Kültür Sanat Edebiyat Şiir

haldun taner sizce ne demek, haldun taner size neyi çağrıştırıyor?

haldun taner terimi Ayca Şen tarafından tarihinde eklendi

  • Haydar Sevimsiz
    Haydar Sevimsiz

    Keşanlı Ali Destanı, iflah olmaz kentliliğimiz ve vazgeçilmez köylülüğümüz ile dalga geçen, kahraman kültünü yerle bir ederken, geriye 'insaniyetliğimizi' sağ bırakan bir oyun.

  • Haydar Sevimsiz
    Haydar Sevimsiz

    Tiyatroseverlerin ilk olarak Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu'ndan seyrettikleri Keşanlı Ali Destanı, Türk tiyatrosunun önemli yazın örneklerinden bir tanesi. Ali, kendi halinde bir kenar mahalle delikanlısı iken, namlı bir kabadayıya dönüşür. Yokluğunda mahallede başlamış olan anarşi, durulmak için Ali'nin mahpushaneden gelmesini bekler. Bir de gönlü kırık Zilha gizliden gizliye bekler, Ali'yi. Keşanlı Ali için Sineklidağ'ın kendisine biçtiği 'rol'ü giymek bir yana, 'aşk' postunu yerlere sermek ve serilmek de bir yoldur. Ali'nin önünde, bir yanda 'destan' öte yanda 'aşk' olmak üzere iki yol uzanır. Destan bu ya, her zaman 'kahraman' kılıç kuşanmaz; aşk da kuşanır.

  • Keremila
    Keremila

    1915 yılının bir bahar sabahıydı. Son Osmanli meclisinin İstanbul milletvekili Ahmed Selahattin Bey’ in Bebek’ teki beyaz ahşap evinde her zamankinden farklı bir heyecan vardı. İlk evliliğinden çocuğu olmayan Ahmed Selahaddin Bey o günü uzun zamandir bekliyordu. 16 Mart 1915 sabahı doğan ilk ve tek çocuklarına Seza Hanim’ la birlikte Haldun ismini verdiler.

    İstanbul Darül-fünun Hukuk Fakültesi’ nin en genç profesörü Ahmed Selahattin Bey Lozan’ ın mimarlarındandı. Ancak genç yaşta hayatını kabetti. Yıllar sonra yazar olan oğlu “Ölür ise ten ölür canlar ölesi değil” kitabinda babasını şöyle anlattı:

    ...”Daha profesör olmadan yeni evliyken ve yüksek öğrenim genel müdürüyken İttihat ve Terakki hükumetinin sözüm ona hasta olduğundan ama aslında hükumetle bağdaşmayan liberal düşüncelerinden ötürü matematikçi Salih Zeki’ yi işinden uzaklaştırınca İttihat ve Terakki’ nin bu yüz kızartan suçuna katılamayacağını, profesör hasta ise işinden çıkartmak yerine tedavisinin gerekeceğini bildiren bir yazı yazıp istifa etmişti. Öldüğünde 42 yaşındadır ve cebinden yalnız 75 kuruş çıkmıştır. Bütün bu ayrıntıları nereden mi biliyorum? Kendisi babamdır da ondan.”

    Annesiyle başbaşa kalan Haldun önce Galatasaray Lisesi’ nde yatılı okudu. Ardından devlet bursuyla Almanya’ ya Heidelberg Üniversitesi’ ne gitti. Arzusu günün birinde bir gazetenin başyazarı olmakti. Bu yüzden siyasal bilimler fakültesini tercih etti. Anne Seza Hanım oğlunu yalniz bırakmamış, onunla birlikte Heidelberg’e yerleşmişti. Ancak genç Haldun, üçüncü sınıfın sonunda zatüreye yakalandı. Almanya’ da uzun bir süre tedavi edildiyse de eğitimine devam edemeyeceğine karar verip yeniden İstanbul’ a döndü. İstanbul’ da aylarca Erenköy’ deki evden çikamayan Haldun kendini okumaya verdi. Böylece mesleğini seçmesi de kolaylaştı. Yazar olacaktı.

    1945’ te ilk öyküsünü, 1949’ da ilk oyunu Günün Adamı’ nı yazdı. Zilli Zarife, Keşanlı Ali Destanı, “Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım” gibi 20’yi aşkin oyuna, “Yaşasın Demokrasi”, “Şişhane’ ye Yağmur Yağıyordu” gibi onlarca öykü ve denemeye imza attı.

    İstanbul Üniversitesi Alman Filolojisi’ nden mezun olan Haldun Taner Edebiyat Fakültesi’ nde ve Gazetecilik Enstitüsü’ nde ders veriyordu. Ancak üniversitenin kadrolu elemanı değildi. Buna rağmen 1960 darbesinden sonra “sakincali öğretim üyesi” olarak 147’ lerle birlikte üniversiteden uzaklaştırılmaktan kurtulamadı.

