arkadaşlar yeterince tanıtmış beyefendiyi.. eklemem gerektiğini düşündüğüm birayrıntı var.. dış görünüş :)) keşke sakalı olmasa..ya da o sakaldan bozma her neyse.. ama programı gerçekten favorilerimde..
Ceviz Kabuğu'yla ünlenen televizyon programcısı Hulki Cevizoğlu terapide içini döktü
Hulki Cevizoğlu, beklediğim gibi çıktı. ‘‘Beton’’ gibi duran, ama hiç de öyle olmayan biri. Renklerini keşfetmek bana keyif verdi. Onunla söyleşi yapmak en az programlarını seyretmek kadar zevkliydi. O bizi 4 saat esir alıyor ama ben onu ancak bir saat esir alabildim! Bu röportajda ‘‘işini iyi yapan’’ bir adamın kişiliğine göz atacaksınız. Hazır mısınız?
Televizyonda röportaj yaparken kullandığınız ölçüler var mı? Soyunmam, öpüşmem, yatağa girmem gibi.
- Onların hiç birini yapmam tabii!
Demek istiyorum ki: Televolecileri çıkarmam, Türk toplumunun anlayışına aykırı tipleri reytingleri yüksek olsa bile çağırmam.
- Programıma Türkler'in Ermeniler'e soykırım uyguladığını söyleyen bir adamı çıkardım. Türkiye'nin genel anlayışına çok ters birisiydi Taner Akçam. Toplumsal tabuları zorlayan pek çok iş yaptım. Ama bugüne kadar reytingi yüksek insanlar gelsin de, ben popüler olayım diye hiç düşünmedim.
‘‘Şu benim programıma çıkamaz! ’’ diyeceğiniz kimse yok mu yani.
- Herkes çıkabilir, yeter ki propaganda yapmaya kalkışmasın! Şuna dikkat ederim: Hakimiyet, program sahibi olarak bende mi, karşımdakinde mi? Karşımdakindeyse iş işten geçmiş demektir, dört saat propagandasını yapar!
Kendinizi ne zamandan beri gündemdeki televizyoncu olarak değerlendiriyorsunuz?
- Gündemdeyim diye hiç düşünmedim ki ben!
‘‘Beton’’ gibi durmak zorunda mısınız? Bir tür 'kalas' hatta! Duygularınızı saklıyor musunuz yoksa onları aşmayı becerdiniz mi?
- Genelde sfenks gibisin derler, siz ‘‘beton’’u layık buldunuz! Ben mantıklı bir adamım. Beynimdeki düşünceler bana, kendisine duygusal diyen pek çok insandan daha fazla heyecan yaratabiliyor.
Çok olumsuz bir şey değil ‘‘beton’’ gibi olmak. Yüzünüzden ne hissettiğiniz pek anlaşılmıyor, pekala bu bir avantaj da olabilir.
- Ertuğrul Özkök, Ankara temsilcisiyken, ‘‘Sana sinir oluyorum’’ demişti. ‘‘Bu büroda hakkımda kim ne düşünüyorsa yüzüne bakınca anlıyorum, sen hariç! ’’ Genelde böyle söylerler.
Ama ben yüzünüze bakınca hakkımda ne düşündüğünüzü anlıyorum. İtici gelmiyorum size.
- İşte herkes öyle diyor! İnsanlar bana güveniyor. Mantık ve duygu olarak kimseyi reddetmediğim için de aramızda bir direnç oluşmuyor.
Karınızı da ekranda olduğu gibi sabırla dinliyor musunuz?
- Dinlerim. Hatta bazen öyle çok dinlerim ki, onu sinir ederim!
Sizin ‘‘Yeteeeeer! ’’ diye birileri yakalayıp anlatmak istediğiniz olmuyor mu?
- Öyle zamanlarda yazmayı tercih ediyorum. Yapmak istediklerimden biri de bu. Zamanın fazlasıyla hızlı aktığını düşünüyorum ve zaman sayacı süresini tamamlayana kadar, çok şey yapmam gerektiğini düşünüyorum. Kalıcı olmak gibi bir derdim var.
Sizi bunalıma sokmak istemem ama hayatınız çok mu düz sizin?
- İnişler, çıkışlar da yaşadım hayatımda. Daha çok mesleki alanda.
Hayatı hep iş olarak mı algılıyoruz?
- Erkekler öyle algılar.
İşten daha önemli bir şey yok değil mi!
- Bilmem, oğlum var. O çok önemli.
Karınız buna sinirlenmez mi?
- Oğlum deyince, karım da giriyor işin içine!
Pasif agresif olduğunuz söylenebilir mi?
- Bazen öfkemi içimde tutuyorum tabii. İşimle ilgili bir şeyin yolunda gitmemesi beni sinirlendiriyor.
Öyle bir imajınız var ki, hiçbir şeye şehvetle saldırmayacak gibi duruyorsunuz. Şehvetin hayatınızda hiç mi yeri yok?
- Hiçbir şeye kaptırmadım ki kendimi ben.
Çileği şehvetle sevmek, bir müzik grubuna ölmek ya da kuru fasülyeye dayanamamak söylediğim.
- Gençliğimde taze fasülyeye dayanamazdım. Ama ona da şehvetle saldırmadım!
