yırtıyoruz yaralarımızın peçesini parmaklarımızla, bir yırtık parçası kaplıyor yaralarımızı, ve bizim çocuklarımız taşıyacak sizin kum torbalarınızı. yoldaşlar, eklediğimiz gibi birbirlerine damarlarımızı, ekliyoruz kanatlarımızı birbirlerine, ve her duvarda aynı parola,capcanlı burada, burada, burada, barikatlarımız yükseliyor burada...
kütükte kayıtlıyım, arabım. atalarımın üzüm bağını sen aldın elimden, çocuklarımla ektiğim toprağı sen aldın. bıraktın bu taşları,bize,çocuklarımıza. alacakmışsınız elimizden bu taşları da doğru mu? bir daha diyorum, bitr daha. kütükte kayıtlıyım, birinci sayfanın ta başına, nefret etmem insanlardan, saldırmam hiç kimseye, ama aç korlarsa beni, korlarsa çırılçıplak, yerim etini beni soyanın, hem de yerim çiğ çiğ, açlığımı kolla benim ve öfkemi. damarıma basma.
Bu dünya bütün insanların huzur ve barış içerisinde yaşamaları için Allah tarafından özenle yaratılmıştır. İnsanoğlu ne kadar ilmî araştırma yaparsa yapsın dünya dışında insanın yaşamasına uygun başka bir gezegen yoktur. Demek oluyor ki bu dünyadan başka gideceğimiz yer yok. Biz insanlar dünyaya mahkûmuz. Bunu mahkûmiyet şeklinde nitelendirmek de belki çok doğru değildir. Bunu, dünyaya bağımlı olmamız anlamında söylüyorum. Yoksa dünya kötü bir yer değildir ki bizler mahkûm olalım. Dünyayı yaşanmaz hale getiren insanlardır. Kötülük insanların kör vicdanlarında saklıdır.
Hepimiz dünya denen koca bir gemideyiz. Bu geminin selâmeti mürettebatın ve yolcuların uyumuna bağlıdır. Geminin mürettebatı dünyayı yöneten liderlerdir. Yolcular ise her ülkeden, her ırktan ve her renkten insanlardır.
İnsanlık dostluğa ve barışa sadık kaldığı müddetçe huzur bulacaktır. Aksi hâlde beklenen huzur gelmeyecektir. Bugün dünyadaki kavgaların ve savaşların ana nedeni toplumların bencilliğidir, insanların paylaşmayı bilmemesidir. Oysa nimetler adaletle paylaşılsa mevcut kaynaklar hepimize yeter.
Bugün Filistin’de ve Lübnan’da yaşananlar; tahammülsüzlüğün, inanç ve çıkar çatışmalarının neticesidir. Bir avuç İsrailli, Müslüman coğrafyası içerisinde kabadayılığa soyunuyor. Tabir caizse Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya yelteniyorlar. Bugün tarihî Filistin topraklarının ancak yüzde 22’si Filistinlilerin elinde, bunların üzerinde de hükümran olarak yaşamıyorlar. İki buçuk milyon Filistinli değişik Arap ülkelerinde mülteci olarak yaşıyor. Tarih boyunca dünyanın çeşitli ülkelerinden Yahudi yerleşimciler getirilerek Filistinlilerin evlerine, bağ bahçelerine yerleştirilmiştir. Filistinlilerin hakları ve toprakları talan edilmiştir. Bununla da kalınmamış etnik temizlik yapılmıştır.
Dünyanın gelişmiş ülkeleri yıllardan beri Filistin’e ambargo uyguluyor. Filistin’e ekonomik ve siyasî baskı yaparak İsrail’i tanımalarını istiyorlar. Bu saatten sonra İsrail’in devlet olmaktan vazgeçmesi ve siyasî kimliğini feshetmesi mümkün değildir. Bunu Filistinliler de çok iyi biliyor.Aslında Filistinliler, İsrail’in devam etmekte olan yayılmacı politikasına tepki duyuyorlar. Filistinliler, İsrail’in 1967’de işgal ettiği toprakları boşaltmasını istiyorlar. Filistinliler mültecilerin yurtlarına dönmelerini talep ediyorlar. Son olarak da Doğu Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti olarak ilan edilmesini arzuluyorlar. Bunlar zaten Filistin’in önceki haklarıydı. İşgalden sonra her şey gibi bu hakları da ellerinden çekip alındı.
İsrail gerçekleri çarpıtma konusunda dünyada eşsiz bir ülkedir. Onların dünyaya yaydıkları bir yaygara var. O da Arapların ve genel anlamda bütün Müslümanların antisemitik olduğu palavrasıdır. Dilerseniz bu hususta derinleşmeden evvel konunun daha iyi anlaşılması için kısaca antisemitizmden bahsedeyim.
Antisemitizm, Yahudi halkına karşı duyulan fanatik bir nefrettir. Bu ırkçı ideoloji yüzünden dünyanın dört bir yanında milyonlarca Yahudi öldürülmüş, baskı görmüş, yurdundan sürülmüş ve tehdit edilmiştir. Yahudilere karşı düşmanca duygular besleyen ve Yahudilere karşı ayırt edici önlemler alınmasını isteyen görüşe bağlı olan kimseye de ‘antisemitist’ diyoruz. Meselâ Hitler antisemitistti. Milyonlarca Yahudi’yi fırınlarda yaktı, soykırımın âlâsını yaptı. Fakat bugün Yahudilerin Filistinlilere yaptıkları eziyetler bundan çok daha hafif değildir. Bütün bunlara rağmen bizler antisemitizmi tasvip etmiyoruz. Bütün insanlar gibi Yahudilerin de insanca yaşama hakkı vardır; bunu savunuyoruz. Fakat bu insanların başkalarına saldırma ve onları yok etme haklarının olduğuna inanmıyoruz.
İslâm dinî barışı öngörür. Her türlü ırkçılığı kınadığı gibi antisemitizmi de kınar. İslâmiyet ırkçılığı lanetler. Antisemitizm de bir çeşit ırkçılık olduğu için onu da şiddetle yasaklar. Hiçbir insan inancından dolayı aşağılanamaz, kınanamaz. Fakat İsrailliler kafalarında yanlış bir Müslüman şablonu oluşturdukları için bütün Müslümanların antisemitist olduğu paranoyası içerisindedirler.
Aslında onlar Filistinlilere yaptıkları zulmün kılıfını aramak peşindedirler. ‘Minareyi çalan kılıfını hazırlar’ misali onlar da işgal ve zulümlerini dünya kamuoyuna sevimli ve haklı gösterebilmek için bütün Filistinlileri ve Müslümanları antisemitik ilan ediyorlar. Böylelikle de meşru müdafaa haklarını kullandıklarını söylüyorlar. ‘Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’ deyimi bu mantığa giydirilmiş en şık elbise olsa gerek.
Bugünkü Yahudiler, İsrail’in işgal politikalarına karşı çıkmayı bile antisemitizm kavramı içerisinde değerlendirebiliyorlar. Oysa İsrail’i kınamanın ve İsrail’in resmi ideolojisi olan Siyonizm’i eleştirmenin, hiç bir şekilde antisemitizmle bir ilgisi yoktur. Böyle çöpten fikirler ahmakçadır, hiçbir tutar tarafları da yoktur.
