Babam öldükten sonra bir süre daha babam ölmeden önceki stanradrtlarda yaşamaya devam ettik, tabii biraz zorlandığımız vakitler oluyordu ama idare etmesini bilirdik, zaten biz babam hayattayken de öyle bol bol yeyip içen gezen insanlar değildik. Kıt kanaat geçinirdik, eğlenceye ne vakit ne para ayıramazdık. Lakin mutluyduk, annemin ve babamın çalışmadığı nadir tatil günlerinde en yakın parka gider annemin pişirdiği nefis kurabiyeleri ve termostaki çayı bardak bardak içer babamın güzel tok coşkun sesiyle söylediği türküleri dinlerdik. Babam türkü söylerken onu izlemeye bayılırdım. Çünkü o zamanlar gerçekten babamı görürdüm, dizginlenememiş katıksız mutluluğa sahip babamı. Bir gün ev kalabalık hatırlıyorum Tüm akrabalar gelmiş, babam yok ortada. Gelecek sanıyorum Ama gelmeyeceğini de ortada yatanın babamın cansız bedeni olduğunu da biliyorum Her şeyi biliyorum Ölümü biliyorum. Ölenin şarkı söylemeyeceğini biliyorum Yemek yemeyeceğini Gülmeyeceğini Koşup hareket etmeyeceğini Her şeyi ama herşeyi Annem bilmediğimi sanıyor.onlar da . yanımda fısıltıyla konuşuyorlar . onlara konuşabilirsiniz yanımda rahat rahat babamı anlatın bana diyorum bağıra bağıra ağlaya ağlaya anne demek istiyorum, teyzeme sarılıp ağladığın gibi benim de boynuma sarıl beraber ağlayalım babama annem çok kötü sürekli depresan ve sakinleştiriciler uygulanıyor yüksek dozlarda. Babamla annem birbirlerini çok severlerdi Aşkla bağlıydılar birbirlerine. Babam anneme hep yol kenarlarındaki nergizlerden koparıp getirirdi Annem onları bir su bardağına ıslar, günlerce sularını değiştirirdi solmamaları için Babam en çok annemin gözlerinin içine bakarak söyerdi en güzel türküleriniakrabalarımız ve komşularımız babamın cenazesini tüm gelenek ve adetleri uygulamaya çalışarak defnettiler. Sonrasında günlerce bizi yalnız bırakmadılar, İyiki de böyle yaptılar Annemle yalnız kalmaya dayanamazdım yoksa. Annem bir çocuk gibi olmuştu, her şeyini birinin yardımıyla yapıyordu, biliyordum bu kalabalık dağılınca onunla yalnız başıma ilgilenmek durumunda kalacaktım. Zamanın iyileştiremeyeceği acı yokmuş anladım. Babamı zamanla daha az hatırlar olmuştuk . Kendimize bakma geçinebilme gerçeği ağır basmıştı. Annem çok güzel bir kadındı. Upuzun boy, geniş omuzlar, güçlü bacaklar Ve de çabuk kanan bir kadın, çocuk ruhluydu biraz. Babam onun her şeyiydi ondan sonra onu kollayıp toparlama işi de bana kalmıştı, duygusal anlamda da güçlü değildi. Bir gün parkta yanına gelip oturan bir adam benim yanıma taşının küçük kızın ve sen demişti annem gitmemizin uygun olacağını söyledi, gittik adamın çok güzel bir evi vardı, ama biz onun neyiydik, annem onun neyiydi, annem ve ben evi temizliyorduk, akşamları ben bana ayrılan odama çekiliyordum, onlar salonda uzun süre içerlerdi, bazen çok sarhoş olduğunda annemi döverdi, ama genel anlamda rahattık, adamın emekli maaşıyla geçiniyorduk .bana hobi malzemeleri boyalar fırçalar tuvaller alınmıştı, odam bunlarla doluydu. Resim yaparken çok mutlu oluyordum, kuş ağaç, çiçek, manzara,her şeyin resmini yapıyordum, en çok ta babamın, ama bunları adama göstermiyordum. bir sabah adam yatağında ölü bulundu, eve akrabaları doldu, bizi dilenci sandılar, defolun gidin dedi yakınları, gittik ama nereye birkaç gün otogarlarda yattık, şehir şehir dolaştık, ben büyüyordum ama annem küçülüyordu, bana yorulduğunu söylüyordu, artık taşıyamadığını, küçük bir kızla hayatı kaldıramadığını başka şehirde halamız vardı. Annem ona yazdı, beraber ona gittik, ev ayarlayıp annem birevin masraflarını üstlenebilece k seviyeye gelinceye kadar orada kalacaktık, kadın bize kızının doğum yapacağını o zamana kadar kalabileceğimizi söyledi. Kabul ettik, evde her işi ben yapıyordum, annem temizliğe gidiyordu, eline geçeni evin masrafları için adına veriyordu, çok küçük bir kısmını da biriktiriyorduk, okula gitmem lazımdı, masraflar artacaktı, derken kadının kızı doğurdu, bize de yol göründü. Gitmeyin hep beraber kalırız bu ev hepimize yeter demediler Oysa kocamandı ev Her işi yapıyordum üstelik hiç yük olmuyorduk onlara Yine otogarlarda yattık, annem beni kuytu bir yere çekip götürmeye çalışan arsız otogar çalışanlarıyla kavga ediyor. Çocuk esirgeme kurumunun beni almaya geleceğini söylüyor, Gitmek istemiyorum, ondan ayrılmak onu bırakmak istemiyorum, biliyorum bırakırsam yaşayamaz Gitmeyeyim diyorum, ne yapacağız dilenelim mi diyor. Hem ben de yoruldum artık seni taşımaktan Oysa yük olmadığımı sanıyordum ona Bir yumruk gelip oturuyor boğazıma Ama belli etmemeye çalışıyorum. Hem diyor annem benim kimsesiz kalacağımı kim söyledi, bir akrabam beni yanına çağırıyor, seni istemiyorlar sen varken gidemem. Peki diyorum. Bankta yan yana otururken gücenmiş çocuk ruhumla ben başımı onun omuzlarına yaslayıp yorgun dinlendirmeyen bir uykuya dalıyorum Bir kadın ve iki erkek sosyal hizmet sorumluları bizi bekliyorlar, içinde birkaç parça paçavraya benzer kıyafetimin ve kırık dişli bir tarağımın olduğu minik ferkuarı bozuk bavulumu şoför mahalindeki amca alıp arka bagaja yerleştiriyor, annemin boynuna sarılıyorum, onu yitirmekten korkuyorum, bilmiyor ki ben hep bu korkuyla yaşadım, anneciğim ben hep seninle bir yaşamak dilemiştim Bilmiyorsun kaç gece seni de kaybedersem diye ağlamıştım. Annem hadi diyor git artık bekletme insanları Bekletme insanları
