Kültür Sanat Edebiyat Şiir

hikaye sizce ne demek, hikaye size neyi çağrıştırıyor?

hikaye terimi Ali Alanya tarafından tarihinde eklendi

  • Ferruh Safak
    Ferruh Safak

    Kavak Ağacı ile Kabak...

    Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:
    -Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
    -On yılda, demiş kavak.
    -On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
    -Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
    -Doğru, demiş kavak.
    Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa:
    -Neler oluyor bana ağaç?
    -Ölüyorsun, demiş kavak.
    -Niçin?
    -Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.

  • Bora Aslan
    Bora Aslan

    Bu hikayenin başrolünü ben kaptım
    Sana bıraktım figüran halimi
    Yansıttım kara renkli perdeye
    Tüm yaşan/ama/mışlığı

  • Elif Sena
    Elif Sena

    Hikayedir Hikaye
    Birazcıkta şelale
    İnsanoğlu Anlamaz
    Sevinçten Uçamaz

  • Sinem Şeker
    Sinem Şeker

    HİKÂYE

    Senin dudakların pembe
    Ellerin beyaz,
    Al tut ellerimi bebek
    Tut biraz!

    Benim doğduğum köylerde
    Ceviz ağaçları yoktu,
    Ben bu yüzden serinliğe hasretim
    Okşa biraz!

    Benim doğduğum köylerde
    Buğday tarlaları yoktu,
    Dağıt saçlarını bebek
    Savur biraz!

    Benim doğduğum köyleri
    Akşamları eşkıyalar basardı.
    Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
    Konuş biraz!

    Benim doğduğum köylerde
    Kuzey rüzgârları eserdi,
    Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
    Öp biraz!

    Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
    Benim doğduğum köyler de güzeldi,
    Sen de anlat doğduğun yerleri,
    Anlat biraz!


    Cahit KÜLEBİ

  • Can Cimsit
    Can Cimsit

    Bir hikayenin nerede bittigini bilmek onemlidir.
    Insanlar iste bunu bilemezler; hikayenin nerede bittigini.
    Cogu zaman bilemezler....
    Bütün yikimlarin,mutsuzluklarin,üzüntülerin esrari buradadir.......

    Hayatlarini hikayelere benzetmeye calistiklari icin mutsuz olurlar...

  • Ahmet Bayrak
    Ahmet Bayrak

    'O Yahudi, bir kadını çocuğu ile putun önüne getirdi, ateş yalımlanmıştı. Çocuğu anasından alıp ateşe attı. Kadın korkup gönlünü imandan ayırdı. Kadın put önünde secde etmek isteyince çocuk ateş içinde 'ben ölmedim' diye haykırdı.
    'Ana gel. Gerçi zahirde ateş içinde isem de ben burada iyiyim, hoşum. Bu ateş; perde olarak zahirde bir gözbağıdır. Fakat hakikatte mana yakasından baş çıkartmış, zuhur etmiş bir rahmettir. Ana gel, Allah'ın buhranını gör ki bu suretle Hak hastalarının zevk ve işaretini göresin.
    Ana hakikatte ateş olan, fakat zahiren suya benzeyen bir âlemden çık, bu ateşe gir de ateşe benzeyen suyu gör. Ateşe gir de ateş içinde gül ve yasemin bulan İbrahim'in sırlarını gör. Senden doğarken ölümü görüyordum, senden ayrılmaktan çok pek korkuyordum. Hâlbuki senden doğunca havası hoş, rengi güzel bir âleme gelip dar bir zindandan kurtuldum. Şimdi şu ateş içindeki sükûn ve rahatı bulunca dünyayı ana rahmi gibi görmeye başladım.
    Bu ateş içinde bir âlem gördüm ki her zerresinde bir İsa nefesi var. Şekli yok kendisi var bir cihan... O zahiren var olan dünya ise sebatsız şekilden ibaret.
    Ana, analık hakkı için gel, gir... Bu ateşin ateşlik hassası yok. Ana, gel, gir... tam talih ve devlet zamanı. Ana, gel, gir... Devleti elinden kaçırma.'...............................................................................mesnevi

  • Fatih Aga
    Fatih Aga

    bence hikaye dedelerimizin ve ebelerimizin bizleri avutmak amcıylaanlattıkları hayal ürünü kişilerin hayatlarıdır bu anlatılanlar zaman zaman kulaktan kulaga nlatıldıgında bircok deyişiklikler ortaya cıkmıştır bunu engellemek içi yazıya dökülmüşyür...

