Kültür Sanat Edebiyat Şiir

halvet olmak sizce ne demek, halvet olmak size neyi çağrıştırıyor?

halvet olmak terimi Cem Nizamoglu tarafından tarihinde eklendi

  • Sedat Burak
    Sedat Burak

    yanlız kalmak demek, ibadet demek
    ama halk arasında daha farklı anlama gelir
    karşı cinseten biri ile yanlız olmak,
    bi şeyler yaşamak gibi.

  • İlker Aydın
    İlker Aydın

    Halvet; yalnız kalmak, inzivaya çekilmek.. kendini düşünce tefekkür iklimine bırakmak..
    Ayrıca, bir kadın ve erkeğin kapalı bir mekanda başbaşa kalmalarının ismi de yine halvettir...

  • Mehmet Çiftçi
    Mehmet Çiftçi

    dostluk

  • Limonî Erz
    Limonî Erz

    Herkes bir anlam türetiyor bunun için ama sanırım bundan sonra asla asıl anlamıyla anılmayacak Muhteşem Yüzyıl aşkına :)

  • Yılmaz Musluoğlu
    Yılmaz Musluoğlu

    Kişinin başbaşa kalmaya ihtiyaç duyduğu kişiyle başbaşa kalmasıdır...

  • Belma Öztürk
    Belma Öztürk

    Halvet bir ibadettir. Allah'a yakınlaşmak Allah'a giden 'kestirme bir yol'

  • Mustafa Çapraz
    Mustafa Çapraz

    halvet olmak; gizlenmek,yalnız kalmak,gözden uzak olmak anlamına gelır.kullanıldıgı cumleye gore farklı anlamlara cekılebılır.bır kadınla bır erkegın bır arada olmasında halvet olma terımı kullanılırken,halvet olup allaha ıbadet etme anlamında da kullanılabılır

  • Teoman İkiveren
    Teoman İkiveren

    Halvet olmak; yalnız kalmaya girişimdir sanırım..hatta anadoluda kimi
    yörelerde: HALVETE GİDİYORUM denilerek, Tuvalete gitme anlamında
    kullanılmaktadır..

  • Bir Fincan Kayhve
    Bir Fincan Kayhve

    genelde karikatürlerde kullanılıyo artık:D literatürde olsada kalmadı kullanan:D

  • Kurt Adam Amcayı Yiyen Küçük Kız
    Kurt Adam Amcayı Yiyen Küçük Kız

    gerdek sanırım

  • Kendini Seven K
    Kendini Seven K

    mevlana ile şems 40 gün halvet olmadılar mı? Allah ı anmadılar mı? mevlana ne zaman mevlana oldu? ?

  • Sultan Şeker
    Sultan Şeker

    birlikte olmak,beraber olmak

  • Şule Elin
    Şule Elin

    valla bu terimi ilk kez türk filmlerinde (özelliklede şaban filmlerinde) duydum.
    oradaki anlama cinsel birleşme idi.tabi başka anlamları da vardır ama ben duyunca sadece komik şeyler aklıma gelio. :)

  • Fatihalbayrak
    Fatihalbayrak

    selamın aleyküm öncelikle halvetiliği bilmeyip yorum yapan arkadaşlar bu yazdıklarınız beni çok üzdü bu nedir kadın erkek bi arada bi odada felan yapmayın lütfen tariği bi okuyun bi seyh saban veliyi bi hacı bayram veliyi bi somuncu babayı bi fatih sultan mehmeti bunlar neydi halvet pirleri değilmi onların yaşantısı hayatı halvetilik yani gizlilikti gereken cevap sanlı geçmişimizdeki mürşidi kamilerin hayatında bi zahmet okuyun insanlara yanlış bilgi aksettirmeyin lütfen allaha emanet olun

  • Nusret Orhan
    Nusret Orhan

    Halvet olmak, tasavvufi anlamda Allah'ile baş balşa olmak, dünya ile irtibatı kesmek amacıyla tek başına belli bir süre bir yere kapanmaktır, özü yaratanla baş başa kalmaktır.
    Aslında dünya meşgalleri perde olabilir düşüncesiyle bu tür yol izlenir.
    Yoksa, bize şah damarından yakın olanla baş başa olmak için bir köşeye çekilmeye de gerek yoktur.

