....... gerçekte bir sevinç, bir mutluluk yok değildir yüreklerimizde sevgiler umutlar yok değildir öyleyse neden çabuk küseriz birbirimize çabuk öfkeleniriz durup durup böyle hüzünlenmemiz neden anlamıyoruz da ondan mı yoksa bir bütün olduğunu mutluluğun umudun bir bütün olduğunu seziyor muyuz yalnızca baktıkca gelincik tarlalarına uzaktan öyle bir arada güzel yaşamanın lezzetini kanımızı tutuşturdukça gün günden buğusunu saldıkça bir tütün dumanı gibi yaktıkça genzimizi.
Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna Tenhaydı düşlerim, geceydi, çıkıp geldim işte Su ve ateş bir de gülünç yalnızlığım var sana Getirebildiğim, kokularını yitirmişti çünkü güller
Suyu dinle ateşi yak özledim demek bu
Parasız yatılı hüzünlerden ne kalır geriye Biraz Tamil biraz Türküz ayıptır söylemesi İntiharsa günahtır külliyen yasak bilirsin Pısırık bir ihtilal gibi getirdim sana bunları
Bir de belleğim, başıma bela hazin ve komik üstelik Hatırla eskiyen meydan saatini, çocukluğundur Tayyare pulları getirdim sana evden kaçışlarımı İstersen yok say bunları tespih de yapabilirsin
Beni vur saatin altında seni seviyorumdur bu
Şiir yazan bir adamın fotoğrafı var yanımda Kendini ölümlü sanıyor onu getirdim ganimettir Büyüdü büyülenerek, taşlayarak kovdu kabilesi onu Suyun öte yakasında yaşadı, Sisyphos dediler adına
Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna Ayna pusluydu bunca yıl nice sır taşımaktan Kırılmanın sesini duydum ve onu getirdim sana Unutulmaya geldim işte onarılmaya değil
Yapraklar düşmede bilinmez nerden, Gökkubbede uzak bahçeler bozulmuş sanki Yapraklar düşmede gönülsüz Ve geceler ağır dünyamız kopmuş gibi yıldızlardan Kaymada yalnızlığa Hepimiz düşmedeyiz, şu gördüğün el düşüyor Nereye baksan hep o düşüş Ama biri var ki bu düşenleri tutuyor yumuşak ve sonsuz.
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim. Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla Durup geceyi, onsuz daha engin geceyi Ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir cana Ne gelir elden, sevgim onu tutmadıysa Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana..
Yarım bir aşk, yarım bir dudaksın sıkıntılı ikindi yağmurlarında her yeni erkekten sonra daha erkeksin tuzlu inciler dolu kuş uçmaz mavisi gözlerinin.
Işıklara çarpıyorsun sokağa çıksan şehrin korkusu büyüyor pencerelerde. Avuntusu yok erkekli yatakların ne olur gitme daha kaybolacaksın.
Bir yanın şarkılar kan tutmaları öbür yanın. Gülerken iki kadeh arasında nasıl ağladığın anlatılmıyor. Ne olur bu kadar kendine saklanma.
Sen kapalı, mahzun odalarda kırık oyuncaklara karşı bir çocuk. Ürperiyorsun denizin çığlıklarını duydukça dudakların kaskatı öpüldükçe neden? Kaç ölüm tasarlıyorsun çıkmazında belli, yoruldun kendini denemekten.
Sensizliğin her günü zor, cumartesi daha Döndüğümde bir var bir yokmuşsun, masal En uzak noktamda, tam yakınımda, kılıç Zaman bazen tahtadır, içi çürür, cumartesi daha
Beni bana hapsettiler, seni sana, cumartesi daha Kimi sevsem tatile çıkmıştı anlam, ölgün lamba Söküp çıkartsam kalbimi, kalbine bağışlasam Seni seviyorum krallığında, cumartesi daha
Kuyu Bazen batarsın dibe, düşersin sessizliğinin çukuruna, bilinçli öfkeden uçurumunda, ve neredeyse geri dönemezsin, hayatının derinliklerinde karşılaştığın şeylerin kalıntısı var üstünde hâlâ.
Sevgilim, bulduğun nedir kapalı kuyunda? Yosunlar, bataklıklar, kayalıklar mı? Acılanmış ve yaralanmış olarak neler görürsün kör gözlerle?
Benimsin, kalmak istemezsin düştüğün kuyuda, bulmak istersin tepelerde senin için sakladığımı: şebnem damlalarıyla bir demet yasemin, uçurumundan daha da derin bir öpüş.
