Kültür Sanat Edebiyat Şiir

derya ali baba hz sizce ne demek, derya ali baba hz size neyi çağrıştırıyor?

derya ali baba hz terimi Ebubekir Korucu tarafından tarihinde eklendi

  • Ebubekir Korucu
    Ebubekir Korucu

    Derya Ali Baba, Anadolu'da yaşamış olan pekçok velîden sadece birisidir. Hayatı hakkında pek fazla bir bilgi yoktur. On beşinci yüzyılda İstanbul'da, insanların dünya ve cennet saadetine ermelerine vesile olmuştur. İsmi Ali'dir. Ancak Fatih Sultan Mehmet Han'ın İstanbul'un fethi için hazırladığı ordunun, sakabaşısı (sucubaşı) olarak görev yaptığı için Saka Ali Baba ya da Derya Ali Baba olarak tanınmıştır.
    Canını, malını Allahû Tealâ'nın yüce ve tek dîni olan İslâmiyeti yaymak için feda etmeye hazırdır. Derya Ali Baba, evliyalarla dolu olan fetih ordusunun, Allahû Tealâ tarafından zafer müjdesi verilmiş olmasının güveni ve îmân gücüyle bizzat cephede savaşmış ve fethe büyük emeği geçmiştir.

    Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethetmek üzere kuşatmıştı. Fetih ordusu İstanbul Surları'na dayanmış, Fatih Sultan Mehmet sabırsızlıkla fethin gerçekleşmesini bekliyordu.

    Evliyalar fetih için dua ediyorlardı. Kır atının üzerinde heybetle duran genç hükümdar, orduyu şevke getirici konuşmalar yapıyordu.
    Ordu surları aşmak üzere canla başla çarpışıyordu. İstanbul düşmek üzereydi. İşte tam bu sırada askerler arasında, 'ordu susuz kalma tehlikesiyle karşı karşıya, kuyular boş, çeşmeler akmıyor' şeklinde bir söylenti yayılmaya başladı.

