NEDEN? Ahmet Davutoğlu Ortadoğu yeniden savaşın eşiğine geldi. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bu bölgede yapay sınırların çizilip yapay ülkelerin yaratılması zaten uzun sürecek çekişmelerin tohumlarını buraya atmıştı. Ülke liderlerinin paraları silahlara harcayıp halklarını fakir bırakmaları bu bölgede sorunları giderek derinleştirmişti. Bir de bunlara bütün Araplarla kavgalı İsrail devletinin kurulması eklenince, dünyanın bir türlü barışa kavuşamayan coğrafyası Ortadoğu, ucu kaybolmuş bir sorun yumağına dönüştü. Bugün israil'in Filistin'i işgal etmesiyle bölge yeniden bir kaosun eşiğine geldi. Her gün insanlar ölüyor, karşılıklı nefret büyüyor. Ortadoğu üzerine yaptığı analizlerle bilinen Beykent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Profesör Ahmet Davutoğlu ile Ortadoğu'daki sorunların nedenlerini, İsrail-Filistin meselesini, bu sorunun çözümünün mümkün olup olmadığını, tarafların neler istediğini, Türkiye'nin tutumunu, Amerika'nın tavrını ve bütün bunların sonuçlarını konuştuk.
Ortadoğu savaş alanına döndü. Bu savaş kaçınılmaz mıydıyoksa iki tarafın liderlerinin ya da bir liderin hatasından mı patlak verdi?
Savaş kaçınılmazdı. İki taraf da bir gerilim süreciyle bu savaşa sürüklendi. Özellikle İsrail barış sürecini durdurma ve gerilimi artırma yönünde bir irade kullandı.
İsraillilerle Filistinliler arasındaki en büyük anlaşmazlık ne? Hangi noktada takılıyor barış?
En büyük anlaşmazlık konusu Kudüs. Kudüs sorunu çözülmedikçe İsrail-Filistin sorunu çözülmez. İsrail'le Filistin arasında beş temel sorun var. Bir, Kudüs'ün nihai statüsünün ne olacağı. İki, kendi içinde bütünlüğü olan entegre bir Filistin devletinin doğuşu meselesi. Üç, Filistinli mülteciler sorunu. Dört, Yahudi yerleşimciler meselesi. Beş, ekonomik kaynakların ortak kullanımı. Eğer Birleşmiş Milletler'in kararı geçerliliğini sürdürseydi ve bu kararı referans alan 1993 Oslo barış süreci devam etseydi, İsrail 1967'de işgal ettiği bölgelerden çekilecekti. Bu, İsrail'in Doğu Kudüs'ten de çekilmesi demekti. Böylece 1999 yılı itibarıyla bir Filistin devleti kurulacaktı ve Kudüs'ün nihai satüsü konuşulacaktı.
Ama israil 1999'ta bu nihai noktaya gelindiğinde, Oslo barış sürecini durdurdu. Filistin bölgesinde Yahudi yerleşim merkezleri kurmayı sürdürdü. Kudüs'ün etrafını Yahudi yerleşimleriyle çevirdi. Böylece entegre Filistin devletinin kurulması zorlaştı.
Filistin-İsrail anlaşmazlığını çözmek imkânsız mı?
Filistinlilerle İsraillilerin kendi başlarına sorunu çözmeleri mümkün değil. Bu sorunu çözmek için uluslararası hukuk normlarına saygılı bir uluslararası irade lazım. Ne var ki uluslararası irade olabilecek Amerika şu anda uluslararası hukuka saygı göstermiyor. İsrail, 11 Eylül'ün yarattığı terörizmle mücadele havasından yararlanıyor. 11 Eylül yaşanmasaydı, İsrail barış masasına dönmek zorunda kalacaktı. Çünkü Amerika, Filistin devletini tanıması konusunda İsrail'e baskı yapıyordu. Şaron'u da kendisine çok muhatap almıyordu. Ama 11 Eylül'den sonra Amerika Şaron'un politikalarına yeşil ışık yaktı. 11 Eylül atmosferi İsrail-Filistin savaşını tırmandırdı.
İsrail Filistin'le arasındaki sorunun nasıl çözümlenmesini istiyor?
Kudüs'ün İsrail devletinin ebedi başşehri olmasını istiyor. Bu noktada verebileceği taviz, Müslümanlarla Hıristiyanların Doğu Kudüs'te ibadet etmelerine serbestlik tanımak.
Filistinliler nasıl bir çözüm öneriyor?
Filistin, İsrail'in 1967 işgalinden önceki sınırlarına çekilmesini, tarihi Doğu Kudüs'ü Filistin egemenliğine terk etmesini istiyor. Filistin'in verebileceği taviz, tarihi Kudüs'ün Yahudilerce kutsal olan kısmında İsrail egemenliğinin devam etmesi. Mültecilere gelince, İsrail Filistinli mültecilerin Doğu Kudüs'e geri dönmesini kabul etmiyor. Dönmeleri halinde İsrail'in Yahudi karakterinin bozulacağını düşünüyor. Mülteciler ancak Batı Şeria'ya dönebilir diyor. Ayrıca İsrail, kurulacak Filistin devletinin İsrail'in güvenliğini tehdit etmeyecek, İsrail'e bağımlı, askersiz bir devlet olmasını istiyor. Bunun için de Yahudi yerleşimcilerin Filistin bölgesinden çıkmasını istemiyor. Çünkü Yahudi yerleşim bölgeleri orada kaldıkça, vatandaşının güvenliğini gerekçe göstererek İsrail her an Filistin'i işgal edebilir. Filistinliler ise tam bağımsız bir devlet kurmak istiyor. Ekonomik kaynakların ortak kullanımında İsrail bugünkü durumun devamını istiyor. Bugün İsrail, Filistin'e ait Batı Şeria'daki su kaynaklarının yüzde 80'inini kullanıyor.
Filistin lideri Arafat, Clinton'ın ABD Başkanlığı döneminde o zamanki İsrail Başbakanı Barak'la Camp David'de buluşmuştu. Oradaki önerileri Barak kabul etti ama Arafat reddetti. Niye reddetti?
Camp David'de Arafat'a çok iyi bir proje sunuldu sanılıyor. Öyle değil. İsrail, daha önce bu sorunla ilgili Birleşmiş Milletler kararları yokmuş, Oslo barış süreci sanki yaşanmamış gibi pazarlığı sıfırdan başlatmak istedi. İsrail bunu hep yapıyor. Önce barış sürecini durduruyor ve problemli alanlarda avantaj elde etmek için zaman kazanıyor. Sonra tekrar bir barış süreci başlatıyor. Camp David'de de böyle oldu. İsrail yepyeni tekliflerle geldi. Bunlar entegre Filistin devletinin kurulmasını sağlayacak teklifler değildi. Filistin'e Doğu Kudüs'te sadece bir ofis açma hakkını tanıyordu. Kudüs'ü de kendi ebedi başşehri ilan ediyordu. Filistin devletinin askersiz olmasını öngörüyordu ve mültecilerin kendi topraklarına dönme hakkını kabul etmiyordu. Yani Filistinlilerin 1949'daki BM kararından bu yana uluslararası hukuk alanında elde ettiği bütün hakları ortadan kaldırıyordu. Üstelik Kudüs ne Müslümanların, ne Filistin'in ne de Arafat'ın tek başına taviz vermeye yetkili olduğu bir sorun değildir.
Kudüs sorununu çözmekte kim yetkili peki?
Şu anda bir muhatap yok ama Arafat, Müslüman dünya, Araplar ve Filistinliler adına böyle bir tavizi veremez. Kudüs Müslümanların, Yahudilerin ve Hıristiyanların ortak problem alanıdır. Zaten Amerika da Kudüs'te bir egemenlik paylaşımına gidilmesini öngörüyordu. Mescid-i Haram'ın üstünde Filistin egemenliğini, altında Ağlama Duvarı'nda ise Yahudi egemenliğini öngörüyordu. Burada Arafat'ın yapacağı şey, uluslararası hukukun gereğini söylemektir. Uluslarası hukuk da bugüne kadar Filistin'den yana kararlar almıştır. Zaten Camp David'deki tekliflere Arafat dışındaki bir başka Filistin lideri de evet diyemezdi.
Beyrut'ta yapılan son Arap zirvesinde de Arap ülkeleri İsrail'e bir barış önerisinde bulundu. İsrail 1967 öncesi sınırlarına çekilecek, bütün Arap ülkeleri de onun varlığını kabul edecekti. Böylece Araplar yıllarca varlığını reddettikleri İsrail'i tanıyacaklardı. Ama İsrail bu barış önerisine tanklarını Filistin'e sokarak cevap verdi. İsrail barış önerisine niye böyle savaşla cevap vermeyi tercih etti?
Çünkü barış sürecine kaldığı yerden devam etmek istemiyor. Zaman kazanmak istiyor.
İsrail 1967 öncesi sınırlarına niye çekilmek istemiyor?
1967 öncesi sınırlara çekilmek demek, İsrail'in tarihi hak talep ettiği Kudüs ve Batı Şeria'dan geri çekilmesi demek. İsrail teolojik bir devlettir. Teolojik argümanın temelinde de bu toprakların seçilmiş bir toplum olan İsraillilere tanrı tarafından vaat edildiği inancı vardır. İngilizler İsraillilere bir ara Uganda'da devlet kurmalarını teklif etmişlerdi. Niye Afrika'daki boş alanlara gitmediler de buraya geldiler? İsrailliler, Arapların hakkını gaspettiklerini düşünmüyor. Bizim olan bir toprağa iki bin yıl sonra geldik. Tanrı bize bu toprağı geri verdi diyorlar. Bunun tanrısal iradeyle gerçekleştiğine inanıyorlar.
