hüzün boş gelir dolu gider. ney mi o doluluk? bize yüklenen suçlar ve iftiralardır. hepsini toparlayıp sırtındaki çuvala atıp giden yaşlı bir amca edalı güzel bir duygudur diyecem ama. hüzün güzel değildir ki.. :)
Hüzün, insanın kalb mekanizmasını, duygular âlemini gaflet vadilerinde dağınıklığa düşmekten koruyan bir serâ, bir atmosfer ve Hakk'a bağlılıkta cebrî bir çeper, dolayısıyla da cebrî bir konsantrasyon yoludur. Öyle ki, hüzünlü sâlik, bu cebrî teveccüh sayesinde, başkalarının mükerrer 'erbâin'lerle elde edemeyecekleri kalbî ve ruhî hayat mertebelerini, bu yolla en kısa zamanda elde edebilir. F.G.
Hüzün, insanın kalb mekanizmasını, duygular âlemini gaflet vadilerinde dağınıklığa düşmekten koruyan bir serâ, bir atmosfer ve Hakk'a bağlılıkta cebrî bir çeper, dolayısıyla da cebrî bir konsantrasyon yoludur. Öyle ki, hüzünlü sâlik, bu cebrî teveccüh sayesinde, başkalarının mükerrer 'erbâin'lerle elde edemeyecekleri kalbî ve ruhî hayat mertebelerini, bu yolla en kısa zamanda elde edebilir.
Cenâb-ı Hak, kılığa, kıyafete, şekle değil; kalblere, kalbler içinde de mahzun, mükedder ve kırık kalblere nazar buyurur, onları maiyyetiyle şereflendirir ki: أ َ ن َ ا ع ِ ن ْ د َ ا ل ْ م ُ ن ْ ك َ س ِ ر َ ة ِ ق ُ ل ُ و ب ُ ه ُ م ْ 'Ben kalbi kırıklarla beraberim.'[3] sözü de bu mânâyı ihtar etmektedir.F.G.
Hüzün, insanın insanlığı idrâkinden kaynaklanır ve bu mazhariyetin şuurunda olduğu sürece de onun basar ve basîretinde buğulanır durur. Aslında böyle bir hüzün dinamizmi, ferdin sürekli Cenâb-ı Hakk'a yönelmesi, hüzne esas teşkil edecek hususları her duyup hissettikçe, O'na sığınması ve nâçâr kaldığı her yerde, 'çâre! çâre! ' çığlıklarıyla O'na dehâlet etmesi bakımından da çok lüzumlu ve çok gereklidir.
Ayrıca, ömrü kısa, iktidârı az, tâlip olduğu şeyler çok pahalı ve birleri bin etme mecburiyetinde olan bir mü'minin maruz kaldığı hastalıklar, yolunu kesen sıkıntılar, mübtelâ olduğu acılar, elemler gidip hüzünle buudlaşınca, günahları silip süpüren öyle bir iksire dönüşürler ki, insan bu sayede muvakkati ebedîleştirir, damlayı deryalaştırır ve zerreyi de güneş hâline getirebilir.. evet böyle bir hüzün ağında geçirilen ömrün peygamberâne bir ömür olduğu söylenebilir.. ve bu açıdan da, hayat-ı seniyyelerini hep hüzün televvünlü geçiren İnsanlığın İftihar Tablosu'na -o tabloya canlarımız fedâ olsun! - 'Hüzün Peygamberi' denmesi ne kadar mânidardır! [2]Fethullah Gülen
Her şeyin bir zekâtı vardır ve zekât, zekâtı verilen şeyin yabancı nesnelerden arındırılmasıdır. Hüzün de dimağ ve vicdânın zekâtıdır ve bu iki duygunun saflaşmasında, saflaştıktan sonra da dupduru kalmasında hüznün tesiri çok büyüktür.
-Müsait değilim, sonra gel.. -Baba, aç müslümü be! efkar gelmiş dağıtalım...! -Esrarlı gözlerin aklıma düştü...! -Ah ulan ah...! gibi geyik replikleri olan terim..
Siyah bir geceye dönüyor her anım ve okuduğum her şiir kanatıyor yaralarımı. İçimdeki çocuk ölüyor... Yalancı gülümseyişlerle beni ciddiyete çağıran insanları önemsemiyorum. Elimden kayıp gidenlerden korkmadığımı bilmiyor ki hiç biri...
