Geri dönüşü olmayan olaylar için kullanılan bir deyimdir ‘gemileri yakmak’… Cesur insanların bütün riskleri üzerlerine alarak kendilerini öne atması ve kahramanlık göstermesiyle ilgili olarak söylenir. Gemileri yakmak herkesin yapabileceği bir iş değildir. Kararlılık ifade eden bu deyimin bir de hikâyesi vardır. Daha doğrusu bu deyim yaşanmış bir hadiseye dayanıyor. Dilerseniz bununla ilgili anekdotu sizlerle paylaşayım:
Berberiler Batı Afrika’da yaşayan göçebe bir toplumdur. Kökenleri Orta Asya’ya uzanan bu topluluk, Emevi Müslümanlarının buralara yayılmaları sonrası Müslüman olmuştur. O dönemde Kuzey Afrika valisi Nusayr oğlu Musa idi. Avrupa’ya yayılmak için Berberi askerlerden oluşan bir ordu hazırlaması için, gene bu halktan olan kölesi Ziyad’ın oğlu Tarık’ı görevlendirdi. Tarık on iki bin kişilik bir ordu hazırlayıp, gemilere bindirerek, karşı sahildeki bir dağa ulaştı ve oraya Tarık Dağı adını verdi (Cebelitarık)
O dönemlerde o bölgede kökenleri Cermen ırkına dayanan, Batı Roma İmparatorluğu’nu yıkarak, Roma’yı yağmalayan Batı Gotları (Vizigotlar) adlı barbar bir kavim hüküm sürmekteydi. Bunlar oradaki halka ağır bir şekilde zulmetmekteydi. Tarık’ın, ordusu ile bu bölgeye geldiği haberini alan Vizigotlar sayıca daha üstün olan ordularını onların üzerine doğru sürdü. Çarpışma yaklaşıyor ve gerilim yükseliyordu. İşte bu noktada Tarık, askerlerinin zoru görünce kaçmasını önlemek için, oraya gelmek için kullandıkları tüm gemileri ateşe verdi. Askerlerine “Artık bizim için geri dönmek imkânsızdır. Önünüz düşman, arkanız deniz ile çevrili bulunuyor. Direnmekten başka şansınız yok. Canınızı kılıçlarınızla kurtarmaktan başka bir şey yapamazsınız. Kısa bir süre derde ve güçlüğe katlanmayı göze alırsanız, uzun süre rahat edersiniz. Ben düşmana hücum ediyorum, siz de arkamdan gelip saldırın. Ben ölürsem zafere ulaşana ya da şehit olana dek savaşın”.
Savaşın sekizinci günü Tarık’ın ordusu sürekli tazelenen Vizigotlar karşısında yorulmaya ve geri çekilmeye başladı. Bunun üzerine Tarık tekrar askerlerine “ Kahramanlar nereye gidiyorsunuz? Gaflete kapılıp, nereye kaçmayı düşünüyorsunuz? Unuttunuz mu önünüz düşman ve arkanız denizdir. Bana bakınız ve ben ne yaparsam siz de onu yapınız” diyerek düşmana doğru atıldı. Kendisine barbar kavmin sancağını hedef aldı. Sancağın yanındaki, kıymetli taşlarla süslü tahtında rahat bir şekilde oturan Vizigot kralı Rodrik’i bir anda karşısında bulan Tarık, hasmını öldürdü. Bunun etkisi ile Vizigot ordusu dağıldı. Ancak Musa, Tarık’ın başarılarını kıskanarak, Tarık’a kaçanları kovalamamasını bildirdi. Ancak böyle davranmak büyük bir hata olacaktı. Tarık mantıklı olanı yaptı ve düşmanı kovaladı. Gotların başkenti olan Toledo kentini alarak, 350 yıllık barbar Got hâkimiyetini yıktı. Bundan sonra Batı Avrupa’da yaklaşık sekiz yüz yıl sürecek farklı bir uygarlık dönemi başlayacaktı.
Bunların dışında Endülüs’ün fethiyle ilgili, yine bazı garip olaylar da anlatılır. Şöyle ki, Tarık b. Ziyad, Cebel-i Tarık Boğazı’nı geçip Endülüs’e girince, esirler arasında yaşlı bir kadın ona şöyle demiş: ‘- Böyle olayları iyi bilen bir kocam vardı. Buralara gelip galip olacak bir komutandan bahsedip dururdu. Bu komutanın sol omuzunda kıllı bir ben olduğunu söylerdi.’ Tarık elbisesini kaldırınca, söylendiği gibi bir ben görüldü. Tarık ve yanındakiler bunu da bir fetih müjdesi saydılar.
