telgrafın tellerini kurşunlamalı öyle değildi bu türkü bilirim bir de içime her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek bazan gelmesi beklenen bazaen ansızın çıkagelen haberler bilirim mektuplar biliirm
içimde kaynayan bir mahşer var bu mahşer birde annelerin kalbinde kaynar çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde ya da çamaşır sererken bahçelerde alıverirler karahaberini ansızın okul dönüşü bir trafik kazasında can veren oğullarının
birde gencecik aşıkların yüreklerini bilirim bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan yada melal denizi parkların ıssız yerlerinde örneğin hind okyanusu gibi derin isyanın kapkara sularına dalan
nice akşamalr bilirim ki karanlığını bir millet hastanesinde dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda başını koaloriferborularına gömmüş beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiblerden haber sormaya korkan genç kızların yüreğinden almıştır
bir de baharlar bilirm apartman odalarında büyüyen çocukalrın bilmediğibilemiyecği anadolu bozkırlarında istanbuldan çıkıp diyarbekire doğru tekerleri yamalı yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen cesur otobüs pencerelerinden bilinçsiz bir baş kayması ile görülen evrensel akdınların iki bükşüm çapa yaptıkalrı tarla kenarlarında çıplak ayakları yumuşak toptrakalra batmış ırgat çocukalrının bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen
yazlar bilirim memeleketime özgü yiğit köy delikanlılarının ncir çekirdeği meselelerde birbirlerini kurşunladıkları birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan üstüne cehennem göğermiş mor sinekler konup kaljkan diğeri kan ter içinde yayla yollarında mavzerin demirini alnına dayamışyüreği susuzluktan bunalan içinden mahpushane çeşmeleri akan ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp apansız silahına davranan nice delikanlıların figüranlık yaptığı yazlar bilirim memleketime özgü
güzler biliirm ülkeme dair karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir kalakalmış bir kıyıda melul ve tenha kalbim gibi kabolmuş daracık ceplerinde elleri titreyen kenar mahalle çocukları bir sıcak somun için yalın kat bir don için dökülür bulvarlara yapraklar gibi
kadınlar bilirim ülkeme ait yürekleri akdeniz gibi geniş soluğu afrika gibi sıcak göğüsleri çukurova gibi münbit dağ gibi otururlar evlerinde limanlar gemileri nasıl beklerse öyle beklerler erkeklerini yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi
isyan şiirleir bilirim sonra kelimeler tank gibi geçer adamın yüreğinden harfler harp düzeni almıştır mısralarda kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır kimi bir soygun sofrasında ışıklı salonlarda hırsızın gırtlağına tıkanmıştır
müslüman yürekler bilirim daha kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet eller bilirim haşin hoyrat mert alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır her kırışığı sorulacak bir hesabı her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır
bütün bunların üstüne hepsinin üstüne sevda smözleri söylemeliiym vatanım,milletim tüm insanlar kardeşlerim sonra sen gemelisin dilimin ucuna adın gelmeli adın kurtuşluştur ama söylememliyim can kuşum umudum canım sevgilim...
bu yağmur kanımı boğan bir iplik
tenimde acısız yatan bir bıçak
bu yağmur yerde taş ve bende kemik
dayandıkça çisil çisil yağacak
bu yağmur delilik vehminden üstün
karanlık kovulaz düşüncelerden
cinlerin beynimde yaptığı düğün
sulardan seslerden ve gecelerden...
bu yağmur bu yağmur bu kıldan ince
nefesten yumuşak yağan bu yağmur
bu yağmur bu yağmur bir gün dinince
aynalar yüzümü tanımaz olur
küçük muttarid muhteriz darbeler
kafeslerde camlarda pür ihtizaz
olur dembedem nevhager nağme saz
kafeslerde camlarda pür ihtizaz
küçük muttarid muhteriz darbeler...
gelin tanış olalım
işi kolay kılalım
sevelim sevilelim
dünya kimseye kalmaz...
şeb -i yeldayı muvakkıtla müneccim n ebilir
müptelay ı gama sor ki kim geceler kaç saat
telgrafın tellerini kurşunlamalı
öyle değildi bu türkü bilirim
bir de içime
her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen
bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
bazan gelmesi beklenen bazaen ansızın çıkagelen
haberler bilirim mektuplar biliirm
gamda dağlar kurmalıyım
kayaları kelimeler olan
kırk ikindi saymalıyım
kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma
saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından
baştan ayağa ıslanmalıyım
gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım
içimde kaynayan bir mahşer var
bu mahşer birde annelerin kalbinde kaynar
çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde
ya da çamaşır sererken bahçelerde
alıverirler karahaberini ansızın
okul dönüşü bir trafik kazasında
can veren oğullarının
birde gencecik aşıkların yüreklerini bilirim
bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş
bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine
karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin
beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
yada melal denizi parkların ıssız yerlerinde
örneğin hind okyanusu gibi derin
isyanın kapkara sularına dalan
nice akşamalr bilirim ki
karanlığını
bir millet hastanesinde
dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
başını koaloriferborularına gömmüş
beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiblerden
haber sormaya korkan
genç kızların yüreğinden almıştır
bir de baharlar bilirm
apartman odalarında büyüyen çocukalrın bilmediğibilemiyecği
anadolu bozkırlarında
istanbuldan çıkıp diyarbekire doğru
tekerleri yamalı yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
cesur otobüs pencerelerinden
bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
evrensel akdınların iki bükşüm çapa yaptıkalrı tarla kenarlarında
çıplak ayakları yumuşak toptrakalra batmış
ırgat çocukalrının
bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen
yazlar bilirim memeleketime özgü
yiğit köy delikanlılarının
ncir çekirdeği meselelerde birbirlerini kurşunladıkları
birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
üstüne cehennem göğermiş mor sinekler konup kaljkan
diğeri kan ter içinde yayla yollarında
mavzerin demirini alnına dayamışyüreği susuzluktan bunalan
içinden mahpushane çeşmeleri akan
ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
apansız silahına davranan
nice delikanlıların figüranlık yaptığı
yazlar bilirim memleketime özgü
güzler biliirm ülkeme dair
karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir
kalakalmış bir kıyıda melul ve tenha
kalbim gibi
kabolmuş daracık ceplerinde elleri
titreyen kenar mahalle çocukları
bir sıcak somun için
yalın kat bir don için
dökülür bulvarlara yapraklar gibi
kadınlar bilirim ülkeme ait
yürekleri akdeniz gibi geniş soluğu afrika gibi sıcak
göğüsleri çukurova gibi münbit
dağ gibi otururlar evlerinde
limanlar gemileri nasıl beklerse
öyle beklerler erkeklerini
yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi
isyan şiirleir bilirim sonra
kelimeler tank gibi geçer adamın yüreğinden
harfler harp düzeni almıştır mısralarda
kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
kimi bir soygun sofrasında ışıklı salonlarda
hırsızın gırtlağına tıkanmıştır
müslüman yürekler bilirim daha
kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
eller bilirim haşin hoyrat mert
alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
her kırışığı sorulacak bir hesabı
her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır
bütün bunların üstüne
hepsinin üstüne sevda smözleri söylemeliiym
vatanım,milletim tüm insanlar kardeşlerim
sonra sen gemelisin dilimin ucuna adın gelmeli
adın kurtuşluştur ama söylememliyim
can kuşum umudum canım sevgilim...
yani benim antolojim..
bugünlerde iyiliğim üzerimde...sizi zahmetten kurtarayım...
güldeste = antoloji....