedi. Kendisinden yardım isteyen sahabinin yalvarmalarına dayanamayan Hz. Ebûbekir’in aklına Kainatın Efendisi’nin kendisine gelen kimseyi eli boş döndürmediği geldi. Yüce Peygamber (s.a.v.) ’in örnek ahlakıyla ahlaklanan Hz. Ebubekir (r.a) de o sahabiyi çaresiz bırakamazdı. Biraz süre isteyerek tanıdığı zengin bir Yahudi’ye gitti. Yahudi’den on iki bin akçe borç isteyerek, yarın öğleden sonra ödeyeceğini, eğer borcunu ödeyemezse ona köle olacağını söyledi ve, 'Bu durumda beni köle yapar, ister hizmetinde çalıştırırsın, istersen satarsın.' dedi. Her halükârda karlı çıkacağını gören Yahudi istediği parayı verdi. Hz Ebubekir (r.a) parayı alıp da borçlu olan sahabeye verince sevincinden ne yapacağını bilemez bir halde teşekkür ederek yanından ayrıldı. Ertesi gün Hz. Ebubekir (r.a) borcunu nasıl ödeyeceğini uzun uzun düşündü. Bir çare arıyor ama bir türlü bulamıyordu. O’nu Yahudi’ye köle olmaktan çok Allah’ın Rasûlü (s.a.v.) ’nden ayrılmak üzüyordu, sanki dünyası daralıyordu. Verdiği sözde durmalıydı. Çıkar yol bulamayınca Yahudi’ye köle olmaya karar verdi. Veda etmek üzere kızı Hz. Aişe (r.aha) ’nin yanına geldi ve olanları ona anlattı. Hz. işe (r.anha) ’yi, babasının Yahudi’ye köle olması düşüncesi fazlasıyla rahatsız etti. Ne yapabilirim diye düşünmesine karşın, elinden bir şey gelmiyordu. Hz. Ebubekir (r.a) , 'Hakkını helal et kızım! ' diyerek yanından çıkınca Hz. Aişe (r.anha) ’nin çaresizlik içerisinde mübarek yanağından süzülen gözyaşı yere düşer düşmez o damla, lemlerin Rabbi’nin bir ikramı olarak mücevhere dönüştü. Hz. Aişe (r.anha) sevinçten yerinden fırlayarak babasına koştu ve, 'Babacığım Rabbimiz yardımımıza yetişti, seni o Yahudi’ye rezil etmeyecek, bunu gözyaşımdan yarattı, onu sat ve borcunu öde.' dedi. Hz. Ebubekir (r.a.) de çok sevinmişti. Mücevheri alarak pazara gitti. Merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbimiz Cebrail (a.s.) ’e: - 'Ya Cibril! Kulum Ebubekir dünya işinde zorda kaldı. Habibimin zevcesi Aişe’nin gözyaşını mücevhere çevirdim, pazara satmaya gitti. Şimdi bu mücevheri cennet hazinelerinden alacağın iki bin altınla Ebubekir’den satın al. Çünkü o mücevheri arşıma koyup, onun nuruyla mü’min gönülleri aydınlatacağım.' buyurdu. Cibril-i Emin insan suretine girerek elinde mücevherle pazarda dolaşan Ebubekir’in önüne çıktı. - Ya Ebubekir! Elindeki mücevheri satıyor musun? - Evet satıyorum. - Kaça satarsın? - On iki bin akçeye satıyorum. Bunun üzerine Cibril-i Emin: - 'Ya Ebubekir, elindeki çok değerli bir mücevherdir, bunun karşılığı iki bin altındır.' diyerek ona uzattı. Verilen paraya şaşıran Hz. Ebubekir (r.a) bunun Allah’ımızın bir lütfu olduğunu düşünüp hamd ettikten sonra mücevheri insan suretindeki Cebrail (a.s.) ’e sattı. Alacağının vakti gelen Yahudi, Hz. Ebubekir (r.a) ’i pazarda görünce yanına gelerek verdiği parayı istedi. Hz. Ebubekir (r.a) altınları Yahudi’ye uzatarak; - 'Sana borcum olan parayı al.' dedi. Elindeki altınları gören Yahudi; - 'Burada bana olan borcundan çok daha fazla altın var.' deyince Hz. Ebubekir (r.a) : - 'Bunlar Allah’ımızın bize olan bir ikramıdır, sana veriyorum.' dedi. Yahudi şaşkınlık içinde elindeki paraya bakarken hayretler içerisinde altınların bir tarafında kelime-i tevhidin diğer taraflarında ise ihlas suresinin yazılı olduğunu gördü. Daha önce hiç böyle bir şeyle karşılaşmayan Yahudi heyecandan titremeye başlamıştı. Bunlar insan işi değildi! O anda elindeki altınlarda Yüce yaratıcının bir tecellisinin olduğunu hissetti ve Hz. Ebubekir (r.a) ’e dönerek; - 'Ya Ebubekir! Hissediyorum ki bu ilahî bir şeydir.' dedi. Bu düşüncenin gönlüne verdiği hidayet nûruyla: 'Anladım ki İslam hak dindir ve Hz. Muhammed hak peygamberdir.' diyerek orada kelime-i şehadet getirdi ve Müslüman oldu. Elindeki altınları ihtiyaç sahibi insanlara dağıtarak Allah’ı, Rasûlü (s.a.v.) ’nü ve ashabını çok seven güzide bir Müslüman oldu. (bakınız: dost, insan, zaman, baba, bugün, şimdi, para, dünya, ahlak, gözyaşı)
Hz. Ebubekr-i Sıddık mı? OOOOOOOOOO büyük çok büyük peygamber-i zişana yol arkadaşı olmak kolay mı düşnüyorum da offf diyorum büyük ya çok büyük kelimeler kifayetsiz övgü cümleleri harbeye benziyor.. Sen sensin ağamsın paşamsın canımsın candan ötesin sevgilisin sevgiliden ötesin... Sen silüetsin O'ndan sonra... Selam olsun ya SIDDIK!