Radikal dinciler, İsrail bu topraklardan çekilirse, seçilmiş millet, vaat edilmiş topraklar argümanının ve İsrail devletinin kuruluş felsefesinin yok olacağını düşünüyorlar.
İsrail ordusu, Ramallah'taki karargâhında Yaser Arafat'ı kuşattı. Şu anda onların elinde rehine durumunda. Ama biz garip bir olayla karşılaştık. Bundan üç ay önce Filistin'in özgür devlet başkanı Arafat siyasi ölüme çok yaklaşmış bir liderdi. Filistinli gruplara söz geçiremiyordu. Otoritesi yok olmuş gibiydi. Ama bugün kuşatma altında Filistin'in tek lideri, en büyük kahramanı ve dünya siyasetinin bir numaralı figürü oldu. Nasıl oldu da kötü duruma düşmek Arafat'a siyaseten bu kadar yaradı?
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, yerel ölçekte yaşanan bir adaletsizlik veya baskı bir anda küreselleşebiliyor. Yerel bir direnişçi küresel bir kahraman haline gelebiliyor. Arafat da, uluslararası vicdanın ortaya çıkmasıyla birlikte gittikçe Mandela benzeri bir imaj oluyor. Barış yanlılarının kahramanı haline geliyor. Dünyada kim uluslararası düzenin işleyişinden memnun değilse, bu düzenin karşısında duran mağdur aktöre yakınlık hissediyor. Şu anda Arafat mağdur. İsrail baskı yaparak bir kahraman yaratıyor. Arafat adaletin sembolü oluyor. Neredeyse bir Mandela doğuyor. Odasında güçsüz ama imaj olarak güçleniyor. Arafat eğer öldürülmez veya sürülmezse, orada kaldıkça güçlenecek. Arafat'ın Filistin halkının iç organizasyonu konusundaki hataları bile artık unutuldu. Arafat bir şeyi kurarken belki o kadar başarılı değil ama, bir baskı karşısında güçlü bir direnişçi. Oysa İsrail dize getirilmiş bir Arafat ister karşısında.
Sizce Arafat dize gelir mi?
Zannetmiyorum. İsrail'e yakın bir lider çıkartılsa ve onunla anlaşma yapılsa bu İsrail için optimum sonuç olur. Ama böyle bir Filistinliyi bugüne kadar bulamadılar. Çünkü muhatabın sadece İsrail'in ve Amerika'nın nezdinde değil, Filistin halkı nezdinde de kredibilitesinin olması lazım. Arafat dışında şu anda böyle bir lider yok. Çıkması da zor. Eğer Arafat öldürülürse ki, bu İsrail için çok kötü olur, Filistinli örgütler daha da kenetlenir, bu durumda Arafat'tan sonra çıkabilecek bir lider Arafat'ın bulunduğu yerden geri adım atamaz. Halk nezdinde bir kahramandan sonra o tavizi veremez.
Şaron güvenli bir ülke sözü vererek işbaşına geldi. Ama İsrail devleti tarihinin en güvensiz dönemini yaşıyor. İsrail halkı her an bir yerlerde öldürülme, bir canlı bombayla birlikte patlama tehditlerine ne kadar dayanabilir?
Güvenliği adil bir barışla değil de şiddet ve güç üzerinden kurmaya çalıştığınızda güvenliği yok ediyorsunuz. Şiddet karşı şiddeti getiriyor. İsrail tarihinin en güvensiz dönemini yaşıyor. Bu politika uzun süremez. Eskiden on Filistinli karşılığında bir İsrailli ölürken, bugün dört İsrailli ölüyor.
Arafat'ı gözden çıkaran Amerika başka Arap liderlerle görüşmek üzere bölgeye dışişlerini bakanını gönderiyor şimdi. Amerika ilk başta barışa bile o kadar istekli görünmüyordu. Amerika Filistinlilerin ezilmesini mi istiyor?
Amerika Filistin'in bileğinin bükülmesini ve gelişmelerin olgunlaşmasını bekliyor. ABD, barış şartlarının olgunlaşması için Bosna'da üç sene katliama göz yumdu. Filistin tarafının bileği öyle bükülecek ki, barış süreci bu noktada başlatılacak ve Camp David'deki şartlardan belki de çok daha zor şartlarda bir barış Filistin'e dikte ettirilmeye çalışılacak. Ama şu da var, İsrail uluslararası meşruiyetini kaybediyor. Dünyada herkes İsrail'e tepki gösteriyor. Amerika ve İsrail terör kavramını kullanarak istedikleri yöntemi meşru kılmaya çalışıyorlar. Savaş hukukuna bağlı kalmıyorlar. Bir de Türkiye'nin durumu var. Tam savaşın en kızgın anında İsrail'le büyük bir tank anlaşması imzaladık. Sanırım bu anlaşmayla Arapları kaybettik. Niye Türk devleti bu kadar kritik bir anda böyle bir anlaşma imzaladı? Özellikle askeri alanda Türkiye-Amerika ilişkileri İsrail üzerinden gerçekleşiyor. Ama bu üçgen bizi Ortadoğu'da yalnızlaştırır. Diyelim ki tank anlaşması çok gerekliydi. Ama zamanlaması çok yanlış oldu. Bazı şeyler kısa dönemde çok ciddi bir çıkar sağlasa da uzun dönemde sizi öyle bir çıkmaza sokar ki, tank işi de böyle. Dünya, televizyondan İsrail tanklarının Filistin'e girdiğini görüyor. Arapların zihninde bu tanklar Türk tanklarıyla özdeşleşebilir. İsrail'in savaşmasında Türkiye'nin payı oldu diye bir kanaat yerleşir. Cezayir'de 50'lerde yaptığımız hatanın, bize o toplumlar nezdinde neler kaybettirdiğini unutmamalıyız.
Peki Filistin ve İsrail barış istiyorlar mı yoksa her iki tarafın lideri de barıştan hoşlanmıyor mu?
İkisi de barışa çok yakın isimler değil. Biri asker, diğeri direnişçi. İkisi de kendi istedikleri şartlarda barış olsun istiyor. Uzlaşma bu açıdan çok güç.
Savaşmak barışmaktan daha mı kolay Ortadoğu'da?
Ortadoğu'da değil, bütün dünyada öyle. İnsanoğlu'nun tabiatında var bu. Geçen beş yüzyılda bütün büyük savaşlar Avrupa'da oldu. Batı barışı seviyor, Ortadoğu hakları kanı seviyor yanılmasını bırakmak lazım. Avrupalılar savaşlardan yorgun düştüler.
Ortadoğu henüz savaşmaktan yorulmadı mı?
Evet, o denilebilir. Ama savaşın şartlarına bakılmalı. Eğer Ortadoğu'da barış olmuyorsa, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra devredilen mirasa bakmak lazım. Ortadoğu'da hangi sınırın tabii bir yanı var ki. Osmanlı'da entegre olmuş bölgeler birbirinden suni ayırımlarla koparılmış. Irak'la Kuveyt niye savaşıyor? Kuveyt diye bir devlet tarihte hiç olmadı. İngilizler oradaki petrolü kendilerine bağlı kılmak için orada ayrı bir şeyhlik kurdular. Ya ürdün'le Suriye arasındaki ihtilaf. Şam ile Amman iki komşu şehir. Eskişehir ile Bursa gibi. Tarih boyunca birbirlerinden hiç ayrılmamışlar. Peki Türkiye ile Suriye niye ihtilaflı? Halep ve Gaziantep Asurlular döneminde bile bu kadar kopuk değildi. Ortadoğu'da bunlar yetmiyormuş gibi bir de dışarıdan İsrail devletini kuruyorsunuz. Bu ülkelerin birbirlerine olan düşmanlıklarını onlara silah satmak için körüklüyorsunuz. Sonra da burada niye problem çıkıyor diye soruyorsunuz. Evet Arapların, Ortadoğuluların ekonomik ve siyasi becereksizlikleri var ama bunlar savaşmak için neden değil.
Ortadoğu'da sınırlar yeniden çizilemeyeceğine göre bu çatışmalar, savaşlar hiç bitmeyecek mi?
Çatışmalar ancak ulus-devlet üstü entegrasyonlarla çözülecek. Bu bölgede ekonomik entegrasyonlar gerekli. Suriye ile Türkiye arasında ekonomik ilişkilerin geliştirilmesiyle savaş ihtimali minimize olur. Çünkü Antep'le Halep birbirinden alışveriş yaparken, halkları asker gönderip niye savaşsın. Ya da Diyarbakır ile Bağdat arasında TIR'lar gelip giderken, Türkiye Kuzey Irak'taki bir oluşumdan niye korksun. Türkiye Irak sınırında da yapaylıklar var. Böyle bir sınır tarihte yok. Kuzey güney savaşı yaşayan ABD'nin de ancak ekonomik entegrasyonla bütün haline geldiğini hatırlayalım. Nisan 2002 - www.inadina.com - sayı 38
Ramallah´tan bir mektup 'Adila' Sevgili Herkes, ben Ramallah´taki Halil Sakakini Kültür Merkezi Müdiresiyim (www.sakakini.org) . Evimde kusatma altinda bulundugum icin bu e-maili gazeteci arkadaslara ve digerlerine, daha fazla kisiye ulastirilmasi/dagitilmasi ricasiyla yolluyorum.
Bu mesajin internette zincir email haline gelip acima duygusu uyandirmasini, dualara veya bagislara vesile olmasini degil, insanlari harekete gecirmesini umuyorum.
Biz direnerek ve ayakta durarak kendimize düseni yapiyoruz ve dünyadaki herkesi kendi kapasitesi oraninda üzerine düseni yapmaya insanlik adina cagiriyoruz.