Yahudiler dün olduğu gibi bugün de Müslümanlara duydukları tarihî kinlerini kusmayı sürdürüyorlar. Her fırsatta gerçekleri tersyüz ediyorlar. Ellerindeki sınırsız sermayeyle gariban Filistin halkına yapmadıklarını bırakmıyorlar. Sonra da dünyanın gözünü boyayarak kendilerini haklı çıkartmaya çalışıyorlar. Bunca kin ve nefret dolu saldırılardan sonra Filistinlilerden ve Müslümanlardan sevgi ve hoşgörü bekliyorlar. Umduklarını bulamayınca Müslümanları antisemitizm damgasıyla yargılıyorlar. İnsanlık bu çirkef oyuna gelmemelidir.
Bir ZamanLar At Koşturduğumuz Bu yerLer Şimdi Eşkiyayı BesLer
Kendini BiLmez İtler Bizi Düşman BeLLediLer
Döktüğümüz Kan ALdığımız Can BedeLi Sadece Bu Vatan
’’Oyunu yazıp figüran seçen, sahne kurup dekor toplayan, İbranice silahda İngilizce Horoz giren, gez göz arpacıktan Almanca bakan komutu Yunanca veren, ağıtı Arapça yakıp ne yazık ki sadece ölümü Türkçeleştirenler sizde bilin; Bundan sonra bu ülkede oyunda biziz horozda biziz mermide biziz ağıtta biziz.’’
Vatan mı istediniz ulan beşikteki bebekten? avatarıma benim gözümle bakmayanın gözlerini oyarım.
http://www.umutfm.com/izle.php? id=205
bu lınkı tıklayın arkadaşlar ınanıyorum kı sızı derınden yaralaycaktır hıçbırşey yapamıyorum deme kafırlerın mallarinı kulanmamakta bır şavaştır bır dua ınanıyorum kı yüce rabbime ulaşacaktır
İnsan ilk bakışta acıyor ama düşündükcede bunların bu savaşı hak ettiklerine inanıyor adamlar önce para için topraklarını yahudilere sattılar sonrada aralıksız 60 yıldır tanka taşla karşılık verilyorlar ne bir gelişme oldu nede başka bişey hep yerlerinde saydılar ne zaman akılları başlarına gelecek bu arapların
filistin onurlu,imani kuvvetli müslümanlarin yasadigi yer...lütfen bu yaziyi okuyan herkes filistin icin dua etsin,duaylami kurtulacak demeyin dua cok önemli hic bisey gelmiyo elimizden bari dua edelim...israil kutsal topraklari saydigi her yeri alicak yani sira bizede gelicek eger müslüman devletleri filistini korumamakta ve umursamamakta israr etmeye devam ederse......
bu gün gazete okurken bir resim gördüm karalar bağlamış bir kadın vücudundan gözle görünen tek şey; gözleri...... kapkara gözlerinde ihanetin izleri kararlı ve mağrur kimseye ihtiyacım yok diyen bakışlar bu ne bakış Ya RAB gözleri gözlerimi deldi ruhumun ardındakileri gördü! ve elinde bir kemer....... bu da nesi diyerek başladım okumaya elindeki kemer 'kemer bomba yüklü ve elinde fünye' her an içeri girebilecek olan israil askerleri için yapacak başka bir çözüm bulamayan kadın! ey kadın! değmesin göğsüne namahrem eli ...... her şey farklı olacak herşey senin kadar erkek olabildiğim zaman.........
Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüpnesiz Allah bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)
bu topraklar ve insanları mutluluğu bekleyen bir acılı halktır.çu israil denen lanet ülke hala toprak mücadelesi veriyor.ama Allah'ın onlara verdiği öyle bir iman varki,o adi siyonit güçlere karşı mücadele veren o küçük çocukları alnından öpmek lazım.Dünya artık bu olaylara objektif baksın......VE HER MÜSLÜMAN israil e ATILAN BIRER TAŞTIR.
Simsicak evlerinizde Huzur icinde yasayan sizler camurlar icinde aci cekenin, Bir dilim ekmek icin dovusenin, Bir evet veya bir hayirda olenin Bir erkek oldugunu dusunun. Dusunun ki bir kadindir, Adini ve saclarini kaybetmis biri. Gozleri bos, bagri soguk Bir kurbaga gibi kisin. Unutmayin bunlar oldu, Sakin unutmayin.''
Auschwitz toplama kampinda gorduklerini ve yasadiklarini dile getiren Primo Levi'nin siiridir.
Bir cift soz de benden: Evet unutmayin, simdi Filisten'e yaptiklariniza baka baka esas siz hatirlayin yasadiklarinizi! Evet ''Unutmayin bunlar oldu, Sakin unutmayin.''
Doğar doğmaz bir İsrail askeri gördüm. Miğferliydi. Bana bakarken suratını buruşturuyor, ayrıca da ağzından burnundan dumanlar çıkarıyordu. Çok korkmuştum. Meğer sigara içiyormuş. İkinci gördüğüm insan annemdi, ama o donuk gözlerle gökyüzüne bakıyordu. Halbuki bana bakmasını, bana bakıp gülümsemesini, sonra sarılmasını ve beni sevdiğini fısıldamasını isterdim. O an anneme öyle ihtiyacım vardı ki... Ne çare istediklerimi yapamazdı: Çünkü ölmüştü. Annem İsrail barikatına takılan ambulansta çığlık çığlığa öldü. Ben karnındaydım henüz, doğum çok yakındı. Barikata takıldık. Annemi taşıyan ambulansın üzerine çevriliydi namlular. Annemin karnındayken tanıdım kara namluları. Annemin haykırışları, çığlıkları doldu içime, ben de çığlıklar atmaya, tekmeler sallamaya başladım İsrail merhametsizliğine, anlayışsızlığına; fakat ne bana aldırdılar, ne anneme, ne de çaresizlik içinde yalvaran babamla amcama. Son derece soğukkanlı, hatta keyifli bir yavaşlıkla ambulansın her yanını aradılar, aradılar. Neden sonra: “Bir şey yok” dedi askerlerden biri komutanına, “ambulans temiz...” “Filistinlilerin bulunduğu hiçbir şey temiz değildir” derken sırıttı komutan, “lastikleri de söküp bakın! ” “Ama durum âcil, anne hayatını kaybedebilir. Bu durumda tabii bebek de ölür.” Komutan kısık bir kahkaha attı: “Fena mı olur, iki yalelli eksilir dünyadan. Emellerimiz biraz daha gerçek hale gelir.” Ambulansın lastiklerini söktüler. Babam yalvardı yalvardı, babama içim parçalandı... Amcam yalvardı yalvardı, amcama içim parçalandı... Annem inledi, bağırdı, ağladı, yavardı, anneme içim parçalandı. Meğer annem, babam, amcam birer Filistin’miş aslında; daha doğmadan, Filistin’e içim parçalanırmış; bunu çok sonra öğrendim ve öğrenir öğrenmez de bin parçaya bölündüm. Bin parçaya bölündüğüm gün babamın kucağındaydım. Her taraftan silah sesleri geliyordu. Biz babamla caddenin karşı tarafına geçmeye çalışıyorduk. Birden kendimi yerde buldum. “Babacığım! ” Attığım çığlık benim bile kulaklarıma yabansı geldi. Babam az ötemde kanlar içinde yerde yatıyordu. Gözleri bana dikiliydi. Ağzından kan fışkırıyordu. İsrail’e ikinci lânetimi o gün okudum. İntikam yeminini de o gün ettim. On iki yaşına geldiğimde elimde sapan vardı. İsrail tanklarına taş atıyordum. Arafat’ın “küçük general”lerinden biri olmak beni onurlandırıyordu, ama taş atarak üstünlük sağlamanın mümkün olmadığını da yavaş yavaş anlıyordum. Daha etkin bir mücadele vermeliydik. Peki nasıl? Ne elde vardı, ne avuçta; ekmeğe bulamadığımız parayı silaha nasıl bulacaktık? Bu arada amcamı götürmüşler, işkence etmişlerdi. Döndüğünde sakat biriydi. Aklını oynatmıştı. Kudüs sokaklarında “Filistin öldüüü! ” diye bağırarak koşuyordu. Bu yüzden iki kez Filistin polisi yakaladı amcamı. Son yakalanışında Filistin devletine hakaretten işkence gördü. Onu çıkmaz bir sokakta bulduklarında iki bacağı da kırıktı. Sonuçta o da öldü, ama çığlıkları sekiz yıldan beri kulaklarımda durur: “Filistin öldüüü! ” Şimdi yirmi yaşındayım. Kulaklarımda annemin ve amcamın çığlıkları, gözlerimde babamın donuk gözleri... “Ölmedileeer! ” diye bağırmak istiyorum, “Filistinler ölmez! ” Çünkü Filistin’in yanında olan yüreğimle ben de bir Filistin’im!