‘Gemileri yakmak’ zamanla dilimize yerleşerek deyimleşti. Bugün kararlılık ifade eden bir manaya büründü. Bilindiği üzere başarmanın yarısı inanmaktır. Siz evvelâ kendinize güveneceksiniz ve inanacaksınız ki zafer peşinden gelsin. Tarihteki zaferler hep inananların ve inandıkları davanın peşinde kararlılıkla yürüyenlerin olmuştur.
O insanlar davalarında ısrarcı ve kararlıydılar. Onların kor gibi yürekleri vardı. Ölümden korkmuyorlardı. Çünkü Allah ve vatan için ölmenin ecrini çok iyi biliyorlardı. Ölüme düğüne gider gibi tebessümle gidiyorlardı. Hayatı ve ölümü takdir eden Allah’a sığınıyorlardı. Haysiyetlerinden asla taviz vermiyorlardı.
Bugün İslâm dünyasına baktığımızda büyük bir enkazla karşılaşıyoruz. Müslümanlar darmadağın ve paramparça… Ümmet şuuru kaybolup gitmiş… Haysiyetli davranış ve tutumlar mumla aranır olmuş… Ortadoğu’da ve Arap Yarımadası’nda dolar milyoneri idareciler saltanatlarını sürdürmenin peşindeler. Lübnan’da ve diğer İslâm beldelerinde kan oluk oluk akarken onların kılı kıpırdamıyor. Utanmadan, sıkılmadan hiçbir şey olmamış gibi zevk ü sefasını sürdürüyorlar. Müslüman kanı emen çağın vampirlerine karşı imanın en zayıf işareti olarak kin bile duyamıyorlar.
Vaktiyle yönetimin temel kuralını Hz. Muhammet(SAV) şöyle açıklamıştır: “Nasılsanız, öyle idare edilirsiniz.” Demek ki Müslümanlar hâl ve hareketleri nedeniyle böyle idarecilere müstahak oldular. Buna bir çeşit ceza da diyebiliriz. Dünya Müslümanları tez elden uyanmalı, titreyip kendine dönmelidir. Fakat bunu bugünkü idarecilerle gerçekleştirmek mümkün değildir.
Suriye’de, Arabistan’da, Irak’ta, Sudan’da, Tunus’ta, Mısır’da, Afganistan’da devleti idare edenler Batı’ya ve ABD’ye göbekten bağlanmışlardır. Bunların birçoğu Batı’da yetişmiş ve bugünkü makamlarına atanmışlardır. Bunların hiçbirinden Müslümanlara hayır gelmez. Halk acı ve sefalet içinde yüzerken onlar ancak dolar milyoneri olarak sefalarını sürerler. Onların yerine asil ve ümmetçi idareciler gelmesi için öncelikle bizler hizaya gelmeliyiz, temizlenmeliyiz, manevî kirlerden arınmalıyız. Allah Müslüman ümmetini korusun ve gaflet uykusundan uyandırsın. Rabbim bize, yeri gelince gözünü kırpmadan gemileri yakabilecek Tarık bin Ziyatlar nasip eylesin.
herşeyi bitirip herşeye son verip uzaklara gitmek ve gittiğin yerden birdaha dönememek için gemileri yakmak. bende gemileri yaktım artık geriye gönemem
Bence bir şeyleri arkada bırakmak,tüm köprüleri atmakla eşdeğer. Hayata dair yeni bir yola sapan bireyin geride bıraktıklarına bir daha dönmemek üzere sırt çevirmesi. Kimi yolların dönüşü yok derler; yokturda.
Prens Abdurrahman'in emriyle, Magrib civarindan derlenmis Islam ordusu, Cebelitarik bogazini gecerek, Ispanya topraklarina girdiler. Savas esnasinda yenilirsek geriye kacariz seklinde askerlerin bir umudu olmasin ve ölümüne savassinlar diye gemileri yaktirmisti komutan Tarık bin Ziyad... Bu tedbirin neticesi muvaffakiyet oldu ve müslümanlarin eline gecen Ispanya'da Endülüs Emevi devleti kuruldu...
yaktın gemilerimi dönüş yok artık geri tak etti canıma bu maskeli balo bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri.....
lise son sınıf bir genç kız...aşık...elele gözgöze..sınıfın en zeki delikanlısına...dünyanın en güzel mavisine sahip gözleri olan deve....ve birlikte bu şarkıyı söylüyorlar...ne günlerdi yaaa...
