Bazen basîretteki temâşâ zevki firâsetle ayrı bir derinliğe ulaşır ki, o zaman idrâk 'te'vîlü'l-ehâdîs'e (eşyânın melekûtî yönlerine nüfuz ve hâdiselerin yorumuna) uyanır ve ruh, üç buudlu şu mekânda, birkaç buudu birden yaşamaya başlar. Derken vicdan, varlığın gören gözü, atan nabzı ve kavrayan aklı olur.
Sezme, anlama mânâlarına gelen firâset, idrâkin iz'ânlaşması ve basîretin daha da derinleşmesi demektir. Hak nurunun tecellisine açık firâsetli gözler, gölgelere aldanmayan öyle ay yüzlülerdir ki, basîretlerinin nuruyla en karanlık zeminde dahi her şeyi apaçık görür, iltibasları aşar, benzerliklere aslâ takılıp kalmaz.. cüz'iyyâtın esiri olmaz.. kamışın içinde şekeri, suyun ruhunda oksijen ve hidrojeni birden müşâhede ve idrâk eder ve gönlü hep 'fark' ikliminde dolaşır.
İnsan sîmâsından kâinat çehresine kadar her nokta, her kelime, her satırإ ِ ن َ ّ ف ِ ي ذ َ ل ِ ك َ ل َ آ ي َ ا ت ٍ ل ِ ل ْ م ُ ت َ و َ س ِ ّ م ِ ي ن َ 'Elbette bunda basîret ve firâseti olanlar için ibretler vardır.'[4] gölgesinde seyahat edenlere çok mânâlı birer lâfız, hatta birer kitaptır.ا ِ ت َ ّ ق ُ و ا ف ِ ر َ ا س َ ة َ ا ل ْ م ُ ؤ ْ م ِ ن ِ ، ف َ إ ِ ن َ ّ ه ُ ي َ ن ْ ظ ُ ر ُ ب ِ ن ُ و ر ِ ا ل ل ه ِ 'Mü'minin firâsetinden korkun ve titreyin. Çünkü o, Allah'ın nuruyla nazar eder.'[5] sırrıyla her tarafı görebilecek bir tarassut noktasına oturmuş bu yüksek kâmetler, eşyânın hakikatiyle temasa geçer, varlığın perde arkası itibarıyla gerçek çehresine muttali olur, her şeyin hakikî yüzünü kavrayıp ortaya koyarak hâdiselerin yüzlerine nur saçar.. ve ömrünü karadelikler etrafında geçirenlere rağmen hep firdevsî yamaçlarda zevkten zevke koşar dururlar.
Gözleri firâsetle açılıp-kapanan bir rûhun nazarında, varlık, yaprak yaprak bir kitap, canlı-cansız bütün eşyâ bin bir mânâ ile ışıldayan kelimeler, varlığın çehresi ve insanların sîmâları da aldatmayan birer beyân olur. Gönül erleri o kitabın tekvînî âyetlerinden, o âyetlerin nur-efşân cümlelerinden, her gözün göremediği, her kulağın işitemediği öyle şeyler duyar, öyle şeyler görürler ki, en muhteşem dimağlar dahi bunların tasavvurundan âciz kalır. Her mü'minin derecesine göre, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiçbir insanın tasavvur edemeyeceği sürprizleri, onlar her lâhza burada duyar, sezer ve zevk ederler.
