Guantanamo yolu diye bir filim vardı. Guantanamo Üssünde günahsız bir kaç kişinin başından geçenler konu edilmişti. Guantanamo da ABD nin insana bakışının, insanlığa bakışının ne olduğu gayet ne görülmektedir.
Murat Kurnaz adındaki bir Türk ABD’nin Küba’daki Guantanomo Üssü’nde yaşadıklarını anlatıyor:
Terör örgütü El Kaide ve Taliban bağlantıları olduğu iddiasıyla 19 yaşındayken Pakistan’da tutuklanan ve ABD’nin Küba’daki Guantanamo Üssü’nde 5 yıl boyunca yargılanmadan tutulan 24 yaşındaki Murat Kurnaz, yaşadıklarını Uğur Dündar’a anlattı. MURAT Kurnaz, 2001 yılında Pakistan ve Hindistan’da 10 milyon üyesi olan 'Jema’at Al Tablighi' adlı barış yanlısı bir cemaatin gezisiyle Almanya’dan Pakistan’a gitti. Kurnaz, başına gelenleri şöyle anlattı: BENİ SATTILAR Beni Kandahar’da önce gazeteci olmak şüphesiyle tutukladılar. Aslı olmadığını öğrendiklerinde 3000 dolar karşılığında Amerikalılara sattılar. Sonradan Guantanamo’daki sorgularım sırasında, sorgucunun biri bana itiraf etti. Ben onlara 'Suçsuzum, siz beni 5000 dolara satın aldınız' demiştim. O da bana 'Yok sen o kadar etmemiştin, biz sana 3000 dolar ödedik' demişti. İŞKENCE SEANSLARI Burada 3 ay boyunca ağır işkencelere maruz kaldım. Çırılçıplak soyup ellerimi arkadan zincirle bağlayarak tavana astılar. Sonra el ve ayaklarım zincirlerle bağlı, gözlerim, kulaklarım kapalı, yüzümde maskeyle 20 saatlik bir yolculuk. Guantanamo’daki 'Camp X Ray' denilen ve kafeslerden oluşan yere geldiğimizde çok şaşırdım. Kafeslerde tuvalet yok. Musluk yok. ŞOK ODALARI 3 aydan fazla izole edilmiş, sıcak-soğuk şok odasında kaldım. Odaya girdiğinizde sürekli size sıcak hava basılıyor. Sonra dondurucu soğuk hava basılıyor. Korkunç bir işkence yöntemi. Cereyan vermek, su içersine yatırıp boğmak, açlık, susuzluk, zincirlere bağlanıp asılmak gibi ve akla gelmeyen çeşit çeşit işkenceler var. Diyorlar ki 'El-Kaidesin.' Yok dediğinde basıyorlar cereyanı, 2-3 saat böyle devam ediyor. ÖLEN İNSANLAR GÖRDÜM Bir leğen içinde su getiriyorlar. Saçlarımızdan tutup içine batırıyorlar. Orada birçok insanın öldüğünü kendi gözlerimle gördüm. Çırılçıplak soyuyorlardı, zincirlerle çekip asıyorlardı. Böylece 4-5 gün kaldım. Doktor gelip bakıyor; dayanabilir misin dayanamaz mısın diye. 20 gün boyunca aç kaldık. Günde 3 öğün sadece tost, bir havuç ya da bir elma veriyorlardı. PSİKOLOJİK İŞKENCE Tüm bu işkence yöntemlerinin sonuç vermediği hallerde, psikolojik işkencelere başvuruluyor. Kuran’ı yere atıp tekmeliyorlardı. Tuvalete atıyorlardı. Ezan ile müziği aynı anda açıp oynuyorlardı. Dini hakaretler yapıyorlardı. Bir keresinde soğuktan ellerimi, ayaklarımı, vücudumu hissetmiyordum. O anda kafamda bir namlu. Asker bana bağırıyor, seni öldürürüm diye. Ben gülmeye başladım. Tüm mahkumlar gülmeye başladı. Çünkü ben zaten ölmüş gibiydim. Aslında beni vursaydı, iyilik etmiş olacaktı. BU KAĞIDI İMZALA Bir gün bana bir kağıt getirdiler üzerinde birçok şeyi imzalamamı istediler. Misal ben buradan çıktıktan sonra bir daha bu gibi şeyleri yapmayacağıma dair. Kendilerine dedim ki 'Ben bu gibi işleri zaten hiç yapmadım, bunu biliyorsunuz! İmzalamıyorum...' 'Eğer imzalamıyorsan burada ebediyen kalacaksın' dediler. Pakistan’dan beni nasıl aldılarsa, yine o şekilde teslim ettiler. Ellerim, kollarımın, ayaklarım zincirli. Gözlerim kapalı, yüzümde maske. Gerçi Almanya’ya gelen tek bendim. Benden başka kimse yoktu uçakta. Koltuğa zincirlediler beni, kalkmamam için. Aynı Pakistan’dan Kandahar’a nasıl götürdülerse, Küba’dan Almanya’ya da işte böyle getirdiler; hiçbir fark yok. Kurnaz, Guantanamo cehennemini anlattı Murat Kurnaz’ın 19 yaşında başlayan ve yaklaşık 5 yıl süren işkence dolu esaret günleri, geçen ağustos ayında sona erdi. Bir otomotiv firmasında işçi olarak çalışan baba Metin Kurnaz ile ev kadını Rabia Hanım’ın dört çocuğunun ikincisi olarak 1982 yılında Bremen’de dünyaya gelen Murat Kurnaz, 'Ben Almanya’da doğan Almanlardan farklı değilim' diyor. Ve hayatına kaldığı yerden başlamak üzere yeniden evlenmek, bir aile kurmak ve normal hayatına dönmek istiyor. Guantanamo görüntülerinin hepsi sahte Murat Kurnaz, hapisten çıktıktan sonra gazetelerde gördüğü fotoğrafların sahte olduğunu öne sürdü. Kurnaz şunları söyledi: 'Çıktıktan sonra Guantanamo ile ilgili birçok resimler, görüntüler gördüm. Bunların hepsi yalan. Bunlar gerçek değil. Çekimler için Amerikalılar 2-3 mahkum seçiyordu. Bunlara döşek, battaniye her şeyi veriyorlardı. Ellerine tespih veriyorlar, takke veriyorlar ve başlıyorlar onları çekmeye. ’Guantanamo Yolu’ belgeseli çok iyi yapılmış. Ama olanların sadece yüzde 20’sini anlatıyor. Bir filmde yıllar içerisinde olmuş olan olayları gerçekleştirebilmek mümkün değil.'
