sandım ki elimdeki cam kırıkları ondan kanıyor için için... sandım ki bırakınca geçecek.. sandım ki sarılacak iyileşecek.. ama değilmiş elimde tuttuğum cam kırıkları... elimde tuttuğum yüreğimmiş..:(((
Bir kere daha korktum... Nedir bu halim? Sokağa çıkarken, tramvayda ve yatakta içimi derin bir korku basıyor... Bazen geceyarıları uyanıyorum ve sebepsiz korkuyorum... Bilhassa yalnız kalmaktan... 'Sağken Ölüm' isminde on sene evvel bir hikâye yazmıştım, orada da bu korku var... Demek bende eski bir şey bu... Fakat o zamanlar bunu pek az duyardım... İki aydan beri hemen hergün... Bu bir hissikablelvuku mu? Yakında ölecek miyim? Daima içimde ani bir felaket zuhur edeceği korkusu uyanıyor... Ani bir felaket! Ve lüzumsuz ihtiyatlara müracaat ediyorum... Vildan'dan kaçmak lâzım... Bana bu kadın felâket getirecek... Mektubunu okumaktan bile korkuyorum, fakat merak da ediyorum...
Okumaya devam ettim:
'Her şeyin sadeliği altında ne müthiş kâbuslar... Bir cam parçasına bakarken bile onun şeffafiyeti arkasından öteki eşyayı değil, camın içinde, camın göze görünmeyen derinliklerinde facialar gizlendiğini hissetmemek kabil mi? Ne esrarengiz şey, bu cam! Değil mi arslan yürekli farem?
Çocukken elime cam kırıkları alır ve onlara saatlerce bakarak hülyalara dalardım... Başka çocukların da cama karşı hususî bir alâka taşıdığını gördüm... Camın içinde rüyalar var... Hele aynalar! Geceleyin aynaya bakmaktan korkardım... Halam bana demişti ki:
- Sakın geceleyin aynaya bakma, fenadır...
- Neden hala?
- İnsanın sonu fena olur...
Halbuki ben o zamana kadar, pek çok defalar geceleyin aynaya bakmıştım... Sonradan bakmadım ama baktıklarımın uğursuzluğundan kurtulabilecek miyim? Ben ne kadar bâtıl hislerle doluyum bilsen... Ne kadar inanırım böyle şeylere... Ah, kediler, kediler... Cins kedilerin ölümü... Ben cins miyim? Sen daha benim kim olduğumu bilmiyorsun... Yarın gece sana ailemi de anlatacağım... Ah, prensim, benim bütün ailemin başında maceralar, facialar, komediler ve neler! Tevekkeli mi benim muvazenem bozulmamış? Evvela üç tane intihar! Bir de cinnet var... Ben de ya delireceğim, ya intihar edeceğim... Gel yarın akşam bana... Fakat niçin bu kadar tekrar edip duruyorum, elbette gelirsin... Korkuyorum demek... Gelmemenden korkuyorum... Niçin? Şüphe ediyorum... Gel mutlaka... 'Odan' hazır... Ah bir gelip görsen... Kendini orada bulacaksın: İki yaşından bugüne kadar...'
Gece Vildan'a gitmedim...
Haftalarca ondan ses çıkmamıştı... Ebediyen sustuğuna ihtimal vermedim... Onu düşünmeğe çalışıyordum... Bu muammanın üstüne eğilmeye ve onu halletmeye de kalkmadım... Her karmakarışık mesele gibi Vildan hâdisesinin de şüphesiz nihayet basit bir hakikati vardı... Şu veya bu... Aslında her şey ne kadar sadedir ve zekâmız kendine yem bulmak için neler icat eder; bununla beraber, varlık, mademki eşyanın bizim içimizde aldığı mânadır, bu karışıklık da o sadelik kadar bir hakikattır... Fakat ben işi amelî tarafından kavrayarak basit farzettim, çünkü şüphesiz her şey farzettiğimiz gibidir; ve düşünmedim artık bu meseleyi... Unuttum...
Bu kalabalığın içinde yapayalnız hissetmektense Dünyanın bir ucunda tek başımayım Kir göstermeyen renkleriniz sizin olsun korkmaktansa Bulanıklığın tam içinde bir başımayım ...
can kırıkları değil miydi o şarkı?
sandım ki elimdeki cam kırıkları
ondan kanıyor için için...
sandım ki bırakınca geçecek..
sandım ki sarılacak iyileşecek..
ama değilmiş elimde tuttuğum cam kırıkları...
elimde tuttuğum yüreğimmiş..:(((
'Galaxy Express 999' (1979)
Rintaro
küçük ama derin yaralara neden olabilirler.
hele çıkarılmazlarsa, daha çok can yakarlar.
trt'de bir dizi var. adı cam kırıkları.
ipek tenolcay falan oynuyor.
