Hasan Sağındık gerçek bir sanatçıdır bana göre. kafa ütülemiyor türkülerinde hep mesaj veriyor insanlık adına iyilikler,güzellikler adına ama anlayana...
İÇİ BOŞ BİR ŞAPKAYI BİNAENALEYH KIRK YIL BAŞIMIZDA TAŞIDIK BAŞ ÖRTMEK FARZ DEĞİLDİR NETEKİM NÜ RESİMLER YAPMAK LAZIM DEMOKRASİ, LAİKLİK, İNSAN HAKLARI BOŞVER AĞAM BOŞVER BUNLARI ÇAĞDAŞLIĞIN ÖLÇÜSÜ DOKUZUNCU SENFONİ CENIREYŞIN NEKST YANİ
BOL GEYİKLİ PROGRAMLAR, BELDEN AŞAĞI SANATÇILAR TÜKÜR AĞAM TÜKÜR. SANAT DÜNYASINDA BÜTÜN SOYTARILAR'
OPORTÜNİST VE PRAGMATİST YAKLAŞIMLAR ALİ BABANIN ÇİFTLİĞİNE DÖNEN MAKAMLAR DEVLETİN MALI DENİZ, YEMEYEN CİCİ RÜŞVET, TOMBUL RÜŞVET, SENİ YERİM RÜŞVET BENİM MEMURUM İŞİNİ BİLİR, ÖNCE HÜPLET SONRA GÜMLET
DEMOKRASİLERE ROT BALANS AYARI, CONTACI GELDİ VATANDAŞ BU YAPILAN SAPINA KADAR DARBEY, BIRAKIN BIRAKIN BU AYAKLARI.
Derviş gönüllü,kadifeyle Davudilik arasında harika bir sesi olan,buram buram Anadolu kokan ve anadolu insanlarının değerlerini taşıyan,ama hiç reklamı olmayan gerçek bir sanatçı.
Sanatçının Türkiye'de takipçileri var ama ilginç olan, bu hayran kitlesinin kat kat fazlasının yurtdışında, özellikle de Orta Asya cumhuriyetlerinde bulunması. Tarkan'ın yılbaşında verdiği konserin 72 ülkede canlı yayınlanmasıyla yaşadığı sevinci, Sağındık bundan 12 yıl önce, 1994 yılındaki Ankara Konseri'nin TRT aracılığıyla bütün Avrasya ülkelerinde yayınlanmasıyla yaşamış. Sağındık yaptığı müziğin kaynağını oluşturan Anadolu'yu şimdiye kadar 8 kez dolaşıp yüzlerce konser vermiş.
hiç kimsenin türkü söyleyişi onun türkü söyleyişi kadar havaya sokamadı beni. türkülerini hissederek söylüyor, sesi de söylediği türkülere uygun. www.sagındık.com kendi sitesi ve oradan indirdiğim bi kaç parçası var harika diyebileceğim parçalar. selam söyle, seni düşünürüm, ağla karanfil, kurşun kurşun üstüne, anayurt, anamın türküleri, ismailce, yusuf yüzlüler gibi türkülerle birlikte ibrahim sadriyle düet yaptığı geriye dönen adam şiiri ve remzi çayırın kitabını yazdığı adım yeşil şiiri sanatçının en sevdiğim eserleri...
Çeçen Sanatçı İmam Alim Sultan'ın Ardından... Geçen ramazan ayı sonrasıydı. İstanbul'da kasetimi hazırladığım stüdyoyu ziyarete gitmiştim. Kayıt odasından gitar sesi geliyordu. 'Kimin çalışması var? ' diye sordum. 'Çeçen bir gitarcı' dediler. Gitarı çalışı çok profesyonel değildi. Fakat duygulu, içten bir sesi vardı. Okurken başka dünyalarda gibiydi. Tonmaisterle çat-pat Türkçe ile anlaşıyorlardı. Kayıtlara ara verdiğinde tanışmıştık kendisiyle...
İmam Alim Sultan'dı adı. Bu yiğit Çeçen delikanlısı, elinde gitarı cephe cephe Çeçen mücahitlerin yanında olmuş, onlara direniş marşları söylemiş, güç katmış mücadelelerine. Davalarını diğer ülkelere taşımış, maddi-manevi destek sağlamış ihlaslı bir insandı. Çeçenistan'da kayıt yaparken, bomba seslerinin ayrı bir hava ve duygu kattığını, Türkiye'de o havaya giremediğini anlatıyordu.
Uzakdoğu sporlarına benzer hareketler yapar, sık sık 'Allahûekber' der ve O'nun bu nidaları ses kaydına öylece girerdi. Çeçen savaş marşını da bu duygularla yazmış ve bestelemişti.
10 Kasım gecesi, KGB operasyonu olduğu tahmin edilen kalleşçe bir operasyonla Ukrayna'nın Odessa şehrinde şehid edilmişti İmam Alim...
Şehadet haberini aldığımda, o ana kadar normal olan herşey değişmişti bir anda. Derler ya; tıpkı bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti, diye. Öyle olmuştu. Kendisine 'Çeçenya'da gözü yaşlı analara selam söyle, Filistin'de sapan taşlı çocuklara selam söyle, yetim kalmış şu Bosna'nın dağlarına selam söyle, uçta git turnam' sözlerinin geçtiğini 'Selam söyle' adlı eserimi dinlettiğimde çok duygulanmış ve 'başarırsak, hep beraber olacak' demişti.
imam Alim 'Lâilaheillallah' şuurunda yaşadı ve öylece de 'şehid' oldu. 'Şehidlik' herkese nasip olmaz İmam!
Senin 'yüreğinle' söylediğin marşları belki bizler 'dilimizle' söyledik. Fakat, ayrı coğrafyalarda da olsak, aynı şeyleri söyledik. Birçok insan gibi... 'Lâilaheillallah, Allahuekber'. Yolun, yolumuz
Sizlere bu hafta, san'at üzerine bir şeyler yazmayı düşünmüştüm. Ama, ülkenin içinde bulunduğu durum, beni böylesi bir yazıdan alıkoydu.