Günlerden hüzün
Zaman hüznü gösteriyor
Ruhumu sıkıştıran mengene
Nefes almamı engelliyor.
hüzünler biriktirdim
adını melankoli koydular,
hüzün boş gelir dolu gider. ney mi o doluluk? bize yüklenen suçlar ve iftiralardır. hepsini toparlayıp sırtındaki çuvala atıp giden yaşlı bir amca edalı güzel bir duygudur diyecem ama. hüzün güzel değildir ki.. :)
Hüzün, insanın kalb mekanizmasını, duygular âlemini gaflet vadilerinde dağınıklığa düşmekten koruyan bir serâ, bir atmosfer ve Hakk'a bağlılıkta cebrî bir çeper, dolayısıyla da cebrî bir konsantrasyon yoludur. Öyle ki, hüzünlü sâlik, bu cebrî teveccüh sayesinde, başkalarının mükerrer 'erbâin'lerle elde edemeyecekleri kalbî ve ruhî hayat mertebelerini, bu yolla en kısa zamanda elde edebilir.
F.G.
Hüzün, insanın kalb mekanizmasını, duygular âlemini gaflet vadilerinde dağınıklığa düşmekten koruyan bir serâ, bir atmosfer ve Hakk'a bağlılıkta cebrî bir çeper, dolayısıyla da cebrî bir konsantrasyon yoludur. Öyle ki, hüzünlü sâlik, bu cebrî teveccüh sayesinde, başkalarının mükerrer 'erbâin'lerle elde edemeyecekleri kalbî ve ruhî hayat mertebelerini, bu yolla en kısa zamanda elde edebilir.
Cenâb-ı Hak, kılığa, kıyafete, şekle değil; kalblere, kalbler içinde de mahzun, mükedder ve kırık kalblere nazar buyurur, onları maiyyetiyle şereflendirir ki: أ َ ن َ ا ع ِ ن ْ د َ ا ل ْ م ُ ن ْ ك َ س ِ ر َ ة ِ ق ُ ل ُ و ب ُ ه ُ م ْ 'Ben kalbi kırıklarla beraberim.'[3] sözü de bu mânâyı ihtar etmektedir.F.G.
Hüzün, insanın insanlığı idrâkinden kaynaklanır ve bu mazhariyetin şuurunda olduğu sürece de onun basar ve basîretinde buğulanır durur. Aslında böyle bir hüzün dinamizmi, ferdin sürekli Cenâb-ı Hakk'a yönelmesi, hüzne esas teşkil edecek hususları her duyup hissettikçe, O'na sığınması ve nâçâr kaldığı her yerde, 'çâre! çâre! ' çığlıklarıyla O'na dehâlet etmesi bakımından da çok lüzumlu ve çok gereklidir.
Ayrıca, ömrü kısa, iktidârı az, tâlip olduğu şeyler çok pahalı ve birleri bin etme mecburiyetinde olan bir mü'minin maruz kaldığı hastalıklar, yolunu kesen sıkıntılar, mübtelâ olduğu acılar, elemler gidip hüzünle buudlaşınca, günahları silip süpüren öyle bir iksire dönüşürler ki, insan bu sayede muvakkati ebedîleştirir, damlayı deryalaştırır ve zerreyi de güneş hâline getirebilir.. evet böyle bir hüzün ağında geçirilen ömrün peygamberâne bir ömür olduğu söylenebilir.. ve bu açıdan da, hayat-ı seniyyelerini hep hüzün televvünlü geçiren İnsanlığın İftihar Tablosu'na -o tabloya canlarımız fedâ olsun! - 'Hüzün Peygamberi' denmesi ne kadar mânidardır! [2]Fethullah Gülen
İçimizdeki çocuktan bize gönderilen bir davetiye.Onu unuttuğumuzu hatırlatmak istiyor belki de...
Şişeyi eline alınca gelir dost bildiklerin, şise dibine vurunca gider dost bildiklerin
Her şeyin bir zekâtı vardır ve zekât, zekâtı verilen şeyin yabancı nesnelerden arındırılmasıdır. Hüzün de dimağ ve vicdânın zekâtıdır ve bu iki duygunun saflaşmasında, saflaştıktan sonra da dupduru kalmasında hüznün tesiri çok büyüktür.
Şöyle bir cümle kalmış hatırımda:
'Hüznün faydasıolmadığı yerde güzel bir sabırlaa sabret.'
Çek arabanı hüzün!
yabancılık çekme
ilk gelişin değil nasıl olsa
ben de tam çıkıyodum
başka zamana inşallah.........
-Müsait değilim, sonra gel..
-Baba, aç müslümü be! efkar gelmiş dağıtalım...!
-Esrarlı gözlerin aklıma düştü...!
-Ah ulan ah...!
gibi geyik replikleri olan terim..
Siyah bir geceye dönüyor her anım ve okuduğum her şiir kanatıyor yaralarımı. İçimdeki çocuk ölüyor... Yalancı gülümseyişlerle beni ciddiyete çağıran insanları önemsemiyorum. Elimden kayıp gidenlerden korkmadığımı bilmiyor ki hiç biri...
Sensiz hayatımın hiç bir anlamı yok...Gel şöyle buyur, baş köşeye otur...Bilirsin seni her daim iyi ağırlarım...Sen benim kadim dostumsun...