KÜBA HÜKÜMETİ’NİN ULUSAL VE ULUSLARARASI KAMUOYUNA YÖNELİK AÇIKLAMASI Guantanamo ABD Deniz Üssü, Küba ulusal sahasında 117.6 kilometre kare alan kapayan bir tesistir. Bu saha 1903’te ABD Hükümeti ve o dönem Tomas Estrada Palma başkanlığındanki Küba Hükümeti arasında imzalanan Kömür İkmal ve Deniz Üsleri Sözleşmesi’ne dayanarak işgal edilmişti. O vakit ülkemiz gerçek bağımsızlığına sahip değildi; bu da, Küba halkının İspanyol hükümranlığına karşı gerçekleştirdiği bağımsızlık savaşına müdahale eden ABD ordusunun işgali altında olduğu sırada ABD Kongresi’nce kabul edilen ve 1901 Martı’nda ABD Başkanı McKinley tarafından onanan bir kanun değişikliği -Platt Kanunu- nedeniyledir.
Platt Kanunu ABD’ye Küba’ya müdahale hakkı tanımaktaydı ve bu hak, 1901 Anayasamıza ABD askeri birliklerinin Küba toprağından çekilmesinin ön koşulu olarak dayatılmıştı. Bu şartın üstüne, yukarıda bahsi geçen Kömür İkmali ve Deniz Üsleri Sözleşmesi 1903 Şubatı’nda sırasıyla Havana ve Washigton’da imzalanmıştı. Aslen ulusal sahamızın iki bölgesini, hem Guantanamo hem de Bahia Honda’yı kapsıyordu, ancak berikinde bir deniz üssü hiçbir zaman kurulmadı.
Sözleşmenin ikinci maddesinde ABD’ye tanınan hak kelimesi kelimesine şöyle tanımlanmaktaydı: “bu alanların -başka hiçbir amaç için değil- yalnızca kömür ikmal ve deniz üsleri olarak kullanımları amacıyla her türlü donanımı sağlamak.”
1903 Şubat’ında imzalanan bu sözleşmeye ek olarak aynı yıl 22 Mayıs’ta Platt Kanunu’nun sekiz maddesinden faydalanılarak Küba ve ABD arasında “Karşılıklı İlişkilere Dair Kalıcı Anlaşma” imzalandı ve böylece bu maddeler Antlaşma’nın maddeleri haline getirilmiş oldu.
Yirmi bir sene sonra, 29 Mayıs 1934’te ise Başkan Franklin Delano Roosevelt’in “İyi Komşuluk” siyaseti doğrultusunda Küba ve ABD arasında 1903 Anlaşmasını ve dolayısıya da Platt Kanunu’nu fesheden içerikte yeni bir “Karşılıklı İlişkilere Dair Anlaşma” imzalandı.Yeni anlaşma Bahia Honda’da üs kurulmasını ihtimal dışı bırakıyor, ancak Guantanamo Deniz Üssü’nün varlığını destekliyor ve mevcut hükümleri muhafaza ediyordu Geçerliliğini koruyan bu hükümler için yeni Antlaşmanın üçüncü maddesinde harfiyen şunlar belirtilmekteydi:
“Küba Devlet Başkanı tarafından 16 Şubat 1903’te ve ABD Başkanı tarafından aynı yılın aynı ayının 23’ünde imzalanan Küba topraklarının ABD’ya kömür ikmal ve deniz üsleri için devri hakkındaki sözleşmenin değiştirilmesine dair taraflar anlaşıncaya kadar, Guantanamo’daki deniz üssüne dair sözleşmenin içerdiği hükümler geçerliliğini koruyacaktır. Guantanamo’daki deniz üssü söz konusu olduğunda iki hükümet arasında kömür ikmal ve deniz üsleri hakkında 2 Haziran 1903’te imzalanan ek anlaşma da aynı biçimde ve aynı koşullarla geçerliliğini koruyacaktır. ABD Guantanamo’daki bahsi geçen üsten ayrılmadıkça veya iki hükümet mevcut sınırlarında bir değişiklik üzerinde anlaşmadıkça, söz konusu deniz üssü, şimdiki sözleşme tarihindeki sınırlarla, bugün üzerinden bulunduğu alana sahip olmaya devam edecektir.”