O, Rasûlullah (s.a.v) ’ın 'sıddîk' lakabıyla taltif ettiği yüce bir ahlaka sahipti. İnsanlarla olan beşerî münasebeti, verdiği söze karşı olan sadakati ve ahde vefası en olağanüstü zamanlarda bile Allah’a ve Rasûlü (s.a.v.) ’ne olan teslimiyetiyle lemlerin Rabbi’nin Habibi’ne dost kıldığı eşsiz bir insandı… İnsanlara karşı olan şefkat ve merhameti, sahabe-i kiram efendilerimiz arasında da çok iyi bilindiği için bir gün ihtiyaç sahibi biri kapısını çaldı. - Ya Ebâbekir! Çok zor durumdayım. Son ümit olarak sana geldim. Birinden aldığım ve bugün vermem gereken on iki bin akçe borcum var fakat elimde avucumda bir şeyim yok. Senden yardım istiyorum ne olur bana yardım et, dedi mahcubiyet içinde. Fakat Hz. Ebubekir (r.a) bütün malını-mülkünü Allah için infak etmiş, kendisine kalan bir tek hırka ile Rabbi’ne yönelmişti. - Üzerimde bulunan hırkadan başka bir şeyim yok, sana nasıl yardım edebilirim deyince, adam: -Ya Ebâbekir! Ne olur beni buradan eli boş döndürme, başka kimseden alamadım, ne olur, dedi. Kendisinden yardım isteyen sahabinin yalvarmalarına dayanamayan Hz. Ebûbekir’in aklına Kainatın Efendisi’nin kendisine gelen kimseyi eli boş döndürmediği geldi. Yüce Peygamber (s.a.v.) ’in örnek ahlakıyla ahlaklanan Hz. Ebubekir (r.a) de o sahabiyi çaresiz bırakamazdı. Biraz süre isteyerek tanıdığı zengin bir Yahudi’ye gitti. Yahudi’den on iki bin akçe borç isteyerek, yarın öğleden sonra ödeyeceğini, eğer borcunu ödeyemezse ona köle olacağını söyledi ve, 'Bu durumda beni köle yapar, ister hizmetinde çalıştırırsın, istersen satarsın.' dedi. Her halükârda karlı çıkacağını gören Yahudi istediği parayı verdi. Hz Ebubekir (r.a) parayı alıp da borçlu olan sahabeye verince sevincinden ne yapacağını bilemez bir halde teşekkür ederek yanından ayrıldı. Ertesi gün Hz. Ebubekir (r.a) borcunu nasıl ödeyeceğini uzun uzun düşündü. Bir çare arıyor ama bir türlü bulamıyordu. O’nu Yahudi’ye köle olmaktan çok Allah’ın Rasûlü (s.a.v.) ’nden ayrılmak üzüyordu, sanki dünyası daralıyordu. Verdiği sözde durmalıydı. Çıkar yol bulamayınca Yahudi’ye köle olmaya karar verdi. Veda etmek üzere kızı Hz. Aişe (r.aha) ’nin yanına geldi ve olanları ona anlattı. Hz. işe (r.anha) ’yi, babasının Yahudi’ye köle olması düşüncesi fazlasıyla rahatsız etti. Ne yapabilirim diye düşünmesine karşın, elinden bir şey gelmiyordu. Hz. Ebubekir (r.a) , 'Hakkını helal et kızım! ' diyerek yanından çıkınca Hz. Aişe (r.anha) ’nin çaresizlik içerisinde mübarek yanağından süzülen gözyaşı yere düşer düşmez o damla, lemlerin Rabbi’nin bir ikramı olarak mücevhere dönüştü. Hz. Aişe (r.anha) sevinçten yerinden fırlayarak babasına koştu ve, 'Babacığım Rabbimiz yardımımıza