Korkma benden, yeniden düşme kendi kızgınlığına. Silkele seni yaralamaya gelen sözcüklerimi, ve bırak uçsun gitsin açık pencereden. Sen bir şey yapmaksızın geri gelecek beni yaralamak için, değil mi ki katı saniyeyle doldurulmuş, ve o saniye patlayacak göğsümde.
Gülümse bana, ey ışıltılı, yaralarsa ağzım seni. Ben peri masallarındaki o kör çoban değilim, fakat seninle toprağı, rüzgârı ve dağ dikenlerini paylaşan iyi bir oduncuyum.
Sen sev beni, gülümse bana, yardım et iyi olmama. Boşuna yaralama kendini bende, yaralama beni, yaralarsın çünkü kendini.
senin ülkende cüceler vardı boyları hüzünden kısalan donmuş gözyaşları kurumuş otlar ve adını anımsamadığım bir sürü hüzünlü şey vardı hüzün programlanmıştı bilgisayarlara bile babanın bir beyin cerrahının tamir çantası olduğu söylentisine gelince bence kuru iftira ama yukarılık kompleksini kimden kaptığı bilinmiyor annense bir şişenin içinde batık gemileri bekleyip durmuş yıllarca kiralık kardanadamlarla çıkmış küf rengi yolculuklara ve kadınlar hamamında ayyaş bir ayı gibi bayıldığı gün seni doğurmuş hiç yokken sen hesapta a benim caretta carettam a benim yürek vuruğum buna da şükür çünkü bir yılkı atı gibi bırakmışlar seni çocuk çocuk suluboya çıkmaz sokakta keyiflerine bakmışlar gelsin eğlence gitsin ça ça ça
sen küçücükmüşsün insanlara bakmışsın bakmışsın her yan sönük yıldızlar ormanı bir şeyleri sevmek istemişsin alışırken dünyaya dişlerini göstermişler kırmışlar termometreni insan insanın kurduymuş bre kesekağıdına sarmışlar seni narbülbülün kafese ayçiçeğin çöplüğe bir duvarın sıvası gibi dökülürken bana rastlamışsın dur demişsin dur hadi dur yaşamım sil baştan ben demişim
'severim severim sevmesine de seni eski bir hüzünle durmadan büyür içimde bir Girit yasemini'
yaklaşmışım ve deniz atmışım dudaklarımla dudaklarına
Çünkü, Utanır dalında yaprak, Rüzgarsız salınmaya, Ve kendini kaybeden akıl, Günlük tutan elindeki kalemden, Ağaçların dilinde aşk, Bahar düşmüş yollara,
Sağır zamanda körlenen düşleri, Keşfeder mavrasında dürtüler, Maskesi var demirden tozlanan, Kar yağmış Temmuz’a, Sessizliği öldürüyor ipek böceği, Çünkü yaşamaktır ölümden saldıran,
Serpilir polenlerden aşk’a, Kuğunun göl sefası, Kıpırdanır suyla birlikte, Elma yanaklardan daha çıplak, Kırağı düşer kötü zamana, Tortusu depreşir yalnızlığın, Eskizi çalınır yağmurun, Çökeltisi tuzlanır yarım yamalak,
Çünkü yaşamaktır hayat, Külünde geçmişin, İçimdeki içe doğurgan...
Lafımın dostusunuz çilemin yabancısı, Yokmudur sizin köyde çeken fikir sancısı,
Bu söz onun yüklendiği davanın büyüklüğünü ve bir o kadarda bu dava içerisinde olması gerekipte, sözden başka hiç bir getirisi olmayanları eleştirme mahiyetindedir..