Biz Arap dünyasinin kizilderilileri olmak istemiyoruz, sadece bu topraklarda özgürlük, baris ve onurumuzla yasamak istiyoruz.
Söze 'canli' olarak yasadiklarim isiginda buradaki durumu anlatan birkac paragrafla baslayacagim ve dis dünyada medyada ve baska yerlerde nelerin olmasini istedigimize dair 9 öneriyle bitirecegim.
Birincisi bugün - Pazar günü - 30 Filistinli polisin Ramallah´taki Irssal Sokagi´nda sigindiklari binada Israil askerlerince sogukkanlilikla öldürüldügüne dair cok sayida haber aldik. Cuma günü de 5 Filistinli polis kafalarina kursun sIkIlarak infaz edilmis ve cesetleri saatlerce bir odada birakilmisti. Ambulanslarin hedeflerine varmasi engelleniyor. Iki hastaneden biri (Arabcare) basildi, digeri (Nazer Hastanesi) yaylim atesine tutuldu. Bu böyle devam ederse yeni bir Cecenistan veya Saraybosna´ya dönüsecektir.
Ben sahsen Cuma sabahindan beri evimde hapisim. Ramallah ve El Bireh´deki onbinlerce Filistinli gibi. Ve bu yakinda bitecek gibi gözükmüyor. Bir günlügüne elektrigimiz kesikti, ama Allahtan Pazar günü yeniden geldi.
Sakakini Kültür Merkezi´nin calisanlarindan birinin köyüne (Kobar) dün Israil ordusu girdi, herkesin evini aradi, esyalar tahrip edildi, köyden götürülen 30 kisi arasinda arkadasimizin kücük erkek kardesi de bulunuyor.
Merkezimizin temizlikci kadininin oturdugu evin tuvaleti bahcede. 3 gündür kapisinda Israil askerleri nöbet tutuyor ve disari cikilmasini engelliyor. Evin en büyük oglu bugün disari tuvalete cikmaya kalkistiginda Israil askerleri onu yakaladi ve dövdüler. Babasi, bir ögretmen, araya girmeye calisti, Israilliler tarafindan dövüldü ve tutuklanip götürüldü.
Merkezimizin yönetim kurulu üyelerinden biri Persembe gecesi calistigi ofis binasindaki bütün calisanlarla beraber tutuklandi ve götürüldü. Hepsinin gözleri baglanmisti ve elleri de bagli olarak bir odada önce 16 saat tutuldular. Israilliler büro mobilyalarini kismen tahrip etti ve bilgisayarlarin hard disklerini caldi.
1. Bu uzun sürecek bir kusatma. Bu yüzden lütfen hikayemizi anlatabilmemiz icin sürekli baskiyi ayakta tutun ve sürekli harekete devam edilmesini saglayin.
2. Merkezimizin yöneticisi Bayan Manal Issa, cevresindeki cocuklardan kusatma kosullarini nasil yasadiklarini anlatan 10 taniklik belgesi topladi ve yaptiklari resimleri de bunlarla birlikte bilgisayara nakletti. Bu tanikliklara (Arapca) dogrudan onun adresinden ulasabilirsiniz [email protected]. Ben bunlari yarin Ingilizceye cevirecegim. Bu emaili dogrudan veya kopyalanmis olarak alan herkesten ricam, bu tanikliklarin mümkün oldugunca genis bir bicimde yayimlanmasidir.
3. Lütfen uluslararasi kamuoyundan ve karar mercilerinden üzerimizdeki kusatmanin kalkmasini talep edin. Her gün onlarca, yüzlerce mektubun [email protected] ve [email protected] adreslerine yollanmasina ihtiyacimiz var.
4. Bunu yapmak istemiyorsaniz, lütfen ABD´deki belli basli haber ve medya kuruluslarina kusatmayi anlatan mektuplar yazin.
5. Arap sanatcilardan Batili ve Avrupali sanatcilara konser, gösteri ve isgalin kaldirilmasi icin cagri yapilmasina ihtiyacimiz var.
6. Batili ve Avrupali sanatcilar lütfen kusatmanin kalkmasi icin harekete gecebilir.
7. Bir yayin icin calisiyorsaniz lütfen günlük veya haftalik bir kösenizi kusatma hakkindaki haberlere, cocuklarin tanikliklarina ve hastanelerden gelecek raporlara ayirin.
8. Feci saglik kosullarimiz hakkinda en dogru bilgiyi Ramallah Hastanesi´ni arayarak ve müdürü Dr. Atari veya orada görevli bulunan Saglik Bakanligi Yardimcisi Dr. Munther Sharif´le görüserek ögrenebilirsiniz (972 2 2 298 2220) .
9. Lütfen önerilerinizi ve bize daha iyi yardim edebilmek icin bizden nelere ihtiyac duydugunuzu iletin.
Muharrak Klübe, Bahreyn TV´sine, Dubai Nadwat al Thakafa´ya sesimizi simdiden duyduklari icin tesekkür ederiz. Hepinize cok tesekkürler. Sesinizi yakinda duymak umuduyla.
Filistinli Bakan Salim Tamari, Araplar olarak Osmanlı Devleti’ne yaptıkları ihanetin bedelini ödediklerini söyledi.
Geçen hafta düzenledikleri Filistin gezisine ilişkin bilgi veren Türkiye-Filistin Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Hüseyin Tanrıverdi, Doğuş Kilisesi’nin bulunduğu bölgeyi ziyaretleri sırasında Bakan Tamari’nin, “Osmanlı Türkü’nün kıymetini bilemedik. Onlara ihanet ettik. İhanetin bedelini ödedik, ödemeye devam ediyoruz. Bize yardım edin ve yeni bir sayfa açalım.” dediğini aktardı. TBMM’de düzenlediği basın toplantısına, “Sizlere mazlum ve mağdur Filistin halkının sevgilerini, anaların gözyaşlarını, çocukların feryatlarını getirdim.” sözleriyle başlayan Tanrıverdi, 1,5 saat görüştükleri Filistin lideri Yaser Arafat’ın da “Türkiye’den ilk kez resmi bir heyetin Filistin’e ayak bastığını” ifade ettiğini söyledi.
Katil Bush'un köpeği Şaron'a verdiği komutlar sonucu binlerce masumun can verdiği ülke. Filistin direnişi tamamen haklıdır,Kudüs Filistinlilerindir ve zafer elbet babaları israilli köpekler tarafından ısırılan Filistinli çocukların olacaktır...
Herkes Arapların ihânetinden bahseder de neden Orta Asya Türklerinin ihânetinden bahsetmez. 93 Harbinde vatanımızı basan moskofun yanında onlar vardı...
filistin 50 yıldır sabrediyor, ki başka çarelerin var mı? inanmıyorum az kaldığına, inanmıyorum bu zulmün biteceğine ve inanmıyorum dünya üzerinden zulmün kalakacağına.
bizden bahsetmeye zaten gerek yok; çünkü biz yokuz zaten.
'Allah'ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikayet ediyorum! Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah! Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim! Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belalarının estiği biriyim! Tek isteğim benim gibi Müslümanlar'ın zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır! Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helak olmuş ölüler! Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felaketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak? Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken! Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilatları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı! ? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye; 'Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mümin kullarına yardım et! ' diye çağıramaz mı! ? Buna da mı gücünüz yetmiyor! ? Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak: 'Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık! ' Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız! Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim! Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın! Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın! Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları! 'Allah'ım! Sana şikayette bulunuyorum... Sana şikayette bulunuyorum... Gücümün azlığını, imkanımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı sana şikayet ediyorum. Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? ... Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı? Allah'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına sana şikayette bulunuyorum. Sana şikayette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı... Birliğimiz bozuldu... Yollarımız ayrıldı... Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini sana şikayet ediyoruz...' ________ŞEYH AHMED YASİN_________
(Geçen yıl uğradığı İsrail saldırısı sonrası yazdığı yazısıdır...)
Kayıp bir sevinci, silahlar gölgesinde diriltmeye çabalayan Filistin'in asil ve korkusuz direnişçilerine selam olsun! ... Teslimiyeti reddedişleri, isyan bayrağına dokudukları onurları, yaşam denen mücadelemize bir yol olsun... Dünyanın dört yanından sesleniyoruz sana ey mazlumFilistin! Kazanman için o toprakların sahibi olman yetecektir. Bu zulüm nereye ulaşabilir ki, senin içinde gittikçe kora dönüşen bu isyan varken bu işgal nerede sonuçlanabilir ki? Sen ey gözyaşlarının altına gülümseyi eklemeyi ihmal etmeyen Filistin! Sen ey umudu nakış nakış kalplerimize dokuyan, hüzün bakışlı Filistin! Senin kalbine korku salabilir mi bu zalimler, bu firavunlar? Senin zafere inancını altedebilirler mi? Direnişin kutlu, onurlu mücadelen zafere doğru olsun... ___West_Indies___ ...
Duydunuz mu? Duydunuz mu? O aman aman yürek yakan Minik kardeşim feryat figan Gözyaşına boğuldunuz mu?