'Türkiye neden böyle? ' sorusu, Ali Yörük'e ait olsa da, tahmin ederim ki, son günlerde herkes sesli ya da sesiz bu soruyu soruyor birbirine.
Sahi biz, bizler, geçmişte yaşanan olayları belli aralıklarla tekrar yaşamak zorunda mıyız?
Son iki asırdır bu ülke neden böyle? Kaosla, kargaşayla milletimiz bu denli içice olmak mecburiyetinde mi bırakılıyor?
Konuşmayı, uzlaşmayı, birbirini anlamayı unutmuş toplulukların bir birbirlerine karşı tahammülsüz olmaları normaldir. Hâlâ aydın geçinen, diyalog kopukluğu ve nefret üzerine tutumlarını şekillendirenler var.
Sivri çıkıştan, olmadık yerde patavatsız ve milletimizin hassasiyetlerine taban tabana zıt davranışları, görüşleriyle kafa yarmaktadırlar. Bu aydınlıkların sözlerine uyan, bu cüceleri adam sanan topluluklar, dengesi yitmiş, nerde ne yapacağı belli olmayan, yığınlar haline getirilmekteler. Fakat, bu böyle gitmeyecektir.
İki nesil sonra, güzel bir dünyanın bizi beklediğini görür
gibiyim. Biliyorum ve inanıyorum ki, bu sivri yapılı kişiler, aydıncıklar, milletimizi! üzerinden karabulut olmaktan çıkacaklar, güneşle insanımızın buluşmasına engel olamayacaklardır. Yeni nesil, bu sivri aydıncıklardan daha farklı bir tavır geliştirilmektedir ve bu tavır, daha müsbet görünmektedir. Bu haliyle, sivri aydıncıkları aşmaya adaydır. Kavgacı, ayırıcı, kötülükleri öne çıkarıcı değildir yeni nesil.
Sivri aydıncıkların bu nesilden, yeni gençlerden alacağı dersler vardır.
Şu andaki nesli bir köprü olarak görüyorum. Rahmetli Cemil Meriç'in ifadesinde olduğu gibi: 'Muhteşem bir maziyi, ışıklı bir geleceğe bağlayan köprü'dür bu nesil.
Karamsar olmayı gerektirir bir durum yoktur. Her ne kadar ülkemizin üzerinde kara bulutlar dolaşsa da, güneşin ışıkları da yavaş yavaş gözükmeye başlamıştır. Bizden önceki nesli, hataları ve doğrularıyla kabullenmek, onların hatalarını en aza indirmek ve bizden sonrakilere ışıklı bir ülke bırakmak durumundayız. Sadece biraz zamana ihtiyacımız var.
Hasan Sağındık, topluma nasıl sanatcı olunacagının en büyük örnegidir. Özgün müzik tadındaki tarzıylada (asyasentez) bu işi solculardan daha iyi yaptığını göstermektedir.Varolasın Hasan Sağındık...
Yar gülüm ey Yangınların ölümlerin arasından Çıkıp da gelmişim ben bu günlere yar gülüm ey künye gibi boğazıma ölümleri takıp ta gelmişim ben bu günlere
mazlumun ağıdında dinlersin beni içine bak gözlerimin anlarsın beni
dönen dönsün kalan kalsın ben giderim aynı yolda yar yeter ki dost can sağ olsun ben giderim aynı yolda yar eğilmeden bükülmeden ben yürürrüm aynı yolda yar
yar gülüm ey taşıdığım değerleri atmadım sanatımı üç kuruşa satmadım yar gülüm ey hiçbir yerden makam rütbe almadım bildiğimi dedim,korkak olmadım
mazlumun ağıdında dinlersin beni içine bak gözlerimin anlarsın beni
1963 Adana-Ceyhan doğumluyum. On kardeşin en büyüğüyüm. Üniversiteye kadar Ceyhan’da, üniversiteyi ise Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü’nde okudum. 1981 de yani Yök' ten önce girdiğim üniversiteden, yök kanunları gereği son sınıfta iken ilişiğim kesildi. Sonraları okumaya tekrar hak kazandı isem de bu defa da ben gitmedim. Evliyim, Aybike Nur ve Asya Nur isimli iki kızım var.
Müzik maceranız nasıl başladı?
Ciddi anlamda üniversite yıllarında diyebiliriz, öncesini saymazsak. Yurt orkestrası solistliği ve Türk Sanat Müziği korolarında çalıştım. Bu dönemde bestelerde çıkmaya başladı.
İcra ettiğiniz müziği nasıl tanımlıyorsunuz?
Yaptığım müziğe 'asyasentez' diyorum. Asya'nın ve kültürümün oluşturduğu duygularla, dünyanın bugüne kadar oluşturduğu müzik kültürünü birleştirmenin adıdır asyasentez. Kendimi coğrafya ve duygu olarak Asya'ya daha yakın hissederim. Sıcak gelir bana.
Evrensel müzik diye bir kavram var mıdır?
Evrenselliğe iki açıdan bakmak lazım. Birincisi üretme, ikincisi dinleme yönüyle. Üretme açısından, hangi müzik evrenseldir? sorusunun cevabını bulamazsınız. Çünkü, müzik kültürle ilgilidir ve her kültürün kendi evrenseli vardır. Batının kullandığı seslerle, doğunun kullandığı sesler aynı değildir. Doğuda batının bütün seslerini bulursunuz ancak batıda doğunun seslerini bulamazsınız. Doğu tek sesli, duygusal ve insancıldır, batı çok sesli -kendi kuralları içinde- daha teknik ve tüketime dönüktür. Dinleme yönüyle ise müzik bu kalıplar içinde değerlendirilemez. Herkes her tür müziği dinleyebilir. Müziğin bu tarafı evrenseldir. Zaten son zamanlardaki 'worldmusic' akımı da bunu destekler mahiyettedir. Batı her şeyi tüketen tarafıyla müziğini de tüketmiş, sanatçıları Asya ve Uzakdoğu'da kendilerine yeni ufuklar aramaya başlamışlardır.
