Osmanlı döneminde kasaplardan,içlerinde ki merhamet duygusunun kaybolmaması için, 6 ay kasaplıktan sonra 1 ay bahçıvanlık yapmaları istenirmiş. Böylece sürekli can almaya alışık insanların, belirli süre canlı yetiştirerek içlerinde ki öldürme güdüsünü köreltmek ve insani güzelliklerinin kaybolmaması hedeflenirmiş..
Hayatın bir parçasıydı dokunmadan sevmek. Yaklaşmadan. Aşk bugün var yarın kaçtı kaçacak bir ada tavşanıydı sanki. Öylesine ürkek. Kimse yüzde yüz emin olamazdı aşka 'sahip' olduğundan. Mülkü yok, tapusu yoktu. Daha mı anarşistti eskiden aşklar? Sahi 'yarim' ne güzel kelimeydi. Ağızda akide şekeri. 'Yarim' der, sonra bir es verir, gayriihtiyari susardın. Söyleyecek söz kalmazdı ardından. Tek başına kaç cümleye bedeldi kelimeler. Eskiden harfler daha mı kıymetliydi? Bir mektup yeterdi aylar süren ayrılıkların sessizliğini kapatmaya. Tek bir yemin yeterdi aradaki mesafeleri azaltmaya. Artık hiçbir şey o kıvamda değil. İbre şaştı, ayar bozuldu sanki. El titredi, akord bozuldu sanki. İlişkilerimizin ahengi eskisi gibi değil. Kelime cömerti, duygu cimrisi bugünün insanı. Konuşmaya gelince açıyor ağzını, duygulanmaya gelince tutuyor kendini. Zaman yok ya, hep bir telaş halindeyiz ya, bunca koşuşturma arasında kimsenin durup da duygulanmaya vakti yok.
Hani herkes arkadaş Hani oyunlar sürerken Hani çerçeveler boş Hani körkütük sarhoş gençliğimizden Hani şarkılar bizi hanüz bu kadar incitmezken Eskidendi, eskidendi, çok eskiden............................
bir trenle geçiyorsun karlı hayat yollarının ortasından.bir yandan kırık kalpli bir güneş vuruyor yüzüne,bir yandan ayak basmaya hazırlanıyorsun inatçı karlara. zaman geçiyor sonra.iniyorsun aşağıya,gerçekler meydanına.kimi zaman karanlıklarda yürüyorsun,kimi zaman ümitten mumlar yakıp kalakalıyorsun olduğun yerde. bazen çığlık çığlığa sessizliklere dalıyorsun,bazense üzerine düşen tanelere aldırış etmeden bastırıyorsun her şeyi kendi sesinle,bir ağıt yakıyorsun bağıra çağıra...bir merdivende,bir kapı aralığında ya da bir balkon kenarında. rüyalardan çıkıp gelmiş o armağan gölde adım sayıyorsun sonra şarkı biterken.her zerresiyle hayatı dillendiren bir film bitiyor sanki en güzel yerinde. hüznü de seviyorsun o zaman,neşeyi de.özlemeyi de seviyorsun,başını bir omza koyup ağlamayı da,gülmeyi de. güzel bir insanın gözlüğünden çıkıp güzel bir insanın gözlerine kaçamaklar yapmış bu kamerayı her anışında,insanı seviyorsun yani.
Naftalin kokardı odası... Giyisileri ise defne sabunu... Hafızamda siyah-beyaz film gibi... Yıpranmış,silinik biraz... Bu iki koku ve mutlu eden Çiftehan hediyeleri... :)
tam da böyle idi..işte bu demlerde ARİF yoklar ruhu..ve sözü hançer olur, çizer yine aynı yüzü deine; ... ve sen daha demincek yıllar da geçse demincek bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm, ömrümün sebebi, ustammm, sevgilim, yaran derine inmiş fitil tutmaz bilirim...
Artık hatırlamakta bile zorluk çektiğimiz geçmiş zamana dair de kullanılabilir. Bu bir an öncesi de olabilir, artık herşeyin değiştiği, geriye dönüşün mümkün olmadığı bir durumu yaşayan için.
Osmanlı döneminde kasaplardan,içlerinde ki merhamet duygusunun kaybolmaması için,
6 ay kasaplıktan sonra 1 ay bahçıvanlık yapmaları istenirmiş.
Böylece sürekli can almaya alışık insanların, belirli süre canlı yetiştirerek içlerinde ki öldürme güdüsünü köreltmek
ve insani güzelliklerinin kaybolmaması hedeflenirmiş..
Hayatın bir parçasıydı dokunmadan sevmek.
Yaklaşmadan.
Aşk bugün var yarın kaçtı kaçacak bir ada tavşanıydı sanki.
