Davaya her ne olursa olsun Ergenekon denmesi yanlış. Türklük'e, kimliğimize ait ne kadar unsur-kavram varsa hepsini törpülemeye, yerle bir etmeye, yok etmeye çalışıyorlar. Adının içinde TÜRK kelimesi geçen ne kadar kurumumuz, işletmemiz varsa hepsini yabancılara peşkeş çektiler. Sıra Vatanımız'da. Onuda parselleyip satıyorlar. Yabancılara peşkeş çektikleri bankalar verdiği krediler karşılığında vatandaşın elinde ne varsa hepsine el koyuyor. Geleceğimiz için çok önemli olan tarım alanları bu şekilde ipotekleniyor. Pahalı tarım ilaçları ve gübreler yüzünden ürün elde edilemiyor. Edilse bile ağır vergilerle çiftçinin elinde kalıyor. Şikayet etmeye kalkışsan 'ananı da al git lan ' deyip başlarından savıyorlar. Bunun gibi Türkiye'de daha birçok vahim tablo varken insanları (satılmış medyanında yardımıyla) böyle içi boş tartışmalara itiyorlar. Ne diyelim Allah yardımcımız olsunda bir an önce uyanalım.
Son olarakta bu ülkeye yıllarca emek vermiş canı pahasına vatanını savunmuş şerefli ordumuzun çok değerli komutanlarına bu şekilde davranılması ve onları neredeyse vatanımızı, milletimizi bölmeye çalışan katiller seviyesine indirilmesi hiç hoş değil.
işte içeri alınanlardan bazıları... Kemal Kerinçsiz-Atatürkçü kimliği ile tanınmış...cumhuriyet mitinglerinde yer almıştı... Vedat yenerer-cumhuriyet ardından yeniçağ gazeteleri yazarı...milliyetçiliği ile tanınıyor...gazeteci kimliği ile kafkasya ve orta asyadaki türklerle ilgili yazı dizileri var... Ufuk Büyükçelebi-halka ve olaylara tercüman gazetesi genel yayın yönetmeni...türk kürt kardeşliği ve ordu devlet birliğinden bahseden yazıları vardı...vatanseverliğiyle tanınıyordu... Sinan Aygün-ATO başkanı özellikle ato başkanı olduktan sonra iktisadi anlamda nasıl kıstırıldığımızdan ve IMF nın nasıl kanımızı emdiğini defalarca tekrarlıyordu... Atatürk ve cumhuriyet mitinglerinde en ön saflardaydı... Atilla Uğur-Yıllarca güneydoğuda PKK ile mücadele etti... Albay rütbesi ile bölücübaşı Apo yu sorgulayan ekibin lideriydi... Levent Eruygur-emekli orgeneral...Bursada irticacılara karşı baskın ve mücadelesi ile tanındı...ayrıca PKK nın özel timi ve 280 adet kalaşnikofla apo yu imralıdan kaçırma eylemini başlamadan bitirdi... Hurşit Tolon-Yıllarca dağlarda yatarak PKK ile etkin mücadele etti...ve kendisi 4 temmuz 2003 deki çuval olayına en sert tepkiyi veren kişiydi...olayın olduğu gün abd de olan Tolon paşa 10 günlük abd ziyaretini 3.gün sona erdirerek apar topar Türkiye ye dönüyor ve dönmeden önce abd de yaptığı bir açıklamada olayın bölgedeki güçlerin türk askerine olan çekememezliğinden kaynaklandığını ve sebebi ne olursa olsun bu olayın türk askerinin ve türk halkının kalbinde bir yara olarak kalacağını söylüyor...Türkiye ye döndükten sonra da Süleymaniye de abd karargahına yakın bir mesafede TSK ya bağlı 5 Türk işçi öldürülüyor ve Tolon paşa aynen şu açıklamayı yapıyor*** biz işçilerimizi abd ye güvenerek gönderiyoruz abd karargahına bu kadar yakın mesafede gerçekleşen bu olayı not ettik**** ve o Hilmi Özkök gibi sonradan değişmiyor Atatürkçü kimliğini koruyarak cumhuriyet mitinglerini bizzat organize edenlerden oluyor...ve bu hareketleri ve konuşmaları 5 yıl sonra karşısına ergenekon olarak çıkıyor... Yakında Hulki Cevizoğlu Emin Çölaşan Rıza Zelyut ve emeklilikten sonra Yaşar Büyükanıt da alınırsa şaşırmayın...ama Orhan Pamuk Elif Şafak Ahmet Altan gibileri asla alınmaz...taraflı tarafsız yorum türk halkınındır...