Basar, Allah'ın nur-efşân bir sıfatıdır; her müstaidin basîreti de ن َ ح ْ ن ُ ق َ س َ م ْ ن َ ا ب َ ي ْ ن َ ه ُ م ْ 'Aralarında taksimi yapan Biziz.'[1] mîzânıyla bu ilâhî sıfattan hissesi ölçüsündedir. Böyle kaderî bir tecellide en büyük hisse ile, bu lâhûtî kaynaktan kana kana istifâde edip, sonra da rûhunun ilhâmlarını, arkasında saf bağlamış bendelerinin sînelerine boşaltma mazhariyetinin biricik sîmâsı, Hak tecellilerinin mücellâ âyinesi Hz. Muhammed (s.a.s.) 'dir ve bu mevzuda O'nun eşi-menendi yoktur.ق ُ ل ْ ه َ ذ ِ ه ِ س َ ب ِ ي ل ي ِ أ َ د ْ ع ُ و ا إ ِ ل َ ى ا ل ل ه ِ ع َ ل َ ى ب َ ص ِ ي ر َ ة ٍ أ َ ن َ ا و َ م َ ن ِ ا ت َ ّ ب َ ع َ ن ِ ي 'De ki: İşte benim yolum! Ben Allah'a -körü körüne değil- basîret üzere davet ediyorum.. bana tâbi olanlar da öyle...'[2] beyânı, Nebîler Sultanı ve arkasındakilerin bu ilâhî mevhibe ve onun vâridâtından istifâdelerinin hususiyet ve azametine işâret etmektedir.
Bu ışıktan idrâk sayesindedir ki, miracın kutlu yolcusu, idrâksizler için hemen her zaman, anlaşılmaz bir 'amâ' sanılan varlığın perde arkasını, bir solukta gezip gördü.. bir kitap gibi mütâlaa etti..iman rükünlerinin misâlî levhalarının sergilendiği gayb yamaçlarında dolaştı.. kader kalemlerinin yürekleri hoplatan nağmeleriyle ürperdi.. hûri-gılman teşrifatçılığına uğrayıp geçti.. 'ne mekân var ânda, ne arz u semâ...' duygularının mûsikîleştiği noktada ق َ ا ب َ ق َ و ْ س َ ي ْ ن ِ أ َ و ْ أ َ د ْ ن َ ى 'İki yay arası kadar, hatta daha da yakın...'[3] nefehâtiyle istikbâl edildi ve armağanlandırıldı..
Sözlüklerin; idrâk, fetânet, delil ve şâhit kelimeleriyle karşılamaya çalıştıkları basîret, kâmus ve ta'rifât kitaplarında: 'Kalb gözünün açıklığı, idrâk genişliği, daha başlangıçta iken neticeyi görüp-sezme ve yarınları bugünle beraber değerlendirebilme melekesi' olarak tarif edilmiştir.
Gönül erlerinin muhâverelerinde basîret, bir başka derinlik ve ihâtaya ulaşır. Şöyle ki; o, tefekkür ve ilhâmın rehberliğinde biricik irfan kaynağı, eşyânın hakikatini kavramada rûhun ilk idrâk mertebesi; aklın, renk, şekil ve keyfiyetlere takılıp kaldığı noktalarda, rûhî değerleri görüp tesbit eden bir vicdânî şuur ve ilâhî tecellilerle nurlanıp Zât-ı Ulûhiyetin ünsiyeti ziyâsıyla sürmelenmiş öyle bir idrâktir ki, idrâklerin yalın ayak, baş açık hayâllerle yorulup bîtâp düştükleri vâdilerde o, delil ve şâhide ihtiyaç duymadan eşyânın perde arkası sırlarıyla halvet olur ve aklın şaşkın şaşkın dolaştığı yerlerde gider hakikatler hakikatine ulaşır.
Basiret gormek, gorme islevi, gorus, demektir B S R dan turemis Arapca sozcuktur. Arapca da Rae (Yera) anlamida buna yakindir. Turkcede ileri gorusluluk objektif muhakeme olarak kullanilir.
Bedenin ışığı (Mat.5:15; 6Mat.5:22-23) 33«Hiç kimse kandil yakıp onu gizli bir yere ya da tahıl ölçeği altına koymaz. Tersine, içeri girenler ışığı görsünler diye onu kandilliğe koyar. 34Bedenin ışığı gözdür. Gözün sağlamsa, tüm bedenin de aydınlık olur. Gözün bozuksa, bedenin de karanlık olur. 35Öyleyse dikkat et, sendeki `ışık' karanlık olmasın. 36Eğer bütün bedenin aydınlık olur ve hiçbir yanı karanlık kalmazsa, kandilin seni ışınlarıyla aydınlattığı zamanki gibi, bedenin tümden aydınlık olur.»