'biliyorum matarada su torbada ekmek ve kemerde kurşun değil şiir ama yine de matarasında su torbasında ekmek ve kemerinde kurşun kalmamışları ayakta tutabilir'
çocuksundur işte kaç zamandır çocuk olduğun önemsiz,geceleri yalnızsındır üşüyorsundur,,yorgan üstünden düşüyodur belki onu üstüne örten bi el bile yoktur.kaçmak,tüm masalları unutmak,sığınmak ve ısınmak istersin...işte böyle bişey olmalı kelimelerden hayat kurmak
Her şeye boşver, dolu dolu yaşa. Madem ki bir aşkın var, ne güzel, tadını çıkar... Sanki ayıp bir şeymiş de utanıyormuşsun gibi yazmışsın bana... Her şeye boşver ve aşkı yaşa... İlle de büyük aşk olması gerekmez; yaşanan her aşk büyüktür, yeter ki tadını çıkarmasını bil... Çok büyük umutlar bağlama, yarını hiç düşünmeden, günü gününe sev, sevginin tadını çıkar... Sevgide geleceği düşünürsen aşkı, bombok edersin. Sakın haaa... Sonsuz, monsuz diye karşındakinin başını yeme... Her şeye boşver; öylesine sev ki, sevdiğini bile umursama, salt kendin için sev, bencilce yaşa aşkı, bütün maddesiyle... Yaşamdan elinde kala kala salt yaşadığın sevgiler kalır sonunda, ne şu, ne de bu... Bütün onlar, aşkı yaşamak için gerekli olan - ne yazık ki gerekli olan- gereklerdir. Aslolan aşktır yaşamda... Dolu dolu, dolu dizgin, zilzurna, saniye saniye aşkı yaşayarak sev... İki yıl, üç yıl sürecek diye umutlanıp enayilik etme... İster sürer, ister sürmez... Sen o anı yaşa yeter ki... Yitirdiğin zaman; yaşadıklarını kazanmış olacaksın... Sonunda elbet yitireceksin, ama yitireceğini hiç düşünme; çünkü aynı zamanda kazanmışsındır da... Anılar kazanıyorsun daha ne... İç o zaman, sarhoş ol... Yüce şeyler düşünme severken, sevgiyi berbat edersin; çünkü sevginin kendisinden daha yüce bir şey olamaz.. Aferin sana seviyorsan, seviliyorsan... Sakın kuşkulara kapılma. Karşındakini didikleme, yiyip bitirme... Türk gelenekleri, görenekleri öyle... Sakın bu aptallığı yapma... Severken yirmi yıl sonrasını değil, yirmi dakika sonrasını bile düşünme, sevinin içine edersin... An an yaşa, derin derin hem de... Afferin sana... Çok sevindim. İşe güce boşver. Artık sana ne Surname'yi, ne de başka şeyi soruyorum. Keyfince yaşa, sev... Sevildikçe sev, sevilmeyince de tastamam boşver ve o zaman o güzelim yalnızlığına sarıl... O yalnızlık ki, bütün sevgilerden daha güzeldir ve sonunda onun koynuna girmek için kendi kollarımızla kendimizi sararız... O zaman da hiç üzülmeyeceksin. Çünkü nasıl olsa, sığınacak bir yalnızlığımız var; günün birinde anamız bile bizi bırakır gider ama o yalnızlığımız, biz yaşadıkça bizi hiç bırakmaz... Severken bunları düşünme, lütfen yarınsız sev! Hadi, sevgiyle öperim. Yaşa sen! ...
Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.
34 Dün şarap bulmak için biraz yürüdüm. Ateş kenarında bir soluk gül gördüm. Dedim: Ne yaptın ki sen, yakarlar böyle? Dedi: Şu çimenlikte bir kere güldüm!
sizi şiir gibi ısıtacak, efkarınızı arttıracak(efkar:fikirler) , yeni ufuklar açacak, o eşsiz musıkîsiyle ruhunuzu sarıp sizi yeni iklimlere davet edecek, hem yaralarınızı size hatırlatacak hem de merhem olacak..varsa böyle bir dost gidin ona sığının...
ben ki gökyüzünün akşam kızıllığında bir şiire sığınmak nedir çok iyi bilirim...
.......
gerçekte bir sevinç, bir mutluluk yok değildir yüreklerimizde
sevgiler umutlar yok değildir
öyleyse neden çabuk küseriz birbirimize
çabuk öfkeleniriz
durup durup böyle hüzünlenmemiz neden
anlamıyoruz da ondan mı yoksa
bir bütün olduğunu mutluluğun
umudun bir bütün olduğunu
seziyor muyuz yalnızca
baktıkca gelincik tarlalarına uzaktan
öyle bir arada güzel
yaşamanın lezzetini
kanımızı tutuşturdukça gün günden
buğusunu saldıkça
bir tütün dumanı gibi yaktıkça genzimizi.
Edip CANSEVER
uzay boşluğuna sığmayan kalbin bir iki satira sığdığını hissetmek
Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin
Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin
Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin..
Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna
Tenhaydı düşlerim, geceydi, çıkıp geldim işte
Su ve ateş bir de gülünç yalnızlığım var sana
Getirebildiğim, kokularını yitirmişti çünkü güller
Suyu dinle ateşi yak özledim demek bu
Parasız yatılı hüzünlerden ne kalır geriye
Biraz Tamil biraz Türküz ayıptır söylemesi
İntiharsa günahtır külliyen yasak bilirsin
Pısırık bir ihtilal gibi getirdim sana bunları
Bir de belleğim, başıma bela hazin ve komik üstelik
Hatırla eskiyen meydan saatini, çocukluğundur
Tayyare pulları getirdim sana evden kaçışlarımı
İstersen yok say bunları tespih de yapabilirsin
Beni vur saatin altında seni seviyorumdur bu
Şiir yazan bir adamın fotoğrafı var yanımda
Kendini ölümlü sanıyor onu getirdim ganimettir
Büyüdü büyülenerek, taşlayarak kovdu kabilesi onu
Suyun öte yakasında yaşadı, Sisyphos dediler adına
Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna
Ayna pusluydu bunca yıl nice sır taşımaktan
Kırılmanın sesini duydum ve onu getirdim sana
Unutulmaya geldim işte onarılmaya değil
Kov beni kabilenden ama bekliyorum demek bu
Ahmet Telli
Yapraklar düşmede bilinmez nerden,
Gökkubbede uzak bahçeler bozulmuş sanki
Yapraklar düşmede gönülsüz
Ve geceler ağır dünyamız kopmuş gibi yıldızlardan
Kaymada yalnızlığa
Hepimiz düşmedeyiz, şu gördüğün el düşüyor
Nereye baksan hep o düşüş
Ama biri var ki bu düşenleri tutuyor yumuşak ve sonsuz.
Rainer Maria Rilke
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.
Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla
Durup geceyi, onsuz daha engin geceyi
Ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir cana
Ne gelir elden, sevgim onu tutmadıysa
Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana..
Pablo Neruda
'Beğenilen özelliklere sahip olmaz nasılsa diye,kimse duygularını yazmasın mı? '
Yarım bir aşk, yarım bir dudaksın
sıkıntılı ikindi yağmurlarında
her yeni erkekten sonra daha erkeksin
tuzlu inciler dolu
kuş uçmaz mavisi gözlerinin.
Işıklara çarpıyorsun sokağa çıksan
şehrin korkusu büyüyor pencerelerde.
Avuntusu yok erkekli yatakların
ne olur gitme
daha kaybolacaksın.
Bir yanın şarkılar
kan tutmaları öbür yanın.
Gülerken iki kadeh arasında
nasıl ağladığın anlatılmıyor.
Ne olur
bu kadar kendine saklanma.
Sen kapalı, mahzun odalarda
kırık oyuncaklara karşı bir çocuk.
Ürperiyorsun denizin çığlıklarını duydukça
dudakların kaskatı öpüldükçe neden?
Kaç ölüm tasarlıyorsun çıkmazında
belli, yoruldun kendini denemekten.
kadınlar çıkmazı..ahmet oktay
Sensizliğin her günü zor, cumartesi daha
Döndüğümde bir var bir yokmuşsun, masal
En uzak noktamda, tam yakınımda, kılıç
Zaman bazen tahtadır, içi çürür, cumartesi daha
Beni bana hapsettiler, seni sana, cumartesi daha
Kimi sevsem tatile çıkmıştı anlam, ölgün lamba
Söküp çıkartsam kalbimi, kalbine bağışlasam
Seni seviyorum krallığında, cumartesi daha
Cumartesi olsa hayat
içinde biz
Sensizlik ölüm gibi
Beni sensizliğe kaldırdılar
sensizliğin cumartesi../..oğuzhan akay
Desem Ki...
Cahit Sıtkı..
AYRILIK SEVDAYA DAHİL
Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum
Ayrılığımızı hisettiğim an demirler eriyor hırsımdan
Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
Çünkü ayrılanlar hala sevgili
Yanlızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
Su tozları yağıyor üstümüze
Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
Karanlık çöktü denize
Yanlızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin
Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
Yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak
Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına
Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle
Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
Hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm zehir zemberek AŞKIMIZ
Attila İLHAN
Kuyu
Bazen batarsın dibe, düşersin
sessizliğinin çukuruna,
bilinçli öfkeden uçurumunda,
ve neredeyse
geri dönemezsin, hayatının
derinliklerinde karşılaştığın
şeylerin kalıntısı var üstünde hâlâ.
Sevgilim, bulduğun nedir
kapalı kuyunda?
Yosunlar, bataklıklar, kayalıklar mı?
