Şiiri bir din olarak görün. İnsan umutsuzluğunda, üzüntüsünde, zor zamanlarında nasıl sığınacak bir ilahi güç arayışına giriyorsa, şiirde bu zamanlarda seni anlayacak en sadık arkadaştır.
Şiire sığınınca dünyayla bağlantı kesiliyor. Ailen dahi herkes seni vurdumduymaz deli sanıyo. ve çokça sikayetçiler senden... Her şeye rağmen şiire sıgınmak haz veriyorsa insana tamamdır. şiire sığınan insandan zarar gelmez kendisine hariç....
Aç kapıları gardiyan ! Hüzün yüklenmiş gecenin, aydınlık sabahı var .. Yitirilmiş kederli yıllara inat, yaşanacak çocuk sevinçlerim var.. Kurak toprağa atılan tohum misali, baharı bekleyen düşlerim var...
Aç kapıları gardiyan ! Gözümden dökülen incilerin bayram sevinçleri var... Tüm olumsuzluklara inat, yaşanılacak güzel anılarım var..
Neriman Aytaç Gök - 08.01.2020 (Okuduğum bir şiirin kalemimden yansıması)
...onlar; Yalınkat adamlar kalabalık adamlar En yanlız kadınlara söz arasında Ya da boş gözlerle aralıksız En kötü sevgilerini sunuyorlar Bana gel sonra git bana gel
Aynı zil sesleriyle uyanmak uykulardan İki kara zeytin tanesi atıştırmak Hep aynı yollardan geçmek mi yaşamak? Bir masanın, bir tezgahın başında Tüketmek bir günü daha Hep aynı otobüslerde Yorgun yüzlere eklenmek mi? Akşamlarında bir kara kutuda Yitirmek mi anlamı Aynı saatlerinde yatıp gecelerin Hep aynı şeylere uyanmak mı?
Çekilebilir kılmak için yaşamı Çekilmez şeylerin tuzağına kapılmak mı? Erişmek varken dostlukların tadına Bir eşyanın boş düşüyle oyalanmak mı? Değil be kardeşim, değil Böylesi yaşamak değil!
Yaşamak.. Yeşermek bitkiler gibi Yaşamak.. Dönüşmek geleceğe Güçlü ellerle kavrayıp çelişkiyi Birlikte dövüşüp Birlikte büyütmek Geleceği..
Üç kişi girmiş sevda tüneline Yalnız iki kapısı varmış İlla ki birinin dışarıda kalması gerekiyormuş Onunda tek çaresi geldiği yolu geri dönüp Hayatının geri kalanını sürdürmesiymiş İki gövdesi kalınlar geçmiş kapıdan Son kalan da gariban mı gariban Sahte mi sahte gözleri İçinden geçenlerle, dışına vurdukları aşikar Zaman olmuş, külhan mı külhan bey Gelmiş kapısına garibanın, bilirmiş halini Gel demiş gel sevda tüneline gelde Bekçi ol
Üç kişi girmiş sevda tüneline Yalnız iki kapısı varmış İlla ki birinin dışarıda kalması gerekiyormuş Onunda tek çaresi geldiği yolu geri dönüp Hayatının geri kalanını sürdürmesiymiş İki gövdesi kalınlar geçmiş kapıdan Son kalan da gariban mı gariban Sahte mi sahte gözleri İçinden geçenlerle, dışına vurdukları aşikar Zaman olmuş, külhan mı külhan bey Gelmiş kapısına garibanın, bilirmiş halini Gel demiş gel sevda tüneline gelde Bekçi ol
Acılar dayanıklılığımızdır bizim Sevinçler yarına umudumuz Günler biraz zor gelse de Karanlıklar tanrısı söndüremez ateşimizi Sevinci biriktirir Kara gün cimriliğiyle Coşturur çayları Okyanusları köpürtürüz! Yüreğimizde, ellerimizde, bilincimizde Büyülü bir hüner var En derin acıları bile İnançlı bekleyişlere dönüştürürüz..
MADEM Kİ BU ÇOCUKLAR TÜRKAN MADEM Kİ BU ÇOCUKLAR SAYLAN...