Hayat o kadar olduğu gibi akmak eğiliminde ki, bazen size hiç yapmayacağınızı düşündüğünüz şeyleri bile şıp diye yaptırtıyor. Sonra da aklı evvel olan bizlere 'basiretim bağlandı işte' dedirtiyor.
yusuf-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne) .
De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”
Kelime anlamı, ‘’’olanları, olacakları ve gerçeği görebilme, sezebilme ve buna uygun davranabilme kabileyeti’’’, sağduyu sahibi olma demektir.
Tasavvuftaki anlamı ise, ‘’’eşyanın ve hadislerin iç yüzünü ve gerçek mahiyetini görmek, olayları kalp gözü ile idrak etmektir’’’. Bu anlamda basiret sahibi olabilmek için önce kalbi temiz tutmak, düşmanlıklardan, dunyevi heveslerden temizlenmek gerekir. Bu da ciddi bir mürşidin yardımı ile olur. Basiret sahibi insan önce kendi kusurlarını görür, ayıplarını bilir ve onlardan kurtulmak için çalışır.
Bazen basîretteki temâşâ zevki firâsetle ayrı bir derinliğe ulaşır ki, o zaman idrâk 'te'vîlü'l-ehâdîs'e (eşyânın melekûtî yönlerine nüfuz ve hâdiselerin yorumuna) uyanır ve ruh, üç buudlu şu mekânda, birkaç buudu birden yaşamaya başlar. Derken vicdan, varlığın gören gözü, atan nabzı ve kavrayan aklı olur.
Sezme, anlama mânâlarına gelen firâset, idrâkin iz'ânlaşması ve basîretin daha da derinleşmesi demektir. Hak nurunun tecellisine açık firâsetli gözler, gölgelere aldanmayan öyle ay yüzlülerdir ki, basîretlerinin nuruyla en karanlık zeminde dahi her şeyi apaçık görür, iltibasları aşar, benzerliklere aslâ takılıp kalmaz.. cüz'iyyâtın esiri olmaz.. kamışın içinde şekeri, suyun ruhunda oksijen ve hidrojeni birden müşâhede ve idrâk eder ve gönlü hep 'fark' ikliminde dolaşır.
İnsan sîmâsından kâinat çehresine kadar her nokta, her kelime, her satırإ ِ ن َ ّ ف ِ ي ذ َ ل ِ ك َ ل َ آ ي َ ا ت ٍ ل ِ ل ْ م ُ ت َ و َ س ِ ّ م ِ ي ن َ 'Elbette bunda basîret ve firâseti olanlar için ibretler vardır.'[4] gölgesinde seyahat edenlere çok mânâlı birer lâfız, hatta birer kitaptır.ا ِ ت َ ّ ق ُ و ا ف ِ ر َ ا س َ ة َ ا ل ْ م ُ ؤ ْ م ِ ن ِ ، ف َ إ ِ ن َ ّ ه ُ ي َ ن ْ ظ ُ ر ُ ب ِ ن ُ و ر ِ ا ل ل ه ِ 'Mü'minin firâsetinden korkun ve titreyin. Çünkü o, Allah'ın nuruyla nazar eder.'[5] sırrıyla her tarafı görebilecek bir tarassut noktasına oturmuş bu yüksek kâmetler, eşyânın hakikatiyle temasa geçer, varlığın perde arkası itibarıyla gerçek çehresine muttali olur, her şeyin hakikî yüzünü kavrayıp ortaya koyarak hâdiselerin yüzlerine nur saçar.. ve ömrünü karadelikler etrafında geçirenlere rağmen hep firdevsî yamaçlarda zevkten zevke koşar dururlar.