Ümraniye Soruşturması’nın başlamasından bu yana bu soruşturmayı ve konuyla ilgili operasyonları ısrarla hafife alan, küçümseyen çevreler, şimdilerde ufaktan frene basarak U dönüşü için kıvırtmaya başladılar. Muhtemelen bu kıvırtmanın ince kılıfı olarak, soruşturmayla ilgili gizlilik ve yayın yasağını ve artık iddianamenin hazırlanmış olmasını gerekçe gösterecekler. Her nedense Doğan medyası, Cumhuriyet Gazetesi, diğer yandaş medya unsurları ve CHP, her nedense şimdiye kadar sayısız konularda, hukuk, insan hakları, tarafsızlık gibi mevzuları hiç hatırlamazken ve yargısız infazlara en fazla kendileri alkış tutarlarken birden değiştiler.
Bu kesimler, tarafsızlık, adalete saygı, yayın yasağı perdesi altında Türkiye’nin büyük gerçeklerini saklamaya çalışıyorlar. Bazı Ergenekon bülbülleri hukuka ve demokrasiye ne kadar da “bağlı” olduklarını anlatıyorlar. “Fasa fiso,” “Ergenekon balonu,” “dağ fare doğuracak” yönlendirmeleriyle, “Ergenekon’u sulandırma” projesi kapsamında hareket edenler, şimdi biraz düşünmeye başladılar.
Dışarıdaki bazı Ergenekon bülbülleri yakında dut yemiş bülbüle dönerlerse şaşırmamak lazım. Öte yandan içerdeki bazı Ergenekon bülbüllerinin de yakında “satış” makamında ötüşlerine şahit olursak ona da şaşırmayalım.
1996 Kasım’ında Susurluk olayı patladığında karanlıkların aydınlanması gerekçesiyle “sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemleri düzenleyenler, şimdi “Ergenekon’un aydınlanmaması için sürekli karanlık” eylemi içindeler.
Peki 1996’da ve 28 Şubat döneminde Susurluk’un aydınlanmasını neden istediler? O zaman Abdullah Çatlı ülkücü ve MHP’nin adamı olarak biliniyordu. Susurluk bahanesi ile Abdullah Çatlı’nın cesedi üzerinden ülkücülere vurmak işlerine geliyordu. Bundan da önemlisi, REFAHYOL koalisyonu zamanında meydana gelen bu olayı gerekçe göstererek darbeciler tarafından düşürülmesi istenen Erbakan hükümetini yıpratmak ve düşürmek en büyük hedefti. Aslında Susurluk olayının gerçek yüzünün ne olduğunu sadece 28 Şubat darbesini planlayanlar biliyordu. Onların derdi ise Susurluk’u aydınlatmak değil, o karanlık olay üzerinden yeni karanlık eylemler yapmaktı. Öyle de yaptılar. Hedeflerine de ulaştılar. Ülkücüler ve mütedeyyin kesim zan altında bırakılıp devletten ve iş aleminden dışlanırken, bu alacakaranlık ortamında darbeciler, kukla hükümetler oluşturarak, bankaları hortumlayıp, halkın, 57 milyar Doları geçen birikimlerini iç ettiler. Arkasından da 2001 krizine düşürerek Türkiye’yi, ABD, Dünya Bankası ve İMF’nin kucağına attılar. Şimdi ise korkularından halkın içine çıkacak cesareti bulamıyorlar.
