. ... . turna katarları geçer her kandilde içimden, ve yutkunarak akar içime kanat sesleri, göç mevsimi..., ah;
uzatsam elim sanki dokunacak öteler yakınımdayken hep, lakin her bağım koptuğunda dağılıyorum senden ve yokluğunda yaşaması tuhaf kaçıyor hayatı, nicedir özlediğim hekimim…,
allahın şarkılarından bir buhur sonrası, döşeği topraktan tahta bir sedire kıvrılıp, dualarla üstünü örtmüşken insanlar, hayatla aralarındaki paravan aralanır..., ve herkes kendi kadar özlediğiyle kalır, ah kalbimizi kussak bedenimizden, safrası hayattır ve, sarı bir gül gibi uzanır aramıza, ötelerle…,
benliğimizde ötelediğimiz ayrılık; kavuşturur bizi esasında sevdiklerimize unutmayalım ve çıplak bir tebessümün asıldığı, kefen altındaki yüz kadar bizdedir ki…, zahirle çevrelenmiş gözlerimin, en kuytu yerindeki gözyaşı kadar gönlümde, ve bana aitsin ayrılık, aşk belki de sadece imkansıza meyyaldir, . ... .
bahar gibiydi hava ama, dijital devrin kuzuları ne de olsa, martı kanadının yeliyle bile üşüyordular; ayaz görmüş, bağrı yufka bir babanın yüreğindeki, sızıdır aşk…, ah,
garip kalmıştım yine bu dağ başında, ki kabaran öfkemi bastırıyordu, mazlum hatırımın yıkılmışlığı her nefeste, damar damar…,
hep o hakikatin rengi siy/ah ve kâbe örtüsü kadar siy/ah, hayran ve afacan gözlerindeydi teselli hekimim, sadece, /biraz daha kavisli olabilirdi/ aşk;
hangi dinde yeri var bunun, bu transandantal bir aşkın, gizemli boyutlarındaki seyir, bilmiyorum; ama yok güzelliği aramanın sonu her inanışta, biliyorum…,
ama sen de bil ki sevgili dostum, sende bulduğum bu güzelliği ben, sonsuz seviyorum ve ölmeden önce, dünyayı içimden çıkarmak diliyorum, gözlerinde o/nu görür gibi olduğum güzellikle ah…,
sonsuzluğu sevmek benim dinim imanım, ve benim, sonsuzluğadır ayak ucuna bakan nazar berkademim…, sonsuzlukta yol almaktır ciğerimin yarası ki duasıdır kalbimin, vakit tamam dendiğinde, o mübarek menzile yürümek erenlerce; lâhavlevelâkuvveteillâbillah azığıyla, ki bu konma göçmenin ayet/el kürsîleri ertesinde, bir fatihadır aşk…, turna katarları geçer her kandilde içimden, ve yutkunarak akar içime kanat sesleri, göç mevsimi..., ah;
İki hasret arasında gelgitsin Yaşamla ölüm arasında? Sen ezelden beri Kayıp bir şiirin tutsağı. ?Hasretsin Biliyorum Yeni bir sevilmenin gölgesine.? Uzak sandığın bir umut Kirpiklerinin ucunda .? Bu kadar yakınlığa Neden uzaktan Bakmaktasın.
Sen yine Kırılganlığın masum yüzü? Ve yolcusun Benden gitmeye sebepsiz? Çevirirken sessiz Ağlamalara yüzünü? Son bakışın Geçmeyen yaradır ? Gülüşlerimde.
Ve Gidiyorsun şimdi ? Biliyorum düşeceksin Yine bir gece? Kanayan bir yaranın? Ağlayan bir çocuğun? Kanadı Kırık Bir kuşun yamacına? Zamansız elvedanın Yürek boğan ipinden Kurtarır belki bu selamım
.
...
