kuyu çıkrığı, kuyudan her su çekişinde, kovasına bağlı zinciri nasıl sarıyorsa kendine, işte ben de öyle çekerek ciğerimden hasretini sarıyorum yine ıssız kalmış nefeslerime…, azadeyim mevcudiyetinden ama, özgürlüğüm sende kaldı, anlıyor musun; sonbaharım...,
ah sevgili hocam, sonbaharım...; kuru yaprakların uçuştuğu göğün harasında, ak yeleli bir burak koşturur..., yorgunmuş, gözlerine sis çökmüşmüş, ne münasebet, ve yüzümün kan çanağına, durgun aksin yansıyor…,
pür dikkat ve halka halka gözlerin ve, harf harf, hece hece, tane tane ama karmaşık tam üç dilde hatırıma gelen sözlerinle, aklımın bulanık suyu çekilirken, kalbimin bypa/ss izleri kıyıya vurur, buruk bir tebessümün, umur görmüş omuzlarından kayan; parka misali…,
Şimdi ne senin gözlerinde haranın suya hasret yangınları var Ne de benim gözlerimde şiir…
Yaz dedin oysa kışlar yaşıyorum her mevsim Açmak üzereyken papatyalar yeni karlar yağıyor üzerine Üşüyorum…
Evet hala üşüyor ellerim.. Hüzün kapımızı çalalı beri bin günü aştı Ömrünün arka sayfalarında altı çizilmiş satırlarımı okumaya başladım Sığınışlarını susuşlarını ve haykırışlarını işittim mavi adadan Korunaklı bir liman olamadım sana
Şimdi bin ömür geçmiş ömrümden Ben bir rüyadan uyanmak istercesine çırpınıyorum Hani zaman ilacı olurdu her şeyin? Hani zamana bırakmalıydık? Atalar yine yanıldı… Bir günün sonunda binlerce tükenişle ölürken ben Zaman zehrini içerken yudum yudum Artık bitsin istiyorum ataların ilaç dedikleri yoksuzluğun..
Bitsin…
Bitmezlerin bilincinde diyorum diye Yıkılmış ve geç kalınmış viraneleriz. Şimdi ne senin gözlerinde haranın suya hasret yangınları var Ne de benim gözlerimde şiir…Şimdi kendini yok edişlerini dinliyorum...
Susuyorum…
Susuşlarımın öznesi sen oluyorsun hep Şehrine gidiyorum… Yokluğun açıyor kapıları Yıkılan şehirlerarası bir otobüs terminalinde ayak izlerimiz duruyor Hala haklısın Kokun sinmiş soğuk duvarlarına şehrin Herkesin gözünde seni arıyorum
Yoksun…
Yokluğunu salıp gitmişsin Gidişle bırakıldığın bu kentte… Susuşlarına bile yandığım soğuk dağlarımın eşkıyası Bağışlama dilemiyorum gel demiyorum sev demiyorum Haykırışların yankılanıp boşlukta kaybolmadı bilesin Sığındığın maviadada yaktığın ateşi görüp Yanaştırabilirsem gemilerimi Tutacağım ellerinden… Şimdi yanıyorum kanıyorum ve yıkılışların altında tekrar eziliyor bedenim geç kalınmış bir soluk mu bir günün sonunda yoksa çaresizliklerimin son çırpınışları mı bilmiyorum kayıp adresten yazıyorum son kez
dönsem yıkılış dönmesem yokoluş... şimdi ben susuyorum yalnızlığa talip sende sus bana sus ki bir daha ölmeyeyim… (alıntı)
kuyu çıkrığı,
kuyudan her su çekişinde,
kovasına bağlı zinciri nasıl sarıyorsa kendine,
işte ben de öyle çekerek ciğerimden hasretini
sarıyorum yine ıssız kalmış nefeslerime…,
azadeyim mevcudiyetinden ama,
özgürlüğüm sende kaldı,