yetişti, seni o Yahudi’ye rezil etmeyecek, bunu gözyaşımdan yarattı, onu sat ve borcunu öde.' dedi. Hz. Ebubekir (r.a.) de çok sevinmişti. Mücevheri alarak pazara gitti. Merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbimiz Cebrail (a.s.) ’e: - 'Ya Cibril! Kulum Ebubekir dünya işinde zorda kaldı. Habibimin zevcesi Aişe’nin gözyaşını mücevhere çevirdim, pazara satmaya gitti. Şimdi bu mücevheri cennet hazinelerinden alacağın iki bin altınla Ebubekir’den satın al. Çünkü o mücevheri arşıma koyup, onun nuruyla mü’min gönülleri aydınlatacağım.' buyurdu. Cibril-i Emin insan suretine girerek elinde mücevherle pazarda dolaşan Ebubekir’in önüne çıktı. - Ya Ebubekir! Elindeki mücevheri satıyor musun? - Evet satıyorum. - Kaça satarsın? - On iki bin akçeye satıyorum. Bunun üzerine Cibril-i Emin: - 'Ya Ebubekir, elindeki çok değerli bir mücevherdir, bunun karşılığı iki bin altındır.' diyerek ona uzattı. Verilen paraya şaşıran Hz. Ebubekir (r.a) bunun Allah’ımızın bir lütfu olduğunu düşünüp hamd ettikten sonra mücevheri insan suretindeki Cebrail (a.s.) ’e sattı. Alacağının vakti gelen Yahudi, Hz. Ebubekir (r.a) ’i pazarda görünce yanına gelerek verdiği parayı istedi. Hz. Ebubekir (r.a) altınları Yahudi’ye uzatarak; - 'Sana borcum olan parayı al.' dedi. Elindeki altınları gören Yahudi; - 'Burada bana olan borcundan çok daha fazla altın var.' deyince Hz. Ebubekir (r.a): - 'Bunlar Allah’ımızın bize olan bir ikramıdır, sana veriyorum.' dedi. Yahudi şaşkınlık içinde elindeki paraya bakarken hayretler içerisinde altınların bir tarafında kelime-i tevhidin diğer taraflarında ise ihlas suresinin yazılı olduğunu gördü. Daha önce hiç böyle bir şeyle karşılaşmayan Yahudi heyecandan titremeye başlamıştı. Bunlar insan işi değildi! O anda elindeki altınlarda Yüce yaratıcının bir tecellisinin olduğunu hissetti ve Hz. Ebubekir (r.a) ’e dönerek; - 'Ya Ebubekir! Hissediyorum ki bu ilahî bir şeydir.' dedi. Bu düşüncenin gönlüne verdiği hidayet nûruyla: 'Anladım ki İslam hak dindir ve Hz. Muhammed hak peygamberdir.' diyerek orada kelime-i şehadet getirdi ve Müslüman oldu. Elindeki altınları ihtiyaç sahibi insanlara dağıtarak Allah’ı, Rasûlü (s.a.v.) ’nü ve ashabını çok seven güzide bir Müslüman oldu.
HZ.MUHAMMED(SAV) EFENDİMİZİN EN YAKİN ARKADAŞİ,KAYİNBABASİ,İSLAMİ KABUL EDEN İKİNCİ İNSAN,'SIDDIK' LAKABİNİ ALACAK KADAR EFENDİMİZE SÂDIK,TÜM MALİNİ İSLAMA HARCAYACAK KADAR CÖMERT,'YA RABBİ BENİM BEDENİMİ O KADAR BÜYÜT Kİ CEHENNEM'İN TAMAMINI KAPLASİN VE ÜMMET-İ MUHAMMED'E YER KALMASİN DİYECEK KADAR İMAN SAHİBİ,ALÇAK GÖNÜLLÜ,ÖLMEDEN ÖNCE CENNET-İ ALÂ İLE MÜCDELENEN,BİRİNCİ HALİFE'DİR.ALLAH HEPİMİZİ ONUN GİBİ MÜ'MİN KULLARDAN EYLESİN.
