Kültür Sanat Edebiyat Şiir

bağımlılık sizce ne demek, bağımlılık size neyi çağrıştırıyor?

bağımlılık terimi Ayse Mutlu tarafından tarihinde eklendi

  • Hayat Güzeldiir
    Hayat Güzeldiir

    Bugün tam 20 gün oldu, hiç içmedim...
    galiba başarıcam, bırakıcam sigarayı :)
    iyi ki hastalanmışım felan diycem nerdeyse :))
    hadi hayırlısı inşallah böyle devam eder...

  • Şüheda Nur
    Şüheda Nur

    Tedavi şart...

  • Nusret Orhan
    Nusret Orhan

    Amerikan uşaklığı bağımlılık yapar
    Amerikan yalakalığı bağımlılık yapar

  • Erdem Ülkün
    Erdem Ülkün

    İnternet:sanal ilişkiler kurmayı alışkanlık haline getiren bireyler,zamanla yanlızlaşıp sosyel fobi,depresyon gibi sorunlar yaşayabiliyor.Dikkat!

  • Melsa Koç
    Melsa Koç

    Asya'da maymun yakalamak icin kullanilan bir cesit tuzak vardir. Bir
    Hindistan cevizi oyulur ve iple bir agaca veya yerdeki bir kaziga baglanir.
    Hindistan cevizinin altina ince bir yarik acilir ve oradan icine tatli bir
    yiyecek konur.. Bu yarik sadece maymunun elini acikken sokacagi
    buyukluktedir. Yumruk yaptiginda elini disari cikaramaz. Maymun tatlinin
    kokusunu alir,yiyecegi yakalamak icin elini iceri sokar, ama yiyecek
    elindeyken elini disari cikarmasi olanaksizdir. Sıkıca yumruk yapmis el, bu
    yariktan disari cikmaz. Avcilar geldiginde maymun cilgina doner ama,
    kacamaz Aslinda bu maymunun tutsak eden hicbir sey yoktur onu sadece, Onun
    kendi bagimliliginin gucu tutsak etmistir. Yapmasi gereken tek sey elini
    acip yiyecegi birakmaktir. Ama zihninde acgozlulugu o kadar gucludur ki Bu
    tuzaktan kurtulan maymun cok nadir gorulur.

    Bizleri de tuzaga dusuren ve orada kalmamiza neden olan sey, arzularimiz ve
    zihnimizde onlara bagimli olusumuzdur. Tum yapmamiz gereken elimizi acip
    benligimizi, bagimli oldugumuz seyleri serbest birakmak ve dolayisiyla ozgur
    olmaktir! ! !

  • Esra Kaya
    Esra Kaya

    bağımlılığın en kötü yanı bi süre sonra insanın o maddeyi kendisine ait bi parça gibi algılamasıdır..yani hastalığı kimse sevmez ve herkes kurtulmanın çaresini arar ama bağımlılık daha ziyede savunulur..çünkü hastalık dışardan gelmiştir ama bağımlılık kendisine aittir..bu durum bağımlının kaçma davanışını azaltır..sonucta çok az insan bundan tamamen kurtulabilir..insan özgür olmadığı sürece hiçbişeydir..

  • Birgül Meral
    Birgül Meral

    biliyorsun az az yaşıyorsun içimde.
    bilmediklerine gelince
    :bağımsızlık. bende ille de
    ille.

  • Mesut Çelik
    Mesut Çelik

    İlk aklıma gelen SİGARA oldu bu terimi görünce.

  • Gönül Ersin
    Gönül Ersin

    Bağımlılık ve Bağımlı Sevgi İlişkileri;

    Bağımlılık sevgi gibi görünebilir. Çünkü o insanların, kendilerini bir başkasına şiddetle bağlamasına neden olan bir güçtür. Gerçekte bağımlılık sevgi değil, sevgisizliktir. Vermekten çok almanın peşindedir. Olgunlaşma yerine çocuklaşmayı besler. Özgürleştirmek yerine, kısıtlamaya, köleleştirmeye çalışır. Sonunda da ilişkileri ve insanları geliştirmek yerine yıkıma uğratır.

    Sevgi ise insanın, kendisinin ve bir başkasının ruhsal tekâmülünü desteklemek amacıyla, benliğini genişletme arzusu ve eylemidir. Sevme isteği veya sevgi duygusu “sevme” değildir. Sevgide hem niyet vardır hem de eylem. Sevgi yaptıklarıyla belli olan bir irade olayıdır.Sevgi, özgür iradeyle yapılan bir seçim, bir tercihtir. İki insan birbirini ancak, her biri kendi başına yaşayacak güçte olup da, birlikte yaşamayı seçtikleri zaman sevebilir.

