Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Hilafet sizce ne demek, Hilafet size neyi çağrıştırıyor?

Hilafet terimi Davut Akkoyun tarafından tarihinde eklendi

  • Dabbetül-arz-ı Mevud
    Dabbetül-arz-ı Mevud

    'AYHANAYTAÇ YAZAREFENDİDEN, KENAN ÇAMURCU VE MEHMET ÇELİĞE İLMİ CEVAP:

    ((...ve mehdi diyor ki:'biz ehlibeyt, baği,iğvai,ebteri,emavi,yezidi,mervani süfyanilerden sübhana sığınırız? '...kenan çamurcu bize imam alinin şu sözünü hatırlatıyor:'cahil dostum olacağına akıllı düşmanım olsun? '...zira imam ali akıllı düşmanlarının hakkından gelirde cahil dostlar ayağına bağ olmaktadır heyhat? ? ? gadir-i hum da yaşanan olay hem şiilerce hemde cahil sünnilerce saptırılıyor.ortada çok derin bir hikmet vardır.ebubekir ki 'o söylüyorsa doğrudur? ' diyen bir zattır.ömer ki islama giripte kırkıncı kişi olmasıyla kabede alenen ibadet eden cesur adamdır.bu yüzdende kendisine faruk denilendir.fakat şu varki, hz.muhammed(saa) den sonra gelen şeytani fitneye kapılmış kişilerdir.oda hikmetledir ki, ebubekir hilafete bir ay sonra itiraz ile? nedir o itiraz:'sen allah ve resulüne itaat edemiyorsun? ' çünki 1.halife ebubekir hutbesinde şöyle demişti:'ben allah ve resulüne itaat ettiğim sürece bana itaat edin? '...ve:'ümmetin en hayırlısı:(...mehdi?) olmadığım halde beni halife seçtiler? ' sözleri buna referansttır.buna rağmen o kızmıştır ve bir ay sonra şunları söylemiştir:'şeytan o peygambere yaklaşamıyordu ama bana yaklaşıyor.ne bekliyorsunuz benden daha fazla? '...yani iş o kadar kolay değil kenan çamur beyefendi.bugünki gibi bir ganimet bir çıkar mebkii değildir halifelik makamı ki büyük cesaret feraset isterdi o dem.bir fazilet yarışıda değildir tabiki.harun reşidin kardeşi behlül dananın o hikayelerini hatırlayın ki, bir sefer harun reşidin makamına oturdu diye bi ton dayak yedide harun gelince ona senin işin zor ben beş dakka oturdum başıma bunlar geldi sen ne zamandan beri oturuyorsun vay haline dedi? selam olsun o behlül danaya ki bizim danalar bunu hala anlamazlar :) ebubekirden sonra ömerde veysel karaniden sırrıhakikati öğrenince onun abasının altından onsekizbinalemin sultanı olduğunu bilince hilafetten tiksindi de ben halifeliği bırakacağım dedi.ama karani ona nasihat ettide:'senin bir saatlik adaletin yetmiş yıllık ibadetten üstündür? ' bundan sonra ömer ağladıda keşke anam beni düşük yapsa idide ömer olmasa idi? bu pişmanlığı hz.fatımadan ötürü idi.zira onun çocuğu muhsinin düşmesine sebep olmuştuda son nefes çığlığı gibi la ilahe illa allah diyemiyor gibiydi.imam ali bunları işittide teselli buldu ömere merhamet etti ve onu affetti ehlibeyt adına.zira allah ayette buyudu idi:'allah ve resulünü incitene dünya ve ahirette lanet vardır? '...resul dedi:'fatımayı inciten beni incitir.? ' imam ali bile korkmuşturda onun üstüne kuma getrimedi idi incitirim korkusu ile? peki ebubekir ile ömerin neydi hatasıda fitne ordan kopuyorda cümle şii ve sünni alimlerinin ifrat ve tefrit üzerinden şeytan başlarda üşüşmekte ve yürekler dürtüklenmekte idi.zira ben kimin mevlası isem ali onun mevlasıdır sözünü ebubekir unuttuda 'her kim muhammedi mevla biliyorsa o öldü şimdi hüvelbaki allah vardır? ' dedi? oysa muhammedden sonra ali vardır demesi gerekirdi.ebubekir bunu anladıda pişmanlığından şunu dedi:'keşke ben devenin yediği ot çıkarttığı dışkısı olsaydım? ' ömerin neydi hatası gadir-i humda ümminebi/fakirresul dedi:'iki emanet bırakıyorum biri kuran biri ehlibeytimdir? ' ömer ne dedi o kırtasiye olayında:'kuran bize yeter? şimdi mehdi soruyor ey ömer kuran yettimi ümmet-i muhammede? ve ne hikmettirki bu ömer daha sonra bu sözlerinden vazgeçtide nasihat istersen ey ömer ölüm sana yeter dedi? hz.resul dedi:'iki vaiz vardır.biri sesli biri sessiz.sesli olan kuran sessiz olan ölüm? ' işte kenan çamurcu ile mehmet çeliğin tartıştığı olayın kısac aslı budur.şuda varki peygamber hayatta iken üç kişi ümmetin üstünü idi ebubekir.ömer,osman...bunlarda mallarıyla hayır ve haseneleriyle insanların en hayırlısı idide ondan.ve o yüzden üçü sırası ile hilafette idi.ali onları layık gördü.hatta hasan kendi hilafetinden vazgeçerek bizim ehlibeytimize nebilikle beraber hilafette gelmemiştir dedi.fakat bu mehdinin gelişine kadar geçerli idi.ümmetin 1440 yılını tamamlaması gerekiyordu.imtihanını yaşayacaktı.ayrıca mehdi halifey-i resulü-rabbülalemin değildir.bizzat halifetullahtır.yani allahın yeryüzünde gölgesidir.adem gibidir.cafer-i sadık buyurdu ki:'mehdi ademin gölgesidir? ' ve şuda varki:'cafer-i sadık kulağın biri ise diğeride mehdidir? ' diye haber verildi.zira indillahta cafer-i sadık aziz-imam sıfatlıdır vesselam :)) _adım:ayhan,lakabım:mehdi,kodadım:dabbetül-arz:cin ve insan şeytanlarının azrailiyim vesselam? '

    –.....................................................? ?