    “Son günlerde basında 147’ ler Derneği’ nin önümüzdeki günlerde seçimlerde şu veya bu parti listesinde toplu olarak yer alacaklarina dair bazı söylentiler dolaşmaktadır. Sırf akademik bir kurul olarak kurulan 147’ler Derneği’ nin toplu olarak faal politika ile ve dolayısıyla siyasal partilerin hiç biriyle ilişiği olmayacağını ancak ferd olarak her vatandaş gibi politikaya katılmak isteyenin de istediği partiden aday olmasını kimse engelleyemez.”

    Haldun Taner’ in bu olaydan sonra bir daha iktidarla yıldızı barışmadı. Hep muhalif oldu. Hem oyunlarında hem öykülerinde iktidarı, iktidar yandaşlarını bazen sert bazen de mizahi bir üslupla eleştirdi. Yıllar sonra Kültür Bakanlığı ve Şehir Tiyatroları sanat yönetmenliğini de belki bu yüzden reddetti.

    Yıllar sonra Milliyet gazetesindeki 28 Nisan 1985 tarihli köşesinde demokrasiyi şöyle tarif ediyordu:

    “Demokraside el pençe divan durup boyun kırmak yoktur. Dalkavukluk, ”evet efendim”cilik,”sepet efendim”cilik, “aynen keramet efendim”cilik yoktur. Demokrasi zart zurta hiç gelmez. “Bu budur”, “ben yaptım oldu” sananların balonunu delerler. Demokrasi kuru bir etiket değildir. Demokrasi bir düşünce tarzıdır, bir yaşam üslubudur.

    Hasılı demokrasi en güç rejimdir.

    Çünkü kültür ister, olgunluk ister, eğitim ister. Sade fikir özgürlüğü, söz eşitliği yetmez. O fikir ve sözlerde seviye ister.”

    Tiyatronun bir bilim olarak üniversitelerde okutulmasına önayak oldu. Zeki Alasya Metin Akpınar’ la birlikte ilk politik taşlama, yani kabare tiyatrosunu kurdu. Adı Devekuşu Kabare’ ydi.
    Haldun Taner ilk müzikal oyunu, ilk epik tiyatroyu, Keşanlı Ali Destanı’ nı yazdı.

    Haldun Taner Keşanlı Ali Destanı’ nı önce Devlet Tiyaroları’ na ve Şehir Tiyatroları’ na vermiş ancak ikisinden de red cevabı almıştı. Zira iki kurum da oyunun o güne kadar adı pek de duyulmayan Yalçın Turan’ ın yaptığı müziklerini beğenmemişti. Müziklerin değiştirilmesini kabul etmeyen Haldun Taner kara kara Keşanlı Ali’ yi ne yapacağını düşünüyordu.

    Herkes oyuna bayılmiştı. Yalnız küçük bir sorun vardı. Oyunun kadrosu 40 kişiydi. Oysa Engin Cezzar Gülriz Sururi Tiyarosu’ nun kadrosu 15’ i bulmuyordu. Üstelik bu oyunu sahneye koyacak, dekor yaptıracak paraları da yoktu. Haldun Taner’ in “iki kalas bir heves olursa tiyatro olur” sözünü doğrularcasına önce oyuncu bulundu, ardından kredi almak için araba rehin bırakıldı ve sonunda oyun sahnelendi.

    Keşanlı Ali Destanı sonrasında pek çok Avrupa ülkesinde sahneye çıktı. Sahnelendiği ülkelerde gazetelere manşet oldu.

    “Yermek için yazdık, öğretmek için yazdık, anlatmak için yazdık, güldürmek için yazdık, yüreklendirmek için yazdık. Bunların hepsini bir arada denemek için yazdık. Bir gediği doldurduğumuz kuruntusu ile, bizden önce söyleneni yakalamak hevesiyle yazdık. Yararlı olmak duygusu ile yazdık. Yazıyoruz da. Yazacağız da. Ölüm bir gün elimizi tutuncaya kadar...“

    Ölüm, Haldun Taner’ in elini 7 Mayıs 1986’ da İstanbul’ da tuttu.


    '17.05.2006 Emiyra YILMAZ'

  • Saliha Yadigar
    Saliha Yadigar

    'Yaprak Ne Canlı Yeşil' en güzel öyküsüydü.

  • Hatce
    Hatce

    tam bir ustad...yazar..bir sözü vardır ki yıllardır tutmaya çalışırım orada ki anlamı; sabah erken kalkanlarındır...!

  • Ali Sırrı Yeğenoğlu
    Ali Sırrı Yeğenoğlu

    Kimsenin tanımadığı bir kişi