Yukarıda bahsi geçen ek sözleşme, ana sözleşmenin dayattığı koşulların fesatlığını ortaya sermektedir. Öyle ki, ABD 117.6 kilometre kare Küba toprağına –yani ülkenin en güzel körfezlerinden birinin önemli bir bölümünü barındıran 11 bin 760 hektar araziye- karşılık Küba Cumhuriyeti’ni yıllık 2000 ABD doları gibi bir mebla ile tazmin edecekti; bugünse bu mebla Küba’ya çek yoluyla ödenecek 4,085 ABD dolarına çıkarılmıştır –yani hektar başına 34.7 sent. En doğal haysiyet duygumuz, ayrıca topraklarımızın bu bölümünde olup bitenleri hiçbir şekilde tasvip etmiyor oluşumuz, Küba’yı -çoktandır varolmayan bir kurum olan- Küba Cumhuriyeti Hazine Genel Müdürlüğü adına düzenlenmiş bu çekleri bozdurmaktan alıkoymuştur.
Küba Devrimi’nin zaferinin ardından söz konusu üs Küba ile ABD arasında çok sayıda sürtüşmeye neden olmuştur. Orada çalışan üç bini aşkın Kübalının büyük çoğunluğu işlerinden atılmış ve yerlerine başka ülke vatandaşları yerleştirilmiştir. Şu anda üste çalışanlar arasında yalnızca on Kübalı vardır.
Geçmişte bu tesisten bölgemize taciz ateşleri açıldığı olmuş ve zaman zaman bunlar sonucunda Kübalı askerler yaşamlarını yitirmiştir. Üs, karşı devrimciler için bir sığınak ve destek mekanı olmuştur. Küba’da devrim döneminde ABD hükümetinin tek yanlı kararları doğrultusunda kendi olanaklarıyla ABD’ye gitmeye çalışan on binlerce Haitili ve Kübalı bu askeri üsse götürülmüştür. Kırk küsur yıl boyunca söz konusu üs, bölgedeki varlığına zemin oluşturan sözleşmede hiçbir biçimde yer almayan bir çok farklı amaç için kullanılmıştır.
Ancak Küba bunları engellemek üzere hiçbir adım atamamıştır.
Öte yandan, bu uzamış, kronikleşmiş ve anormal sorunun çözümünü hedefleyen, yani ulusal topraklarımızın halkımızın iradesi hilafına işgal edilmiş olan bu parçasının ülkemize iadesini önüne koyan bir çalışma, sakin, yasal ve diplomatik bir süreç için elverişli koşullar yarım yüzyıl boyunca varolmamıştır.
Buna rağmen Küba’nin bu potansiyel tehlike arzeden garip soruna dair net bir politikası vardır: İki ülke arasında varolan çok sayıdaki ciddi ayrılıklar arasında, bu on yıllardır süregiden meselenin bir ana başlık, hatta öne çıkan bir başlık haline gelmesinin önüne geçmek. 19 Şubat 2000’de sunulan Baragua Önergesi’nde Gunatanamo üssü konusu ayrıntısıyla ele alınıyor ve Küba’nın politikası şu şekilde tarif ediliyordu: “Şu anda ana hedefimiz olmasa dahi Guantanamo’daki gayri meşru biçimde işgal edilmiş toprakların Küba’ya iadesi, halkımızın hakkı ve hiçbir zaman vazgeçmeyeceğimiz bir davadır! ”
Söz konusu askeri bölge Kübalı ve ABD’li askerlerin karşı karşıya bulunduğu ve dolayısıyla serinkanlılık ve sorumluluk duygusunun en fazla ihtiyaç duyulduğu mekandır. Egemenliğimiz ve haklarımızın savunması yolunda savaşmaya ve gerekirse canımızı vermeye her an hazır olsak da, halkımızın ve onun liderlerinin en kutsal görevi önlenebilecek, gereksiz ve kanlı savaşlardan kaçınmaktır.
Bu üs, aynı zamanda iki ülke arasında sorun yaratmaya çalışan, böylece ABD’nin muazzam gücü karşısında siyasi, ekonomik ve ideolojik alanlarda kahramanca bir direnen halkımızın saldırılarla karşılaşmasını uman çevrelerin, planlarını uygulamalarına müsait bir yer olmuştur.
Ülkemiz burada temkinli ve ılımlı bir siyaset gütmeye özel olarak dikkat etmiştir.
Ancak belirtilmesi gereken bir nokta, Guantanamo deniz üssünün on yıllardır sürekli gerilim yaşanan bir bölge olmasına rağmen son yıllarda kimi değişikliklerin gerçekleşmiş ve karşılıklı saygıya dayanan bir atmosferin hakim kılınmış olduğudur.
1994’te ABD hükümetinin buraya yolladığı çok sayıda mültecinin üste yoğunlaşmasının ardından ortaya çıkan durum, biriken ve çok sayıda insanın yaşamını tehdit eden pek çok sorunun da çözüm ihtiyacını sergilemişti. Topraklarımızdan ABD’ye iltica etme meraklısı kimileri bunun için üsten yararlanmaya kalkıyorlar, öte yandan birçoğu da ABD üssünü terkedip ülkemize mayın tarlalarından geri dönmeye çalışıyorlardı. Bu arada kazalar yaşanıyor ve askerlerimiz mayınlı tarlalardan insanları kurtarmak için büyük riskler alıyorlardı. Bu gibi faaliyetler aynı zamanda üsteki personel ile bilgi alışverişi ve işbirliğini de gerektirmekteydi. Buna ek olarak, bölgedeki sağanak yağmurlar ve taşan nehirler mayınları sürükleyip işaretlerini bulanıklaştırarak iki taraf için de tehlikeli vaziyetlerin doğmasına yol açıyordu.