    Bağımlılık ve Bağımlı Sevgi İlişkileri;

    Sevgi Hakkında yaygın yanlış bir anlayış da bağımlılığın sevgi olduğunun sanılmasıdır. Bu Psikoterapistlerin hemen her gün uğraşmak zorunda kaldıkları bir olaydır. Aşık olduğunu sanan pek çok kişi şöyle der,
    “Yaşamak istemiyorum. Onu öyle çok seviyorum ki, onsuz (kocam, karım, kız arkadaşım, erkek arkadaşım) yaşayamam.” Ben de çok kez, “yanılıyorsunuz. Siz aslında onu sevmiyorsunuz” diye karşılık veririm. Kızgınlıkla sorarlar, “Ne demek istiyorsun? Onsuz yaşayamayacağımı söyledim ya” Açıklamaya çalışırım, “Sizin tanımladığınız şey sevgi değil, asalaklıktır. Var olabilmek için, bir başka kişiye muhtaçsanız, siz bu kişiye yapışmış bir asalaksınız demektir.” Böyle bir ilişkide seçim ve özgürlük yoktur. Artık sevgi değil bir zorunluluk söz konusudur. Sevgi ise özgür iradeyle yapılan bir seçim, bir tercihtir. İki insan birbirini ancak, her biri kendi başına yaşayacak güçte olup da, birlikte yaşamayı seçtikleri zaman sevebilir.

    Bağımlı kişi, bir başka insanın etkin bir biçimde kendisiyle ilgilendiğinden emin olamazsa, kendi bütünlüğünü hissedemez veya işlevini yerine getiremez. (Bunun bir bedensiz varlık olması, Spiritüalizm’de Obsesyon olarak adlandırılır, Obsesyon, bir varlığın başka bir varlığın yönetimi altına girmesidir. Bazı kişiler, kendilerine güvensizlikleri ve yeterince bilgi, deneyim sahibi olmamaları yani kendi ayakları üzerinde duramadıkları veya durmak zor geldiği için, kendilerine bir obsede ediciyi davet ederler. Obsede kişiler, yukarıya (Obsede eden varlığa) sormadan hiç bir önemli kararı veremezler. Kendi akıllarına, bilgilerine ve vicdanlarına güvenmeyi beceremezler, Bedenen sağlıklı insanlarda, 'bağımlılık' patolojik bir hastalıktır.

    “Bağımlılığı”, “Bağımlılık Duygusu” ya da “Gereksinim duymak” tan ayırt etmek lazımdır. Her birimiz, kendi kendimize ve başkalarına karşı öyle değilmiş gibi yapsak bile, mutlaka bağımlılık duygularına (gereksinimlerine) sahibiz. Ne denli güçlü olursak olalım, bir yetişkin olarak ne denli sorumluluk sahibi ve dikkatli olursak olalım, kendimize derinlemesine bir bakarsak, bir değişiklik olarak, ara sıra, başkalarının bize bakıp gözetmesini arzu ettiğimizi görürüz. Her birimiz kaç yaşında olursak olalım, ne kadar olgun olursak olalım, hayatımızda, doyum verici bir ana veya baba figürünün bulunmasını isteriz ve ararız. Ama çoğumuz için bu arzular ya da duygular, yaşamımızı yönetme, varlığımıza egemen olma durumunda değildir. Eğer bunlar yaşamımızı yönetmeye ve varlığımıza egemen olmaya başlamışsa, biz artık düpedüz “Bağımlı” oluruz. Bireyin yaşamının bağımlılık duygusu tarafında yönetilmesine, Psikiyatri dilinde “Pasif bağımlı kişilik Sendromu” adı verilir. (Kısaca 'Bağımlı Kişilik' ve 'Bağımlılık' terimlerini kullanmayı tercih ettim, Tuncay)

    Bağımlı İnsanlar, sevilmeyi öyle çok arzu eder ve ararlar ki başkalarını sevecek enerjileri kalmaz. Bu kişileri açlıktan gözü dönmüş kişilere benzetebiliriz. Bunların kimseye verecek yiyecekleri yoktur. Sanki içlerinde bir boşluk, dipsiz bir kuyu vardır ve bir türlü tamamen doldurulamaz. Daima içlerinde bir şeylerin eksikliğini, bir şeylerden yoksun olduklarını duyumsarlar. Yalnızlığa katlanamazlar. Kendilerini bir bütün olarak hissetmedikleri için gerçek bir kimlik duygusundan da yoksundurlar ve kendilerini, tümüyle, başkalarıyla olan ilişkileriyle tanımlarlar.