571'de doğdu. Teym oğulları kabilesinden köklü, geniş bir aileye mensup. İçki kumar, put gibi cahiliye adetlerinden uzak yaşamış, kumaş altın,elbise ticaretiyle meşgul olmuş, bugünkü tabirle ithalat ihracat yapan bir tüccardı. İsmi AbdülKabe iken, Resulullah 'Abdullah' şeklinde değiştirmiştir. Düzgün bir aile hayatı yaşayıp, üç oğlu üç kızı vardı. İlk Müslümanlardandı. Hazreti Ebu Bekir Müslümanalara maddeten yardım ettiği gibi Bilali Habeşi gibi köleleri satın alıp, azad ediyordu. 13 sene Mekke'de Peygamber ile birlikte kaldı, beraber hicret etti. Kuba Mescidi nin imarında çalıştı. Medine'de Peygamber'ın en yakınıydı, her savaş, her sefere nefer olarak katıldı, hiç kumandan olmadı. Ebu Bekir avuçlar dolusu paralar veriyordu, Peygamber ona dua ediyorlardı. Hastalanan Peygamber camiye gelemeyince, Hz.Ebu Bekir 17 vakit imamlık yaptı, bir sabah namazında da Peygamber cemaat o da imamdı. Peygamber vefat ettiğinde o Ali imran süresinin 114. ayetini okudu:' Muhammed bir peygamberdir, ondan öncede nice peygamberler gelip geçti. O ölünce İslam'dan gerimi döneceksiniz? Kim geri dönerse iyi bilsin ki Allah'a zarar vermez. Allah şükredenlere mükafatını verecektir.' 7 Haziran 632' de Peygamber vefat etti, aynı gün sahabenin ileri gelenlerinin biat etmesiyle Ebu Bekir halife seçildi. Ebu Bekir yöneticilik sıfatıyla Peygamber'ın makamına geçince şöyle buyurmuştur. -' Ey insanlar, sizin en hayırlınız olmadığım halde emir oldum.. Vazifemi hakkıyla yerine getirirsem bana uyun, yardım edin, yanlışım olursa ikaz edin, doğruluk emanettir, yalancılık hıyanet...'
Hz. Ebu Bekir 13 Temmuz 634'te 63 yaşında vefat etti. Hz. Ebu Bekir halife olunca İslam'a aykırı hareket eden veya dinden ayrılanlarla mücadele etti.
ebu bekir ile ömer hakkinda gercekleri yansitmayan seyleri yaziyorsunuz.... hic hos degil arkadaslar.......
oysa hz.muhammed (s.a.v.) son hac ziyaretinde hz. ali`nin (a.s.) elini kaldirarak: 'benden sonra ALI dir' dediginde, tüm müslüman alemi ebu bekir ve ömer dahil kabul etmislerdi. Hz. Muhammed (s.a.v.) bu dünyadan göc ettigi anda, HZ. Ali (a.s.) onun cenazesiyle meskul iken ne yaziki ömer bir fidye ve hile ile ebu bekir´i halife ile began etmistir. Oysaki Hz. Ali´ye danismadan veya nasil bir saygisizliktirki Müslüman alemini Nur yüzü daha topraga verilmeden hemen ömer bekir´i halife koltuguna otutturmustur ve bence bu müslüman alemin en büyük ayibi ve saygisizliktir! ! !
Bu nedenle Islam alemi o günden bu güne kadar yanlis bir Islam dini ortaya koyulur ve halen ögretiliyor. Keske daha dün müslüman olan ömer ve bekir´in yerine hz. ali´yi (a.s.) Hz. Muhammedin (s.a.v.) dedigini yapmis ve secmis olsaydiniz belki simdiye dek en serefli namuslu dogru baris ve kardeslik icinde bir yolda yürüyecektik. Malesef EHLI´BEYT in manasini bilmeden ve kim olmadan lütfen böyle bir cirkin aciklamada bulunmayin. Ben bir imam olarak böyle yanlis bilgileri kiniyorum....
keşke biz de O nun gibi sıddık olabilseydik...en çok sevdiğim halife...en çok olmak istediğim insan Peygamber Efemdimiz sav den sonra.......
Hz Ebabekir selam olsun.....
Peygamber dostu.... sadık..... sıddık....
Peygamber Efendimizden (esselatu vesselamu aleyke ya habiballah) sonraki ilk halife.....
Cebrail (a.s.) hocası.....
ilk İslam olan insan..Allah a dayanarak sağlam düzen kuran..duyarak duyurarak Kuran okuyan Sıddık Ebubekir..
allah dostu peygamber sevgilisi dunyayada esi benzeri olmayan mukemmel bir insan tsk ederim
allah dostu peygamber sevgilisi dunyayada esi benzeri olmayan mukemmel bir insan tsk ederim
Hz Muhammedin 'Benden sonra müminlerin emiri ve allahin yeryüzündeki halifesi Hz Ali dir 'dedigi halde Hilafeti bir oyunla Ömerle bir olup calan zattir.
İlk halife. Bir an bile tereddüt etmeden Efendisine(s.a.v) bağlanmış sadık bende.
Allah hepimize Hz. Ebu Bekir sadâkati ve feraseti versin...