Şu anki müzik dünyasının fotoğrafını nasıl yorumluyorsunuz?
Toplumdaki değişime ve kültürel sığlığa paralel olarak müzik dünyası da sığlaşmıştır. Müzik artık sanat kaygısıyla değil de para kazanmak için yapılır hale gelmiştir. 'en iyi kaset, satan kasettir' anlayışı genel bir kabul olarak, müzik yapımcılarının düsturu olmuştur. Porno sayılabilecek klipler ve sanatçılar bu sektörü anlatmaya yeter sanırım. Ne yazık ki günü kurtarma ve para kazanma düşüncesiyle üretilen bu eserler dinleyicide de kabul görmekte ve 'ayaküstü' hayatın bir parçası haline gelmektedir. Gelişen müzik teknolojileri müzikte duyum kalitesini artırırken maalesef sözlerdeki, bestedeki ve sunumdaki sığlık müzik kültürü olmayan dinleyiciyi kültürel bakımdan yarınlara taşımaktan uzaktır. Türk halk müziğinde ki kıpırdanmalar moda olmaktan öte gidebilirse bir kazanç olacaktır diye düşünüyorum. Sanat müziğinin durumunu ise söylemeye bile gerek yok. Rahmetli Yıldırım Gürses'in deyişiyle 'bu türü taşıyacak sanatçılar maalesef yetişmedi'. İlâhi ya da dini müzikte de durum bundan pek farklı değil. Oyun havaları dahil, her tür müziğin üzerine giydirilmiş sözlerle zikirli ilâhiler en çok satanlar arasındadır.
Müzik dünyasındaki bozulmanın önüne geçebilmek için sizce neler yapılmalıdır?
Topu müzik dünyasına atmak yeterli olmaz sanırım. Bu bir sonuçtur. Türk toplumu olarak her alanda bir kimlik problemi yaşamaktayız. Milli ve manevi dinamiklerimizi tanıyıp, tarihimizle bir bütün olarak barıştığımızda belki umutlanmak için iyi bir sebebimiz olacaktır.
Bestelerinizde Abdurrahim Karakoç'un şiirleri ağır basmakta. Neden Abdurrahim Karakoç?
Birincisi alternatifi yok. İkincisi üniversite yıllarında şiirle çok ilgiliydim. O dönemde tertemiz bir kaynak olarak gördüğüm Karakoç üstadın şiirlerinin üzerimde çok etkisi olmuştu. Ki bu etki bugün Karakoç'un şiirlerini en çok besteleyen kişi olmamı nasip etmiştir.
Bestelerinizi ne zaman yaparsınız?
Çoğunlukla geceleri çalışırım. Beste bir sonuçtur zaten. Müzikte ve sözdeki birikimin sonucu.
Bir albümü hazırlarken nelere özen gösterirsiniz?
Sanatçılık, sorumluluktur. Omuzlarında bu yükü hissetmeyen sanatçı değil, soytarı olur; dansöz olur. Zaten ülkemizde sanatın algılanma biçimi tamamen farklıdır. Eğlenceye dönüktür, basittir yani. Eğleneceksin, eğlendireceksin, oynayacaksın, oynatacaksın işte sanat bu.
Ne tür müzikler dinliyorsunuz?
Genelde her tür müziği dinlerim. Özellikle Orta Asya, Türk müziğinden etkilenirim, zaten bu bestelerime de yansır.
'Artık oynamıyorum' dediğiniz hayatınızda yorulduğunuz, yıldığınız anlar oldu mu?
“Oynamıyorum! .” demeye çok az kaldığı dönemler yaşadım. Ancak, kuralları bana ait olmayan bir oyunda, “oynamıyorum” demenin anlamı yoktu. Ne yaparsan yap ama yanlış yapma dedim… Kendine, ailene, topluma ve öncelikle de Allah’a…Sonunun düşünmeden, doğrulara adanmış bir ömürdü benimki, seninle… “Sen’inle başladım, Bitsin Sen’inle…” diyerek devam ediyorum.
Bu işe başlarken hedefiniz neydi? Şu an bu hedef çizgisinin neresindesiniz?
Aslında çok büyük ideallerim yoktu. Bu hayatı yaşarken nasıl ki sinemaya gitmek istediğinizde veya bir kasaba gittiğinizde veya tiyatroya gitmek istediğinizde kendi hayat tarzınıza uygun olanı istiyorsanız, işte benim de müzikte yapmak istediğim buydu. Bunlara maddi ve manevi güvenlik çemberleri diyorum. Şu an ben üzerime düşeni yaptığıma inanıyorum. Hedef çizgisinin neresinde olduğumuza daha çok dinleyici karar verecektir.