Susurluk kazası sonrası hiç kimse şunu sormadı. “Çeşitli ölümlü olaylara bulaşmış, radikal Türkçü Abdullah Çatlı’yı, bir Kürt aşiret reisi DYP’li Sedat Bucak ve solcu Alevi bir polis şefi olan Hüseyin Kocadağ ile aynı hedef için aynı Mercedes’in içine bindiren güç neydi? ” Bu soruyu sormadılar. Çünkü gelecek olan cevap, her şeyi allak bullak edebilirdi. Yıllar sonra ortaya çıkan gelişmelerle anlıyoruz ki; meğer Susurlukta kazaya uğrayanlarla iş tutanlar, o araca bunları bindirenler, o aracın akıbetini hazırlayanlar, o kazadan siyasi hedefler çıkaranlar ve yine o kaza üzerinden ülkücüleri ve mütedeyyin kesimi yıpratmaya çalışanlar aynı yerlermiş.
Hadiseyi bundan ibaret sayıp “Nasıl olsa Ergenekon da Susurluk gibi ülkücü işi” diye düşünerek bir zamanlar “Ergenekon yapılanmalarının üzerine gidilmeli” diyenler şimdinin Ergenekon bülbülleri oldular. Meğer ki baltayı taşa vurmuşlar. Meğer ki Ergenekon’un içinde sadece Abdullah Çatlı’lar yokmuş. Kendi fikir babaları, ağa babaları, patronları, dostları ve akredite adamları da varmış. Meğer ki bunların hepsi “iyi çocuklar”mış.
Gündemdeki Ergenekon’un, Türk tarihindeki destanı ifade eden adına ve yapılanmanın içinde olduğu belirtilen ve kendileri için “ulusalcı” sıfatı kullanılan kişilere bakarak savunmaya kalkışan ülkücüler var ise, bunlar büyük bir yanılgı içindeler. Bu Ergenekon yapılanması her ne kadar içinde nereye hizmet ettiğini bilmeden hatta devletine hizmet ettiğini zannederek yer alan ülkücüler de olsa bile, şimdiye kadar en fazla Türk Milleti’ne, milliyetçilere ve mütedeyyin kesimlere zarar vermiş ve vermeye de devam eden bir yapılanmadır. Ergenekon’un “her nabza şerbet” hücre yapılanması içindekileri efsunlama propagandası, sadece güdülemek içindir. Ergenekon’un yüksek amaçları, “Türkiye için” değil, Türkiye’ye karşı”dır. Gerisi sadece takiyye ve aldatmacadan ibarettir.
Ortaya çıkan gelişmelerden açıkça anlıyoruz ki Ergenekon yapılanması kendi karanlık hedeflerine ulaşmak için Türkçüyü de Kürtçüyü de, Ateisti de İslamcıyı da hırsızı da katili de askeri de sivili de işine geldiği ölçüde, işine geldiği kadar kullanmıştır, kullanmaktadır. Kullandıktan sonra da bir kenara atmaktadır.
Yine öyle anlıyoruz ki bazılarının öngörü diye millete yutturmaya çalıştığı söylemler de belli planların parçalarıdır.
Şimdilerde darbe ve kaos planları havalarda uçuşuyor. Meğer birileri 7 Temmuz’dan itibaren uygulamaya başlamak için kaos planları hazırlamış. Kaos planını devreye sokup, ülkeyi siyasi ve ekonomik krize düşürerek darbe yapmak peşindelermiş. Basına yansıyan lahikalar ve planlar bunu söylüyor.
Şimdi bir hatırlatma yapmak istiyorum. Üniversitelerdeki örtü yasağının sona ermesi için TBMM’de 411 milletvekilinin oyları ile geçen bir Anayasa değişikliği için Hürriyet Gazetesi nasıl bir manşet atmıştı? “411 EL KAOSA KALKTI” demişti. Şimdi soru şu: Acaba bu manşet “İstediğimiz kaos için aranan kan bulundu, haberiniz olsun” anlamına gelir mi? Acaba Hürriyet’in bu manşeti, Ertuğrul Özkök akıldaneliği içinde hükümete “Bakın bunu yapıyorsunuz ama bu düzenleme ülkeyi kaosa götürür” anlamında iyi niyetli bir uyarı mıydı, yoksa “Bütün itirazlarımıza ve baskımıza rağmen bu düzenlemeyi yaptınız. Biz de ülkeyi kaosa çeviririz” mesajı mıydı?
