David o gün çok yoğundu,seçim kampanyaları devam ediyordu.Aceleyle çevirdiği telefonda karşısına çıkan şarkı gibi bir sesle karşılaşınca şaşırdı.Özür dileyip kapattı.Ama o hoş ses aklından çıkmıyordu.Ertesi gün sabah erkenden o numarayı aradı.Telefon çalarken kalbi çok hızlı çarpıyordu.Evet karşısında yine o tatlı ses vardı.Kendisini tanıttı. Konuşmaya başladılar.Konuştukça kızdan daha da etkileniyordu. Günler geçti.Her gün onunla konuşuyordu,onun sesini duymadan güne başlayamıyordu.Kızgın olduğunda sakinleştiriyor,üzgünken neşelendiriyor,monoton günlerde yeni heyecanlar aşılıyordu. O soğuk kış günleri bu sıcacık sesle ısınmış ve bahar gelmişti. Bu arada seçim kampanyaları da çetin bir şekilde devam ediyordu.Bu arada aklından ve kalbinden çıkaramadığı o kızla evlenmeliyim diye düşünmeye başladı.Bu kampanyası içinde olumlu olurdu.Danışmanı başının etini yiyordu.' Evlenirsen,raitingin 10 puan artar diye...Şu ana kadar bu konuyu pek ciddi düşünmemişti.Neden olmasın dedi ve hızla telefonu çevirdi. Hiç nefes almadan evlenmek istediğini söyledi,kampanyasını anlattı,hayallerinden bahsetti,seçimden sonra karayiplerde bir balayından bile bahsetti.Onun coşkusu genç kıza da geçmişti Ama bir anda sessizleşti ve mırıltılı bir sesle ' henüz beni görmediniz,ya beğenmezseniz.' dedi.David' bu kadar güzel bir sesin ve kalbin sahibi çirkin olamaz herhalde' dedi.Bu arada eski neşesini ve coşkusunu kaybetmişti.O zaman yarın buluşalım dedi. Buluşacakları yeri konuştular. Ertesi gün David heyecanla buluşacakları yere geldi.Biraz sonra uzaktan yanında köpeği ile güzel bir kız geliyordu.Acaba o mu diye düşündü.Ama parkın o kısmındaki tek kişi olmasına rağmen ona bakmıyordu.Uzaklara çok uzaklara bakıyordu.Sanırım o değil dedi. Kızın gözlerinde güneş gözlükleri vardı.Kızın gözlerinin ne renk olduğunu düşünmeden edemedi. Kız David ile telefondaki meleğin buluşacağı havuzun yanına kadar geldi.Oda ne elinde bir beyaz baston vardı.David şaşkınlıkla ona bakakaldı. Bu o telefonlarda konuştuğu meleğiydi.Ama o kördü.Ne yapmalıyım diye düşündü. Kaçıp gitmeli mi? Her şeye rağmen elini tutup konuşmalı ve onunla evlenmeli miydi? David yutkundu ve birkaç adım atıp,kızın yanından geçip sessizce gitti. Parkın dışına çıktığında son bir kez dönüp kıza baktı.Kız hala uzaklara doğru bakıyor,köpeğiyle konuşuyor ve David bekliyordu. David günlerce, onu bekleyen kızın hayalini unutamadı. Sürekli doğruyu yaptığına kendini inandırmaya çalışıyordu. Bazen eli telefona gidiyor, o gün işim çıktı gelemedim deyip,yine her şeye yeniden başlamayı düşünüyordu. Günler geçti ve seçimler sonuçlandı.David seçimleri kaybetti.New Jersey valisi olamamıştı.Yine avukatlığa devam etmeye başladı. Noel hazırlıklarının devam ettiği o öğlen, sekreteri içeri girerek, davanın 25 dakika sonra olacağını hatırlattı. Hızla hazırlandı. Çantasını alıp adliyeye gitti. Yerine geçti oturdu. Önemli bir tecavüz davası görülüyordu ve sanığı David savunacaktı, işi zordu. Biraz sonra karşı taraf ve hakimde yerlerini almıştı. David ilk tanığa sorusunu sordu.Moralinin bozulmaması için karşı tarafın avukatına dönüp bakmamıştı bile. 2.tanık ile ilgili notlarına bakarken, yüksek topuklu bir ayakkabı sesi duydu.Karşı tarafın avukatı tanığın yanına gidiyordu. Avukat konuşmaya başladı.Bu ses çok sert,acımasız ama bir o kadarda tanıdık geldi. Başını kaldırdı daha bir dikkatle baktı. O sırada saçlarını sımsıkı topuz yapmış, menekşe gözlü, dudakları bir çizgi gibi kapalı avukatla göz göze geldi. İşte o anda gözlerinde birden başka bir görüntü canlandı. Çağlayan gibi omuzlarından aşağı sarkan sarı saçlar, her an gülmeye hazır yürek şeklinde dudaklar, melek gibi bir yüz ve güzel bir vücut. Bu o parktaki kız olabilir miydi..? Yoksa halisülasyonlar mı görmeye başlamıştı. 2 saat sonra dava bittiğinde hiç bir şey hatırlamıyordu.Yanından hızla geçen avukatın peşinden koşup bahçede yakaladı.Tam ağzını açıp konuşacaktı ki. O menekşe göze ta gözbebeklerinin içine kadar sımsıcak bir şekilde baktı; o çizgi halindeki dudaklar güller gibi açarak gülümsedi ve şarkı gibi melodik bir ses duyuldu. ' Merhaba o gün parkta sana şaka yapmak istemiştim..Her şeye rağmen beni isteseydin, cesurca yanıma gelip bana telefondaki meleğim demiş olsaydın. Ya da 1-2 saniye daha bekleyebilseydin. Sana evet demek için gelmiştim.Oysa sen kendi kalbini sınavdan geçirdin ve başarırsız oldun.? Bu arada, sürekli aradığın... ya da parktaki günden sonra hiç aramadığın telefon, ofisimdeki direkt telefondu.' Ve telefondaki melek yürüyüp gitti? ...
Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı.Okul salonundaydı maç Tribünsüz,minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece.. O kadar yakındılar..Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini…Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler..Kız gülümsedi.. Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda.. Kız onu tanımış olmalıydı.Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı..
Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti..Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlıda yerini değiştirdi,o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü.. Kızda gidiş gelişleri fark etmişti galiba..Bir defa daha gülümsedi.Manidar.. 'anladım' der gibi bir gülümseyişti bu...Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü..Pazar günü,sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canim,o dünyalar şirini kızı görmek için.. Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu…Dahası..Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha görmek için… Karsılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme,çok minik bir bas eğmesi ile selamlaşır Olmuşlardı...O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılımı kızın karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak,bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı.. Kız çok şaşırdı, karşısında,sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce.. Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu.Arkadaştılar.Sonunda bütün cesaretini topladı,kaptana açıldı..O kızdan fena halde hoşlanıyordu.Galiba, kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde,bir şekilde tanışmaları gerekiyordu…O zamanlar, bu isler böyle oluyordu çünkü… Kaptan 'tabi' dedi… 'Bu hafta sonu güzel bir konser var.Beraber, gitmeye karar vermiştik zaten. Sende gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız…'Mutluluk iste bu olmalı' diye düşündü delikanlı..'Mutluluk iste bu …' Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı. Konser gününü de hiç ama hiç unutamadı.. O ne heyecandı öyle…Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı..Voleybol takımı kaptanı, salona girdiklerinde,ustaca bir manevra daha yaptı Delikanlı ile dünyalar şirini kız yan yana düştüler.İnanamıyordu delikanlı..Onunla nihayet yan yana oturduğuna,onun sıcaklığını hissettiğine, onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor….Delikanlı, sahne de dünyanın en romantik şarkısı söylenirken -o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya- o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde... Ama uzatamıyordu iste elini…Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki…Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı.. Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu…Kızın omuzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya yaslandı.. Bir kaç saç teli,delikanlının elinin üzerine dokundu…Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın. Dünyalar şirini kızın saçları eline dokunuyordu çünkü... Konserden çıkarken, kız, sakalaştı…'Sizi her maçımızda görüyoruz.Alıştık nerdeyse...Yarin Adana'da maçımız var…Gözlerimiz sizi arayacak.. Hayır! , aramayacaktı...Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü..Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de, Adanakebap yedirecek kadar para vardı... Gece yarısı kalkan otobüse bindi.. Sabah erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar başı bos dolaştı.Salona erkenden girdi, en ön sıraya tam servis kösesine en yakın yere oturdu.. Takımlar sahaya çıkarken,salonda ki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi sebep tabii..İlk sette kız farkın da bile değildi onun..Nerden olsundu ki İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, üçüncü sette kız fark etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifada biraz mutluluk,birazda gurur vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu...Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garajlara gitti.Tek kelime konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız 'keşke orada olsaydın' demişti.O da olmuştu iste.. Hepsi o.. Ona,o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında.. Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki.. Bembeyaz bir karta yazdı o dört satiri.. Öğleden sonrayı zor etti,Kolejin önüne gitmek için... Kızın karşıdan geldiğini gördü.Koşarak yanına gitti.'Bu sana' diye kartı eline tutuşturdu ve.... ''devamı asagıda ''
....kayboldu ortadan.. Kız, Necip Fazıl' ın dört satirini okurken...