şimdiyse şarkının anlamı bile değişik...hayatı anlatıyormuş meğersem... öğrenmek için yaşamak lazım...yaşamak ve hatta belki acı çekmek...daha derin sulara daha güzel okyanuslara yelken açmak için....ve o okyanusun ortasındaki yemyeşil adaya ulaşmak için.... yaşasın maskeli balolar..yaşasın hayat...yaşasın güller..şükürler olsun alınan her nefese... rüzgar esmeye devam ediyor...tam da kaldığı o güzel yerden....:=)
umut güzel, yaşamak güzel...zamansa bahşedilmiş bir nimet bizlere...şükretmeyi bilmek lazım....:=)
geri dönüşü olmayan karar vermek
okunmalı
bari parçalasınlarda sobada yaksalar en azından ısınmayı beleşe getirirler
geri dönüş umudunu yakmak..
iyi etmek..
niye geri dönelim ki?
bir işe kalkışmak
GEMİLERİ YAKMAK YAHUT ÜMMETİN AHVALİ
M.NİHAT MALKOÇ
Geri dönüşü olmayan olaylar için kullanılan bir deyimdir ‘gemileri yakmak’… Cesur insanların bütün riskleri üzerlerine alarak kendilerini öne atması ve kahramanlık göstermesiyle ilgili olarak söylenir. Gemileri yakmak herkesin yapabileceği bir iş değildir. Kararlılık ifade eden bu deyimin bir de hikâyesi vardır. Daha doğrusu bu deyim yaşanmış bir hadiseye dayanıyor. Dilerseniz bununla ilgili anekdotu sizlerle paylaşayım:
Berberiler Batı Afrika’da yaşayan göçebe bir toplumdur. Kökenleri Orta Asya’ya uzanan bu topluluk, Emevi Müslümanlarının buralara yayılmaları sonrası Müslüman olmuştur. O dönemde Kuzey Afrika valisi Nusayr oğlu Musa idi. Avrupa’ya yayılmak için Berberi askerlerden oluşan bir ordu hazırlaması için, gene bu halktan olan kölesi Ziyad’ın oğlu Tarık’ı görevlendirdi. Tarık on iki bin kişilik bir ordu hazırlayıp, gemilere bindirerek, karşı sahildeki bir dağa ulaştı ve oraya Tarık Dağı adını verdi (Cebelitarık)
O dönemlerde o bölgede kökenleri Cermen ırkına dayanan, Batı Roma İmparatorluğu’nu yıkarak, Roma’yı yağmalayan Batı Gotları (Vizigotlar) adlı barbar bir kavim hüküm sürmekteydi. Bunlar oradaki halka ağır bir şekilde zulmetmekteydi. Tarık’ın, ordusu ile bu bölgeye geldiği haberini alan Vizigotlar sayıca daha üstün olan ordularını onların üzerine doğru sürdü. Çarpışma yaklaşıyor ve gerilim yükseliyordu. İşte bu noktada Tarık, askerlerinin zoru görünce kaçmasını önlemek için, oraya gelmek için kullandıkları tüm gemileri ateşe verdi. Askerlerine “Artık bizim için geri dönmek imkânsızdır. Önünüz düşman, arkanız deniz ile çevrili bulunuyor. Direnmekten başka şansınız yok. Canınızı kılıçlarınızla kurtarmaktan başka bir şey yapamazsınız. Kısa bir süre derde ve güçlüğe katlanmayı göze alırsanız, uzun süre rahat edersiniz. Ben düşmana hücum ediyorum, siz de arkamdan gelip saldırın. Ben ölürsem zafere ulaşana ya da şehit olana dek savaşın”.
