Kültür Sanat Edebiyat Şiir

bilmiyorum sizce ne demek, bilmiyorum size neyi çağrıştırıyor?

bilmiyorum terimi Renan Re tarafından tarihinde eklendi

  • Ayşe Ak
    Ayşe Ak

    BİLMİYORUM yarın ne olacağını.her gün hayatın bana açtığı pencerenin arkasında beni kimler,neyler,nasıl bekliyor.ama tüm bu bilinmezliklere inat bildiğim bir şey var.......

  • Soner Zengin
    Soner Zengin

    herhangi bir konu hakkında bihaber olmaktır bilmemek..

  • Scemal Eklemezler
    Scemal Eklemezler

    Öğrendiğim herşey bilmediğimi yüzüme vuran birer tokat, bilmemek nasıl tokat olur?
    - Acizliğimdir tokat olan,sınırları çizili, göremediim bir hat olmuş... her öğrendiimle mı açılıyor daha mı kapanıyor, gözlerim. her öğrendiğimle aydınlanıyor mu kararıyor mu dünyam... yine etrafımda dönen o acizlik, aklımı karıştıran.

  • Osman
    Osman

    öğrenmiş oldun...!

  • Mâi Eflatun
    Mâi Eflatun

    hiçbirşey bilmeyen insanın, bu bilmeyişini bilmesine dair de olsa beyninde bir doğru düşünce vardır aslında...

    bilmemelerin doğruya varışı da güzel...

    .....

  • Nevi Gazel
    Nevi Gazel

    sanırım insanların en büyük hatalarından biri bunu söyleyememek.
    bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.öğrenmeli artık bunu..
    (kendime de söylüyorum bunları aynı zamanda)

  • Gani Kapicigil
    Gani Kapicigil

    insanı büyük belalardan kurtarabilecek güzel bir kelime...

    BİL-Mİ-YO-RUUUUM.....o kadar

  • Yağmur Deniz
    Yağmur Deniz

    bilmiyorum demek bi anlamda kaçmak uzaklaşmak..saklamak veya zorlamak bilmemek hem üzücü hemde mutlu edici bi kavram herseyi bilmek daha acı değilmi bunu bence dengelemek lazım ve bence suan herkes dngeliyor bunları..buda güzel bi yetenek olsa gerek şimdilk bu kadar

  • Ece Özdemir
    Ece Özdemir

    Şu yaşadıklarım niye bu kadar acı verdi bilmiyorum...

  • Gül Solmaz
    Gül Solmaz

    10 saniye sonra neler olacağını? ? ?

  • Serif
    Serif

    valaa bu keliimeyii sıkçaa kullanııyooruum amaa anlamıını hiç bilmiiyoruum.

  • Betül Paköz
    Betül Paköz

    size cevap veremem yada öğrenmek istemiyorum demektir bence herkesin bilmediği bişeyler elbette vardır ama önemli olan birileri bilmediğimiz bişeyler sordunda onu bi şekilde öğrenmeliyiz bence zaten herkes bildimiz bişeyleri sorarsa yeni bişeyler öğrenemeyiz ki

  • Atakan Kartaltepe
    Atakan Kartaltepe

    ...ama bir şey bilmediğimi biliyorum hiç değilse...

  • Derya Derya
    Derya Derya

    nolcak benim bu halim? ?

  • Evren Değirmen
    Evren Değirmen

    ögretiriz :)))

  • Nihan Koçyiğit
    Nihan Koçyiğit

    bilmek de istemiyorum.

  • Serhat Avcı
    Serhat Avcı

    Üzülme kardeşim bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıppp...

  • Osman
    Osman

    ulennn mati varmişkunn

  • Ünal
    Ünal

    bende bilmiyorum

  • Mustafa Yıldırım
    Mustafa Yıldırım

    ilmin üçte biriymiş 'bilmiyorum' diyebilmek.

  • Nehet Öz
    Nehet Öz

    kabullenemediğimiz....
    ama gerçek olan...

  • Hakan Çalışkan
    Hakan Çalışkan

    Neden bilmiyorum? ? ?

  • Yaşam Aslan
    Yaşam Aslan

    çok kötü bir durum yaaaaaaa.....

  • Şule Yılmaz
    Şule Yılmaz

    Vallahi I dont know

  • Yaşam Aslan
    Yaşam Aslan

    Bilmiyorum seninle sonumuz ne olacak
    Belki bu aşk ölümsüz belki yarım kalacak

    Hergün değişiyorsun
    Avutuyorsun beni
    Bir bilmece gibisin
    Çözemedim ben seni

    Seninle başım dertte
    Ne yapsam bilmiyorum
    Canımdan bir parçasın
    Söküp atamıyorum.......

  • Murat Topçu
    Murat Topçu

    ben de

  • ?
    ?

    'Lâedrî' ye bayıldım, şiir gibi kelime.

    Lâedrî
    Lâedrî
    Lâedrî

  • ?
    ?

    Bilinmeyen besteciler

    Türk musıkisi camiasında sıkça yapılan bir şakadır. Bu işten pek anlamayan birine “En üretken bestecimiz kimdir? ” diye sormuşlar. Sorunun muhatabı cevabı bilemeyince de verilen cevap “Lâedrî Efendi’dir”. Ama “Lâedrî Efendi de kim? ” sorusuna yanıt yoktur. Çünkü böyle bir kişi yoktur, hiç olmamıştır. Şakanın maksadı sadece birini –amiyane tabiriyle– “işletmektir”.