  • Hasan Basri
    Hasan Basri

    Halk isyanlarının yaşandığı Ortadoğu ve Mağrip ülkelerindeki İslamcı grupları sınıflandırma çalışmaları başlatan Obama yönetimi, bölge ülkelerinde İslamcı hükümetlere hazırlık yapıyor. Washington Post’a göre çıtanın en üstünde AK Parti tutuluyor. Taliban ve El Kaide ise, yelpazenin ‘kötü’ ucunda.
    ABD yönetimi, Tunus’ta başlayan ve Mısır’la devam edip tüm Ortadoğu ülkelerini etkisi altına alan halk ayaklanmalarının ardından Ortadoğu ve Mağrip ülkelerinde İslamcı hükümetlere hazırlık çalışmalarına başladı. Başkan Obama’nın emriyle bölgedeki İslamcı örgütleri, tek tek inceleyen Amerikalı uzmanlar, İslamcı hareketlerin iktidara gelmeleri halinde yönetimde nasıl hareket edeceklerini, örgüt bazında değerlendiriyor. Amerikalıların ‘İslamcı’ yelpazesinin bir ucunda AK Parti bulunurken, öteki uçta ise, Taliban ve El Kaide bulunuyor.
    Washington Post Gazetesi’nin analizine göre, Tunus ve Mısır’da iktidarları değiştiren halk isyanları başta olmak üzere, bölge ülkelerindeki ayaklanmaların itici gücünü İslamcılar oluşturmuyor. Ancak halk devrimleri, demokratik seçimlerin ardından İslami kökene sahip parti ve grupların iktidara gelmelerine olanak sağlayacak. Buna örnek olarak Mısır’da askeri yönetimin kurduğu anayasa hazırlama komisyonuna Müslüman Kardeşler’in üyesi Suphi Salih’in dâhil edilmesi ve Yemen’in önde gelen din adamı Şeyh El Zindani’nin, İslamcı bir hükümet kurulması talebinde bulunması gösteriliyor.
    Siyasi İslam’dan korkmayalım
    Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı’nda özel panellerde yapılan tartışmalarda uzmanlar önce Mısır merkezli ancak Ortadoğu ülkelerinde örgütlü Müslüman Kardeşler’i yakından inceledi. Taliban ve El Kaide ile Müslüman Kardeşler’in, ‘cihat’, ‘Halifelik’, ‘ulusal sınırlar’ ve ABD’ye bakış açıları ile İslami yönetim anlayışlarını analiz eden uzmanlar, gruplar arasında çok büyük farklılıklar tespit etti. ABD Yönetimi’nden üst düzey bir yetkili, “Bu ülkelerde İslam’ın siyasette yer almasından endişe duymamalıyız. İslam ile olan ilişkileri konusunda değil, siyasi partiler ve hükümetlerin tutumu konusunda onları değerlendirmeliyiz” dedi. (Kaynak: Hürriyet)

    ABD, kendisini bu tatlı uykusundan uyaracak, yakasına şiddetle yapışacak alternatif bir ideolojik devleti yeryüzünün hiçbir bölgesinde istemiyor. Kurduğu sömürü çarkına çomak sokacak ve iliklerini kuruttuğu Müslümanların maslahatlarına sahip çıkacak, onların canları, malları ve namusları önünde kalkan olacak bir Hilâfet Devletini ise hiç mi hiç istemiyor. Böylesi bir devlete gidebilecek tüm yolları tıkamak, tüm ihtimalleri ise yok etmek istiyor.
    İslam beldelerinde başlayan kıyam hareketlerinin her an planlarının tersine bir mecraya kayabileceğinin farkında olan Amerika, bu kaymayı sağlayabilecek İslamî Hareketleri özellikle mercek altına alıyor ki, uzlaşabilecekleriyle uzlaşsın, uzlaşamayacaklarını ise yok etmenin bir yoluna baksın.
    Müslümanların İslamî bilinçle hadiseleri idrak etmesini isteyen sahih metod dâhilinde hakk talepleri dile getiren yapılanmalar olduğu gibi küfre ve zulme hizmet edercesine batıl talepleri de ortaya koyan yapılanmalar da maalesef Müslümanlar içinde mevcut. O halde Müslümanların bu iki talep içerisinden hak olanın arkasında durmaları, ona destek vermeleri hem dünya hem de Ahiret izzeti için kendilerine lazım olan şey muhakkak. Fakat su o kadar bulanık ki, Müslümanların bu sahih hareketlerin hakk taleplerini doğru bir şekilde algılamaları da maalesef zor oluyor. Zira Müslümanların önlerinde oturan, onlara yol gösterici bir mevkie sahip olan bir takım hoca, âlim sıfatlı şahısların batıl fetvaları bu zorluğun en bariz sebeplerinden.
    Fakat her ne olursa olsun, Müslümanlar doğru iz üzerinde yürümeyi başaracaklar ve sömürgeci kâfirlerin korktuklarını başlarına getireceklerdir. Zira bu şer’î nassların kendisini haykırdığı hakikattir. Hakk galip gelmeye, batıl ise yok olup gitmeye mahkûmdur.

  • Ahmed Kılıckaya
    Ahmed Kılıckaya

    ب ِ س ْ م ِ ا ل ل ّ ه ِ ا ل ر ّ َ ح ْ م ـ َ ن ِ ا ل ر ّ َ ح ِ ي م ِ
    HİLAFET NE BİR ARAÇTIR NE BİR HAYALDİR
    NE DE BİR TARİHSEL KURUMDUR

    HİLAFET ŞERİ AHKAMDANDIR

    Bilhassa günümüzde kimi Allah’ı unuttukları için kendini bilmez hale gelenler, yani Allah’ın zikrini / risaletini düşüncelerinin kaynağı haline getirmemelerinden dolayı kendi kimliklerini unutanlar[1]; yabancı kaynaklardan beslenerek kalpleri ve beyinlerini bulandırıp İslam düşmanları olan oryantalistlerin söylemelerini ağızlarından ve kalemlerinden kusanlar, farkında olarak yada olmayarak onların şakirdliğini yapanlar: İslam’da yönetim sistemi olan Hilafet hakkında ileri geri konuşup yazıyorlar. Diyorlarki:

    - “...Hilafet bir araçtır... Bunların Allah’ın kulluğuna bir vasıta olduğunu unutmamak lazım. Son olarak demokrasi dediğimiz şey dünyada bir tip veya bir şekilde yok. Demokrasinin yine birçok şekli var. Bunların içerisinde ilk zamanda tanıdığımız meşhura örnek olan hilafetin bütün anlamlarını gerçekleştiren bir müslüman demokrasisi pekala olabilir...” [2]
    - “...Bugün ümmet parçalanmış, bir çok ulus devlete bölünmüştür. Bir devlette birini halife yapmaya (orada hilafeti kurmaya) muvaffak olundu diyelim (ki, klasik manada halifelik kast ediliyorsa bu imkansız gibidir) diğer ulus devletlerde yaşayan halkın beyatı nasıl sağlanacak? Buna itiraz edecek guruplar ve devletler olacağına göre İslam ülkeleri arasında bir savaş mı başlayacak? Durum kesin ve açık olarak böyle iken müslümanların yapması gereken şurada burada halifeliği yeniden kurma hayalinin peşinde düşmek midir yoksa İslam ülkeleri arasında, halifeliğin mana ve maksadına bir adım teşkil edebilecek olan ‘tanışma, görüşme, dayanışma, birlikte olarak problemleri çözme... ve bunlar için olabilecek en uygun örgütlenme yollarını arayıp bulmak mıdır? Bence yapılması gereken bu ikincisidir.” [3]
    -“...İslam’ın ana kaynakları olan Kur’an ve sünnete müslümanlardan meydana gelen toplumun yönetim şekli konusunda belirlenmiş bir biçim olmamasına rağmen, ilk dönem İslâm toplumunun geleneklerinden ilham alarak ortaya koymuş oldukları bu yönetim biçimi, kimilerince “nevi şahsına mahsus” “eşşiz benzersiz” gibi sıfatlarla nitelense de esasen İslam öncesi cahiliyye toplumunun kalıtımının bir ürünüdür.”[4]
    - “...Hilafet, mazinin bir rüyası olup zamanımızda hikmet-i vucudu yoktur.” [5]
    - “...Hilafet Emevi sultanlarının icad ettiği tarihi bir kurumdur, dini bir kurum değildir.”