kocaman bir hiç basiretsiz bir avuç insanın yanayana gelerek sözüm ona darbe yapacaklarını sanan zavallı bir kaç kişi etikten yoksun tek başlarına yol bulamayan ülkeyi 80 öncesine sürüklemeye çalışan toplum düşmanları...
terör örgütü pkk dan daha tehlikeli ülkenin anayasal düzenini sılah zoruyla değiştirip kendi dikta rejimlerini kurmaya heveslenmiş içlerinde orgeneraller avukatlar gazetecilerinde bulunduğu amerikan desteklı gladyo yapılanması...! ! 1960 darbesiyle cia tarafından kurulmuş bir yapılanma
temel görevi türkiyede her zaman amerika kuklası bir iktidarı yaşatmak beslemek.. amerıkan çıkarlarına ters düşen hükümetleri hızaya getirmek getiremiyorsa onu devirmek tek görevleridir... bunu yaparkende genelıkle laik cumhuriyetin arkasına saklanır atatürkü istismar yoluyla. kendisine siyasi ve maddı rant sağlar..
akp ye muhalif olan yazar, stratejist, gazeteci, asker, sivil, vatandaş, hatta ticaret odasını barındıran; 13 aydır iddianamesi hazırlanamamış, içeride tutulanların neden tutulduklarını tam olarak bilmedikleri, önce ümraniyede bomba bulunmasıyla, sonra çete kurma, sonra darbe yapma en sonunda terörizm iddiasıyla kurulmuş olduğu söylenen çok geniş tabanlı bir operasyon...
Davaya her ne olursa olsun Ergenekon denmesi yanlış. Türklük'e, kimliğimize ait ne kadar unsur-kavram varsa hepsini törpülemeye, yerle bir etmeye, yok etmeye çalışıyorlar.
Adının içinde TÜRK kelimesi geçen ne kadar kurumumuz, işletmemiz varsa hepsini yabancılara peşkeş çektiler. Sıra Vatanımız'da. Onuda parselleyip satıyorlar. Yabancılara peşkeş çektikleri bankalar verdiği krediler karşılığında vatandaşın elinde ne varsa hepsine el koyuyor. Geleceğimiz için çok önemli olan tarım alanları bu şekilde ipotekleniyor. Pahalı tarım ilaçları ve gübreler yüzünden ürün elde edilemiyor. Edilse bile ağır vergilerle çiftçinin elinde kalıyor. Şikayet etmeye kalkışsan 'ananı da al git lan ' deyip başlarından savıyorlar.
Bunun gibi Türkiye'de daha birçok vahim tablo varken insanları (satılmış medyanında yardımıyla) böyle içi boş tartışmalara itiyorlar.
Ne diyelim Allah yardımcımız olsunda bir an önce uyanalım.
Son olarakta bu ülkeye yıllarca emek vermiş canı pahasına vatanını savunmuş şerefli ordumuzun çok değerli komutanlarına bu şekilde davranılması ve onları neredeyse vatanımızı, milletimizi bölmeye çalışan katiller seviyesine indirilmesi hiç hoş değil.
işte içeri alınanlardan bazıları...
Kemal Kerinçsiz-Atatürkçü kimliği ile tanınmış...cumhuriyet mitinglerinde yer almıştı...
Vedat yenerer-cumhuriyet ardından yeniçağ gazeteleri yazarı...milliyetçiliği ile tanınıyor...gazeteci kimliği ile kafkasya ve orta asyadaki türklerle ilgili yazı dizileri var...
Ufuk Büyükçelebi-halka ve olaylara tercüman gazetesi genel yayın yönetmeni...türk kürt kardeşliği ve ordu devlet birliğinden bahseden yazıları vardı...vatanseverliğiyle tanınıyordu...