    Peki nedir bu Lâedrî Efendi? Lâedrî kelimesi Arapçada “bilinmeyen, tanınmayan” anlamına geliyor. Bestecisi bilinmeyen eserler de elbette ki Lâedrî Efendi tarafından bestelenmişlerdir. Mesele bundan ibarettir. Eski güfte mecmualarında bu sözcüğe sık sık rastlanır. Bazı eserlerin künyesi örneğin ‘’’Mâhur Beste, Usûlü Fahte, Lâedrî” şeklinde geçer. Yani eserin makamı ve usûlü bellidir, ama bestecisi bilinmiyordur. Bestecinin adı bilindiğinde ise başlık şöyle olabilir: “Mâhur Beste, Usûlü Zencir, Dilhayat Kalfa”.

    Yirminci yüzyılın başlarından itibaren faaliyet göstermiş olan belli başlı Türk musıkisi nota yayıncılarında da “Lâedrî’’ sözcüğü kullanılır. Şamlı Selim ve İskender’in, Udî Arşak’ın yayınladığı nota fasiküllerinde ve yaprak notalarında sık sık sağ üst başta “Lâedrî”yi görürüz. Rauf Yekta Bey’in başkanlığındaki heyet tarafından 1923–30 yıllarında Darülelhan’da yayınlanan külliyatta da bu terime yer veriliyor gerektiğinde.

    Peki bu hayâlî Lâedrî Efendi’nin besteleri çok mudur, yani geleneksel Osmanlı/Türk musıkisi repertuarında bestecisi bilinmeyen eserlerin adedi nedir? Bunlar hem çoktur hem de az. Yani “Lâedrî Efendi” en üretken bestecidir; ama nihai olarak eserlerinin sayısı toplam repertuarın yüzde birine ancak ulaşır. Bence şaşırtıcı olan zaten bu tür eserlerin çokluğu değil, bilâkis göreli olarak azlığıdır. Bunların sayısı çok, ama önemleri az.

    Tüm Ortadoğu ve İslâm musıki gelenekleri arasında bu özelliğe sahip tek köklü musıki geleneği bizimkidir. Bizim klâsik musıki geleneğimizde anonim eser pek azdır. Özgün bir Osmanlı/Türk musıki geleneğinin oluştuğu on altıncı yüzyıl ortalarından bu yana, bestelenmiş eserler hep bestecilerinin adlarıyla birlikte kuşaktan kuşağa aktarıldılar. On altıncı yüzyıl sonlarındaki Şerif’i, Saatçi Muzaffer’i Sütçüzâde İsa’yı bu sayede tanıyor, bazı eserlerini bilebiliyor, repertuara katkılarını tartabiliyoruz.

    Oysa ne Arap ne de Fars musıki geleneklerinde böyle bir durum var. O musıki alanlarında bestecisinin kimliği bilinebilen en “eski” eser on dokuzuncu yüzyıl sonlarından öncesine gidemez. Örneğin Mısır’da bir Seyyid Derviş (1892– 1923) ve Muhammed Osman (1855–1900) , Tunus’ta bir Ahmed el–Vâfi (1850–1921) kimlikleri tespit edilip eserleri teşhis edilebilen en eski bestecilerdir. Onlardan önceki bestecilerin adları bilinmez. İran müziğinde de yirminci yüzyıl öncesine aidiyeti kesin olarak tespit edilebilen bir repertuar yoktur. Eski musanniflerin adı tamamen kayıptır. Diğer bir deyişle, buralarda geleneksel müzikler bütünüyle anonimdir, istisnasız bütün eserleri “Lâedrî Efendi” bestelemiştir. Tek tek eserlerin sahipleri bilinmez, bilinemez. Ne İran “tasnif”lerinin, ne Şam, Kahire, Halep ya da Bağdat’ın meşhur “muvaşşah”larının, ne de Kuzey Afrika (Fas, Tunus, Cezayir) “nevbet”lerinin bestecileri bellidir. İsimler, kişilikler, kişisel üslûplar silinmiş, eserler anonimleşmiştir. Bestelerin hepsi “beste–yi kadîm”dir (eski beste) oralarda.

    Oysa Osmanlı/Türk musıki evreninde kesinlikle böyle bir şey olmamış, tâ on altıncı yüzyıldan bu yana musıki eserleri bestecilerinin imzasını taşımaya devam ederek bugüne gelmişlerdir. O zaman da, elbette, şu soruyu sormak gerekiyor: Musıki geleneğimizi yüzyıllar boyunca komşularından ayırt eden, farklılaştıran özellikler nelerdi?

    07.07.2002

    Yazarımızın E-Postası: [email protected]

  • Oguzcan Demir
    Oguzcan Demir

    bazen herşeyi bildiğimi sanırım ama gerçekte ben çok az şey bilirim
    önemli olan çok şey bilmekmidir yoksa azda olsa bildiğinle faydalı şeyler yapmakmıdır
    kısacası bilmiyorum

  • Oguzcan Demir
    Oguzcan Demir

    kapalı kapılar ardındaki saklı dünyaları sapık mıyım ben bilmiyorum