Bu gibi durumlar havayı yumuşattı; dahası üs bölgesinde iki tarafta da sorumlu düzeydekilerin artık bir zorunluluk haline gelen -asgari düzeyde de kalsa- yasal bir bağlantı kurmalarına katkıda bulundu. Sonuç olarak bugün bölgede hakim olan hava bir düşmanlık ve savaş ortamı olarak tarif edilmez.
Öte yandan iki yeni uluslararası gelişme üssün durumunu etkiledi: 1999’da Kosova’daki savaşı ve 11 Eylül terörist sdaldırılarını takiben gelişen Afganistan’daki savaş. İki vakada da ABD öncü rol üstlenmişti.
Birinci vakada çok sayıda Kosovalı sığınmacının gelişi söz konusu oldu. ABD hükümeti, geçmiş sözleşmelere uygun olarak, askeri üssü bunların bir kısmına açmaya karar verdi. Bu tarz kararlar her zaman tek yanlı olarak verilir ve öncesinde görüşlerimize hiçbir zaman başvurulmazdı, dahası bilgilendirilmeyiz bile. Ancak ilk defa o sefer, alınana karar ve gerekçesi bize iletildi. O sefer olumlu bir yanıt verdik.
Her ne kadar o savaşa karşı durmuş olsak da, Kosovalı sığınmacıların muhtaç oldukları yardıma muhalif olmamız için bir sebep yoktu. Hatta sağlık hizmeti veya gereksinim duyulabilecek herhangi bir başka hizmeti sağlamak konusunda tarafımızdan işbirliği önerilmişti. Ancak sonunda sığınmacılar Guantanamo deniz üssüne yollanmadılar.
Bu sefer ise Afganistan’daki savaş tutsaklarının üsse getirilmesine karar verildi. Geçmişte olduğu gibi, yine görüşümüze başvurulmadı ama bir jest olarak nakil öncesinde, tutsakların üste nasıl yerleştirileceğine ve halkımızın güvenliğinin hiçbir biçimde tehdit edilmediğine dair geniş ve ayrıntılı biçimde bilgi sunuldu. Konu hakkındaki son ayrıntılar Küba yetkililerine 7 Ocak 2002 tarihinde iletildi.
Verilen bilgiden anlaşılan, amaçlarını gerçekleştirmek için gerekli önlemleri almaktan sorumlu askeri personelin ciddi ölçüde takviye edileceğidir.
Her ne kadar terörizmin nasıl yok edileceğine dair yaklaşımlarımız farklı da olsa, Küba ve ABD arasındaki ayrım, halkımızın 40 yıldan fazla zamandır mağduru olduğu ve yakından tanıdığı bu musibeti ortadan kaldırma ihtiyacına dair değil, yönteme dairdir. Geçtiğimiz 11 Eylül’de ABD halkına o iğrenç vahşi darbeyi indiren de aynı musibetti.
ABD hükümetinin savaş esirlerini –kendi topraklarımızda bulunan, ancak üzerindeki haklarımız elimizden alınmış olan- bir askeri tesise nakli, başlangıçtaki şartlara uymamaktadır. Ancak Küba Hükümeti’nin bu faaliyetin yürümesini engellemeye yönelik herhangi bir tavrı olmayacaktır.
Operasyondan haberdar edilen ve bu faaliyetin ciddi boyutlarda personal nakli ve hava taşımacılığı gerektirdiğinin farkında olan Küba yetkilileri, ABD deniz üssünündeki personelle iletişim halinde olacaklar ve taşınan personelin hayatlarını tehdit edebilecek herhangi bir kaza ihtimalinin önüne geçmek için gerekebilecek önlemleri alacaklardır.
Bu operasyonun, gerektireceği askeri personel takviyesinin geniş boyutlarına rağmen ülkemizin güvenliği açısından bir tehdit teşkil ettiğini düşünmüyoruz. Dolayısıyla tesis bölgesinde görevli Kübalı personel sayısını ve askeri olanakları artırmayacağız. Disiplinli ve kalifiye personelimiz, yabancı tutsakların üsse taşınması sırasında ortaya çıkabilecek herhangi bir tehlike karşısında bölgedeki nüfusun güvenliğini sağlayabilecek yeterliktedir.
Küba, bölgede son yıllardır hakim olan ılımlı ve karşılıklı saygıya dayalı atmosferi korumak için elinden gelen tüm çabayı sarfedecektir.
Öte yandan Küba Hükümeti tutsakların nakli öncesinde bilgi sağlanmasını takdirle karşılamakta ve ABD yetkililerinin, tutsakların Uluslararası Kızıl Haç Örgütü tarafından gözetimi altında, makul ve insani bir muameleye tabi tutulacakları yollu açıklamalarını memnuniyetle karşılamaktadır.
Üste barındırılacak tutsakların kesin sayısı belli olmasa da –daha önceki Kosovalı mülteciler meselesinde olduğu gibi- ihtiyaç duyulan sağlık hizmetleri ve kendi kontrolümüzdeki bölgeleri bulaşıcı hastalıklardan korumak için ayrıca sağlık koruma programları sağlanmasında işbirliğine hazırız. Benzer şekilde yararlı, yapıcı ve insani amaçlarla her türlü işbirliğine hazırız.
Küba’nın konu hakkındaki tavrı budur! Küba Cumhuriyeti Hükümeti 11 Ocak 2001
Guantanamo, ABD nin göğsünde takılı duran şerefsizlik madalyalarından biridir.
Guantanamo, işgalci, işkenceci ABD nin kabahat sayfalarından sadece biridir.