    (saygılarımla arz ederim)

  • Haydar Sevimsiz
    Haydar Sevimsiz

    Üst üste anlatıcıları var bu hikâyelerin.

  • Duffy Duck
    Duffy Duck

    Sanırım en çok hikaye anlatan adam Dede Korkut'muş. La fonteine daha çok masal anlatırmış. Her ikisi de ders alınası şeyler anlatırmış. Biri masal diğeri hikaye.

  • Anna Çilinğir
    Anna Çilinğir

    her an her saat hikaye anlatıp duruyoruz
    birde anlasak hikayeleri ne iyi olacak..
    tabikki birde okudugumuz hikayeler var...
    ne bileyim hikaye işte

  • Cgl Cgl
    Cgl Cgl

    bana hikayee annatmaaa! ben çok dinledim bu hikayeleri.....
    bana felsefe de yapma, önüme gelen sokrat kesildi başıma......tezine bişey yapmıyayım şimdi.....

  • Hasan Telli
    Hasan Telli

    kahramanları... kazananları..kaybedenleri...
    küçük şeylerin büyük hikayelere dönüşebileceğini...

    iki ezan... iki isim...

    kulağa okunan, menareden okunan sala...
    nufusa kağıtına yazılan isim...mezar taşına yazılan isim...

    arasında yaşanan her şey bir hikayedir...

    hikaye yaşamaktır...

  • Saliha Yadigar
    Saliha Yadigar

    Leyla Erbil.

  • Lanet Herif
    Lanet Herif

    denize doğru apansız döndü beyaz mantolu adam ve yürüdü. sonra gözden kayboldu.

  • Bay Grey
    Bay Grey

    Alın size bir hikaye örneği ;)
    Kadın-Seni hâla seviyorum ama......
    Erkek-Hıııhı tabi tabi bizde yiyoz bu hikayeyi...

  • Saliha Yadigar
    Saliha Yadigar

    Eşik Cini.

  • Saliha Yadigar
    Saliha Yadigar

    Ferit Edgü.

  • Tamara
    Tamara

    iki tür hikaye vardır....durum hikayesi ve olay hikayesi...bunların temsilcileri ''' guy de maupassant ''' ve ''' anton çehov''......bugün okulda bu konuyu işledik.....

  • Saliha Yadigar
    Saliha Yadigar

    Eduardo Galeano.

  • Saliha Yadigar
    Saliha Yadigar

    Çehov.