Son sözü bu mu olacaktı Bu mu olmalıydı, kırgın üzgün biniyorum arabaya, kadın sarılıyor bana Anneme bakıyorum, onun resmini beynime kazımak ister gibi Tekrar iniyorum arabadan, onun o boynunu yana eğmiş bir başına oturuşu bankta yüreğime işliyor. Arabadan iniyorum koşuyorum, onu bırakmak istemiyorum, Böyle bırakmak istemiyorum,sarılıyorum, Geleceğim Bekle tamam mı diyorum bir iki ay sonra geleceğim, Tamam diyor Gözleri yaş içinde Sımsıkı sarılıyor bana. Arabadan inerken yanımda oturan teyzenin hızlıca elime tutuşturduğu parayı eline bırakıyorum Biniyorum arabaya tekrar, Ayağa kalkıyor, arabanın yanında biz otogardan çıkasıya deli gibi el sallıyor Benim güzel annem, çocuk ruhlu çocuk kadın annem.bir hafta sonra tesiste kahvaltı sonrası genel temizlik bakım saatini yeni btirmiş resim yapmak üzere malzemelerimi yatağımın üstüne sermişim, burada da çok resim yapıyorum, herkes çok beğeniyor resimlerimi. Bizimle ilgilenen anne diyor ki ilerde çok ünlü bir ressam olacaksın Ona hediye ettiğim resmi satın almak istedi Para vermeye çalıştı, annene yollarsın dedi, yok dedim ben resimlerimi satmayacağım, Aç da kalsam satmayacağım Aç kaldım yeri geldi satmadım resimlerimi Bir teyze saçlarımı okşadı, gelip yatağımın enarına oturdu, ellerimi elleri arasına aldı, Burada böyle sevilmeye alışıktım Her kes beni çok seviyordu ama bu gün hissettim Başka türlü bir şey var Bir şey varminik çenemi tuttu, gözünü gözlerime kilitlemeye çalıştı başaramadı Dedi ki Annen O zaman anladım Annem ölmüştü Bir şey olmuştu Ne olmuştu Detaylarını daha sonra büyüdüğümde öğrendiğim bir hazin hikaye Tren raylarına mı yatmış annem ne korkardı tren raylarından beni nasıl da metrelerce ötede tutardı yakınlarda bir tren geçiyorsa Bir kaza olamazdı Biliyordum. Eşyalarını bana teslim ettiler Bir sürü resim Benim yaptıklarım Ağlamayacağım hayır Öyle çok ağladım ki Yanına gitmeyi düşündüğü beni de ğötüremediği akrabaları raylardı.
Öyle güzel ki omuzlarından taşan Büklüm büklüm kumral bukleleri ile öyle güzel ki güldüğünde tüm yüzünü kaplayan derin gamzeleri neşeli anlarında irileşen aydınlanan gözleri var uzay boşluğu gibi o gözler düşebilirim düşünce çıkamayabilirim ortaokulu ve lise bir ve ikinci sınıfı aynı sınıfta okuduk, aynı arkadaş grupları, aynı cafeler, aynı marka giysiler, bakımlı suratlar saçlar başlar üstler hep o iyi yemiş iyi giymiş rahat büyümüş çocuklara özgü hem çok zeki herşeyi bilmekle , hem çok toy hayat karşısında hiçbir şey bilmmemekle karışık bilmiş edalar duruşlar. Onun da benden hoşlandığını biliyorum, Birbirimizi tanımadan Tanıdığımızı sanarak Yapılan saatler süren sohbetler Arkadaşlarım ayarlıyor Birbirimize yakınlaşmamızı sağlıyorlar Bizi yalnız bırakmalar Baş başa romantik masalar Ona arkadaşlık teklif ediyorum Duraksamadan kabul ediyor, fonda en sevdiği şarkı Bir kadını yücelten aşkı olumlayan şahane bir parça Yalnız olmadığımızı Servis masasının gerisindeki garsonların bizi gözetlediğini bile bile ona yaklaşıyorum, yüzünü avcumun içine alıp o nefis dudaklarından önce çekingen minik, ardından cesur ve uzun öpüyorum, O tatlı çukulala vanilya karışımı lezzette yitebilirim Oradan beraber sarmaş dolaş çıkıyoruz, Nefis kokusunu dilediğimce içime çekerek yürüyoruz arabaya Onun için ayarladığım otel odasına geliyoruz Lobide hafif bir içip şeyler atıştırarak odaya çıkıyoruz Ben koltuğa bırakıyorum kendimi, o duş almak istiyor Üstündekileri çıkarıp itina ile yatağın üstüne bırakıp soğuk suyun altına koşuyor, çıktığında tazelenmiş pembeleşmiş olarak omuzlarıma dokunuyor, Bornozunu açıyorum, itiraz etmiyor, kucağıma oturuyor Uzun uzun usul usul öpüşüyoruzen kuytularında gezinirken bu anın muhteşem olacağını hayal ettiğimi ve ama o kadar da öyle olmadığını farkediyorum. Mükemmel kalçalar dipdiri kollar bacaklar Aklımda bayan çukulata var Sevişirken ve öncesinde sonrasında hep çukulata yediği ve bundandır bilinmez hep çukulata gibi koktuğu için ona öyle isim takmıştık Arkadaşlar hep oraya giderdi, harçlıklarını biriktirir olmadı borç alır yine giderlerdi Ben gitmezdim Benimle dalga geçerlerdi Bir gün beni götürmeye karar verdiler Benim yok demelerime aldırmadan, Yanımdaki Arkadaşım bana Israrla çukulatayı isteyeceksin dedi Ben korkuyordum, Geri dönmeyi istiyordum Pek çok kadın vardı İstemiyordum Çok mekanikti ve ya beceremezsem diyordum Sonra bu iş böyle olmamalı diyordum fakat arkadaşlarım bir kere yapınca hep isteyeceğimi ve hep çukulataya geleceğimi söylediler. Geri dönüp gitmeme güç te olsa mani oldular Çukulata yorgunmuş o gün viziteye çıkmayacakmış Ben bak hadi gidelim desem de arkadaşım benim geldiğimi söyle deyip görevliye bahşiş sıkıştırıp çukulataya da bol para vereceğini söyleyince olumlu yanıt geliyor. Beni bir salona alıyorlar, Koca memeli şişman teyzeler var oradan da bir odaya giriyorum burada kimse yok ortada kocaman bir dairesel yatak, üstünde beyaz kadife örtülü şık bir yatak, birazdan benim girdiğim kapıdan farklı bir kapıdan balık etli koca memeli bembeyaz ciltli bir kadın çıkageliyor, üstünde beyaz saten bir gecelik, dolgun bacaklarının gizlenemediği derin yırtmaçlı, ayalarında altın renkli yüksek ökçeli sandaletler, saçları sarı, yukardan toplamış, pesbembe çilek rengi ruj sürmüş, odadaki tek koltuğa oturup bir sigara yakıyor, yenisin her halde arkadaşın söyledi diyor, bana bırak diyor, yapmasak olmaz mı diyorum gülüyor, olmaz diyor, çamaşırımı soymamı istiyor soyunuşumu izliyor, üzerime eğiliyor, tavuk gibi vücudu, yumuşacık ve sahiden de çukulata vanilya kokuyor. Göğüslerinden boğulacağımı sanıyorum
Ama çukulatadan çok hoşlanıyorum Daha sonra sahiden arkadaşlarımın dediği gibi çok kereler gidiyorum Yalnız çukulata için o yoksa dönüyorum Ona aşık olduğumu o yıllarda bilmiyorum tabii Onu görmeden yapamıyorum Bazen sadece oturalım istiyorum ama çukulata beni azdırıyor Ve hep birlikte oluyoruz Ona şiirler okuyorum Yazdığım hikayeleri ezberden okuyorum Tatlı bir tebessümle dinliyor Bazen param çıkışmıyor çukulata yine de geri çevirmiyor beni Bazen de paramı ısrarla almak istememe rağmen geri veriyor, harçlı yaparsın diyor Bu şahane vücutlu kız şimdi bana ne kadar mekanik geliyor, onunla sevişmek istemiyorum, onun için çukulatanın gözündeki gibi değerli olmadımı biliyorum Oysa çukulata bir hayat kadını olmasına rağmen ne kadar verici Duygusal açlığıma nasıl da derman Ve Oysa Ben onu yıllarca görmedim Gitmedim Şimdi onu özlemem ne tuhaf Onun bana yol göstermesini isterdim, şiirlerimi o tombul memelerini havalandırarak dinleyişini Görmek istiyorum.