Sinan Aygün-ATO başkanı özellikle ato başkanı olduktan sonra iktisadi anlamda nasıl kıstırıldığımızdan ve IMF nın nasıl kanımızı emdiğini defalarca tekrarlıyordu...
Atatürk ve cumhuriyet mitinglerinde en ön saflardaydı...
Atilla Uğur-Yıllarca güneydoğuda PKK ile mücadele etti... Albay rütbesi ile bölücübaşı Apo yu sorgulayan ekibin lideriydi...
Levent Eruygur-emekli orgeneral...Bursada irticacılara karşı baskın ve mücadelesi ile tanındı...ayrıca PKK nın özel timi ve 280 adet kalaşnikofla apo yu imralıdan kaçırma eylemini başlamadan bitirdi...
Hurşit Tolon-Yıllarca dağlarda yatarak PKK ile etkin mücadele etti...ve kendisi 4 temmuz 2003 deki çuval olayına en sert tepkiyi veren kişiydi...olayın olduğu gün abd de olan Tolon paşa 10 günlük abd ziyaretini 3.gün sona erdirerek apar topar Türkiye ye dönüyor ve dönmeden önce abd de yaptığı bir açıklamada olayın bölgedeki güçlerin türk askerine olan çekememezliğinden kaynaklandığını ve sebebi ne olursa olsun bu olayın türk askerinin ve türk halkının kalbinde bir yara olarak kalacağını söylüyor...Türkiye ye döndükten sonra da Süleymaniye de abd karargahına yakın bir mesafede TSK ya bağlı 5 Türk işçi öldürülüyor ve Tolon paşa aynen şu açıklamayı yapıyor*** biz işçilerimizi abd ye güvenerek gönderiyoruz abd karargahına bu kadar yakın mesafede gerçekleşen bu olayı not ettik****
ve o Hilmi Özkök gibi sonradan değişmiyor Atatürkçü kimliğini koruyarak cumhuriyet mitinglerini bizzat organize edenlerden oluyor...ve bu hareketleri ve konuşmaları 5 yıl sonra karşısına ergenekon olarak çıkıyor...
Yakında Hulki Cevizoğlu Emin Çölaşan Rıza Zelyut ve emeklilikten sonra Yaşar Büyükanıt da alınırsa şaşırmayın...ama Orhan Pamuk Elif Şafak Ahmet Altan gibileri asla alınmaz...taraflı tarafsız yorum türk halkınındır...
Ergenekon Bülbülleri
Ümraniye Soruşturması’nın başlamasından bu yana bu soruşturmayı ve konuyla ilgili operasyonları ısrarla hafife alan, küçümseyen çevreler, şimdilerde ufaktan frene basarak U dönüşü için kıvırtmaya başladılar. Muhtemelen bu kıvırtmanın ince kılıfı olarak, soruşturmayla ilgili gizlilik ve yayın yasağını ve artık iddianamenin hazırlanmış olmasını gerekçe gösterecekler. Her nedense Doğan medyası, Cumhuriyet Gazetesi, diğer yandaş medya unsurları ve CHP, her nedense şimdiye kadar sayısız konularda, hukuk, insan hakları, tarafsızlık gibi mevzuları hiç hatırlamazken ve yargısız infazlara en fazla kendileri alkış tutarlarken birden değiştiler.
Bu kesimler, tarafsızlık, adalete saygı, yayın yasağı perdesi altında Türkiye’nin büyük gerçeklerini saklamaya çalışıyorlar. Bazı Ergenekon bülbülleri hukuka ve demokrasiye ne kadar da “bağlı” olduklarını anlatıyorlar. “Fasa fiso,” “Ergenekon balonu,” “dağ fare doğuracak” yönlendirmeleriyle, “Ergenekon’u sulandırma” projesi kapsamında hareket edenler, şimdi biraz düşünmeye başladılar.
Dışarıdaki bazı Ergenekon bülbülleri yakında dut yemiş bülbüle dönerlerse şaşırmamak lazım. Öte yandan içerdeki bazı Ergenekon bülbüllerinin de yakında “satış” makamında ötüşlerine şahit olursak ona da şaşırmayalım.