Gözleri firâsetle açılıp-kapanan bir rûhun nazarında, varlık, yaprak yaprak bir kitap, canlı-cansız bütün eşyâ bin bir mânâ ile ışıldayan kelimeler, varlığın çehresi ve insanların sîmâları da aldatmayan birer beyân olur. Gönül erleri o kitabın tekvînî âyetlerinden, o âyetlerin nur-efşân cümlelerinden, her gözün göremediği, her kulağın işitemediği öyle şeyler duyar, öyle şeyler görürler ki, en muhteşem dimağlar dahi bunların tasavvurundan âciz kalır. Her mü'minin derecesine göre, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiçbir insanın tasavvur edemeyeceği sürprizleri, onlar her lâhza burada duyar, sezer ve zevk ederler.
Basar, Allah'ın nur-efşân bir sıfatıdır; her müstaidin basîreti de ن َ ح ْ ن ُ ق َ س َ م ْ ن َ ا ب َ ي ْ ن َ ه ُ م ْ 'Aralarında taksimi yapan Biziz.'[1] mîzânıyla bu ilâhî sıfattan hissesi ölçüsündedir. Böyle kaderî bir tecellide en büyük hisse ile, bu lâhûtî kaynaktan kana kana istifâde edip, sonra da rûhunun ilhâmlarını, arkasında saf bağlamış bendelerinin sînelerine boşaltma mazhariyetinin biricik sîmâsı, Hak tecellilerinin mücellâ âyinesi Hz. Muhammed (s.a.s.) 'dir ve bu mevzuda O'nun eşi-menendi yoktur.ق ُ ل ْ ه َ ذ ِ ه ِ س َ ب ِ ي ل ي ِ أ َ د ْ ع ُ و ا إ ِ ل َ ى ا ل ل ه ِ ع َ ل َ ى ب َ ص ِ ي ر َ ة ٍ أ َ ن َ ا و َ م َ ن ِ ا ت َ ّ ب َ ع َ ن ِ ي 'De ki: İşte benim yolum! Ben Allah'a -körü körüne değil- basîret üzere davet ediyorum.. bana tâbi olanlar da öyle...'[2] beyânı, Nebîler Sultanı ve arkasındakilerin bu ilâhî mevhibe ve onun vâridâtından istifâdelerinin hususiyet ve azametine işâret etmektedir.
Bu ışıktan idrâk sayesindedir ki, miracın kutlu yolcusu, idrâksizler için hemen her zaman, anlaşılmaz bir 'amâ' sanılan varlığın perde arkasını, bir solukta gezip gördü.. bir kitap gibi mütâlaa etti..iman rükünlerinin misâlî levhalarının sergilendiği gayb yamaçlarında dolaştı.. kader kalemlerinin yürekleri hoplatan nağmeleriyle ürperdi.. hûri-gılman teşrifatçılığına uğrayıp geçti.. 'ne mekân var ânda, ne arz u semâ...' duygularının mûsikîleştiği noktada ق َ ا ب َ ق َ و ْ س َ ي ْ ن ِ أ َ و ْ أ َ د ْ ن َ ى 'İki yay arası kadar, hatta daha da yakın...'[3] nefehâtiyle istikbâl edildi ve armağanlandırıldı..
Sözlüklerin; idrâk, fetânet, delil ve şâhit kelimeleriyle karşılamaya çalıştıkları basîret, kâmus ve ta'rifât kitaplarında: 'Kalb gözünün açıklığı, idrâk genişliği, daha başlangıçta iken neticeyi görüp-sezme ve yarınları bugünle beraber değerlendirebilme melekesi' olarak tarif edilmiştir.
Gönül erlerinin muhâverelerinde basîret, bir başka derinlik ve ihâtaya ulaşır. Şöyle ki; o, tefekkür ve ilhâmın rehberliğinde biricik irfan kaynağı, eşyânın hakikatini kavramada rûhun ilk idrâk mertebesi; aklın, renk, şekil ve keyfiyetlere takılıp kaldığı noktalarda, rûhî değerleri görüp tesbit eden bir vicdânî şuur ve ilâhî tecellilerle nurlanıp Zât-ı Ulûhiyetin ünsiyeti ziyâsıyla sürmelenmiş öyle bir idrâktir ki, idrâklerin yalın ayak, baş açık hayâllerle yorulup bîtâp düştükleri vâdilerde o, delil ve şâhide ihtiyaç duymadan eşyânın perde arkası sırlarıyla halvet olur ve aklın şaşkın şaşkın dolaştığı yerlerde gider hakikatler hakikatine ulaşır.