DRAM Gardrobun kapağındaki aynada rujumu taşırmamaya özen göstererek sürerken göz göze geliyoruz. İşime yarıda kesip heyecanla yatağındın kenarına geliyorum Diz kırıp aynı hizaya gelip yanağımı, kulağımı dudaklarına değdiriyorum. Bir şey söylemek istediğini hissediyorum, beni güzel bulduğunu aynadaki yansımada gördüğü yüzü beğendiğini, bana sarılmak istediğini anlıyorum. Bekliyorum … Hayır… Söylemedi … Hiçbir şey söylemedi… Yine söylemedi, sonrasında attığı çığlıklar dayanılmaz . Elimle önceleri yaptığım gibi kulaklarımı bile kapatmıyorum. Artık kanıksadım, duymuyorum bile. Hangisi daha kötü duymamak mı duyup ta duymamak için kulaklarını ellerinle kapatmak mı? Sen benim parçamsın Ama neden son zamanlarda böyle hissedemiyorum. Biri üçüncü diğeri orta okul ikinci sınıfa giden kızlarımın yardımı olmasa bakımını yapmak çok zor Beni algıladığını gösteren , ıslattığın çamaşırlarını ve çarşafları değiştirdikten sonra bile yüzünde belirmesini beklediğim tatlı bir gülümseyiş hiç gelmeyecek biliyorum. Ellerini avcuma aldığım zamanlar avcumun içinde bir et parçası yerine sıcacık bir çocuk eli tuttuğumu bilmeye, bunu hissetmeye ne yazık ki ihtiyacım var. Kız kardeşlerinin yardımıyla seni tekerlekli sandalyeye taşıyoruz Bunca zahmetli, hazırlanması bile saatler alan bu çabaya, biraz dışarda zaman geçirmeye senden daha çok bana iyi geleceği için katlanıyorum. Yine yavaş sürüyorum arabayı. Tekerleklerin yazın sıcağın, kışın soğuğun ve denizden coşup gelen tuzlu suların kararttığı tahta iskele zeminde çıkardığı sesleri dinleyerek yol alıyoruz. Deniz bu gün daha mavi güneş ışınları daha sarı daha sıcak sanki. Sana tatlı tatlı başını yana eğerek dinlediğini hayal ettiğim masalı anlatıyorum Evrenin yaşamanın var oluşun yaratıcının tüm sırlarına ermiş gibi… Başını yana eğmiş vakur bir bakışın var Keşke o çığlıkların olmasa bebeğim. Yavrum Oğlum benim İskelenin bitip suların başladığı yerdeyiz. Esnaf ve balık tutanlar çok uzakta. Sesleri, tuttukları balıkların sevinciyle attıkları çığlıkları bile duyulamayacak kadar uzaktayız Arabayı suya yaklaştırıyorum, başın hala yanda Araba sarsılıp tırtıklı zeminde suya kaymamak için direnç gösteriyor, itekliyorum. Başın yanda değil artık, üstüne sıçrayan sular seni heyecanlandırıyor, çığlık atıyorsun. Arabanın yarısı suda, çığlıkların yuttuğun suyun hava kabarcıklarına karışıyor. Bir an, sadece bir an çekmeyi düşünüyorum, sulardan çekip almayı ,yüzme de bilmezsin . Zaten yüzebilsen bile cansız ellerinle arabanın kemerini açıp suyun üstüne çıkabilmen imkansız. Biliyorum… İzlemiyorum, hızla dönüp koşar adım ilerliyorum. Biraz evvel geçtiğim yerlerdeki esnaf ve balıkçılar akşam iştahla polise beni anlatmaları gerektiğini bilseler daha dikkatli bakarlardı eminim. Hatta engel olmaya da kalkarlardı. Karakolda etrafımda sanki oğlunu acımasızca suya atan bu kadın kendilerini de atarmış atabilirmiş gibi… Sanki kadının aklında hep bu yatıyormuş gibi imtina ederek geçecekler yanımdan Mahpushanede belki ilk gece işimi bitirecekler. Bense bunları düşünmemeliyim. Şimdi bunları düşünmemeliyim. Kapıdan girdiğimde ağbilerini soran küçük kızlarıma bir çay koyun hele diyeceğim. Yazmaktan yorulduğumu hissedip başımı kaldırdığımda sarı turuncu bir gün ışığının karşı apartmanın duvarlarını balkonları pencereleri yaladığını farkediyorum. Baharın müjdecisi kuş sesleri doluyor algıma. Mutfak kapısını açıp bana seslenen annem tüm evi nefis poğaçalarla kokutuyor. Birkaç hafta evvel haberlerde tesadüfen duyduğum olayla hem hal zihnim. Derbeder olmuş durumda. Engelli çocuğunu tekerlekli sandalyesiyle birlikte uçurumdan yuvarlayan cani anne göz altına alındı . O anneyi unutamadım. Beni etkilemesine izin verdim bu olayın sağnak sağnak zihnime hücum etmesine örselemesine ruhumu. Sanki yazarsam o çocuğu o kadını o yaşamı o yaşananları anlayabilirmişim gibi yazıyorum. Sanki size onları olanları ve bu olanlar karşısındaki kendimi anlatırsam sizi de tanık gösterirsem , yani paylaşırsak dram azalacaktı. Her şey daha kolay aşılacaktı. O kadını anlama çabası insanı anlamak olacaktı bir yerde sanki. Bir yerlerde, çok derinde bu korunaklı dünyamdan bakmaya çalıştıkça hiç anlayamayacağımı bile bile . Düşünüyorum Yazıyorum
yatağımda doğruluyorum sendeleyerek güçlükle geçiyorum aynanın karşısına kendimi seyrediyorum ellerimi çaprazlama boynuma doluyorum, bileklerime kollarıma dirseklerime bakıyorum, bir an sadece bir an sen geliyorsun algıma bileğini uzun parmalı ellerini dolamışsın boynuma birbirimize ne kadar benziyoruz diyorsun gülüşümü senden almışım diyorsun içten gülüşün dolduruyor resmi hep merak ediyorum şimdi ve sonra bunu o zaman da aynada birbirimize mutlulukla gülümser ve görüntümüzden mutluluk duyarken yani o saniyelerde de düşünüyor muydun, hayatına son vermeyi içtenlikle gülerken aile toplantılarında mutfakta kanepede neşeyle şarkı söylerken de geçiriyor muydun bunu aklından bazen bir gölge gibi geçiveren bir ciddiyet okurdum coşkun gülüşünde, basket potasına topu elinle koyarken ya da parmaklarını saçlarından geçirirken doğum gününde sana teyzenin ördüğü beyaz kazağı üstüne geçirip yakışmış mı derken aldığım parfümden bir iki sıkarken bir anda suratında beliren o ani durgunluğun ardında bu düşünce mi vardı. bu sorunun cevabını hiç ama hiç veremeyecektim . bilmek isterdim sadece bunu sadece bunu
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır, Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor, Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini, Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim, Senden kopardım çiçeklerin en solmazını, Toprakların en bereketlisini sende sürdüm, Senden tattım yemişlerin cümlesini.
