Etimoloji Kelime, Yunanca'da 'sözün gerçek içeriği' anlamına gelen etymon ile gene Yunanca 'doktrin, çalışma alanı' anlamı oluşturan ek logia birleşimleriyle oluşmuştur. Ortaya çıkan etymologia kelimesinin anlamı, kelimelerin gerçek içeriğini bulma ve inceleme çalışmasıdır.
1. Acındıracak, acı verecek nitelikte olan, dokunaklı, koygun: 'İçeriden ince iniltilerle karışık acıklı bir uğultu çıkıyordu.'- Ö. Seyfettin. 'Acıklı başta akıl olmaz.'- Atasözü. 2. Acı görmüş, yaslı, kederli: 'Kendimi bu acı ve acıklı kitlenin bir parçası gibi hissediyordum.'- H. E. Adıvar.
Acıklı< ac-ı-k-lı: fiil kökü + yardımcı ses + fiilden isim yapım eki + isimden isim yapım eki
acıklı < {acı} -k- sesinin mahiyeti açık değildir.
acı- 'ıztırap çekmek' TS 5 < ET. açı- a.m. Clauson 1972 s. 20- 21, K. Röhrborn 1977 s. 40. * Meşhürdur bu: atı geçer acıyan eşek. (F1970 [16. yy.'ın ilk yarısı] II, 30) . BSTT.'de manaları birbirine yakın olan acı, ağrı, sancı kelimelerı hem isim hem de fiil kökleridir (b. acı 10) .
aklamak (-i durum ekiyle kullanılan fiil)
1. Suçsuz veya borçsuz olduğu yargısına vararak birini temize çıkarmak, tebriye etmek, ibra etmek. 2. (mecaz) Başarılı gösterilmek, değerli olarak nitelendirilmek: 'Bir kitabın çok satmasında o kitabı aklayıcı nedenler pek özel durumlara bağlıdır.'- N. Cumalı.
Aklamak < ak-la-mak: isim kökü + isimden fiil yapım eki + fiilden isim yapım eki
Başaklanmak < baş-ak-la-n-mak: isim kökü + isimden isim yapım eki – isimden fiil yapım eki + fiilden fiil yapım eki(dönüşlülük) + fiilden fiil yapım eki
başak 'ekinin taneleri taşıyan kılçıklı başı' < ET. başa(\'a.m. [baş + küçül~me eki olan -ak eki, b. bardak [; ]] Clauson 1972 s. 378. * Başaklar koç ke/lesi gibi.., Bir ke/lede on beş, yirmi tane var. (Kemal Tahir 1955g s. 129) 'mahsul devşirildikten sonra dal ve sap üzerinde kalmış olan artıklar' DS S 50-5 S 1, TS 418. başakçı 'bu artıkları toplayan' DS S S 1, TS 419: *
Ba- şakçılara bir tane bile ceviz bırakmayacak, ne var ne yoksa derleyip toparlayıp götürecekti. (N. Üstün 1970 s. 153-154) .
başak 'arpa, buğday gibi ekinlerin, taneleri taşıyan başı'. Anadolu ağızlarında 'tarlalarda kalmış veya dökülmüş başak' olarak da kullanılır.
- Nog masak 'başak'. - KKlp masak. Kara Kalpaklar bas adını da kullanırlar. - Kzk ma- sak 1. 'ternren'; 2. 'başak'. - Krg maşak 'tarlada kalmış başak'. Kırgızlar başak biçimini de kullanırlar. - Sagpazak. - TatK başak 'ba- şak'. - Bşk başak. - Türki maşak 1. 'ternren'; 2. 'başak'. - çuvpuçax,pusax 'başak'.
Orta Türkçede başak 'okun veya kargının ucuna geçirilen demir, temren' olarak geçer. Sonraki dönemlerde 'ekin başı, başak' anlamını almıştır. Örn. Harezm alanında başak 'ekin başı' olarak kullanıldığı gibi, 'ok başa- ğı' anlamına da gelir. Eski Kıpçakçada başak artık 'ekin başı' olarak geçer.
