Kültür Sanat Edebiyat Şiir

erzurumlu ibrahim hakkı sizce ne demek, erzurumlu ibrahim hakkı size neyi çağrıştırıyor?

erzurumlu ibrahim hakkı terimi Cem Nizamoglu tarafından tarihinde eklendi

  • Tuna Kafkas
    Tuna Kafkas 16.03.2023 - 15:05

  • Tuna Kafkas
    Tuna Kafkas 26.02.2023 - 20:33

  • Nusret Orhan
    Nusret Orhan

    Vallahi güzel etmiş,
    Billahi güzel etmiş,
    Tallahi güzel etmiş,
    Mevla görelim n'etmiş,
    N'etmişse güzel etmiş.
    .........................(Erzurumlu İbrahim Hakkı)

  • Nasih Selim Arzuman
    Nasih Selim Arzuman

    marifername nin sahibi

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Bir derviş hanımına mektup yazar mı? Yazarsa ne yazar? Osmanlı döneminin velud yazarlarından Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın hanımlarına yazdığı mektuplar arşivlerde bulunuyor. Bugüne göre ulaşımın zor, haberleşme imkanlarının çok kıt olduğu o yüzyıllarda sevgiliden, sevgilinin el yazısıyla gelen mektup ne kadar değerli… Hele bu mektup İbrahim Hakki gibi aşık ve şair bir insanın kaleminden çıkarsa güzelliği bir kat daha artmaktadir.

    Dört hanıma dört mektup,işte bunlardan biri...

    'İzzetli, hürmetli, hakikatli, adamlıklı, şefkatli, hatırlı, gönüllü, asilli, usullu, akıllı, izanlı, hünerli, marifetli, üsluplu, yakışıklı, güzel huylu, tatlı dilli, uzun boylu ince belli, kıl ayıpsiz hatunum, helalim Firdevs Hatun huzuruna,

    Deruni dilden ve can u gönülden selamlar ve dualar edip ol mübarek nazik hatırın sual ederiz, Huda'nın birliğine emanet veririz. Benim nazlı yar-ı gam güsarim. Benim şenliğim, şöhretim, benim sevdiğim, keyfim, benim canım Firdevsim!

    Neylersin nişlersin, ne keyftesin, ne fikirdesin, ne haldesin, ne demdesin? Benim güzelim, garip gönlünü ne ile eğlersin? Okurmusun, nakış mı işlersin?

    Oynar mısın, gülermisin? Benim gönlüm senin halinle eğlenir, sen nicesin? Keşke sizi getirsem, bu vilayetleri seyrettirsem, zira sensiz canım rahat olamıyor. Benim güzel keyfim, senden ayrılmak ne çetin ahval imiş bilmezdim. Hak Teala gönül hoşnuğuyla bir dahi dünya gözüyle görüşmek müyesser eylesin. Amin…

    Firdevs, Firdevs, o saçların seveyim, o kaşın seveyim, o gözün seveyim, o yüzün seveyim, ayıpsız canın seveyim. Sakın benden küsmeyesin ki gönlüm sıkılmasın. Kusurlarımı afvet, ahiret hakkını helal eyle.

    Bu uçkuru bana yadigar mi verdin, yoksa bununla beni bağladın mı? Zira yadigara ne hacet hiç hatırımdan çıkmadın, gözüm önünde durursun. Böylece apayan gönlümdesin. Allah a emanet olasın.

    Bin tabaka kağıt yazsam seninle sözlerim tükenmez. Hele yavaş, inşallahu Teala, Ramazan geceleri sabahlara değin sana çok çok gördüğüm, işittiğim pak seyleri ve esvaplari size layik görürüm: Eğer fırsatım olursa alırım, yoksa siz sağ olunuz:

    Birer hamaylı getiririm. Şimdilik mektubum boş olmasın için bir pak buruncuk gömlek gönder misin, mazur olsun.

    Sizin hevesinize cermigi yaptırırım: İnşallah tamam olanda sizinle bir gece ande çimeriz. Gönlünüz her ne meyve isterse şehirden getirtesiniz, Meyvesiz kalmayasınız, haftada iki kere çaylara, bahçelere çıkasınız, hapsolmayasınız, rahat olasınız. Allah'ın birliğine emanet olasınız. Ömrün uzun olsun, amin ya Mu`in'

  • Sonra Sonra
    Sonra Sonra

    Kendisi hakkında bir Amerikalı'nın sorusu; kaç tane İbrahim Hakkı var? Çünkü marifetname bir kişinin ürünü olmaktan çok uzak bir insan hem astronomi hem astroloji hem sosyoloji hem biyoloji hem mimari alanlarında bu kadar ileri bilgiye sahip olamaz... Elin Amerikalısı nerden bilecek Erzurumlu hazretin söylediği 'Ben Semayı Tillo'nun sokaklarından daha iyi bilirim' sözünü...