Hasan Sagindik'i gerek genel müzik piyasasinda ve gerek kendi lokal sinirlari içerisinde degerlendirirken, salt O'na özgü ayrisik bir alani doldurdugunu unutmamak zorundayiz. Ne söylem birlikteligi, ne sanatsal varolusu ve ne de sarkilarindaki tematik bütünsellik mevcut müzik piyasasi ile hiçbir ortak bölüsümü paylasmiyor. Ilk albümünü çikardigi 1989 yili bu açidan ciddi bir baslangiç. Çünkü popüler anlamda kabul gören, müzikal yeterliligi bünyesinde barindiran, o günün mevcut olaylarina estetik anlamda üst konumda sarkilar söyleyen 'ilk' isim diyebiliriz O'nun için. 'Yusuf Yüzlüler' den bugüne kadar teknik olarak sürekli bir genisleme gözlemledik çalismalarinda. Hem enstrüman zenginligi hem aranje anlayisi hem de stüdyo imkanlari bakimindan Sagindik'in son albümleri genel müzik piyasasi içerisinde kuskusuz dikkate alinabilecek ve hatta bu piyasaya da yeni müzikal arayislar konusunda kaynaklik edebilecek ürünler. Sagindik müzige salt lirik bir koridordan bakmak yerine, sürekli sosyolojik açilimi olan söylemi doldurdu. Bütün albümlerinde elestirel bakisin nefes alis-verisleri hissedildi. Bestelerinin sözlerini siirlerden seçiyor olmasi-ki siir zaten baslibasina bir üst dildir- O'nu seçkinci bir rafa koyuyordu. Eserlerinde yogun imgesel anlatimi tercih etmesi bazen dinleyicisini de zorladi açikçasi. Ama O'nun anlasilmak, genele (herkese) bir seyler söylemek niyetinde oldugu da pek söylenemezdi. O daha çok dinleyiciyi kendi söylem alanina çekmenin durusunu simgelestirmeye çalisti. Bu arada baska müzisyenler Sagindik'in açmis oldugu koridoru takip ederek ayni tabana sarkilar okumaya basladilar. Onlar daha popülistti. Bence Sagindik bu anlamda giderek daha entelektüel olani seçti. Televizyonlarda çok gözükmedi ama O, on iki yildir dinleyicisi ile birlikte yilmadan kosusuna devam ediyor. Onurlu ve tavirli bir durusu simgelestirerek özel bir vizyonu seçti kendisine. Bu durusunu dinleyicisi ile paylasarak 'Yusuf Yüzlüler' den bu güne, yeni çikan albümü 'Bitsin Seninle...' ile beraber 8 çalisma sundu bizlere. 'Bitsin Seninle...' de 11 beste bulunuyor. Bu bestelerden 9'u Sagindik'a ait. Diger besteler Adem Karakiliç ve Zafer Isleyen imzalarini tasiyor.Albümün genelinde tematik olarak mistik bir yogunlasma bariz bir sekilde duyumsaniyor. Ancak birkaç eserde, daha önceki albümlerde de oldugu gibi mevcut sosyolojik/politik olaylara elestirel bir yaklasim söz konusu. Abdurrahim Karakoç ve Bahaettin Karakoç siirleri Sagindik için bir vazgeçilmezi isaretliyor her çalismasinda. Bu albümde de Sagindik, Abdurrahim Karakoç'un 4, Bahaettin Karakoç'un da 2 siirinin bestesine yer vermis. Diger bestelerin sözleri ise Ahmet Efe, Abdullah Çevik, Celalettin Kurt, Süleyman Baydili ve Zafer Isleyen'in siirlerinden seçilmis. Enstrüman icralarini ise müzik piyasasinin en yetkin isimleri yapmis. Hemen hemen bütün enstrümanlar canli/akustik olarak kaydedilmis. Iki eserde de yogun sekilde rock formatinda düzenlemeler ilk dinleyiste ilginizi çekiyor. Albümün aranjelerini ve yönetmenligini genç ve basarili bir isim, Fatih Ihlamur yapmis. Son on yildir kirlenen müzik sektörü içerisinde Sagindik, hem degismeyen onurlu müzikal durusu ve hem de eserlerindeki çekicilik dikkate alindiginda, özel dinleyicisini yarinlara tasiyabilecek bir albüm sunuyor 'Bitsin Seninle...' ile. 'Sera' etiketiyle vitrine sunulan 'Bitsin Seninle...', yine arsivlik bir çalisma olarak karsimizda duruyor. Sagindik yeni çalismasinin hedefini bütün dünya olarak belirledi ve yeni çalismasina basladi bile...
1963 Adana_Ceyhan dogumlu. Izmir'de, 9 Eylül Üniversitesi Iktisadi Idari Bilimler Fakültesi MALIYE bölümünde okudu. Okul futbol takiminin 9 numarasiydi.Bu dönemde, Türk Halk Müzigi ve Türk Sanat Müzigi korolarinda çalisti. Ayni zamanda yurt orkestrasinin solistligini yapti. 91-92 yillarinda 'beni bu sehirden al götür anne..' adli eseriyle, Star ve Teleon'da en çok klibi yayinlananlardan biriydi. Bu güne kadar 10 eserine klip çekmis, bunlardan 4 ü Orta Asya Türk Devlet Televizyonlarinda da yayinlanmistir. Ayrica 1994 Ankara konseri TRT araciligiyla Avrasya'ya yayinlanmistir. Anadolu'yu bastan sona 8 kez dolasmis ve yüzlerce konser vermistir. Besteci yönü tamamen siirin etkisiyle ortaya çikmistir. Bunda o dönemin siirlerinin etkisi büyüktür. Varolan müzik türleri onu tatmin etmediginden, 1982 yilindan sonra kendi müzigini yapmaya karar verir. Müziginin adina da:'asyasentez' der.
Sirasiyla, 1989 YUSUF YÜZLÜLER 1990 AGLA KARANFIL 1991 BENI YASARKEN ANLA 1992 DOSTA DOGRU-IRGALANIS 1993 ZINDAN SEHIRLER 1996 SIYAH AGIT 1998 ADAMLAR 2001 BITSIN SENINLE albümleri çikti.
Gazete köse yazarligi, radyo programciligi, aranjörlük ve yönetmenlik de yapan sanatçi Hasan SAGINDIK evli ve iki kiz babasidir. ________________________________________ *SAGINDIK: Kirgiz Sözlügünde 'Özlemek' demektir.
Hasan Sağındık gerçek bir sanatçıdır bana göre. kafa ütülemiyor türkülerinde hep mesaj veriyor insanlık adına iyilikler,güzellikler adına ama anlayana...
İÇİ BOŞ BİR ŞAPKAYI BİNAENALEYH KIRK YIL BAŞIMIZDA TAŞIDIK
BAŞ ÖRTMEK FARZ DEĞİLDİR NETEKİM NÜ RESİMLER YAPMAK LAZIM
DEMOKRASİ, LAİKLİK, İNSAN HAKLARI BOŞVER AĞAM BOŞVER BUNLARI
ÇAĞDAŞLIĞIN ÖLÇÜSÜ DOKUZUNCU SENFONİ CENIREYŞIN NEKST YANİ
BOL GEYİKLİ PROGRAMLAR, BELDEN AŞAĞI SANATÇILAR
TÜKÜR AĞAM TÜKÜR. SANAT DÜNYASINDA BÜTÜN SOYTARILAR'
OPORTÜNİST VE PRAGMATİST YAKLAŞIMLAR
ALİ BABANIN ÇİFTLİĞİNE DÖNEN MAKAMLAR
DEVLETİN MALI DENİZ, YEMEYEN
CİCİ RÜŞVET, TOMBUL RÜŞVET, SENİ YERİM RÜŞVET
BENİM MEMURUM İŞİNİ BİLİR, ÖNCE HÜPLET SONRA GÜMLET
DEMOKRASİLERE ROT BALANS AYARI, CONTACI GELDİ VATANDAŞ
BU YAPILAN SAPINA KADAR DARBEY, BIRAKIN BIRAKIN BU AYAKLARI.