Türkçe baş (- Çuv pus) kökünün bir türevi olduğu açıktır: baş + -{a) k küçültme eki. Radlloff' a borçlu olduğumuz bu açıklama Gombocz (Turan 1918,212) , Brockelmann (OGM 64. § d) , Ramstedt (Lautlehre 109; Formen- lehre 106, 212) , Rasanen (MTS 100; V 64 b) , Eren (KCsA 3: 129) gibi yazarlarca be- nimsenmiştir. Egorov (~S 169-170) da bu açıklamaya katılmıştır. Sevortyan (~STJa 1978,89-90) da bu açıklamayı doğrulamıştır. Diyalektlerde baş da 'başak' olarak kullanılır., Örn. Türkmence ve Balkarcada baş 'başak' olarak da geçer. (Balkarlar başağa kılkı adını: da verirler.) Türk diyalektlerinde okun ucundaki sivri de- mire temren (> demren) adı da verilir. Bu ad Oğuzcada temürgen olarak kullanılmıştır. Bu adın yayılması karşısında başak adı diyalektlerin bii böluffi U nde yalnız 'ekin başı' olarak kalmıştır. Bk. temren.
1. Canavar gibi davranmak. 2. (mecaz) Korkunç, ürkütücü bir durum almak.
Canavarlaşmak < can-avar+ la-ş-mak: isim kökü + isimden fiil yapım eki + fiilden fiil yapım eki + fiilden isim yapım eki
çağıldayış is. Çağıldamak işi veya biçimi.
Çağıldayış < çağ-ı-l-da-y-ış: isim kökü + yardımcı ses + isimden isim yapım eki + isimden fiil yapım eki + yardımcı ses + fiilden isim yapım eki
çağla[mak < ET çığıl/çağıl şakırtı ve şıkırtı sesi onom çağıl taşların çarpışmasından çıkan ses
çakılda- 'tak tak gibi sert ve kuru ses çıkarmak' < çakıl + ses' taklidi kelimelerdendir.
çarşaflı s. 1. Üzerinde çarşaf olan. 2. is. çarşaf giymiş olan (kimse) : 'Türk Ocağının en ileri adımlarından biri, çarşaflı hanımı piyano çalmak için sahneye çıkarmak olmuştur. ' -F. R. Atay.
Çarşaflı < çar-şaf-lı: isim kökü + isimden isim yapım eki
çarşaf ~ Fa çaderşeb gece örtüsü çader örtü + şeb gece {çadır}, {şebboy}
çarşaf 'yatak çarşafı; bütün vücudu içine alan bir yetişkin kadın sokak giysisi' Menlnskl 1680 I, 1542, 1546 < çaderşeb. * ortalama doğru Mümtaz Beğil) on Oç yaşına basan /kızı Metija çarşafa girdi. (E.E. Talu 1928 s. 45) .
Denetleyici < dene-t-le-y-ici: fiil kökü + fiilden isim yapım eki + isimden fiil yapım eki + yardımcı ses + fiilden isim yapım eki
dene- 'dikkatle gözden geçirmek, imtihan etmek' TS 1078-80 < ET. del) e- a.m. [tel) 'denk' + isimden fiil yapan -a-i -e- genişlemesi, b. ada- i 0] Clauson 1972 s. 516. * Cey,sınamayınca ve delemeyince evmek gerekmezidi. (A. Zajqczkowski 1 ~34 [1405] I, 12) . * Cev3mi'a, mecam/'a, ôan3ta, esva/ra girerdi, ôal/rul) İJalin görOrdi, de/]erdi,,sorardl,teftTş ve tefaİJİJu,s ederdı. (Ferec 855/1451 v. 71a) . 'tecrübe etmek' Meninski 1680 II, 2112: * Bal gibi Pavlov'un köpeklerde denediği şartlı refleks deneyi bu ve bunlar bizim insanlarımız. (B. Uzuner 1997 s. 27) .
• Kendim sigarayı bırakamam ama, bırakanlara büyük bir hayranlık duyarım; bırakmayı kaç kez denedim. (M. Urgan 1998 s. 47) . 'tadına bakmak': * Niyazi anlar şaraptan, bir denesin hele/R.Ilgaz 1991 r s. 25) .
denetim YT (1955) murakabe < {dene-)
geçiştirmek (-i durum ekiyle kullanılan fiil)
1. Gereken önemi vermemek, üstünde durmadan başından savmak. 2. Az bir zararla atlatmak, kurtulmak: 'Nihat bu kazayı da geçiştirince, tekrar gözlerini apartmanın kapısına dikti.'- P. Safa.