Öfkemin hançerine su ver sen kalkalım bir seher vakti Nuveyba işgal edilmiş topraklarımız üstüne güneş doğmadan önce
her taşın dibine bir yıldız gömmüşler şu denizden hala kırbaç sesi gelir atlıları en son ne zaman görmüştün Nuveyba ne zaman öpmüştün ayağını Selahaddin'in
kol kırılır yen içinde kalır ya baş koparsa Nuveyba bu gövde bir düşerse yere ya kan tutar dağları, atom santrallerini yeryüzünü ve umutları sel alır
geriye andın, aşkın ve adın kaldı andını çocuklar içti Nuveyba aşkın yüreklere düştü adın cellatların kirli elinde Filistin askısına dönüştü
kan akacak bu topraklarda kan kendileri benimkini demirden atları seninkini içecek bir can düşecek toprağa Sabra bin can kalkacak.
Ramallah'ta tarlalara çocuk ektik Nuveyba taşlarıyla ebabiller dönüştü tomurcuğa güz ekinidir bilirsin verirse Mevlâ yüreklerin buz kestiği bir mevsimin ardından her bir çiçek kesebilir çocuğa
sihirbazın çırağını hatırlarsın Nuveyba o hendekte hâlâ tüter annelerin şarkısı o gün bu gün hâlâ utanır güneş adın ateş, andın ateş, aşkın ateş. m.islamoğlu
Maalesef Filistinlilerin savaştığı İsrail in kurulmasını Mekke Emiri sağlamış ve önayak olmuştur..Ayrıca Filistindeki El Fetih ve diğer örgütler kendi kamplarında Türkiye aleyhinde çalışmalar yapan tüm örgüt elemanlarını eğitmişlerdir..
Kuşatmalar altında kanı çekilmiş Şiddetlerle canından bezdirilmiş Boğaz tokluğuna mahkum edilmiş Sil kanlı gözyaşlarını Gazi Filistin
Hz.İsanın doğduğu kutsal toprak Necef bozkırlarından ılık esintiler Şaron Ovalarından Sevinç yaşları Golan Tepelerinden muştular Sil kanlı gözyaşlarını Ey Gazi Filistin
Peygamberlerimin mübarek izleri Atalarımın kazınmış ayak izleri Peygamberimin alın teri Ecdadımızın sıcacık nefesleri Ovalarında vadilerinde tepelerinde
Turkuvaz renkli uzun geceler Gümüş renkli manalı şafaklar Pırıl pırıl ufuklar getir ufuklar Muştular sun Ey Gazi Filistin
Kutlu bir burak gelir bir gece Resûl'ü-Kibriya'yı alır götürür Mescidi Aksadan semavata Oradan Sidretül Münteha'ya Ayak izleri mübarek gül teri Kutlu nefesi ter_ü taze Ey Gazi Filistin Ey Şehit Filistin Ey Kutsal Filistin
Her karış toprağı sulanmış kanla Her karış toprağı savunulmuş canla Bir muştu bir muştu bir muştu Sil Kanlı gözyaşlarını Ey Gazi Filistin
Elleri kınalı yüreği yaralı Utanç telleri ile çevrili Medeniyetlerin işgali Zalimlerin zulmü Sil gözyaşlarını Gazi Filistin
Ey kıblem mabedim gökkubbem Peygamberimin kutlu durağı Atalarımın uzun duaları Miracım kutlu beldem Gönül tacım baştacım Ey Filistin Can Filistin
İlk kurbanım kesilir Sabır metanet sadakat Hacer-i Muallak da İlk kurban kesilir Ey Gazi Filistin
Zalimlerce işgal edilir haince Evin başına yıkılır acımasızca Şeria,gazze,bekan,lübnan Kampları utanç tablosu zalimce Şabra,Şetila yüzkarası insanlığın Baskın aniden soykırım hayasızca Elleri kanlı utanmaz zalimler Sil kanlı gözyaşlarını Gazi Filistin Sil sil ne olur sil kanlı gözyaşlarını
İnsana olan saygımı,inancımı İnsana insanlığa olan güvencimi Geri kazanmak istiyorum Senden çöl rüzgarları Senden muştular Senden kutlu mutlu Haberler istiyorum Ey Gazi Filistin
Boynu bükük analar Bağrı yanık rengi soluk Eli kolu kopup babalar Masum mahsun öpülesi bebeler Alkanlara bürünmüş gelinler Analar babalar,dedeler nineler Sil sil kanlı gözyaşlarını Ey Filistin
İşgal altında silahların gölgesinde Yahudi kolonileri altında Seçim anlı şanlı Senin tercihin baştacımız Mahmut Abbas seçilir Ey vefalı cefalı Filistin
Baskıya işgale zulüme son Acılara cefaya çilelere son Bağımsız Filistin Devleti Sil sil gözyaşlarını Gazi Filistin Sil sil gözyaşlarını Şehit Filistin Sil sil ne olur sil kanlı gözyaşlarını Zahmetin Rahmete,acının tatlıya Ulaşacağı günler yakın yakın Sil Kanlı gözyaşlarını
Necmiye Sarpkaya
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Dikenli tellerle bölünmüş dört milyon insan Toprakları işgal edilmiş, evleri yıkılmış, sürgün edilmiş bir halk... ... Ve ölüm, Filistin'de rutin bir gündem
22 yıl önce dün ben Sabra ve Şatilla kamplarındaydım. Beyrut'u işgal eden İsrailliler Hıristiyan çetelerle birlikte Filistinlilere karşı inanılmaz bir kin besliyordu.
'Olaylar 15 Eylül günü başladı...
Filistin kamplarını kuşatan İsrail askerleri anonslarla kimsenin dışarıya çıkmamasını istiyordu. Hıristiyan milisler ise Sabra ve Şatilla çevrelerinde gördükleri herkesi öldürmeye başlamıştı. Kaçanlar ise kampların dışındaki Akka ve Gazze hastanelerine sığınıyordu.
16 Eylül sabahı yaşlı Filistinlilerden oluşan dört kişilik bir grup İsraillilerle görüşmek için kuşatma altındaki kamptan ayrıldı. Amaçları İsraillilere kampta kadın ve çocukların dışında hiç bir direnişçinin bulunmadığını söylemekti. Grup gitti ama dönmedi.
Ertesi sabah, kampta çalışan bir Mısırlı işçi yanına 50 kadını da alarak benzer bir çaba için kamptan ayrıldı. Bu kadınların cesetleri 18 Eylül günü stadyumda bir çoğuna tecavüz edilmiş olarak bulundu..