  • Bekir Kaygısız
    Bekir Kaygısız

    halvet dini anlamda yalnız kalmak ibadet etmek ve düşünmek anlamına gelir

  • Sebahattin Zorlu
    Sebahattin Zorlu

    Tasavvufi anlamda halvet, Hak ile bereber 'olmak' şeklinde tanımlanabilir. Gönlün Hak ile bereber olmasi ve O´ndan baska hic bir seyi görmemesidir.

    Sofiyyede halvet ise, şeyhin emir ve tensibi ile müridin karanlık ve dar bir hücreye çekilip ibadet, riyazet, murakabe, zikir ve fikirle vakit geçirmesi yerinde kullanılan bir tabirdir.

  • Deniz İzgi
    Deniz İzgi

    yalnız kalıp ibadet etmek

  • ---
    ---

    bir erkek ile bie kadinin yanliz kalmasi

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    Dine o kadar düşman kesilmişler ki Mevlanımıza bile dil uzatıyorlar. Halvet olmakta bile ucubelik arıyorlar, sıra da ne var dindar gördükleri yerde hemen ''atıl kurt'' mu diyecekler...

  • Noname
    Noname

    Fazla onemsenmeyen fakat tehlikeli bir sey. Nikahin dusmesine bile neden olabilir.

  • Tarhan Tekelioglu
    Tarhan Tekelioglu

    halvet olmak baskasinin kolayca girmesine müsaid olmayan bir mekanda iki kisinin basbasa kalmasina denir...
    bir kadinal bir erkegin bir baskasinin kolayca giremeyecegi bir yerde bir arada basbasa kalmalarina halvet-i sahiha (tam halvet) denir ve bu durum zina hükmüne girer..

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    Aşağıda ki roportajı okumanızı tavsiye ederim. Alman psikolog Michaela'nin 40 günlük halvet deneyimi üzerine çok ilginç bir soyleşi çıkmış ortaya:
    __________________________________________________
    Aman başlığı sakın yanlış anlamayın, bu halvetin şu bildiğimiz ‘‘halvet olmak’’la uzak yakın alakası yok. Zaten okuyunca göreceksiniz. Bir avuç hurma, bir torba dolusu elma, birkaç kitap, küçük bir elektrikli ısıtıcı ile Üsküdar'ın arka sokaklarındaki bir eve kapanıyor Alman psikolog ve terapist Michaela Mihriban Özelsel.

    Öyle birkaç günlüğüne de değil, tam kırk gün. Arada kapıya bırakılan bir tas çorba ve küçük bir kase zeytin sayılmazsa eğer, öyle dış dünyayla kayda değer ilişkisi de yok. Ama 'içerden' bir başka mekanizma çalışıyor. Terapiyle hastalarının sorunlarına çare arayan Özelsel, intiharın eşiğinde adım attığı 'halvet' kapısından, kırk gün sonra bambaşka bir insan olarak çıkıyor. İçtiği suyla, yediği zeytinle, odaya hafif bir ılıklık veren elektrikli ısıtıcıyla, sokaktan gelen çocuk sesleriyle, yeryüzüyle ve gökyüzüyle, daha da önemlisi kendisiyle barışık bir insandır artık o. Kırk gün boyunca bol bol düşünmüş, bol bol ağlamış, bol bol kendisiyle hesaplaşmış ve bir bakıma, kalbine vurulan mührün kilidini kırmayı başarmıştır. Her anlamda Batılı bir bireyin bu içsel serüveninin, kişisel tarihinin satır aralarında kalmasını istemez Michaela. Kırk gün boyunca yaşadıklarını not ettiği günlüğü ‘‘Halvette Kırk Gün’’ başlığıyla Almanca ve İngilizle olarak yayımlar. Batılı bilim çevrelerinde büyük yankılar uyandıran bu önemli deneyim, şimdi Türkçe olarak okurun karşısında duruyor. Halen Almanya'da çalışan Michaela, internet aracılığıyla sorularımızı cevaplandırdı.