  • Selin Doğan
    Selin Doğan

    marifetname,tillo ve yamalı bir cübbe

  • Nihat Malkoç
    Nihat Malkoç

    ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
    M.NİHAT MALKOÇ

    Çok yönlü bir âlim olan Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’ni tavsif ve tasvir etmek için yeterli bir kelime bulmakta zorlanıyorum.O hem bir şair,hem bir yazar,hem bir tasavvufçu,hem de pozitif bilimlerle uğraşan çağdaş manada bir bilim adamıydı.Bahsi geçen bu sahaların hepsinde de azami derecede muvaffak olmuştur.En önemli hususiyeti,söylediklerini öncelikle yaşamış olmasıdır.Bu da onun geniş kitlelerce sevilip okunmasına zemin hazırlamıştır.
    18 Mayıs 1703 yılında(bundan üç asır evvel) Erzurum’un Hasankale kazasında dünyaya gelen bu büyük zat,altı yaşındayken annesi Şerife Hanife Hatun’u,on yedi yaşına geldiğinde de babası Derviş Osman Efendi’yi kaybetmiştir.Babası,meşhur Kadirî şeyhi İsmail Fakirullah’a bağlı idi.Sırf bunun için yurdundan ayrılıp,hocasının yanına,Siirt’in Tillo Bucağı’na yerleşmiştir.Küçük İbrahim de bir süre amcalarıyla birlikte ikamet ettikten sonra babasının yanına,Tillo’ya göç etmiştir.Kendisi de İsmail Fakirullah isimli zattan fevkalâde etkilenmiş,onun himayesinde dinî ve tasavvufî ilimler sahasında derinleşmiştir.Hocası rahmetli olunca,dergâhın başına kendisi geçerek onlarca talebe yetiştirmiştir.

    İbrahim Hakkı Hazretleri denilince,ilk olarak onun o meşhur Mârifetnâme isimli eseri aklımıza gelmektedir.Değişik konuları ihtiva eden bu ansiklopedik eser,uzun yıllardan beri sevilerek okunmaktadır.Eser bir mukaddime(önsöz) ,üç fen ve bir hatime olmak üzere,beş bölümden meydana gelmektedir.Sekiz yüz sayfadan mürekkep,hacimli bir kitaptır.Bu kıymetli eserde dünyanın yaratılışı,gökler,melekler,cennet ve cehennem,güneş,ay,yıldızlar,arzın katları,kıyamet alâmetleri,akıl,nefis,anasır-ı
    erbaa(hava,su,ateş,toprak) ,bitkiler,hayvanlar,aritmetik,geometri,astronomi,astroloji,atmosfer,madenler,iklimler,kıtalar,bedenin yapısı…vb. gibi konulara değiniliyor.Din ile ilim tek bir çerçevede bütünleştiriliyor.İnsan tahkikî imana erişiyor.1400 yıl evvel,kâinatı ve insanlığı şereflendiren Kur’an’ın gerçek bir mucize olduğunu tüm çıplaklığıyla görüyoruz Mârifetnâme’nin satır aralarında.
    Bu büyük tasavvuf ehlinin,Mârifetnâme’nin dışında,onlarca eseri daha vardır.Bunlardan en önemlileri Divan,İrfaniyye,İnsaniyye,Mecmuatü’l-Maâni,Tuhfetü’l-Kiram Nuhbetü’l-Kiram,Meşakiku’l Yûh,Sefine-i Nûh,Kenzü’l-Futûh,Definetü’r-Rûh,Ruhu’ş –Şurûh,Ülfetü’l-Enam,Urvetü’l-İslâm,Heyetü’l-İslâm’dır.Bu eserlerin çoğunu Tillo’da kaleme almıştır.Zaten en verimli yılları da burada geçmiştir.Kitap yazmayla talebe yetiştirmeyi bir arada,dengeyle yürütmüştür.
    Erzurumlu İbrahim Hakkı,aynı zamanda iyi bir şairdir.Şiirlerini yazarken Yunus Emre’den etkilenmiştir.O da Yunus gibi,şiirlerinde Allah aşkını ağırlıklı olarak işlemiştir.Müstakil bir Divan’ı mevcuttur.Çok rahat bir söyleyiş tarzı vardır.İçinden geçen duygu ve düşünceleri,şiirin kalıpları içerisinde mısralara dökmüştür.Onun sevilerek okunmasının sebebi üslûbundaki samimiyettir.Tefviznâme isimli uzun bir şiiri,her şeyiyle,her halükârda Allah’a teslim olanların dillerinden düşürmediği bir manzume olmuştur.Özellikle şu kısmı çok mânidardır:
    “Hak şerleri hayr eyler
    Zannetme ki gayr eyler
    Arif anı seyr eyler
    Mevlâ görelim neyler
    Neylerse güzel eyler.”
    18.yüzyılın mümtaz şahsiyetlerinden biri olan İbrahim Hakkı Hazretleri,yazdığı eserlerde şahsî bir üslûp ve zamanına göre sade bir dil kullanmıştır.Denebilir ki onun nâsırlığı,şairliğinden ileridir.77 yıllık ömründe onlarca eser telif eden bu Allah dostu,22 Haziran 1780 tarihinde,çok sevdiği Rabbine kavuşmuştur.Allah rahmet eylesin.