    Böylesi cahiliyye tortuları türünden söylemler, ya bu konunun cahili olmanın ürünüdür ya da İslam’a ve kurumlarına karşı duyulan kin ve düşmanlıktan ötürü onu karalamaya yönelik kafirliğin veya hainliğin ürünüdürler. Ne yazık ki; aslında kafirliğin ve hainliğin ürünü olduğu halde cahil ve gafil müslümanlar da bu tür fikirleri ilim sanıp etrafa yayma aymazlığına düşebilmektedirler! .. Bunlara şöyle cevap vermek mümkündür:


    Hilafet “araç” değildir

    Hilafete “araç” vasfını vermek onun vakıasına terstir. Zira araçlar değişebilir. Nitekim o sözün sahibi de bunu kastetmektedir. Demokrasi ile de Allah’a kullak yapılabileceğine, Allah’ı razı edebileceğine “müslüman demokrasis pekala olabilir” diyerek vurgu yapmaktadır.
    Hilafet öylesi bir araç asla değildir. Hilafet yönetim ile ilgili şeri hükümler bütünlüğüdür. Öylesine insanların arzularına yada zamana göre değişkenlik arzetmez. Çünkü esas olan, insanların heva-heveslerine / arzularına ve içinde bulundukları vakıalara / koşullara tâbi olmak değildir. Esas olan insanların heva ve heveslerini ve içinde bulundukları koşulları Allah’ın hitabına yani şeri hükümlere tabi olarak değiştirmektir.[6]

    Hilafeti demokrasi ve cumhuriyet ile özdeşleştirmek hak ile batılı karıştırmak demektir

    Hilafeti demokrasi ve cumhuriyet ile özdeşleştirmek, ihanet değilse ne büyük cehalettir, ne büyük gaflettir! .. “Demokrasi hilafetin tüm anlamlarını” nasıl gerçekleştirebilir! . Bu sözün sahibi ya demokrasiyi bilmiyor, yada hilafeti bilmiyor, yada her ikisini bilmediği halde cahili olduğu bir konuda ahkâm kesiyor! ..
    Halbuki Hilafet: Allah’ın indirdikleri ile yönetimin gerçekleştiği yönetim nizamının ismidir. Bu yönetim nizamının temel unsurları şunlardır:

    - Egemenlik Allah’ın Şeriatına aittir. Kanunların ve yetkilerin kaynağı Şeriattır. Bu, hükmün/hüküm koyma yetkisinin sadece Allah’a ait olduğunu belirten ayetlerin bütünlüğünden alınmıştır.[7]
    - Sulta / yönetme sorumluluğu ve yetkisi ümmete aittir. Ümmet bu sorumluluğunu Şeriatın belirlediği biat hükümleri gereğince kendisi için bir halife nasp ederek ve o halifeye muhasebe bilinci ile itaat ederek yerine getirir. Bu da Allah’ın indirdiği ile yönetim emrinin bütün müslümanlara yönelik olarak gelmiş olmasından alınmıştır.
    - Bütün müslümanlar için bir tek halife nasb etmek farzdır. Bu da ümmetin birliğini emr eden ayetler ve halifenin birliğini emreden hadislerden alınmıştır.
    - Şeri hükümlerden kanun yapma yetkisi halifeye aittir. Bu da sahabelerin icmaından alınmıştır...

    Bunların hangisi demokraside mevcut ki? ! ... Her ne kadar uygulanırlığı olmayan ütopik bir söylem olsa da demokraside:
    - Egemenlik halka aittir. Kanunların kaynağı halkın arzularıdır.
    - Sulta da halkın temsilcilerinin elindedir.
    - Kanun yapma yetkisi temsilciler meclisinindir.
    - Bütün müslümanların tek bir devlette yeni bir tek halifenin yönetiminde birleşmeleri zorunluluğu “halkların egemenlik hakları” anlayışından dolayı demokrasiyle bağdaşmaz.

    “İslam demokrasisi”, “İslam cumhuriyeti” yada “müslüman demokrasisi” anlayışı bidattır

    Müslüman, Allah’a şirk koşarak iman eden değildir. Yüzünü sadece Allah’a yöneltip çözümü sadece Allah’tan gelen hidayet rehberi olan İslam’da arayandır. Misliman; İslam’dan başka hiçbir şeyden razı olmaz. İslam’dan başka hiçbir şeye çözüm için yönelmez. İslam ile başka bir hayat anlayışını bağdaştırma gayretine düşmez! Çünkü İslam kâmildir, kafidir ve şâfidir, şifadır, tek çözümdür. İslam’ın bir başka sistem ile senteze ihtiyacı yoktur. Allah, İslâmı gönderdikten sonra hayatın hiçbir alanında kulunu dalalette bırakmadı. Her sorunun çözümü İslam’da mevcuttur... Şu halde hayatın en az üçte ikilik kesimini doğrudan ilgilendiren yönetim alanını ihmal etmiş de mi başka sistemler ile o alanı doldurma ihtiyacı duyalım? ! ... Mütekâmil bir dinin mensubu bir müslümana göre “müslüman demokrasisi” “demokratik hilafet” gibi ucube bir anlayış asla kabul görmez... Böylesi sonradan türemiş anlayışlar “bidattır”. Her bidad sapıklıktır, red olunur! ..[8]