Geçiştirmek < geç-iş-tir-mek: fiil kökü + fiilden isim yapım eki + isimden fiil yapım eki + fiilden isim yapım eki geç ~ ET erken olmayan geç[mek ~ ET keçmek aşmak, (nehir) aşmak, öte yana gitmek
hıçkırık-ğı is. ~. Çok yemek yeme veya sinirsel bir sebeple ve istemsiz olarak diyafram kasının kasılmasıyla hava akci-ğerlere geçerken boğazdan çıkan ve düz- gün aralıklarla tekrarlanan ses: 'Savcı mendili ağzına kapayarak hıçkırığını gizledi.' -A. Gündüz. 'Heyecandan bir çocuk gibi hıçkırıklarla sarsılıyordu.' -H.E. Adıvar. 2. Ağlarken çıkan ses. hıçkırık tutmak sürekli olarak hıçkırmak
hıçkır[mak < onom hıç hıçkırık sesi
kanıksayış isim
Kanıksamak işi veya biçimi.
Kanıksayış < kan-ı-k-sa-y-ış: fiil kökü + fiilden isim yapım eki + isimden isim yapım eki + isimden fiil yapım eki + yardımcı ses + fiilden isim yapım eki
kanıksa[mak alışmak < kanık kanmış < {kan-}
karasinek isim, zooloji
Böcekler sınıfının çift kanatlılar takımından, insan ve evcil hayvanların kanını emen, görünüşü ev sineğine benzeyen bir eklem bacaklı türü (Stomoxys calcitrans) .
Karasinek < kara+sin-ek: isim kökü + isimden fiil yapım eki + fiilden fiil yapım eki(dönüşlülük) + fiilden isim yapım eki
Kara 1 ~ ET kara siyah, fakir, uğursuz
kara 2 ~ Ar [fa. f.] sabit şey, kalıcı yer < {karar}
sinek ~ ET sinek kara sinek, sivri sinek onom si vızlama sesi
saplanmak (-e durum ekiyle kullanılan fiil)
1. Hızla batmak. 2. Batma sonucu hareket edemez olmak, batıp kalmak: 'Dönüşte Zeytinburnu açıklarında kara saplandık.'- Y. Z. Ortaç. 3. (mecaz) Bir şeyle ilgisini kesmemek, takılıp kalmak: 'Ahmet Kerim'in zihni, bir defa bu ihtimale saplandıktan sonra artık sabaha kadar gözüne uyku girmedi.'- Y. K. Karaosmanoğlu. 'Mistik olmayan felsefe görünüşünde de tamamen H. Spencer'e saplanmış kalmıştı.'- H. Taner.
Saplanmak > sap-la-n- mak:fiil kökü + fiilden fiil yapım eki + fiilden fiil yapım eki(dönüşlülük) + fiilden fiil yapım eki
sap ~ ET sap bıçak veya kılıç sapı
savsaklayış isim
Savsaklamak işi veya biçimi.
Savsaklayış < sav-sak-la-y-ış: fiil kökü + fiilden isim yapım eki + isimden fiil yapım eki + yardımcı ses + fiilden isim yapım eki
savur[mak ~ ET savurmak sallamak, saçmak, hızla fırlatmak < {sav-}
tütüncülük isim
Tütün yetiştiriciliği veya satıcılığı.
Tütüncülük < tüt-ü-n-cü-lük: fiil kökü + yardımcı ses + fiilden isim yapım eki + isimden isim yapım eki + isimden isim yapım eki
Uçurumlaşmak < uç-u-r-u-m-la-ş-mak: fiil kökü + yardımcı ses + fiilden fiil yapım eki + yardımcı ses + fiilden isim yapım eki + isimden fiil yapım eki + fiilden fiil yapım eki + fiilden isim yapım eki
uçurum < ET uçurmak düşürmek < {uç-} uç[mak ~ ET uçmak ölmek, düşmek, uçmak
hastayım
hastasın
hasta
hastayız
hastasınız
hastalar
ve galiba bunu bulaştırdık bu site sakinlerine..
sahi 'hasta'(haste) farsça bunun türkçesi ise; sökel yanılmıyorsam.
kelimeler denizinde derin dalış...
kelimelerin - çoğu kez görünmeyen - gerçek içeriğini arama, bulma.........kelimeler denizinde derin dalış................- ;)) ..Pp
bknz...bu duruma saygılı, bi o kadar da meraklı yazar..Pp
etimoloji köken bilgisi veya ses bilgisi demektir.