Efendimizin, kalbimde ne varsa kalbine ilka ettim dediği o abide şahsiyet! Eğer bir DOST edinecek olsaydım o EBUBEKİR olurdu buyurduğu ikinin ikincisi; yar-ı gar...
seni görmek için, seninle biraz vakit geçirmek için..
sen ki O'na mağarada, gazada, arkadaşlıkta, inanmada
SENİ ÖYLE SEVİYORUM Kİ,
.....................
Sıddık-ı Emin. Sen bitanesin sana can kurban
ARŞ’I SÜSLEYEN MÜCEVHER
Yazar: Kıssadan Hisse
O, Rasûlullah (s.a.v) ’ın 'sıddîk' lakabıyla taltif ettiği yüce bir ahlaka sahipti. İnsanlarla olan beşerî münasebeti, verdiği söze karşı olan sadakati ve ahde vefası en olağanüstü zamanlarda bile Allah’a ve Rasûlü (s.a.v.) ’ne olan teslimiyetiyle lemlerin Rabbi’nin Habibi’ne dost kıldığı eşsiz bir insandı…
İnsanlara karşı olan şefkat ve merhameti, sahabe-i kiram efendilerimiz arasında da çok iyi bilindiği için bir gün ihtiyaç sahibi biri kapısını çaldı.
- Ya Ebâbekir! Çok zor durumdayım. Son ümit olarak sana geldim. Birinden aldığım ve bugün vermem gereken on iki bin akçe borcum var fakat elimde avucumda bir şeyim yok. Senden yardım istiyorum ne olur bana yardım et, dedi mahcubiyet içinde.
Fakat Hz. Ebubekir (r.a) bütün malını-mülkünü Allah için infak etmiş, kendisine kalan bir tek hırka ile Rabbi’ne yönelmişti.
- Üzerimde bulunan hırkadan başka bir şeyim yok, sana nasıl yardım edebilirim deyince, adam:
-Ya Ebâbekir! Ne olur beni buradan eli boş döndürme, başka kimseden alamadım, ne olur, dedi. Kendisinden yardım isteyen sahabinin yalvarmalarına dayanamayan Hz. Ebûbekir’in aklına Kainatın Efendisi’nin kendisine gelen kimseyi eli boş döndürmediği geldi. Yüce Peygamber (s.a.v.) ’in örnek ahlakıyla ahlaklanan Hz. Ebubekir (r.a) de o sahabiyi çaresiz bırakamazdı. Biraz süre isteyerek tanıdığı zengin bir Yahudi’ye gitti. Yahudi’den on iki bin akçe borç isteyerek, yarın öğleden sonra ödeyeceğini, eğer borcunu ödeyemezse ona köle olacağını söyledi ve, 'Bu durumda beni köle yapar, ister hizmetinde çalıştırırsın, istersen satarsın.' dedi. Her halükârda karlı çıkacağını gören Yahudi istediği parayı verdi. Hz Ebubekir (r.a) parayı alıp da borçlu olan sahabeye verince sevincinden ne yapacağını bilemez bir halde teşekkür ederek yanından ayrıldı.
Ertesi gün Hz. Ebubekir (r.a) borcunu nasıl ödeyeceğini uzun uzun düşündü. Bir çare arıyor ama bir türlü bulamıyordu. O’nu Yahudi’ye köle olmaktan çok Allah’ın Rasûlü (s.a.v.) ’nden ayrılmak üzüyordu, sanki dünyası daralıyordu. Verdiği sözde durmalıydı. Çıkar yol bulamayınca Yahudi’ye köle olmaya karar verdi. Veda etmek üzere kızı Hz. Aişe (r.aha) ’nin yanına geldi ve olanları ona anlattı. Hz. işe (r.anha) ’yi, babasının Yahudi’ye köle olması düşüncesi fazlasıyla rahatsız etti. Ne yapabilirim diye düşünmesine karşın, elinden bir şey gelmiyordu. Hz. Ebubekir (r.a) , 'Hakkını helal et kızım! ' diyerek yanından çıkınca Hz. Aişe (r.anha) ’nin çaresizlik içerisinde mübarek yanağından süzülen gözyaşı yere düşer düşmez o damla, lemlerin Rabbi’nin bir ikramı olarak mücevhere dönüştü.
Hz. Aişe (r.anha) sevinçten yerinden fırlayarak babasına koştu ve, 'Babacığım Rabbimiz yardımımıza yetişti, seni o Yahudi’ye rezil etmeyecek, bunu gözyaşımdan yarattı, onu sat ve borcunu öde.' dedi. Hz. Ebubekir (r.a.) de çok sevinmişti. Mücevheri alarak pazara gitti.
Merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbimiz Cebrail (a.s.) ’e:
- 'Ya Cibril! Kulum Ebubekir dünya işinde zorda kaldı. Habibimin zevcesi Aişe’nin gözyaşını mücevhere çevirdim, pazara satmaya gitti. Şimdi bu mücevheri cennet hazinelerinden alacağın iki bin altınla Ebubekir’den satın al. Çünkü o mücevheri arşıma koyup, onun nuruyla mü’min gönülleri aydınlatacağım.' buyurdu.