    Ümmetin parçalanmasının sebebi küfür fikirleri ve sistemleridir

    Bugün ümmetin parçalanmasının sebebi, Allah ve Resulüne kulak vermemeleridir yani Allah’ın ipine sarılmamalarıdır yani Kitap ve Sünneti düşünce ve amellerinin kaynağı yapmamalarıdır. Allah ve Resulünün nasihatlarından, emir ve nehiylerinden çok, çağdaş hannasların / ins ve cin şeytanların vesveselerine kulak vermeleridir. Hürriyetler, demokrasi, cumhuriyet, vatancılık, milliyetçilik, ulusculuk vesveselerine ilgi duymuş olmalarıdır. İşte ümmeti bu parçalanmışlık ve geri kalmışlık hastalığına düçar eden bu virüslerdir. Onun için asıl olan bu hastalığa teslim olmak değil, ondan kurtulmak için sebebi olan o virüsleri bünyeden yani akıllardan, gönüllerden ve yaşamdan atarak İslami fikirler ile arınmaktır. “Ümmet artık asla tedavi olmaz” demek, mü’minler için şifa olarak gelmiş olan İslam’dan ümit kesmek demektir, İslam’a mü’min olamamak / güven duyamamak demektir.
    Ümmetin bünyesinde kanserolojik urlar gibi türeyen “ulus devletler” ümmetin asli unsurları değildir. Bunlar ümmetin hayatını karartan, zulümâta dönüştüren, sıkıntılı bir yaşama[9] mahkum kılan, tayyib / temiz-güzel-huzurlu bir hayattan[10] mahrum bırakan sonradan türedi ucube pislik unsurlardır. Bunların varlık sebepleri yukarıda zikredilen kanserolojik virüslerdir. Onun için o “ulus devletler” denilen pis unsurları ümmetin bünyesinden ve hayatından virüsleri ile birlikte söküp atmak asıl olandır. Ümmetin bu pis virüsler ve urlardan arınmasının yolu; laikliği, demokrasiyi, hürriyetler fikrini, cumhuriyeti, liberalizmi, milliyetçiliği / ulusculuğu terk etmek ve onların yerine İslam’ın şifa veren ve arındıran, hayatı aydınlıklı ve tayyib kılan Tevhid, ümmet, vahdet, Allah’ın indirdikleri ile yönetim, Raşidi Hilafet fikirleri ile donanmaktır. Konuşanlar bunu konuşsa, davet edenler buna davet etse, yazanlar bunu yazsa ve bunu yaparken kınayıcının kınamasına, zâlimin zulmüne aldırmadan sadece Allah’a iman ve tevekkül etse idi Raşidi Hilafetin ümmeti İslami hayat ile tekrar ihya edip bir çatı altında birleştirerek tekrar yeryüzünün en seçkin, şâhid ümmeti, risâlet ve cihad ümmeti haline getirebileceğinden hiç tereddüt etmezdi. Çünkü bu Allah’ın vaadidir. Resulullah Sallallahu Aleyhı Vesellem’in müjdesidir.
    Müslümanlar yukarıda söylendiği gibi çalışırken Allah’ın dilediği gün Allah’ın nusreti ile bir müslüman ülkesinde (mesela Türkiye’de) hilâfet tekrar kurulduğu zaman diğer müslüman ülkelerdeki müslümanlar Hilafet yönetimi altına girmek için yönetimlerini zorlamaya yönlendirilirler. Başlarındaki o kendilerine ait olmayan, sömürgeci kafirlerin piyonları olan kanserelojik urlar türünden olan “devlet” ismindeki yönetimleri defetmeye yönlendirilirler. Bu Allah’ın yardımı ile zor olan birşey değildir. Buna engel olmak isteyen, Hilafetin yönetimi altına girmek istemeyen müslümanların ülkelerindeki “devlet” yada “gruplar” bâgi konumundadırlar. Zira onların varlıkları zaten gayri meşrudur. Yönetimi gasp etmiş gâsıb durumundadırlar. Müslümanların ülkesinde İslâm topraklarında Allah’ın indirdikleri ile yönetime karşı gelen bâgi / isyancı, bölücü, fitneci konumundadırlar. Onlar batıl davaları uğruna, efendileri sömürgeci kâfirlerin istekleri doğrultusunda zaten ümmeti birbirine kırdırıp durmaktadırlar. Sanki müslümanlar şimdi huzur içinde yaşıyorlar da Hilafet gelince huzurlarını bozacak, müslümanlar arasında savaş çıkaracakmış vehmine kapılanların vay haline! Vay haline onlara ki şu iğrenç cahiliyye vakıasından hoşnut kalabiliyorlar da hilafetin gelmesi ihtimalinden bile rahatsız olabiliyorlar.! Selim akıl ve selim gönül sahipleri asla böyle düşünemezler! Onları böylesine şaşkın hale getiren o kanserolojik virüsler ve onların etkisidir! ...
    Ayrıca ne çabuk unutuldu! İslâm, ayrı dil, ayrı ırk, ayrı kavim ve hatta ayrı dim mensuplarını bir çatı altında asırlardır bir arada, huzur içinde tutmadı mı? .Irkcılık, kavmiyetçilik, menfaatçılık gibi cahiliyye anlayışlarından dolayı birbirlerine düşman olmuş ve birbirlerini boğazlayan toplulukları birleştiren Allah’ın nimeti İslâm değil mi? ! ..Allahu Teâla buna dikkat çekerek bize dosdoğru yolu şöyle göstermektedir:

    ي َ ا أ َ ي ّ ُ ه َ ا ا ل ّ َ ذ ِ ي ن َ آ م َ ن ُ و ا ْ ا ت ّ َ ق ُ و ا ْ ا ل ل ّ ه َ ح َ ق ّ َ ت ُ ق َ ا ت ِ ه ِ و َ ل ا َ ت َ م ُ و ت ُ ن ّ َ إ ِ ل ا ّ َ و َ أ َ ن ت ُ م م ّ ُ س ْ ل ِ م ُ و ن َ
    و َ ا ع ْ ت َ ص ِ م ُ و ا ْ ب ِ ح َ ب ْ ل ِ ا ل ل ّ ه ِ ج َ م ِ ي ع ً ا و َ ل ا َ ت َ ف َ ر ّ َ ق ُ و ا ْ و َ ا ذ ْ ك ُ ر ُ و ا ْ ن ِ ع ْ م َ ة َ ا ل ل ّ ه ِ ع َ ل َ ي ْ ك ُ م ْ إ ِ ذ ْ ك ُ ن ت ُ م ْ أ َ ع ْ د َ ا ء ف َ أ َ ل ّ َ ف َ ب َ ي ْ ن َ ق ُ ل ُ و ب ِ ك ُ م ْ ف َ أ َ ص ْ ب َ ح ْ ت ُ م ب ِ ن ِ ع ْ م َ ت ِ ه ِ إ ِ خ ْ و َ ا ن ً ا و َ ك ُ ن ت ُ م ْ ع َ ل َ ى َ ش َ ف َ ا ح ُ ف ْ ر َ ة ٍ م ّ ِ ن َ ا ل ن ّ َ ا ر ِ ف َ أ َ ن ق َ ذ َ ك ُ م م ّ ِ ن ْ ه َ ا ك َ ذ َ ل ِ ك َ ي ُ ب َ ي ّ ِ ن ُ ا ل ل ّ ه ُ ل َ ك ُ م ْ آ ي َ ا ت ِ ه ِ ل َ ع َ ل ّ َ ك ُ م ْ ت َ ه ْ ت َ د ُ و ن َ

    “Ey iman edenler! Allah'a karşı gereği gibi takvalı olun ve ancak müslümanlar olarak can verin. Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı tutunun, parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişileridiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti (İslami hayat) sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Ali İmran: 102-103)

    II.Raşidi Hilâfet, Allah’ın nimeti olan İslâmî hayatı tekrar başlatmak için kurulacaktır. Ayeti kerimede belirtildiği gibi kardeş olmanın, birlik olmanın tek yolu Allah’ın nimeti olan İslâmî hayattır. Bu hayattan ancak inatçı kâfirler razı olmazlar müslümanlar değil! İnatçı kâfirlerin dirençleri de kırılıp fitneleri ortadan kaldırılır. Bu da Allah’ın emridir.[11]