Acılanmış ve yaralanmış olarak
neler görürsün kör gözlerle?
Benimsin, kalmak istemezsin
düştüğün kuyuda, bulmak istersin
tepelerde senin için sakladığımı:
şebnem damlalarıyla bir demet yasemin,
uçurumundan daha da derin bir öpüş.
Korkma benden, yeniden düşme
kendi kızgınlığına.
Silkele seni yaralamaya gelen sözcüklerimi,
ve bırak uçsun gitsin açık pencereden.
Sen bir şey yapmaksızın
geri gelecek beni yaralamak için,
değil mi ki katı saniyeyle doldurulmuş,
ve o saniye patlayacak göğsümde.
Gülümse bana, ey ışıltılı,
yaralarsa ağzım seni.
Ben peri masallarındaki
o kör çoban değilim, fakat seninle
toprağı, rüzgârı ve dağ dikenlerini
paylaşan iyi bir oduncuyum.
Sen sev beni, gülümse bana,
yardım et iyi olmama.
Boşuna yaralama kendini bende,
yaralama beni, yaralarsın çünkü kendini.
Pablo Neruda
bir şiirin içine sığındım, ayrılıklar dinince haber verin..
Ağzında Girit Yasemini
senin ülkende cüceler vardı boyları hüzünden kısalan
donmuş gözyaşları
kurumuş otlar
ve adını anımsamadığım bir sürü hüzünlü şey vardı
hüzün programlanmıştı bilgisayarlara bile
babanın bir beyin cerrahının tamir çantası olduğu
söylentisine gelince
bence kuru iftira
ama yukarılık kompleksini kimden kaptığı bilinmiyor
annense bir şişenin içinde batık gemileri
bekleyip durmuş yıllarca
kiralık kardanadamlarla çıkmış küf rengi yolculuklara
ve kadınlar hamamında ayyaş bir ayı gibi bayıldığı gün
seni doğurmuş hiç yokken sen hesapta
a benim caretta carettam
a benim yürek vuruğum
buna da şükür
çünkü
bir yılkı atı gibi
bırakmışlar seni çocuk çocuk suluboya çıkmaz sokakta
keyiflerine bakmışlar gelsin eğlence gitsin ça ça ça
sen küçücükmüşsün
insanlara bakmışsın bakmışsın her yan sönük yıldızlar ormanı
bir şeyleri sevmek istemişsin alışırken dünyaya
dişlerini göstermişler
kırmışlar termometreni
insan insanın kurduymuş bre
kesekağıdına sarmışlar seni
narbülbülün kafese ayçiçeğin çöplüğe
bir duvarın sıvası gibi dökülürken bana rastlamışsın
dur demişsin dur hadi dur yaşamım sil baştan
ben demişim
'severim severim sevmesine de seni
eski bir hüzünle
durmadan büyür içimde bir Girit yasemini'
yaklaşmışım
ve deniz atmışım dudaklarımla dudaklarına
Akgün Akova
Çünkü,
Utanır dalında yaprak,
Rüzgarsız salınmaya,
Ve kendini kaybeden akıl,
Günlük tutan elindeki kalemden,
Ağaçların dilinde aşk,
Bahar düşmüş yollara,
Sağır zamanda körlenen düşleri,
Keşfeder mavrasında dürtüler,
Maskesi var demirden tozlanan,
Kar yağmış Temmuz’a,
Sessizliği öldürüyor ipek böceği,
Çünkü yaşamaktır ölümden saldıran,
Serpilir polenlerden aşk’a,
Kuğunun göl sefası,
Kıpırdanır suyla birlikte,
Elma yanaklardan daha çıplak,
Kırağı düşer kötü zamana,
Tortusu depreşir yalnızlığın,
Eskizi çalınır yağmurun,
Çökeltisi tuzlanır yarım yamalak,
Çünkü yaşamaktır hayat,
Külünde geçmişin,
İçimdeki içe doğurgan...
Birkan ASKAN
Lafımın dostusunuz çilemin yabancısı,
Yokmudur sizin köyde çeken fikir sancısı,
Bu söz onun yüklendiği davanın büyüklüğünü ve bir o kadarda bu dava içerisinde olması gerekipte, sözden başka hiç bir getirisi olmayanları eleştirme mahiyetindedir..
Ruhun şâd olsun, Şiirlerin babası.....
Hızırla kırk saat.