Savaşın sekizinci günü Tarık’ın ordusu sürekli tazelenen Vizigotlar karşısında yorulmaya ve geri çekilmeye başladı. Bunun üzerine Tarık tekrar askerlerine “ Kahramanlar nereye gidiyorsunuz? Gaflete kapılıp, nereye kaçmayı düşünüyorsunuz? Unuttunuz mu önünüz düşman ve arkanız denizdir. Bana bakınız ve ben ne yaparsam siz de onu yapınız” diyerek düşmana doğru atıldı. Kendisine barbar kavmin sancağını hedef aldı. Sancağın yanındaki, kıymetli taşlarla süslü tahtında rahat bir şekilde oturan Vizigot kralı Rodrik’i bir anda karşısında bulan Tarık, hasmını öldürdü. Bunun etkisi ile Vizigot ordusu dağıldı. Ancak Musa, Tarık’ın başarılarını kıskanarak, Tarık’a kaçanları kovalamamasını bildirdi. Ancak böyle davranmak büyük bir hata olacaktı. Tarık mantıklı olanı yaptı ve düşmanı kovaladı. Gotların başkenti olan Toledo kentini alarak, 350 yıllık barbar Got hâkimiyetini yıktı. Bundan sonra Batı Avrupa’da yaklaşık sekiz yüz yıl sürecek farklı bir uygarlık dönemi başlayacaktı.
Bunların dışında Endülüs’ün fethiyle ilgili, yine bazı garip olaylar da anlatılır. Şöyle ki, Tarık b. Ziyad, Cebel-i Tarık Boğazı’nı geçip Endülüs’e girince, esirler arasında yaşlı bir kadın ona şöyle demiş: ‘- Böyle olayları iyi bilen bir kocam vardı. Buralara gelip galip olacak bir komutandan bahsedip dururdu. Bu komutanın sol omuzunda kıllı bir ben olduğunu söylerdi.’ Tarık elbisesini kaldırınca, söylendiği gibi bir ben görüldü. Tarık ve yanındakiler bunu da bir fetih müjdesi saydılar.
‘Gemileri yakmak’ zamanla dilimize yerleşerek deyimleşti. Bugün kararlılık ifade eden bir manaya büründü. Bilindiği üzere başarmanın yarısı inanmaktır. Siz evvelâ kendinize güveneceksiniz ve inanacaksınız ki zafer peşinden gelsin. Tarihteki zaferler hep inananların ve inandıkları davanın peşinde kararlılıkla yürüyenlerin olmuştur.
O insanlar davalarında ısrarcı ve kararlıydılar. Onların kor gibi yürekleri vardı. Ölümden korkmuyorlardı. Çünkü Allah ve vatan için ölmenin ecrini çok iyi biliyorlardı. Ölüme düğüne gider gibi tebessümle gidiyorlardı. Hayatı ve ölümü takdir eden Allah’a sığınıyorlardı. Haysiyetlerinden asla taviz vermiyorlardı.
Bugün İslâm dünyasına baktığımızda büyük bir enkazla karşılaşıyoruz. Müslümanlar darmadağın ve paramparça… Ümmet şuuru kaybolup gitmiş… Haysiyetli davranış ve tutumlar mumla aranır olmuş… Ortadoğu’da ve Arap Yarımadası’nda dolar milyoneri idareciler saltanatlarını sürdürmenin peşindeler. Lübnan’da ve diğer İslâm beldelerinde kan oluk oluk akarken onların kılı kıpırdamıyor. Utanmadan, sıkılmadan hiçbir şey olmamış gibi zevk ü sefasını sürdürüyorlar. Müslüman kanı emen çağın vampirlerine karşı imanın en zayıf işareti olarak kin bile duyamıyorlar.
Vaktiyle yönetimin temel kuralını Hz. Muhammet(SAV) şöyle açıklamıştır: “Nasılsanız, öyle idare edilirsiniz.” Demek ki Müslümanlar hâl ve hareketleri nedeniyle böyle idarecilere müstahak oldular. Buna bir çeşit ceza da diyebiliriz. Dünya Müslümanları tez elden uyanmalı, titreyip kendine dönmelidir. Fakat bunu bugünkü idarecilerle gerçekleştirmek mümkün değildir.
Suriye’de, Arabistan’da, Irak’ta, Sudan’da, Tunus’ta, Mısır’da, Afganistan’da devleti idare edenler Batı’ya ve ABD’ye göbekten bağlanmışlardır. Bunların birçoğu Batı’da yetişmiş ve bugünkü makamlarına atanmışlardır. Bunların hiçbirinden Müslümanlara hayır gelmez. Halk acı ve sefalet içinde yüzerken onlar ancak dolar milyoneri olarak sefalarını sürerler. Onların yerine asil ve ümmetçi idareciler gelmesi için öncelikle bizler hizaya gelmeliyiz, temizlenmeliyiz, manevî kirlerden arınmalıyız. Allah Müslüman ümmetini korusun ve gaflet uykusundan uyandırsın. Rabbim bize, yeri gelince gözünü kırpmadan gemileri yakabilecek Tarık bin Ziyatlar nasip eylesin.