1996 Kasım’ında Susurluk olayı patladığında karanlıkların aydınlanması gerekçesiyle “sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemleri düzenleyenler, şimdi “Ergenekon’un aydınlanmaması için sürekli karanlık” eylemi içindeler.
Peki 1996’da ve 28 Şubat döneminde Susurluk’un aydınlanmasını neden istediler? O zaman Abdullah Çatlı ülkücü ve MHP’nin adamı olarak biliniyordu. Susurluk bahanesi ile Abdullah Çatlı’nın cesedi üzerinden ülkücülere vurmak işlerine geliyordu. Bundan da önemlisi, REFAHYOL koalisyonu zamanında meydana gelen bu olayı gerekçe göstererek darbeciler tarafından düşürülmesi istenen Erbakan hükümetini yıpratmak ve düşürmek en büyük hedefti. Aslında Susurluk olayının gerçek yüzünün ne olduğunu sadece 28 Şubat darbesini planlayanlar biliyordu. Onların derdi ise Susurluk’u aydınlatmak değil, o karanlık olay üzerinden yeni karanlık eylemler yapmaktı. Öyle de yaptılar. Hedeflerine de ulaştılar. Ülkücüler ve mütedeyyin kesim zan altında bırakılıp devletten ve iş aleminden dışlanırken, bu alacakaranlık ortamında darbeciler, kukla hükümetler oluşturarak, bankaları hortumlayıp, halkın, 57 milyar Doları geçen birikimlerini iç ettiler. Arkasından da 2001 krizine düşürerek Türkiye’yi, ABD, Dünya Bankası ve İMF’nin kucağına attılar. Şimdi ise korkularından halkın içine çıkacak cesareti bulamıyorlar.
Susurluk kazası sonrası hiç kimse şunu sormadı. “Çeşitli ölümlü olaylara bulaşmış, radikal Türkçü Abdullah Çatlı’yı, bir Kürt aşiret reisi DYP’li Sedat Bucak ve solcu Alevi bir polis şefi olan Hüseyin Kocadağ ile aynı hedef için aynı Mercedes’in içine bindiren güç neydi? ” Bu soruyu sormadılar. Çünkü gelecek olan cevap, her şeyi allak bullak edebilirdi. Yıllar sonra ortaya çıkan gelişmelerle anlıyoruz ki; meğer Susurlukta kazaya uğrayanlarla iş tutanlar, o araca bunları bindirenler, o aracın akıbetini hazırlayanlar, o kazadan siyasi hedefler çıkaranlar ve yine o kaza üzerinden ülkücüleri ve mütedeyyin kesimi yıpratmaya çalışanlar aynı yerlermiş.
Hadiseyi bundan ibaret sayıp “Nasıl olsa Ergenekon da Susurluk gibi ülkücü işi” diye düşünerek bir zamanlar “Ergenekon yapılanmalarının üzerine gidilmeli” diyenler şimdinin Ergenekon bülbülleri oldular. Meğer ki baltayı taşa vurmuşlar. Meğer ki Ergenekon’un içinde sadece Abdullah Çatlı’lar yokmuş. Kendi fikir babaları, ağa babaları, patronları, dostları ve akredite adamları da varmış. Meğer ki bunların hepsi “iyi çocuklar”mış.
Gündemdeki Ergenekon’un, Türk tarihindeki destanı ifade eden adına ve yapılanmanın içinde olduğu belirtilen ve kendileri için “ulusalcı” sıfatı kullanılan kişilere bakarak savunmaya kalkışan ülkücüler var ise, bunlar büyük bir yanılgı içindeler. Bu Ergenekon yapılanması her ne kadar içinde nereye hizmet ettiğini bilmeden hatta devletine hizmet ettiğini zannederek yer alan ülkücüler de olsa bile, şimdiye kadar en fazla Türk Milleti’ne, milliyetçilere ve mütedeyyin kesimlere zarar vermiş ve vermeye de devam eden bir yapılanmadır. Ergenekon’un “her nabza şerbet” hücre yapılanması içindekileri efsunlama propagandası, sadece güdülemek içindir. Ergenekon’un yüksek amaçları, “Türkiye için” değil, Türkiye’ye karşı”dır. Gerisi sadece takiyye ve aldatmacadan ibarettir.