Duydunuz mu gördünüz mü? Filistin’in mahzun gülünü Daha açmadan solmuş güzel Aman yüreğim kan ağlıyor
Yazıklar olsun lanetler olsun Çocukları babasız bırakanlara Lanetler olsun yazıklar olsun Çocukları sevgisiz bırakanlara
Yazık yazık yazık bizlere Bir el uzatamadık kardeşimize Yazık yazık yazık bizlere Bir birleşemedik kardeşçe
Daha sürecek mi bu soğuk rüzgar Anlamıyorum kalbinizde buz mu var Filistin’in gülleri daha açmadan solar Halbu ki güneş hep yeniden doğar
Kitabımız Kuran kılavuzumuz sünnet Yazıklar olsun ayrı yollara dağılana Bu nasıl iştir değil miyiz bir ümmet Yazıklar olsun kardeşime aksi olana
O yüksekten uçup kendini bir şey sananlar Yazıklar olsun onlara o ayrım yapanlar Allah’ın selamını bile nefsi için dağıtanlar Böyle giderse daha çok anamız ağlar
Lanet olsun şeytana ve dostlarına Lanet olsun islam düşmanlarına Yazıklar olsun bizi içten vurana Yazıklar olsun sağa sola dağılana
Bir soğuk rüzgar esiyor deli deli Kurtuluş yok yine asırlardan beri Bir soğuk rüzgar esiyor deli deli Düşmanlar sardı yine kardeşleri Ah şu cehalet yakıyor cümlemizi
Aşkı ile yanmak varken birlikte Kaptırırız kendimizi nefsimize Güveni yok insanın kardeşine bile Güven yok haktan başka bizlere
Birbirimizin kapısını çalmaz isek Birlik beraberlik içinde olmaz isek Muhabbete sünnetiyle varmaz isek Nefrete fitneye yol açtık demek
Asırlarca nurunu üç kıtaya yaydık Kurana sünnete sımsıkı bağlanmıştık Herkes savunur şimdi kendi reyini Şeytana yem olduk gitti dağıldık
Suçumuz ağır çekeriz türlü cefalar Dilerim Rabbimiz cümlemizi bağışlar Kıyamet günü dahi dikilir fidanlar Olmayın artık ayrı yolda koşanlar
Hak ile batıl bildiriliyor yüce kuranda Hiçbir şeyde hayır yok, olmaz Haktan başka Hak için uğraşta alsın canımızı Mevla Cümleten ileri hakka doğru birliğe
Biz sevmesini bilmeliyiz yaratan için Sevenler yoksa hayatta yaratan Hak için Ne işimiz kalır Allah için dünyada Gönüller ermeli hep birlikte vuslata
Kalmayız yine inşaallah boş laflarla Kanmayız artık inşaallah fani dünyaya
Feryadın yürekleri parçaladı Feryadın dağları, taşları inletti Ey Filistin çiçeği Ey savaş gülü...
Her gün doğan güneş Her gece gökyüzünü süsleyen yıldızlar Seni görmüyor Senin acılarını duymuyor, Sana doğmuyor gülüm
Yıllardır duyduğun tek ses Silah sesi Âh, figan sesi Yıllardır duyduğun tek koku Ölüm kokusu, Barut kokusu Yanmış ceset kokusu Ve yıllardır gördüğün tek renk Kan rengi Kan kırmızısı Ey Filistin menekşem Ey Filistin gülüm... ... Şu yaşına geldin Bir kez olsun babacığım diyemedin Babanı bir kez olsun gülerken göremedin El ele yürüyemedin hiç... Sarılamadın babana Ağlayamadın bile onun dizlerinde gülüm
Şimdi bütün dünya seni anlıyor mu sanıyorsun Bütün insanlık seni duyuyor mu sanıyorsun Senin feryadın ulaşıyor mu bütün babalara. ... Hiç boşuna ümitlenme gülüm Hiç boşuna heveslenme...
Dünya çoktan terketti insanlığını İnsanlık çoktan kaybetti idrakini, vicdanını
Şimdi sen o gür ve ağlamaklı sesinle haykırıyorsun İnsanlığa son kez haykırıyorsun 'Her sabah çocuklarını öpen babalar! Çok şey mi istiyorum? Çok şey mi istiyorum? Utanın...Utanın...Utanın...' Diyorsun...
Utanacak baba nerde, Utanacak yüz nerde gülüm? Sen, yeni dünyanın insanlarını bilmiyorsun Sen hâlâ insanları vicdanlı Hâlâ babaları duygulu mu zannediyorsun.
Onlar duygularını, vicdanlarını Onlar dinlerini, imanlarını Çoktan gömdüler toprağa Onlar, senden önce teslim oldular dünyaya
Onlar senin gibi haykıramazlar Senin gibi feryat edemezler Çünkü onlar göbekten bağlılar bir yerlere gülüm Göbekten bağlılar...
Bir tek sen kaldın ey Filistin gülü Sen direnişin sembolü Sen davanın bayrağı Sen mazlumun âhı Sen bizim duamızsın gülüm
Sen ezilmiş değilsin Sen solmuş değilsin Senin duyguların taptaze Senin vicdanın sapasağlam Çünkü sen haykırabiliyor Çünkü sen başkaldırabiliyorsun
Gözyaşın hâlâ sıcak Gözyaşın hâlâ içten Gönlün yüce senin Davan yüce senin
Belki babanı gömdün Belki anneni, kardeşini, Belki tüm dostlarını gömdün toprağa Evin yıkıldı Kalbin kırıldı Yüzün kan ter içinde Ayakların savruldu bir kurşunla Rüyalarına bile sağanak sağanak mermi yağdırdılar
Ama sen yıkılmadın gülüm İnsanlık yıkıldı. Sen büyüdün, Dünya küçüldü. Sen haykırdın, Dünya sustu, Biz sustuk. Sen ağladın, Biz ağlayamadık bile gülüm. ... Artık ağlama, Boş yere akıtma gözyaşlarını. ... Her şeye rağmen suçluyuz Boynumuz bükük, mahçûbuz... Ancak elimizden gelen bir duadır: 'Ey Allah’ım, ey Allah’ım, sana yalvarıyoruz, durdur bu zulmü, durdur bu zulmü'
Solcusundan sağcısına hatta bazı yahuilerce bile kabul edilen bu zulmü ellerimiz kollarımız bağlı izlemek kadar üzücü bir şey olamaz. Hiç durmadan (non-stop) insanların normal hayatlaırını sürdürdüğü sokaklarda, çarşı pazarda terorsist avlamak için esas gerçek terör estiriliyor. Düşünsenize, ekmek almak için çıktığınız da tankların altında eziliyorsunuz, karşıdan karşıya geçerken Apachi helikopterler tarafından öldürülüyorsunuz... Hayatlarını bile sürdürebilmek için en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayan Filistin Halkı sürekli işkenceye ve insanlık dışı muamelelere maruz kalmaktadırlar... Firavun'nun İsrailoğullarına bile yapmadığı zülm söz konusu ve bu ırk kendisine yapılan onca lanete rağmen hiç acımadan dünyanın gözü önünde soy kırım yapmaya devam ediyor...
Kuran-ı okuyanlar için bunlar şaşırtıcı değil tabi
FAKAT Filistin'de olanlara bakmak bence Kur'an-ı Kerim'e bakış açısıyla aynı... Yüzlerden fazla ayetlerde sadece yahudilerin gerçek yüzünü gösteriyor diye bakmak işte Filistin'e olan bakıştaki yetersizliği gösterir. Bunca ayetin olması biz müslümanlara ibrettir ki para karşılığı satılan bu topraklarda olanlar bile özümüze dönmemizi gerektirir. Sonuçta dinimizdeki birlik beraberliğin ne kadar önemli olduğu ortadır ama toplum niyetini doğru yola çevirmedikçe bu ayetler tecelli etmeye devam edecektir...
Filistinde'ki canlara dua etmekle bitmez ama önce Allah tüm inananlara basiretli liderler ve inancı yerinde ilim üzerinde yürüyen güçlü topluluklar nasip etsin...
Filistin olayı kanayan bir yaradır. Yapılan yardımlar ve dualar ne kadar önemli olsa da yağmurda damdan akan suyun altına kova koymaktan ileri gitmez esas çatlağı onarmakla hal edilir sorun. O yüzden esas sorunun kökenine inmek gerekir ve bunun için taa cahaliye dönemine kadar gidilmesi gerekir.
Bosna Hersek, Somali, Çeçenistan, Afganistan, Irak ve durum böyle devam ederse daha çok filistinler yaşarız taa ki yapılan çağrıyı anlayıncıya kadar.... zalimler için ise azdırıcı azaptan başka bir şey değildir...
Her şeye rağmen olanlar tüm bir halkın hiçbir suçları olmadığı halde yok olmaya mahkum edilmesidir. O yüzden çağrı evrenseldir... Çağrı tüm insalığadır...
Çağrı şudur ki: Bir millet kendilerinde bulunanı değiştirinceye kadar Allah onlara verdiğini değiştirmeyecektir...
yine de
De ki: 'Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur.' (İsra Suresi,81)
NEDEN? Ahmet Davutoğlu
Ortadoğu yeniden savaşın eşiğine geldi. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bu bölgede yapay sınırların çizilip yapay ülkelerin yaratılması zaten uzun sürecek çekişmelerin tohumlarını buraya atmıştı. Ülke liderlerinin paraları silahlara harcayıp halklarını fakir bırakmaları bu bölgede sorunları giderek derinleştirmişti. Bir de bunlara bütün Araplarla kavgalı İsrail devletinin kurulması eklenince, dünyanın bir türlü barışa kavuşamayan coğrafyası Ortadoğu, ucu kaybolmuş bir sorun yumağına dönüştü. Bugün israil'in Filistin'i işgal etmesiyle bölge yeniden bir kaosun eşiğine geldi. Her gün insanlar ölüyor, karşılıklı nefret büyüyor. Ortadoğu üzerine yaptığı analizlerle bilinen Beykent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Profesör Ahmet Davutoğlu ile Ortadoğu'daki sorunların nedenlerini, İsrail-Filistin meselesini, bu sorunun çözümünün mümkün olup olmadığını, tarafların neler istediğini, Türkiye'nin tutumunu, Amerika'nın tavrını ve bütün bunların sonuçlarını konuştuk.