    Aşağıdaki olay gerçek bir vakadan alınmıştır;
    Otuz yaşındaki bir genç adam, karısının iki çocuğunu alarak, kendisini terk etmesi üzerine beni ziyarete geldi. Karısı ilgisizliği sebebiyle onu üç kez tehdit etmiş, değişeceğine söz verip onu kalmaya razı etmiş ancak değişmeyince, karısı tehdidini gerçekleştirmişti. Adam iki gecedir uyumamıştı, endişe içinde tir tir titriyor ve gözlerinden yaşlar boşanıyor ve ciddi olarak intihar etmeyi düşünüyordu. Ağlayarak, “Ben ailem olmadan yaşayamam. Onları öyle çok seviyorum ki” diyordu. Ona, “Doğrusunu istersen, çok şaşırdım. Siz kendiniz, karınızın şikayetlerinin yerinde olduğunu, onun için hiçbir şey yapmadığınızı, canınız isterse eve geldiğinizi, karınıza duygusal ya da cinsel hiçbir ilgi duymadığınızı, hatta çocuklarınızla aylarca konuşmadığınızı, onlarla hiçbir zaman oynamadığınızı ve hiçbir yere götürmediğinizi söylediniz. Ailenizle zaten hiçbir ilişkiniz yokmuş, o halde olmayan bir şeyi kaybettiğinizden dolayı niçin bu kadar üzülüyorsunuz, anlamıyorum doğrusu.” dedim. “Anlamıyor musun? Ben artık bir hiçim. Hiç… Karım yok. Çocuklarım yok. Kim olduğumu bilmiyorum. Onlara aldırmıyor olabilirim, ama onları sevmek zorundayım. Çünkü onlarsız ben bir hiçim” dedi. Derin bir Depresyona girmişti. Kendisine iki gün sonraya randevu verdim. Bir düzelme beklemiyordum. Ama geldiğinde neşe içinde ofisime daldı ve “Her şey yoluna girdi” dedi. “Aileniz geri mi geldi? ” diye sordum. “Yoo hayır” dedi, mutlu bir yüzle. “Onlardan henüz bir haber almadım. Ama dün akşam Barda bir kızla tanıştım. Benden gerçekten hoşlandığını söyledi. O da benim gibi eşinden ayrı yaşıyormuş. Bu gece yine buluşacağız. Kendimi yeniden insan gibi hissetmeye başladım. Artık size gelmeme gerek kalmadı sanırım.” Dedi.

    Bir diğer örnekte; Güzel, zeki ve bazı bakımlardan da son derece sağlıklı düşünen genç bir kadın, on yedi yaşından yirmi bir yaşına kadar, art arda ve hepside gerek zeka gerek kapasite bakımından, gerekse de medeni durumları bakımından engelli, yani kendisine uygun olmayan, bir sürü erkekle çıkmış ve cinsel ilişkiye girmişti. Sorun ortaya konduğunda, anlaşıldı ki, kendisine uygun erkeği bekleyecek sabrı yoktu, elini uzatsa seçebileceği pek çok erkek olmasına rağmen, bunlar arasından bir seçim yapmayı bile bekleyemiyordu. Bir ilişkiyi bitirmeden 24 saat bile geçmeden, barda veya sokakta rastladığı ilk adama takılıyor ve bir sonraki terapi seansına bu adama övgüler düzerek geliyordu. “İşsiz olduğunu ve çok içtiğini biliyorum” diyordu. “Ama aslında çok yetenekli biri ve bana gerçekten değer veriyor. Bu ilişki iyi gidecek biliyorum” Ama hiçbir zaman iyi gitmiyordu. Bunun tek nedeni yanlış adamın seçmesi değildi. Ancak adama gittikçe daha çok yapışmaya başlıyor, sevgisini kanıtlamasını talep ediyor, her an onunla beraber olmak istiyor, yalnız kalmayı kabul etmiyordu. Her ilişki bittiğinde aynı kısır döngü tekrar başlıyordu. Üç yıl süren terapi seansları esnasında, kendi zekası ve yeteneklerini takdir etmeyi öğrendi. Duyduğu boşluk ve acıyı gerçek sevgiden ayırt etmeye başladı. Açlığın ve yalnızlık duygusunun, kendisini nasıl aşağılayıcı ilişkilere sürüklediğini fark etti. Yeteneklerini ve iyi yönlerini geliştirebilmek için yalnızlık ve açlık duygusunun verdiği acıya tahammül etmeyi ve kendini disiplin altına almayı öğrendi ve kısır döngüden kurtulmayı başardı. (Darısı başımıza :-))