Bakmadan görmek, duymadan anlamak...
Basiret, kalp gözü ile görmek, gönül gözü açık bulunmak.
Basireti bağlanana ben bile birşey yapamam demiş biri ama kim bilmiyorum.
Algilanan seyleri gözlerle degilde, bilincle görüp degerlendirmeye basiret denir.Göz görür, basiret ise görünenin sirrina erer, buna eskiler gönül gözü, kalp gözüde demislerdir.
pordon ama basiret nedir ilk önce onu açıklayın
bir kadinin esini veyahut sevgilisini kendi yataklarinda bir baska kadinla basitigi sirada,hicbirsey demeyip yapmayip,malmal baktiktan sonra,arkasini dönüp gitmasidir ;)))
sonra celalin ettig nelet küfürle öyle kalakaldim,kiz dilim tutuldu deeyom,bi lafda sen et,döv söv,yok,öyle kaldim mal gibim,basiratim baglandi zaar ;))) hetrkes anladimi? ? ? aynen böyle bisey...
fiziksel kontrolün kaybedilmesi
Basiret gormek, gorme islevi, gorus, demektir B S R dan turemis Arapca sozcuktur. Arapca da Rae (Yera) anlamida buna yakindir.
Turkcede ileri gorusluluk objektif muhakeme olarak kullanilir.
kaybettim, hükümsüzdür
doğruyu ve yanlışı ayırtetme gücü olduğunu düşünüyorum
geçmişten ders alıp ileriki hayatlarında nasıl bir yol çizeleceğini görmek
Bedenin ışığı
(Mat.5:15; 6Mat.5:22-23)
33«Hiç kimse kandil yakıp onu gizli bir yere ya da tahıl ölçeği altına koymaz. Tersine, içeri girenler ışığı görsünler diye onu kandilliğe koyar. 34Bedenin ışığı gözdür. Gözün sağlamsa, tüm bedenin de aydınlık olur. Gözün bozuksa, bedenin de karanlık olur. 35Öyleyse dikkat et, sendeki `ışık' karanlık olmasın. 36Eğer bütün bedenin aydınlık olur ve hiçbir yanı karanlık kalmazsa, kandilin seni ışınlarıyla aydınlattığı zamanki gibi, bedenin tümden aydınlık olur.»
İsa bin Meryem.
basiret ileriyi görmek sezmek anlamındadır
o bide bağlanıyo yaa :))
analitik ve kritik düşünebilme ve uygulayabilme nin adıdır.
dile vurur
bağlanabilen bişe..hemde en olmadık anlarda:P
bkz:basiretim bağlandı..
Hayat o kadar olduğu gibi akmak eğiliminde ki, bazen size hiç yapmayacağınızı düşündüğünüz şeyleri bile şıp diye yaptırtıyor. Sonra da aklı evvel olan bizlere 'basiretim bağlandı işte' dedirtiyor.
Ne komik di mi?
:)
Bağlanabilir...
1-Arapça kökenli bir sözcük...
2-Doğru görüş anlamında kullanılır...
''Vah yavruuuummm basiretin bağlanmış senin,bu kız sana gitmez...''
yusuf-108:
Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne) .
De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”
Kelime anlamı, ‘’’olanları, olacakları ve gerçeği görebilme, sezebilme ve buna uygun davranabilme kabileyeti’’’, sağduyu sahibi olma demektir.
Tasavvuftaki anlamı ise, ‘’’eşyanın ve hadislerin iç yüzünü ve gerçek mahiyetini görmek, olayları kalp gözü ile idrak etmektir’’’. Bu anlamda basiret sahibi olabilmek için önce kalbi temiz tutmak, düşmanlıklardan, dunyevi heveslerden temizlenmek gerekir. Bu da ciddi bir mürşidin yardımı ile olur. Basiret sahibi insan önce kendi kusurlarını görür, ayıplarını bilir ve onlardan kurtulmak için çalışır.