    Halvete girmeye nasıl karar verdiniz? Bu deneyimden ne gibi beklentileriniz vardı?

    - Çok ümitsiz olduğum bir zamanda karar verdim. Bir yıl kadar önce çok acı bir kayıp yaşamış ve intiharın eşiğine gelmiştim. Ancak ne kendi çabalarım, ne de Batı'daki modern psikoterapi yöntemleri hayata tekrar bağlanmamı sağlayamadı. Gündelik işlerimi sürdürebilsem de, sanki canlı rolü oynayan bir ceset gibi hissediyordum kendimi. O sıralarda katıldığım bir tasavvuf sohbetinde, biri çok eski bir ritüel olan halvetten söz etti. Bir anda içimde bunun tekrar hayata dönmek için bir şans olabileceği hissi uyandı. Ya kendimi sadece Allah'a vererek tekrar yaşamayı öğrenecek ya da halvetin zor koşullarına dayanamayıp ölecektim. Her iki ihtimali de kabul etmeye hazırdım.

    Batılı mantığınıza nasıl kabul ettirdiniz bunu?

    -Psikolog olarak kullandığımız yöntemler nevrotik vakalar veya fobi gibi sorunlarda işe yarıyordu. Zamanımızın önde gelen Batılı psikologlarının çoğu da bu gerçeğin farkındaydı. Bunlar arasında, Ken Wilber gibi, tasavvufu psikoterapi yöntemleri arasında birinci sıraya oturtanlar da var.

    Sufizmi, bir tür psikoloji olarak değerlendiriyor ve Batı psikolojisinden daha eski olduğunu savunuyorsunuz...

    - Burada nefsin gelişim sisteminden bahsediyorum. İnsanın psikolojik olgunlaşma süreci hakkında Freud ve Erik Erickson'un çok daha yeni ve nispeten daha üstünkörü modellerinden, daha kapsamlı ve ileri düzeyde bir bakış açısıdır. Ayrıca, Freud'un sunduklarının çok daha ötesine geçtikleri için Batı dünyasında ‘‘modern’’ kabul edilirler. Ne var ki, Türk üniversiteleri, bu çok zengin psikoloji/psikoterapi mirasının üzerine eğilmek yerine, Freud'un öğretileriyle ilgilenmeyi tercih ediyor.

    KURBAN KESİMİNDEN RAHATSIZ OLMUYORUM

    Halvete girmeden önce bir kurban töreni gerçekleşiyor ve siz, ‘‘Batılı bir bilim insanı olarak bu akaik gelenekler ve törende ne işim vardı’’ diyorsunuz. Sahi ne işiniz vardı?

    - Başlangıçta kurban törenini çok yadırgadım. Ancak İslam'a duyduğum güven, bu hissin üstesinden gelmeme yardım etti. Kurban töreninde benim henüz sınırlı olan anlayışımı aşan bir hikmet olduğunu düşündüm. O güne kadar kurban bayramında koyun kestirmek yerine, parasını vererek yükümlülüğümü yerine getirmeyi tercih etmiştim. Halvetten sonra, çeşitli kültürlerdeki antropolojik araştırmaları içeren birçok kitap okudum. Artık İslam'a uygun koşullarda yapılan kurban kesiminin gerekli bir şey olduğuna inanıyorum ve kurbandan rahatsız olmuyorum.

    Halvet bir tür terapi mi sizce?