bazen şu varoluşçulara hak vermiyor değilim ve mesela şimdi olduğu gibi uyuduğun kadar sağlıklısın yediklerin düşüncelerini etkiliyor bedeninin ihtiyaçları giderildiyse iyisin yoksa yanık yanık sitem dolusun hayata
bir kaç arkadaşla birleşip bir mekana gidiyoruz burası kasabanın tamamının uğradığı eğlenmek için biraz müzik dinleyip bir iki bir şey içtiği tek ve gözde mekan yan masada kileri dinliyoruz hepimiz birbirimize çaktırmamaya uğraşarak masadaki kızlardan biri çok hoş kumral saçları omuzlarından aşağı büklüm büklüm dökülen bembeyaz tenli gamzeli bir dünya tatlısı hepimizin sesleri diğişiyor kur yapma isteği esir almış hepimizi anlattıklarımız hep o yan masadaki güzel kız için kim daha çok beğendirecek kendini kız sigara çıkarıyor zarif parmaklarıyla masanın üstündeki paketten aynı anda bir kaç ateş beliriyor etrafında kendinden emin tebessüm ediyor bu gülüşte davet var bu gülüşte hayat var bu kasabadaki geçen onca yalnızlığı silebilecek enerji ve hareket var bu kıza aşık olabilirim bu kızla hayatımın geri kalanını geçirmek isterim yan masanın etkisiyle canlanan sohbetimiz uzun bir süre devam ediyor ve işte kalkma saati kız bize bakıyor arkadaş yanına yaklaşıyor kız bir kart uzatıyor bir saat sonra söylediği yerdeyiz şu an burda bu kıza aşık oldum kasaba dünya gelecek daha bir az korkutucu gidip gelmelerimle inleyen şu kız onu burdan götüreceğim biz birbirimize hayat verdik benden hoşlandı biliyorum olacak bu iş
arkadaş sesleniyor yeter haydi bizi de düşün arkama bakıyorum bembeyaz baldırlarını görüyorum karanlıkta ve aynı inlemeler gülüşmeler demin benle olduğu gibi aşkımı yitiriyorum onun için biraz olsun farklı olduğumu düşünmüştüm
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum Bütün çiçeklerini getirin buraya, Öğrencilerimi getirin, getirin buraya, Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer Bütün köy çocuklarını getirin buraya, Son bir ders vereceğim onlara, Son şarkımı söyleyeceğim, Getirin, getirin.. Ve sonra öleceğim.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum, Kaderleri bana benzeyen, Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları Geniş ovalarda kaybolur kokuları.. Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni, Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini Bacımın suladığı fesleğenleri, Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini, Avluların pembe entarili hatmisini, Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın, Aman Isparta güllerini de unutmayın Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum. Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım, Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden, Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden, Ne güller fışkırır çilelerimden, Kandır, hayattır, emektir benim güllerim, Korkmadım, korkmuyorum ölümden, Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Baharda Polatlı kırlarında açan, Güz geldi mi Kopdağı'na göçen, Yörükler yaylasında Toroslar'da eğleşen, Muş ovasından, Ağrı eteğinden, Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni, Eğin türkülerinin içine gömün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, En güzellerini saymadım çiçeklerin, Çocukları, öğrencileri istiyorum. Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini, Köy okullarında açan, gizli ve sessiz, O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek. Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek, Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Ben mezarsız yaşamayı diliyorum, Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum, Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın, Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın, Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım, Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim, Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Okulun duvarı çöktü altında kaldım, Ama ben dünya üstündeyim, toprakta, Yaz kış bir şey söyleyen toprakta, Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım, Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım, Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir. Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya, Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya...
Ben gece gibiyim sana küçük çiçek Yalnız duruluk, yalnız karanlıkta gizlenen Uyanık bir sessizlik verebilirim sana Gözlerini açınca sabahleyinseni, anı5larla vızıldayankuşlarla öten bir dünyaya bırakacağım. gençliğinin derinliğine düşen bir damla yaş olacakson armağanım Gülüşünü daha da güzelleştirecek günün duygusuz sevincinde sislendirecek görünüşünü
senin çocuğun değil de küçük bir köpek yavrusu olsaydım, anne, yemek yemeye kalksaydım tabağından, ses çıkarır mıydın çekil, yaramaz köpek! diye kovar mıydın beni? öyleyse git anne git, beni çağırmaya geldiğin zaman gelmem yanına artıkverdiğin yemeği yemem. tagore
acılar daha şiddetli, elemler özlemler pişmanlıklar keşkeler nasılda aceleyle abanır üstüne doğacak güne yakalanmama telaşı ve ihtirasıyla her şey bir suçlu edasıyla
raylar
Babam öldükten sonra bir süre daha babam ölmeden önceki stanradrtlarda yaşamaya devam ettik, tabii biraz zorlandığımız vakitler oluyordu ama idare etmesini bilirdik, zaten biz babam hayattayken de öyle bol bol yeyip içen gezen insanlar değildik.
Kıt kanaat geçinirdik, eğlenceye ne vakit ne para ayıramazdık. Lakin mutluyduk, annemin ve babamın çalışmadığı nadir tatil günlerinde en yakın parka gider annemin pişirdiği nefis kurabiyeleri ve termostaki çayı bardak bardak içer babamın güzel tok coşkun sesiyle söylediği türküleri dinlerdik.
Babam türkü söylerken onu izlemeye bayılırdım.
Çünkü o zamanlar gerçekten babamı görürdüm, dizginlenememiş katıksız mutluluğa sahip babamı.
Bir gün ev kalabalık hatırlıyorum
Tüm akrabalar gelmiş, babam yok ortada.
Gelecek sanıyorum
Ama gelmeyeceğini de ortada yatanın babamın cansız bedeni olduğunu da biliyorum
Her şeyi biliyorum
Ölümü biliyorum.