16 Eylül akşamı İsrail Savunma Bakanı Şaron katliama başlama talimatı verdi. O akşam İsraillier ve Hıristiyan milisler Akka ve Gazze Hastanelerini bastı. Hastanelerde o gün bombalanan Sabra ve Şatilla'dan getirilen yaralılar da vardı. İsrailli askerler ve Hıristiyan milisler Filistinli doktorlar dahil yaralıların büyük bölümünü öldürdüler. Yaralı kadınların bir çoğuna tecavüz edildi..
Ertesi gün yine hastaneye gelen İsrail askerleri ve Hıristiyan milisler hastanede çalışan yabancı doktorları kovarak geri kalan yaralı ve sığınan yaşlı ve kadınları öldürdüler.
Bununla yetinmeneyen İsrailliler ve Hıristiyan milisler kamplara dalarak herkesin evlerinden çıkmalarını istediler.
Evlerinden çıkan Filistinliler kadın ve erkek olarak iki kola ayrıldılar ve ana meydana doğru yürümeye başladılar. Bu yürüyüş sırasında zaman zaman erkeklerden onar kişilik gruplar bir evin duvarına yanaştırılarak kurşuna diziliyordu. Peşinden de dozerler o evi öldürülen Filistinlilerin üzerine yıkarak toplu mezar haline getiriyordu. Bu işlem bir kaç kez tekrarlandı.
Bu arada evlerinden çıkmakta geciken Filistinli kadınların büyük bölümü evlerinin önünde ve kucaklarında bebeleri ile birlikte süngü ve baltalarla öldürülüyordu. Evlerinden çıkmayan kadınların çoğu ise öldürülmeden önce kızlarıyla birlikte tecavüze uğradı.
Gece boyunca devam eden bu vahşet 18 eylül sabahı İsrailliler ve Hıristiyan milislerin kamptan ayrılması ile son buldu.
İsrailliler 18 Eylül öğle saatlerine kadar hiç kimsenin kamplara girmesine izin vermedi.
Girildiğinde ise artık herşey bitmişti.'
Bir kaç kez ve hayal ile duygularınızla okumanızı rica edeceğim yukarıdaki satırlar Kızlıhaç'ın yabancı doktorlardan ve kamptaki yaralılardan derlediği bilgilerle kaleme aldığı rapordan özetlenmiştir.
Bu olayların büyük bölümüne ben de şahittim.
18 Eylül öğleden sonra Sabra ve Şatilla'ya ilk girenler arasında ben de vardım. Gördüklerimi hayatım boyunca unutmayacağımı o gün karşılaştığım cesetlere söz vermiştim.
Her yerde üst üste istiflenmiş (Irak'taki Abu Greib görüntülerini hatırlayın) cesetler, parçalanmış insanlar, kucaklarında bebeleriyle delik-deşik edilen kadınlar, baltalarla kesilmiş kafalar, bacaklar, kollar...
Bu sahneleri böylesi kuru kelimelerle anlattığım için o insanların ruhlarından özür diliyorum.
Ve özellikle birinden...
Adının Emine olduğunu daha sonra öğrendiğim 24 yaşlarında dünya güzeli Filistinli kadını evinin önünde gördüğümde bana gülümsüyordu. Karnındaki bebeği süngü ile alınarak yanına atılmış ve vücudu delik deşik edilmişti. Sağında ve solunda yine balta ve süngülerle öldürülmüş iki çocuğu daha vardı... Evin içinde yaşlı babasının vücudunda en az 40 tane kuşun izi vardı. Annesi ise bir gün önce hastane baskınında öldürülmüştü...
Kamptaki geri kalan görüntülerin hiç biri bu anlattığımdan daha az etkileyici değildi. Haber dünyaya yayıldığında herkes şoktaydı.
Şaron ise yaptıklarıyla övünüyordu... Tıpkı şimdi yaptığı gibi...
28 Eylül 2000'de Şaron'un Aksa Camii'ni kirletmesi ile başlayan son İntifada'dan bu yana İsrailliler 3400 kadar Filistinliyi öldürdüler. Bunların 798'u çocuk. 11'i ise bir yaşın altında. Biri de annesinin karnındaydı... Tıpkı Sabra ve Şatilla'daki Emine'nin bebeği gibi.
Sabra ve Şatilla'da 3297 Filistinli vahşice öldürüldü... Bir o kadarı da kayıp olmuştu...
O zaman terör kelimesi henüz moda olmamıştı.
İsrail'de, Amerika'da ve Rusya'da ölen çocuk ve siviller için kıyameti koparanlara hatırlatmak istedim...
Ben; Sabra ve Şatilla'yı yaşayan, oralarda ailelerini kaybeden, 57 yıldır İsrail teröründen çeken, inanılmaz sabırlarına rağmen sorunlarına çözüm bulamayan ve Amerikan destekli İsrail tarafından yok edilmek istenen Filistinlilerin hiç bir eylemine terör demem ve diyemem!
İlle de terör kelimesini kullanmak isteyenler varsa bunu dünyaca Sabra ve Şatilla'nın sorumlusu olarak ilan edilen ve bugünün İsrail başbakanı Şaron için ve onu barış adamı ilan eden Bush için kullansınlar...
Filistinliler, hiç bir zaman İsraillilerin yaptığı gibi zevk için insan öldürmediler, öldürmüyorlar. Onlar kendi topraklarında insanca yaşamak istiyorlar.
yırtıyoruz yaralarımızın peçesini parmaklarımızla,
bir yırtık parçası kaplıyor yaralarımızı,
ve bizim çocuklarımız taşıyacak sizin kum torbalarınızı.
yoldaşlar,
eklediğimiz gibi birbirlerine damarlarımızı,
ekliyoruz kanatlarımızı birbirlerine,
ve her duvarda aynı parola,capcanlı
burada,
burada,
burada,
barikatlarımız yükseliyor burada...
kütükte kayıtlıyım,
arabım.
atalarımın üzüm bağını sen aldın elimden,
çocuklarımla ektiğim toprağı
sen aldın.
bıraktın bu taşları,bize,çocuklarımıza.
alacakmışsınız
elimizden bu taşları da
doğru mu?
bir daha diyorum,
bitr daha.
kütükte kayıtlıyım,
birinci sayfanın ta başına,
nefret etmem insanlardan,
saldırmam hiç kimseye,
ama aç korlarsa beni,
korlarsa çırılçıplak,
yerim etini beni soyanın,
hem de yerim çiğ çiğ,
açlığımı kolla benim
ve öfkemi.
damarıma basma.
FİLİSTİN VE ANTİSEMİTİZM ÜZERİNE
M.NİHAT MALKOÇ
Bu dünya bütün insanların huzur ve barış içerisinde yaşamaları için Allah tarafından özenle yaratılmıştır. İnsanoğlu ne kadar ilmî araştırma yaparsa yapsın dünya dışında insanın yaşamasına uygun başka bir gezegen yoktur. Demek oluyor ki bu dünyadan başka gideceğimiz yer yok. Biz insanlar dünyaya mahkûmuz. Bunu mahkûmiyet şeklinde nitelendirmek de belki çok doğru değildir. Bunu, dünyaya bağımlı olmamız anlamında söylüyorum. Yoksa dünya kötü bir yer değildir ki bizler mahkûm olalım. Dünyayı yaşanmaz hale getiren insanlardır. Kötülük insanların kör vicdanlarında saklıdır.
Hepimiz dünya denen koca bir gemideyiz. Bu geminin selâmeti mürettebatın ve yolcuların uyumuna bağlıdır. Geminin mürettebatı dünyayı yöneten liderlerdir. Yolcular ise her ülkeden, her ırktan ve her renkten insanlardır.