    - Evet, bunu birçok Müslüman olmayan Alman hastamda uyguladım. Sonuçlar çok iyiydi. Meslektaşlarım, halvetin hapishanelerdeki hastalarda da faydalı sonuçlar verebileceğini söylüyorlar. Ancak şu haliyle Alman kanunları bir pilot çalışmaya izin vermiyor.

    Halvetin beyin yıkamak için bire bir olduğunu belirtiyorsunuz. Beyin yıkamak, sağlıklı bir şey olarak değerlendirilebilir mi?

    - Beyin yıkama yöntemi, tıpkı bıçak kullanmaya benzer. Bıçak, ekmek keserken faydalı, adam öldürürken zararlıdır. Beyin yıkamayı da, kimin hangi şartlarda ne amaçla yaptığı çok önemlidir. Beyin yıkama, zihni şartlanmalardan arındırarak, yeni önermelere açık hale getirmektir. Şayet şartlanmaları kişiyi sınırlandırıp engelliyorsa ve bunlardan kurtulmak kişinin daha geniş açılı, daha iyi seçenekleri benimsemesini sağlıyorsa, beyin yıkama kişiyi özgürleştirir. Halvet gönüllü olarak yapılan bir ibadettir. Allah'a yakınlaşmak isteyen kişi, böylesi bir beyin yıkamayı, Allah'a giden 'kestirme bir yol' olarak değerlendirecektir.

    DERS KİTABI YAPILDI

    Halvetten çıktığınızda hissettiğiniz en somut değişim neydi? Modern dünyaya uyum sağlamakta herhangi bir güçlük çektiniz mi?

    - ‘‘Her şey Allah'tan gelir’’ düşüncesiyle, ‘‘hayatı akışına bırakma’’ arzusu çok cazipti. Zaten tasavvufta inzivanın zamanla sınırlandırılmış olmasının sebebi, bu cazip arzuya uymayı engellemektir. Halvetten çıkınca, öncelikle aktif bir şekilde dünyevi işlerle ilgilenmeye zorladım kendimi.

    Bu deneyim, Batılı meslekdaşlarınız tarafından nasıl değerlendirildi?

    - ‘‘Halvette Kırk Gün, ’’ manevi yolları takip edenlerin dikkatini çekmekle kalmadı, üniversitelerin karşılaştırmalı din bilimleri ve etno-psikoloji bölümlerinde ders kitabı olarak da okutuldu. İslam'a dair gazete başlıklarının genellikle sadece terörizmden bahsettiği bir dönemde, bu kitap birçoklarınca, Anne Marie Schimmel'in ifadesiyle, ‘‘İslam'a yeni bir bakış açısıyla yaklaşmaya giden kapı' olarak değerlendirildi. İnşallah öyledir.

    ------

    1949'da Almanya'da doğdum.13 yaşımdayken, babam Dr. Günther Jantzen, İstanbul'daki Alman İrtibat Bürosu'na başhekim olarak atandı. Genç kızlığa adım attığım bir dönemde Türkiye'ye yerleştik.60'lı yıllarda Türkiye'de yaşayan çoğu yabancı ailenin aksine, babam, o zamanların ‘‘yabancı kolonileri’’nde oturmak istemedi ve ‘‘Türkiye'de yaşayacaksak, Türklerle beraber yaşarız, Almanlarla değil’’ dedi. Böylece Nişantaşı'nda sadece Türk komşularımızın yaşadığı bir apartmana yerleştik. Türkçe öğrendim, yazlarımı, o zamanlar yolu, elektriği, suyu olmayan Anadolu köylerinde geçirdim. Şimdi de Afyon'da küçük bir ahşap evim var.15 yaşımdayken, ‘‘görücü usulüyle’’ Dr. Mehmet Özelsel'le tanıştırıldım.19 yaşında liseden mezun olur olmaz evlendik ve üniversiteyi okumak için ABD'ye gittik. Üç harika çocuğumuz oldu. Ama 26 yıllık evliliğimizin ardından, Mehmet'le ayrılmaya karar verdik. Ben daha sonra Almanya'ya yerleştim ve burada ikinci evliliğimi yaptım. Klinik psikolog olarak çalışıyorum, hastalarımın çoğu Türk.