Ortadoğu savaş alanına döndü. Bu savaş kaçınılmaz mıydıyoksa iki tarafın liderlerinin ya da bir liderin hatasından mı patlak verdi?
Savaş kaçınılmazdı. İki taraf da bir gerilim süreciyle bu savaşa sürüklendi. Özellikle İsrail barış sürecini durdurma ve gerilimi artırma yönünde bir irade kullandı.
İsraillilerle Filistinliler arasındaki en büyük anlaşmazlık ne? Hangi noktada takılıyor barış?
En büyük anlaşmazlık konusu Kudüs. Kudüs sorunu çözülmedikçe İsrail-Filistin sorunu çözülmez. İsrail'le Filistin arasında beş temel sorun var. Bir, Kudüs'ün nihai statüsünün ne olacağı. İki, kendi içinde bütünlüğü olan entegre bir Filistin devletinin doğuşu meselesi. Üç, Filistinli mülteciler sorunu. Dört, Yahudi yerleşimciler meselesi. Beş, ekonomik kaynakların ortak kullanımı. Eğer Birleşmiş Milletler'in kararı geçerliliğini sürdürseydi ve bu kararı referans alan 1993 Oslo barış süreci devam etseydi, İsrail 1967'de işgal ettiği bölgelerden çekilecekti. Bu, İsrail'in Doğu Kudüs'ten de çekilmesi demekti. Böylece 1999 yılı itibarıyla bir Filistin devleti kurulacaktı ve Kudüs'ün nihai satüsü konuşulacaktı.
Ama israil 1999'ta bu nihai noktaya gelindiğinde, Oslo barış sürecini durdurdu. Filistin bölgesinde Yahudi yerleşim merkezleri kurmayı sürdürdü. Kudüs'ün etrafını Yahudi yerleşimleriyle çevirdi. Böylece entegre Filistin devletinin kurulması zorlaştı.
Filistin-İsrail anlaşmazlığını çözmek imkânsız mı?
Filistinlilerle İsraillilerin kendi başlarına sorunu çözmeleri mümkün değil. Bu sorunu çözmek için uluslararası hukuk normlarına saygılı bir uluslararası irade lazım. Ne var ki uluslararası irade olabilecek Amerika şu anda uluslararası hukuka saygı göstermiyor. İsrail, 11 Eylül'ün yarattığı terörizmle mücadele havasından yararlanıyor. 11 Eylül yaşanmasaydı, İsrail barış masasına dönmek zorunda kalacaktı. Çünkü Amerika, Filistin devletini tanıması konusunda İsrail'e baskı yapıyordu. Şaron'u da kendisine çok muhatap almıyordu. Ama 11 Eylül'den sonra Amerika Şaron'un politikalarına yeşil ışık yaktı. 11 Eylül atmosferi İsrail-Filistin savaşını tırmandırdı.
İsrail Filistin'le arasındaki sorunun nasıl çözümlenmesini istiyor?
Kudüs'ün İsrail devletinin ebedi başşehri olmasını istiyor. Bu noktada verebileceği taviz, Müslümanlarla Hıristiyanların Doğu Kudüs'te ibadet etmelerine serbestlik tanımak.
Filistinliler nasıl bir çözüm öneriyor?
Filistin, İsrail'in 1967 işgalinden önceki sınırlarına çekilmesini, tarihi Doğu Kudüs'ü Filistin egemenliğine terk etmesini istiyor. Filistin'in verebileceği taviz, tarihi Kudüs'ün Yahudilerce kutsal olan kısmında İsrail egemenliğinin devam etmesi. Mültecilere gelince, İsrail Filistinli mültecilerin Doğu Kudüs'e geri dönmesini kabul etmiyor. Dönmeleri halinde İsrail'in Yahudi karakterinin bozulacağını düşünüyor. Mülteciler ancak Batı Şeria'ya dönebilir diyor. Ayrıca İsrail, kurulacak Filistin devletinin İsrail'in güvenliğini tehdit etmeyecek, İsrail'e bağımlı, askersiz bir devlet olmasını istiyor. Bunun için de Yahudi yerleşimcilerin Filistin bölgesinden çıkmasını istemiyor. Çünkü Yahudi yerleşim bölgeleri orada kaldıkça, vatandaşının güvenliğini gerekçe göstererek İsrail her an Filistin'i işgal edebilir. Filistinliler ise tam bağımsız bir devlet kurmak istiyor. Ekonomik kaynakların ortak kullanımında İsrail bugünkü durumun devamını istiyor. Bugün İsrail, Filistin'e ait Batı Şeria'daki su kaynaklarının yüzde 80'inini kullanıyor.
Filistin lideri Arafat, Clinton'ın ABD Başkanlığı döneminde o zamanki İsrail Başbakanı Barak'la Camp David'de buluşmuştu. Oradaki önerileri Barak kabul etti ama Arafat reddetti. Niye reddetti?
Camp David'de Arafat'a çok iyi bir proje sunuldu sanılıyor. Öyle değil. İsrail, daha önce bu sorunla ilgili Birleşmiş Milletler kararları yokmuş, Oslo barış süreci sanki yaşanmamış gibi pazarlığı sıfırdan başlatmak istedi. İsrail bunu hep yapıyor. Önce barış sürecini durduruyor ve problemli alanlarda avantaj elde etmek için zaman kazanıyor. Sonra tekrar bir barış süreci başlatıyor. Camp David'de de böyle oldu. İsrail yepyeni tekliflerle geldi. Bunlar entegre Filistin devletinin kurulmasını sağlayacak teklifler değildi. Filistin'e Doğu Kudüs'te sadece bir ofis açma hakkını tanıyordu. Kudüs'ü de kendi ebedi başşehri ilan ediyordu. Filistin devletinin askersiz olmasını öngörüyordu ve mültecilerin kendi topraklarına dönme hakkını kabul etmiyordu. Yani Filistinlilerin 1949'daki BM kararından bu yana uluslararası hukuk alanında elde ettiği bütün hakları ortadan kaldırıyordu. Üstelik Kudüs ne Müslümanların, ne Filistin'in ne de Arafat'ın tek başına taviz vermeye yetkili olduğu bir sorun değildir.
Kudüs sorununu çözmekte kim yetkili peki?
Şu anda bir muhatap yok ama Arafat, Müslüman dünya, Araplar ve Filistinliler adına böyle bir tavizi veremez. Kudüs Müslümanların, Yahudilerin ve Hıristiyanların ortak problem alanıdır. Zaten Amerika da Kudüs'te bir egemenlik paylaşımına gidilmesini öngörüyordu. Mescid-i Haram'ın üstünde Filistin egemenliğini, altında Ağlama Duvarı'nda ise Yahudi egemenliğini öngörüyordu. Burada Arafat'ın yapacağı şey, uluslararası hukukun gereğini söylemektir. Uluslarası hukuk da bugüne kadar Filistin'den yana kararlar almıştır. Zaten Camp David'deki tekliflere Arafat dışındaki bir başka Filistin lideri de evet diyemezdi.
Beyrut'ta yapılan son Arap zirvesinde de Arap ülkeleri İsrail'e bir barış önerisinde bulundu. İsrail 1967 öncesi sınırlarına çekilecek, bütün Arap ülkeleri de onun varlığını kabul edecekti. Böylece Araplar yıllarca varlığını reddettikleri İsrail'i tanıyacaklardı. Ama İsrail bu barış önerisine tanklarını Filistin'e sokarak cevap verdi. İsrail barış önerisine niye böyle savaşla cevap vermeyi tercih etti?
Çünkü barış sürecine kaldığı yerden devam etmek istemiyor. Zaman kazanmak istiyor.
İsrail 1967 öncesi sınırlarına niye çekilmek istemiyor?
1967 öncesi sınırlara çekilmek demek, İsrail'in tarihi hak talep ettiği Kudüs ve Batı Şeria'dan geri çekilmesi demek. İsrail teolojik bir devlettir. Teolojik argümanın temelinde de bu toprakların seçilmiş bir toplum olan İsraillilere tanrı tarafından vaat edildiği inancı vardır. İngilizler İsraillilere bir ara Uganda'da devlet kurmalarını teklif etmişlerdi. Niye Afrika'daki boş alanlara gitmediler de buraya geldiler? İsrailliler, Arapların hakkını gaspettiklerini düşünmüyor. Bizim olan bir toprağa iki bin yıl sonra geldik. Tanrı bize bu toprağı geri verdi diyorlar. Bunun tanrısal iradeyle gerçekleştiğine inanıyorlar.
Radikal dinciler, İsrail bu topraklardan çekilirse, seçilmiş millet, vaat edilmiş topraklar argümanının ve İsrail devletinin kuruluş felsefesinin yok olacağını düşünüyorlar.
İsrail ordusu, Ramallah'taki karargâhında Yaser Arafat'ı kuşattı. Şu anda onların elinde rehine durumunda. Ama biz garip bir olayla karşılaştık. Bundan üç ay önce Filistin'in özgür devlet başkanı Arafat siyasi ölüme çok yaklaşmış bir liderdi. Filistinli gruplara söz geçiremiyordu. Otoritesi yok olmuş gibiydi. Ama bugün kuşatma altında Filistin'in tek lideri, en büyük kahramanı ve dünya siyasetinin bir numaralı figürü oldu. Nasıl oldu da kötü duruma düşmek Arafat'a siyaseten bu kadar yaradı?