Cibril-i Emin insan suretine girerek elinde mücevherle pazarda dolaşan Ebubekir’in önüne çıktı.
- Ya Ebubekir! Elindeki mücevheri satıyor musun?
- Evet satıyorum.
- Kaça satarsın?
- On iki bin akçeye satıyorum.
Bunun üzerine Cibril-i Emin:
- 'Ya Ebubekir, elindeki çok değerli bir mücevherdir, bunun karşılığı iki bin altındır.' diyerek ona uzattı. Verilen paraya şaşıran Hz. Ebubekir (r.a) bunun Allah’ımızın bir lütfu olduğunu düşünüp hamd ettikten sonra mücevheri insan suretindeki Cebrail (a.s.) ’e sattı.
Alacağının vakti gelen Yahudi, Hz. Ebubekir (r.a) ’i pazarda görünce yanına gelerek verdiği parayı istedi. Hz. Ebubekir (r.a) altınları Yahudi’ye uzatarak;
- 'Sana borcum olan parayı al.' dedi. Elindeki altınları gören Yahudi;
- 'Burada bana olan borcundan çok daha fazla altın var.' deyince Hz. Ebubekir (r.a) :
- 'Bunlar Allah’ımızın bize olan bir ikramıdır, sana veriyorum.' dedi. Yahudi şaşkınlık içinde elindeki paraya bakarken hayretler içerisinde altınların bir tarafında kelime-i tevhidin diğer taraflarında ise ihlas suresinin yazılı olduğunu gördü. Daha önce hiç böyle bir şeyle karşılaşmayan Yahudi heyecandan titremeye başlamıştı. Bunlar insan işi değildi! O anda elindeki altınlarda Yüce yaratıcının bir tecellisinin olduğunu hissetti ve Hz. Ebubekir (r.a) ’e dönerek;
- 'Ya Ebubekir! Hissediyorum ki bu ilahî bir şeydir.' dedi. Bu düşüncenin gönlüne verdiği hidayet nûruyla: 'Anladım ki İslam hak dindir ve Hz. Muhammed hak peygamberdir.' diyerek orada kelime-i şehadet getirdi ve Müslüman oldu. Elindeki altınları ihtiyaç sahibi insanlara dağıtarak Allah’ı, Rasûlü (s.a.v.) ’nü ve ashabını çok seven güzide bir Müslüman oldu.
(bakınız: dost, insan, zaman, baba, bugün, şimdi, para, dünya, ahlak, gözyaşı)
Gözümün nuru İsmini duyunca içim yanar...
Düşünün ki Kainatın efendisinin halifesi! ! ! ! ! !
Diğer göz nuru halifelerimiz H.Z. Ebubekir(R.A.) Efendimiz'in halifesi idiler..
Ama H.Z. Ebubekir(R.A.) Efendimiz Resulullah(S.A.V.) efendimiz'in Halifesi..
Yeri bambaşka...Allah Şefaatlerine nail Eylesin
Sadakat Güneşi....
Hz. Ebubekr-i Sıddık mı? OOOOOOOOOO büyük çok büyük peygamber-i zişana yol arkadaşı olmak kolay mı düşnüyorum da offf diyorum büyük ya çok büyük kelimeler kifayetsiz övgü cümleleri harbeye benziyor.. Sen sensin ağamsın paşamsın canımsın candan ötesin sevgilisin sevgiliden ötesin... Sen silüetsin O'ndan sonra... Selam olsun ya SIDDIK!
ARŞ’I SÜSLEYEN MÜCEVHER
Yazar: Kıssadan Hisse
O, Rasûlullah (s.a.v) ’ın 'sıddîk' lakabıyla taltif ettiği yüce bir ahlaka sahipti. İnsanlarla olan beşerî münasebeti, verdiği söze karşı olan sadakati ve ahde vefası en olağanüstü zamanlarda bile Allah’a ve Rasûlü (s.a.v.) ’ne olan teslimiyetiyle lemlerin Rabbi’nin Habibi’ne dost kıldığı eşsiz bir insandı…
İnsanlara karşı olan şefkat ve merhameti, sahabe-i kiram efendilerimiz arasında da çok iyi bilindiği için bir gün ihtiyaç sahibi biri kapısını çaldı.
- Ya Ebâbekir! Çok zor durumdayım. Son ümit olarak sana geldim. Birinden aldığım ve bugün vermem gereken on iki bin akçe borcum var fakat elimde avucumda bir şeyim yok. Senden yardım istiyorum ne olur bana yardım et, dedi mahcubiyet içinde.