Karşınızdaki çıldırsa bile siz aynı yüz ifadesiyle duracaksınız ya da soyunmaya başlasa.
- Soyunmuyor ama namaz kılıyorlar. Edip Yüksel canlı yayında kıldı mesela!
Hani biz Akdenizliyiz ya, bu kadar soğukkanlı olmanız çelişki değil mi?
- Akdenizli olduğumuz filan yalan. 100 Türk yalanının yüzbirincisi! Kim Akdenizli? Güney Doğu'daki çocuklar mı? Antalya sahilindeki bir grup insan belki. Biz ne İtalyanlara ne de Yunanlılara benzeriz! Olsa olsa egemen kültürün palavrası bu. Benim için bu tür kalıplar fazla bir anlam ifade etmiyor. Kendimi daha çok kuzeyli gibi görüyorum.
EVET, HERŞEYİ İSTİYORUM
Ceviz Kabuğu'ndan farklı bir televizyon programı yapmak ister misiniz?
- Yarışma programı sunmak istiyorum. Tabii Ceviz Kabuğu'nu bırakmadan. Pek çok insandan daha iyi yaparım. Şimdiki yarışmalara bilgi yarışması diyorlar ama aslında onlar birer tahmin yarışması! A şıkkı değil şunun için, B şıkkı değil şunun için, öyleyse C şıkkı diyorlar! Oysa bilgi yarışmalarında insan bildiğini pat diye söyler.
İyi de sizinle ne alakası var? Siz niye sunasınız ki?
- Benim yaptığım iş de bilgiye dayanıyor ondan. Televizyonlardaki yarışmalar, şova dönük. Oysa Türkiye'de bilen ve bilgisini sınamak isteyen pek çok insan var. Hem hazırlayan hem sunan insan olmak istiyorum. Bilgiyi test etmek için de biraz bilmek gerekiyor. Ekrandaki sunucular, ‘‘Bunun cevabını ben de bilmiyorum’’ diyor, ama insan çalışır gelir, değil mi?
Haber sunmak istiyorum deseniz anlardım!
- Onu da istiyorum.
Nasıl yani? Herşeyi mi istiyorsunuz?
- Çok geç kaldığımı söylüyorum ya, hepsini istiyorum, bir tanesini nasıl olsa yakalayacağım.
Günün birinde sizi saçları jöleli, minimalist dekorlu bir stüdyoda görmeyeceğiz değil mi?
- Müsterih olun, kesinlikle hayır!
KARADENİZLİYİM, ANLAMIYORUM
Ben Karadenizliyim anlamıyorum, ondan çok soru soruyorum diye espri yaptığım oluyor. Zaafiyetlerimin bazen üstünlük haline geldiğini de görüyorum. Anlasam sormam değil mi? Konuklarımla da program öncesi fazla diyaloğa girmemeye çalışıyorum. Meseleyi izleyenlerle birlikte anlayayım istiyorum. Hakikaten birçok şeyi de anlamıyorum! Bazen fakslar geliyor: Hulki Bey, sen anlamadın ama biz anladık diyorlar.
CENAZE TEMENNİSİ
Herşeyiniz çok belirli mi sizin, İstanbul'a gelişleriniz gidişleriniz...
- Güvenlik gerekçesiyle öyle olmamasına dikkat ediyorum. Uzun bir süredir kaygımız yoktu. Şimdi var. Ne yazık ki, devlet koruması altındayım.
Kim öldürecek ki sizi?
- Bilsem! Arabamı hanım kullanacaktı, bir gün telefon etti. ‘‘Çalışmıyor. Ne yapayım’’ dedi. ‘‘Boğdun herhalde, bir süre sonra tekrar dene’’ dedim. Meğer, dokunmaması gerekiyormuş! Adam gönderdik baktırdık, ön tarafındaki kablolor kesilmiş, uçları bir güzel soyulmuş. Polise haber verdik. ‘‘Hadi geçmiş olsun, bu bir bomba hazırlığı! ’’ dediler. Kimden şüphelendiğimi sordular. Kimseden süphelenmediğimi söyledim. Bir tarikatla ilgili programdan ötürü, Fetullah Gülen'in ismini verdim. Polis ‘‘Abi onları hiç karıştırmayalım’’ dedi. Acemiliğime geldi, ‘‘Peki’’ dedim. Sonra da devlet ‘‘Seni koruyacağız’’ dedi.
Böyle soru sorulmaz ama Allah korusun, başınıza bir şey gelirse size de Uğur Mumcu'ya yapılan muamele mi yapılacak sizce?
- Ahmet Taner Kışlalı'nın cenazesindeyim. Bir dolu siyasiyi yuhalıyorlar. Sonra baktım, bir alkış! Ortamı bozmayayım diye etrafa da fazla bakmıyorum, meğer beni alkışlıyorlarmış. Bir kadıncağız geldi büyük bir çoşkuyla, ‘‘Allah size de böyle bir cenaze nasip etsin! ’’ dedi. ‘‘Sevenleriniz çok olsun’’ demeye getiriyor ama yaşayan birine de böyle demek tuhaf oluyor.
YAZILI BASIN BENİ KEŞFEDEMEDİ
Meslekte tek ölçü işini iyi yapmak mıdır? Bu size tuhaf gelmiyor mu? Özellikle bu ülkede.