Etimoloji
Kelime, Yunanca'da 'sözün gerçek içeriği' anlamına gelen etymon ile gene Yunanca 'doktrin, çalışma alanı' anlamı oluşturan ek logia birleşimleriyle oluşmuştur. Ortaya çıkan etymologia kelimesinin anlamı, kelimelerin gerçek içeriğini bulma ve inceleme çalışmasıdır.
acıklı
Baba'nın acıklı hikayesi... (A. Yurdakul 1987 s. 211) .
sıfat
1. Acındıracak, acı verecek nitelikte olan, dokunaklı, koygun:
'İçeriden ince iniltilerle karışık acıklı bir uğultu çıkıyordu.'- Ö. Seyfettin.
'Acıklı başta akıl olmaz.'- Atasözü.
2. Acı görmüş, yaslı, kederli:
'Kendimi bu acı ve acıklı kitlenin bir parçası gibi hissediyordum.'- H. E. Adıvar.
Acıklı< ac-ı-k-lı: fiil kökü + yardımcı ses + fiilden isim yapım eki + isimden isim yapım eki
acıklı < {acı}
-k- sesinin mahiyeti açık değildir.
acıklı 'acı verecek nitelikte, dokunaklı'
acı- 'ıztırap çekmek' TS 5 < ET. açı- a.m. Clauson 1972 s. 20- 21, K. Röhrborn 1977 s. 40. * Meşhürdur bu: atı geçer acıyan eşek. (F1970 [16. yy.'ın ilk yarısı] II, 30) . BSTT.'de manaları birbirine yakın olan acı, ağrı, sancı kelimelerı hem isim hem de fiil kökleridir (b. acı 10) .
aklamak
(-i durum ekiyle kullanılan fiil)
1. Suçsuz veya borçsuz olduğu yargısına vararak birini temize çıkarmak, tebriye etmek, ibra etmek.
2. (mecaz) Başarılı gösterilmek, değerli olarak nitelendirilmek:
'Bir kitabın çok satmasında o kitabı aklayıcı nedenler pek özel durumlara bağlıdır.'- N. Cumalı.
Aklamak < ak-la-mak: isim kökü + isimden fiil yapım eki + fiilden isim yapım eki
başaklanmak (nesne almayan fiil) Başak
bağlamak, tutmak.
Başaklanmak < baş-ak-la-n-mak: isim kökü + isimden isim yapım eki – isimden fiil yapım eki + fiilden fiil yapım eki(dönüşlülük) + fiilden fiil yapım eki
başak 'ekinin taneleri taşıyan kılçıklı başı' < ET. başa(\'a.m. [baş + küçül~me eki olan -ak eki, b. bardak [; ]] Clauson 1972 s. 378. * Başaklar koç ke/lesi gibi.., Bir ke/lede on beş, yirmi tane var. (Kemal Tahir 1955g s. 129) 'mahsul devşirildikten sonra dal ve sap üzerinde kalmış olan artıklar' DS S 50-5 S 1, TS 418. başakçı 'bu artıkları toplayan' DS S S 1, TS 419: *
Ba- şakçılara bir tane bile ceviz bırakmayacak, ne var ne yoksa derleyip toparlayıp götürecekti. (N. Üstün 1970 s. 153-154) .
başak 'arpa, buğday gibi ekinlerin, taneleri taşıyan başı'. Anadolu ağızlarında 'tarlalarda kalmış veya dökülmüş başak' olarak da kullanılır.
- Nog masak 'başak'. - KKlp masak. Kara Kalpaklar bas adını da kullanırlar. - Kzk ma- sak 1. 'ternren'; 2. 'başak'. - Krg maşak 'tarlada kalmış başak'. Kırgızlar başak biçimini de kullanırlar. - Sagpazak. - TatK başak 'ba- şak'. - Bşk başak. - Türki maşak 1. 'ternren'; 2. 'başak'. - çuvpuçax,pusax 'başak'.
Orta Türkçede başak 'okun veya kargının ucuna geçirilen demir, temren' olarak geçer. Sonraki dönemlerde 'ekin başı, başak' anlamını almıştır. Örn. Harezm alanında başak 'ekin başı' olarak kullanıldığı gibi, 'ok başa- ğı' anlamına da gelir. Eski Kıpçakçada başak artık 'ekin başı' olarak geçer.