İnsanlık dostluğa ve barışa sadık kaldığı müddetçe huzur bulacaktır. Aksi hâlde beklenen huzur gelmeyecektir. Bugün dünyadaki kavgaların ve savaşların ana nedeni toplumların bencilliğidir, insanların paylaşmayı bilmemesidir. Oysa nimetler adaletle paylaşılsa mevcut kaynaklar hepimize yeter.
Bugün Filistin’de ve Lübnan’da yaşananlar; tahammülsüzlüğün, inanç ve çıkar çatışmalarının neticesidir. Bir avuç İsrailli, Müslüman coğrafyası içerisinde kabadayılığa soyunuyor. Tabir caizse Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya yelteniyorlar. Bugün tarihî Filistin topraklarının ancak yüzde 22’si Filistinlilerin elinde, bunların üzerinde de hükümran olarak yaşamıyorlar. İki buçuk milyon Filistinli değişik Arap ülkelerinde mülteci olarak yaşıyor. Tarih boyunca dünyanın çeşitli ülkelerinden Yahudi yerleşimciler getirilerek Filistinlilerin evlerine, bağ bahçelerine yerleştirilmiştir. Filistinlilerin hakları ve toprakları talan edilmiştir. Bununla da kalınmamış etnik temizlik yapılmıştır.
Dünyanın gelişmiş ülkeleri yıllardan beri Filistin’e ambargo uyguluyor. Filistin’e ekonomik ve siyasî baskı yaparak İsrail’i tanımalarını istiyorlar. Bu saatten sonra İsrail’in devlet olmaktan vazgeçmesi ve siyasî kimliğini feshetmesi mümkün değildir. Bunu Filistinliler de çok iyi biliyor.Aslında Filistinliler, İsrail’in devam etmekte olan yayılmacı politikasına tepki duyuyorlar. Filistinliler, İsrail’in 1967’de işgal ettiği toprakları boşaltmasını istiyorlar. Filistinliler mültecilerin yurtlarına dönmelerini talep ediyorlar. Son olarak da Doğu Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti olarak ilan edilmesini arzuluyorlar. Bunlar zaten Filistin’in önceki haklarıydı. İşgalden sonra her şey gibi bu hakları da ellerinden çekip alındı.
İsrail gerçekleri çarpıtma konusunda dünyada eşsiz bir ülkedir. Onların dünyaya yaydıkları bir yaygara var. O da Arapların ve genel anlamda bütün Müslümanların antisemitik olduğu palavrasıdır. Dilerseniz bu hususta derinleşmeden evvel konunun daha iyi anlaşılması için kısaca antisemitizmden bahsedeyim.
Antisemitizm, Yahudi halkına karşı duyulan fanatik bir nefrettir. Bu ırkçı ideoloji yüzünden dünyanın dört bir yanında milyonlarca Yahudi öldürülmüş, baskı görmüş, yurdundan sürülmüş ve tehdit edilmiştir. Yahudilere karşı düşmanca duygular besleyen ve Yahudilere karşı ayırt edici önlemler alınmasını isteyen görüşe bağlı olan kimseye de ‘antisemitist’ diyoruz. Meselâ Hitler antisemitistti. Milyonlarca Yahudi’yi fırınlarda yaktı, soykırımın âlâsını yaptı. Fakat bugün Yahudilerin Filistinlilere yaptıkları eziyetler bundan çok daha hafif değildir. Bütün bunlara rağmen bizler antisemitizmi tasvip etmiyoruz. Bütün insanlar gibi Yahudilerin de insanca yaşama hakkı vardır; bunu savunuyoruz. Fakat bu insanların başkalarına saldırma ve onları yok etme haklarının olduğuna inanmıyoruz.
İslâm dinî barışı öngörür. Her türlü ırkçılığı kınadığı gibi antisemitizmi de kınar. İslâmiyet ırkçılığı lanetler. Antisemitizm de bir çeşit ırkçılık olduğu için onu da şiddetle yasaklar. Hiçbir insan inancından dolayı aşağılanamaz, kınanamaz. Fakat İsrailliler kafalarında yanlış bir Müslüman şablonu oluşturdukları için bütün Müslümanların antisemitist olduğu paranoyası içerisindedirler.
Aslında onlar Filistinlilere yaptıkları zulmün kılıfını aramak peşindedirler. ‘Minareyi çalan kılıfını hazırlar’ misali onlar da işgal ve zulümlerini dünya kamuoyuna sevimli ve haklı gösterebilmek için bütün Filistinlileri ve Müslümanları antisemitik ilan ediyorlar. Böylelikle de meşru müdafaa haklarını kullandıklarını söylüyorlar. ‘Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’ deyimi bu mantığa giydirilmiş en şık elbise olsa gerek.
Bugünkü Yahudiler, İsrail’in işgal politikalarına karşı çıkmayı bile antisemitizm kavramı içerisinde değerlendirebiliyorlar. Oysa İsrail’i kınamanın ve İsrail’in resmi ideolojisi olan Siyonizm’i eleştirmenin, hiç bir şekilde antisemitizmle bir ilgisi yoktur. Böyle çöpten fikirler ahmakçadır, hiçbir tutar tarafları da yoktur.
Yahudiler dün olduğu gibi bugün de Müslümanlara duydukları tarihî kinlerini kusmayı sürdürüyorlar. Her fırsatta gerçekleri tersyüz ediyorlar. Ellerindeki sınırsız sermayeyle gariban Filistin halkına yapmadıklarını bırakmıyorlar. Sonra da dünyanın gözünü boyayarak kendilerini haklı çıkartmaya çalışıyorlar. Bunca kin ve nefret dolu saldırılardan sonra Filistinlilerden ve Müslümanlardan sevgi ve hoşgörü bekliyorlar. Umduklarını bulamayınca Müslümanları antisemitizm damgasıyla yargılıyorlar. İnsanlık bu çirkef oyuna gelmemelidir.
MAHZUN OLMA FİLİSTİN
HAKK’IN VAD’ETTİĞİ GÜNLER YAKINDIR ELBET...
Bir ZamanLar At Koşturduğumuz Bu yerLer Şimdi Eşkiyayı BesLer
Kendini BiLmez İtler Bizi Düşman BeLLediLer
Döktüğümüz Kan ALdığımız Can BedeLi Sadece Bu Vatan
’’Oyunu yazıp figüran seçen, sahne kurup dekor toplayan, İbranice silahda İngilizce Horoz giren, gez göz arpacıktan Almanca bakan komutu Yunanca veren, ağıtı Arapça yakıp ne yazık ki sadece ölümü Türkçeleştirenler sizde bilin; Bundan sonra bu ülkede oyunda biziz horozda biziz mermide biziz ağıtta biziz.’’
Vatan mı istediniz ulan beşikteki bebekten?
avatarıma benim gözümle bakmayanın gözlerini oyarım.
http://www.umutfm.com/izle.php? id=205
bu lınkı tıklayın arkadaşlar ınanıyorum kı sızı derınden yaralaycaktır hıçbırşey yapamıyorum deme kafırlerın mallarinı kulanmamakta bır şavaştır bır dua ınanıyorum kı yüce rabbime ulaşacaktır
MAHZUN OLMA FİLİSTİN
HAKK’IN VAD’ETTİĞİ GÜNLER YAKINDIR ELBET...
hissiz bitkisel hayata girmiş bir dünyayı(insanlığı) çağrıştırıyor...
bir avuç çapulcunun(israil) yapmış olduğu zulümü seyreder olduk..
