Ey dunya malı çek maddi olan kurumuş ellerini üzerimden, çek ki ben de kendim olma yolunda yuruyeyim; yuruyeyim ki aza kanaat etmesini öğreneyim ve kalbim ferahlasın, ferahlayan kalbim ruhumu ağartsın, ağaran ruhum beni senin maddi kollarından hur kılsın...
“Önden gönderme” Kur’an-ı Kerim’de pek çok Ayet-i Kerime’lerde, pek çok Sure içerisinde geçer. “Onların önden gönderdiği ya da Mü’minlerin önden gönderdiği” gibi. Önden gönderdiğimiz elbette mal olmaz. Yiyip içtiğimiz, kullanıp bıraktığımız, yaşadığımız evin, malın, mülkümüz dünya içindir. Bizim kullanabileceğimiz kısa bir süre için yani belirli bir ölçüdedir. Bu nedenle, eğer biz insanlar dünya malına tamah edersek, eğer yiyip içmeye, giyip kuşanmaya tamah edersek alabileceğimiz nasibi kısıtlıdır, dünyasaldır.
Güzel bir soru sorulmuştu bir sohbtte “Neden insanoğlu birgün başkasına kalacak mal için böylesine didinir? ” diye. Bu çok konuşuldu. Birgün başkalarının olacak, kendimizden ayrılacak mal için, mülk için, dünya için, neden nefsimize bu derece hizmet ediyouz? Oysa nasibimiz, alacağımız zaten kısıtlıdır. Tabaklar dolusu sofra donatsak midenin alalcağı kapasite bellidir. Bir şehrin dörtte üçüne sahip olsak, onu kullanma süresi öleceğimizden kısıtlıdır. Ondan sonra başkalarına ait olacaktır. O halde kısıtlı olmayan, kendisi için fayda sağlayan nedir diye düşünürsek, bu bizim manevi değerlerimizdir. Bunlar ki manevi alemin mülküdür. İşte biz, dünya mülkü değil, manevi alemin mülkünü talep etmiş olsursak, bu dünyada dünya için değil, bu dünyada ahiret için çalışırırız. Bu Hadis-i Şerif bunu çok açık bir şekilde anlatıyor. O halde hep bu dünyada kalacaklar için değil, önden gödereceklerimiz için çalışalım.
Vallahi dünya malı için ALLAH demem..
Terzi Baba
..dünyada kalır; ama ben hep dünyada kalmicam ki! ...
Ey dunya malı bırak beni!
Ey dunya malı bırak nefsimi!
Ey dunya malı karartma kalbimi!
Ey dunya malı baştan çıkartma beni!
Ey dunya malı hırsıma hırs ekletme bana!
Ey dunya malı çek maddi olan kurumuş ellerini üzerimden, çek ki ben de kendim olma yolunda yuruyeyim; yuruyeyim ki aza kanaat etmesini öğreneyim ve kalbim ferahlasın, ferahlayan kalbim ruhumu ağartsın, ağaran ruhum beni senin maddi kollarından hur kılsın...
Ademoğlu malım malım der durur. Oysa senin yiyip tükettiğinden, giyip eskittiğinden, sadaka verip önden gönderdiğinden başka ne malın var ki?
Tanım: Hadis-i Şerif
Kaynak: Müttefakün Aleyh
_________________________________________________-
“Önden gönderme” Kur’an-ı Kerim’de pek çok Ayet-i Kerime’lerde, pek çok Sure içerisinde geçer. “Onların önden gönderdiği ya da Mü’minlerin önden gönderdiği” gibi. Önden gönderdiğimiz elbette mal olmaz. Yiyip içtiğimiz, kullanıp bıraktığımız, yaşadığımız evin, malın, mülkümüz dünya içindir. Bizim kullanabileceğimiz kısa bir süre için yani belirli bir ölçüdedir. Bu nedenle, eğer biz insanlar dünya malına tamah edersek, eğer yiyip içmeye, giyip kuşanmaya tamah edersek alabileceğimiz nasibi kısıtlıdır, dünyasaldır.
Güzel bir soru sorulmuştu bir sohbtte “Neden insanoğlu birgün başkasına kalacak mal için böylesine didinir? ” diye. Bu çok konuşuldu. Birgün başkalarının olacak, kendimizden ayrılacak mal için, mülk için, dünya için, neden nefsimize bu derece hizmet ediyouz? Oysa nasibimiz, alacağımız zaten kısıtlıdır. Tabaklar dolusu sofra donatsak midenin alalcağı kapasite bellidir. Bir şehrin dörtte üçüne sahip olsak, onu kullanma süresi öleceğimizden kısıtlıdır. Ondan sonra başkalarına ait olacaktır. O halde kısıtlı olmayan, kendisi için fayda sağlayan nedir diye düşünürsek, bu bizim manevi değerlerimizdir. Bunlar ki manevi alemin mülküdür. İşte biz, dünya mülkü değil, manevi alemin mülkünü talep etmiş olsursak, bu dünyada dünya için değil, bu dünyada ahiret için çalışırırız. Bu Hadis-i Şerif bunu çok açık bir şekilde anlatıyor. O halde hep bu dünyada kalacaklar için değil, önden gödereceklerimiz için çalışalım.