Guantanamo yolu diye bir filim vardı.
Guantanamo Üssünde günahsız bir kaç kişinin başından geçenler konu edilmişti.
Guantanamo da ABD nin insana bakışının, insanlığa bakışının
ne olduğu gayet ne görülmektedir.
insanlığın tükendiği işkence evi diyebileceğim cezaevi olma sınırı aşmış insafı olmayanların elinde tuttuğu tüyler ürperten yer...
Murat Kurnaz adındaki bir Türk ABD’nin Küba’daki Guantanomo Üssü’nde yaşadıklarını anlatıyor:
Terör örgütü El Kaide ve Taliban bağlantıları olduğu iddiasıyla 19 yaşındayken Pakistan’da tutuklanan ve ABD’nin Küba’daki Guantanamo Üssü’nde 5 yıl boyunca yargılanmadan tutulan 24 yaşındaki Murat Kurnaz, yaşadıklarını Uğur Dündar’a anlattı.
MURAT Kurnaz, 2001 yılında Pakistan ve Hindistan’da 10 milyon üyesi olan 'Jema’at Al Tablighi' adlı barış yanlısı bir cemaatin gezisiyle Almanya’dan Pakistan’a gitti. Kurnaz, başına gelenleri şöyle anlattı:
BENİ SATTILAR Beni Kandahar’da önce gazeteci olmak şüphesiyle tutukladılar. Aslı olmadığını öğrendiklerinde 3000 dolar karşılığında Amerikalılara sattılar. Sonradan Guantanamo’daki sorgularım sırasında, sorgucunun biri bana itiraf etti. Ben onlara 'Suçsuzum, siz beni 5000 dolara satın aldınız' demiştim. O da bana 'Yok sen o kadar etmemiştin, biz sana 3000 dolar ödedik' demişti.
İŞKENCE SEANSLARI Burada 3 ay boyunca ağır işkencelere maruz kaldım. Çırılçıplak soyup ellerimi arkadan zincirle bağlayarak tavana astılar. Sonra el ve ayaklarım zincirlerle bağlı, gözlerim, kulaklarım kapalı, yüzümde maskeyle 20 saatlik bir yolculuk. Guantanamo’daki 'Camp X Ray' denilen ve kafeslerden oluşan yere geldiğimizde çok şaşırdım. Kafeslerde tuvalet yok. Musluk yok.
ŞOK ODALARI 3 aydan fazla izole edilmiş, sıcak-soğuk şok odasında kaldım. Odaya girdiğinizde sürekli size sıcak hava basılıyor. Sonra dondurucu soğuk hava basılıyor. Korkunç bir işkence yöntemi. Cereyan vermek, su içersine yatırıp boğmak, açlık, susuzluk, zincirlere bağlanıp asılmak gibi ve akla gelmeyen çeşit çeşit işkenceler var. Diyorlar ki 'El-Kaidesin.' Yok dediğinde basıyorlar cereyanı, 2-3 saat böyle devam ediyor.
ÖLEN İNSANLAR GÖRDÜM Bir leğen içinde su getiriyorlar. Saçlarımızdan tutup içine batırıyorlar. Orada birçok insanın öldüğünü kendi gözlerimle gördüm. Çırılçıplak soyuyorlardı, zincirlerle çekip asıyorlardı. Böylece 4-5 gün kaldım. Doktor gelip bakıyor; dayanabilir misin dayanamaz mısın diye. 20 gün boyunca aç kaldık. Günde 3 öğün sadece tost, bir havuç ya da bir elma veriyorlardı.
PSİKOLOJİK İŞKENCE Tüm bu işkence yöntemlerinin sonuç vermediği hallerde, psikolojik işkencelere başvuruluyor. Kuran’ı yere atıp tekmeliyorlardı. Tuvalete atıyorlardı. Ezan ile müziği aynı anda açıp oynuyorlardı. Dini hakaretler yapıyorlardı. Bir keresinde soğuktan ellerimi, ayaklarımı, vücudumu hissetmiyordum. O anda kafamda bir namlu. Asker bana bağırıyor, seni öldürürüm diye. Ben gülmeye başladım. Tüm mahkumlar gülmeye başladı. Çünkü ben zaten ölmüş gibiydim. Aslında beni vursaydı, iyilik etmiş olacaktı.
BU KAĞIDI İMZALA Bir gün bana bir kağıt getirdiler üzerinde birçok şeyi imzalamamı istediler. Misal ben buradan çıktıktan sonra bir daha bu gibi şeyleri yapmayacağıma dair. Kendilerine dedim ki 'Ben bu gibi işleri zaten hiç yapmadım, bunu biliyorsunuz! İmzalamıyorum...' 'Eğer imzalamıyorsan burada ebediyen kalacaksın' dediler. Pakistan’dan beni nasıl aldılarsa, yine o şekilde teslim ettiler. Ellerim, kollarımın, ayaklarım zincirli. Gözlerim kapalı, yüzümde maske. Gerçi Almanya’ya gelen tek bendim. Benden başka kimse yoktu uçakta. Koltuğa zincirlediler beni, kalkmamam için. Aynı Pakistan’dan Kandahar’a nasıl götürdülerse, Küba’dan Almanya’ya da işte böyle getirdiler; hiçbir fark yok.