    Hilâfeti yeniden kurmak “hayal” değildir, bilakis farzdır

    Hilafet şeri hakikattır. İşte şaşkınlığın bir başka alameti! Demokrasi denilen yalana ve ütopyaya davet edip de Hilafeti kurma girişimini hayali boşuna uğraşı olarak değerlendiren kişinin akıl ve kalp selametinden endişe etmemek mümkün müdür? ! ..
    Genelde tüm insanlığn özelde ümmetin içinde bulunduğu çağdaş cahiliyye ortamından kurtulması için tek şeri yol olan II.Râşidi Hilafetin kurulması konusunda müslümanların tavırlarını belirlemekte seçenekleri yoktur. Çünkü Râşidi Hilafetin kurulması için çalışmak en öncelikli farzlardandır. Bir meselede bir şeri hüküm var ise mü’min erkek ve mü’min kadın için “birinci, ikinci... seçenek” yada “bana göre, bence” tavırları yoktur. İçinde sıkıntı duymaksızın o şeri hükmün gereğince hareket etmek ve içtenlikle teslim olmak zorunluluğu vardır.[12]


    Hilafet bir tarihsel kurum değildir

    İslam’ın kaynakları olan Kur’an ve Sünnette hilâfetin olmadığına, İslam’da yönetim biçimi olan hilâfetin ilk dönem İslam toplumunun geleneklerinden ilham alınarak ortaya konulmuş tarihi bir kurum olduğu, özellikle Emevilerin uydurduğunu ileri sürmek de İslam’a yönelik bühtandır. Delilden yoksun cahilce söylenen sözlerdir.

    3 Mart 1924’te Mecliste Hilâfetin kaldırılması konusunda yapılan tartışmalarda da böylesi saptırmalara gidilmiştir. M.Kemal ve Prof. Seyyid Bey’in yaptıkları konuşmalara bakıldığında, İngiliz istihbarat subayı olan müsteşrik Thomas W.Arnold’un 1924’te ilk baskısı yapılan The Caliphate (Hilâfet) adlı kitabı ile içerik bakımından bir paralellik arzettiğini görüyoruz. Yine bir benzeri 1925 yılında Mısır’da İngiliz piyonu Şeyh Ali Abdurrazik tarafından kaleme alınan ا ل ا س ل ا م و ا ص و ل ا ل ح ك م / İslam ve Yönetim Esasları adlı kitapta geçen içerik ve üslupla da aynı doğrultuda olduğunu görüyoruz. Bu da gösteriyor ki; dün de bugün de İslam düşmanları Hilâfet düşüncesi noktasında aynı kaynaklardan beslenmişlerdir. “Hilafet dini değil tarihsel kurumdur” türünden söylemlerin kaynağının aynı şer odağı olduğu bu üç kitaptan da görülmektedir.

    Hilafetin tarihi bir kurum değil de şeri hükümlerden olduğunun izahı ise şöyledir:

    Hilâfet; Allah'ın emri olan Allah'ın indirdiği ile yönetimin uygulanış biçimi, şeklidir. Yani Allah'ın Rasulü ile gönderdiği yönetim sistemi ve şeklidir. Bunu inkar, Allah’ın emrini inkar olur. Zira Allahu Teâla şöyle dedi:
    و َ م َ ا آ ت َ ا ك ُ م ْ ا ل ر ّ َ س ُ و ل ُ ف َ خ ُ ذ ُ و ه ُ و َ م َ ا ن َ ه َ ا ك ُ م ْ ع َ ن ْ ه ُ ف َ ا ن ْ ت َ ه ُ و ا
    'Rasul size neyi getirdi ise onu alın, sizi neden nehyetti ise onu terk edin.” (Haşr: 7)
    ا ل ّ َ ذ ِ ي ن َ ي ُ خ َ ا ل ِ ف ُ و ن َ ع َ ن ْ أ َ م ْ ر ِ ه ِ أ َ ن ْ ت ُ ص ِ ي ب َ ه ُ م ْ ف ِ ت ْ ن َ ة ٌ أ َ و ْ ي ُ ص ِ ي ب َ ه ُ م ْ ع َ ذ َ ا ب ٌ أ َ ل ِ ي م ٌ
    “Onun emrine (getirdiği risalete) muhalefet edenler, kendilerine bir musibetin veya elim bir azabın gelip çatmasından sakınsınlar.” (Nur: 63)
    Zira Allah, Rasulüne Allah'ın indirdiği ile yönetmesini emretti:
    و َ أ َ ن ْ ا ح ْ ك ُ م ْ ب َ ي ْ ن َ ه ُ م ْ ب ِ م َ ا أ َ ن ز َ ل َ ا ل ل ّ َ ه ُ و َ ل ا ت َ ت ّ َ ب ِ ع ْ أ َ ه ْ و َ ا ء َ ه ُ م ْ و َ ا ح ْ ذ َ ر ْ ه ُ م ْ أ َ ن ْ ي َ ف ْ ت ِ ن ُ و ك َ ع َ ن ْ ب َ ع ْ ض ِ م َ ا أ َ ن ز َ ل َ ا ل ل ّ َ ه ُ إ ِ ل َ ي ْ ك َ
    “Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet (yönet) ve onların arzularına uyma, Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmallarından sakın.' (Maide: 49)
    Allahu Teâla, Rasulü’ne Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyi / yönetmeyi emretmekle birlikte ona bunun keyfiyetini yani yönetim şeklini de gösterdi, şöyle buyurdu:
    إ ِ ن ّ َ ا أ َ ن ز َ ل ْ ن َ ا إ ِ ل َ ي ْ ك َ ا ل ْ ك ِ ت َ ا ب َ ب ِ ا ل ْ ح َ ق ّ ِ ل ِ ت َ ح ْ ك ُ م َ ب َ ي ْ ن َ ا ل ن ّ َ ا س ِ ب ِ م َ ا أ َ ر َ ا ك َ ا ل ل ّ َ ه ُ
    “Muhakkak ki biz insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği biçimde hükmedesin diye sana Kitabı hak ile indirdik.” (Nisa: 105)
    Ayrıca Allah, dinini fikir ve metod bütünlüğü içinde göndermiştir. Yani emirlerini keyfiyetiyle ilgili hükümleri ile birlikte göndermiştir. Şöyle demiştir:
    ل ِ ك ُ ل ّ ٍ ج َ ع َ ل ْ ن َ ا م ِ ن ْ ك ُ م ْ ش ِ ر ْ ع َ ة ً و َ م ِ ن ْ ه َ ا ج ً ا
    “(Ey ümmetler) Her birinize bir şer’iat ve minhaç/ metod verdik.' (Maide: 48)
    Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem, her hususta olduğu gibi elbette ki Allah'ın indirdikleri ile yönetirken de Allah'ın kendisine gönderdiğine yani vahye tabi oluyordu. Zira Allahu Teâla şöyle dedi:
    ق ُ ل ْ إ ِ ن ّ َ م َ ا أ َ ت ّ َ ب ِ ع ُ م َ ا ي ُ و ح َ ى إ ِ ل َ ي ّ َ م ِ ن ْ ر َ ب ّ ِ ي
    “De ki; Ben ancak Rabbımdan bana vahy olunan tabi olurum.” (A’raf: 203)
    Şu halde, Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Allah'ın indirdiği ile yönettiği bir devlet kurduğuna göre, bu devletin kuruluşu, yönetim şekli, kamu hukuku ile ilgili tüm düzenlemeler ve mekanizmalar elbette ki Rabbımızın ona göstermesine yani vahyine göre olmuştur. Bir başka ifade ile Hilafet, Rasulullah'ın Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin fiili sünnetidir. Yani Rasulullah'ın Sallallahu Aleyhi Vesellem’in şahsi görüşüne veya sahabelerin, müslümanların görüşlerine ya da zaman ve mekan şartlarına göre oluşmamıştır! ... Nitekim Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in kurduğu devletin yönetim şekli ve kamu hukuku, zamanındaki hiç bir devletin yönetim şekline benzemiyordu. Ne Kureyş'in yönetimine, ne Yahudilerin yönetimine, ne Yemen'in ve Habeş'in yönetimine ne Kisra'nın ne de Kayserin yönetim şekline, hiç birisine benzemiyordu, Kendisine özgün bir yönetimdir. Bu yönetimin “Hilâfet” olarak isimlendirilmesi de Kur'an ve Sünnette ilgili nasslarda geçmesine binaendir. Mesela şu ayet ve hadisler gibi:
    ي َ ا د َ ا و ُ و د ُ إ ِ ن ّ َ ا ج َ ع َ ل ْ ن َ ا ك َ خ َ ل ِ ي ف َ ة ً ف ِ ي ا ل آ ر ْ ض ِ ف َ ا ح ْ ك ُ م ْ ب َ ي ْ ن َ ا ل ن ّ َ ا س ِ ب ِ ا ل ْ ح َ ق ّ ِ و َ ل ا ت َ ت ّ َ ب ِ ع ْ ا ل ْ ه َ و َ ى
    “Ey Davud! Biz seni yeryüzünde bir Halife yaptık, o halde insanlar arasında hak ile hükmet (yönet) . Heva ve hevese uyma.' (Sa’d: 26)