    Hızlı değişebilirlik, bağımlı kişilerin tipik bir davranışıdır. Sanki “Bağlanacak birisi bulunsun da kim olursa olsun” derler. Kimliklerinin ne olduğu da fark etmez. Yeter ki kendilerine kimlik verebilecek birisi bulunsun. Bunun sonucu olarak ilişkileri çok yoğun görünse de aslında son derece sığdır. İçlerinde duydukları güçlü boşluk hissi ve bu boşluğu doldurma arzusu yüzünden, bağımlı kişiler, başkalarına duydukları gereksinimlerini hemen doyurmak isterler, bu konuyu ertelemeye, bir süre yalnız kalmaya dayanamazlar. (Bugün 23 Ekim 2004 günlerden Cumartesi. Dışarısı sıcak ve güneşli, adeta Yazdan kalan bir gün. İşte böyle bir günde, dışarıda ve dostlarımla olmak yerine, evde yalnız olmayı, okumayı ve yazmayı tercih ettim. Yazar bunu mu kast etti, yoksa ben mi abarttım Ne dersiniz :-)) Tuncay)



    Bağımlı kişiler sadece başkalarının kendileri için ne yapabilecekleriyle ilgilenirler.
    Bir keresinde beş hastadan oluşan bir grupla çalışıyordum. Onlardan, hedeflerini anlatmalarını isteyerek, Beş yıl sonra kendilerini hangi durumda bulmak istediklerini, sordum. Hepsinden aynı karşılığı aldım. “Beni gerçekten seven biriyle evli olmak isterim” İçlerinden hiç biri, kendisinden çok şey beklenen bir işi yürütmeyi, bir sanat eseri yaratmayı, topluma bir katkıda bulunmayı, söylemedi. Hayallerinde çaba gösterme fikri yer almıyordu. Onlara, “Sevileceğinizden emin olmanın tek yolu sevilmeye layık olmanızdır. Eğer hayattaki tek hedefiniz pasif bir şekilde sevilmeye layık olmaksa, bu hedefe ulaşamayacaksınız” dedim. Bunu söylemekle bağımlı insanların, başkaları için asla bir şey yapmayacaklarını söylemek istemiyorum. Ama yapsalar bile bunun arkasındaki itici güç, başkalarının onlara karşı bağımlılığını attırmak ve böylece kendilerini emniyete almaktır. Eğer işin içinde, karşılık olarak, başkası tarafından ilgi gösterilmek yoksa bu insanlar nedense, “bir şeyler yapmakta” son derece zorlanırlar.

    Bağımlılığın kaynağında sevgi eksikliği yatar.
    Bağımlı kişilerin kurtulamadıkları içsel boşluk hissi, doğrudan doğruya ana babalarının, çocuklukları sırasında gereksindikleri şefkat, dikkat ve özeni kendilerine verememiş olmalarının bir sonucudur. Çocukluklarında sevilen ve özen gösterilen çocuklar, kendilerini değerli ve sevilmeye layık bulurlar. Kendi kendilerine karşı dürüst oldukları ve bu niteliklerini korudukları sürece de sevileceklerinden ve özen gösterileceklerinden emin olarak yetişkinliğe adım atarlar. Halbuki sevgisiz yada sevginin düzensiz bir biçimde gösterildiği bir ortamda büyüyen çocuklar, yetişkinliğe adım atarken böyle bir iç güvenden yoksundur. Tam tersine, içlerinde bir güvensizlik ve “hiçbir şeye yeterince sahip değilim” hissi ve dünyanın güvenilmez ve hiçbir şey vermeyen bir yer olduğu duygusu bulunur. Kendilerinin de değerli ve sevilebilir olduklarından pek emin değillerdir. Bu nedenle, nerde olursa olsun, ilgi sevgi ve güven elde etmek için çabalamalarına ve bulduklarında da kaybetmemek için hırsla yapışmalarına şaşmamak gerekir. Bu da onları, sonunda, korumaya çalıştıkları ilişkileri yok edecek, sevgisiz, karşılarındakini idare etmeye götüren Makyavelist davranışlara götürür. Sevgi ile disiplin elele yürür. Bağımlı kişilerin aşırı bağımlılığı, aslında Karakter bozukluğunun (notu okuyunuz) en önemli tezahürüdür. Bağımlı kişiler öz-disiplinden yoksundur. İlgiye karşı duydukları açlığın, doyurulmasının getireceği hazzı geciktirmeyi istemezler ve bunu yapamazlar. Bağlılıklar kurmak için her şeyi yaparlar ve dürüstlükten bile vazgeçerler. Bağımlı kişilerin en önemli özelliği sorumluluk duygusundan yoksun olmalarıdır. Pasif bir biçimde başkalarının, hatta çocuklarının, onların mutluluk ve doyum kaynağı oluşturmalarını beklerler. Bunun için de mutsuz ve doyumsuz oldukları zaman, bundan başkalarını sorumlu tutarlar. Sonuçta sürekli olarak kızgınlık duyarlar. Bu nedenle, bir başkasına bağımlı olmak için kendinize izin vermeniz, kendinize yapabileceğiniz en büyük kötülüktür.