Benim de, içimdeki o pisslik hissi veren duygudan kurtulmak içün yaptığım iş. Ve lâkin hiçbi işe yaramadı:(
Aşkta gurur olmaz kardeşim! ...
Zararın neresinden dönsen kârdır.. Hadi dönelim! Hadi be güzelim, hadi civanım yaa hadi yaaa...
Ufffff.....
Noktaa..
Kundakçılık
herşeyi bitirip herşeye son verip uzaklara gitmek ve gittiğin yerden birdaha dönememek için gemileri yakmak.
bende gemileri yaktım artık geriye gönemem
sigortalı olunca yakmak kolay.... sıkıysa sigortasız gemileri yakın göriyim.........:P
gece yaktık bizbi tane her yer ışıl ışıl oldu :)
gece yaktım ben bi tane, ışıl ışıl oldu
Tarık Bin Ziyad'ın tedbiri.
alev alev yanıyor her yer...
yaktın gemilerimi...dönüş yok artık geri
tak etti canıma...bu maskeli balo
bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri...
Yeni Türkü/Maskeli balo
Gemileri yaksalar da geleceğim sana...
ne gemiler yaktım, ne gemiler yaktım,
o kadar yandı ki canım sonunda karşıdan baktım.
ne göreyim kendime yıldızlardan daha uzaktım..
bu kızı yeniden büyütmeliyim fln filan..
sezen..
son nokta..ondan sonra bi rahatlıyo insan ooohhh.....
Tarık Bin Ziyad,İspanyada kendi donanmasını yaktıran komutan..
endulus,gemilerini yakanlarindir.
Bence bir şeyleri arkada bırakmak,tüm köprüleri atmakla eşdeğer.
Hayata dair yeni bir yola sapan bireyin geride bıraktıklarına bir daha dönmemek üzere sırt çevirmesi.
Kimi yolların dönüşü yok derler; yokturda.
Ölmeden dogulmaz bazen iliskilerde.
Dogmak icin de olmek gerekir.
Bir de siir geldi aklima..
Hangi kitaptandi unuttum.
Gemiyi batir kaptan batir
Ortadan ayir
Tanriya emanet olun İspanyollara degil...
sen deli
ben senden deli
yakarız gemileri
yıldızlar söner
Prens Abdurrahman'in emriyle, Magrib civarindan derlenmis Islam ordusu, Cebelitarik bogazini gecerek, Ispanya topraklarina girdiler. Savas esnasinda yenilirsek geriye kacariz seklinde askerlerin bir umudu olmasin ve ölümüne savassinlar diye gemileri yaktirmisti komutan Tarık bin Ziyad...
Bu tedbirin neticesi muvaffakiyet oldu ve müslümanlarin eline gecen Ispanya'da Endülüs Emevi devleti kuruldu...
'Köprüleri yakmak' deyiminin başka bir versiyonu. Köprü bulamayanlar gemi yakıyor olabilir.
Tarık....
yaktın gemilerimi
dönüş yok artık geri
tak etti canıma bu maskeli balo
bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri.....
lise son sınıf bir genç kız...aşık...elele gözgöze..sınıfın en zeki delikanlısına...dünyanın en güzel mavisine sahip gözleri olan deve....ve birlikte bu şarkıyı söylüyorlar...ne günlerdi yaaa...
şimdiyse şarkının anlamı bile değişik...hayatı anlatıyormuş meğersem...
öğrenmek için yaşamak lazım...yaşamak ve hatta belki acı çekmek...daha derin sulara daha güzel okyanuslara yelken açmak için....ve o okyanusun ortasındaki yemyeşil adaya ulaşmak için....
yaşasın maskeli balolar..yaşasın hayat...yaşasın güller..şükürler olsun alınan her nefese...
rüzgar esmeye devam ediyor...tam da kaldığı o güzel yerden....:=)
umut güzel, yaşamak güzel...zamansa bahşedilmiş bir nimet bizlere...şükretmeyi bilmek lazım....:=)
dönülmez akşamın ufkundayız. vakit çok geç.
Navarin.