Doğu’da bir köy gördüm dağların arasında, öyle mahzun, çaresiz, kalakalmış. Çıplak kavakları bile hüzünlü kalemler gibi kara saplanmış. Köyün ortasında bir okul Ve tezek sobasıyla ısınmaya çalışan çocuklar. Bir bıcırık kız, Yanında bir karamuk oğlan. Buz gibi elleri ama gözleri ahu, gözleri ceylan. Adın ne dedim kıza Dedi: Benim adım Türkan. Oğlan ekledi: Benimki de Saylan. Dedim; Dayan yüreğim dayan. Madem ki bu çocuklar Türkan Madem ki bu çocuklar Saylan Gelecek onlarındır, Gerisi yalan. Değişir bu düzen Döner bu devran
Nelere alışıyor insan; Ne alışamam dediklerine Ne unutulmuş vaatlere.. Ne hayatta yapmam, Yaptıramazlar dediklerine.. Ne görmezsem ölürüm deyip, Görmeyince ölmediklerine.. Nelere alışıyor insan; Alıştıkça şaşırdığı ne çok şeye..
Sevipte söyleyemediğim şarkılar var Bir dizesini asla hatırlayamadığım şiirler Keşke, keşke o ben olsaydım dediğim hikaye adamları Düşlerim var Uyandığımda yalnızca başını hatırladığım, Ve asla sonuna kadar görmeyi beceremediğim Bir kadın var düşümde, Tam dokunacakken uyandırıldığım .
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız Yalnız kederli yalnızlığımız da sıralı sırasız O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı Gittiler akşam olmadan ortalık karardı
Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara Geceler uzar hazırlık sonbahara
Oturmuşum bir başıma.. Yalnızlığıma, Orhan Veli dinletiyorum Oysa ne çok özlemişim çocukluğumu Ne çok izah edememişim kendimi.. Ahh şu yalnızlığım, Pekte kalabalığım..
Çok zaman kaybettim. Çok zaman ve biraz da ümit. Yaşamak bu galiba..
BABASIZ KIZLAR BALOSU "bu davette topuğunuzun ya da kanadınızın biri kırık olmalı bu şartı yerine getirmeyenler kırık ön dişler ya da deşik ciğerlerle de katılabilirler"
uzun hazırlıklardan geçtik biz uzakdiyarlara uçtuk: başka çaremiz yoktu babasız kızlar korosu: babamız bizi sevmedi çirkiniz! çirkiniz! zır deliyiz. güzeller güzeli şüphe kır kalbimi, alışığım ben yeşil gözleri babamın: gözleri zehirli yosunlardandır ince ince proje dokur, gürcü soğuk ve mağrur babamı hiç görmedim - ki onca yıldır
"bu baloya davetli kızlar babalarının cenazesinde bulunmayacaklar"
niye seveyim seni babalarının terk ettiği kızlar, kötülüklerinde cömert aşklarında hazin ve güvenilmezdirler
babasız kızlar korosu: babamız bizi sevmedi öyle birşey koptu ki içimizde bütün kötü kadınlar bizden sorulur kaçmayı biliriz biz en iyi ey cesur! ey sevgili! sıkıysa bak gözlerime taşa çeviririm seni, mum gibi eritirim çocukluk acıları pazılarımdır benim ah ben ne güçlü ne unutkanım bilemezsin.
"balomuz gece yarısını geçe başlayıp canımız isteyince biter"
kandırdur arabalarıyla dolanmayız biz cam kırıklarında dans etmek varken babasız kızlar korosu: küfredip kavga çıkarırız çirkiniz! çirkiniz! çirkiniz babamız bizi sevmedi cümlenizin hakkından geliriz yaralarımıza şap dökerek büyüttük kendimizi göçebeyiz; talan eder tüyeriz hayat, baskınımıza mazur bir davet yeridir arka kapıları tekmeler içeri gireriz yaklaşma yakarım, dumanını üflediğim gibi keyfime bakarım
ön kapıdan ve sırayla buyrun kibar hanımlar beyler babanız sizi sevdi de ne oldu? korkak, kör ve bok gibisiniz.