- Bir tarafta işimi yapan ben, diğer tarafta bu işi yapan insanın toplum tarafından algılanması. Kimi zaman, karşı tarafın algılamasındaki eksiklikleri anlayamıyorum! Her zaman, işimi iyi yaptım.
Sizce Türkiye'de başarıya ulaşmanın genel formülü ne? Sizinkiyle arada bir fark var mı?
- İşini doğru yapmak. Ve çalışmak. Ama Türkiye'de ne yazık ki şans faktörü, çalışmak faktörüne eşit oranda. Yani özel olarak, çabalayarak ve mutlaka o çabanın sonucunda bir şeyler elde ediliyor değil Türkiye'de! Çalışan elde ediyor, ama geç elde ediyor. Tüm bunları 26 yaşındayken yapmak isterdim. Emin Çölaşan Hürriyet'te bu işi yaparken, biz muhabirdik, röportaj yapmak istiyordum ama bir türlü fırsatını bulamıyordum. Şimdi, ‘‘Sen şöyle sorular soruyorsun’’ diyorlar ama ben bunu on sene önce de yapıyordum! Doğuştan sorgucuydum ben.
Öyleyse neden yazılı basında ‘‘beceremediniz’’ de televizyonda ‘‘becerdiniz’’?
- Demek ki yazılı basında yaptığım işi yeterli gördü o zamanki yöneticilerim.
Hata sizde miydi, sizin dışınızdaki unsurlarda mı?
- Beni farktemeyenlerde!
Kim sizi keşfetmeyen yöneticiler, parçalayalım onları!
- Parçalayamazsınız. Çünkü ikisi rahmetli oldu: Orhan Kantoğlu ve Çetin Emeç. Diğer ikisi de çok güçlü: Mehmet Ali Kışlalı ve Ertuğrul Özkök.
KÖŞE İSTİYORDUM
O yılları kayıp yıllar olarak mı değerlendiriyorsunuz?
- Hayır. Tam sayfa röportajlar yapmak istiyordum, denk düşmedi, haftada bir özel haber yapıyor ve bir şekilde tatmin oluyordum. Ama ben aslında bana ait köşe istiyordum.
Peki şöyle olmuş olamaz mı: Yazılı basın, o dönem zaten çok ciddiydi ve sizin ciddiyetiniz bir işe yaramadı! Ama şimdi televizyon çok laubali o yüzden sizin ciddiyetiniz fark ediliyor.
- Başkaları için olabilir, benim için olamaz. 15 yıla yakın gazetecilik deneyimlerinden sonra, bir Devlet Bakanı'nın basın bürosunda kapı açıldı ve Bülent Öztürkmen girdi içeri. O sırada HBB'nin genel koordinatörüydü. Neden bize televizyon programı yapmıyorsun dedi. Çok üstüne atlarmış gibi yapmadım, ölüyordum oysa ki, neden olmasın dedim. Ve programın bugünkü ismi dahil olmak üzere, formatını yazdım, yolladım. Hemen başla dedi. Ama bu bir tesadüftür! Belki de, üzerinde yoğunlaştığım bir meseleyi telepatik olarak etrafıma yaymamdan olmuştur.
Hayatınızdaki en zor dönem hangisiydi?
- Hürriyet Gazetesi'nden ayrılmam. Hayatta paranın önemi var ama o olay bana meslek hayatında paranın ikinci planda kaldığını öğretti. Fazla para kazanacağım diye Asil Nadir'in Günaydın Gazetesi'ne gittim. Hataydı. Meslekte süreklilik kısa sürede çok para kazanmaktan önemli.
BÜTÜN KALELER ZAPTEDİLMEDİ Türkiye’de bir grup “toplu uyku hâli” içinde kendisini “pop kültüre” kaptırmış, esnemeye ve bunu etrafındakilere de bulaştırmaya devam ediyor. - “Türkiye’nin bir hain kontenjanı var, bu nüfusun yüzde 10’udur”, - “Türk aydını dediğimiz kişi, Batı’nın manevi ajanıdır”, - “Eğitim, savunma ve ekonomi milli olmalıdır, olmazsa Sevr gelir”, - “Batı diye bir şey yoktur. Bu hayâli bir kavramdır.” - “Türkiye’de basın Türk değildir” Toplumcu yazar ve düşünür” Attilâ İlhan’ın, ülke çapında büyük heyecan yaratan ve dalgalanmalara neden olan bu açıklamaları bir “ders” ve “belge” niteliğinde. “Dipten bir dalga yükseliyor. Bir çeşit Müdafâ-i Hukuk oluşuyor” diyen Attilâ İlhan’ın sözünü ettiği “dipten gelen dalga” yakın bir zamanda esneyenlerin yüzüne tokat gibi çarparak ya uykudan uyandıracak, ya da...
“Tarihi uykulardan” hep son anda uyanan Türkiye, bugün de uluslararası büyük planların hedefinde. İçerde ise, yıllardır bir gaflet gözümüzün önünde büyüyor ve büyütülüyor.
Hulki Cevizoğlu, Türkiye üzerinde oynanan oyunları “inceledi”, “araştırdı” ve önemli insanlarla konuştu... Ortaya, nefesinizi tutarak okuyacağınız, bir solukta bitireceğiniz bir eser çıktı.