Ortaya çıkan gelişmelerden açıkça anlıyoruz ki Ergenekon yapılanması kendi karanlık hedeflerine ulaşmak için Türkçüyü de Kürtçüyü de, Ateisti de İslamcıyı da hırsızı da katili de askeri de sivili de işine geldiği ölçüde, işine geldiği kadar kullanmıştır, kullanmaktadır. Kullandıktan sonra da bir kenara atmaktadır.
Yine öyle anlıyoruz ki bazılarının öngörü diye millete yutturmaya çalıştığı söylemler de belli planların parçalarıdır.
Şimdilerde darbe ve kaos planları havalarda uçuşuyor. Meğer birileri 7 Temmuz’dan itibaren uygulamaya başlamak için kaos planları hazırlamış. Kaos planını devreye sokup, ülkeyi siyasi ve ekonomik krize düşürerek darbe yapmak peşindelermiş. Basına yansıyan lahikalar ve planlar bunu söylüyor.
Şimdi bir hatırlatma yapmak istiyorum. Üniversitelerdeki örtü yasağının sona ermesi için TBMM’de 411 milletvekilinin oyları ile geçen bir Anayasa değişikliği için Hürriyet Gazetesi nasıl bir manşet atmıştı? “411 EL KAOSA KALKTI” demişti. Şimdi soru şu: Acaba bu manşet “İstediğimiz kaos için aranan kan bulundu, haberiniz olsun” anlamına gelir mi? Acaba Hürriyet’in bu manşeti, Ertuğrul Özkök akıldaneliği içinde hükümete “Bakın bunu yapıyorsunuz ama bu düzenleme ülkeyi kaosa götürür” anlamında iyi niyetli bir uyarı mıydı, yoksa “Bütün itirazlarımıza ve baskımıza rağmen bu düzenlemeyi yaptınız. Biz de ülkeyi kaosa çeviririz” mesajı mıydı?
Sizce hangisiydi?
alper tan/ kanal a
kocaman bir hiç basiretsiz bir avuç insanın yanayana gelerek sözüm ona darbe yapacaklarını sanan zavallı bir kaç kişi etikten yoksun tek başlarına yol bulamayan ülkeyi 80 öncesine sürüklemeye çalışan toplum düşmanları...
terör örgütü pkk dan daha tehlikeli ülkenin anayasal düzenini sılah zoruyla değiştirip kendi dikta rejimlerini kurmaya heveslenmiş içlerinde orgeneraller avukatlar gazetecilerinde bulunduğu amerikan desteklı gladyo yapılanması...! !
1960 darbesiyle cia tarafından kurulmuş bir yapılanma
temel görevi türkiyede her zaman amerika kuklası bir iktidarı yaşatmak beslemek..
amerıkan çıkarlarına ters düşen hükümetleri hızaya getirmek getiremiyorsa onu devirmek tek görevleridir...
bunu yaparkende genelıkle laik cumhuriyetin arkasına saklanır atatürkü istismar yoluyla. kendisine siyasi ve maddı rant sağlar..
sIkistiklarinda Atatürkün arkasina siginan pislikler.
akp ye muhalif olan yazar, stratejist, gazeteci, asker, sivil, vatandaş, hatta ticaret odasını barındıran; 13 aydır iddianamesi hazırlanamamış, içeride tutulanların neden tutulduklarını tam olarak bilmedikleri, önce ümraniyede bomba bulunmasıyla, sonra çete kurma, sonra darbe yapma en sonunda terörizm iddiasıyla kurulmuş olduğu söylenen çok geniş tabanlı bir operasyon...
bakalım nereye varacak.
Yvaş yavaş eriyen ama mutlak eriyip yok olacak baş belaları...
Çetelere Ölüüüümmmm...