'Ne hasta beklerdi sabahı Ve ne genç ölüyü mezar Ne de şeytan bir günahı Seni beklediğim kadar! ..'
Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi gene.. Kız karşıdan geliyordu...Bu defa yanında arkadaşları yoktu.Yalnızdı...Yaklaştığında işaret etti delikanlıya..Gözlerine inanamadı genç adam.. Onu yanına mi çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu iste...Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken... 'Sana bir şeyler söylemek istiyorum' dedi kız..O' da heyecanlıydı,belli...'Bak iyi dinle.. dünkü satırlar için çok teşekkürler...Herhalde hissettin, bende senden hoşlanıyorum... Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var.Ondanda hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de su anda, onu terk etmem için bir sebep yok...Delikanlı: 'O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam,hayatında başka kimse olmazsa, ara beni' dedi hiç nefessiz... Ayrıldı kızın yanından..Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden...Yıllarca sonra Levent Yüksel' in söyleyeceği şarkıda ki Sezen' in sözlerini O, o zaman biliyordu sanki... Aşk onurlu olmalıydı...Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi...Hastanın sabahı, şeytanın günahı beklediği gibi bekledi... Heyecanla bekledi.Hırsla, arzuyla bekledi.Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi...Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi.Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu.. İki dörtlüktü şiir...İlki kıza verdiği... Bir ikinci dörtlük daha vardı o kadar...O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu...Bekleyiş sürüyor,sürüyordu...Okullar kapandı,acildi.. Aylar,aylar geçti...Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü...'Günlerdir seni arıyorum' dedi kız... 'Günlerdir seni arıyorum.iste sana haber...Artık hayatımda hiç kimse yok! ..' ' Yaa' dedi delikanlı... 'Yaa'dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken,ağzından sadece bu ses çıkmıştı..'Yaaa! ..' Cebinde artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza..'Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün' dedi.. 'Bu da sonu onun.. ' Sonra yürüdü gitti,arkasına bile bakmadan...Kız ikinci dörtlüğü oracıkta okurken...
Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti.Delikanlı bugün hala düşünüyor.. O uzun, çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını? ... Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki,artık yasayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı..O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini canlı tutmak için mi, canlısını silmişti yani? .. Ya da.. Ya da.. Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp gitmişti,acaba? Delikanlı bu soruların yanıtını bugün hala bilmiyor... Bilmediğini de en iyi ben biliyorum..
Hikayede evin penceresinin önünden geçersiniz. Romanda ise pencereden içeri bakar, bir akşam yemeğine davet edilir, hatta evin tüm fertleri ile tanışırsınız..
hayatta çeşitli anlar vardır zevk aldığınız ve bu anların hikaye edilmesi de size ayrı bir zevk verir ama bazı şeyler vardır ki onlar sadece hikaye dir masaldır
Olmuş ya da olması mümkün olayları belli bir plan çerçevesinde yer ve zamana bağlı olarak anlatan kısa yazılardır.Genel hatlarıyla romana benzer fakat romandan kısadır.Hikayede kişiler,romandan azdır ve romanda olduğu gibi olaylar ve kişiler anlatılırken derin ayrıntılara girilmez.
senaryoyu yazandı suçlu olan...
anladığını belli etmek lazım gelir.. ebel ebel bakınca anlamıyo bu şahıs deyip hikayeyi baştan sarıyordur insancıklar..
Anlattıkları 'Hikayeleri' anlamadığımı sanarak anlatmaya devam edenler bana Cem Yılmazdan daha komik geliyorlar..