    Özet olarak;

    Bağımlılık sevgi gibi görünebilir. Çünkü o insanların, kendilerini bir başkasına şiddetle bağlamasına neden olan bir güçtür. Gerçekte bağımlılık sevgi değil, sevgisizliktir. Vermekten çok almanın peşindedir. Olgunlaşma yerine çocuklaşmayı besler. Özgürleştirmek yerine, kısıtlamaya, köleleştirmeye çalışır. Sonunda da ilişkileri ve insanları geliştirmek yerine yıkıma uğratır.

    Sevgi ise insanın, kendisinin ve bir başkasının ruhsal tekâmülünü desteklemek amacıyla, benliğini genişletme arzusu ve eylemidir. Sevme isteği veya sevgi duygusu “sevme” değildir. Sevgide hem niyet vardır hem de eylem. Sevgi yaptıklarıyla belli olan bir irade olayıdır. (Bakınız “irademizi nasıl geliştiririz”) Özgür iradeyle yapılan bir seçim, bir tercihtir.

    Sevgi yalnızca vermek değildir; akıllıca, sağduyulu ve mantıklı (aklın terazisinde tartarak) bir biçimde vermek demektir. Hatta bazen de vermemek demektir. Sevgi mantıklı övgü, mantıklı eleştiri demektir.. sadece teselli edip rahatlatmak değil, mantıklı bir biçimde tartışmak, mücadele etmek, yüzleşmek, zorlamak, teşvik etmek ve gerektiğinde hedefe doğru itmektir. Yani sevgiyle davranmak, içgüdüyle davranmak veya kontrol edemeyeceğimiz duyguların yönetimde davranmak değildir. Gerçekten seven kişi, bilinçli olarak hoşlanmadığı, o anda sevgi duymadığı, hatta kendisine itici gelebilen bir insana karşı da sevgi dolu yapıcı davranışlarda bulunur.

    Not: Nevroz ve karakter bozukluğu; Sorumluluk duygusunun normal olmayışı, bozukluğudur. Nevrotik biri çok fazla sorumluluk üstlenir. Karakter bozukluğu olan ise çok az sorumluluk üstlenir. Nevrotikler, dünya ile aykırılığa düştüklerinde, otomatik olarak suçun kendilerinde olduğunu varsayarlar. Karakter bozukluğu olanlar ise aynı durumda otomatik olarak dünyayı suçlu bulurlar. Çok azımız dışında herkes bir dereceye kadar Nevrotiktir ya da Karakter bozukluğuna sahiptir. Bunun nedeni hayatta, hangi şeylerden sorumlu olup, hangi şeylerden sorumlu olmadığımızı ayırt etmenin, çok zor olmasıdır. Bu hiçbir zaman tam anlamıyla çözülemeyen bir sorundur.

    Kaynak: 'Az seçilen yol' Dr. M. Scott Peck, Akaşa yayınları, Düzenleyen: Tuncay Erciyes, 23 Ekim 2004,

  • Gönül Ersin
    Gönül Ersin

    Bağımlılık ve Bağımlı Sevgi İlişkileri;

    Bağımlılık sevgi gibi görünebilir. Çünkü o insanların, kendilerini bir başkasına şiddetle bağlamasına neden olan bir güçtür. Gerçekte bağımlılık sevgi değil, sevgisizliktir. Vermekten çok almanın peşindedir. Olgunlaşma yerine çocuklaşmayı besler. Özgürleştirmek yerine, kısıtlamaya, köleleştirmeye çalışır. Sonunda da ilişkileri ve insanları geliştirmek yerine yıkıma uğratır.

    Sevgi ise insanın, kendisinin ve bir başkasının ruhsal tekâmülünü desteklemek amacıyla, benliğini genişletme arzusu ve eylemidir. Sevme isteği veya sevgi duygusu “sevme” değildir. Sevgide hem niyet vardır hem de eylem. Sevgi yaptıklarıyla belli olan bir irade olayıdır.Sevgi, özgür iradeyle yapılan bir seçim, bir tercihtir. İki insan birbirini ancak, her biri kendi başına yaşayacak güçte olup da, birlikte yaşamayı seçtikleri zaman sevebilir.