  • Sevim Gitar
    Sevim Gitar

    Bir zamanlar gökyüzünde birbirlerini gerçekten çok seven bir bulutla yıldız vardı... Bulut gökyüzünün en şeker, en pembe bulutu yıldızsa; en parlak, umudu en çok yansıtan yıldızıydı...Gökyüzündeki her varlık onların sevgisini kıskanırdı...Tatlı bir kıskançlıktı onlarınkisi... Ama biri vardı ki; bulut ve yıldızın ayrılmalarını yürekten istiyordu...Hem de yıldızın en yakın arkadaşı olmasına rağmen...Bulut biraz saftı, kimseyi kıramazdı...Yıldızsa bulutu için elinden gelen her şeyi yapabilir, herkese meydan okuyabilirdi... Zaten onun için bir bulutu bir de çok sevdiği dostu peri vardı... Bir derdi olduğunda gider periye anlatırdı...Nereden bilebilirdi ki, perinin bir gün bunların hepsiniyıldızla bulutun ayrılmalari için kullanacağını? Bir gün nazar değdi bulutla yıldıza...Hiç yoktan bir sebepten tartıştılar.Bulut, çekti gitti, hatalı olmasına rağmen.Yıldızsa 'Nasılsa bulutum beni seviyor, dönecektir.' diye düşündü... Fakat hiç bir şey beklendiği gibi gitmedi... Bulut dönmedi. Kim bilir, belki de cesaret edemedi dönmeye.Tek bir gerçek vardı ki:O da; ikisinin de çok üzgün olduklarıydı...Gökyüzündeki iyilik melekleri bile ağladılar onların durumlarına ama ne fayda...Ertesi gün yıldız olanları en yakın dostu periye anlattı...Periyse göstermelik bir hüzne büründü...Eline büyük bir fırsat geçmişti. Artık hayatı boyuncakıskandığı kişiye karşı kozları vardı elinde.O kişi, en yakın dostu yıldız olmasına rağmen kullanacaktı kozlarını... Hem de büyük bir zevkle... Bulutun yanına gitti ve yıldızın artık onu sevmediğini söyledi. Bulutsa üzüldü, boynunu büktü ama elindenhiç bir şey gelmeyeceğini düşündü...Çünkü yıldız inatçıydı..Bir kere olmaz dediyse, bir daha olur demezdi.Peri de bulutun bu üzgün durumundan yararlanıp ona olan sevgisini itiraf etti...Bulut da kimseyi kıramadığı için perinin,yıldızının yerine geçmesine izin verdi...Yıldız, günlerce bulutunun dönmesini, ondan af dilemesini bekledi... Ama bulut gelmedi. Bir gün yıldız, bulutun yanına gidip, konuşmaya karar verdi. Gece yola çıktı.Bulut, dostu sandığı periyle birlikte ayda eleleydi... Melekler dayanamayıp, tüm olan biteni anlattılar yıldıza...Çok üzüldü ve çaresiz, döndü arkasını gitti...Yavaş yavaş sönmeye başladı...O günden sonra yıldız söndü, ışık veremez oldu..Bulutsa artık ne o kadar pembe, ne de o kadar kadifeydi.Yıldız, ilk zamanlar her şeyden vazgeçti, hayata küstü...Ama kolay pes etmezdi.Kısa bir süre sonra hayatıyla ilgili o önemli kararı verdi.O güne kadar hiç görmediği güneşin yanına gidecektive biraz daha ışık isteyecekti ondan. Çok geçmeden daha önce hiç görmediği güneşin yanına gitti...Ondan yansıtması için biraz daha ışık istedi...Güneş ışık yerine sevgisini verdi yıldıza...O gün bu gündür yıldız,dünyaya güneşin sevgisini yansıtır....Bulutsa; hep gözyaşlarını akıtır dünyaya...Bir de yüreğinde kopan fırtınaları...

    Y. Bilinmiyor

  • Saliha Yadigar
    Saliha Yadigar

    Sait Faik.

  • Begüm Su
    Begüm Su

    1 varmıs 1de yokmus...ama ben hiç yokmusum megerse hiç olmamısım...

    dostluklar hikaye insanlar hikaye bu hal davranıslarsa yalan....hemde heppp:(! ! !

  • Muhammed Yıldız
    Muhammed Yıldız

    sepeti üç franga ekmek için bakkal çırağına sarkıtırken ölen kadın..
    mevsimin tam diğer mevsime geçiştiği an..
    bir hastahanenin inşşat iskelesinin altından uyarılara rağmen geçerken adam şaşırdı kafasına düşüp onu felç bırakan ameleye..
    üstelik botlarıyla o kireç kirlisi botlarıyla düşüyor diye şaşırdı..
    ilkokul önünde simitçi..