Ölenin şarkı söylemeyeceğini biliyorum
Yemek yemeyeceğini
Gülmeyeceğini
Koşup hareket etmeyeceğini
Her şeyi ama herşeyi
Annem bilmediğimi sanıyor.onlar da .
yanımda fısıltıyla konuşuyorlar .
onlara konuşabilirsiniz yanımda rahat rahat
babamı anlatın bana diyorum
bağıra bağıra ağlaya ağlaya
anne demek istiyorum, teyzeme sarılıp ağladığın gibi benim de boynuma sarıl
beraber ağlayalım babama
annem çok kötü
sürekli depresan ve sakinleştiriciler uygulanıyor yüksek dozlarda.
Babamla annem birbirlerini çok severlerdi
Aşkla bağlıydılar birbirlerine.
Babam anneme hep yol kenarlarındaki nergizlerden koparıp getirirdi
Annem onları bir su bardağına ıslar, günlerce sularını değiştirirdi solmamaları için
Babam en çok annemin gözlerinin içine bakarak söyerdi en güzel türküleriniakrabalarımız ve komşularımız babamın cenazesini tüm gelenek ve adetleri uygulamaya çalışarak defnettiler.
Sonrasında günlerce bizi yalnız bırakmadılar,
İyiki de böyle yaptılar
Annemle yalnız kalmaya dayanamazdım yoksa.
Annem bir çocuk gibi olmuştu, her şeyini birinin yardımıyla yapıyordu, biliyordum bu kalabalık dağılınca onunla yalnız başıma ilgilenmek durumunda kalacaktım.
Zamanın iyileştiremeyeceği acı yokmuş anladım.
Babamı zamanla daha az hatırlar olmuştuk .
Kendimize bakma geçinebilme gerçeği ağır basmıştı.
Annem çok güzel bir kadındı.
Upuzun boy, geniş omuzlar, güçlü bacaklar
Ve de çabuk kanan bir kadın, çocuk ruhluydu biraz. Babam onun her şeyiydi ondan sonra onu kollayıp toparlama işi de bana kalmıştı, duygusal anlamda da güçlü değildi.
Bir gün parkta yanına gelip oturan bir adam benim yanıma taşının küçük kızın ve sen demişti annem gitmemizin uygun olacağını söyledi, gittik adamın çok güzel bir evi vardı, ama biz onun neyiydik, annem onun neyiydi, annem ve ben evi temizliyorduk, akşamları ben bana ayrılan odama çekiliyordum, onlar salonda uzun süre içerlerdi, bazen çok sarhoş olduğunda annemi döverdi, ama genel anlamda rahattık, adamın emekli maaşıyla geçiniyorduk .bana hobi malzemeleri boyalar fırçalar tuvaller alınmıştı, odam bunlarla doluydu.
Resim yaparken çok mutlu oluyordum, kuş ağaç, çiçek, manzara,her şeyin resmini yapıyordum, en çok ta babamın, ama bunları adama göstermiyordum.
bir sabah adam yatağında ölü bulundu, eve akrabaları doldu, bizi dilenci sandılar, defolun gidin dedi yakınları,
gittik ama nereye
birkaç gün otogarlarda yattık, şehir şehir dolaştık,
ben büyüyordum ama annem küçülüyordu, bana yorulduğunu söylüyordu, artık taşıyamadığını, küçük bir kızla hayatı kaldıramadığını
başka şehirde halamız vardı. Annem ona yazdı,
beraber ona gittik, ev ayarlayıp annem birevin masraflarını üstlenebilece k seviyeye gelinceye kadar orada kalacaktık, kadın bize kızının doğum yapacağını o zamana kadar kalabileceğimizi söyledi. Kabul ettik, evde her işi ben yapıyordum, annem temizliğe gidiyordu, eline geçeni evin masrafları için adına veriyordu, çok küçük bir kısmını da biriktiriyorduk, okula gitmem lazımdı, masraflar artacaktı,
derken kadının kızı doğurdu,
bize de yol göründü.
Gitmeyin hep beraber kalırız bu ev hepimize yeter demediler
Oysa kocamandı ev
Her işi yapıyordum üstelik hiç yük olmuyorduk onlara
Yine otogarlarda yattık, annem beni kuytu bir yere çekip götürmeye çalışan arsız otogar çalışanlarıyla kavga ediyor.
Çocuk esirgeme kurumunun beni almaya geleceğini söylüyor,
Gitmek istemiyorum, ondan ayrılmak onu bırakmak istemiyorum, biliyorum bırakırsam yaşayamaz
Gitmeyeyim diyorum, ne yapacağız dilenelim mi diyor.
Hem ben de yoruldum artık seni taşımaktan
Oysa yük olmadığımı sanıyordum ona
Bir yumruk gelip oturuyor boğazıma
Ama belli etmemeye çalışıyorum.
Hem diyor annem benim kimsesiz kalacağımı kim söyledi, bir akrabam beni yanına çağırıyor, seni istemiyorlar sen varken gidemem.
Peki diyorum. Bankta yan yana otururken gücenmiş çocuk ruhumla ben başımı onun omuzlarına yaslayıp yorgun dinlendirmeyen bir uykuya dalıyorum
Bir kadın ve iki erkek sosyal hizmet sorumluları bizi bekliyorlar, içinde birkaç parça paçavraya benzer kıyafetimin ve kırık dişli bir tarağımın olduğu minik ferkuarı bozuk bavulumu şoför mahalindeki amca alıp arka bagaja yerleştiriyor, annemin boynuna sarılıyorum, onu yitirmekten korkuyorum, bilmiyor ki ben hep bu korkuyla yaşadım, anneciğim ben hep seninle bir yaşamak dilemiştim
Bilmiyorsun kaç gece seni de kaybedersem diye ağlamıştım. Annem hadi diyor git artık bekletme insanları
Bekletme insanları
Son sözü bu mu olacaktı
Bu mu olmalıydı, kırgın üzgün biniyorum arabaya, kadın sarılıyor bana
Anneme bakıyorum, onun resmini beynime kazımak ister gibi
Tekrar iniyorum arabadan, onun o boynunu yana eğmiş bir başına oturuşu bankta yüreğime işliyor.
Arabadan iniyorum koşuyorum, onu bırakmak istemiyorum,
Böyle bırakmak istemiyorum,sarılıyorum,
Geleceğim
Bekle tamam mı diyorum bir iki ay sonra geleceğim,
Tamam diyor
Gözleri yaş içinde
Sımsıkı sarılıyor bana.
Arabadan inerken yanımda oturan teyzenin hızlıca elime tutuşturduğu parayı eline bırakıyorum
Biniyorum arabaya tekrar,
Ayağa kalkıyor, arabanın yanında biz otogardan çıkasıya deli gibi el sallıyor
Benim güzel annem, çocuk ruhlu çocuk kadın annem.bir hafta sonra tesiste kahvaltı sonrası genel temizlik bakım saatini yeni btirmiş resim yapmak üzere malzemelerimi yatağımın üstüne sermişim, burada da çok resim yapıyorum, herkes çok beğeniyor resimlerimi.