Glassharmonica için Adagio (KV 617)
Yüreğim camdan yapılmıştı
Ve şimdi paramparça
Her taraf cam krıklarıyla doldu...
canımı acıtan ne kadar temizlersen temizle muhakkak bir parçası kalır.
...
Bir kere daha korktum... Nedir bu halim? Sokağa çıkarken, tramvayda ve yatakta içimi derin bir korku basıyor... Bazen geceyarıları uyanıyorum ve sebepsiz korkuyorum... Bilhassa yalnız kalmaktan... 'Sağken Ölüm' isminde on sene evvel bir hikâye yazmıştım, orada da bu korku var... Demek bende eski bir şey bu... Fakat o zamanlar bunu pek az duyardım... İki aydan beri hemen hergün... Bu bir hissikablelvuku mu? Yakında ölecek miyim? Daima içimde ani bir felaket zuhur edeceği korkusu uyanıyor... Ani bir felaket! Ve lüzumsuz ihtiyatlara müracaat ediyorum... Vildan'dan kaçmak lâzım... Bana bu kadın felâket getirecek... Mektubunu okumaktan bile korkuyorum, fakat merak da ediyorum...
Okumaya devam ettim:
'Her şeyin sadeliği altında ne müthiş kâbuslar... Bir cam parçasına bakarken bile onun şeffafiyeti arkasından öteki eşyayı değil, camın içinde, camın göze görünmeyen derinliklerinde facialar gizlendiğini hissetmemek kabil mi? Ne esrarengiz şey, bu cam! Değil mi arslan yürekli farem?
Çocukken elime cam kırıkları alır ve onlara saatlerce bakarak hülyalara dalardım... Başka çocukların da cama karşı hususî bir alâka taşıdığını gördüm... Camın içinde rüyalar var... Hele aynalar! Geceleyin aynaya bakmaktan korkardım... Halam bana demişti ki:
- Sakın geceleyin aynaya bakma, fenadır...
- Neden hala?
- İnsanın sonu fena olur...
Halbuki ben o zamana kadar, pek çok defalar geceleyin aynaya bakmıştım... Sonradan bakmadım ama baktıklarımın uğursuzluğundan kurtulabilecek miyim? Ben ne kadar bâtıl hislerle doluyum bilsen... Ne kadar inanırım böyle şeylere... Ah, kediler, kediler... Cins kedilerin ölümü... Ben cins miyim? Sen daha benim kim olduğumu bilmiyorsun... Yarın gece sana ailemi de anlatacağım... Ah, prensim, benim bütün ailemin başında maceralar, facialar, komediler ve neler! Tevekkeli mi benim muvazenem bozulmamış? Evvela üç tane intihar! Bir de cinnet var... Ben de ya delireceğim, ya intihar edeceğim... Gel yarın akşam bana... Fakat niçin bu kadar tekrar edip duruyorum, elbette gelirsin... Korkuyorum demek... Gelmemenden korkuyorum... Niçin? Şüphe ediyorum... Gel mutlaka... 'Odan' hazır... Ah bir gelip görsen... Kendini orada bulacaksın: İki yaşından bugüne kadar...'
Gece Vildan'a gitmedim...
Haftalarca ondan ses çıkmamıştı... Ebediyen sustuğuna ihtimal vermedim... Onu düşünmeğe çalışıyordum... Bu muammanın üstüne eğilmeye ve onu halletmeye de kalkmadım... Her karmakarışık mesele gibi Vildan hâdisesinin de şüphesiz nihayet basit bir hakikati vardı... Şu veya bu... Aslında her şey ne kadar sadedir ve zekâmız kendine yem bulmak için neler icat eder; bununla beraber, varlık, mademki eşyanın bizim içimizde aldığı mânadır, bu karışıklık da o sadelik kadar bir hakikattır... Fakat ben işi amelî tarafından kavrayarak basit farzettim, çünkü şüphesiz her şey farzettiğimiz gibidir; ve düşünmedim artık bu meseleyi... Unuttum...
...
Bu kalabalığın içinde yapayalnız hissetmektense
Dünyanın bir ucunda tek başımayım
Kir göstermeyen renkleriniz sizin olsun korkmaktansa
Bulanıklığın tam içinde bir başımayım
...