Güzel olan Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak Erimek yarını olmayan zamanlarda Durdurmak bir yerde bütün saatleri Bütün kuralları kırıp parçalamak Sonra varmak o yerlere Mevsimlere dur demek Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere Delicesine içmek Ve unutabilmek her şeyi ansızın Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak Güzel olan Sevmek seni Tanrılar gibi Seninle Tanrılaşmak...
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin Ne bu şehir kalacak Ne bu duygusuz sürü Bu korkunç kalabalık Her vapur seni getirecek bana Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim Kapılar sana açılacak Senin için söylenecek şarkılar Şiirler senin için yazılacak Her evde bir resmin Her meydanda bir heykelin olacak Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi Kopup ötelerden, ötelerden Yalnız bana geleceksin Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.
Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm Sende buldum erişilmez hazları Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan Duyguların en ölmezini sende duydum Susuzluğum dudaklarında dindi Yalnızlığım ellerinde Çoğu gün unuttum açlığımı Sende doydum...
İlk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun Anladım yaşadığımı her nefes alışta Seninle geçtim bütün zamanlardan Seninle var oldum Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.
Boynunda bir yer vardır, ben bilirim Ne zaman oradan öpsem, Değişir gözlerinin rengi Yanar dudakların, terler avuçların Dökülür kapkara aydınlık gibi Omuzlarına saçların Gitgide artar kalbinin vuruşları Bir musiki halinde dünyamı doldurur Ansızın bütün sesler kesilir Zaman durur Bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde Her gün seninle yeniden var oluruz Eriyip kaybolduğumuz yerde...
Sesini duymadığım gün Yaşanmış değil Açan çiçek değil Öten kuş değil Yüzünü görmediğim gün İçimde yıldızlar sönük Güneşler güneş değil Seni sevmediğim gün Seni anmadığım gün Olacak iş değil...
Her günüm seninle geçsin O güneşe en yakın Kimsenin varamayacağı bir dağ başında Uçsuz bucaksız uzak denizlerde İnsan ayağı değmemiş ormanlarda Uzaklarda, en uzaklarda O gemilerin uğramadığı limanlarda Işığım ol, alınyazım ol benim Vatanım ol, evim ol Yeter ki bir ömür boyu benim ol Her günüm seninle geçsin...
Ben yeni bir hayatın acemisiyim Bütün bildiklerim yeniden biçimleniyor Şiirim, hayatım yeniden, Son kötü günleri yaşıyorum belki İlk güzel günleri de yaşarım belki Kekre bir şey var bu havada Geçmişle gelecek arasında Acıyla umut arasında..
Bu hayatın karmaşasından, beşerlerinden, her türlü kötülüğünden ve dahi iyiliğinden de kaçmak, onunla paylaşmak her şeyi... Hiç kimseye anlatamayacağın, anlatsan anlamayacakları şeyleri düşünmek ve dökmek kağıda. Bir onunla konuşabilmek... Nazarımda budur şiire sığınmak
Şiiri bir din olarak görün. İnsan umutsuzluğunda, üzüntüsünde, zor zamanlarında nasıl sığınacak bir ilahi güç arayışına giriyorsa, şiirde bu zamanlarda seni anlayacak en sadık arkadaştır.
Şiire sığınınca dünyayla bağlantı kesiliyor. Ailen dahi herkes seni vurdumduymaz deli sanıyo. ve çokça sikayetçiler senden... Her şeye rağmen şiire sıgınmak haz veriyorsa insana tamamdır. şiire sığınan insandan zarar gelmez kendisine hariç....
Şiir, hayatın içinden bir kesit .. İnsan şiire sığınınca bir nev'i kendine sığınmış gibi oluyor sanki ...
Aç kapıları gardiyan !
Hüzün yüklenmiş gecenin, aydınlık sabahı var .. Yitirilmiş kederli yıllara inat, yaşanacak çocuk sevinçlerim var.. Kurak toprağa atılan tohum misali, baharı bekleyen düşlerim var...
Aç kapıları gardiyan !
Gözümden dökülen incilerin bayram sevinçleri var... Tüm olumsuzluklara inat, yaşanılacak güzel anılarım var..