    Bağımlılık ve Bağımlı Sevgi İlişkileri;

    Sevgi Hakkında yaygın yanlış bir anlayış da bağımlılığın sevgi olduğunun sanılmasıdır. Bu Psikoterapistlerin hemen her gün uğraşmak zorunda kaldıkları bir olaydır. Aşık olduğunu sanan pek çok kişi şöyle der,
    “Yaşamak istemiyorum. Onu öyle çok seviyorum ki, onsuz (kocam, karım, kız arkadaşım, erkek arkadaşım) yaşayamam.” Ben de çok kez, “yanılıyorsunuz. Siz aslında onu sevmiyorsunuz” diye karşılık veririm. Kızgınlıkla sorarlar, “Ne demek istiyorsun? Onsuz yaşayamayacağımı söyledim ya” Açıklamaya çalışırım, “Sizin tanımladığınız şey sevgi değil, asalaklıktır. Var olabilmek için, bir başka kişiye muhtaçsanız, siz bu kişiye yapışmış bir asalaksınız demektir.” Böyle bir ilişkide seçim ve özgürlük yoktur. Artık sevgi değil bir zorunluluk söz konusudur. Sevgi ise özgür iradeyle yapılan bir seçim, bir tercihtir. İki insan birbirini ancak, her biri kendi başına yaşayacak güçte olup da, birlikte yaşamayı seçtikleri zaman sevebilir.

    Bağımlı kişi, bir başka insanın etkin bir biçimde kendisiyle ilgilendiğinden emin olamazsa, kendi bütünlüğünü hissedemez veya işlevini yerine getiremez. (Bunun bir bedensiz varlık olması, Spiritüalizm’de Obsesyon olarak adlandırılır, Obsesyon, bir varlığın başka bir varlığın yönetimi altına girmesidir. Bazı kişiler, kendilerine güvensizlikleri ve yeterince bilgi, deneyim sahibi olmamaları yani kendi ayakları üzerinde duramadıkları veya durmak zor geldiği için, kendilerine bir obsede ediciyi davet ederler. Obsede kişiler, yukarıya (Obsede eden varlığa) sormadan hiç bir önemli kararı veremezler. Kendi akıllarına, bilgilerine ve vicdanlarına güvenmeyi beceremezler, Bedenen sağlıklı insanlarda, 'bağımlılık' patolojik bir hastalıktır.

    “Bağımlılığı”, “Bağımlılık Duygusu” ya da “Gereksinim duymak” tan ayırt etmek lazımdır. Her birimiz, kendi kendimize ve başkalarına karşı öyle değilmiş gibi yapsak bile, mutlaka bağımlılık duygularına (gereksinimlerine) sahibiz. Ne denli güçlü olursak olalım, bir yetişkin olarak ne denli sorumluluk sahibi ve dikkatli olursak olalım, kendimize derinlemesine bir bakarsak, bir değişiklik olarak, ara sıra, başkalarının bize bakıp gözetmesini arzu ettiğimizi görürüz. Her birimiz kaç yaşında olursak olalım, ne kadar olgun olursak olalım, hayatımızda, doyum verici bir ana veya baba figürünün bulunmasını isteriz ve ararız. Ama çoğumuz için bu arzular ya da duygular, yaşamımızı yönetme, varlığımıza egemen olma durumunda değildir. Eğer bunlar yaşamımızı yönetmeye ve varlığımıza egemen olmaya başlamışsa, biz artık düpedüz “Bağımlı” oluruz. Bireyin yaşamının bağımlılık duygusu tarafında yönetilmesine, Psikiyatri dilinde “Pasif bağımlı kişilik Sendromu” adı verilir. (Kısaca 'Bağımlı Kişilik' ve 'Bağımlılık' terimlerini kullanmayı tercih ettim, Tuncay)

    Bağımlı İnsanlar, sevilmeyi öyle çok arzu eder ve ararlar ki başkalarını sevecek enerjileri kalmaz. Bu kişileri açlıktan gözü dönmüş kişilere benzetebiliriz. Bunların kimseye verecek yiyecekleri yoktur. Sanki içlerinde bir boşluk, dipsiz bir kuyu vardır ve bir türlü tamamen doldurulamaz. Daima içlerinde bir şeylerin eksikliğini, bir şeylerden yoksun olduklarını duyumsarlar. Yalnızlığa katlanamazlar. Kendilerini bir bütün olarak hissetmedikleri için gerçek bir kimlik duygusundan da yoksundurlar ve kendilerini, tümüyle, başkalarıyla olan ilişkileriyle tanımlarlar.