    e-mektup: [email protected]

  • Ebubekir Korucu
    Ebubekir Korucu

    İBRAHİM HAKKİ ERZURUMİ

    Anadolu'da yaşayan evliyanın büyüklerindendir. 1703 senesinde Erzurum'un Hasankale kasabasında doğdu. Babası Osman Erzurumî de evliyadan bir zattı. İbrâhîm Hakkı yedi yaşında annesi Seyyide Hanım'ı kaybetti. Babası Osman Erzurumî, bu sıralarda gördüğü bir rüya üzerine tasavvufta kendisini yetiştirecek olan mürşidi İsmail Fakirullah'a tâbî oldu. Siirt'in Tillo kasabasında yaşayan bu mürşidin derslerine katılabilmek için Erzurum'dan ayrıldı, Tillo'ya gitti. Orada yaşamaya başladı.

    Dokuz yaşına kadar babasından ayrı kalan İbrâhîm Hakkı babasının hasretine dayanamadı. Amcası Molla Ali, İbrâhîm Hakkı'yı da alarak Tillo kasabasına babasının yanına götürdü. İbrâhîm Hakkı, babası ve babasının mürşidi İsmail Fakirullah ile karşılaşışını kendisi şöyle anlatır:

    “Ben 9 yaşındaydım. Ali amcam, beni babamın yanına götürdü. Bir ikindi vaktinde Tillo'ya girdik. Dergâha vardığımızda babam ile mürşidi namaz kılıyorlardı. İlk bakışta İsmail Fakirullah'ın mübarek yüzü bana babamdan daha yakın geldi. O anda yüzünün cazibesine kapıldım. Aklım onun güzelliğine, duruşundaki heybete ve olgunluğa hayran kaldı. Babam beni kendi odasına götürdü ancak ben hasta kalbime şifa verecek olan kılavuzumu bulmuş olmanın sevinci içindeydim.”

    İbrâhîm Hakkı, Tillo'ya geldiği günlerde gördüğü bir rüyayı da şöyle anlatır.

    “Rüyamda gökyüzünün beyaz serçelerle dolu olduğunu gördüm. Birara serçeler hep birden halkın üzerine doğru saldırdılar. Bana saldıranları babam uzaklaştırdı. Ancak bir serçe fırsat bulup sağ koltuğumun altına sokuldu. Sabahleyin rüyamı babama anlattım. Babam koltuğumun altına baktıktan sonra orada veba hastalığının belirtilerini gördü. Hastalığa yakalandığım ilk beş gün kendimden habersiz olarak yattım. Altıncı gece gözümü açtığımda babamı başucumda gördüm. Mürşidimiz İsmail Fakirullah da yanındaydı. Bana uzun uzun dua ettikten sonra babama; “İbrâhîm'in işi bitmişken Allahû Tealâ ihsan ederek onu yeniden diriltti.” buyurarak müjde verdi.