Barış Türküsü
BARIŞ TÜRKÜSÜ SÖYLÜYOR DÜNYA BEBEĞİM
YÜREĞİNE NAMLULAR ATEŞ KUSARKEN
YARINLAR SENİNMİŞ GÜYA BEBEĞİM
DARAĞACI BOYNUNA KEMENT ATARKEN
ÇARKLAR BÖYLE DÖNÜYOR İNAN BEBEĞİM
BU LAFLARIN ARDINDA YALAN BEBEĞİM
NE SINIRSIZ BİR DÜNYA NE İNSANLIK SEVGİSİ
BARIŞ ÇIĞLIKLARINDA SAVAŞ BEBEĞİM.
SANA DOSTUZ DİYENLERE KANMA BEBEĞİM
SIRTINDAKİ HANÇERİN SAHİBİ ONLAR
YILLAR BOYU VURULAN SENSİN BEBEĞİM
KATLEDEN HER SİLAHIN MERMİSİ ONLAR
Derviş gönüllü,kadifeyle Davudilik arasında harika bir sesi olan,buram buram Anadolu kokan ve anadolu insanlarının değerlerini taşıyan,ama hiç reklamı olmayan gerçek bir sanatçı.
Sanatçının Türkiye'de takipçileri var ama ilginç olan, bu hayran kitlesinin kat kat fazlasının yurtdışında, özellikle de Orta Asya cumhuriyetlerinde bulunması.
Tarkan'ın yılbaşında verdiği konserin 72 ülkede canlı yayınlanmasıyla yaşadığı sevinci, Sağındık bundan 12 yıl önce, 1994 yılındaki Ankara Konseri'nin TRT aracılığıyla bütün Avrasya ülkelerinde yayınlanmasıyla yaşamış.
Sağındık yaptığı müziğin kaynağını oluşturan Anadolu'yu şimdiye kadar 8 kez dolaşıp yüzlerce konser vermiş.
hiç kimsenin türkü söyleyişi onun türkü söyleyişi kadar havaya sokamadı beni. türkülerini hissederek söylüyor, sesi de söylediği türkülere uygun. www.sagındık.com kendi sitesi ve oradan indirdiğim bi kaç parçası var harika diyebileceğim parçalar.
selam söyle, seni düşünürüm, ağla karanfil, kurşun kurşun üstüne, anayurt, anamın türküleri, ismailce, yusuf yüzlüler gibi türkülerle birlikte ibrahim sadriyle düet yaptığı geriye dönen adam şiiri ve remzi çayırın kitabını yazdığı adım yeşil şiiri sanatçının en sevdiğim eserleri...
Çeçen Sanatçı İmam Alim Sultan'ın Ardından...
Geçen ramazan ayı sonrasıydı. İstanbul'da kasetimi hazırladığım stüdyoyu ziyarete gitmiştim. Kayıt odasından gitar sesi geliyordu. 'Kimin çalışması var? ' diye sordum. 'Çeçen bir gitarcı' dediler. Gitarı çalışı çok profesyonel değildi. Fakat duygulu, içten bir sesi vardı. Okurken başka dünyalarda gibiydi. Tonmaisterle çat-pat Türkçe ile anlaşıyorlardı. Kayıtlara ara verdiğinde tanışmıştık kendisiyle...
İmam Alim Sultan'dı adı. Bu yiğit Çeçen delikanlısı, elinde gitarı cephe cephe Çeçen mücahitlerin yanında olmuş, onlara direniş marşları söylemiş, güç katmış mücadelelerine. Davalarını diğer ülkelere taşımış, maddi-manevi destek sağlamış ihlaslı bir insandı. Çeçenistan'da kayıt yaparken, bomba seslerinin ayrı bir hava ve duygu kattığını, Türkiye'de o havaya giremediğini anlatıyordu.
Uzakdoğu sporlarına benzer hareketler yapar, sık sık 'Allahûekber' der ve O'nun bu nidaları ses kaydına öylece girerdi. Çeçen savaş marşını da bu duygularla yazmış ve bestelemişti.
10 Kasım gecesi, KGB operasyonu olduğu tahmin edilen kalleşçe bir operasyonla Ukrayna'nın Odessa şehrinde şehid edilmişti İmam Alim...
Şehadet haberini aldığımda, o ana kadar normal olan herşey değişmişti bir anda. Derler ya; tıpkı bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti, diye. Öyle olmuştu. Kendisine 'Çeçenya'da gözü yaşlı analara selam söyle, Filistin'de sapan taşlı çocuklara selam söyle, yetim kalmış şu Bosna'nın dağlarına selam söyle, uçta git turnam' sözlerinin geçtiğini 'Selam söyle' adlı eserimi dinlettiğimde çok duygulanmış ve 'başarırsak, hep beraber olacak' demişti.
imam Alim 'Lâilaheillallah' şuurunda yaşadı ve öylece de 'şehid' oldu. 'Şehidlik' herkese nasip olmaz İmam!
Senin 'yüreğinle' söylediğin marşları belki bizler 'dilimizle' söyledik. Fakat, ayrı coğrafyalarda da olsak, aynı şeyleri söyledik. Birçok insan gibi... 'Lâilaheillallah, Allahuekber'. Yolun, yolumuz
olsun... Meslektaşım, gönüldaşım
İmam Alim ve bütün şehidler için Fatiha...
Gündüz Gazetesi 18.11.1996- Hasan Sağındık
17 Mart 1995 Gündüz Gazetesi
Türkiye neden böyle?