    ك َ ا ن َ ت ْ ب َ ن ُ و إ ِ س ْ ر َ ا ئ ِ ي ل َ ت َ س ُ و س ُ ه ُ م ُ ا ل آ ن ْ ب ِ ي َ ا ء ُ ك ُ ل ّ َ م َ ا ه َ ل َ ك َ ن َ ب ِ ي ّ ٌ خ َ ل َ ف َ ه ُ ن َ ب ِ ي ّ ٌ و َ إ ِ ن ّ َ ه ُ ل ا ن َ ب ِ ي ّ َ ب َ ع ْ د ِ ي و َ س َ ي َ ك ُ و ن ُ خ ُ ل َ ف َ ا ء ُ ف َ ي َ ك ْ ث ُ ر ُ و ن َ ق َ ا ل ُ و ا ف َ م َ ا ت َ أ ْ م ُ ر ُ ن َ ا ق َ ا ل َ ف ُ و ا ب ِ ب َ ي ْ ع َ ة ِ ا ل آ و ّ َ ل ِ ف َ ا ل آ و ّ َ ل ِ أ َ ع ْ ط ُ و ه ُ م ْ ح َ ق ّ َ ه ُ م ْ ف َ إ ِ ن ّ َ ا ل ل ّ َ ه َ س َ ا ئ ِ ل ُ ه ُ م ْ ع َ م ّ َ ا ا س ْ ت َ ر ْ ع َ ا ه ُ م ْ
    'İsrail oğullarını nebiler siyase ederlerdi (yönetirlerdi) . Bir nebi öldüğünde onu başka bir nebi takip ederdi. Benden sonra nebi yoktur, fakat bir çok Halifeler olacaktır. Oradakiler dediler ki:“Bu halde bize ne yapmamızı emredersiniz? ” Dedi ki: “İlk biat edilene vefakar olun ve onlara haklarını veriniz. Çünkü Allah onlara da yönettikleri insanlara da haklarını soracaktır.”[13]
    ث ُ م ّ َ ت َ ك ُ و ن ُ خ ِ ل ا ف َ ة ً ع َ ل َ ى م ِ ن ْ ه َ ا ج ِ ا ل ن ّ ُ ب ُ و ّ َ ة ِ ث ُ م ّ َ س َ ك َ ت َ ...
    '..Sonra da nübüvvet metodu üzerine tekrar hilafet olacaktır.”[14]

    Hilâfetin gerçeği bu iken, yani Rasulullah'ın getirdiği İslâm risaletinden, şer’i ahkamdan olduğu halde, onu bir müslüman nasıl kabullenmez? Nasıl onu terk edip de başka sistemleri kabul edebilir? ! Hem de müslüman olduğu halde! ? ..

    Şu halde müslümanlar; kendini bilmez kimi kişilerin Hilâfet hakkında ileri-geri, bilir-bilmez saçmalıklarına aldırmayıp, kulak vermeyip de şeri hakikat ve şeri ahkâmdan olduğu gerçeğine tâbi olmalılar. Allahu Teala’nın emredip vaadettiği, Resulullah Sallallau Aleyhi Vesellem’in müjdelediği II. Râşidi Hilâfet Devletini kurmak için özveri ve özenle çalışmalılar ki Allah’ın şu vaadine müstehak olsunlar.

    و َ ع َ د َ ا ل ل ّ َ ه ُ ا ل ّ َ ذ ِ ي ن َ آ م َ ن ُ و ا م ِ ن ك ُ م ْ و َ ع َ م ِ ل ُ و ا ا ل ص ّ َ ا ل ِ ح َ ا ت ِ ل َ ي َ س ْ ت َ خ ْ ل ِ ف َ ن ّ َ ه ُ م ف ِ ي ا ل ْ أ َ ر ْ ض ِ ك َ م َ ا ا س ْ ت َ خ ْ ل َ ف َ ا ل ّ َ ذ ِ ي ن َ م ِ ن ق َ ب ْ ل ِ ه ِ م ْ و َ ل َ ي ُ م َ ك ّ ِ ن َ ن ّ َ ل َ ه ُ م ْ د ِ ي ن َ ه ُ م ُ ا ل ّ َ ذ ِ ي ا ر ْ ت َ ض َ ى ل َ ه ُ م ْ و َ ل َ ي ُ ب َ د ّ ِ ل َ ن ّ َ ه ُ م م ّ ِ ن ب َ ع ْ د ِ خ َ و ْ ف ِ ه ِ م ْ أ َ م ْ ن ً ا ي َ ع ْ ب ُ د ُ و ن َ ن ِ ي ل َ ا ي ُ ش ْ ر ِ ك ُ و ن َ ب ِ ي ش َ ي ْ ئ ً ا و َ م َ ن ك َ ف َ ر َ ب َ ع ْ د َ ذ َ ل ِ ك َ ف َ أ ُ و ْ ل َ ئ ِ ك َ ه ُ م ُ ا ل ْ ف َ ا س ِ ق ُ و ن َ

    “Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenlere, kendilerinden öncekileri halife/sahip ve hakim kıldığı gibi onları da yeryüzüne halife/sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vâdetti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır.” (Nur: 55)