İnsan ilk bakışta acıyor ama düşündükcede bunların bu savaşı hak ettiklerine inanıyor adamlar önce para için topraklarını yahudilere sattılar sonrada aralıksız 60 yıldır tanka taşla karşılık verilyorlar ne bir gelişme oldu nede başka bişey hep yerlerinde saydılar ne zaman akılları başlarına gelecek bu arapların
filistin onurlu,imani kuvvetli müslümanlarin yasadigi yer...lütfen bu yaziyi okuyan herkes filistin icin dua etsin,duaylami kurtulacak demeyin dua cok önemli hic bisey gelmiyo elimizden bari dua edelim...israil kutsal topraklari saydigi her yeri alicak yani sira bizede gelicek eger müslüman devletleri filistini korumamakta ve umursamamakta israr etmeye devam ederse......
bu gün gazete okurken bir resim gördüm
karalar bağlamış bir kadın
vücudundan gözle görünen tek şey; gözleri......
kapkara gözlerinde ihanetin izleri
kararlı ve mağrur kimseye ihtiyacım yok diyen bakışlar
bu ne bakış Ya RAB gözleri gözlerimi deldi ruhumun ardındakileri gördü!
ve elinde bir kemer....... bu da nesi diyerek başladım okumaya
elindeki kemer
'kemer bomba yüklü ve elinde fünye'
her an içeri girebilecek olan israil askerleri için yapacak başka bir çözüm bulamayan kadın!
ey kadın! değmesin göğsüne namahrem eli
......
her şey farklı olacak herşey
senin kadar erkek olabildiğim zaman.........
Mücahitler Ülkesi Filistine Yardım..
Uridu Ebi
diye feryat eden çocuklar
Allah size merhamet etsin
Bizlerden size hayır yok:(
asıl oladır!
yağmur yağar,toprak soluk alır
lakin bombalar yağıyor
islam diyarlarına
şehadet soluk alıyor
mescid-i aksa hazan yaşıyor
ve sehitçe diriliş kan pompalıyor
islamın kurumaya düçar olmuş topraklarına
gökkuşağı,gökyüzü semalarında değil
insan olanın yüreğinde doğuyor
renkler gerçek yavan,insansan dayan
sabır,umut,vefa,gözyaşı,cihad,kan..
ölüm yaşam,yaşamsa hüsran
dünya'nın yetim ama,cesur çoçukları onlar
acılara gark,taşlara sapan
bazen kurşunlara siper,bombalara hedef
gerçek aşkı yaşarlar
sehadete aşık onlar
bir çoçuk, bir genç,bir dede,bir bebe,
ne fark eder ki!
insan insandır! zulmün rotasında olan
ve herşeye rağmen yalnızca
ALLAH'A kul olan
bir insan, düşünen erdemli,eylem sunan
dualarıyla şeytanı azaplarda yoran
yine bir insan ki düşüncelerinde eylemlerinde
dualarında intifayı ve intifada diye
şaha kalkanları unutan,görmeyen,duymayan
yalana kazık çakan ve şeytana zevk sunan
tarih tekerrür,devran elbet dönen
aynı keşmekeş gelir bulur senide inan..
ve unutmayalım....!
insanlığın açamadığı kucağı
her zaman toprak seve seve açar
anlar anlayan...! ! !
Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüpnesiz Allah bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)
sürgüne gidenlerin sürgün edenlerden çektikleri zulmün aynısını sürgün edenlerden oluşmuş lejyon kolordusu desteğinde uyguladıkları halkın ülkesi
Yaramın üstünde yürümeyi öğretti
bana cellatın bıçağı.
Yürümeyi, hem de yorulmadan yürümeyi.
Direnmeyi öğretti.
Direnmeyi.
y.s.
savunmayı beceremediğimiz insanlar
bu topraklar ve insanları mutluluğu bekleyen bir acılı halktır.çu israil denen lanet ülke hala toprak mücadelesi veriyor.ama Allah'ın onlara verdiği öyle bir iman varki,o adi siyonit güçlere karşı mücadele veren o küçük çocukları alnından öpmek lazım.Dünya artık bu olaylara objektif baksın......VE HER MÜSLÜMAN israil e ATILAN BIRER TAŞTIR.
http://www.aqsanews.net/
bakın ve görün acıyı ve zulmü bunu yapanda 1945 den beri insanların acıma duygularına oynayan bir millet
Eger bir Insansa
Simsicak evlerinizde
Huzur icinde yasayan sizler camurlar icinde aci cekenin,
Bir dilim ekmek icin dovusenin,
Bir evet veya bir hayirda olenin
Bir erkek oldugunu dusunun.
Dusunun ki bir kadindir,
Adini ve saclarini kaybetmis biri.
Gozleri bos, bagri soguk
Bir kurbaga gibi kisin.
Unutmayin bunlar oldu,
Sakin unutmayin.''
Auschwitz toplama kampinda gorduklerini ve yasadiklarini dile getiren Primo Levi'nin siiridir.
Bir cift soz de benden: Evet unutmayin, simdi Filisten'e yaptiklariniza baka baka esas siz hatirlayin yasadiklarinizi! Evet ''Unutmayin bunlar oldu, Sakin unutmayin.''
Filistinler yasiyor esas oturdugumuz yerde olenler biziz...
Ben de bir Filistin’im
Doğar doğmaz bir İsrail askeri gördüm. Miğferliydi. Bana bakarken suratını buruşturuyor, ayrıca da ağzından burnundan dumanlar çıkarıyordu. Çok korkmuştum. Meğer sigara içiyormuş.
İkinci gördüğüm insan annemdi, ama o donuk gözlerle gökyüzüne bakıyordu. Halbuki bana bakmasını, bana bakıp gülümsemesini, sonra sarılmasını ve beni sevdiğini fısıldamasını isterdim.
O an anneme öyle ihtiyacım vardı ki...
Ne çare istediklerimi yapamazdı: Çünkü ölmüştü.
Annem İsrail barikatına takılan ambulansta çığlık çığlığa öldü.
Ben karnındaydım henüz, doğum çok yakındı. Barikata takıldık.
Annemi taşıyan ambulansın üzerine çevriliydi namlular. Annemin karnındayken tanıdım kara namluları. Annemin haykırışları, çığlıkları doldu içime, ben de çığlıklar atmaya, tekmeler sallamaya başladım İsrail merhametsizliğine, anlayışsızlığına; fakat ne bana aldırdılar, ne anneme, ne de çaresizlik içinde yalvaran babamla amcama.
Son derece soğukkanlı, hatta keyifli bir yavaşlıkla ambulansın her yanını aradılar, aradılar. Neden sonra:
“Bir şey yok” dedi askerlerden biri komutanına, “ambulans temiz...”
“Filistinlilerin bulunduğu hiçbir şey temiz değildir” derken sırıttı komutan, “lastikleri de söküp bakın! ”
“Ama durum âcil, anne hayatını kaybedebilir. Bu durumda tabii bebek de ölür.”
Komutan kısık bir kahkaha attı: “Fena mı olur, iki yalelli eksilir dünyadan. Emellerimiz biraz daha gerçek hale gelir.”
Ambulansın lastiklerini söktüler.
Babam yalvardı yalvardı, babama içim parçalandı...
Amcam yalvardı yalvardı, amcama içim parçalandı...
Annem inledi, bağırdı, ağladı, yavardı, anneme içim parçalandı.
Meğer annem, babam, amcam birer Filistin’miş aslında; daha doğmadan, Filistin’e içim parçalanırmış; bunu çok sonra öğrendim ve öğrenir öğrenmez de bin parçaya bölündüm.