Fakat Hz. Ebubekir (r.a) bütün malını-mülkünü Allah için infak etmiş, kendisine kalan bir tek hırka ile Rabbi’ne yönelmişti.
- Üzerimde bulunan hırkadan başka bir şeyim yok, sana nasıl yardım edebilirim deyince, adam:
-Ya Ebâbekir! Ne olur beni buradan eli boş döndürme, başka kimseden alamadım, ne olur, dedi. Kendisinden yardım isteyen sahabinin yalvarmalarına dayanamayan Hz. Ebûbekir’in aklına Kainatın Efendisi’nin kendisine gelen kimseyi eli boş döndürmediği geldi. Yüce Peygamber (s.a.v.) ’in örnek ahlakıyla ahlaklanan Hz. Ebubekir (r.a) de o sahabiyi çaresiz bırakamazdı. Biraz süre isteyerek tanıdığı zengin bir Yahudi’ye gitti. Yahudi’den on iki bin akçe borç isteyerek, yarın öğleden sonra ödeyeceğini, eğer borcunu ödeyemezse ona köle olacağını söyledi ve, 'Bu durumda beni köle yapar, ister hizmetinde çalıştırırsın, istersen satarsın.' dedi. Her halükârda karlı çıkacağını gören Yahudi istediği parayı verdi. Hz Ebubekir (r.a) parayı alıp da borçlu olan sahabeye verince sevincinden ne yapacağını bilemez bir halde teşekkür ederek yanından ayrıldı.
Ertesi gün Hz. Ebubekir (r.a) borcunu nasıl ödeyeceğini uzun uzun düşündü. Bir çare arıyor ama bir türlü bulamıyordu. O’nu Yahudi’ye köle olmaktan çok Allah’ın Rasûlü (s.a.v.) ’nden ayrılmak üzüyordu, sanki dünyası daralıyordu. Verdiği sözde durmalıydı. Çıkar yol bulamayınca Yahudi’ye köle olmaya karar verdi. Veda etmek üzere kızı Hz. Aişe (r.aha) ’nin yanına geldi ve olanları ona anlattı. Hz. işe (r.anha) ’yi, babasının Yahudi’ye köle olması düşüncesi fazlasıyla rahatsız etti. Ne yapabilirim diye düşünmesine karşın, elinden bir şey gelmiyordu. Hz. Ebubekir (r.a) , 'Hakkını helal et kızım! ' diyerek yanından çıkınca Hz. Aişe (r.anha) ’nin çaresizlik içerisinde mübarek yanağından süzülen gözyaşı yere düşer düşmez o damla, lemlerin Rabbi’nin bir ikramı olarak mücevhere dönüştü.
Hz. Aişe (r.anha) sevinçten yerinden fırlayarak babasına koştu ve, 'Babacığım Rabbimiz yardımımıza yetişti, seni o Yahudi’ye rezil etmeyecek, bunu gözyaşımdan yarattı, onu sat ve borcunu öde.' dedi. Hz. Ebubekir (r.a.) de çok sevinmişti. Mücevheri alarak pazara gitti.
Merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbimiz Cebrail (a.s.) ’e:
- 'Ya Cibril! Kulum Ebubekir dünya işinde zorda kaldı. Habibimin zevcesi Aişe’nin gözyaşını mücevhere çevirdim, pazara satmaya gitti. Şimdi bu mücevheri cennet hazinelerinden alacağın iki bin altınla Ebubekir’den satın al. Çünkü o mücevheri arşıma koyup, onun nuruyla mü’min gönülleri aydınlatacağım.' buyurdu.
Cibril-i Emin insan suretine girerek elinde mücevherle pazarda dolaşan Ebubekir’in önüne çıktı.
- Ya Ebubekir! Elindeki mücevheri satıyor musun?
- Evet satıyorum.
- Kaça satarsın?
- On iki bin akçeye satıyorum.
Bunun üzerine Cibril-i Emin:
- 'Ya Ebubekir, elindeki çok değerli bir mücevherdir, bunun karşılığı iki bin altındır.' diyerek ona uzattı. Verilen paraya şaşıran Hz. Ebubekir (r.a) bunun Allah’ımızın bir lütfu olduğunu düşünüp hamd ettikten sonra mücevheri insan suretindeki Cebrail (a.s.) ’e sattı.