Neriman Aytaç Gök - 08.01.2020
(Okuduğum bir şiirin kalemimden yansıması)
Duyuramadığın sesi yalnızca 'O' duyar...!
Gerisi yalan.......
....bugüne değin gidipte dönmediğim tek kapı
...kapa kapıları eşikteyim
Bana yalnız seni öğrettiler
gittiler.
... bugün de nurlar içinde yatsın Sennur Sezer hanımefendiye sığınalım.
...onlar;
Yalınkat adamlar kalabalık adamlar
En yanlız kadınlara söz arasında
Ya da boş gözlerle aralıksız
En kötü sevgilerini sunuyorlar
Bana gel sonra git bana gel
... Gülten'im Akın'ım
... "sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi
Bilmez ki sorsun,bilse sorardı".
....pek kıymetli bi şiirdir.
Böylesi Yaşamak Değil, Elif Çağlı
Aynı zil sesleriyle uyanmak uykulardan
İki kara zeytin tanesi atıştırmak
Hep aynı yollardan geçmek mi yaşamak?
Bir masanın, bir tezgahın başında
Tüketmek bir günü daha
Hep aynı otobüslerde
Yorgun yüzlere eklenmek mi?
Akşamlarında bir kara kutuda
Yitirmek mi anlamı
Aynı saatlerinde yatıp gecelerin
Hep aynı şeylere uyanmak mı?
Çekilebilir kılmak için yaşamı
Çekilmez şeylerin tuzağına kapılmak mı?
Erişmek varken dostlukların tadına
Bir eşyanın boş düşüyle oyalanmak mı?
Değil be kardeşim, değil
Böylesi yaşamak değil!
Yaşamak..
Yeşermek bitkiler gibi
Yaşamak..
Dönüşmek geleceğe
Güçlü ellerle kavrayıp çelişkiyi
Birlikte dövüşüp
Birlikte büyütmek
Geleceği..
Acı yonca bir insan, fikirleri var
Düşünceleri en az bu evren kadar
Hayalleri geniş geçmiyor zaman
Acı yonca bir insan, fikirleri yalan
Acı yonca bir insan, zihinlere kumar
Güneşli bir günde kar yağmasını umar
Yağmuru getiren gökyüzüne inat
Acı yonca bir insan, zihinlere duman
Acı yonca bir insan, dertlilere deva
Karşısına çıkar yüksek kurulu divan
Kimseden korkmaz gel sen buna inan
Acı yonca bir insan, dertlilere liman
Acı yonca bir insan
Çiğnerseniz ölürsünüz!
bir umudum sende anlıyor musun?????????¿
Sığındım en güzel şiirlerden biri..
Ay kanarmış güzel dostum
Artık bu şehirden gitmek gerekir
Sanma ki seni düşünen özel olsun
Kaçmak demek ölmek demektir ..
Sevda Tüneli
Üç kişi girmiş sevda tüneline
Yalnız iki kapısı varmış
İlla ki birinin dışarıda kalması gerekiyormuş
Onunda tek çaresi geldiği yolu geri dönüp
Hayatının geri kalanını sürdürmesiymiş
İki gövdesi kalınlar geçmiş kapıdan
Son kalan da gariban mı gariban
Sahte mi sahte gözleri
İçinden geçenlerle, dışına vurdukları aşikar
Zaman olmuş, külhan mı külhan bey
Gelmiş kapısına garibanın, bilirmiş halini
Gel demiş gel sevda tüneline gelde
Bekçi ol
Sevda Tüneli
Üç kişi girmiş sevda tüneline
Yalnız iki kapısı varmış
İlla ki birinin dışarıda kalması gerekiyormuş
Onunda tek çaresi geldiği yolu geri dönüp
Hayatının geri kalanını sürdürmesiymiş
İki gövdesi kalınlar geçmiş kapıdan
Son kalan da gariban mı gariban
Sahte mi sahte gözleri
İçinden geçenlerle, dışına vurdukları aşikar
Zaman olmuş, külhan mı külhan bey
Gelmiş kapısına garibanın, bilirmiş halini
Gel demiş gel sevda tüneline gelde
Bekçi ol
Antoloji'de göremediğim şiirlerden..