    Zorla örtünmeye de karşıyım, örtü yüzünden mağduriyete de İbadet sırasında örtünmek gerektiğini düşünüyorum. Ben İran ve Afganistan'da kadınların zorla örtünmesine karşı çıktığım kadar, Türkiye'de başörtüsüyle üniversiteye giremeyen kadınları da destekliyorum. Bence iki durum birbiriyle çelişmiyor. Dıştan görünen şekliyle yaşamımda, yaşadığım yerdeki 'edepli' kadınların çoğu nasıl giyiniyorsa ona göre başımı örtüyorum ya da açıyorum. İbadet ederken de yalnız da olsam insanlarla beraber de olsam mutlaka başımı örtüyorum.

    ZİKİR SIRASINDA EROTİK ÇAĞRIŞIMLAR

    Zikir sırasında cinsel hazza benzer duygular yaşadığınızı söylüyorsunuz. Nasıl açıklıyorsunuz bunu?

    - Başlangıçta bu hislere bir anlam veremedim. Sadece böyle şeyler hissettiğimi kabul ettim. Halvetten sonra Doğu dinleri hakkında birçok kitap okudum ve 'Kundalini' kavramıyla tanıştım. Kundalini, insanda da mevcut olan yaradılış enerjisi, yani ilahi enerjidir. Maddi dünyada cinsellik, yeni bir hayat yaratan enerjidir. 'Kundalini, ' harekete geçmemiş potansiyel haliyle, bütün varlıklarda mevcuttur, insan vücudunda omurganın en aşağı noktasında 'kıvrılmış uyuyan bir yılan' şeklinde tanımlanabilir. Manevi nitelikli bazı egzersizler, bu enerjiyi 'uyandırır, ' yani harekete geçirir. Harekete geçen 'Kundalini, ' omurga boyunca yukarı tırmanır. Bu arada da 'kalbi' ve diğer manevi-psikolojik duyu merkezlerini açar. Tasavvuf bir yandan da zikir, namaz, oruç, halvet ve sema gibi uygulamalarla 'kalbin aynasını parlatarak, ' bu duyuların aşamalı olarak açılmasını sağlar. Doğu dinlerine göre, 'Kundalini'nin uyanma' sürecinde (benim deneyimimde olduğu gibi) cinsel olarak uyarılmaya benzeyen hisler duyulur, ancak buna cinsellik denilemez. Doğulu yazarlar, tasavvuf ya da diğer hakiki manevi yollarda yürüyenlerin, bu gerçeğin farkında olmalarını, ancak bu konuda fazla konuşmamalarını önerirler. Çünkü böyle bir deneyime sahip olmayan insanlar anlatılanları yanlış anlayabilir. Benim deneyimim ve tasavvuf edebiyatının erotik çağrışımlarla dolu olması, zihnimde bu fikri pekiştirdi. Kısa süre önce vefat eden tasavvuf uzmanı Anne Marie Schimmel bana, hayatı boyunca tasavvuf eserlerini incelediğini, ancak tasavvuf eserlerinde rastladığı erotik çağrışımları, ancak benim kitabımı okuduktan sonra anlamlandırmaya başladığını söylemişti.

    Sefa KAPLAN
    (Alman psikolog Michaela Üsküdar’da 40 gün halvete girdi - Hurriyet - 8 Subat 2003)
    __________________________________________________

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    Halvet Issız yerde yalnız kalmaya denir. Halvet olmaksa görüşmek için yalnız kalıp içeriye kimseyi sokmamak anlamına gelir.