Türkçe baş (- Çuv pus) kökünün bir türevi olduğu açıktır: baş + -{a) k küçültme eki. Radlloff' a borçlu olduğumuz bu açıklama Gombocz (Turan 1918,212) , Brockelmann (OGM 64. § d) , Ramstedt (Lautlehre 109; Formen- lehre 106, 212) , Rasanen (MTS 100; V 64 b) , Eren (KCsA 3: 129) gibi yazarlarca be- nimsenmiştir. Egorov (~S 169-170) da bu açıklamaya katılmıştır. Sevortyan (~STJa 1978,89-90) da bu açıklamayı doğrulamıştır. Diyalektlerde baş da 'başak' olarak kullanılır., Örn. Türkmence ve Balkarcada baş 'başak' olarak da geçer. (Balkarlar başağa kılkı adını: da verirler.)
Türk diyalektlerinde okun ucundaki sivri de- mire temren (> demren) adı da verilir. Bu ad Oğuzcada temürgen olarak kullanılmıştır. Bu adın yayılması karşısında başak adı diyalektlerin bii böluffi U nde yalnız 'ekin başı' olarak kalmıştır. Bk. temren.
Brockelmann: OGM 64. § d; Rasanen: MTS 100; V 64 b; Ligeti: MNy 54: 448; Egorov: fi.s 169-170; Clauson: ED 378 b; Sevortyan: fi.STJa 1978.89-90.
canavarlaşmak
(nesne almayan fiil)
1. Canavar gibi davranmak.
2. (mecaz) Korkunç, ürkütücü bir durum almak.
Canavarlaşmak < can-avar+ la-ş-mak: isim kökü + isimden fiil yapım eki + fiilden fiil yapım eki + fiilden isim yapım eki
çağıldayış is. Çağıldamak işi veya biçimi.
Çağıldayış < çağ-ı-l-da-y-ış: isim kökü + yardımcı ses + isimden isim yapım eki + isimden fiil yapım eki + yardımcı ses + fiilden isim yapım eki
çağla[mak < ET çığıl/çağıl şakırtı ve şıkırtı sesi onom çağıl taşların çarpışmasından çıkan ses
çakılda- 'tak tak gibi sert ve kuru ses çıkarmak' < çakıl + ses' taklidi kelimelerdendir.
çarşaflı s. 1. Üzerinde çarşaf olan. 2. is. çarşaf giymiş olan (kimse) : 'Türk Ocağının en ileri adımlarından biri, çarşaflı hanımı piyano çalmak için sahneye çıkarmak olmuştur. ' -F. R. Atay.
Çarşaflı < çar-şaf-lı: isim kökü + isimden isim yapım eki
çarşaf ~ Fa çaderşeb gece örtüsü çader örtü + şeb gece {çadır}, {şebboy}
çarşaf 'yatak çarşafı; bütün vücudu içine alan bir yetişkin kadın sokak giysisi' Menlnskl 1680 I, 1542, 1546 < çaderşeb. * ortalama doğru Mümtaz Beğil) on Oç yaşına basan /kızı Metija çarşafa girdi. (E.E. Talu 1928 s. 45) .
denetleyici isim, sıfat
1. Denetleyen (kimse) .
2. (isim) Denetleyen alet.
Denetleyici < dene-t-le-y-ici: fiil kökü + fiilden isim yapım eki + isimden fiil yapım eki + yardımcı ses + fiilden isim yapım eki
dene- 'dikkatle gözden geçirmek, imtihan etmek' TS 1078-80 < ET. del) e- a.m. [tel) 'denk' + isimden fiil yapan -a-i -e- genişlemesi, b. ada- i 0] Clauson 1972 s. 516. * Cey,sınamayınca ve delemeyince evmek gerekmezidi. (A. Zajqczkowski 1 ~34 [1405] I, 12) . * Cev3mi'a, mecam/'a, ôan3ta, esva/ra girerdi, ôal/rul) İJalin görOrdi, de/]erdi,,sorardl,teftTş ve tefaİJİJu,s ederdı. (Ferec 855/1451 v. 71a) . 'tecrübe etmek' Meninski 1680 II, 2112: * Bal gibi Pavlov'un köpeklerde denediği şartlı refleks deneyi bu ve bunlar bizim insanlarımız. (B. Uzuner 1997 s. 27) .
• Kendim sigarayı bırakamam ama, bırakanlara büyük bir hayranlık duyarım; bırakmayı kaç kez denedim. (M. Urgan 1998 s. 47) . 'tadına bakmak': * Niyazi anlar şaraptan, bir denesin hele/R.Ilgaz 1991 r s. 25) .
denetim YT (1955) murakabe < {dene-)
geçiştirmek
(-i durum ekiyle kullanılan fiil)
1. Gereken önemi vermemek, üstünde durmadan başından savmak.
2. Az bir zararla atlatmak, kurtulmak:
'Nihat bu kazayı da geçiştirince, tekrar gözlerini apartmanın kapısına dikti.'- P. Safa.