Bizimle ilgilenen anne diyor ki ilerde çok ünlü bir ressam olacaksın
Ona hediye ettiğim resmi satın almak istedi
Para vermeye çalıştı, annene yollarsın dedi, yok dedim ben resimlerimi satmayacağım,
Aç da kalsam satmayacağım
Aç kaldım yeri geldi satmadım resimlerimi
Bir teyze saçlarımı okşadı, gelip yatağımın enarına oturdu, ellerimi elleri arasına aldı,
Burada böyle sevilmeye alışıktım
Her kes beni çok seviyordu ama bu gün hissettim
Başka türlü bir şey var
Bir şey varminik çenemi tuttu, gözünü gözlerime kilitlemeye çalıştı başaramadı
Dedi ki
Annen
O zaman anladım
Annem ölmüştü
Bir şey olmuştu
Ne olmuştu
Detaylarını daha sonra büyüdüğümde öğrendiğim bir hazin hikaye
Tren raylarına mı yatmış annem ne korkardı tren raylarından beni nasıl da metrelerce ötede tutardı yakınlarda bir tren geçiyorsa
Bir kaza olamazdı
Biliyordum.
Eşyalarını bana teslim ettiler
Bir sürü resim
Benim yaptıklarım
Ağlamayacağım hayır
Öyle çok ağladım ki
Yanına gitmeyi düşündüğü beni de ğötüremediği akrabaları raylardı.
ÇİKOLATA
Öyle güzel ki
omuzlarından taşan Büklüm büklüm kumral bukleleri ile öyle güzel ki
güldüğünde tüm yüzünü kaplayan derin gamzeleri
neşeli anlarında irileşen aydınlanan gözleri var
uzay boşluğu gibi o gözler düşebilirim
düşünce çıkamayabilirim
ortaokulu ve lise bir ve ikinci sınıfı aynı sınıfta okuduk, aynı arkadaş grupları, aynı cafeler, aynı marka giysiler, bakımlı suratlar saçlar başlar üstler
hep o iyi yemiş iyi giymiş rahat büyümüş çocuklara özgü hem çok zeki herşeyi bilmekle , hem çok toy hayat karşısında hiçbir şey bilmmemekle karışık bilmiş edalar duruşlar.
Onun da benden hoşlandığını biliyorum,
Birbirimizi tanımadan
Tanıdığımızı sanarak
Yapılan saatler süren sohbetler
Arkadaşlarım ayarlıyor
Birbirimize yakınlaşmamızı sağlıyorlar
Bizi yalnız bırakmalar
Baş başa romantik masalar
Ona arkadaşlık teklif ediyorum
Duraksamadan kabul ediyor, fonda en sevdiği şarkı
Bir kadını yücelten aşkı olumlayan şahane bir parça
Yalnız olmadığımızı
Servis masasının gerisindeki garsonların bizi gözetlediğini bile bile ona yaklaşıyorum, yüzünü avcumun içine alıp o nefis dudaklarından önce çekingen minik, ardından cesur ve uzun öpüyorum,
O tatlı çukulala vanilya karışımı lezzette yitebilirim
Oradan beraber sarmaş dolaş çıkıyoruz,
Nefis kokusunu dilediğimce içime çekerek yürüyoruz arabaya
Onun için ayarladığım otel odasına geliyoruz
Lobide hafif bir içip şeyler atıştırarak odaya çıkıyoruz
Ben koltuğa bırakıyorum kendimi, o duş almak istiyor
Üstündekileri çıkarıp itina ile yatağın üstüne bırakıp soğuk suyun altına koşuyor, çıktığında tazelenmiş pembeleşmiş olarak omuzlarıma dokunuyor,
Bornozunu açıyorum, itiraz etmiyor, kucağıma oturuyor
Uzun uzun usul usul öpüşüyoruzen kuytularında gezinirken bu anın muhteşem olacağını hayal ettiğimi ve ama o kadar da öyle olmadığını farkediyorum.
Mükemmel kalçalar dipdiri kollar bacaklar
Aklımda bayan çukulata var
Sevişirken ve öncesinde sonrasında hep çukulata yediği ve bundandır bilinmez hep çukulata gibi koktuğu için ona öyle isim takmıştık
Arkadaşlar hep oraya giderdi, harçlıklarını biriktirir olmadı borç alır yine giderlerdi
Ben gitmezdim
Benimle dalga geçerlerdi
Bir gün beni götürmeye karar verdiler
Benim yok demelerime aldırmadan,
Yanımdaki Arkadaşım bana
Israrla çukulatayı isteyeceksin dedi
Ben korkuyordum,
Geri dönmeyi istiyordum
Pek çok kadın vardı
İstemiyordum
Çok mekanikti ve ya beceremezsem diyordum
Sonra bu iş böyle olmamalı diyordum fakat arkadaşlarım bir kere yapınca hep isteyeceğimi ve hep çukulataya geleceğimi söylediler.
Geri dönüp gitmeme güç te olsa mani oldular
Çukulata yorgunmuş o gün viziteye çıkmayacakmış
Ben bak hadi gidelim desem de arkadaşım benim geldiğimi söyle deyip görevliye bahşiş sıkıştırıp çukulataya da bol para vereceğini söyleyince olumlu yanıt geliyor.
Beni bir salona alıyorlar,
Koca memeli şişman teyzeler var
oradan da bir odaya giriyorum burada kimse yok
ortada kocaman bir dairesel yatak, üstünde beyaz kadife örtülü şık bir yatak, birazdan benim girdiğim kapıdan farklı bir kapıdan balık etli koca memeli bembeyaz ciltli bir kadın çıkageliyor,
üstünde beyaz saten bir gecelik, dolgun bacaklarının gizlenemediği derin yırtmaçlı, ayalarında altın renkli yüksek ökçeli sandaletler, saçları sarı, yukardan toplamış, pesbembe çilek rengi ruj sürmüş, odadaki tek koltuğa oturup bir sigara yakıyor, yenisin her halde arkadaşın söyledi diyor, bana bırak diyor,
yapmasak olmaz mı diyorum gülüyor, olmaz diyor,
çamaşırımı soymamı istiyor
soyunuşumu izliyor, üzerime eğiliyor, tavuk gibi vücudu, yumuşacık ve sahiden de çukulata vanilya kokuyor.
Göğüslerinden boğulacağımı sanıyorum
Ama çukulatadan çok hoşlanıyorum
Daha sonra sahiden arkadaşlarımın dediği gibi çok kereler gidiyorum
Yalnız çukulata için o yoksa dönüyorum
Ona aşık olduğumu o yıllarda bilmiyorum tabii
Onu görmeden yapamıyorum
Bazen sadece oturalım istiyorum ama çukulata beni azdırıyor
Ve hep birlikte oluyoruz
Ona şiirler okuyorum
Yazdığım hikayeleri ezberden okuyorum
Tatlı bir tebessümle dinliyor
Bazen param çıkışmıyor çukulata yine de geri çevirmiyor beni
Bazen de paramı ısrarla almak istememe rağmen geri veriyor, harçlı yaparsın diyor
Bu şahane vücutlu kız şimdi bana ne kadar mekanik geliyor, onunla sevişmek istemiyorum, onun için çukulatanın gözündeki gibi değerli olmadımı biliyorum
Oysa çukulata bir hayat kadını olmasına rağmen ne kadar verici
Duygusal açlığıma nasıl da derman
Ve Oysa
Ben onu yıllarca görmedim
Gitmedim
Şimdi onu özlemem ne tuhaf
Onun bana yol göstermesini isterdim, şiirlerimi o tombul memelerini havalandırarak dinleyişini
Görmek istiyorum.