Alacağının vakti gelen Yahudi, Hz. Ebubekir (r.a) ’i pazarda görünce yanına gelerek verdiği parayı istedi. Hz. Ebubekir (r.a) altınları Yahudi’ye uzatarak;
- 'Sana borcum olan parayı al.' dedi. Elindeki altınları gören Yahudi;
- 'Burada bana olan borcundan çok daha fazla altın var.' deyince Hz. Ebubekir (r.a):
- 'Bunlar Allah’ımızın bize olan bir ikramıdır, sana veriyorum.' dedi. Yahudi şaşkınlık içinde elindeki paraya bakarken hayretler içerisinde altınların bir tarafında kelime-i tevhidin diğer taraflarında ise ihlas suresinin yazılı olduğunu gördü. Daha önce hiç böyle bir şeyle karşılaşmayan Yahudi heyecandan titremeye başlamıştı. Bunlar insan işi değildi! O anda elindeki altınlarda Yüce yaratıcının bir tecellisinin olduğunu hissetti ve Hz. Ebubekir (r.a) ’e dönerek;
- 'Ya Ebubekir! Hissediyorum ki bu ilahî bir şeydir.' dedi. Bu düşüncenin gönlüne verdiği hidayet nûruyla: 'Anladım ki İslam hak dindir ve Hz. Muhammed hak peygamberdir.' diyerek orada kelime-i şehadet getirdi ve Müslüman oldu. Elindeki altınları ihtiyaç sahibi insanlara dağıtarak Allah’ı, Rasûlü (s.a.v.) ’nü ve ashabını çok seven güzide bir Müslüman oldu.
HZ.MUHAMMED(SAV) EFENDİMİZİN EN YAKİN ARKADAŞİ,KAYİNBABASİ,İSLAMİ KABUL EDEN İKİNCİ İNSAN,'SIDDIK' LAKABİNİ ALACAK KADAR EFENDİMİZE SÂDIK,TÜM MALİNİ İSLAMA HARCAYACAK KADAR CÖMERT,'YA RABBİ BENİM BEDENİMİ O KADAR BÜYÜT Kİ CEHENNEM'İN TAMAMINI KAPLASİN VE ÜMMET-İ MUHAMMED'E YER KALMASİN DİYECEK KADAR İMAN SAHİBİ,ALÇAK GÖNÜLLÜ,ÖLMEDEN ÖNCE CENNET-İ ALÂ İLE MÜCDELENEN,BİRİNCİ HALİFE'DİR.ALLAH HEPİMİZİ ONUN GİBİ MÜ'MİN KULLARDAN EYLESİN.
'Peygamberlerden sonra Ebubekir gibi büyük bir insanın üzerine güneş doğmamış ve batmamıştır'
Hadis-i Şerif
'Peygamberlerden sonra Ebubekir gibi büyük bir insanın üzerine güneş doğmamış ve batmamıştır'
Hadis-i Şerif
Peygamberimizin (sav) aziz dostu.
571'de doğdu. Teym oğulları kabilesinden köklü, geniş bir aileye mensup. İçki kumar, put gibi cahiliye adetlerinden uzak yaşamış, kumaş altın,elbise ticaretiyle meşgul olmuş, bugünkü tabirle ithalat ihracat yapan bir tüccardı. İsmi AbdülKabe iken, Resulullah 'Abdullah' şeklinde değiştirmiştir.
Düzgün bir aile hayatı yaşayıp, üç oğlu üç kızı vardı. İlk Müslümanlardandı. Hazreti Ebu Bekir Müslümanalara maddeten yardım ettiği gibi Bilali Habeşi gibi köleleri satın alıp, azad ediyordu. 13 sene Mekke'de Peygamber ile birlikte kaldı, beraber hicret etti. Kuba Mescidi nin imarında çalıştı. Medine'de Peygamber'ın en yakınıydı, her savaş, her sefere nefer olarak katıldı, hiç kumandan olmadı. Ebu Bekir avuçlar dolusu paralar veriyordu, Peygamber ona dua ediyorlardı.
Hastalanan Peygamber camiye gelemeyince, Hz.Ebu Bekir 17 vakit imamlık yaptı, bir sabah namazında da Peygamber cemaat o da imamdı. Peygamber vefat ettiğinde o Ali imran süresinin 114. ayetini okudu:' Muhammed bir peygamberdir, ondan öncede nice peygamberler gelip geçti. O ölünce İslam'dan gerimi döneceksiniz? Kim geri dönerse iyi bilsin ki Allah'a zarar vermez. Allah şükredenlere mükafatını verecektir.' 7 Haziran 632' de Peygamber vefat etti, aynı gün sahabenin ileri gelenlerinin biat etmesiyle Ebu Bekir halife seçildi.
Ebu Bekir yöneticilik sıfatıyla Peygamber'ın makamına geçince şöyle buyurmuştur.
-' Ey insanlar, sizin en hayırlınız olmadığım halde emir oldum..
Vazifemi hakkıyla yerine getirirsem bana uyun, yardım edin,
yanlışım olursa ikaz edin, doğruluk emanettir, yalancılık hıyanet...'
Hz. Ebu Bekir 13 Temmuz 634'te 63 yaşında vefat etti. Hz. Ebu Bekir halife olunca İslam'a aykırı hareket eden veya dinden ayrılanlarla mücadele etti.