Bu kitapta; - terörün en yoğun olduğu dönemde Başbakan Demirel ve Yardımcısı İnönü’nün politikalarının sonuçlarını; - “Başbakan Özal, ‘PKK büyüsün’ diye TSK’yı 10 yıl devreye sokmadı”, “Bunlar bence çok ağır gafletler, bir bölümü de ihanet” diyen önemli komutanın şok açıklamalarını; - “Pilotlar ile piyade ve komando subaylarımdan ABD’nin PKK’ya yardımını bizzat gözleriyle gördüklerine ilişkin anlatım dinledim” diyen bir başka komutanın açıklamaları ile - ilk kez duyacağınız çok önemli tarihi gerçeklerin ışığında, yıllardır büyüyen bir gafleti, ülkemizi bölme çabalarını ve iyi birşeymiş gibi sunularak canlandırılmak istenen “1991 ruhu”nun ne olduğunu, nasıl geliştiğini bulacaksınız.
Bugün, bu ülkede yaşayan bizler “ya bu ülkeyi sevecek, ya da Sevr’e razı olacak...” noktaya geldik.
Bu kitapta okuyacağınız herşey gerçektir. Ciddi bir araştırma ve incelemeye dayanmaktadır. Okuyacağınız birçok bilgi karşısında şaşkınlığa düşseniz de, ders almayı unutmamalıyız.
Türkiye'nin başarılı TV program yapımcısı Hulki Cevizoğlu (1958) A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde 'Siyasi Bilim' lisansı ve 'İşletmecilik' Yüksek lisansını tamamladı. Gazeteciliğe başladığı Hürriyet'te aralıksız 8 yıl çalıştıktan sonra çeşitli basın kuruluşlarında muhabir ve yönetici olarak görev yaptı. 1994'te başladığı 'Ceviz Kabuğu' programını Atv de sürdürüyor.
Verilen ödüller arasında Hulki Cevizoğlu'nun kabul ettiği bazı ödüller:
Haber dalında Yılın Gazetecisi (ÇGD-1986)
Haber dalında Yılın Gazetecisi (ÇGD-1987)
Cengiz Polatkan Ödülü (RTGD-1997)
TV tartışma dalında Yılın televizyoncusu
(T.Yazarlar Birliği-1997)
Yılın TV Gazetecisi (Karadeniz Olay-1997)
En Beğenilen TV Programı (P.Politika Dergisi-1997)
Jüri Özel Ödülü (Doğu And. Gaz. Cem.-1997)
Yılın Gazetecisi (Gazeteciler Cemiyeti-1997) (Tüm medya içinde yalnız bir kişiye verilen ödül)
Televizyon söyleşi dalında '97'nin Başarılı İletişimcisi' (İ.Ü. İletişim Fakültesi-1997)
Medyada Hoşgörü Ödülü (Ç.Kale Onsekiz Mart Üniv.-1998)
1998 Sedat Simavi Televizyon Ödülü (T. Gazeteciler Cemiyeti-1998)
Televizyon Söyleşi dalında '98'in Başarılı İletişimcisi' (İ.Ü. İletişim Fakültesi-1998)
Gazetecilik dalında 'Yılın Altın Adamı' Ödülü (Anadolu Basın Birliği-1999)
Televizyon Söyleşi Dalında 1999'un Başarılı iletişimcisi (İ.Ü. İletişim Fakültesi-1999)
Türk Kültürüne ve Sosyal Hayatına Hizmet Eden TV Programı Ödülü (Türk Ocakları - 2000)
Başarı Ödülü (Aydın Gaz. Cem. - 2001)
Araştırma Dalında 2000 Yılının Bilişimcisi (İ.Ü. Bilgisayar Kulübü - 2001)
En Beğenilen Tartışma Programı (M.Ü. İletişim Fakültesi - 2001)
Zirvedekiler 2001 Yılı En İyi Tartışma Programı (Özel Radyo ve Televizyon Yayıncıları Derneği- 2002)
En İyi Haber ve Tartışma Programı (A.Ü. Hukuk Fakültesi Birleşik Hukukçular Kulübü- 2002)
Açık Oturum Dalında 2001 Yılının En Başarılı İletişimcisi (Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi– 2002) .
alev alatlıyı bastırdı hulki her zaman ki gibi artık hulki cevizoğlu programına konuşmacı olarak çağırıyor konukları sonra kendisi tartışıyor hobi haline geldi hulki ankara sbf mezunu çok bilgili araştıran bir adam hayatı hep okumakla geçiyor en baygın konularından biri de moon tarikatı dosyası idi ama en ateşlisi ise cevat babuna yaman örs ve ali demirsoyun katıldığı programdı bazen saçma programlar yapıyor bazen de aksiyon filmi izler gibi heyecanlanıyorsunuz
Hem beğendiğim hem de sinir olduğum bir programcı... Adam izletmesini ve kıl etmesini çok iyi biliyor. Güvenmediğim birisi ama değerli ve başaralı bir gazeteci olduğunu kabul etmem lazım...
kasade gerek yok kesin kitabını çıkartır :)
fazla uzun konuşmaya adam gelmiyor anında kitabınızı basabilir ona göre...
mükemmellik göstergesi.