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, yerel ölçekte yaşanan bir adaletsizlik veya baskı bir anda küreselleşebiliyor. Yerel bir direnişçi küresel bir kahraman haline gelebiliyor. Arafat da, uluslararası vicdanın ortaya çıkmasıyla birlikte gittikçe Mandela benzeri bir imaj oluyor. Barış yanlılarının kahramanı haline geliyor. Dünyada kim uluslararası düzenin işleyişinden memnun değilse, bu düzenin karşısında duran mağdur aktöre yakınlık hissediyor. Şu anda Arafat mağdur. İsrail baskı yaparak bir kahraman yaratıyor. Arafat adaletin sembolü oluyor. Neredeyse bir Mandela doğuyor. Odasında güçsüz ama imaj olarak güçleniyor. Arafat eğer öldürülmez veya sürülmezse, orada kaldıkça güçlenecek. Arafat'ın Filistin halkının iç organizasyonu konusundaki hataları bile artık unutuldu. Arafat bir şeyi kurarken belki o kadar başarılı değil ama, bir baskı karşısında güçlü bir direnişçi. Oysa İsrail dize getirilmiş bir Arafat ister karşısında.
Sizce Arafat dize gelir mi?
Zannetmiyorum. İsrail'e yakın bir lider çıkartılsa ve onunla anlaşma yapılsa bu İsrail için optimum sonuç olur. Ama böyle bir Filistinliyi bugüne kadar bulamadılar. Çünkü muhatabın sadece İsrail'in ve Amerika'nın nezdinde değil, Filistin halkı nezdinde de kredibilitesinin olması lazım. Arafat dışında şu anda böyle bir lider yok. Çıkması da zor. Eğer Arafat öldürülürse ki, bu İsrail için çok kötü olur, Filistinli örgütler daha da kenetlenir, bu durumda Arafat'tan sonra çıkabilecek bir lider Arafat'ın bulunduğu yerden geri adım atamaz. Halk nezdinde bir kahramandan sonra o tavizi veremez.
Şaron güvenli bir ülke sözü vererek işbaşına geldi. Ama İsrail devleti tarihinin en güvensiz dönemini yaşıyor. İsrail halkı her an bir yerlerde öldürülme, bir canlı bombayla birlikte patlama tehditlerine ne kadar dayanabilir?
Güvenliği adil bir barışla değil de şiddet ve güç üzerinden kurmaya çalıştığınızda güvenliği yok ediyorsunuz. Şiddet karşı şiddeti getiriyor. İsrail tarihinin en güvensiz dönemini yaşıyor. Bu politika uzun süremez. Eskiden on Filistinli karşılığında bir İsrailli ölürken, bugün dört İsrailli ölüyor.
Arafat'ı gözden çıkaran Amerika başka Arap liderlerle görüşmek üzere bölgeye dışişlerini bakanını gönderiyor şimdi. Amerika ilk başta barışa bile o kadar istekli görünmüyordu. Amerika Filistinlilerin ezilmesini mi istiyor?
Amerika Filistin'in bileğinin bükülmesini ve gelişmelerin olgunlaşmasını bekliyor. ABD, barış şartlarının olgunlaşması için Bosna'da üç sene katliama göz yumdu. Filistin tarafının bileği öyle bükülecek ki, barış süreci bu noktada başlatılacak ve Camp David'deki şartlardan belki de çok daha zor şartlarda bir barış Filistin'e dikte ettirilmeye çalışılacak. Ama şu da var, İsrail uluslararası meşruiyetini kaybediyor. Dünyada herkes İsrail'e tepki gösteriyor. Amerika ve İsrail terör kavramını kullanarak istedikleri yöntemi meşru kılmaya çalışıyorlar. Savaş hukukuna bağlı kalmıyorlar.
Bir de Türkiye'nin durumu var. Tam savaşın en kızgın anında İsrail'le büyük bir tank anlaşması imzaladık. Sanırım bu anlaşmayla Arapları kaybettik. Niye Türk devleti bu kadar kritik bir anda böyle bir anlaşma imzaladı?
Özellikle askeri alanda Türkiye-Amerika ilişkileri İsrail üzerinden gerçekleşiyor. Ama bu üçgen bizi Ortadoğu'da yalnızlaştırır. Diyelim ki tank anlaşması çok gerekliydi. Ama zamanlaması çok yanlış oldu. Bazı şeyler kısa dönemde çok ciddi bir çıkar sağlasa da uzun dönemde sizi öyle bir çıkmaza sokar ki, tank işi de böyle. Dünya, televizyondan İsrail tanklarının Filistin'e girdiğini görüyor. Arapların zihninde bu tanklar Türk tanklarıyla özdeşleşebilir. İsrail'in savaşmasında Türkiye'nin payı oldu diye bir kanaat yerleşir. Cezayir'de 50'lerde yaptığımız hatanın, bize o toplumlar nezdinde neler kaybettirdiğini unutmamalıyız.
Peki Filistin ve İsrail barış istiyorlar mı yoksa her iki tarafın lideri de barıştan hoşlanmıyor mu?
İkisi de barışa çok yakın isimler değil. Biri asker, diğeri direnişçi. İkisi de kendi istedikleri şartlarda barış olsun istiyor. Uzlaşma bu açıdan çok güç.
Savaşmak barışmaktan daha mı kolay Ortadoğu'da?
Ortadoğu'da değil, bütün dünyada öyle. İnsanoğlu'nun tabiatında var bu. Geçen beş yüzyılda bütün büyük savaşlar Avrupa'da oldu. Batı barışı seviyor, Ortadoğu hakları kanı seviyor yanılmasını bırakmak lazım. Avrupalılar savaşlardan yorgun düştüler.
Ortadoğu henüz savaşmaktan yorulmadı mı?
Evet, o denilebilir. Ama savaşın şartlarına bakılmalı. Eğer Ortadoğu'da barış olmuyorsa, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra devredilen mirasa bakmak lazım. Ortadoğu'da hangi sınırın tabii bir yanı var ki. Osmanlı'da entegre olmuş bölgeler birbirinden suni ayırımlarla koparılmış. Irak'la Kuveyt niye savaşıyor? Kuveyt diye bir devlet tarihte hiç olmadı. İngilizler oradaki petrolü kendilerine bağlı kılmak için orada ayrı bir şeyhlik kurdular. Ya ürdün'le Suriye arasındaki ihtilaf. Şam ile Amman iki komşu şehir. Eskişehir ile Bursa gibi. Tarih boyunca birbirlerinden hiç ayrılmamışlar. Peki Türkiye ile Suriye niye ihtilaflı? Halep ve Gaziantep Asurlular döneminde bile bu kadar kopuk değildi. Ortadoğu'da bunlar yetmiyormuş gibi bir de dışarıdan İsrail devletini kuruyorsunuz. Bu ülkelerin birbirlerine olan düşmanlıklarını onlara silah satmak için körüklüyorsunuz. Sonra da burada niye problem çıkıyor diye soruyorsunuz. Evet Arapların, Ortadoğuluların ekonomik ve siyasi becereksizlikleri var ama bunlar savaşmak için neden değil.
Ortadoğu'da sınırlar yeniden çizilemeyeceğine göre bu çatışmalar, savaşlar hiç bitmeyecek mi?
Çatışmalar ancak ulus-devlet üstü entegrasyonlarla çözülecek. Bu bölgede ekonomik entegrasyonlar gerekli. Suriye ile Türkiye arasında ekonomik ilişkilerin geliştirilmesiyle savaş ihtimali minimize olur. Çünkü Antep'le Halep birbirinden alışveriş yaparken, halkları asker gönderip niye savaşsın. Ya da Diyarbakır ile Bağdat arasında TIR'lar gelip giderken, Türkiye Kuzey Irak'taki bir oluşumdan niye korksun. Türkiye Irak sınırında da yapaylıklar var. Böyle bir sınır tarihte yok. Kuzey güney savaşı yaşayan ABD'nin de ancak ekonomik entegrasyonla bütün haline geldiğini hatırlayalım.
Nisan 2002 - www.inadina.com - sayı 38
Ramallah´tan bir mektup
'Adila'
Sevgili Herkes,
ben Ramallah´taki Halil Sakakini Kültür Merkezi Müdiresiyim (www.sakakini.org) . Evimde kusatma altinda bulundugum icin bu e-maili gazeteci arkadaslara ve digerlerine, daha fazla kisiye ulastirilmasi/dagitilmasi ricasiyla yolluyorum.
Bu mesajin internette zincir email haline gelip acima duygusu uyandirmasini, dualara veya bagislara vesile olmasini degil, insanlari harekete gecirmesini umuyorum.
Biz direnerek ve ayakta durarak kendimize düseni yapiyoruz ve dünyadaki herkesi kendi kapasitesi oraninda üzerine düseni yapmaya insanlik adina cagiriyoruz.
Biz Arap dünyasinin kizilderilileri olmak istemiyoruz, sadece bu topraklarda özgürlük, baris ve onurumuzla yasamak istiyoruz.
Söze 'canli' olarak yasadiklarim isiginda buradaki durumu anlatan birkac paragrafla baslayacagim ve dis dünyada medyada ve baska yerlerde nelerin olmasini istedigimize dair 9 öneriyle bitirecegim.
Birincisi bugün - Pazar günü - 30 Filistinli polisin Ramallah´taki Irssal Sokagi´nda sigindiklari binada Israil askerlerince sogukkanlilikla öldürüldügüne dair cok sayida haber aldik. Cuma günü de 5 Filistinli polis kafalarina kursun sIkIlarak infaz edilmis ve cesetleri saatlerce bir odada birakilmisti. Ambulanslarin hedeflerine varmasi engelleniyor. Iki hastaneden biri (Arabcare) basildi, digeri (Nazer Hastanesi) yaylim atesine tutuldu. Bu böyle devam ederse yeni bir Cecenistan veya Saraybosna´ya dönüsecektir.