Sizlere bu hafta, san'at üzerine bir şeyler yazmayı düşünmüştüm. Ama, ülkenin içinde bulunduğu durum, beni böylesi bir yazıdan alıkoydu.
'Türkiye neden böyle? ' sorusu, Ali Yörük'e ait olsa da, tahmin ederim ki, son günlerde herkes sesli ya da sesiz bu soruyu soruyor birbirine.
Sahi biz, bizler, geçmişte yaşanan olayları belli aralıklarla tekrar yaşamak zorunda mıyız?
Son iki asırdır bu ülke neden böyle? Kaosla, kargaşayla milletimiz bu denli içice olmak mecburiyetinde mi bırakılıyor?
Konuşmayı, uzlaşmayı, birbirini anlamayı unutmuş toplulukların bir birbirlerine karşı tahammülsüz olmaları normaldir. Hâlâ aydın geçinen, diyalog kopukluğu ve nefret üzerine tutumlarını şekillendirenler var.
Sivri çıkıştan, olmadık yerde patavatsız ve milletimizin hassasiyetlerine taban tabana zıt davranışları, görüşleriyle kafa yarmaktadırlar. Bu aydınlıkların sözlerine uyan, bu cüceleri adam sanan topluluklar, dengesi yitmiş, nerde ne yapacağı belli olmayan, yığınlar haline getirilmekteler. Fakat, bu böyle gitmeyecektir.
İki nesil sonra, güzel bir dünyanın bizi beklediğini görür
gibiyim. Biliyorum ve inanıyorum ki, bu sivri yapılı kişiler, aydıncıklar, milletimizi! üzerinden karabulut olmaktan çıkacaklar, güneşle insanımızın buluşmasına engel olamayacaklardır. Yeni nesil, bu sivri aydıncıklardan daha farklı bir tavır geliştirilmektedir ve bu tavır, daha müsbet görünmektedir. Bu haliyle, sivri aydıncıkları aşmaya adaydır. Kavgacı, ayırıcı, kötülükleri öne çıkarıcı değildir yeni nesil.
Sivri aydıncıkların bu nesilden, yeni gençlerden alacağı dersler vardır.
Şu andaki nesli bir köprü olarak görüyorum. Rahmetli Cemil Meriç'in ifadesinde olduğu gibi: 'Muhteşem bir maziyi, ışıklı bir geleceğe bağlayan köprü'dür bu nesil.
Karamsar olmayı gerektirir bir durum yoktur. Her ne kadar ülkemizin üzerinde kara bulutlar dolaşsa da, güneşin ışıkları da yavaş yavaş gözükmeye başlamıştır. Bizden önceki nesli, hataları ve doğrularıyla kabullenmek, onların hatalarını en aza indirmek ve bizden sonrakilere ışıklı bir ülke bırakmak durumundayız. Sadece biraz zamana ihtiyacımız var.
Sevgi, saygı ve muhabbetlerimle...
Hasan Sağındık
Hasan Sağındık, topluma nasıl sanatcı olunacagının en büyük örnegidir.
Özgün müzik tadındaki tarzıylada (asyasentez) bu işi solculardan daha iyi yaptığını göstermektedir.Varolasın Hasan Sağındık...
ÇOK GÜZEL BİR SES TONU VAR.HERKESİN DİNLEMESİNİ TAVSİYE EDERİM..
Türkiye'de Asya_Sentez müzik yaptığını söyleyen usta bir sanatçı.
www.sagindik.com
HARİKA SESİ VAR
Doğadan çıkan duru su gibi akıcı bir ses var kendisinde.
AYNI YOLDA...
Yar gülüm ey
Yangınların ölümlerin arasından
Çıkıp da gelmişim ben bu günlere
yar gülüm ey
künye gibi boğazıma ölümleri
takıp ta gelmişim
ben bu günlere
mazlumun ağıdında dinlersin beni
içine bak gözlerimin anlarsın beni
dönen dönsün kalan kalsın
ben giderim aynı yolda yar
yeter ki dost can sağ olsun
ben giderim aynı yolda yar
eğilmeden bükülmeden
ben yürürrüm aynı yolda yar
yar gülüm ey
taşıdığım değerleri atmadım
sanatımı üç kuruşa satmadım
yar gülüm ey
hiçbir yerden makam rütbe almadım
bildiğimi dedim,korkak olmadım
mazlumun ağıdında dinlersin beni
içine bak gözlerimin anlarsın beni
-RÖPÖRTAJ- Hasan SAĞINDIK
Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
1963 Adana-Ceyhan doğumluyum. On kardeşin en büyüğüyüm. Üniversiteye kadar Ceyhan’da, üniversiteyi ise Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü’nde okudum. 1981 de yani Yök' ten önce girdiğim üniversiteden, yök kanunları gereği son sınıfta iken ilişiğim kesildi. Sonraları okumaya tekrar hak kazandı isem de bu defa da ben gitmedim. Evliyim, Aybike Nur ve Asya Nur isimli iki kızım var.
Müzik maceranız nasıl başladı?
Ciddi anlamda üniversite yıllarında diyebiliriz, öncesini saymazsak. Yurt orkestrası solistliği ve Türk Sanat Müziği korolarında çalıştım. Bu dönemde bestelerde çıkmaya başladı.
İcra ettiğiniz müziği nasıl tanımlıyorsunuz?
Yaptığım müziğe 'asyasentez' diyorum. Asya'nın ve kültürümün oluşturduğu duygularla, dünyanın bugüne kadar oluşturduğu müzik kültürünü birleştirmenin adıdır asyasentez. Kendimi coğrafya ve duygu olarak Asya'ya daha yakın hissederim. Sıcak gelir bana.
Evrensel müzik diye bir kavram var mıdır?