Acılar dayanıklılığımızdır bizim
Sevinçler yarına umudumuz
Günler biraz zor gelse de
Karanlıklar tanrısı söndüremez ateşimizi
Sevinci biriktirir
Kara gün cimriliğiyle
Coşturur çayları
Okyanusları köpürtürüz!
Yüreğimizde, ellerimizde, bilincimizde
Büyülü bir hüner var
En derin acıları bile
İnançlı bekleyişlere dönüştürürüz..
Elif Çağlı
.."bu gama düşmüş, başı dönmüş gönül
Hangisine giriftar?"
MADEM Kİ BU ÇOCUKLAR TÜRKAN MADEM Kİ BU ÇOCUKLAR SAYLAN...
Doğu’da bir köy gördüm
dağların arasında,
öyle mahzun, çaresiz,
kalakalmış.
Çıplak kavakları bile
hüzünlü kalemler gibi
kara saplanmış.
Köyün ortasında bir okul
Ve tezek sobasıyla ısınmaya çalışan çocuklar.
Bir bıcırık kız,
Yanında bir karamuk oğlan.
Buz gibi elleri
ama gözleri ahu, gözleri ceylan.
Adın ne dedim kıza
Dedi: Benim adım Türkan.
Oğlan ekledi: Benimki de Saylan.
Dedim;
Dayan yüreğim dayan.
Madem ki bu çocuklar Türkan
Madem ki bu çocuklar Saylan
Gelecek onlarındır,
Gerisi yalan.
Değişir bu düzen
Döner bu devran
Zülfü Livaneli
Nelere alışıyor insan;
Ne alışamam dediklerine
Ne unutulmuş vaatlere..
Ne hayatta yapmam,
Yaptıramazlar dediklerine..
Ne görmezsem ölürüm deyip,
Görmeyince ölmediklerine..
Nelere alışıyor insan;
Alıştıkça şaşırdığı ne çok şeye..
Sevipte söyleyemediğim şarkılar var
Bir dizesini asla hatırlayamadığım şiirler
Keşke, keşke o ben olsaydım dediğim hikaye adamları
Düşlerim var
Uyandığımda yalnızca başını hatırladığım,
Ve asla sonuna kadar görmeyi beceremediğim
Bir kadın var düşümde,
Tam dokunacakken uyandırıldığım .
Gelmezsen eğer mevsimi nereden bilecekler,
Sahil seni, rüzgar seni, akşam seni bekler..
Faruk Nafiz Çamlıbel.
Bugünün şiiri olması gerektiğini düşündüğüm şiir.
Mahur Beste
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımız da sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı
Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
Geceler uzar hazırlık sonbahara
Atilla İlhan
Oturmuşum bir başıma..
Yalnızlığıma, Orhan Veli dinletiyorum
Oysa ne çok özlemişim çocukluğumu
Ne çok izah edememişim kendimi..
Ahh şu yalnızlığım,
Pekte kalabalığım..
Çok zaman kaybettim.
Çok zaman ve biraz da ümit.
Yaşamak bu galiba..
BABASIZ KIZLAR BALOSU
"bu davette topuğunuzun ya da kanadınızın
biri kırık olmalı
bu şartı yerine getirmeyenler
kırık ön dişler ya da deşik ciğerlerle de
katılabilirler"
uzun hazırlıklardan geçtik biz
uzakdiyarlara uçtuk: başka çaremiz yoktu
babasız kızlar korosu:
babamız bizi sevmedi
çirkiniz! çirkiniz!
zır deliyiz. güzeller güzeli şüphe
kır kalbimi, alışığım ben
yeşil gözleri babamın: gözleri zehirli yosunlardandır
ince ince proje dokur, gürcü soğuk ve mağrur
babamı hiç görmedim - ki onca yıldır
"bu baloya davetli kızlar
babalarının cenazesinde bulunmayacaklar"
niye seveyim seni
babalarının terk ettiği kızlar, kötülüklerinde cömert
aşklarında hazin ve güvenilmezdirler
babasız kızlar korosu:
babamız bizi sevmedi
öyle birşey koptu ki içimizde
bütün kötü kadınlar bizden sorulur
kaçmayı biliriz biz en iyi
ey cesur! ey sevgili! sıkıysa bak gözlerime
taşa çeviririm seni, mum gibi eritirim
çocukluk acıları pazılarımdır benim
ah ben ne güçlü ne unutkanım bilemezsin.