    ----------

    [1] (Haşr: 19)
    2 (Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Vakit, 27 mayıs 2007)
    3 (Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Yeni Şafak, 25 eylül 2007)
    4 (Yard. Doc. Dr. Ali Duman, 14/03/2006, yerleskem.inonu.edu.tr)
    5 (M.Kemal)
    6 (A’raf: 2-3, Maide: 48-49)
    7 (Maide: 50, En’am: 57, Yusuf: 40)
    [8]Buhari, Müslim (Bidat ile ilgili hadislere bakılsın)
    9 (Taha: 124)
    10 (Nahl: 96)
    [11] (Bakara:190-194)
    [12](Ahzab: 36, Nisa: 65)
    13 (Buhari: 3196)
    14(Ahmed b. Hanbel: 17680)


    AHMED KILICKAYA

    http://www.islamiyontem.net/

  • Forum Moderatörü
    Forum Moderatörü

    deneme

  • Huseyın Sasmaz
    Huseyın Sasmaz

    Tüm Müslümanları Yeniden Râşidî Hilâfet'i Kurmaya Dâvet Eder

    İslâm'dan biraz haberi olan herkes bilir ki Hilâfet, İslâm'ın en azîm farzıdır, hatta âlimler onu 'tâc-ul furûd' (farzların tâcı) ve 'umm-ul furûd' (farzların anası) olarak tanımlamışlardır. Çünkü İslâm, hayatın her anına ve alanına müdâhale eden, yönetime, ekonomiye, devletlerarası ilişkilere, toplumsal yaşama, savaşa, barışa, hukuka, kültüre ve somut hayatın parçası olan her meseleye ilişkin hükümler koyan ve hiçbir şeyi eksik bırakmayan kapsamlı bir hayat nizâmıdır ve bu kapsamlı nizâm bir devlet sistemi olmadan yani Hilâfet olmadan yaşama geçirilemez.

    Bunun için Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] Nübüvvet ile şereflenmesinden bir süre sonra Medîne'de ilk İslâmî Devlet'ini kurarak İslâm Nizâmını fiilen hayata geçirmiştir. Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] kurduğu devletin, O'ndan sonraki yöneticilerinin yönetimde kendisine halef olmasından ötürü İslâm'ın bu yönetim sistemine Hilâfet adını vermiş, kendisinden sonraki ilk Hilâfet dönemini, bizâtihi 'Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet' olarak tanımlamıştır.

    Râşidî Hilâfet sonrasında gelen Emevî, Abbâsî ve Osmanlı Hilâfet devletleri ise Kâfirlerin fikrî, siyâsî, kültürel, kimi zaman askerî ve benzeri saldırıları ve saptırmaları karşısında sarsılarak, kusurlar işleyerek, 'Râşidî' sıfatını kaybetmişlerse de; Hilâfet Devleti olarak kalmaya devam etmişlerdir. Çünkü onlar bütün eksiklerine, kusurlarına ve zulümlerine rağmen, İslâm Nizâmı'nı uygulamayı sürdürmüşlerdir.

    Her devletin bir eceli olduğu hakikatinin bir emâresi olarak Hilâfet Devleti, Hicrî 1342 yılının Recep ayının 28'inde Ankara'daki meşum millet meclisinde alınan despot kararla, devlet içinde devlet kuran bir avuç isyankâr zorba tarafından yıkılmış, böylece Müslümanlar devletsiz, lidersiz ve kalkansız kalmışlardır.

    Devletsiz kalmışlardır, çünkü -Türkiye Cumhuriyeti dâhil- Hilâfet Devleti'nin enkâzı üstüne kurulmuş mevcut devletler Müslümanları temsil etmemekte, onların maslahatlarını gözetmemekte, dertlerine ortak ve derman olmamaktadır. Bilakis bütün bu devletler, öyle veya böyle, daima veya ara sıra, dolaylı veya dolaysız Sömürgeci Kâfirlerin hizmetindedirler.

    Lidersiz kalmışlardır, çünkü Müslümanların, altmış küsur parçaya ayrılmış İslâm topraklarını birleştirecek hiçbir lideri yoktur.

    Kalkansız kalmışlardır, çünkü Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] Halifeyi (Hilâfet'i) Müslümanların 'kendisiyle korundukları ve ardında savaştıkları bir kalkan' olarak tanımlamıştır. Hilâfet'in yıkılmasıyla o kalkan parçalanmış, Müslümanların toprakları her zâlimin, her sömürgecinin, her işgâlcinin can yaka yaka, kan akıta akıta, namus çiğneye çiğneye, gözyaşı döktüre döktüre çöreklendikleri topraklar haline gelmiştir.

    Dolayısıyla bugün bizim çağrıda bulunduğumuz Râşidî Hilâfet'in özel ve güçlü bir anlamı vardır ve bu anlam; -şer'î açıdan- herhangi bir Hilâfet'in veya İslâm Devleti'nin kurulmasını değil, bilakis Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet Devleti'nin kurulması gereğini ifade eder ki bu sahîh şer'î delîllere dayalı kapsamlı ve detaylı bir inceleme-araştırma sürecinin ardından ortaya çıkarılmış ve geniş biçimde yayınlarımızda açıklanmıştır.

    Yine bu anlam; -siyâsî açıdan- İslâm'ın kapsamlı bir hayat nizâmı olmasının gereği olarak bir devlete muhtaç olması ve Müslümanların, canlarının, mallarının, ırzlarının, topraklarının ve daha önemlisi Râsullerinin, Kitâblarının ve Dînlerinin korunması, ayrıca Sömürgeci Kâfirlerin dayattıkları Demokratik-Laik Küfür sistemlerinin ortadan kaldırılması, tahakkümlerine, işgâllerine ve sömürülerine son verilerek topraklarımızdan nihâî olarak kovulması, onların ajanı ve uşağı olarak hizmet veren hâin yöneticilerin başımızdan atılması ve yerine bağımsız, muktedîr, güçlü ve büyük bir devlet kurulması açısından siyâsî aklın gereğini ifade eder ki İslâm Ümmeti, tüm bu sayılanları hakkıyla ve lâyıkıyla yerine getirme potansiyeline fazlasıyla sahiptir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

    ك ُ ن ْ ت ُ م ْ خ َ ي ْ ر َ أ ُ م ّ َ ة ٍ أ ُ خ ْ ر ِ ج َ ت ْ ل ِ ل ن ّ َ ا س ِ ت َ أ ْ م ُ ر ُ و ن َ ب ِ ا ل ْ م َ ع ْ ر ُ و ف ِ و َ ت َ ن ْ ه َ و ْ ن َ ع َ ن ْ ا ل ْ م ُ ن ك َ ر ِ و َ ت ُ ؤ ْ م ِ ن ُ و ن َ ب ِ ا ل ل ّ َ ه ِ 'Sizler, insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz. Ma'rufu emreder, münkerden nehy eder ve Allah'a iman edersiniz.' [Âl-i ‘İmrân 110]

    Bununla birlikte Hilâfet'in kurulmasının hayal olduğunu, kurulsa bile 'büyük' devletlerin onu hemen darmadağın edip ortadan kaldıracağını söyleyenlerin varlığına şahit olmaktayız.

    Bunu söyleyenlere ya da aklından geçirenlere deriz ki; Hilâfet'in kurulması asla bir hayal değildir. Bilakis Allah'ın izniyle fiilî bir hakikattir. Nitekim Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şu an içerisinde bulunduğumuz 'zorba diktatörlük' döneminden sonra tekrar Râşidî Hilâfet'in kurulacağını çok açık ibarelerle müjdelemişken buna hayal demek neyi ifade eder?