Kurnaz, Guantanamo cehennemini anlattı
Murat Kurnaz’ın 19 yaşında başlayan ve yaklaşık 5 yıl süren işkence dolu esaret günleri, geçen ağustos ayında sona erdi. Bir otomotiv firmasında işçi olarak çalışan baba Metin Kurnaz ile ev kadını Rabia Hanım’ın dört çocuğunun ikincisi olarak 1982 yılında Bremen’de dünyaya gelen Murat Kurnaz, 'Ben Almanya’da doğan Almanlardan farklı değilim' diyor. Ve hayatına kaldığı yerden başlamak üzere yeniden evlenmek, bir aile kurmak ve normal hayatına dönmek istiyor.
Guantanamo görüntülerinin hepsi sahte
Murat Kurnaz, hapisten çıktıktan sonra gazetelerde gördüğü fotoğrafların sahte olduğunu öne sürdü. Kurnaz şunları söyledi: 'Çıktıktan sonra Guantanamo ile ilgili birçok resimler, görüntüler gördüm. Bunların hepsi yalan. Bunlar gerçek değil. Çekimler için Amerikalılar 2-3 mahkum seçiyordu. Bunlara döşek, battaniye her şeyi veriyorlardı. Ellerine tespih veriyorlar, takke veriyorlar ve başlıyorlar onları çekmeye. ’Guantanamo Yolu’ belgeseli çok iyi yapılmış. Ama olanların sadece yüzde 20’sini anlatıyor. Bir filmde yıllar içerisinde olmuş olan olayları gerçekleştirebilmek mümkün değil.'
Dünyanın en büyük utancı
KÜBA HÜKÜMETİ’NİN ULUSAL VE ULUSLARARASI KAMUOYUNA YÖNELİK AÇIKLAMASI
Guantanamo ABD Deniz Üssü, Küba ulusal sahasında 117.6 kilometre kare alan kapayan bir tesistir. Bu saha 1903’te ABD Hükümeti ve o dönem Tomas Estrada Palma başkanlığındanki Küba Hükümeti arasında imzalanan Kömür İkmal ve Deniz Üsleri Sözleşmesi’ne dayanarak işgal edilmişti. O vakit ülkemiz gerçek bağımsızlığına sahip değildi; bu da, Küba halkının İspanyol hükümranlığına karşı gerçekleştirdiği bağımsızlık savaşına müdahale eden ABD ordusunun işgali altında olduğu sırada ABD Kongresi’nce kabul edilen ve 1901 Martı’nda ABD Başkanı McKinley tarafından onanan bir kanun değişikliği -Platt Kanunu- nedeniyledir.
Platt Kanunu ABD’ye Küba’ya müdahale hakkı tanımaktaydı ve bu hak, 1901 Anayasamıza ABD askeri birliklerinin Küba toprağından çekilmesinin ön koşulu olarak dayatılmıştı. Bu şartın üstüne, yukarıda bahsi geçen Kömür İkmali ve Deniz Üsleri Sözleşmesi 1903 Şubatı’nda sırasıyla Havana ve Washigton’da imzalanmıştı. Aslen ulusal sahamızın iki bölgesini, hem Guantanamo hem de Bahia Honda’yı kapsıyordu, ancak berikinde bir deniz üssü hiçbir zaman kurulmadı.
Sözleşmenin ikinci maddesinde ABD’ye tanınan hak kelimesi kelimesine şöyle tanımlanmaktaydı: “bu alanların -başka hiçbir amaç için değil- yalnızca kömür ikmal ve deniz üsleri olarak kullanımları amacıyla her türlü donanımı sağlamak.”
1903 Şubat’ında imzalanan bu sözleşmeye ek olarak aynı yıl 22 Mayıs’ta Platt Kanunu’nun sekiz maddesinden faydalanılarak Küba ve ABD arasında “Karşılıklı İlişkilere Dair Kalıcı Anlaşma” imzalandı ve böylece bu maddeler Antlaşma’nın maddeleri haline getirilmiş oldu.
Yirmi bir sene sonra, 29 Mayıs 1934’te ise Başkan Franklin Delano Roosevelt’in “İyi Komşuluk” siyaseti doğrultusunda Küba ve ABD arasında 1903 Anlaşmasını ve dolayısıya da Platt Kanunu’nu fesheden içerikte yeni bir “Karşılıklı İlişkilere Dair Anlaşma” imzalandı.Yeni anlaşma Bahia Honda’da üs kurulmasını ihtimal dışı bırakıyor, ancak Guantanamo Deniz Üssü’nün varlığını destekliyor ve mevcut hükümleri muhafaza ediyordu Geçerliliğini koruyan bu hükümler için yeni Antlaşmanın üçüncü maddesinde harfiyen şunlar belirtilmekteydi:
“Küba Devlet Başkanı tarafından 16 Şubat 1903’te ve ABD Başkanı tarafından aynı yılın aynı ayının 23’ünde imzalanan Küba topraklarının ABD’ya kömür ikmal ve deniz üsleri için devri hakkındaki sözleşmenin değiştirilmesine dair taraflar anlaşıncaya kadar, Guantanamo’daki deniz üssüne dair sözleşmenin içerdiği hükümler geçerliliğini koruyacaktır. Guantanamo’daki deniz üssü söz konusu olduğunda iki hükümet arasında kömür ikmal ve deniz üsleri hakkında 2 Haziran 1903’te imzalanan ek anlaşma da aynı biçimde ve aynı koşullarla geçerliliğini koruyacaktır. ABD Guantanamo’daki bahsi geçen üsten ayrılmadıkça veya iki hükümet mevcut sınırlarında bir değişiklik üzerinde anlaşmadıkça, söz konusu deniz üssü, şimdiki sözleşme tarihindeki sınırlarla, bugün üzerinden bulunduğu alana sahip olmaya devam edecektir.”