Duygu küntlüğünü 24 saat online yaşayan,varlığına en fazla 3 dakıka tahammül edebildiğim kişi..
arkadaşlar yeterince tanıtmış beyefendiyi.. eklemem gerektiğini düşündüğüm birayrıntı var.. dış görünüş :)) keşke sakalı olmasa..ya da o sakaldan bozma her neyse.. ama programı gerçekten favorilerimde..
Yarışma programı sunmak istiyorum
Ayşe ARMAN
Ceviz Kabuğu'yla ünlenen televizyon programcısı Hulki Cevizoğlu terapide içini döktü
Hulki Cevizoğlu, beklediğim gibi çıktı. ‘‘Beton’’ gibi duran, ama hiç de öyle olmayan biri. Renklerini keşfetmek bana keyif verdi. Onunla söyleşi yapmak en az programlarını seyretmek kadar zevkliydi. O bizi 4 saat esir alıyor ama ben onu ancak bir saat esir alabildim! Bu röportajda ‘‘işini iyi yapan’’ bir adamın kişiliğine göz atacaksınız. Hazır mısınız?
Televizyonda röportaj yaparken kullandığınız ölçüler var mı? Soyunmam, öpüşmem, yatağa girmem gibi.
- Onların hiç birini yapmam tabii!
Demek istiyorum ki: Televolecileri çıkarmam, Türk toplumunun anlayışına aykırı tipleri reytingleri yüksek olsa bile çağırmam.
- Programıma Türkler'in Ermeniler'e soykırım uyguladığını söyleyen bir adamı çıkardım. Türkiye'nin genel anlayışına çok ters birisiydi Taner Akçam. Toplumsal tabuları zorlayan pek çok iş yaptım. Ama bugüne kadar reytingi yüksek insanlar gelsin de, ben popüler olayım diye hiç düşünmedim.
‘‘Şu benim programıma çıkamaz! ’’ diyeceğiniz kimse yok mu yani.
- Herkes çıkabilir, yeter ki propaganda yapmaya kalkışmasın! Şuna dikkat ederim: Hakimiyet, program sahibi olarak bende mi, karşımdakinde mi? Karşımdakindeyse iş işten geçmiş demektir, dört saat propagandasını yapar!
Kendinizi ne zamandan beri gündemdeki televizyoncu olarak değerlendiriyorsunuz?
- Gündemdeyim diye hiç düşünmedim ki ben!
‘‘Beton’’ gibi durmak zorunda mısınız? Bir tür 'kalas' hatta! Duygularınızı saklıyor musunuz yoksa onları aşmayı becerdiniz mi?
- Genelde sfenks gibisin derler, siz ‘‘beton’’u layık buldunuz! Ben mantıklı bir adamım. Beynimdeki düşünceler bana, kendisine duygusal diyen pek çok insandan daha fazla heyecan yaratabiliyor.
Çok olumsuz bir şey değil ‘‘beton’’ gibi olmak. Yüzünüzden ne hissettiğiniz pek anlaşılmıyor, pekala bu bir avantaj da olabilir.
- Ertuğrul Özkök, Ankara temsilcisiyken, ‘‘Sana sinir oluyorum’’ demişti. ‘‘Bu büroda hakkımda kim ne düşünüyorsa yüzüne bakınca anlıyorum, sen hariç! ’’ Genelde böyle söylerler.
Ama ben yüzünüze bakınca hakkımda ne düşündüğünüzü anlıyorum. İtici gelmiyorum size.
- İşte herkes öyle diyor! İnsanlar bana güveniyor. Mantık ve duygu olarak kimseyi reddetmediğim için de aramızda bir direnç oluşmuyor.
Karınızı da ekranda olduğu gibi sabırla dinliyor musunuz?
- Dinlerim. Hatta bazen öyle çok dinlerim ki, onu sinir ederim!
Sizin ‘‘Yeteeeeer! ’’ diye birileri yakalayıp anlatmak istediğiniz olmuyor mu?
- Öyle zamanlarda yazmayı tercih ediyorum. Yapmak istediklerimden biri de bu. Zamanın fazlasıyla hızlı aktığını düşünüyorum ve zaman sayacı süresini tamamlayana kadar, çok şey yapmam gerektiğini düşünüyorum. Kalıcı olmak gibi bir derdim var.
Sizi bunalıma sokmak istemem ama hayatınız çok mu düz sizin?
- İnişler, çıkışlar da yaşadım hayatımda. Daha çok mesleki alanda.
Hayatı hep iş olarak mı algılıyoruz?
- Erkekler öyle algılar.
İşten daha önemli bir şey yok değil mi!
- Bilmem, oğlum var. O çok önemli.
Karınız buna sinirlenmez mi?
- Oğlum deyince, karım da giriyor işin içine!
Pasif agresif olduğunuz söylenebilir mi?
- Bazen öfkemi içimde tutuyorum tabii. İşimle ilgili bir şeyin yolunda gitmemesi beni sinirlendiriyor.
Öyle bir imajınız var ki, hiçbir şeye şehvetle saldırmayacak gibi duruyorsunuz. Şehvetin hayatınızda hiç mi yeri yok?
- Hiçbir şeye kaptırmadım ki kendimi ben.
Çileği şehvetle sevmek, bir müzik grubuna ölmek ya da kuru fasülyeye dayanamamak söylediğim.