    İbrâhîm Hakkı iyileştikten sonra yine derslere devam etti. Büyük bir heyecanla anlatılanları dinliyor, öğrendiklerini hayatına tatbik etmek için büyük bir çaba harcıyordu. Kur'ân-ı Kerim'i öğrendikçe hayatın daha güzelleştiğini, severek ve yardım ederek yaşamanın faziletini kavrıyordu.

    Yine bir gece rüyasında İsmail Fakirullah'ın dergâhında yedi seçilmiş kişinin ayakta durduğunu gördü. Fakirullah kalkarak onlara sarıldı. Onların içinden biri de İbrâhîm Hakkı'yı öptü. Bu rüyayı hemen babasına anlattı. Ama babası uyanık olmasına rağmen onun rüyasını görmüştü.

    “Birazdan hikmetini anlarsın.” dedi.

    Gerçekten dergâhın kapısından dışarıya bakınca Siirt tarafından ak sakallı bir ihtiyarın geldiğini gördü. Bu kişi, İbrâhîm Hakkı'nın yanına gelerek onu öptü. Fakirullah'ı ziyaret etmek istediğini söyledi. Ziyaretçi olduğu söylenince içeri girmesine izin verildi.

    Fakirullah, “Hoşgeldin Seyyid Hamza” dedi. Seyyid Hamza çok şaşırdı. İlk defa karşılaşıyorlardı, adını nereden bilmişti. Dışarı çıkınca:

    “Ben Siirt'in ileri gelenlerinden Seyyid Hamza'yım. Bu ana kadar Tillo'ya hiç gelmedim. Bu büyük âlim ve velîyi hiç görmedim. Ancak bu kasabayı ve yolunu rüyamda görerek öğrendim. Rüyamda şu küçük erkek çocuğunu da görmüştüm. Eğilip öptüm. Sabah olunca atıma bindim. Rüyada gördüğüm yolu güzergâh olarak takip ettim. Kimseye sormadan dergâhı bulup sizleri tanıdım. Gördüğüm rüyayı bu velîye anlatacak, hizmeti ve sohbetiyle şereflenecektim. Ben daha anlatmadan “Ey Seyyid Hamza! Bu gece bize çok misafir geldi, deyip hem ismimi hem de rüyamı anlattı. Şaşırıp kaldım.” dedi.

    Seyyid Hamza'nın bu şaşkınlığına İbrâhîm Hakkı'nın babası şöyle cevap verdi: “Senin bu gördüğün rüyanın aynısını bu oğlum da gördü. Ancak herkesin gördüğü rüyaları evliya uyanıkken de görür. Allah'ın ihsanları sonsuzdur.” İbrâhîm Hakkı, 17 yaşındayken de babasını kaybetti. Bunun üzerine Fakirullah'ın emriyle Erzurum'a gitti. Burada dünya ilmini öğrendi. Ancak 7 sene sonra Fakirullah'ın yanına Tillo'ya geri döndü. Fakirullah'ın vefatına kadar hizmetiyle şereflendi. İbrâhîm Hakkı, onun vefatından sonra öğrenci yetiştirmeye başladı. Bu arada fıkıh, tasavvuf ve fen bilgilerini anlatan “Marifetname” adlı eserini yazdı. Bu eserde canlılar hakkında çeşitli teoriler ileri süren Fransız doktoru Lemarck, Hollanda'lı Hugo de Vires gibi yazarlardan çok önce, en basitinden en mükemmel olan insana kadar canlıları anlatmıştır.

    O, sadece biyoloji ilmi ile değil, fizikten kimyaya, matematikten astronomiye kadar devrindeki bütün ilimlerle uğraşmıştır. Hayatında hiçbir zaman okumayı ve okutmayı bırakmamış, ideal insanı arif insan olarak tanıtmıştır. İbrâhîm Hakkı gönül sahibi olan, fen ve sanata yer veren büyük bir âlim, Hakk'a rıza gösteren bir velîdir. Eserlerinde tayyi mekânı yaşadığını; “Biz uzayı Tillo'nun sokaklarından daha iyi biliriz.” sözleri ile açıklamıştır. İbrâhîm Hakkı'nın açık fikirli ve neşeli bir kişiliği vardı. Kızına yazdığı manzum öğütte “güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey can” demesiyle tasavvufu özetlemiştir.