Öylesine ürkek.
Kimse yüzde yüz emin olamazdı aşka 'sahip' olduğundan.
Mülkü yok, tapusu yoktu.
Daha mı anarşistti eskiden aşklar?
Sahi 'yarim' ne güzel kelimeydi.
Ağızda akide şekeri.
'Yarim' der, sonra bir es verir, gayriihtiyari susardın.
Söyleyecek söz kalmazdı ardından.
Tek başına kaç cümleye bedeldi kelimeler.
Eskiden harfler daha mı kıymetliydi?
Bir mektup yeterdi aylar süren ayrılıkların sessizliğini kapatmaya.
Tek bir yemin yeterdi aradaki mesafeleri azaltmaya.
Artık hiçbir şey o kıvamda değil.
İbre şaştı, ayar bozuldu sanki.
El titredi, akord bozuldu sanki.
İlişkilerimizin ahengi eskisi gibi değil.
Kelime cömerti, duygu cimrisi bugünün insanı.
Konuşmaya gelince açıyor ağzını, duygulanmaya gelince tutuyor kendini.
Zaman yok ya, hep bir telaş halindeyiz ya,
bunca koşuşturma arasında kimsenin durup da duygulanmaya vakti yok.
Elif Şafak
şimdi öyle bir yerdeyim ki
ölmek için erken,
sevmek için geç
eskidendi sevmek
eskidendi çok eskiden....
Beni inciten yegane şarkı...
***
Hani herkes arkadaş
Hani oyunlar sürerken
Hani çerçeveler boş
Hani körkütük sarhoş gençliğimizden
Hani şarkılar bizi hanüz bu kadar incitmezken
Eskidendi, eskidendi, çok eskiden............................
'Grass: A Nation's Battle for Life' (1925)
Nedir'de en çok tıklananlar listesinin ağırlığının olduğu günler...
en çok tıklananlara bakardınız eskiden...anlardınız ülkem insanının gündemini...
yurdumda nelerin konuşulduğunu....sorunları...kafa yorulanları...can sıkanları....güldürenleri...
şimdi acaba gerdekten pornodan başka konuşulacak konusu ve derdi kalmamış mı memleketim insanının?
(bknz. vâesefâ!)
Chopin - Etudes Op.10-25 (Backhaus)
bir trenle geçiyorsun karlı hayat yollarının ortasından.bir yandan kırık kalpli bir güneş vuruyor yüzüne,bir yandan ayak basmaya hazırlanıyorsun inatçı karlara.
zaman geçiyor sonra.iniyorsun aşağıya,gerçekler meydanına.kimi zaman karanlıklarda yürüyorsun,kimi zaman ümitten mumlar yakıp kalakalıyorsun olduğun yerde.
bazen çığlık çığlığa sessizliklere dalıyorsun,bazense üzerine düşen tanelere aldırış etmeden bastırıyorsun her şeyi kendi sesinle,bir ağıt yakıyorsun bağıra çağıra...bir merdivende,bir kapı aralığında ya da bir balkon kenarında.
rüyalardan çıkıp gelmiş o armağan gölde adım sayıyorsun sonra şarkı biterken.her zerresiyle hayatı dillendiren bir film bitiyor sanki en güzel yerinde.
hüznü de seviyorsun o zaman,neşeyi de.özlemeyi de seviyorsun,başını bir omza koyup ağlamayı da,gülmeyi de.
güzel bir insanın gözlüğünden çıkıp güzel bir insanın gözlerine kaçamaklar yapmış bu kamerayı her anışında,insanı seviyorsun yani.
Naftalin kokardı odası... Giyisileri ise defne sabunu... Hafızamda siyah-beyaz film gibi... Yıpranmış,silinik biraz... Bu iki koku ve mutlu eden Çiftehan hediyeleri... :)
tam da böyle idi..işte bu demlerde ARİF yoklar ruhu..ve sözü hançer olur, çizer yine aynı yüzü deine;
...
ve sen daha demincek
yıllar da geçse demincek
bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
ömrümün sebebi, ustammm, sevgilim,
yaran derine inmiş
fitil tutmaz bilirim...
......
nilüferin bir şarkısını anımsatıyor
eskidendi güzelim çok eskiden sanırım böyleydi
sezen aksu............
Artık hatırlamakta bile zorluk çektiğimiz geçmiş zamana dair de kullanılabilir. Bu bir an öncesi de olabilir, artık herşeyin değiştiği, geriye dönüşün mümkün olmadığı bir durumu yaşayan için.
Murathan Mungan şiiridir...Sezen Aksu seslendirmiştir...yawwww konu müzik olunca bana sorunnn ;))))