    Aşağıdaki olay gerçek bir vakadan alınmıştır;
    Otuz yaşındaki bir genç adam, karısının iki çocuğunu alarak, kendisini terk etmesi üzerine beni ziyarete geldi. Karısı ilgisizliği sebebiyle onu üç kez tehdit etmiş, değişeceğine söz verip onu kalmaya razı etmiş ancak değişmeyince, karısı tehdidini gerçekleştirmişti. Adam iki gecedir uyumamıştı, endişe içinde tir tir titriyor ve gözlerinden yaşlar boşanıyor ve ciddi olarak intihar etmeyi düşünüyordu. Ağlayarak, “Ben ailem olmadan yaşayamam. Onları öyle çok seviyorum ki” diyordu. Ona, “Doğrusunu istersen, çok şaşırdım. Siz kendiniz, karınızın şikayetlerinin yerinde olduğunu, onun için hiçbir şey yapmadığınızı, canınız isterse eve geldiğinizi, karınıza duygusal ya da cinsel hiçbir ilgi duymadığınızı, hatta çocuklarınızla aylarca konuşmadığınızı, onlarla hiçbir zaman oynamadığınızı ve hiçbir yere götürmediğinizi söylediniz. Ailenizle zaten hiçbir ilişkiniz yokmuş, o halde olmayan bir şeyi kaybettiğinizden dolayı niçin bu kadar üzülüyorsunuz, anlamıyorum doğrusu.” dedim. “Anlamıyor musun? Ben artık bir hiçim. Hiç… Karım yok. Çocuklarım yok. Kim olduğumu bilmiyorum. Onlara aldırmıyor olabilirim, ama onları sevmek zorundayım. Çünkü onlarsız ben bir hiçim” dedi. Derin bir Depresyona girmişti. Kendisine iki gün sonraya randevu verdim. Bir düzelme beklemiyordum. Ama geldiğinde neşe içinde ofisime daldı ve “Her şey yoluna girdi” dedi. “Aileniz geri mi geldi? ” diye sordum. “Yoo hayır” dedi, mutlu bir yüzle. “Onlardan henüz bir haber almadım. Ama dün akşam Barda bir kızla tanıştım. Benden gerçekten hoşlandığını söyledi. O da benim gibi eşinden ayrı yaşıyormuş. Bu gece yine buluşacağız. Kendimi yeniden insan gibi hissetmeye başladım. Artık size gelmeme gerek kalmadı sanırım.” Dedi.

    Bir diğer örnekte; Güzel, zeki ve bazı bakımlardan da son derece sağlıklı düşünen genç bir kadın, on yedi yaşından yirmi bir yaşına kadar, art arda ve hepside gerek zeka gerek kapasite bakımından, gerekse de medeni durumları bakımından engelli, yani kendisine uygun olmayan, bir sürü erkekle çıkmış ve cinsel ilişkiye girmişti. Sorun ortaya konduğunda, anlaşıldı ki, kendisine uygun erkeği bekleyecek sabrı yoktu, elini uzatsa seçebileceği pek çok erkek olmasına rağmen, bunlar arasından bir seçim yapmayı bile bekleyemiyordu. Bir ilişkiyi bitirmeden 24 saat bile geçmeden, barda veya sokakta rastladığı ilk adama takılıyor ve bir sonraki terapi seansına bu adama övgüler düzerek geliyordu. “İşsiz olduğunu ve çok içtiğini biliyorum” diyordu. “Ama aslında çok yetenekli biri ve bana gerçekten değer veriyor. Bu ilişki iyi gidecek biliyorum” Ama hiçbir zaman iyi gitmiyordu. Bunun tek nedeni yanlış adamın seçmesi değildi. Ancak adama gittikçe daha çok yapışmaya başlıyor, sevgisini kanıtlamasını talep ediyor, her an onunla beraber olmak istiyor, yalnız kalmayı kabul etmiyordu. Her ilişki bittiğinde aynı kısır döngü tekrar başlıyordu. Üç yıl süren terapi seansları esnasında, kendi zekası ve yeteneklerini takdir etmeyi öğrendi. Duyduğu boşluk ve acıyı gerçek sevgiden ayırt etmeye başladı. Açlığın ve yalnızlık duygusunun, kendisini nasıl aşağılayıcı ilişkilere sürüklediğini fark etti. Yeteneklerini ve iyi yönlerini geliştirebilmek için yalnızlık ve açlık duygusunun verdiği acıya tahammül etmeyi ve kendini disiplin altına almayı öğrendi ve kısır döngüden kurtulmayı başardı. (Darısı başımıza :-))

    Hızlı değişebilirlik, bağımlı kişilerin tipik bir davranışıdır. Sanki “Bağlanacak birisi bulunsun da kim olursa olsun” derler. Kimliklerinin ne olduğu da fark etmez. Yeter ki kendilerine kimlik verebilecek birisi bulunsun. Bunun sonucu olarak ilişkileri çok yoğun görünse de aslında son derece sığdır. İçlerinde duydukları güçlü boşluk hissi ve bu boşluğu doldurma arzusu yüzünden, bağımlı kişiler, başkalarına duydukları gereksinimlerini hemen doyurmak isterler, bu konuyu ertelemeye, bir süre yalnız kalmaya dayanamazlar. (Bugün 23 Ekim 2004 günlerden Cumartesi. Dışarısı sıcak ve güneşli, adeta Yazdan kalan bir gün. İşte böyle bir günde, dışarıda ve dostlarımla olmak yerine, evde yalnız olmayı, okumayı ve yazmayı tercih ettim. Yazar bunu mu kast etti, yoksa ben mi abarttım Ne dersiniz :-)) Tuncay)