DRAM
Gardrobun kapağındaki aynada rujumu taşırmamaya özen göstererek sürerken göz göze geliyoruz.
İşime yarıda kesip heyecanla yatağındın kenarına geliyorum Diz kırıp aynı hizaya gelip yanağımı, kulağımı dudaklarına değdiriyorum.
Bir şey söylemek istediğini hissediyorum, beni güzel bulduğunu aynadaki yansımada gördüğü yüzü beğendiğini, bana sarılmak istediğini anlıyorum.
Bekliyorum …
Hayır…
Söylemedi …
Hiçbir şey söylemedi…
Yine söylemedi, sonrasında attığı çığlıklar dayanılmaz .
Elimle önceleri yaptığım gibi kulaklarımı bile kapatmıyorum.
Artık kanıksadım, duymuyorum bile.
Hangisi daha kötü duymamak mı duyup ta duymamak için kulaklarını ellerinle kapatmak mı?
Sen benim parçamsın
Ama neden son zamanlarda böyle hissedemiyorum. Biri üçüncü diğeri orta okul ikinci sınıfa giden kızlarımın yardımı olmasa bakımını yapmak çok zor
Beni algıladığını gösteren , ıslattığın çamaşırlarını ve çarşafları değiştirdikten sonra bile yüzünde belirmesini beklediğim tatlı bir gülümseyiş hiç gelmeyecek biliyorum. Ellerini avcuma aldığım zamanlar avcumun içinde bir et parçası yerine sıcacık bir çocuk eli tuttuğumu bilmeye, bunu hissetmeye ne yazık ki ihtiyacım var.
Kız kardeşlerinin yardımıyla seni tekerlekli sandalyeye taşıyoruz
Bunca zahmetli, hazırlanması bile saatler alan bu çabaya, biraz dışarda zaman geçirmeye senden daha çok bana iyi geleceği için katlanıyorum.
Yine yavaş sürüyorum arabayı. Tekerleklerin yazın sıcağın, kışın soğuğun ve denizden coşup gelen tuzlu suların kararttığı tahta iskele zeminde çıkardığı sesleri dinleyerek yol alıyoruz.
Deniz bu gün daha mavi güneş ışınları daha sarı daha sıcak sanki.
Sana tatlı tatlı başını yana eğerek
dinlediğini hayal ettiğim masalı anlatıyorum Evrenin yaşamanın var oluşun yaratıcının tüm sırlarına ermiş gibi…
Başını yana eğmiş vakur bir bakışın var
Keşke o çığlıkların olmasa bebeğim.
Yavrum
Oğlum benim
İskelenin bitip suların başladığı yerdeyiz.
Esnaf ve balık tutanlar çok uzakta.
Sesleri, tuttukları balıkların sevinciyle attıkları çığlıkları bile duyulamayacak kadar uzaktayız
Arabayı suya yaklaştırıyorum, başın hala yanda
Araba sarsılıp tırtıklı zeminde suya kaymamak için direnç gösteriyor, itekliyorum. Başın yanda değil artık, üstüne sıçrayan sular seni heyecanlandırıyor, çığlık atıyorsun. Arabanın yarısı suda, çığlıkların yuttuğun suyun hava kabarcıklarına karışıyor. Bir an, sadece bir an çekmeyi düşünüyorum, sulardan çekip almayı ,yüzme de bilmezsin .
Zaten yüzebilsen bile cansız ellerinle arabanın kemerini açıp suyun üstüne çıkabilmen imkansız.
Biliyorum…
İzlemiyorum, hızla dönüp koşar adım ilerliyorum. Biraz evvel geçtiğim yerlerdeki esnaf ve balıkçılar akşam iştahla polise beni anlatmaları gerektiğini bilseler daha dikkatli bakarlardı eminim.
Hatta engel olmaya da kalkarlardı.
Karakolda etrafımda sanki oğlunu acımasızca suya atan bu kadın kendilerini de atarmış atabilirmiş gibi…
Sanki kadının aklında hep bu yatıyormuş gibi imtina ederek geçecekler yanımdan
Mahpushanede belki ilk gece işimi bitirecekler.
Bense bunları düşünmemeliyim.
Şimdi bunları düşünmemeliyim.
Kapıdan girdiğimde ağbilerini soran küçük kızlarıma bir çay koyun hele diyeceğim.
Yazmaktan yorulduğumu hissedip başımı kaldırdığımda sarı turuncu bir gün ışığının karşı apartmanın duvarlarını balkonları pencereleri yaladığını farkediyorum. Baharın müjdecisi kuş sesleri doluyor algıma.
Mutfak kapısını açıp bana seslenen annem tüm evi nefis poğaçalarla kokutuyor.
Birkaç hafta evvel haberlerde tesadüfen duyduğum olayla hem hal zihnim. Derbeder olmuş durumda. Engelli çocuğunu tekerlekli sandalyesiyle birlikte uçurumdan yuvarlayan cani anne göz altına alındı .
O anneyi unutamadım. Beni etkilemesine izin verdim bu olayın sağnak sağnak zihnime hücum etmesine örselemesine ruhumu.
Sanki yazarsam o çocuğu o kadını o yaşamı o yaşananları anlayabilirmişim gibi yazıyorum.
Sanki size onları olanları ve bu olanlar karşısındaki kendimi anlatırsam sizi de tanık gösterirsem , yani paylaşırsak dram azalacaktı.
Her şey daha kolay aşılacaktı.
O kadını anlama çabası insanı anlamak olacaktı bir yerde sanki.
Bir yerlerde, çok derinde bu korunaklı dünyamdan bakmaya çalıştıkça hiç anlayamayacağımı bile bile .
Düşünüyorum
Yazıyorum
yatağımda doğruluyorum
sendeleyerek güçlükle geçiyorum aynanın karşısına
kendimi seyrediyorum
ellerimi çaprazlama boynuma doluyorum, bileklerime kollarıma dirseklerime bakıyorum,
bir an sadece bir an sen geliyorsun algıma bileğini uzun parmalı ellerini dolamışsın boynuma
birbirimize ne kadar benziyoruz diyorsun
gülüşümü senden almışım diyorsun
içten gülüşün dolduruyor resmi
hep merak ediyorum şimdi ve sonra bunu o zaman da aynada birbirimize mutlulukla gülümser ve görüntümüzden mutluluk duyarken yani o saniyelerde de düşünüyor muydun, hayatına son vermeyi
içtenlikle gülerken aile toplantılarında mutfakta kanepede neşeyle şarkı söylerken de geçiriyor muydun bunu aklından
bazen bir gölge gibi geçiveren bir ciddiyet okurdum coşkun gülüşünde, basket potasına topu elinle koyarken ya da parmaklarını saçlarından geçirirken
doğum gününde sana teyzenin ördüğü beyaz kazağı üstüne geçirip yakışmış mı derken aldığım parfümden bir iki sıkarken bir anda suratında beliren o ani durgunluğun ardında bu düşünce mi vardı.
bu sorunun cevabını hiç ama hiç veremeyecektim .