Bin parçaya bölündüğüm gün babamın kucağındaydım. Her taraftan silah sesleri geliyordu. Biz babamla caddenin karşı tarafına geçmeye çalışıyorduk. Birden kendimi yerde buldum.
“Babacığım! ”
Attığım çığlık benim bile kulaklarıma yabansı geldi. Babam az ötemde kanlar içinde yerde yatıyordu. Gözleri bana dikiliydi. Ağzından kan fışkırıyordu.
İsrail’e ikinci lânetimi o gün okudum. İntikam yeminini de o gün ettim.
On iki yaşına geldiğimde elimde sapan vardı. İsrail tanklarına taş atıyordum. Arafat’ın “küçük general”lerinden biri olmak beni onurlandırıyordu, ama taş atarak üstünlük sağlamanın mümkün olmadığını da yavaş yavaş anlıyordum. Daha etkin bir mücadele vermeliydik. Peki nasıl? Ne elde vardı, ne avuçta; ekmeğe bulamadığımız parayı silaha nasıl bulacaktık?
Bu arada amcamı götürmüşler, işkence etmişlerdi. Döndüğünde sakat biriydi. Aklını oynatmıştı. Kudüs sokaklarında “Filistin öldüüü! ” diye bağırarak koşuyordu. Bu yüzden iki kez Filistin polisi yakaladı amcamı. Son yakalanışında Filistin devletine hakaretten işkence gördü. Onu çıkmaz bir sokakta bulduklarında iki bacağı da kırıktı.
Sonuçta o da öldü, ama çığlıkları sekiz yıldan beri kulaklarımda durur: “Filistin öldüüü! ”
Şimdi yirmi yaşındayım. Kulaklarımda annemin ve amcamın çığlıkları, gözlerimde babamın donuk gözleri...
“Ölmedileeer! ” diye bağırmak istiyorum, “Filistinler ölmez! ”
Çünkü Filistin’in yanında olan yüreğimle ben de bir Filistin’im!
Yavuz Bahadiroglu/Vakit Gazetesi/09.05.2002
Gene aklıma bir şiir geldi
Öfkemin hançerine su ver sen
kalkalım bir seher vakti Nuveyba
işgal edilmiş topraklarımız üstüne
güneş doğmadan önce
her taşın dibine bir yıldız gömmüşler
şu denizden hala kırbaç sesi gelir
atlıları en son ne zaman görmüştün Nuveyba
ne zaman öpmüştün ayağını Selahaddin'in
kol kırılır yen içinde kalır
ya baş koparsa Nuveyba
bu gövde bir düşerse yere ya
kan tutar dağları, atom santrallerini
yeryüzünü ve umutları sel alır
geriye andın, aşkın ve adın kaldı
andını çocuklar içti Nuveyba
aşkın yüreklere düştü
adın cellatların kirli elinde
Filistin askısına dönüştü
kan akacak bu topraklarda kan
kendileri benimkini
demirden atları seninkini içecek
bir can düşecek toprağa
Sabra
bin can kalkacak.
Ramallah'ta tarlalara çocuk ektik Nuveyba
taşlarıyla ebabiller dönüştü tomurcuğa
güz ekinidir bilirsin verirse Mevlâ
yüreklerin buz kestiği bir mevsimin ardından
her bir çiçek kesebilir çocuğa
sihirbazın çırağını hatırlarsın Nuveyba
o hendekte hâlâ tüter annelerin şarkısı
o gün bu gün hâlâ utanır güneş
adın ateş, andın ateş, aşkın ateş.
m.islamoğlu
Maalesef Filistinlilerin savaştığı İsrail in kurulmasını Mekke Emiri sağlamış ve önayak olmuştur..Ayrıca Filistindeki El Fetih ve diğer örgütler kendi kamplarında Türkiye aleyhinde çalışmalar yapan tüm örgüt elemanlarını eğitmişlerdir..
Sil Kanlı Gözyaşlarını Gazi Filistin
Kuşatmalar altında kanı çekilmiş
Şiddetlerle canından bezdirilmiş
Boğaz tokluğuna mahkum edilmiş
Sil kanlı gözyaşlarını Gazi Filistin
Hz.İsanın doğduğu kutsal toprak
Necef bozkırlarından ılık esintiler
Şaron Ovalarından Sevinç yaşları
Golan Tepelerinden muştular
Sil kanlı gözyaşlarını Ey Gazi Filistin
Peygamberlerimin mübarek izleri
Atalarımın kazınmış ayak izleri
Peygamberimin alın teri
Ecdadımızın sıcacık nefesleri
Ovalarında vadilerinde tepelerinde
Turkuvaz renkli uzun geceler
Gümüş renkli manalı şafaklar
Pırıl pırıl ufuklar getir ufuklar
Muştular sun Ey Gazi Filistin
Kutlu bir burak gelir bir gece
Resûl'ü-Kibriya'yı alır götürür
Mescidi Aksadan semavata
Oradan Sidretül Münteha'ya
Ayak izleri mübarek gül teri
Kutlu nefesi ter_ü taze
Ey Gazi Filistin
Ey Şehit Filistin
Ey Kutsal Filistin
Her karış toprağı sulanmış kanla
Her karış toprağı savunulmuş canla
Bir muştu bir muştu bir muştu
Sil Kanlı gözyaşlarını Ey Gazi Filistin
Elleri kınalı yüreği yaralı
Utanç telleri ile çevrili
Medeniyetlerin işgali
Zalimlerin zulmü
Sil gözyaşlarını Gazi Filistin
Ey kıblem mabedim gökkubbem
Peygamberimin kutlu durağı
Atalarımın uzun duaları
Miracım kutlu beldem
Gönül tacım baştacım
Ey Filistin Can Filistin
İlk kurbanım kesilir
Sabır metanet sadakat
Hacer-i Muallak da
İlk kurban kesilir
Ey Gazi Filistin
Zalimlerce işgal edilir haince
Evin başına yıkılır acımasızca
Şeria,gazze,bekan,lübnan
Kampları utanç tablosu zalimce
Şabra,Şetila yüzkarası insanlığın
Baskın aniden soykırım hayasızca
Elleri kanlı utanmaz zalimler
Sil kanlı gözyaşlarını Gazi Filistin
Sil sil ne olur sil kanlı gözyaşlarını
İnsana olan saygımı,inancımı
İnsana insanlığa olan güvencimi
Geri kazanmak istiyorum
Senden çöl rüzgarları
Senden muştular
Senden kutlu mutlu
Haberler istiyorum
Ey Gazi Filistin
Boynu bükük analar
Bağrı yanık rengi soluk
Eli kolu kopup babalar
Masum mahsun öpülesi bebeler
Alkanlara bürünmüş gelinler
Analar babalar,dedeler nineler
Sil sil kanlı gözyaşlarını Ey Filistin
İşgal altında silahların gölgesinde
Yahudi kolonileri altında
Seçim anlı şanlı
Senin tercihin baştacımız
Mahmut Abbas seçilir
Ey vefalı cefalı Filistin
Baskıya işgale zulüme son
Acılara cefaya çilelere son
Bağımsız Filistin Devleti
Sil sil gözyaşlarını Gazi Filistin
Sil sil gözyaşlarını Şehit Filistin
Sil sil ne olur sil kanlı gözyaşlarını
Zahmetin Rahmete,acının tatlıya
Ulaşacağı günler yakın yakın
Sil Kanlı gözyaşlarını
Necmiye Sarpkaya
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Kanlı Gözyaşları
Topraklarından sürülmüş,özgürlükleri yaşama hakları ellerinden alınmış
mazlum,masum ve mağrur insanlar v.s.