Yukarıda bahsi geçen ek sözleşme, ana sözleşmenin dayattığı koşulların fesatlığını ortaya sermektedir. Öyle ki, ABD 117.6 kilometre kare Küba toprağına –yani ülkenin en güzel körfezlerinden birinin önemli bir bölümünü barındıran 11 bin 760 hektar araziye- karşılık Küba Cumhuriyeti’ni yıllık 2000 ABD doları gibi bir mebla ile tazmin edecekti; bugünse bu mebla Küba’ya çek yoluyla ödenecek 4,085 ABD dolarına çıkarılmıştır –yani hektar başına 34.7 sent. En doğal haysiyet duygumuz, ayrıca topraklarımızın bu bölümünde olup bitenleri hiçbir şekilde tasvip etmiyor oluşumuz, Küba’yı -çoktandır varolmayan bir kurum olan- Küba Cumhuriyeti Hazine Genel Müdürlüğü adına düzenlenmiş bu çekleri bozdurmaktan alıkoymuştur.
Küba Devrimi’nin zaferinin ardından söz konusu üs Küba ile ABD arasında çok sayıda sürtüşmeye neden olmuştur. Orada çalışan üç bini aşkın Kübalının büyük çoğunluğu işlerinden atılmış ve yerlerine başka ülke vatandaşları yerleştirilmiştir. Şu anda üste çalışanlar arasında yalnızca on Kübalı vardır.
Geçmişte bu tesisten bölgemize taciz ateşleri açıldığı olmuş ve zaman zaman bunlar sonucunda Kübalı askerler yaşamlarını yitirmiştir. Üs, karşı devrimciler için bir sığınak ve destek mekanı olmuştur. Küba’da devrim döneminde ABD hükümetinin tek yanlı kararları doğrultusunda kendi olanaklarıyla ABD’ye gitmeye çalışan on binlerce Haitili ve Kübalı bu askeri üsse götürülmüştür. Kırk küsur yıl boyunca söz konusu üs, bölgedeki varlığına zemin oluşturan sözleşmede hiçbir biçimde yer almayan bir çok farklı amaç için kullanılmıştır.
Ancak Küba bunları engellemek üzere hiçbir adım atamamıştır.
Öte yandan, bu uzamış, kronikleşmiş ve anormal sorunun çözümünü hedefleyen, yani ulusal topraklarımızın halkımızın iradesi hilafına işgal edilmiş olan bu parçasının ülkemize iadesini önüne koyan bir çalışma, sakin, yasal ve diplomatik bir süreç için elverişli koşullar yarım yüzyıl boyunca varolmamıştır.
Buna rağmen Küba’nin bu potansiyel tehlike arzeden garip soruna dair net bir politikası vardır: İki ülke arasında varolan çok sayıdaki ciddi ayrılıklar arasında, bu on yıllardır süregiden meselenin bir ana başlık, hatta öne çıkan bir başlık haline gelmesinin önüne geçmek. 19 Şubat 2000’de sunulan Baragua Önergesi’nde Gunatanamo üssü konusu ayrıntısıyla ele alınıyor ve Küba’nın politikası şu şekilde tarif ediliyordu: “Şu anda ana hedefimiz olmasa dahi Guantanamo’daki gayri meşru biçimde işgal edilmiş toprakların Küba’ya iadesi, halkımızın hakkı ve hiçbir zaman vazgeçmeyeceğimiz bir davadır! ”
Söz konusu askeri bölge Kübalı ve ABD’li askerlerin karşı karşıya bulunduğu ve dolayısıyla serinkanlılık ve sorumluluk duygusunun en fazla ihtiyaç duyulduğu mekandır. Egemenliğimiz ve haklarımızın savunması yolunda savaşmaya ve gerekirse canımızı vermeye her an hazır olsak da, halkımızın ve onun liderlerinin en kutsal görevi önlenebilecek, gereksiz ve kanlı savaşlardan kaçınmaktır.
Bu üs, aynı zamanda iki ülke arasında sorun yaratmaya çalışan, böylece ABD’nin muazzam gücü karşısında siyasi, ekonomik ve ideolojik alanlarda kahramanca bir direnen halkımızın saldırılarla karşılaşmasını uman çevrelerin, planlarını uygulamalarına müsait bir yer olmuştur.
Ülkemiz burada temkinli ve ılımlı bir siyaset gütmeye özel olarak dikkat etmiştir.
Ancak belirtilmesi gereken bir nokta, Guantanamo deniz üssünün on yıllardır sürekli gerilim yaşanan bir bölge olmasına rağmen son yıllarda kimi değişikliklerin gerçekleşmiş ve karşılıklı saygıya dayanan bir atmosferin hakim kılınmış olduğudur.
1994’te ABD hükümetinin buraya yolladığı çok sayıda mültecinin üste yoğunlaşmasının ardından ortaya çıkan durum, biriken ve çok sayıda insanın yaşamını tehdit eden pek çok sorunun da çözüm ihtiyacını sergilemişti. Topraklarımızdan ABD’ye iltica etme meraklısı kimileri bunun için üsten yararlanmaya kalkıyorlar, öte yandan birçoğu da ABD üssünü terkedip ülkemize mayın tarlalarından geri dönmeye çalışıyorlardı. Bu arada kazalar yaşanıyor ve askerlerimiz mayınlı tarlalardan insanları kurtarmak için büyük riskler alıyorlardı. Bu gibi faaliyetler aynı zamanda üsteki personel ile bilgi alışverişi ve işbirliğini de gerektirmekteydi. Buna ek olarak, bölgedeki sağanak yağmurlar ve taşan nehirler mayınları sürükleyip işaretlerini bulanıklaştırarak iki taraf için de tehlikeli vaziyetlerin doğmasına yol açıyordu.