    İbrâhîm Hakkı için şiir, Allah'ı anmak için bir vasıtadır. Ona göre şiir, Allah'ı anlatmalıdır, tüm sanat dalları Allah'ı anlatmalıdır. Kendisi Hakk aşığıdır, o zaman tabii ki Allah'ı anlatacaktır. Şiirleri, öğrettiği konuların özetidir. Şiirlerinde “Hakkî” mahlasını kullanmış ve hep kendisine öğütlerde bulunmuştur. Mürşidine bağlılığından ve insanın aczini bu kelimede görmesinden ötürü “Fakiri” mahlasını da kullanmıştır.

    İbrâhîm Hakkı, 1781 yılında Tillo'da vefat etti. Mürşidi Fakirullah'ın yanına defni için vasiyet etmişti. Vasiyeti yerine getirildi ve isteği üzerine; “Hudâ'yı bilmeye ancak cihâne geldi sultanım.” yazıldı. İbrâhîm Hakkı'nın “Tefvîznâme” adlı şiirinden bazı kıtalar şöyledir:

    Hak, şerrleri hayr eyler

    Zannetme ki gayr eyler

    Arif anı seyr eyler,

    Mevlâ görelim neyler,

    Neylerse güzel eyler

    Sen Hakk'a tevekkül kıl

    Tefvîz et ve rahat bul,

    Sabr eyle ve razı ol,

    Mevlâ'm görelim neyler,

    Neylerse, güzel eyler...

    Bir iş üstüne düşme,

    Olduysa inat etme,

    Hak'tandır o, red etme,

    Mevlâ görelim neyler,

    Neylerse güzel eyler,

    Hak'tandır bütün işler,

    Boştur gavu teşvişler,

    Ol, hikmetini işler,

    Mevlâ görelim neyler,

    Neylerse güzel eyler.

    Hep işleri fâyıktır

    Birbirine lâyıktır

    Neylerse muvafıktır

    Mevlâ görelim neyler,

    Neylerse güzel eyler

    Hiç kimseye hor bakma

    İncitme, gönül yıkma,

    Sen nefsine yan çıkma

    Mevlâ görelim neyler,

    Neylerse güzel eyler

    Vallahi güzel etmiş

    Billahi güzel etmiş

    Tallahi güzel etmiş

    Allah görelim netmiş

    Netmişse güzel etmiş.

    kaynak:http://64.185.226.168/dergi/dergi.asp? y=2003&a=11&s=9&id=1025

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    Marifetname* çok uzun bir kitap. Gerçektende çok zengin bir eser olmasına rağmen malesef internette sadece bir bölümü ile ilgilenmişler.

    Dar bir çevreden yetişen birisi olarak, bilim adamlarının bile hayretlere düşüren bilimsel yazılar yazmıştır. Benim için çok değerli bir alimdir çünkü Kuran ve hadislerden yola çıkarak dünya bilmiyle 'ilim' kelimesinin anlamına inmiştir. Halen kendi elleriyle incemeleri için yaptığı aletleri müzesinde görebilirsiniz.

    Normal olarak eleştirelecek yerleri çoktur, nasıl Gazali, İbn-i Sina'yı ağır eleştirmisse tabi ki Erzurumlu İbrahim Hakkı'da bir beşer olarak her alim gibi realiteden nasibini almıştır.

    Marifetname'de yaralanacağımız cok yararlı bilgiler vardır. İçeriği gereği ağır olduğundan ve uslub olarakda bilinen teknikleri kullanmadığından anlaşılması zor bir kitaptır. Yine de her ilmi olayda olduğu gibi ülekemizin bu zenginliğinden batı bizden daha çok yararlanmıştır.
    ECLEMİF (İngiltere, Bay,27)
    3.2.2003 20:29 - Marifetname Başlığı

    Bilimle uğraşan ya da bilime önem veren kişi bilgiyi dışlamaz ondan yararlanır. Marifetnamenin, nette bir kısmını alıp göstermek kolay, tümünü okuyup anlmaya çalışın derim ama tavsiyem önce bakış açınızı baştan kontrol edin.

    *Marifetname: Bu eserde; dünyanın yaratılışı, tıp, fizik, kimya, astroloji, gezegenler, burçlar, uzay bilgileri, matematik, geometri, cebir, denizler ve okyanus, hareketleri gibi bilimsel tüm konuların yıllar önce keşvedildiğini hayretle okuyacağınız gibi islami yaşam tarzı ile ilgili geniş açıklamalar bulacaksınız. (6.1.2003)

  • Nurdan Çubukçu
    Nurdan Çubukçu

    ..marifetname..çok ilginç bir eser..