Evrenselliğe iki açıdan bakmak lazım. Birincisi üretme, ikincisi dinleme yönüyle. Üretme açısından, hangi müzik evrenseldir? sorusunun cevabını bulamazsınız. Çünkü, müzik kültürle ilgilidir ve her kültürün kendi evrenseli vardır. Batının kullandığı seslerle, doğunun kullandığı sesler aynı değildir. Doğuda batının bütün seslerini bulursunuz ancak batıda doğunun seslerini bulamazsınız. Doğu tek sesli, duygusal ve insancıldır, batı çok sesli -kendi kuralları içinde- daha teknik ve tüketime dönüktür. Dinleme yönüyle ise müzik bu kalıplar içinde değerlendirilemez. Herkes her tür müziği dinleyebilir. Müziğin bu tarafı evrenseldir. Zaten son zamanlardaki 'worldmusic' akımı da bunu destekler mahiyettedir. Batı her şeyi tüketen tarafıyla müziğini de tüketmiş, sanatçıları Asya ve Uzakdoğu'da kendilerine yeni ufuklar aramaya başlamışlardır.
Şu anki müzik dünyasının fotoğrafını nasıl yorumluyorsunuz?
Toplumdaki değişime ve kültürel sığlığa paralel olarak müzik dünyası da sığlaşmıştır. Müzik artık sanat kaygısıyla değil de para kazanmak için yapılır hale gelmiştir. 'en iyi kaset, satan kasettir' anlayışı genel bir kabul olarak, müzik yapımcılarının düsturu olmuştur. Porno sayılabilecek klipler ve sanatçılar bu sektörü anlatmaya yeter sanırım. Ne yazık ki günü kurtarma ve para kazanma düşüncesiyle üretilen bu eserler dinleyicide de kabul görmekte ve 'ayaküstü' hayatın bir parçası haline gelmektedir. Gelişen müzik teknolojileri müzikte duyum kalitesini artırırken maalesef sözlerdeki, bestedeki ve sunumdaki sığlık müzik kültürü olmayan dinleyiciyi kültürel bakımdan yarınlara taşımaktan uzaktır. Türk halk müziğinde ki kıpırdanmalar moda olmaktan öte gidebilirse bir kazanç olacaktır diye düşünüyorum. Sanat müziğinin durumunu ise söylemeye bile gerek yok. Rahmetli Yıldırım Gürses'in deyişiyle 'bu türü taşıyacak sanatçılar maalesef yetişmedi'. İlâhi ya da dini müzikte de durum bundan pek farklı değil. Oyun havaları dahil, her tür müziğin üzerine giydirilmiş sözlerle zikirli ilâhiler en çok satanlar arasındadır.
Müzik dünyasındaki bozulmanın önüne geçebilmek için sizce neler yapılmalıdır?
Topu müzik dünyasına atmak yeterli olmaz sanırım. Bu bir sonuçtur. Türk toplumu olarak her alanda bir kimlik problemi yaşamaktayız. Milli ve manevi dinamiklerimizi tanıyıp, tarihimizle bir bütün olarak barıştığımızda belki umutlanmak için iyi bir sebebimiz olacaktır.
Bestelerinizde Abdurrahim Karakoç'un şiirleri ağır basmakta. Neden Abdurrahim Karakoç?
Birincisi alternatifi yok. İkincisi üniversite yıllarında şiirle çok ilgiliydim. O dönemde tertemiz bir kaynak olarak gördüğüm Karakoç üstadın şiirlerinin üzerimde çok etkisi olmuştu. Ki bu etki bugün Karakoç'un şiirlerini en çok besteleyen kişi olmamı nasip etmiştir.
Bestelerinizi ne zaman yaparsınız?
Çoğunlukla geceleri çalışırım. Beste bir sonuçtur zaten. Müzikte ve sözdeki birikimin sonucu.
Bir albümü hazırlarken nelere özen gösterirsiniz?
Sanatçılık, sorumluluktur. Omuzlarında bu yükü hissetmeyen sanatçı değil, soytarı olur; dansöz olur. Zaten ülkemizde sanatın algılanma biçimi tamamen farklıdır. Eğlenceye dönüktür, basittir yani. Eğleneceksin, eğlendireceksin, oynayacaksın, oynatacaksın işte sanat bu.
Ne tür müzikler dinliyorsunuz?
Genelde her tür müziği dinlerim. Özellikle Orta Asya, Türk müziğinden etkilenirim, zaten bu bestelerime de yansır.
'Artık oynamıyorum' dediğiniz hayatınızda yorulduğunuz, yıldığınız anlar oldu mu?
“Oynamıyorum! .” demeye çok az kaldığı dönemler yaşadım. Ancak, kuralları bana ait olmayan bir oyunda, “oynamıyorum” demenin anlamı yoktu. Ne yaparsan yap ama yanlış yapma dedim… Kendine, ailene, topluma ve öncelikle de Allah’a…Sonunun düşünmeden, doğrulara adanmış bir ömürdü benimki, seninle… “Sen’inle başladım, Bitsin Sen’inle…” diyerek devam ediyorum.
Bu işe başlarken hedefiniz neydi? Şu an bu hedef çizgisinin neresindesiniz?
Aslında çok büyük ideallerim yoktu. Bu hayatı yaşarken nasıl ki sinemaya gitmek istediğinizde veya bir kasaba gittiğinizde veya tiyatroya gitmek istediğinizde kendi hayat tarzınıza uygun olanı istiyorsanız, işte benim de müzikte yapmak istediğim buydu. Bunlara maddi ve manevi güvenlik çemberleri diyorum. Şu an ben üzerime düşeni yaptığıma inanıyorum. Hedef çizgisinin neresinde olduğumuza daha çok dinleyici karar verecektir.
Alperen 2000 vasıtasıyla sevenlerinize mesajınız nedir?
Alperen’in misyonuna uygun yaşasınlar yeter! ...