    birazdan..
    ilkokul önünde.. çene kemiği biraz daha önde.. siyah ve tekerleği olan sandalyesinin üzerinde oturup uzaklara anlamlı gibi bakıyor önünde tabla izole bantla çevrili levrek ve gevrek olmayan çünkü simit olan daireler satıyor.. pembe ve pembesi dökük kapının önünde.. çünkü içerideyken defalarca tartıştı hademelerle.. insancı biriydi coğrafya hocası.. o gelip biraz olsun yatıştırdı..
    esnaf kaypaklığı yok üzerinde.. asaletinden değil.. beceremiyor yaşlandı artık.. o uzaklara bakışlar bilenleri aldatamıyor.. ne kadar uzağa bakabilir ki.. bak okul dağılıyor..

    okul dağıldıktan bira sonra geç dağılan bir kaç çocuk kavga edermiş gibi yapıp simitçinin tablasını tekmeliyor gavurun dölleri diyor..
    siyah önlük giyilmiyor artık..çocuklar hergün okula gidiyor.. öğretmenimizi çok seviyoruz.. simitçinin simit satmaktan başka daha sağlam daha devlet ayakları olduğundan şüpheleniyor.. zaten bu sevimli ama siyah önlüksüz çocukları simitçinin aleyhine ebeveynleri kışkırtıyor..
    tekerlekli sandelye yuvarlak olduğu için yanında var.. herşeye incece bir açıklamamız hep vardır öğretememenim.. çocuklar her sabah okula gidiyor.. gülünecek şey değil elma kemikleri öne çıksın diye bir müddet aç bıraktılar.. satışlarıda arttı fenamı?
    bi hersabahbirsürüçocukokulagidiyorvehalkımızısandığınızdandaha fazla seviyoruz..
    türkümdoğruyumderken müslümanımçalışkanım kürdümvekürdüm diyenlerde vardı aramızda..
    biz her mevsim her sabah okulda beslenirdik ikinci ders sonrası...

  • Ney
    Ney

    biri gelir açar perdeyi
    biri seyreder alemi
    biri gelir ışığı yakar
    biri sadece alkışlar

    biri zaten hiç konuşmamıştır
    biri uzaktan hep bağırır
    biri gülerken ağlatır çoğu zaman
    biri sadece dudağını ısırır

    bu hikaye başlıyor
    ve hayat insandan daha hızlı gidiyor

    biri gelir çeker perdeyi
    biri zaten çoktan gitmiştir
    biri gelir söndürür ışığı
    biri bilir ki işi bitmiştir

    bu hikaye burda bitiyor
    ve hayat insanın çok vaktini alıyor.

  • Sidoma
    Sidoma

    DUDAKLA BARDAK ARASI
    Eski Sisam krallarından Ancee adında bir zalim, yeni yaptırdığı bir
    bağa üzüm kütükleri diktiriyormuş. Islerin bir an önce bitmesini sağlamak
    için de
    kölelerini hiç dinlenmeden çalıştırıyormuş. O zavallı kölelerden biri, bir
    gün pek
    bitkin düştüğü için dayanamaz ve zalim krala:
    - Niçin bu kadar acele ediyorsunuz efendim? Siz bu bağın üzümlerinden
    yapılacak şarabi hiç bir zaman içemeyeceksiniz ki!

    Deyivermiş.
    Kral biraz kızmışsa da sesini çıkarmamış. Nihayet gün gelip üzümler
    yetiştikten sonra, kral köleler de dahil herkesin hemen toplanmasını
    emretmiş. Bir müddet sonra da o bağın üzümlerinden yapılmış şaraptan bir
    bardak getirilmesini emretmiş. Daha önce kehanet gösterisinde bulunan
    köleyi de huzuruna Çağırtmis. Şarap bardağını eline alarak:
    - Söyle bakayım, benim bu şaraptan hiç bir zaman içemeyeceğimi tekrar

    iddia edebilir misin?
    diye sormuş.
    Köle şöyle cevap vermiş:
    - Belli olmaz efendim. Içebileceğinizi söyleyemem. Çünkü dudak ile
    bardak arasındaki mesafe çok uzundur. O arada basiniza neler gelebileceğini
    de bilemem!
    Köle sözlerini bitirir bitirmez, içeri kralın adamlarından biri girmiş.
    Bir yaban domuzunun bahçeye girdiğini ve asmaları kırıp döktüğünü söylemiş.
    Kral elindeki bardaktan bir damla dahi içmeden hemen dışarı fırlamış.
    Bahçede domuzun bulunduğu yere koşmuş. Kral ve domuz arasında
    öldüresiye bir mücadele başlamış. Sonunda yaban domuzu mızrakgibi azı
    dişleriyle, Sisam kralının karnını yarıp ölümüne sebep olmuş.