Telefondaki Ses
David o gün çok yoğundu,seçim kampanyaları devam ediyordu.Aceleyle çevirdiği telefonda karşısına çıkan şarkı gibi bir sesle karşılaşınca şaşırdı.Özür dileyip kapattı.Ama o hoş ses aklından çıkmıyordu.Ertesi gün sabah erkenden o numarayı aradı.Telefon çalarken kalbi çok hızlı çarpıyordu.Evet karşısında yine o tatlı ses vardı.Kendisini tanıttı. Konuşmaya başladılar.Konuştukça kızdan daha da etkileniyordu. Günler geçti.Her gün onunla konuşuyordu,onun sesini duymadan güne başlayamıyordu.Kızgın olduğunda sakinleştiriyor,üzgünken neşelendiriyor,monoton günlerde yeni heyecanlar aşılıyordu. O soğuk kış günleri bu sıcacık sesle ısınmış ve bahar gelmişti. Bu arada seçim kampanyaları da çetin bir şekilde devam ediyordu.Bu arada aklından ve kalbinden çıkaramadığı o kızla evlenmeliyim diye düşünmeye başladı.Bu kampanyası içinde olumlu olurdu.Danışmanı
başının etini yiyordu.' Evlenirsen,raitingin 10 puan artar diye...Şu ana kadar bu konuyu pek ciddi düşünmemişti.Neden olmasın dedi ve hızla telefonu çevirdi. Hiç nefes almadan evlenmek istediğini söyledi,kampanyasını anlattı,hayallerinden bahsetti,seçimden sonra karayiplerde bir balayından bile bahsetti.Onun coşkusu genç kıza da geçmişti Ama bir
anda sessizleşti ve mırıltılı bir sesle ' henüz beni görmediniz,ya beğenmezseniz.' dedi.David' bu kadar güzel bir sesin ve kalbin sahibi çirkin olamaz herhalde' dedi.Bu arada eski neşesini ve coşkusunu kaybetmişti.O zaman yarın buluşalım dedi.
Buluşacakları yeri konuştular. Ertesi gün David heyecanla buluşacakları yere geldi.Biraz sonra uzaktan yanında köpeği ile güzel bir kız geliyordu.Acaba o mu diye düşündü.Ama
parkın o kısmındaki tek kişi olmasına rağmen ona bakmıyordu.Uzaklara çok uzaklara bakıyordu.Sanırım o değil dedi. Kızın gözlerinde güneş gözlükleri vardı.Kızın gözlerinin ne renk olduğunu düşünmeden edemedi. Kız David ile telefondaki meleğin buluşacağı havuzun yanına kadar geldi.Oda ne elinde bir beyaz baston vardı.David şaşkınlıkla ona bakakaldı. Bu o telefonlarda konuştuğu meleğiydi.Ama o kördü.Ne yapmalıyım diye düşündü. Kaçıp gitmeli mi? Her şeye rağmen elini tutup konuşmalı ve onunla evlenmeli miydi? David yutkundu ve birkaç adım atıp,kızın yanından geçip sessizce gitti. Parkın dışına çıktığında son bir kez dönüp kıza baktı.Kız hala uzaklara doğru bakıyor,köpeğiyle konuşuyor ve David bekliyordu.
David günlerce, onu bekleyen kızın hayalini unutamadı. Sürekli doğruyu yaptığına kendini inandırmaya çalışıyordu. Bazen eli telefona gidiyor, o gün işim çıktı gelemedim deyip,yine her şeye yeniden başlamayı düşünüyordu. Günler geçti ve seçimler sonuçlandı.David seçimleri kaybetti.New Jersey valisi olamamıştı.Yine avukatlığa devam etmeye başladı. Noel hazırlıklarının devam ettiği o öğlen, sekreteri içeri girerek, davanın 25 dakika sonra olacağını hatırlattı. Hızla hazırlandı. Çantasını alıp adliyeye gitti. Yerine geçti oturdu. Önemli bir tecavüz davası görülüyordu ve sanığı David savunacaktı, işi zordu. Biraz sonra karşı taraf ve hakimde yerlerini almıştı. David ilk tanığa sorusunu sordu.Moralinin bozulmaması için karşı tarafın avukatına dönüp bakmamıştı bile. 2.tanık ile ilgili notlarına bakarken, yüksek topuklu bir ayakkabı sesi duydu.Karşı tarafın avukatı tanığın yanına gidiyordu. Avukat konuşmaya başladı.Bu ses çok sert,acımasız ama bir o kadarda tanıdık geldi.