Necmiye Sarpkaya
Not.'Kanlı Gözyaşları' isimli bir şiir çalışmam var FİLİSTİN ile ilgili
Bir İki gün içerisinde siteme kaydedeceğim.
http://www.tevhidweb.net/viewtopic.php? t=12383
tevrattaki toprak kavgasına gidiyor adamlar...!
Dikenli tellerle bölünmüş dört milyon insan
Toprakları işgal edilmiş, evleri yıkılmış,
sürgün edilmiş bir halk...
...
Ve ölüm, Filistin'de rutin bir gündem
zulümler gecesini bir taş aydınlatıyor..........
22 yıl önce dün ben Sabra ve Şatilla kamplarındaydım. Beyrut'u işgal eden İsrailliler Hıristiyan çetelerle birlikte Filistinlilere karşı inanılmaz bir kin besliyordu.
'Olaylar 15 Eylül günü başladı...
Filistin kamplarını kuşatan İsrail askerleri anonslarla kimsenin dışarıya çıkmamasını istiyordu. Hıristiyan milisler ise Sabra ve Şatilla çevrelerinde gördükleri herkesi öldürmeye başlamıştı. Kaçanlar ise kampların dışındaki Akka ve Gazze hastanelerine sığınıyordu.
16 Eylül sabahı yaşlı Filistinlilerden oluşan dört kişilik bir grup İsraillilerle görüşmek için kuşatma altındaki kamptan ayrıldı. Amaçları İsraillilere kampta kadın ve çocukların dışında hiç bir direnişçinin bulunmadığını söylemekti. Grup gitti ama dönmedi.
Ertesi sabah, kampta çalışan bir Mısırlı işçi yanına 50 kadını da alarak benzer bir çaba için kamptan ayrıldı. Bu kadınların cesetleri 18 Eylül günü stadyumda bir çoğuna tecavüz edilmiş olarak bulundu..
16 Eylül akşamı İsrail Savunma Bakanı Şaron katliama başlama talimatı verdi. O akşam İsraillier ve Hıristiyan milisler Akka ve Gazze Hastanelerini bastı. Hastanelerde o gün bombalanan Sabra ve Şatilla'dan getirilen yaralılar da vardı. İsrailli askerler ve Hıristiyan milisler Filistinli doktorlar dahil yaralıların büyük bölümünü öldürdüler. Yaralı kadınların bir çoğuna tecavüz edildi..
Ertesi gün yine hastaneye gelen İsrail askerleri ve Hıristiyan milisler hastanede çalışan yabancı doktorları kovarak geri kalan yaralı ve sığınan yaşlı ve kadınları öldürdüler.
Bununla yetinmeneyen İsrailliler ve Hıristiyan milisler kamplara dalarak herkesin evlerinden çıkmalarını istediler.
Evlerinden çıkan Filistinliler kadın ve erkek olarak iki kola ayrıldılar ve ana meydana doğru yürümeye başladılar. Bu yürüyüş sırasında zaman zaman erkeklerden onar kişilik gruplar bir evin duvarına yanaştırılarak kurşuna diziliyordu. Peşinden de dozerler o evi öldürülen Filistinlilerin üzerine yıkarak toplu mezar haline getiriyordu. Bu işlem bir kaç kez tekrarlandı.
Bu arada evlerinden çıkmakta geciken Filistinli kadınların büyük bölümü evlerinin önünde ve kucaklarında bebeleri ile birlikte süngü ve baltalarla öldürülüyordu. Evlerinden çıkmayan kadınların çoğu ise öldürülmeden önce kızlarıyla birlikte tecavüze uğradı.
Gece boyunca devam eden bu vahşet 18 eylül sabahı İsrailliler ve Hıristiyan milislerin kamptan ayrılması ile son buldu.
İsrailliler 18 Eylül öğle saatlerine kadar hiç kimsenin kamplara girmesine izin vermedi.
Girildiğinde ise artık herşey bitmişti.'
Bir kaç kez ve hayal ile duygularınızla okumanızı rica edeceğim yukarıdaki satırlar Kızlıhaç'ın yabancı doktorlardan ve kamptaki yaralılardan derlediği bilgilerle kaleme aldığı rapordan özetlenmiştir.
Bu olayların büyük bölümüne ben de şahittim.
18 Eylül öğleden sonra Sabra ve Şatilla'ya ilk girenler arasında ben de vardım. Gördüklerimi hayatım boyunca unutmayacağımı o gün karşılaştığım cesetlere söz vermiştim.
Her yerde üst üste istiflenmiş (Irak'taki Abu Greib görüntülerini hatırlayın) cesetler, parçalanmış insanlar, kucaklarında bebeleriyle delik-deşik edilen kadınlar, baltalarla kesilmiş kafalar, bacaklar, kollar...
Bu sahneleri böylesi kuru kelimelerle anlattığım için o insanların ruhlarından özür diliyorum.
Ve özellikle birinden...
Adının Emine olduğunu daha sonra öğrendiğim 24 yaşlarında dünya güzeli Filistinli kadını evinin önünde gördüğümde bana gülümsüyordu. Karnındaki bebeği süngü ile alınarak yanına atılmış ve vücudu delik deşik edilmişti. Sağında ve solunda yine balta ve süngülerle öldürülmüş iki çocuğu daha vardı... Evin içinde yaşlı babasının vücudunda en az 40 tane kuşun izi vardı. Annesi ise bir gün önce hastane baskınında öldürülmüştü...
Kamptaki geri kalan görüntülerin hiç biri bu anlattığımdan daha az etkileyici değildi. Haber dünyaya yayıldığında herkes şoktaydı.
Şaron ise yaptıklarıyla övünüyordu... Tıpkı şimdi yaptığı gibi...
28 Eylül 2000'de Şaron'un Aksa Camii'ni kirletmesi ile başlayan son İntifada'dan bu yana İsrailliler 3400 kadar Filistinliyi öldürdüler. Bunların 798'u çocuk. 11'i ise bir yaşın altında. Biri de annesinin karnındaydı... Tıpkı Sabra ve Şatilla'daki Emine'nin bebeği gibi.
Sabra ve Şatilla'da 3297 Filistinli vahşice öldürüldü... Bir o kadarı da kayıp olmuştu...
O zaman terör kelimesi henüz moda olmamıştı.
İsrail'de, Amerika'da ve Rusya'da ölen çocuk ve siviller için kıyameti koparanlara hatırlatmak istedim...
Ben; Sabra ve Şatilla'yı yaşayan, oralarda ailelerini kaybeden, 57 yıldır İsrail teröründen çeken, inanılmaz sabırlarına rağmen sorunlarına çözüm bulamayan ve Amerikan destekli İsrail tarafından yok edilmek istenen Filistinlilerin hiç bir eylemine terör demem ve diyemem!
İlle de terör kelimesini kullanmak isteyenler varsa bunu dünyaca Sabra ve Şatilla'nın sorumlusu olarak ilan edilen ve bugünün İsrail başbakanı Şaron için ve onu barış adamı ilan eden Bush için kullansınlar...
Filistinliler, hiç bir zaman İsraillilerin yaptığı gibi zevk için insan öldürmediler, öldürmüyorlar. Onlar kendi topraklarında insanca yaşamak istiyorlar.
Her onurlu halk gibi!
Hepsi bu kadar.
Dr. HÜSNÜ MAHALLİ
[email protected]
AH FİLİSTİN FİLİSTİN SEN NASIL BİR İŞ ETTİN
GELSEM YANINA GELEMEM
DUĞALARIM SENİNLE
ALLAH YARDIMCINIZ OLSUN