- Gençliğimde taze fasülyeye dayanamazdım. Ama ona da şehvetle saldırmadım!
Karşınızdaki çıldırsa bile siz aynı yüz ifadesiyle duracaksınız ya da soyunmaya başlasa.
- Soyunmuyor ama namaz kılıyorlar. Edip Yüksel canlı yayında kıldı mesela!
Hani biz Akdenizliyiz ya, bu kadar soğukkanlı olmanız çelişki değil mi?
- Akdenizli olduğumuz filan yalan. 100 Türk yalanının yüzbirincisi! Kim Akdenizli? Güney Doğu'daki çocuklar mı? Antalya sahilindeki bir grup insan belki. Biz ne İtalyanlara ne de Yunanlılara benzeriz! Olsa olsa egemen kültürün palavrası bu. Benim için bu tür kalıplar fazla bir anlam ifade etmiyor. Kendimi daha çok kuzeyli gibi görüyorum.
EVET, HERŞEYİ İSTİYORUM
Ceviz Kabuğu'ndan farklı bir televizyon programı yapmak ister misiniz?
- Yarışma programı sunmak istiyorum. Tabii Ceviz Kabuğu'nu bırakmadan. Pek çok insandan daha iyi yaparım. Şimdiki yarışmalara bilgi yarışması diyorlar ama aslında onlar birer tahmin yarışması! A şıkkı değil şunun için, B şıkkı değil şunun için, öyleyse C şıkkı diyorlar! Oysa bilgi yarışmalarında insan bildiğini pat diye söyler.
İyi de sizinle ne alakası var? Siz niye sunasınız ki?
- Benim yaptığım iş de bilgiye dayanıyor ondan. Televizyonlardaki yarışmalar, şova dönük. Oysa Türkiye'de bilen ve bilgisini sınamak isteyen pek çok insan var. Hem hazırlayan hem sunan insan olmak istiyorum. Bilgiyi test etmek için de biraz bilmek gerekiyor. Ekrandaki sunucular, ‘‘Bunun cevabını ben de bilmiyorum’’ diyor, ama insan çalışır gelir, değil mi?
Haber sunmak istiyorum deseniz anlardım!
- Onu da istiyorum.
Nasıl yani? Herşeyi mi istiyorsunuz?
- Çok geç kaldığımı söylüyorum ya, hepsini istiyorum, bir tanesini nasıl olsa yakalayacağım.
Günün birinde sizi saçları jöleli, minimalist dekorlu bir stüdyoda görmeyeceğiz değil mi?
- Müsterih olun, kesinlikle hayır!
KARADENİZLİYİM, ANLAMIYORUM
Ben Karadenizliyim anlamıyorum, ondan çok soru soruyorum diye espri yaptığım oluyor. Zaafiyetlerimin bazen üstünlük haline geldiğini de görüyorum. Anlasam sormam değil mi? Konuklarımla da program öncesi fazla diyaloğa girmemeye çalışıyorum. Meseleyi izleyenlerle birlikte anlayayım istiyorum. Hakikaten birçok şeyi de anlamıyorum! Bazen fakslar geliyor: Hulki Bey, sen anlamadın ama biz anladık diyorlar.
CENAZE TEMENNİSİ
Herşeyiniz çok belirli mi sizin, İstanbul'a gelişleriniz gidişleriniz...
- Güvenlik gerekçesiyle öyle olmamasına dikkat ediyorum. Uzun bir süredir kaygımız yoktu. Şimdi var. Ne yazık ki, devlet koruması altındayım.
Kim öldürecek ki sizi?
- Bilsem! Arabamı hanım kullanacaktı, bir gün telefon etti. ‘‘Çalışmıyor. Ne yapayım’’ dedi. ‘‘Boğdun herhalde, bir süre sonra tekrar dene’’ dedim. Meğer, dokunmaması gerekiyormuş! Adam gönderdik baktırdık, ön tarafındaki kablolor kesilmiş, uçları bir güzel soyulmuş. Polise haber verdik. ‘‘Hadi geçmiş olsun, bu bir bomba hazırlığı! ’’ dediler. Kimden şüphelendiğimi sordular. Kimseden süphelenmediğimi söyledim. Bir tarikatla ilgili programdan ötürü, Fetullah Gülen'in ismini verdim. Polis ‘‘Abi onları hiç karıştırmayalım’’ dedi. Acemiliğime geldi, ‘‘Peki’’ dedim. Sonra da devlet ‘‘Seni koruyacağız’’ dedi.
Böyle soru sorulmaz ama Allah korusun, başınıza bir şey gelirse size de Uğur Mumcu'ya yapılan muamele mi yapılacak sizce?
- Ahmet Taner Kışlalı'nın cenazesindeyim. Bir dolu siyasiyi yuhalıyorlar. Sonra baktım, bir alkış! Ortamı bozmayayım diye etrafa da fazla bakmıyorum, meğer beni alkışlıyorlarmış. Bir kadıncağız geldi büyük bir çoşkuyla, ‘‘Allah size de böyle bir cenaze nasip etsin! ’’ dedi. ‘‘Sevenleriniz çok olsun’’ demeye getiriyor ama yaşayan birine de böyle demek tuhaf oluyor.