anlıyor musun;
sonbaharım...,
ah üstad;
bu sonbahar resmindeki,
ruhuma dökülen ıslak, sarı, kızıl yapraklar,
örtmüyor sevdalı çınarımın üstünü,
kanadı kırık kollarımı talan ediyor hüzün...,
ah sevgili hocam, sonbaharım...;
kuru yaprakların uçuştuğu göğün harasında,
ak yeleli bir burak koşturur...,
yorgunmuş, gözlerine sis çökmüşmüş,
ne münasebet,
ve yüzümün kan çanağına,
durgun aksin yansıyor…,
pür dikkat ve halka halka gözlerin ve,
harf harf, hece hece, tane tane ama karmaşık
tam üç dilde hatırıma gelen sözlerinle,
aklımın bulanık suyu çekilirken,
kalbimin bypa/ss izleri kıyıya vurur,
buruk bir tebessümün,
umur görmüş omuzlarından kayan;
parka misali…,
bu şiirde duydum ilk.. çözemedim anlamını
Şimdi ne senin gözlerinde haranın suya hasret yangınları var
Ne de benim gözlerimde şiir…
Yaz dedin oysa kışlar yaşıyorum her mevsim
Açmak üzereyken papatyalar yeni karlar yağıyor üzerine
Üşüyorum…
Evet hala üşüyor ellerim..
Hüzün kapımızı çalalı beri bin günü aştı
Ömrünün arka sayfalarında altı çizilmiş satırlarımı okumaya başladım
Sığınışlarını susuşlarını ve haykırışlarını işittim mavi adadan
Korunaklı bir liman olamadım sana
Şimdi bin ömür geçmiş ömrümden
Ben bir rüyadan uyanmak istercesine çırpınıyorum
Hani zaman ilacı olurdu her şeyin?
Hani zamana bırakmalıydık?
Atalar yine yanıldı…
Bir günün sonunda binlerce tükenişle ölürken ben
Zaman zehrini içerken yudum yudum
Artık bitsin istiyorum ataların ilaç dedikleri yoksuzluğun..
Bitsin…
Bitmezlerin bilincinde diyorum diye
Yıkılmış ve geç kalınmış viraneleriz.
Şimdi ne senin gözlerinde haranın suya hasret yangınları var
Ne de benim gözlerimde şiir…Şimdi kendini yok edişlerini dinliyorum...
Susuyorum…
Susuşlarımın öznesi sen oluyorsun hep
Şehrine gidiyorum…
Yokluğun açıyor kapıları
Yıkılan şehirlerarası bir otobüs terminalinde ayak izlerimiz duruyor
Hala haklısın
Kokun sinmiş soğuk duvarlarına şehrin
Herkesin gözünde seni arıyorum
Yoksun…
Yokluğunu salıp gitmişsin
Gidişle bırakıldığın bu kentte…
Susuşlarına bile yandığım soğuk dağlarımın eşkıyası
Bağışlama dilemiyorum gel demiyorum sev demiyorum
Haykırışların yankılanıp boşlukta kaybolmadı bilesin
Sığındığın maviadada yaktığın ateşi görüp
Yanaştırabilirsem gemilerimi
Tutacağım ellerinden…
Şimdi yanıyorum kanıyorum
ve yıkılışların altında tekrar eziliyor bedenim
geç kalınmış bir soluk mu bir günün sonunda
yoksa çaresizliklerimin son çırpınışları mı bilmiyorum
kayıp adresten yazıyorum son kez
dönsem yıkılış dönmesem yokoluş...
şimdi ben susuyorum yalnızlığa talip
sende sus bana
sus ki bir daha ölmeyeyim…
(alıntı)
HARA RİZE NİN FINDIKLI İLÇESİNE BAĞLI ŞİRİN BİR KÖYÜDÜR
çok harika bı şarkı şu an da dınlıyorum
Atları seviyorsanız mutlaka gidip görünüz...
En basit mânasiyle,at çiftliği demektir.
Atlar çiftleştirilir,taylar yetiştirilir ve satılır. :)