Kültür Sanat Edebiyat Şiir

homo econemicus sizce ne demek, homo econemicus size neyi çağrıştırıyor?

homo econemicus terimi Sultan Fatih Yağcı tarafından tarihinde eklendi

  • Sultan Fatih Yağcı
    Sultan Fatih Yağcı

    Homo Economicus (Mehmet Niyazi - Zaman Gazetesi)

    Bir insana hoşgörüyle yaklaşmak, sadece onun inancına karışmamak demek değildir. Aynı zamanda dinî eğitim ve ibadetini yapmasına izin vermek, mabedine saygı göstermek de gerekir.
    Bir hususu görüşmek için Kudüs'te bir rahiple buluşan Hz. Ömer, namaz zamanı gelince müsaade ister. Rahip kilisede kılabileceğini söyleyince Hz. Ömer şu cevabı verir: 'Burada namaz kılarsam, bir gün gelir, halifemiz burada namaz kıldı deyip değerini ödeyerek de olsa, Müslümanlar burayı elinizden alır.' Gider, yakındaki bir tarlada namazını kılar. Gerçekten de Müslümanlar daha sonraları bu tarlayı satın alır, cami yaparlar.

    Vicdanı teşekkül etmiş bir insanın, bir medeniyetin nezdinde, farklı bir dine mensupların sadece canları değil, malları da teminat altındadır. Hak üzerine kurulan İslamiyet, değişik din saliklerinin arasında herhangi bir adaletsizliğe asla cevaz vermez. Hz. Ömer zamanında İslam ordusu Şam'a girer. Bir yıl süre ile kamu hizmetlerini görmek amacıyla Hıristiyan ahaliden vergi toplanır. Ordunun Şam'ı terki gerekince, toplanan vergi geri ödenir. Benzer olayların Selçuklular zamanında Diyarbakır'da, Osmanlılar zamanında Selanik'te cereyan ettiğini de görüyoruz.

    17. yüzyıldan itibaren insanlık Hıristiyan medeniyetinin etkisi altında kalmaya başladı. Bugünkü oluşum onun karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır. İnsanın arzularına kelepçe vuran maneviyatı zayıfladıkça, ihtirası güçlenmeye başlar. Bir süre sonra sınır tanımaz hale gelir. İncil, son yüzyıllarda büyük aşamalar kaydeden tabii bilimlerle çelişkiler taşıdığından, Hıristiyanların, dinlerinin temel kaynağına güvenleri kalmadı ve onları yönlendiren sadece ihtirasları oldu; çok geçmeden Batı insanı 'Homo Economicus' tipine dönüştü. Karşılaştıkları bir insanın veya tabiat parçasının bizatihi değeri yoktu; onun kendilerine faydalı olup olmadığına bakıyorlardı. Ayak bastıkları Kuzey Amerika'da otuz milyon civarında Kızılderili yaşıyordu; hiç öldürülmeselermiş günümüzde nüfusları beş yüz milyona ulaşacakmış. Şimdi nüfusları bir milyon civarında olduğuna göre, Homo Economicus'un ne kadar ürkütücü ihtiraslar taşıdığı tahayyül edilebilir. İspanyol ve Portekizlilerin Güney Amerika'da yaptıkları havsalaya sığacak olaylar değildir. Milyonlarca zenci, Homo Economicus'un hizmetlerini görmeleri için, hiçbir canlıya reva görülmeyecek şartlarda Afrika'dan sökülüp, oralara götürüldü. 18. yüzyılın başlarında Bangladeş, dünyanın refah düzeyi yüksek ülkelerinden biriydi. İngilizler burayı zapt edince, ilk yaptıkları iş, onlara bu refahı sağlayan dokuma tezgahlarında çalışanların baş parmaklarını kesmek oldu. Böylece iktisadî kaynakları kurutulan Bangladeşliler fakirliğin pençesine düştüler, günümüzde de bu canavarlığın acısını çekiyorlar. 1850'lerde İngiliz İmparatorluğu, yoksul insanların diyarı olan Hindistan'dan yılda 350 milyon dolar haraç alıyordu. İlaç ve kimya sanayiinde kullanılmak üzere İngilizler Hindistan'da haşhaş ürettiriyorlardı. Üretilen haşhaşın fazlasını tüketmek için, İngilizler kalabalık nüfuslu Çin halkını uyuşturucuya alıştırmaya kalkınca Çin imparatorunun karşı çıkması üzerine, insanlığın yüz karası olan 'Haşhaş Savaşları' patlak verdi.

    Batılıların kendi insanını bile bir dilim ekmekten mahrum bırakmalarından rahatsız olan Marx ve Engels, bir reaksiyon doktrini geliştirdiler. İnsanlığı bunaltan sermayeye başkaldırdılar; emeği kutsallaştırdılar. Tenkitlerinin pek çoğunda haklıydılar; ama teklifleri Homo Economicus'un teklifleriydi; çünkü gözleri maddeden başka bir şey görmüyordu. İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Auschwitz ele geçirildiğinde korkunç bir manzara ile karşılaşıldı. Gaz odalarına gönderilmiş insanlardan alınmış sekiz ton ağırlığında saç bulunmuştu. Askerlere elbise yapılacaktı. Nürnberg mahkemelerinde Himmler icraatlarını büyük bir soğukkanlılıkla savundu; 'Yeni hayatı günışığına çıkarmak cesetleri ezerek geçmekten başlar; büyük olmanın bedelidir.' diyor ve yalnız olmadıklarını da çarpıcı bir hatırlatma ile ifade ediyordu: 'Amerikalılar da Kızılderilileri insafsızca katletmediler mi? '

    Bugün bile, insanlık hakkında gözyaşlarıyla atılan nutuklara rağmen durumda fazla bir değişiklik yoktur. Zira dünyayı dizayn edenler çağın şartlarıyla ne kadar törpülenseler bile, gene de Homo Economicus'turlar. Homo Economicus'tan rahmanî insana geçinceye dek zulmün, gözyaşının dinmesini beklemek, eşyanın tabiatına aykırıdır.