YAZILI BASIN BENİ KEŞFEDEMEDİ
Meslekte tek ölçü işini iyi yapmak mıdır? Bu size tuhaf gelmiyor mu? Özellikle bu ülkede.
- Bir tarafta işimi yapan ben, diğer tarafta bu işi yapan insanın toplum tarafından algılanması. Kimi zaman, karşı tarafın algılamasındaki eksiklikleri anlayamıyorum! Her zaman, işimi iyi yaptım.
Sizce Türkiye'de başarıya ulaşmanın genel formülü ne? Sizinkiyle arada bir fark var mı?
- İşini doğru yapmak. Ve çalışmak. Ama Türkiye'de ne yazık ki şans faktörü, çalışmak faktörüne eşit oranda. Yani özel olarak, çabalayarak ve mutlaka o çabanın sonucunda bir şeyler elde ediliyor değil Türkiye'de! Çalışan elde ediyor, ama geç elde ediyor. Tüm bunları 26 yaşındayken yapmak isterdim. Emin Çölaşan Hürriyet'te bu işi yaparken, biz muhabirdik, röportaj yapmak istiyordum ama bir türlü fırsatını bulamıyordum. Şimdi, ‘‘Sen şöyle sorular soruyorsun’’ diyorlar ama ben bunu on sene önce de yapıyordum! Doğuştan sorgucuydum ben.
Öyleyse neden yazılı basında ‘‘beceremediniz’’ de televizyonda ‘‘becerdiniz’’?
- Demek ki yazılı basında yaptığım işi yeterli gördü o zamanki yöneticilerim.
Hata sizde miydi, sizin dışınızdaki unsurlarda mı?
- Beni farktemeyenlerde!
Kim sizi keşfetmeyen yöneticiler, parçalayalım onları!
- Parçalayamazsınız. Çünkü ikisi rahmetli oldu: Orhan Kantoğlu ve Çetin Emeç. Diğer ikisi de çok güçlü: Mehmet Ali Kışlalı ve Ertuğrul Özkök.
KÖŞE İSTİYORDUM
O yılları kayıp yıllar olarak mı değerlendiriyorsunuz?
- Hayır. Tam sayfa röportajlar yapmak istiyordum, denk düşmedi, haftada bir özel haber yapıyor ve bir şekilde tatmin oluyordum. Ama ben aslında bana ait köşe istiyordum.
Peki şöyle olmuş olamaz mı: Yazılı basın, o dönem zaten çok ciddiydi ve sizin ciddiyetiniz bir işe yaramadı! Ama şimdi televizyon çok laubali o yüzden sizin ciddiyetiniz fark ediliyor.
- Başkaları için olabilir, benim için olamaz. 15 yıla yakın gazetecilik deneyimlerinden sonra, bir Devlet Bakanı'nın basın bürosunda kapı açıldı ve Bülent Öztürkmen girdi içeri. O sırada HBB'nin genel koordinatörüydü. Neden bize televizyon programı yapmıyorsun dedi. Çok üstüne atlarmış gibi yapmadım, ölüyordum oysa ki, neden olmasın dedim. Ve programın bugünkü ismi dahil olmak üzere, formatını yazdım, yolladım. Hemen başla dedi. Ama bu bir tesadüftür! Belki de, üzerinde yoğunlaştığım bir meseleyi telepatik olarak etrafıma yaymamdan olmuştur.
Hayatınızdaki en zor dönem hangisiydi?
- Hürriyet Gazetesi'nden ayrılmam. Hayatta paranın önemi var ama o olay bana meslek hayatında paranın ikinci planda kaldığını öğretti. Fazla para kazanacağım diye Asil Nadir'in Günaydın Gazetesi'ne gittim. Hataydı. Meslekte süreklilik kısa sürede çok para kazanmaktan önemli.
BÜTÜN KALELER ZAPTEDİLMEDİ
Türkiye’de bir grup “toplu uyku hâli” içinde kendisini “pop kültüre” kaptırmış, esnemeye ve bunu etrafındakilere de bulaştırmaya devam ediyor.
- “Türkiye’nin bir hain kontenjanı var, bu nüfusun yüzde 10’udur”,
- “Türk aydını dediğimiz kişi, Batı’nın manevi ajanıdır”,
- “Eğitim, savunma ve ekonomi milli olmalıdır, olmazsa Sevr gelir”,
- “Batı diye bir şey yoktur. Bu hayâli bir kavramdır.”
- “Türkiye’de basın Türk değildir”
Toplumcu yazar ve düşünür” Attilâ İlhan’ın, ülke çapında büyük heyecan yaratan ve dalgalanmalara neden olan bu açıklamaları bir “ders” ve “belge” niteliğinde.
“Dipten bir dalga yükseliyor. Bir çeşit Müdafâ-i Hukuk oluşuyor” diyen Attilâ İlhan’ın sözünü ettiği “dipten gelen dalga” yakın bir zamanda esneyenlerin yüzüne tokat gibi çarparak ya uykudan uyandıracak, ya da...
Ya Sev Ya Sevr
(Bir Gafletin Büyümesi)
“Tarihi uykulardan” hep son anda uyanan Türkiye, bugün de uluslararası büyük planların hedefinde. İçerde ise, yıllardır bir gaflet gözümüzün önünde büyüyor ve büyütülüyor.
