ne gariptir ki ayrılmak zorunda kalmak ve o an geldiğinde ayrılamamak.lakin ölüm hariç ki o da ruhsal ölüm sevenler kavuşur.ama mertlik ve gayretle.yüreğe vuran hançer çıkacak ve sevgili hiçbir vakit ayrılmayacak hülyasıbndan
Cebeci= çocukluğum.. Cebeci istasyonuysa, sincanda öğretmen olan halamın, o sıralar henüz 4,5 yaşında olan beni, iki- üç günde bir yanına alıp okula götürdüğü için banliyo trenine bindiğimiz istasyon..
Cebeci İstasyonu’nda bir akşam üstü Kimse bilmiyordu bizi. İncecikten bir yağmur yağıyordu yollara Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi.
Sıcak bir kara sevda yüreğimizin başında Bağdaş kurup oturmuştu, acımsı, buruk. Mühürlenmişti ağzımız bir sessizlik içinde Sessizliği üstümüzden atamıyorduk.
Bir saçak altında kararsız yorgun Saatlerce duruyorduk. Kimse görmüyordu bizi. Cebeci İstasyonu’nda bir akşam üstü Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi.
Cebeci İstasyonu’nda bir akşam üstü Bir başka türlüydü bütün insanlar, Sen bir başka türlüydün. Gözlerin yine öyle bir bilinmez renkteydi. Gözlerin gözlerimde erimekteydi Bir mermer heykel gibi yanımda duruyordun Beni bırakma diyordun Meyhane sarhoşları gibi sırılsıklam Bir yalnızlık duyuyorduk Ağlıyordun… ağlıyordun…
Cebeci İstasyonu’nda bir tren, Nefes nefese soluyordu. Gerilmiş bir keman teli gibiydik. Ankara Kalesi’nde bir eski çalar saat Bilmem kaçı vuruyordu. Bir yağmur yağıyordu inceden ince İçimizdeki binbir düşünce Harmanlar misâli savruluyordu. Islanmış bir ceylan yavrusu gibi, Tiril tiril titriyordun Gitsek diyordun, Yüreğimin ortasından deli gönlümce, Sırılsıklam, paramparça, perme-perişan, Türküler söylüyordun Ağlıyordun… ağlıyordun…
siirin hikayesi gecekten etkileyici
yavuz bulent bakilerin etkileyici ve gercek bir hikayesi de olan muthis siiri.
yavuz bülent bakilerin mükemmel bir anlatımla,mükemmel sözcükler seçerek yazdığı duygu yüklü şiir.
Ankara hastanesi...trenle sincan-kayaş arası yolculuğumda hergün en az iki kez siyah beyaz tabelasını okuduğum istasyon...
ne gariptir ki ayrılmak zorunda kalmak ve o an geldiğinde ayrılamamak.lakin ölüm hariç ki o da ruhsal ölüm sevenler kavuşur.ama mertlik ve gayretle.yüreğe vuran hançer çıkacak ve sevgili hiçbir vakit ayrılmayacak hülyasıbndan
bence acı demek. yıllar once kalbimi oraya gömdüm
Cebeci= çocukluğum..
Cebeci istasyonuysa, sincanda öğretmen olan halamın, o sıralar henüz 4,5 yaşında olan beni, iki- üç günde bir yanına alıp okula götürdüğü için banliyo trenine bindiğimiz istasyon..
CEBECİ İSTASYONU VE SEN
Cebeci İstasyonu’nda bir akşam üstü
Kimse bilmiyordu bizi.
İncecikten bir yağmur yağıyordu yollara
Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi.
Sıcak bir kara sevda yüreğimizin başında
Bağdaş kurup oturmuştu, acımsı, buruk.
Mühürlenmişti ağzımız bir sessizlik içinde
Sessizliği üstümüzden atamıyorduk.
Bir saçak altında kararsız yorgun
Saatlerce duruyorduk.
Kimse görmüyordu bizi.
Cebeci İstasyonu’nda bir akşam üstü
Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi.
Cebeci İstasyonu’nda bir akşam üstü
Bir başka türlüydü bütün insanlar,
Sen bir başka türlüydün.
Gözlerin yine öyle bir bilinmez renkteydi.
Gözlerin gözlerimde erimekteydi
Bir mermer heykel gibi yanımda duruyordun
Beni bırakma diyordun
Meyhane sarhoşları gibi sırılsıklam
Bir yalnızlık duyuyorduk
Ağlıyordun… ağlıyordun…
Cebeci İstasyonu’nda bir tren,
Nefes nefese soluyordu.
Gerilmiş bir keman teli gibiydik.
Ankara Kalesi’nde bir eski çalar saat
Bilmem kaçı vuruyordu.
Bir yağmur yağıyordu inceden ince
İçimizdeki binbir düşünce
Harmanlar misâli savruluyordu.
Islanmış bir ceylan yavrusu gibi,
Tiril tiril titriyordun
Gitsek diyordun,
Yüreğimin ortasından deli gönlümce,
Sırılsıklam, paramparça, perme-perişan,
Türküler söylüyordun
Ağlıyordun… ağlıyordun…
Yavuz BÜLENT BAKİLER