"balomuz gece yarısını geçe başlayıp
canımız isteyince biter"
kandırdur arabalarıyla dolanmayız biz
cam kırıklarında dans etmek varken
babasız kızlar korosu:
küfredip kavga çıkarırız
çirkiniz! çirkiniz! çirkiniz
babamız bizi sevmedi
cümlenizin hakkından geliriz
yaralarımıza şap dökerek büyüttük kendimizi
göçebeyiz; talan eder tüyeriz
hayat, baskınımıza mazur bir davet yeridir
arka kapıları tekmeler içeri gireriz
yaklaşma yakarım, dumanını üflediğim gibi
keyfime bakarım
ön kapıdan ve sırayla
buyrun kibar hanımlar beyler
babanız sizi sevdi de ne oldu?
korkak, kör ve bok gibisiniz.
Ne zaman bilmiyorum da;
Vardır elbet her ölümün
Varoluş sancılarıyla yeniden
Bir doğuşa gebeliği...
Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
Erimek yarını olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak...
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
Ne bu şehir kalacak
Ne bu duygusuz sürü
Bu korkunç kalabalık
Her vapur seni getirecek bana
Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
Kapılar sana açılacak
Senin için söylenecek şarkılar
Şiirler senin için yazılacak
Her evde bir resmin
Her meydanda bir heykelin olacak
Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
Kopup ötelerden, ötelerden
Yalnız bana geleceksin
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.
Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
Sende buldum erişilmez hazları
Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
Duyguların en ölmezini sende duydum
Susuzluğum dudaklarında dindi
Yalnızlığım ellerinde
Çoğu gün unuttum açlığımı
Sende doydum...
İlk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
Anladım yaşadığımı her nefes alışta
Seninle geçtim bütün zamanlardan
Seninle var oldum
Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.
Boynunda bir yer vardır, ben bilirim
Ne zaman oradan öpsem,
Değişir gözlerinin rengi
Yanar dudakların, terler avuçların
Dökülür kapkara aydınlık gibi
Omuzlarına saçların
Gitgide artar kalbinin vuruşları
Bir musiki halinde dünyamı doldurur
Ansızın bütün sesler kesilir
Zaman durur
Bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
Her gün seninle yeniden var oluruz
Eriyip kaybolduğumuz yerde...
Sesini duymadığım gün
Yaşanmış değil
Açan çiçek değil
Öten kuş değil
Yüzünü görmediğim gün
İçimde yıldızlar sönük
Güneşler güneş değil
Seni sevmediğim gün
Seni anmadığım gün
Olacak iş değil...
Her günüm seninle geçsin
O güneşe en yakın
Kimsenin varamayacağı bir dağ başında
Uçsuz bucaksız uzak denizlerde
İnsan ayağı değmemiş ormanlarda
Uzaklarda, en uzaklarda
O gemilerin uğramadığı limanlarda
Işığım ol, alınyazım ol benim
Vatanım ol, evim ol
Yeter ki bir ömür boyu benim ol
Her günüm seninle geçsin...
Ümit yaşar oğuzcan
Ben yeni bir hayatın acemisiyim
Bütün bildiklerim yeniden biçimleniyor
Şiirim, hayatım yeniden,
Son kötü günleri yaşıyorum belki
İlk güzel günleri de yaşarım belki
Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında
Acıyla umut arasında..
Bu hayatın karmaşasından, beşerlerinden, her türlü kötülüğünden ve dahi iyiliğinden de kaçmak, onunla paylaşmak her şeyi... Hiç kimseye anlatamayacağın, anlatsan anlamayacakları şeyleri düşünmek ve dökmek kağıda. Bir onunla konuşabilmek... Nazarımda budur şiire sığınmak
Ben artık bulunduğun şehirden gittim,
İnsan kuş misali..
Sen hala
O kalabalık evde olmalısın,
Gelip gidenin çok mu bari?
Üzgünüm Leyla,
Dünya hali! ..
Behçet Necatigil