(Röportaj:Abdurrahman Alperen, Eylül 2003-Ankara)
'Sehirli Protest Durus'
Hasan Sagindik'i gerek genel müzik piyasasinda ve gerek kendi lokal sinirlari içerisinde degerlendirirken, salt O'na özgü ayrisik bir alani doldurdugunu unutmamak zorundayiz. Ne söylem birlikteligi, ne sanatsal varolusu ve ne de sarkilarindaki tematik bütünsellik mevcut müzik piyasasi ile hiçbir ortak bölüsümü paylasmiyor. Ilk albümünü çikardigi 1989 yili bu açidan ciddi bir baslangiç. Çünkü popüler anlamda kabul gören, müzikal yeterliligi bünyesinde barindiran, o günün mevcut olaylarina estetik anlamda üst konumda sarkilar söyleyen 'ilk' isim diyebiliriz O'nun için. 'Yusuf Yüzlüler' den bugüne kadar teknik olarak sürekli bir genisleme gözlemledik çalismalarinda. Hem enstrüman zenginligi hem aranje anlayisi hem de stüdyo imkanlari bakimindan Sagindik'in son albümleri genel müzik piyasasi içerisinde kuskusuz dikkate alinabilecek ve hatta bu piyasaya da yeni müzikal arayislar konusunda kaynaklik edebilecek ürünler. Sagindik müzige salt lirik bir koridordan bakmak yerine, sürekli sosyolojik açilimi olan söylemi doldurdu. Bütün albümlerinde elestirel bakisin nefes alis-verisleri hissedildi.
Bestelerinin sözlerini siirlerden seçiyor olmasi-ki siir zaten baslibasina bir üst dildir- O'nu seçkinci bir rafa koyuyordu. Eserlerinde yogun imgesel anlatimi tercih etmesi bazen dinleyicisini de zorladi açikçasi. Ama O'nun anlasilmak, genele (herkese) bir seyler söylemek niyetinde oldugu da pek söylenemezdi. O daha çok dinleyiciyi kendi söylem alanina çekmenin durusunu simgelestirmeye çalisti. Bu arada baska müzisyenler Sagindik'in açmis oldugu koridoru takip ederek ayni tabana sarkilar okumaya basladilar. Onlar daha popülistti. Bence Sagindik bu anlamda giderek daha entelektüel olani seçti. Televizyonlarda çok gözükmedi ama O, on iki yildir dinleyicisi ile birlikte yilmadan kosusuna devam ediyor. Onurlu ve tavirli bir durusu simgelestirerek özel bir vizyonu seçti kendisine. Bu durusunu dinleyicisi ile paylasarak 'Yusuf Yüzlüler' den bu güne, yeni çikan albümü 'Bitsin Seninle...' ile beraber 8 çalisma sundu bizlere.
'Bitsin Seninle...' de 11 beste bulunuyor. Bu bestelerden 9'u Sagindik'a ait. Diger besteler Adem Karakiliç ve Zafer Isleyen imzalarini tasiyor.Albümün genelinde tematik olarak mistik bir yogunlasma bariz bir sekilde duyumsaniyor. Ancak birkaç eserde, daha önceki albümlerde de oldugu gibi mevcut sosyolojik/politik olaylara elestirel bir yaklasim söz konusu. Abdurrahim Karakoç ve Bahaettin Karakoç siirleri Sagindik için bir vazgeçilmezi isaretliyor her çalismasinda. Bu albümde de Sagindik, Abdurrahim Karakoç'un 4, Bahaettin Karakoç'un da 2 siirinin bestesine yer vermis. Diger bestelerin sözleri ise Ahmet Efe, Abdullah Çevik, Celalettin Kurt, Süleyman Baydili ve Zafer Isleyen'in siirlerinden seçilmis. Enstrüman icralarini ise müzik piyasasinin en yetkin isimleri yapmis. Hemen hemen bütün enstrümanlar canli/akustik olarak kaydedilmis. Iki eserde de yogun sekilde rock formatinda düzenlemeler ilk dinleyiste ilginizi çekiyor. Albümün aranjelerini ve yönetmenligini genç ve basarili bir isim, Fatih Ihlamur yapmis.
Son on yildir kirlenen müzik sektörü içerisinde Sagindik, hem degismeyen onurlu müzikal durusu ve hem de eserlerindeki çekicilik dikkate alindiginda, özel dinleyicisini yarinlara tasiyabilecek bir albüm sunuyor 'Bitsin Seninle...' ile. 'Sera' etiketiyle vitrine sunulan 'Bitsin Seninle...', yine arsivlik bir çalisma olarak karsimizda duruyor.
Sagindik yeni çalismasinin hedefini bütün dünya olarak belirledi ve yeni çalismasina basladi bile...
1963 Adana_Ceyhan dogumlu. Izmir'de, 9 Eylül Üniversitesi Iktisadi Idari Bilimler Fakültesi MALIYE bölümünde okudu. Okul futbol takiminin 9 numarasiydi.Bu dönemde, Türk Halk Müzigi ve Türk Sanat Müzigi korolarinda çalisti. Ayni zamanda yurt orkestrasinin solistligini yapti.
91-92 yillarinda 'beni bu sehirden al götür anne..' adli eseriyle, Star ve Teleon'da en çok klibi yayinlananlardan biriydi. Bu güne kadar 10 eserine klip çekmis, bunlardan 4 ü Orta Asya Türk Devlet Televizyonlarinda da yayinlanmistir. Ayrica 1994 Ankara konseri TRT araciligiyla Avrasya'ya yayinlanmistir. Anadolu'yu bastan sona 8 kez dolasmis ve yüzlerce konser vermistir.
Besteci yönü tamamen siirin etkisiyle ortaya çikmistir. Bunda o dönemin siirlerinin etkisi büyüktür. Varolan müzik türleri onu tatmin etmediginden, 1982 yilindan sonra kendi müzigini yapmaya karar verir. Müziginin adina da:'asyasentez' der.
Sirasiyla,
1989 YUSUF YÜZLÜLER
1990 AGLA KARANFIL
1991 BENI YASARKEN ANLA
1992 DOSTA DOGRU-IRGALANIS
1993 ZINDAN SEHIRLER
1996 SIYAH AGIT
1998 ADAMLAR
2001 BITSIN SENINLE
albümleri çikti.
Gazete köse yazarligi, radyo programciligi, aranjörlük ve yönetmenlik de yapan sanatçi Hasan SAGINDIK evli ve iki kiz babasidir.
________________________________________
*SAGINDIK: Kirgiz Sözlügünde 'Özlemek' demektir.