Geçiştirmek < geç-iş-tir-mek: fiil kökü + fiilden isim yapım eki + isimden fiil yapım eki + fiilden isim yapım eki
geç ~ ET erken olmayan
geç[mek ~ ET keçmek aşmak, (nehir) aşmak, öte yana gitmek
hıçkırık-ğı is. ~. Çok yemek yeme veya sinirsel bir sebeple ve istemsiz olarak diyafram kasının kasılmasıyla hava akci-ğerlere geçerken boğazdan çıkan ve düz- gün aralıklarla tekrarlanan ses: 'Savcı mendili ağzına kapayarak hıçkırığını gizledi.' -A. Gündüz. 'Heyecandan bir çocuk gibi hıçkırıklarla sarsılıyordu.' -H.E. Adıvar. 2. Ağlarken çıkan ses. hıçkırık tutmak sürekli olarak hıçkırmak
hıçkır[mak < onom hıç hıçkırık sesi
kanıksayış
isim
Kanıksamak işi veya biçimi.
Kanıksayış < kan-ı-k-sa-y-ış: fiil kökü + fiilden isim yapım eki + isimden isim yapım eki + isimden fiil yapım eki + yardımcı ses + fiilden isim yapım eki
kanıksa[mak alışmak < kanık kanmış < {kan-}
karasinek
isim, zooloji
Böcekler sınıfının çift kanatlılar takımından, insan ve evcil hayvanların kanını emen, görünüşü ev sineğine benzeyen bir eklem bacaklı türü (Stomoxys calcitrans) .
Karasinek < kara+sin-ek: isim kökü + isimden fiil yapım eki + fiilden fiil yapım eki(dönüşlülük) + fiilden isim yapım eki
Kara 1 ~ ET kara siyah, fakir, uğursuz
kara 2 ~ Ar [fa. f.] sabit şey, kalıcı yer < {karar}
sinek ~ ET sinek kara sinek, sivri sinek
onom si vızlama sesi
saplanmak
(-e durum ekiyle kullanılan fiil)
1. Hızla batmak.
2. Batma sonucu hareket edemez olmak, batıp kalmak:
'Dönüşte Zeytinburnu açıklarında kara saplandık.'- Y. Z. Ortaç.
3. (mecaz) Bir şeyle ilgisini kesmemek, takılıp kalmak:
'Ahmet Kerim'in zihni, bir defa bu ihtimale saplandıktan sonra artık sabaha kadar gözüne uyku girmedi.'- Y. K. Karaosmanoğlu.
'Mistik olmayan felsefe görünüşünde de tamamen H. Spencer'e saplanmış kalmıştı.'- H. Taner.
Saplanmak > sap-la-n- mak:fiil kökü + fiilden fiil yapım eki + fiilden fiil yapım eki(dönüşlülük) + fiilden fiil yapım eki
sap ~ ET sap bıçak veya kılıç sapı
savsaklayış
isim
Savsaklamak işi veya biçimi.
Savsaklayış < sav-sak-la-y-ış: fiil kökü + fiilden isim yapım eki + isimden fiil yapım eki + yardımcı ses + fiilden isim yapım eki
savur[mak ~ ET savurmak sallamak, saçmak, hızla fırlatmak < {sav-}
tütüncülük
isim
Tütün yetiştiriciliği veya satıcılığı.
Tütüncülük < tüt-ü-n-cü-lük: fiil kökü + yardımcı ses + fiilden isim yapım eki + isimden isim yapım eki + isimden isim yapım eki
tütün ~ ET tütün tüten şey, duman, tütün bitkisi < {tüt-}
uçurumlaşmak
(nesne almayan fiil)
Uçurum durumuna gelmek.
Uçurumlaşmak < uç-u-r-u-m-la-ş-mak: fiil kökü + yardımcı ses + fiilden fiil yapım eki + yardımcı ses + fiilden isim yapım eki + isimden fiil yapım eki + fiilden fiil yapım eki + fiilden isim yapım eki
uçurum < ET uçurmak düşürmek < {uç-}
uç[mak ~ ET uçmak ölmek, düşmek, uçmak