'biliyorum
matarada su
torbada ekmek
ve kemerde kurşun değil şiir
ama yine de
matarasında su
torbasında ekmek
ve kemerinde kurşun kalmamışları
ayakta tutabilir'
Hasan Hüseyin Korkmazgil
Karanlık bir gecenin, aydınlık bir yansıması kimi zaman...
Kendini ifade edebilme özgürlüğü...
çocuksundur işte kaç zamandır çocuk olduğun önemsiz,geceleri yalnızsındır üşüyorsundur,,yorgan üstünden düşüyodur belki onu üstüne örten bi el bile yoktur.kaçmak,tüm masalları unutmak,sığınmak ve ısınmak istersin...işte böyle bişey olmalı kelimelerden hayat kurmak
YAŞA! ...
Her şeye boşver, dolu dolu yaşa.
Madem ki bir aşkın var, ne güzel, tadını çıkar...
Sanki ayıp bir şeymiş de utanıyormuşsun gibi
yazmışsın bana...
Her şeye boşver ve aşkı yaşa... İlle de
büyük aşk olması gerekmez; yaşanan her aşk
büyüktür, yeter ki tadını çıkarmasını bil...
Çok büyük umutlar bağlama, yarını hiç düşünmeden,
günü gününe sev, sevginin tadını çıkar...
Sevgide geleceği düşünürsen aşkı,
bombok edersin. Sakın haaa...
Sonsuz, monsuz diye karşındakinin başını yeme...
Her şeye boşver; öylesine sev ki,
sevdiğini bile umursama, salt kendin için sev,
bencilce yaşa aşkı, bütün maddesiyle...
Yaşamdan elinde kala kala salt yaşadığın
sevgiler kalır sonunda, ne şu, ne de bu...
Bütün onlar, aşkı yaşamak için gerekli olan
- ne yazık ki gerekli olan- gereklerdir.
Aslolan aşktır yaşamda...
Dolu dolu, dolu dizgin, zilzurna, saniye saniye
aşkı yaşayarak sev...
İki yıl, üç yıl sürecek diye umutlanıp enayilik etme...
İster sürer, ister sürmez... Sen o anı yaşa yeter ki...
Yitirdiğin zaman; yaşadıklarını kazanmış olacaksın...
Sonunda elbet yitireceksin, ama yitireceğini hiç
düşünme; çünkü aynı zamanda kazanmışsındır da...
Anılar kazanıyorsun daha ne...
İç o zaman, sarhoş ol...
Yüce şeyler düşünme severken,
sevgiyi berbat edersin; çünkü sevginin
kendisinden daha yüce bir şey olamaz..
Aferin sana seviyorsan, seviliyorsan...
Sakın kuşkulara kapılma.
Karşındakini didikleme, yiyip bitirme...
Türk gelenekleri, görenekleri öyle...
Sakın bu aptallığı yapma...
Severken yirmi yıl sonrasını değil,
yirmi dakika sonrasını bile düşünme,
sevinin içine edersin...
An an yaşa, derin derin hem de...
Afferin sana...
Çok sevindim. İşe güce boşver.
Artık sana ne Surname'yi,
ne de başka şeyi soruyorum.
Keyfince yaşa, sev... Sevildikçe sev,
sevilmeyince de tastamam boşver ve
o zaman o güzelim yalnızlığına sarıl...
O yalnızlık ki, bütün sevgilerden daha güzeldir
ve sonunda onun koynuna girmek için
kendi kollarımızla kendimizi sararız...
O zaman da hiç üzülmeyeceksin.
Çünkü nasıl olsa, sığınacak bir yalnızlığımız var;
günün birinde anamız bile bizi bırakır gider
ama o yalnızlığımız, biz yaşadıkça bizi hiç bırakmaz...
Severken bunları düşünme, lütfen yarınsız sev!
Hadi, sevgiyle öperim.
Yaşa sen! ...
Aziz NESİN
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
34 Nolu Rubai
34
Dün şarap bulmak için biraz yürüdüm.
Ateş kenarında bir soluk gül gördüm.
Dedim: Ne yaptın ki sen, yakarlar böyle?
Dedi: Şu çimenlikte bir kere güldüm!
Ömer Hayyam
sizi şiir gibi ısıtacak, efkarınızı arttıracak(efkar:fikirler) , yeni ufuklar açacak, o eşsiz musıkîsiyle ruhunuzu sarıp sizi yeni iklimlere davet edecek, hem yaralarınızı size hatırlatacak hem de merhem olacak..varsa böyle bir dost gidin ona sığının...
şiire sığınmak güzeldir...