    Nitekim Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

    ت َ ك ُ و ن ُ ا ل ن ّ ُ ب ُ و ّ َ ة ُ ف ِ ي ك ُ م ْ م َ ا ش َ ا ء َ ا ل ل ّ َ ه ُ أ َ ن ْ ت َ ك ُ و ن َ ث ُ م ّ َ ي َ ر ْ ف َ ع ُ ه َ ا إ ِ ذ َ ا ش َ ا ء َ أ َ ن ْ ي َ ر ْ ف َ ع َ ه َ ا ث ُ م ّ َ ت َ ك ُ و ن ُ خ ِ ل َ ا ف َ ة ٌ ع َ ل َ ى م ِ ن ْ ه َ ا ج ِ ا ل ن ّ ُ ب ُ و ّ َ ة ِ ف َ ت َ ك ُ و ن ُ م َ ا ش َ ا ء َ ا ل ل ّ َ ه ُ أ َ ن ْ ت َ ك ُ و ن َ ث ُ م ّ َ ي َ ر ْ ف َ ع ُ ه َ ا إ ِ ذ َ ا ش َ ا ء َ ا ل ل ّ َ ه ُ أ َ ن ْ ي َ ر ْ ف َ ع َ ه َ ا ث ُ م ّ َ ت َ ك ُ و ن ُ م ُ ل ْ ك ً ا ع َ ا ض ّ ً ا ف َ ي َ ك ُ و ن ُ م َ ا ش َ ا ء َ ا ل ل ّ َ ه ُ أ َ ن ْ ي َ ك ُ و ن َ ث ُ م ّ َ ي َ ر ْ ف َ ع ُ ه َ ا إ ِ ذ َ ا ش َ ا ء َ أ َ ن ْ ي َ ر ْ ف َ ع َ ه َ ا ث ُ م ّ َ ت َ ك ُ و ن ُ م ُ ل ْ ك ً ا ج َ ب ْ ر ِ ي ّ َ ة ً ف َ ت َ ك ُ و ن ُ م َ ا ش َ ا ء َ ا ل ل ّ َ ه ُ أ َ ن ْ ت َ ك ُ و ن َ ث ُ م ّ َ ي َ ر ْ ف َ ع ُ ه َ ا إ ِ ذ َ ا ش َ ا ء َ أ َ ن ْ ي َ ر ْ ف َ ع َ ه َ ا ث ُ م ّ َ ت َ ك ُ و ن ُ خ ِ ل َ ا ف َ ة ً ع َ ل َ ى م ِ ن ْ ه َ ا ج ِ ا ل ن ّ ُ ب ُ و ّ َ ة ِ ث ُ م ّ َ س َ ك َ ت َ 'Allah'ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra Isırıcı Meliklik olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu da kaldıracaktır. Sonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır.' Sonra sükut etti. [Ahmed tahric etti]

    'Büyük' devletlerin kurulacak olan Râşidî Hilâfet Devleti'ni anında yok edecekleri ise sömürgeci kâfirlerin temennisinden öte bir şey değildir. Zira o 'büyük' devletler, aveneleriyle birlikte Irak'ta ve Afganistan'da Müslüman fertlerin karşısında çaresiz kalıp rezil olmuşlarken; nasıl olacak da Râşidî Hilâfet'in başına üşüşüp onu darmadağın edeceklermiş? !

    Bununla birlikte bir devletin gücünü ideolojik, stratejik, ekonomik, demografik, teknolojik ve askeri konum oluşturmaktadır. Konunun uzmanları da kabul ederler ki ideolojik faktör temel unsurdur. Bu varsa diğer faktörler oluşturulabilir; fakat bu yoksa diğer faktörler değeri ne olursa olsun sonunda yok olmaya mahkûmdur.

    Bu nedenle Amerika bu gün için güçlü bir ideolojiden mahrum olan Türkiye'den Mısır'dan Pakistan'dan, Endonozya'dan Suriye'den, Ürdün'den daha güçlüdür. Fakat kurulacak olan Râşidî Hilâfet Devleti'nden asla güçlü değildir. Çünkü İslâm, Kapitalizmden güçlüdür. Çünkü İslâm hak, Kapitalizm batıldır.

    Hak ve hayır İslâm'da temsil edilmiştir. Bâtıl ve şer ise özellikle de Amerika liderliğindeki Kapitalizmde temsil edilmiştir. Hakka tabii olanların onu açıklama ve desteklemedeki mevcut yetersizliği hakkı bâtıl yapmaz; bâtıla tabii olanların kendi fasit anlayışlarını hak olarak sunmadaki becerileri de bâtılı hak yapmaz. Hak er ya da geç bâtıla üstün gelecektir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

    َ ق ُ ل ْ ج َ ا ء ا ل ْ ح َ ق ّ ُ و َ ز َ ه َ ق َ ا ل ْ ب َ ا ط ِ ل ُ إ ِ ن ّ َ ا ل ْ ب َ ا ط ِ ل َ ك َ ا ن َ ز َ ه ُ و ق ً ا De ki: Hak geldi; bâtıl yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkumdur!

    Ey Müslümanlar! Ey Güç Sahipleri!

    Muhakkak ki Hilâfet, Allah'ın vaadidir ve Rasûlü'nün müjdesidir. Dünyanın ve Âhiretin izzeti, İslâm'ın bütünüyle uygulanması, korunması ve yayılması, tüm insanlığın azgın Kâfirlerden ve karanlık küfür nizâmlarından kurtarılmasının yolu ancak ve sadece odur. Aynı zamanda o, tüm cihandaki hayrın ve adaletin minaresidir.

    Haydi! Ellerinizi ellerimizin üzerine koyun! Allah'ın vermenizi emrettiği nusreti verin bize! Bizimle irtibata geçin! Bizimle birlikte Râşidî Hilâfet'i kurmak için siz de çalışın!

    ي َ ا أ َ ي ّ ُ ه َ ا ا ل ّ َ ذ ِ ي ن َ آ م َ ن ُ و ا ْ ا س ْ ت َ ج ِ ي ب ُ و ا ْ ل ِ ل ّ ه ِ و َ ل ِ ل ر ّ َ س ُ و ل ِ إ ِ ذ َ ا د َ ع َ ا ك ُ م ل ِ م َ ا ي ُ ح ْ ي ِ ي ك ُ م ْ و َ ا ع ْ ل َ م ُ و ا ْ أ َ ن ّ َ ا ل ل ّ ه َ ي َ ح ُ و ل ُ ب َ ي ْ ن َ ا ل ْ م َ ر ْ ء ِ و َ ق َ ل ْ ب ِ ه ِ و َ أ َ ن ّ َ ه ُ إ ِ ل َ ي ْ ه ِ ت ُ ح ْ ش َ ر ُ و ن َ 'Ey imân edenler! Allah ve Rasûlü sizi, size hayat verene çağırdığında icâbet edin. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksınız.' [el-Enfâl 24]

  • Osmanlim Osmanlim
    Osmanlim Osmanlim

    Hilafet bizdedir..Bircok devlet istiyor ama Türkiye vermiyor..