Başını kaldırdı daha bir dikkatle baktı. O sırada saçlarını sımsıkı topuz yapmış, menekşe gözlü, dudakları bir çizgi gibi kapalı avukatla göz göze geldi. İşte o anda gözlerinde birden başka bir görüntü canlandı. Çağlayan gibi omuzlarından aşağı sarkan sarı saçlar, her an gülmeye hazır yürek şeklinde dudaklar, melek gibi bir yüz ve güzel bir vücut. Bu o parktaki kız olabilir miydi..? Yoksa halisülasyonlar mı görmeye başlamıştı. 2 saat sonra dava bittiğinde hiç bir şey hatırlamıyordu.Yanından hızla geçen avukatın peşinden koşup bahçede yakaladı.Tam ağzını açıp konuşacaktı ki. O menekşe göze ta gözbebeklerinin içine kadar sımsıcak bir şekilde baktı; o çizgi halindeki dudaklar güller gibi açarak gülümsedi ve şarkı gibi melodik bir ses duyuldu. ' Merhaba o gün parkta sana şaka yapmak istemiştim..Her şeye rağmen beni isteseydin, cesurca yanıma gelip bana telefondaki meleğim demiş olsaydın. Ya da 1-2 saniye daha bekleyebilseydin. Sana evet demek için gelmiştim.Oysa sen kendi kalbini sınavdan geçirdin ve başarırsız oldun.? Bu arada, sürekli aradığın... ya da parktaki günden sonra hiç aramadığın telefon, ofisimdeki direkt telefondu.' Ve telefondaki melek yürüyüp gitti? ...
BIR HIKAYE...
Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı.Okul salonundaydı maç
Tribünsüz,minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece.. O kadar yakındılar..Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini…Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler..Kız gülümsedi.. Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda.. Kız onu tanımış olmalıydı.Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı..
Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti..Set değişip, takım karşıya
gidince, delikanlıda yerini değiştirdi,o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine
döndü.. Kızda gidiş gelişleri fark etmişti galiba..Bir defa daha gülümsedi.Manidar.. 'anladım' der gibi bir gülümseyişti bu...Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü..Pazar günü,sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak
maçı, ne maçı canim,o dünyalar şirini kızı görmek için.. Delikanlı artık kızın hiçbir maçını
kaçırmıyordu…Dahası..Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu,
onu bir kez daha görmek için…
Karsılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme,çok minik bir bas eğmesi ile selamlaşır
Olmuşlardı...O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılımı kızın karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak,bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı.. Kız çok şaşırdı, karşısında,sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce..
Delikanlı, voleybol takımının
kaptanını iyi tanıyordu.Arkadaştılar.Sonunda bütün cesaretini topladı,kaptana açıldı..O kızdan fena halde hoşlanıyordu.Galiba, kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde,bir
şekilde tanışmaları gerekiyordu…O zamanlar, bu isler böyle oluyordu çünkü… Kaptan 'tabi' dedi… 'Bu hafta sonu güzel bir konser var.Beraber, gitmeye karar vermiştik zaten. Sende gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız…'Mutluluk iste bu olmalı' diye
düşündü delikanlı..'Mutluluk iste bu …' Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.
Konser gününü de hiç ama hiç unutamadı.. O ne heyecandı öyle…Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı..Voleybol takımı kaptanı, salona girdiklerinde,ustaca bir manevra daha yaptı Delikanlı ile dünyalar şirini kız yan yana düştüler.İnanamıyordu delikanlı..Onunla nihayet yan yana oturduğuna,onun sıcaklığını hissettiğine, onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor….Delikanlı, sahne de dünyanın en romantik şarkısı söylenirken -o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya- o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde... Ama uzatamıyordu iste elini…Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki…Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı.. Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu…Kızın omuzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya yaslandı.. Bir kaç saç teli,delikanlının elinin üzerine dokundu…Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın. Dünyalar şirini kızın saçları eline dokunuyordu çünkü... Konserden çıkarken, kız, sakalaştı…'Sizi her
maçımızda görüyoruz.Alıştık nerdeyse...Yarin Adana'da maçımız var…Gözlerimiz sizi arayacak..
Hayır! , aramayacaktı...Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü..Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de, Adanakebap
yedirecek kadar para vardı... Gece yarısı kalkan otobüse bindi.. Sabah erkenden Adana'ya
indi. Maç saatine kadar başı bos dolaştı.Salona erkenden girdi, en ön sıraya tam servis kösesine en yakın yere oturdu.. Takımlar sahaya çıkarken,salonda ki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi sebep tabii..İlk sette kız farkın da bile değildi onun..Nerden olsundu ki
İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, üçüncü sette kız fark etti
delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifada biraz mutluluk,birazda gurur
vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu delikanlısının onun için ta
oralara geldiğini bilmenin gururu...Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garajlara
gitti.Tek kelime konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız 'keşke orada olsaydın'
demişti.O da olmuştu iste.. Hepsi o.. Ona,o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında..
Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu
bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki..
Bembeyaz bir karta yazdı o dört satiri.. Öğleden sonrayı zor etti,Kolejin önüne gitmek için...
Kızın karşıdan geldiğini gördü.Koşarak yanına gitti.'Bu sana' diye kartı eline tutuşturdu ve....
''devamı asagıda ''
....kayboldu ortadan.. Kız, Necip Fazıl' ın dört satirini okurken...
'Ne hasta beklerdi sabahı
Ve ne genç ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar! ..'
Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi gene..
Kız karşıdan geliyordu...Bu defa yanında arkadaşları yoktu.Yalnızdı...Yaklaştığında
işaret etti delikanlıya..Gözlerine inanamadı genç adam.. Onu yanına mi çağırıyordu
yoksa.. Evet, çağırıyordu iste...Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken... 'Sana
bir şeyler söylemek istiyorum' dedi kız..O' da heyecanlıydı,belli...'Bak iyi dinle..
dünkü satırlar için çok teşekkürler...Herhalde hissettin, bende senden hoşlanıyorum...
Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var.Ondanda hoşlanıyorum ve henüz karar
veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de su anda, onu terk etmem için bir sebep
yok...Delikanlı: 'O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam,hayatında başka
kimse olmazsa, ara beni' dedi hiç nefessiz...
Ayrıldı kızın yanından..Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda
önüne çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden...Yıllarca sonra Levent Yüksel' in söyleyeceği
şarkıda ki Sezen' in sözlerini O, o zaman biliyordu sanki... Aşk onurlu olmalıydı...Günlerce,
haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi...Hastanın sabahı,
şeytanın günahı beklediği gibi bekledi... Heyecanla bekledi.Hırsla, arzuyla bekledi.Umutla,
umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi...Başka hiç kimseye bakmadan,
başka hiç kimseyi bulmadan bekledi.Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu.. İki
dörtlüktü şiir...İlki kıza verdiği... Bir ikinci dörtlük daha vardı o kadar...O dörtlüğü de bir
kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu...Bekleyiş sürüyor,sürüyordu...Okullar kapandı,acildi..
Aylar,aylar geçti...Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü...'Günlerdir seni arıyorum'
dedi kız...
'Günlerdir seni arıyorum.iste sana haber...Artık hayatımda hiç kimse yok! ..'
' Yaa' dedi delikanlı... 'Yaa'dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır
ölesiye beklediği an gelip çatmışken,ağzından sadece bu ses çıkmıştı..'Yaaa! ..' Cebinde artık
iyice eskimiş kartı uzattı kıza..'Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün' dedi..
'Bu da sonu onun.. ' Sonra yürüdü gitti,arkasına bile bakmadan...Kız ikinci dörtlüğü oracıkta
okurken...
'Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar! ..'
Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti.Delikanlı bugün hala düşünüyor.. O uzun, çok uzun
bekleyiş mi öldürmüştü aşkını? ... Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir
sevgili yaratmıştı ki,artık yasayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı..O sevgilinin kendisi bile..
Hayalindekini canlı tutmak için mi, canlısını silmişti yani? .. Ya da.. Ya da.. Bir şiirin
romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece
yürüyüp gitmişti,acaba?
Delikanlı bu soruların yanıtını bugün hala bilmiyor...
Bilmediğini de en iyi ben biliyorum..
Çünkü,O delikanlı, bendim! ..
HINCAL ULUC
Hikayede evin penceresinin önünden geçersiniz. Romanda ise pencereden içeri bakar, bir akşam yemeğine davet edilir, hatta evin tüm fertleri ile tanışırsınız..
hayatta çeşitli anlar vardır zevk aldığınız ve bu anların hikaye edilmesi de size ayrı bir zevk verir ama bazı şeyler vardır ki onlar sadece hikaye dir masaldır
Olmuş ya da olması mümkün olayları belli bir plan çerçevesinde yer ve zamana bağlı olarak anlatan kısa yazılardır.Genel hatlarıyla romana benzer fakat romandan kısadır.Hikayede kişiler,romandan azdır ve romanda olduğu gibi olaylar ve kişiler anlatılırken derin ayrıntılara girilmez.
har hayat başka bir hikaye...