    Bu kötü haber, kısa zamanda her tarafa yayıldı. Ağızdan ağıza, kulaktan kulağa yayılan bu söylenti nihayet padişahın kulağına kadar geldi. Fatih Sultan Mehmet: 'Tez gidin, sakabaşını getirin! ' dedi.
    Görevliler hemen gidip sakabaşı Ali Baba'yı padişahın huzuruna getirdiler. Yüzünden nur akan, hafif beli bükük Ali Baba, sırtında kırba (su taşınan kösele kap) padişahın huzuruna girdi. Genç padişah, ne kadar telâşlı ve üzüntülüyse Saka Ali Baba o kadar soğukkanlı ve sakin duruyordu. Yüzünde en ufak bir endişe izi yoktu. Her zamanki gibi tebessüm eder bir halde padişahın yüzüne bakıyordu.
    Padişah, onun böyle kritik bir anda gayet sakin ve aldırmaz bir durumda olmasına bir anlam veremedi ve şöyle seslendi:
    -Olanlardan haberin yokmuş gibi duruyorsun sakabaşı! ... Ordu susuz kalmış, asker susuzluktan kırılıyor. Neden gerekli tedbiri almazsın da bizi müşkül hale düşürürsün? Şimdi ne olacak? Bu hale nasıl çare bulacağız?
    Sakabaşı Ali Baba gayet sakin, tebessüm ederek:
    -Devletli Padişahım! Merak etmeyiniz, su çok... diye cevap verdi.
    Onun bu sakin hali karşısında daha da şaşıran genç padişah:
    -Su çok mu dersin? Bu ne iştir sakabaşı? diye sorunca Ali Baba arkasını padişaha dönüp sırtındaki su kırbasını Fatih Sultan Mehmet'e çevirdi ve:
    -Ben yalan söylemem Sultanım. Bakın isterseniz, ne kadar çok suyumuz var.
    Sakabaşı Ali Baba'nın bu sözünden bir şey anlamayan padişah, Ali Baba'nın sırtındaki kırbanın içine baktı ve anında büyük bir şaşkınlığa düştü. Kırbanın içinde bir derya, bir okyanus görünmekteydi. Göz alabildiğince uzanan su, bir değil binlerce orduyu doyuracak kadar çoktu. Gözlerine inanamayan genç padişah yanındakilere kırbanın içine bakmalarını emretti. Sırasıyla kırbanın içine eğilip bakan vezirler, kumandanlar da aynı manzarayı hayretler içinde seyrettiler.
    Bunun Allahû Tealâ'nın velî kullarına ihsan ettiği bir keramet olduğunu anlayan Fatih Sultan Mehmet, bu defa da su olmasına rağmen askerin susuz bırakılmasının maksadını anlamamıştı. Saka Ali Baba'ya dönerek:
    -Su bulunmasına rağmen nedir senin bu yaptığın? diye, seslendi.
    Saka Ali Baba:
    -Ey cihan padişahı! İstediğiniz kadar su burada ancak askere suyu doyumluk veremiyorum. Çünkü onlar kahramanca savaşıyor, yorulup terliyorlar. Eğer istedikleri kadar suyu versem hepsi hastalanıp yatacaklar. Sonra da zaferimiz tehlikeye düşecek düşüncesiyle böyle yapıyorum.
    Sakabaşı Ali Baba'nın sözleri ve kerameti karşısında söyleyecek söz bulamayan Fatih Sultan Mehmet, saygı ve muhabbetle ona bakmaya başladı.
    Keramet göstermekten kaçındığı halde kerametinin ortaya çıktığını gören sakabaşı Ali Baba sırtındaki kırbayı hızlıca yere bıraktı. Başta padişah olmak üzere bütün vezirlerin hayret dolu bakışları içinde kırbanın düşüp parçalandığı yerde bir su kaynağı ortaya çıktı. Şırıl şırıl akan bu pınardan ordunun su ihtiyacı giderildi.
    Olanlardan son derece mutlu olan Fatih Sultan Mehmet, yüksek dereceli bir velî olduğunu anladığı Saka Ali Baba'ya Derya Ali Baba ismini verdi ve:
    -Ne murad edersin ey Allah'ın sevgili kulu? dedi.
    Derya Ali Baba, canını malını Allah yoluna vakfetmişti. Zamanını Allah'ın zikriyle geçiriyor, Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla yanıp tutuşuyordu. O görünen deryalarda değil, ilâhi aşkın deryasındaydı. Gösterdiği keramet de Allahû Tealâ'nın bir ikramıydı.
    Sevgili okuyucular, Allah dilediği kulunu herhangibir konuda keramet sahibi yapar. Birçok evliyanın keramet gösterdiği bilinmektedir.
    Hepimiz fizik bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünya bizim fizik vücudumuzun yaşadığı bir âlemdir. Bu âlemin zıddı olan nefsimizin âlemi, berzah âlemidir. Fizik vücudumuz da ruha ve nefse bir mekândır. Bu dünyada şartlar fizik standartlardadır. Fizik vücudumuz bu dünyada Allah'ın kanunlarından biri olan yerçekiminin tesiri altındadır. Ruh ve nefs için yerçekimi söz konusu değildir.

    Fizik kanunların geçerli olmadığı bir olayı nebîler (peygamberler) ve resûllere Allahû Tealâ yaşatırsa bunun adı MUCİZEDİR. Hz. İsa konuşulanı bilir, hastalıkları Allah'ın izniyle iyileştirirdi. Görülen her mucizenin ardından 'Bu emri Allah verdi ben vasıtayım' derdi. Peygamber Efendimiz (S.A.V) 'in ayı ikiye bölmesi de Allahû Tealâ'nın izniyle gerçekleşmişti.

    Eğer fizik ötesi olayı, velîlere Allahû Tealâ yaşatıyorsa bunun adı KERAMETTİR. Derya Ali Baba'nın sırtındaki kırbayla bütün orduya su taşıyabilmesi de Allah'ın emriyleydi.
    Fatih Sultan Mehmet Han, fetihten sonra Derya Ali Baba'yı unutmadı. Ona büyük bir arazi tesis etti. Uzun yıllar burada kurduğu dergâhta nice Allah dostları yetiştiren Derya Ali Baba, vefatından sonra da aynı yerde defnedildi.
    Sevenleri ve Allah dostları tarafından hâlâ türbesi ziyaret edilmektedir.

    kaynak:http://64.185.226.168/dergi/dergi.asp? y=2003&a=7&s=7&id=978