Hulki Cevizoğlu, Türkiye üzerinde oynanan oyunları “inceledi”, “araştırdı” ve önemli insanlarla konuştu... Ortaya, nefesinizi tutarak okuyacağınız, bir solukta bitireceğiniz bir eser çıktı.
Bu kitapta;
- terörün en yoğun olduğu dönemde Başbakan Demirel ve Yardımcısı İnönü’nün politikalarının sonuçlarını;
- “Başbakan Özal, ‘PKK büyüsün’ diye TSK’yı 10 yıl devreye sokmadı”, “Bunlar bence çok ağır gafletler, bir bölümü de ihanet” diyen önemli komutanın şok açıklamalarını;
- “Pilotlar ile piyade ve komando subaylarımdan ABD’nin PKK’ya yardımını bizzat gözleriyle gördüklerine ilişkin anlatım dinledim” diyen bir başka komutanın açıklamaları ile
- ilk kez duyacağınız çok önemli tarihi gerçeklerin ışığında, yıllardır büyüyen bir gafleti, ülkemizi bölme çabalarını ve iyi birşeymiş gibi sunularak canlandırılmak istenen “1991 ruhu”nun ne olduğunu, nasıl geliştiğini bulacaksınız.
Bugün, bu ülkede yaşayan bizler “ya bu ülkeyi sevecek, ya da Sevr’e razı olacak...” noktaya geldik.
Bu kitapta okuyacağınız herşey gerçektir. Ciddi bir araştırma ve incelemeye dayanmaktadır.
Okuyacağınız birçok bilgi karşısında şaşkınlığa düşseniz de, ders almayı unutmamalıyız.
Türkiye'nin başarılı TV program yapımcısı Hulki Cevizoğlu (1958) A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde 'Siyasi Bilim' lisansı ve 'İşletmecilik' Yüksek lisansını tamamladı. Gazeteciliğe başladığı Hürriyet'te aralıksız 8 yıl çalıştıktan sonra çeşitli basın kuruluşlarında muhabir ve yönetici olarak görev yaptı. 1994'te başladığı 'Ceviz Kabuğu' programını Atv de sürdürüyor.
Verilen ödüller arasında Hulki Cevizoğlu'nun kabul ettiği bazı ödüller:
Haber dalında Yılın Gazetecisi (ÇGD-1986)
Haber dalında Yılın Gazetecisi (ÇGD-1987)
Cengiz Polatkan Ödülü (RTGD-1997)
TV tartışma dalında Yılın televizyoncusu
(T.Yazarlar Birliği-1997)
Yılın TV Gazetecisi (Karadeniz Olay-1997)
En Beğenilen TV Programı (P.Politika Dergisi-1997)
Jüri Özel Ödülü (Doğu And. Gaz. Cem.-1997)
Yılın Gazetecisi (Gazeteciler Cemiyeti-1997) (Tüm medya içinde yalnız bir kişiye verilen ödül)
Televizyon söyleşi dalında '97'nin Başarılı İletişimcisi' (İ.Ü. İletişim Fakültesi-1997)
Medyada Hoşgörü Ödülü (Ç.Kale Onsekiz Mart Üniv.-1998)
1998 Sedat Simavi Televizyon Ödülü (T. Gazeteciler Cemiyeti-1998)
Televizyon Söyleşi dalında '98'in Başarılı İletişimcisi' (İ.Ü. İletişim Fakültesi-1998)
Gazetecilik dalında 'Yılın Altın Adamı' Ödülü (Anadolu Basın Birliği-1999)
Televizyon Söyleşi Dalında 1999'un Başarılı iletişimcisi (İ.Ü. İletişim Fakültesi-1999)
Türk Kültürüne ve Sosyal Hayatına Hizmet Eden TV Programı Ödülü (Türk Ocakları - 2000)
Başarı Ödülü (Aydın Gaz. Cem. - 2001)
Araştırma Dalında 2000 Yılının Bilişimcisi (İ.Ü. Bilgisayar Kulübü - 2001)
En Beğenilen Tartışma Programı (M.Ü. İletişim Fakültesi - 2001)
Zirvedekiler 2001 Yılı En İyi Tartışma Programı (Özel Radyo ve Televizyon Yayıncıları Derneği- 2002)
En İyi Haber ve Tartışma Programı (A.Ü. Hukuk Fakültesi Birleşik Hukukçular Kulübü- 2002)
Açık Oturum Dalında 2001 Yılının En Başarılı İletişimcisi (Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi– 2002) .
alev alatlıyı bastırdı hulki her zaman ki gibi
artık hulki cevizoğlu programına konuşmacı olarak çağırıyor konukları sonra kendisi tartışıyor
hobi haline geldi
hulki ankara sbf mezunu
çok bilgili araştıran bir adam
hayatı hep okumakla geçiyor
en baygın konularından biri de moon tarikatı dosyası idi
ama en ateşlisi ise cevat babuna yaman örs ve ali demirsoyun katıldığı programdı
bazen saçma programlar yapıyor bazen de aksiyon filmi izler gibi heyecanlanıyorsunuz
Hem beğendiğim hem de sinir olduğum bir programcı... Adam izletmesini ve kıl etmesini çok iyi biliyor. Güvenmediğim birisi ama değerli ve başaralı bir gazeteci olduğunu kabul etmem lazım...