bilmek isterdim
sadece bunu
sadece bunu
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Senden tattım yemişlerin cümlesini.
bazen şu varoluşçulara hak vermiyor değilim ve mesela şimdi olduğu gibi
uyuduğun kadar sağlıklısın
yediklerin düşüncelerini etkiliyor
bedeninin ihtiyaçları giderildiyse iyisin yoksa yanık yanık sitem dolusun hayata
bir kaç arkadaşla birleşip bir mekana gidiyoruz
burası kasabanın tamamının uğradığı eğlenmek için biraz müzik dinleyip bir iki bir şey içtiği tek ve gözde mekan
yan masada kileri dinliyoruz hepimiz birbirimize çaktırmamaya uğraşarak masadaki kızlardan biri çok hoş kumral saçları omuzlarından aşağı büklüm büklüm dökülen bembeyaz tenli gamzeli bir dünya tatlısı
hepimizin sesleri diğişiyor
kur yapma isteği esir almış hepimizi
anlattıklarımız hep o yan masadaki güzel kız için
kim daha çok beğendirecek kendini
kız sigara çıkarıyor zarif parmaklarıyla masanın üstündeki paketten
aynı anda bir kaç ateş beliriyor etrafında
kendinden emin tebessüm ediyor
bu gülüşte davet var
bu gülüşte hayat var
bu kasabadaki geçen onca yalnızlığı silebilecek enerji ve hareket var
bu kıza aşık olabilirim
bu kızla hayatımın geri kalanını geçirmek isterim
yan masanın etkisiyle canlanan sohbetimiz uzun bir süre devam ediyor ve işte kalkma saati kız bize bakıyor
arkadaş yanına yaklaşıyor kız bir kart uzatıyor
bir saat sonra söylediği yerdeyiz
şu an burda bu kıza aşık oldum kasaba dünya gelecek daha bir az korkutucu
gidip gelmelerimle inleyen şu kız
onu burdan götüreceğim biz birbirimize hayat verdik
benden hoşlandı biliyorum
olacak bu iş
arkadaş sesleniyor yeter haydi bizi de düşün
arkama bakıyorum bembeyaz baldırlarını görüyorum karanlıkta
ve aynı inlemeler gülüşmeler demin benle olduğu gibi
aşkımı yitiriyorum
onun için biraz olsun farklı olduğumu düşünmüştüm
herkes kendine sarılıp yaşamayı bilmeli
ne yaparsan yap insanlar seni hep son yaptığınla hatırlayacak
gecenin bağrını yırtarcasına açan tanyeri
kimlere umut
oldun yine kimlere
biz yine ölenlerimizle ne kadar da kayıplardayız
ne kadar eksik
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin.. Ve sonra öleceğim.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları
Geniş ovalarda kaybolur kokuları..
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kopdağı'na göçen,
Yörükler yaylasında Toroslar'da eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencileri istiyorum.
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya...
Ceyhun Atuf Kansu
siz de ben gibi alışkanlıklardan vaz geçemeyenlerden alışkanlıkların konforuna sığınanlardan mısınız efenim
eyvah ki ne eyvah
yanlış insanlarla olmaktansa yalnız insan olmak yeğdir
özgür insanlar
halldor laxness
aleksandr soljenitsin
rusyayı eleştirdiği için mahkum oldu
sürgün edildi.
batı ona ödül verdi.
Nobel ödülü
bir yerden tanıdık geldi mi bunlar
Ben gece gibiyim sana küçük çiçek
Yalnız duruluk, yalnız karanlıkta gizlenen
Uyanık bir sessizlik verebilirim sana
Gözlerini açınca sabahleyinseni, anı5larla vızıldayankuşlarla öten bir dünyaya bırakacağım. gençliğinin derinliğine düşen bir damla yaş olacakson armağanım
Gülüşünü daha da güzelleştirecek günün duygusuz sevincinde sislendirecek görünüşünü
senin çocuğun değil de küçük bir köpek yavrusu olsaydım, anne, yemek yemeye kalksaydım tabağından, ses çıkarır mıydın
çekil, yaramaz köpek! diye kovar mıydın beni?
öyleyse git anne git, beni çağırmaya geldiğin zaman gelmem yanına artıkverdiğin yemeği yemem.
tagore
Bir gece başladı yıldızsız, aysız;
Ne horozlar öttü, ne sabah oldu...
Kibritler ıslaktır, çakmağım yağsız
Dar odam ebedî ışıksız kaldı.
Bırakmaz yakamı, dört yanım duvar;
Ne kapı, ne baca, ne pencere var...
Ne mektup gönderir sevdiğim dostlar,
Ne de bir tanıdık kapımı çaldı.
Bir zaman karnımı doyuran toprak
Üstüme gölgelik, altıma yatak.
Hiç ümit etmezken olacağa bak;
Nihayet ağzıma, gözüme doldu.
Ve işte dünyada en son arkadaş
Başımın ucunda dikili bir taş.
Bitti, doğduğum gün başlayan savaş,
Kâinat benimle beraber öldü...
(Dosta Doğru)
Abdurrahim Karakoç
merhamet denen şey sadece bir acıma değil sevgiyle harmanlanmış şefkatle yoğrulmuş ve affedicilikte vücut bulmuş aşkın o en insani halidir.
şarkılar güzel ama kimse kimseye bu kadar mecbur olamaz olmamalı
kendi içindeki bir ilhamla yaşamalı insan ne yaşarsa kimle yaşarsa yaşasın
"İnsan kaç hayat yaşarsa, o kadar ölümle ölür."
Oscar Wilde
Günün tükendiği bu saatlerde
Tüm doğa canla başla çalışıyor.
Gece vakti bu yıldızlardan inen
Ne acayip bir korkudur kim bilir?
Etkisinde kalmış nice gizemin,
Kaygılı, bir yandan tir tir titriyor,
Karanlıkta, bilinmeyen bir gücün
Gözlerini üstünde hissediyor.
Ne büyük dehşet kendini tanımak!
Kaçışı olmadan, durmadan çalışmak,
Ebediyetin içinde devinen
Varlığın merhametine kalmak!
Bu nasıl kara, zor bir bulmaca
Amaçlar ve çözümler gizleniyor,
Birileri titrerken aşağıda,
Yukarda birileri düş görüyor.
(1888-97)
Fransızca'dan çeviren: Tozan ALKAN
Victor Hugo
Sözün bittiği noktada gecenin tenhasına bir aşk bırak…
her gölgeler karaltılar ve rüzgarın şarkısı nasıl da kalabalığız
acılar daha şiddetli, elemler özlemler pişmanlıklar keşkeler nasılda aceleyle abanır üstüne doğacak güne yakalanmama telaşı ve ihtirasıyla
her şey bir suçlu edasıyla
gecenin sessizliğinde nasıl bir çığlık vardır bilemezsiniz.
nasıl da dolu dizgin akar hayat
herşey nasıl da birazdan günışıyacak acele et telaşındadır
kayıp zaman dans etmeyi çok severim.
kendi iç ritmimin eşliğinde ben hep danseder haldeyim.
müslümanın derdi gece azarmış
gece el ayak çekilip kişi kendiyle kalınca başlar musikinin en trajiği