    Kral bostanda, bardak masada kalmış...

    Şu söz bu olayı güzel bir şekilde ifade ediyor:


    'Nasip ise gelir Hint'ten Yemen'den,
    Nasip değil ise ne gelir elden? '


    Sevgiyle kalın...

  • Göçmen Kızı
    Göçmen Kızı

    masal gerçekçi olmayan

  • Gülçin Yilmaz
    Gülçin Yilmaz

    doyamadım dönüp bakmaya, ne de güzel durmuş yanyana der bir Türk büyüğü:]

    bknz. şık kelimeler kombinasyonu

  • Fatma Sena Gündüz
    Fatma Sena Gündüz

    kaç bölük pörçük hikaye çıkar acaba tek bir hayattan?

  • Düşünmüyorum Yine De Varım
    Düşünmüyorum Yine De Varım

    Şapka satarak geçinen bir adamın yolu bir gün bir ormana düşer...

    Bir süre yürüdükten sonra sıcaktan ve yorgunluktan bunalır, bir ağacın altına oturup, şapkalarla dolu sepetini de yere koyar ve uykuya dalar...


    Birkaç saat sonra adam tuhaf sesler duyarak uyanır…

    Kafasını sepete çevirdiğinde sepetin bomboş olduğunu görür!


    Bir de kafasını kaldırıp ağaca bakar ki, ağacın dallarında bir sürü maymun, her birinin kafasında adamın şapkaları...


    Adam düşünmeye başlar:

    - 'Ben şimdi napıcam, şapkaları bu maymunlardan nasıl alıcam...? '..


    Düşünceli bir şekilde kafasını kaşırken yukarı baktığında maymunların kendisini taklit ettiğini, kafalarını kaşıdığını görür...

    Adam ellerini havaya kaldırır, maymunlar da aynısını yapar…

    Derken adam napıcağını bulur…

    Kendi başındaki şapkasını çıkartıp yere atar,
    tabi maymunlar da kafalarındaki şapkaları hemen yere atarlar…

    Adam böylece bütün şapkaları toplayıp sepetine koyar...





    Aradan uzun yıllar geçer...


    Şapkacı adamın yaşlanmasından dolayı şapka işlerine torunu bakmaktadır,
    o da dedesi gibi şapka satıcısı olmuş hayatından mutludur...

    FAKAT


    Günlerden bir gün onun da yolu aynı ormana düşer...

    Hava yine çok sıcaktır ve genç adam bir ağacın altına oturur, şapkalarla dolu sepetini yanına koyar ve uykuya dalar...



    Bir saat sonra uyandığında sepetin içinde şapkalar olmadığını fark eder!


    Derken tuhaf sesler duyduğundan kafasını yukarı kaldırır, gördüğü manzara karşısında tüyleri diken diken olur
    'ağacın üstünde bir sürü maymun, hepsinin kafasında birer şapka...'


    Adam düşünür:

    - 'Dedem yıllar once bana bir hikaye anlatmıştı, ne yapacağımı çok iyi biliyorum...' der.



    Şapkacı torun kafasını kaşımaya başlar,
    maymunlar da aynısını yapar...

    Adam ellerini havaya kaldırır,
    maymunlar da ellerini kaldırır...


    Ve adam gülümseyerek kendi başındaki şapkayı çıkarıp yere fırlatır.




    O anda maymunlardan biri ağaçtan iner,
    adamın yere attığı şapkayı kapar, adama da bir tokat atar!


    - 'Sadece senin mi deden var lan it! ' der ve bu hikaye de burada biter.