Ben sahsen Cuma sabahindan beri evimde hapisim. Ramallah ve El Bireh´deki onbinlerce Filistinli gibi. Ve bu yakinda bitecek gibi gözükmüyor. Bir günlügüne elektrigimiz kesikti, ama Allahtan Pazar günü yeniden geldi.
Sakakini Kültür Merkezi´nin calisanlarindan birinin köyüne (Kobar) dün Israil ordusu girdi, herkesin evini aradi, esyalar tahrip edildi, köyden götürülen 30 kisi arasinda arkadasimizin kücük erkek kardesi de bulunuyor.
Merkezimizin temizlikci kadininin oturdugu evin tuvaleti bahcede. 3 gündür kapisinda Israil askerleri nöbet tutuyor ve disari cikilmasini engelliyor. Evin en büyük oglu bugün disari tuvalete cikmaya kalkistiginda Israil askerleri onu yakaladi ve dövdüler. Babasi, bir ögretmen, araya girmeye calisti, Israilliler tarafindan dövüldü ve tutuklanip götürüldü.
Merkezimizin yönetim kurulu üyelerinden biri Persembe gecesi calistigi ofis binasindaki bütün calisanlarla beraber tutuklandi ve götürüldü. Hepsinin gözleri baglanmisti ve elleri de bagli olarak bir odada önce 16 saat tutuldular. Israilliler büro mobilyalarini kismen tahrip etti ve bilgisayarlarin hard disklerini caldi.
1. Bu uzun sürecek bir kusatma. Bu yüzden lütfen hikayemizi anlatabilmemiz icin sürekli baskiyi ayakta tutun ve sürekli harekete devam edilmesini saglayin.
2. Merkezimizin yöneticisi Bayan Manal Issa, cevresindeki cocuklardan kusatma kosullarini nasil yasadiklarini anlatan 10 taniklik belgesi topladi ve yaptiklari resimleri de bunlarla birlikte bilgisayara nakletti. Bu tanikliklara (Arapca) dogrudan onun adresinden ulasabilirsiniz [email protected].
Ben bunlari yarin Ingilizceye cevirecegim. Bu emaili dogrudan veya kopyalanmis olarak alan herkesten ricam, bu tanikliklarin mümkün oldugunca genis bir bicimde yayimlanmasidir.
3. Lütfen uluslararasi kamuoyundan ve karar mercilerinden üzerimizdeki kusatmanin kalkmasini talep edin. Her gün onlarca, yüzlerce mektubun [email protected] ve [email protected] adreslerine yollanmasina ihtiyacimiz var.
4. Bunu yapmak istemiyorsaniz, lütfen ABD´deki belli basli haber ve medya kuruluslarina kusatmayi anlatan mektuplar yazin.
5. Arap sanatcilardan Batili ve Avrupali sanatcilara konser, gösteri ve isgalin kaldirilmasi icin cagri yapilmasina ihtiyacimiz var.
6. Batili ve Avrupali sanatcilar lütfen kusatmanin kalkmasi icin harekete gecebilir.
7. Bir yayin icin calisiyorsaniz lütfen günlük veya haftalik bir kösenizi kusatma hakkindaki haberlere, cocuklarin tanikliklarina ve hastanelerden gelecek raporlara ayirin.
8. Feci saglik kosullarimiz hakkinda en dogru bilgiyi Ramallah Hastanesi´ni arayarak ve müdürü Dr. Atari veya orada görevli bulunan Saglik Bakanligi Yardimcisi Dr. Munther Sharif´le görüserek ögrenebilirsiniz (972 2 2 298 2220) .
9. Lütfen önerilerinizi ve bize daha iyi yardim edebilmek icin bizden nelere ihtiyac duydugunuzu iletin.
Muharrak Klübe, Bahreyn TV´sine, Dubai Nadwat al Thakafa´ya sesimizi simdiden duyduklari icin tesekkür ederiz.
Hepinize cok tesekkürler. Sesinizi yakinda duymak umuduyla.
Adila Laidi. (inadina.com - sayı 37)
Zamanında Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan'ın FKÖ saflarında İsrail ve ABD emperyalizmine karşı savaştıkları ülke.
Filistinli bakan: Osmanlı’ya ihanetin bedelini ödüyoruz
Filistinli Bakan Salim Tamari, Araplar olarak Osmanlı Devleti’ne yaptıkları ihanetin bedelini ödediklerini söyledi.
Geçen hafta düzenledikleri Filistin gezisine ilişkin bilgi veren Türkiye-Filistin Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Hüseyin Tanrıverdi, Doğuş Kilisesi’nin bulunduğu bölgeyi ziyaretleri sırasında Bakan Tamari’nin, “Osmanlı Türkü’nün kıymetini bilemedik. Onlara ihanet ettik. İhanetin bedelini ödedik, ödemeye devam ediyoruz. Bize yardım edin ve yeni bir sayfa açalım.” dediğini aktardı. TBMM’de düzenlediği basın toplantısına, “Sizlere mazlum ve mağdur Filistin halkının sevgilerini, anaların gözyaşlarını, çocukların feryatlarını getirdim.” sözleriyle başlayan Tanrıverdi, 1,5 saat görüştükleri Filistin lideri Yaser Arafat’ın da “Türkiye’den ilk kez resmi bir heyetin Filistin’e ayak bastığını” ifade ettiğini söyledi.
bkz. ''Şeyh Ahmet Yasin'' başlığına
Katil Bush'un köpeği Şaron'a verdiği komutlar sonucu binlerce masumun can verdiği ülke.
Filistin direnişi tamamen haklıdır,Kudüs Filistinlilerindir ve zafer elbet babaları israilli köpekler tarafından ısırılan Filistinli çocukların olacaktır...
Herkes Arapların ihânetinden bahseder de neden Orta Asya Türklerinin ihânetinden bahsetmez. 93 Harbinde vatanımızı basan moskofun yanında onlar vardı...
kanayan bir yara
acımak,israil ve yaptıkları,sefalet
İsrail'in vahşeti, tüm dünyanın utancı...
filistin 50 yıldır sabrediyor, ki başka çarelerin var mı? inanmıyorum az kaldığına, inanmıyorum bu zulmün biteceğine ve inanmıyorum dünya üzerinden zulmün kalakacağına.
bizden bahsetmeye zaten gerek yok; çünkü biz yokuz zaten.
FİLİSTİN sabret az kaldı
http://www.antoloji.com/grup/kayip-ulke-filistin
filistin ile ilgili platformumuza davetlimizsiniz...
_____BIRAKIN SAVAŞÇI ONURUYLA ÖLELİM_____
'Allah'ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikayet ediyorum!
Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!
Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!
Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde,
türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belalarının estiği biriyim!
Tek isteğim benim gibi Müslümanlar'ın zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!
Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helak olmuş ölüler!
Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felaketler karşısında?
Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak?
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak!
Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken?
Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken!
Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış!
Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilatları ve bariz şahsiyetleri,
Allah için kızmaz mı! ? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye;
'Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mümin kullarına yardım et! '
diye çağıramaz mı! ? Buna da mı gücünüz yetmiyor! ?
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak: 'Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık! '
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek!
Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!
Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin!
Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!
Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin!
Temennimiz, Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır!
Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!
Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!
'Allah'ım! Sana şikayette bulunuyorum... Sana şikayette bulunuyorum...
Gücümün azlığını, imkanımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı sana şikayet ediyorum.
Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? ...
Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?
Allah'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına sana şikayette bulunuyorum.
Sana şikayette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı... Birliğimiz bozuldu... Yollarımız ayrıldı...
Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini sana şikayet ediyoruz...'
________ŞEYH AHMED YASİN_________
(Geçen yıl uğradığı İsrail saldırısı sonrası yazdığı yazısıdır...)
FİLİSTİN'İM, UTANCIM...GÖZYAŞIM...DİRENİŞİM...
Kayıp bir sevinci, silahlar gölgesinde diriltmeye çabalayan Filistin'in asil ve korkusuz direnişçilerine selam olsun! ...
Teslimiyeti reddedişleri, isyan bayrağına dokudukları onurları, yaşam denen mücadelemize bir yol olsun...
Dünyanın dört yanından sesleniyoruz sana ey mazlumFilistin! Kazanman için o toprakların sahibi olman yetecektir. Bu zulüm nereye ulaşabilir ki, senin içinde gittikçe kora dönüşen bu isyan varken bu işgal nerede sonuçlanabilir ki?
Sen ey gözyaşlarının altına gülümseyi eklemeyi ihmal etmeyen Filistin!
Sen ey umudu nakış nakış kalplerimize dokuyan, hüzün bakışlı Filistin!
Senin kalbine korku salabilir mi bu zalimler, bu firavunlar? Senin zafere inancını altedebilirler mi?
Direnişin kutlu, onurlu mücadelen zafere doğru olsun...
___West_Indies___
...
Fotoğraflar geçiyor gözümün önünden...
Sadece fotograf...
Şehitlere bakıyorum...
Kelimelerim yok... Onlara inanmayı coktan bıraktım...
Dilim yok... Anladığım bir şey de...
Kendimi temize çıkaracak halim hiç yok...
Sadece bir cümle... Tek bir cümle...
ŞİMDİ FİLİSTİN'DE OLMAK VARDI...
(Ayşen Yeşilkaya)
Şaron'a bu vatanın sahiplerinin olduğunu öğretecek çarpışma gelecektir...
özgürlüğe susamış eli taşlı özgürlük savaşçıları
Duydunuz mu, Filistin’in Mahzun Gülünü?
Duydunuz mu? Duydunuz mu?
O aman aman yürek yakan
Minik kardeşim feryat figan
Gözyaşına boğuldunuz mu?