Bu gibi durumlar havayı yumuşattı; dahası üs bölgesinde iki tarafta da sorumlu düzeydekilerin artık bir zorunluluk haline gelen -asgari düzeyde de kalsa- yasal bir bağlantı kurmalarına katkıda bulundu. Sonuç olarak bugün bölgede hakim olan hava bir düşmanlık ve savaş ortamı olarak tarif edilmez.
Öte yandan iki yeni uluslararası gelişme üssün durumunu etkiledi: 1999’da Kosova’daki savaşı ve 11 Eylül terörist sdaldırılarını takiben gelişen Afganistan’daki savaş. İki vakada da ABD öncü rol üstlenmişti.
Birinci vakada çok sayıda Kosovalı sığınmacının gelişi söz konusu oldu. ABD hükümeti, geçmiş sözleşmelere uygun olarak, askeri üssü bunların bir kısmına açmaya karar verdi. Bu tarz kararlar her zaman tek yanlı olarak verilir ve öncesinde görüşlerimize hiçbir zaman başvurulmazdı, dahası bilgilendirilmeyiz bile. Ancak ilk defa o sefer, alınana karar ve gerekçesi bize iletildi. O sefer olumlu bir yanıt verdik.
Her ne kadar o savaşa karşı durmuş olsak da, Kosovalı sığınmacıların muhtaç oldukları yardıma muhalif olmamız için bir sebep yoktu. Hatta sağlık hizmeti veya gereksinim duyulabilecek herhangi bir başka hizmeti sağlamak konusunda tarafımızdan işbirliği önerilmişti. Ancak sonunda sığınmacılar Guantanamo deniz üssüne yollanmadılar.
Bu sefer ise Afganistan’daki savaş tutsaklarının üsse getirilmesine karar verildi. Geçmişte olduğu gibi, yine görüşümüze başvurulmadı ama bir jest olarak nakil öncesinde, tutsakların üste nasıl yerleştirileceğine ve halkımızın güvenliğinin hiçbir biçimde tehdit edilmediğine dair geniş ve ayrıntılı biçimde bilgi sunuldu. Konu hakkındaki son ayrıntılar Küba yetkililerine 7 Ocak 2002 tarihinde iletildi.
Verilen bilgiden anlaşılan, amaçlarını gerçekleştirmek için gerekli önlemleri almaktan sorumlu askeri personelin ciddi ölçüde takviye edileceğidir.
Her ne kadar terörizmin nasıl yok edileceğine dair yaklaşımlarımız farklı da olsa, Küba ve ABD arasındaki ayrım, halkımızın 40 yıldan fazla zamandır mağduru olduğu ve yakından tanıdığı bu musibeti ortadan kaldırma ihtiyacına dair değil, yönteme dairdir. Geçtiğimiz 11 Eylül’de ABD halkına o iğrenç vahşi darbeyi indiren de aynı musibetti.
ABD hükümetinin savaş esirlerini –kendi topraklarımızda bulunan, ancak üzerindeki haklarımız elimizden alınmış olan- bir askeri tesise nakli, başlangıçtaki şartlara uymamaktadır. Ancak Küba Hükümeti’nin bu faaliyetin yürümesini engellemeye yönelik herhangi bir tavrı olmayacaktır.
Operasyondan haberdar edilen ve bu faaliyetin ciddi boyutlarda personal nakli ve hava taşımacılığı gerektirdiğinin farkında olan Küba yetkilileri, ABD deniz üssünündeki personelle iletişim halinde olacaklar ve taşınan personelin hayatlarını tehdit edebilecek herhangi bir kaza ihtimalinin önüne geçmek için gerekebilecek önlemleri alacaklardır.
Bu operasyonun, gerektireceği askeri personel takviyesinin geniş boyutlarına rağmen ülkemizin güvenliği açısından bir tehdit teşkil ettiğini düşünmüyoruz. Dolayısıyla tesis bölgesinde görevli Kübalı personel sayısını ve askeri olanakları artırmayacağız. Disiplinli ve kalifiye personelimiz, yabancı tutsakların üsse taşınması sırasında ortaya çıkabilecek herhangi bir tehlike karşısında bölgedeki nüfusun güvenliğini sağlayabilecek yeterliktedir.
Küba, bölgede son yıllardır hakim olan ılımlı ve karşılıklı saygıya dayalı atmosferi korumak için elinden gelen tüm çabayı sarfedecektir.
Öte yandan Küba Hükümeti tutsakların nakli öncesinde bilgi sağlanmasını takdirle karşılamakta ve ABD yetkililerinin, tutsakların Uluslararası Kızıl Haç Örgütü tarafından gözetimi altında, makul ve insani bir muameleye tabi tutulacakları yollu açıklamalarını memnuniyetle karşılamaktadır.
Üste barındırılacak tutsakların kesin sayısı belli olmasa da –daha önceki Kosovalı mülteciler meselesinde olduğu gibi- ihtiyaç duyulan sağlık hizmetleri ve kendi kontrolümüzdeki bölgeleri bulaşıcı hastalıklardan korumak için ayrıca sağlık koruma programları sağlanmasında işbirliğine hazırız. Benzer şekilde yararlı, yapıcı ve insani amaçlarla her türlü işbirliğine hazırız.
Küba’nın konu hakkındaki tavrı budur!
Küba Cumhuriyeti Hükümeti
11 Ocak 2001