.
turna katarları geçer her kandilde içimden,
ve yutkunarak akar içime kanat sesleri,
göç mevsimi...,
ah;
uzatsam elim sanki dokunacak
öteler yakınımdayken hep, lakin
her bağım koptuğunda dağılıyorum senden
ve yokluğunda yaşaması tuhaf kaçıyor hayatı,
nicedir özlediğim hekimim…,
allahın şarkılarından bir buhur sonrası,
döşeği topraktan tahta bir sedire kıvrılıp,
dualarla üstünü örtmüşken insanlar,
hayatla aralarındaki paravan aralanır...,
ve herkes kendi kadar özlediğiyle kalır,
ah kalbimizi kussak bedenimizden,
safrası hayattır ve,
sarı bir gül gibi uzanır aramıza,
ötelerle…,
benliğimizde ötelediğimiz ayrılık;
kavuşturur bizi esasında sevdiklerimize
unutmayalım ve çıplak bir tebessümün asıldığı,
kefen altındaki yüz kadar bizdedir ki…,
zahirle çevrelenmiş gözlerimin,
en kuytu yerindeki gözyaşı kadar gönlümde,
ve bana aitsin ayrılık,
aşk belki de sadece imkansıza meyyaldir,
.
...
.
bahar gibiydi hava ama,
dijital devrin kuzuları ne de olsa,
martı kanadının yeliyle bile üşüyordular;
ayaz görmüş,
bağrı yufka bir babanın yüreğindeki,
sızıdır aşk…,
ah,
garip kalmıştım yine bu dağ başında,
ki kabaran öfkemi bastırıyordu, mazlum
hatırımın yıkılmışlığı her nefeste,
damar damar…,
hep o hakikatin rengi siy/ah
ve kâbe örtüsü kadar siy/ah,
hayran ve afacan gözlerindeydi teselli hekimim,
sadece, /biraz daha kavisli olabilirdi/
aşk;
hangi dinde yeri var bunun,
bu transandantal bir aşkın,
gizemli boyutlarındaki seyir, bilmiyorum;
ama yok güzelliği aramanın sonu
her inanışta,
biliyorum…,
ama sen de bil ki sevgili dostum,
sende bulduğum bu güzelliği ben,
sonsuz seviyorum ve ölmeden önce,
dünyayı içimden çıkarmak diliyorum,
gözlerinde o/nu görür gibi olduğum
güzellikle ah…,
sonsuzluğu sevmek benim dinim imanım,
ve benim, sonsuzluğadır ayak ucuna bakan
nazar berkademim…,
sonsuzlukta yol almaktır ciğerimin yarası
ki duasıdır kalbimin,
vakit tamam dendiğinde,
o mübarek menzile
yürümek erenlerce;
lâhavlevelâkuvveteillâbillah azığıyla,
ki bu konma göçmenin ayet/el kürsîleri
ertesinde, bir fatihadır aşk…,
turna katarları geçer her kandilde içimden,
ve yutkunarak akar içime kanat sesleri,
göç mevsimi...,
ah;
İki hasret arasında gelgitsin
Yaşamla ölüm arasında?
Sen ezelden beri
Kayıp bir şiirin tutsağı.
?Hasretsin
Biliyorum
Yeni bir sevilmenin gölgesine.?
Uzak sandığın bir umut
Kirpiklerinin ucunda .?
Bu kadar yakınlığa
Neden uzaktan
Bakmaktasın.
Sen yine
Kırılganlığın masum yüzü?
Ve yolcusun
Benden gitmeye sebepsiz?
Çevirirken sessiz
Ağlamalara yüzünü?
Son bakışın
Geçmeyen yaradır ?
Gülüşlerimde.
Ve
Gidiyorsun şimdi ?
Biliyorum düşeceksin
Yine bir gece?
Kanayan bir yaranın?
Ağlayan bir çocuğun?
Kanadı Kırık
Bir kuşun yamacına?
Zamansız elvedanın
Yürek boğan ipinden
Kurtarır belki bu selamım
Beni Unutma …
Bir turna olsam, yollara vursam, uçabilsem kendi semalarıma
Say ki Göç Mevsimini Şaşırıp Ölmeye Uçacak Kuşlar...