Duydunuz mu gördünüz mü?
Filistin’in mahzun gülünü
Daha açmadan solmuş güzel
Aman yüreğim kan ağlıyor
Yazıklar olsun lanetler olsun
Çocukları babasız bırakanlara
Lanetler olsun yazıklar olsun
Çocukları sevgisiz bırakanlara
Yazık yazık yazık bizlere
Bir el uzatamadık kardeşimize
Yazık yazık yazık bizlere
Bir birleşemedik kardeşçe
Daha sürecek mi bu soğuk rüzgar
Anlamıyorum kalbinizde buz mu var
Filistin’in gülleri daha açmadan solar
Halbu ki güneş hep yeniden doğar
Kitabımız Kuran kılavuzumuz sünnet
Yazıklar olsun ayrı yollara dağılana
Bu nasıl iştir değil miyiz bir ümmet
Yazıklar olsun kardeşime aksi olana
O yüksekten uçup kendini bir şey sananlar
Yazıklar olsun onlara o ayrım yapanlar
Allah’ın selamını bile nefsi için dağıtanlar
Böyle giderse daha çok anamız ağlar
Lanet olsun şeytana ve dostlarına
Lanet olsun islam düşmanlarına
Yazıklar olsun bizi içten vurana
Yazıklar olsun sağa sola dağılana
Bir soğuk rüzgar esiyor deli deli
Kurtuluş yok yine asırlardan beri
Bir soğuk rüzgar esiyor deli deli
Düşmanlar sardı yine kardeşleri
Ah şu cehalet yakıyor cümlemizi
Aşkı ile yanmak varken birlikte
Kaptırırız kendimizi nefsimize
Güveni yok insanın kardeşine bile
Güven yok haktan başka bizlere
Birbirimizin kapısını çalmaz isek
Birlik beraberlik içinde olmaz isek
Muhabbete sünnetiyle varmaz isek
Nefrete fitneye yol açtık demek
Asırlarca nurunu üç kıtaya yaydık
Kurana sünnete sımsıkı bağlanmıştık
Herkes savunur şimdi kendi reyini
Şeytana yem olduk gitti dağıldık
Suçumuz ağır çekeriz türlü cefalar
Dilerim Rabbimiz cümlemizi bağışlar
Kıyamet günü dahi dikilir fidanlar
Olmayın artık ayrı yolda koşanlar
Hak ile batıl bildiriliyor yüce kuranda
Hiçbir şeyde hayır yok, olmaz Haktan başka
Hak için uğraşta alsın canımızı Mevla
Cümleten ileri hakka doğru birliğe
Biz sevmesini bilmeliyiz yaratan için
Sevenler yoksa hayatta yaratan Hak için
Ne işimiz kalır Allah için dünyada
Gönüller ermeli hep birlikte vuslata
Kalmayız yine inşaallah boş laflarla
Kanmayız artık inşaallah fani dünyaya
Muhammed Murad Uzun
Filistinli Çocuğa Cevap
Feryadın yürekleri parçaladı
Feryadın dağları, taşları inletti
Ey Filistin çiçeği
Ey savaş gülü...
Her gün doğan güneş
Her gece gökyüzünü süsleyen yıldızlar
Seni görmüyor
Senin acılarını duymuyor,
Sana doğmuyor gülüm
Yıllardır duyduğun tek ses
Silah sesi
Âh, figan sesi
Yıllardır duyduğun tek koku
Ölüm kokusu,
Barut kokusu
Yanmış ceset kokusu
Ve yıllardır gördüğün tek renk
Kan rengi
Kan kırmızısı
Ey Filistin menekşem
Ey Filistin gülüm...
...
Şu yaşına geldin
Bir kez olsun babacığım diyemedin
Babanı bir kez olsun gülerken göremedin
El ele yürüyemedin hiç...
Sarılamadın babana
Ağlayamadın bile onun dizlerinde gülüm
Şimdi bütün dünya seni anlıyor mu sanıyorsun
Bütün insanlık seni duyuyor mu sanıyorsun
Senin feryadın ulaşıyor mu bütün babalara.
...
Hiç boşuna ümitlenme gülüm
Hiç boşuna heveslenme...
Dünya çoktan terketti insanlığını
İnsanlık çoktan kaybetti idrakini, vicdanını
Şimdi sen o gür ve ağlamaklı sesinle haykırıyorsun
İnsanlığa son kez haykırıyorsun
'Her sabah çocuklarını öpen babalar!
Çok şey mi istiyorum?
Çok şey mi istiyorum?
Utanın...Utanın...Utanın...'
Diyorsun...
Utanacak baba nerde,
Utanacak yüz nerde gülüm?
Sen, yeni dünyanın insanlarını bilmiyorsun
Sen hâlâ insanları vicdanlı
Hâlâ babaları duygulu mu zannediyorsun.
Onlar duygularını, vicdanlarını
Onlar dinlerini, imanlarını
Çoktan gömdüler toprağa
Onlar, senden önce teslim oldular dünyaya
Onlar senin gibi haykıramazlar
Senin gibi feryat edemezler
Çünkü onlar göbekten bağlılar bir yerlere gülüm
Göbekten bağlılar...
Bir tek sen kaldın ey Filistin gülü
Sen direnişin sembolü
Sen davanın bayrağı
Sen mazlumun âhı
Sen bizim duamızsın gülüm
Sen ezilmiş değilsin
Sen solmuş değilsin
Senin duyguların taptaze
Senin vicdanın sapasağlam
Çünkü sen haykırabiliyor
Çünkü sen başkaldırabiliyorsun
Gözyaşın hâlâ sıcak
Gözyaşın hâlâ içten
Gönlün yüce senin
Davan yüce senin
Belki babanı gömdün
Belki anneni, kardeşini,
Belki tüm dostlarını gömdün toprağa
Evin yıkıldı
Kalbin kırıldı
Yüzün kan ter içinde
Ayakların savruldu bir kurşunla
Rüyalarına bile sağanak sağanak mermi yağdırdılar
Ama sen yıkılmadın gülüm
İnsanlık yıkıldı.
Sen büyüdün,
Dünya küçüldü.
Sen haykırdın,
Dünya sustu, Biz sustuk.
Sen ağladın,
Biz ağlayamadık bile gülüm.
...
Artık ağlama,
Boş yere akıtma gözyaşlarını.
...
Her şeye rağmen suçluyuz
Boynumuz bükük, mahçûbuz...
Ancak elimizden gelen bir duadır:
'Ey Allah’ım, ey Allah’ım, sana yalvarıyoruz,
durdur bu zulmü, durdur bu zulmü'
Adem Keven
11.04.2002
Ağlıyor
Bizimse gözyaşlarını silecek mendilimiz bile yok
İnsanlık Ayıbı
Solcusundan sağcısına hatta bazı yahuilerce bile kabul edilen bu zulmü ellerimiz kollarımız bağlı izlemek kadar üzücü bir şey olamaz. Hiç durmadan (non-stop) insanların normal hayatlaırını sürdürdüğü sokaklarda, çarşı pazarda terorsist avlamak için esas gerçek terör estiriliyor. Düşünsenize, ekmek almak için çıktığınız da tankların altında eziliyorsunuz, karşıdan karşıya geçerken Apachi helikopterler tarafından öldürülüyorsunuz... Hayatlarını bile sürdürebilmek için en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayan Filistin Halkı sürekli işkenceye ve insanlık dışı muamelelere maruz kalmaktadırlar... Firavun'nun İsrailoğullarına bile yapmadığı zülm söz konusu ve bu ırk kendisine yapılan onca lanete rağmen hiç acımadan dünyanın gözü önünde soy kırım yapmaya devam ediyor...
Kuran-ı okuyanlar için bunlar şaşırtıcı değil tabi
FAKAT Filistin'de olanlara bakmak bence Kur'an-ı Kerim'e bakış açısıyla aynı... Yüzlerden fazla ayetlerde sadece yahudilerin gerçek yüzünü gösteriyor diye bakmak işte Filistin'e olan bakıştaki yetersizliği gösterir. Bunca ayetin olması biz müslümanlara ibrettir ki para karşılığı satılan bu topraklarda olanlar bile özümüze dönmemizi gerektirir. Sonuçta dinimizdeki birlik beraberliğin ne kadar önemli olduğu ortadır ama toplum niyetini doğru yola çevirmedikçe bu ayetler tecelli etmeye devam edecektir...
Filistinde'ki canlara dua etmekle bitmez ama önce Allah tüm inananlara basiretli liderler ve inancı yerinde ilim üzerinde yürüyen güçlü topluluklar nasip etsin...
Filistin olayı kanayan bir yaradır. Yapılan yardımlar ve dualar ne kadar önemli olsa da yağmurda damdan akan suyun altına kova koymaktan ileri gitmez esas çatlağı onarmakla hal edilir sorun. O yüzden esas sorunun kökenine inmek gerekir ve bunun için taa cahaliye dönemine kadar gidilmesi gerekir.
Bosna Hersek, Somali, Çeçenistan, Afganistan, Irak ve durum böyle devam ederse daha çok filistinler yaşarız taa ki yapılan çağrıyı anlayıncıya kadar.... zalimler için ise azdırıcı azaptan başka bir şey değildir...
Her şeye rağmen olanlar tüm bir halkın hiçbir suçları olmadığı halde yok olmaya mahkum edilmesidir. O yüzden çağrı evrenseldir... Çağrı tüm insalığadır...
Çağrı şudur ki: Bir millet kendilerinde bulunanı değiştirinceye kadar Allah onlara verdiğini değiştirmeyecektir...
yine de
De ki: 'Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur.' (İsra Suresi,81)
Ayrıca bakınız: www.filistinzulmu.com/album.html