    Bağımlı kişiler sadece başkalarının kendileri için ne yapabilecekleriyle ilgilenirler.
    Bir keresinde beş hastadan oluşan bir grupla çalışıyordum. Onlardan, hedeflerini anlatmalarını isteyerek, Beş yıl sonra kendilerini hangi durumda bulmak istediklerini, sordum. Hepsinden aynı karşılığı aldım. “Beni gerçekten seven biriyle evli olmak isterim” İçlerinden hiç biri, kendisinden çok şey beklenen bir işi yürütmeyi, bir sanat eseri yaratmayı, topluma bir katkıda bulunmayı, söylemedi. Hayallerinde çaba gösterme fikri yer almıyordu. Onlara, “Sevileceğinizden emin olmanın tek yolu sevilmeye layık olmanızdır. Eğer hayattaki tek hedefiniz pasif bir şekilde sevilmeye layık olmaksa, bu hedefe ulaşamayacaksınız” dedim. Bunu söylemekle bağımlı insanların, başkaları için asla bir şey yapmayacaklarını söylemek istemiyorum. Ama yapsalar bile bunun arkasındaki itici güç, başkalarının onlara karşı bağımlılığını attırmak ve böylece kendilerini emniyete almaktır. Eğer işin içinde, karşılık olarak, başkası tarafından ilgi gösterilmek yoksa bu insanlar nedense, “bir şeyler yapmakta” son derece zorlanırlar.

    Bağımlılığın kaynağında sevgi eksikliği yatar.
    Bağımlı kişilerin kurtulamadıkları içsel boşluk hissi, doğrudan doğruya ana babalarının, çocuklukları sırasında gereksindikleri şefkat, dikkat ve özeni kendilerine verememiş olmalarının bir sonucudur. Çocukluklarında sevilen ve özen gösterilen çocuklar, kendilerini değerli ve sevilmeye layık bulurlar. Kendi kendilerine karşı dürüst oldukları ve bu niteliklerini korudukları sürece de sevileceklerinden ve özen gösterileceklerinden emin olarak yetişkinliğe adım atarlar. Halbuki sevgisiz yada sevginin düzensiz bir biçimde gösterildiği bir ortamda büyüyen çocuklar, yetişkinliğe adım atarken böyle bir iç güvenden yoksundur. Tam tersine, içlerinde bir güvensizlik ve “hiçbir şeye yeterince sahip değilim” hissi ve dünyanın güvenilmez ve hiçbir şey vermeyen bir yer olduğu duygusu bulunur. Kendilerinin de değerli ve sevilebilir olduklarından pek emin değillerdir. Bu nedenle, nerde olursa olsun, ilgi sevgi ve güven elde etmek için çabalamalarına ve bulduklarında da kaybetmemek için hırsla yapışmalarına şaşmamak gerekir. Bu da onları, sonunda, korumaya çalıştıkları ilişkileri yok edecek, sevgisiz, karşılarındakini idare etmeye götüren Makyavelist davranışlara götürür. Sevgi ile disiplin elele yürür. Bağımlı kişilerin aşırı bağımlılığı, aslında Karakter bozukluğunun (notu okuyunuz) en önemli tezahürüdür. Bağımlı kişiler öz-disiplinden yoksundur. İlgiye karşı duydukları açlığın, doyurulmasının getireceği hazzı geciktirmeyi istemezler ve bunu yapamazlar. Bağlılıklar kurmak için her şeyi yaparlar ve dürüstlükten bile vazgeçerler. Bağımlı kişilerin en önemli özelliği sorumluluk duygusundan yoksun olmalarıdır. Pasif bir biçimde başkalarının, hatta çocuklarının, onların mutluluk ve doyum kaynağı oluşturmalarını beklerler. Bunun için de mutsuz ve doyumsuz oldukları zaman, bundan başkalarını sorumlu tutarlar. Sonuçta sürekli olarak kızgınlık duyarlar. Bu nedenle, bir başkasına bağımlı olmak için kendinize izin vermeniz, kendinize yapabileceğiniz en büyük kötülüktür.

    Özet olarak;

    Bağımlılık sevgi gibi görünebilir. Çünkü o insanların, kendilerini bir başkasına şiddetle bağlamasına neden olan bir güçtür. Gerçekte bağımlılık sevgi değil, sevgisizliktir. Vermekten çok almanın peşindedir. Olgunlaşma yerine çocuklaşmayı besler. Özgürleştirmek yerine, kısıtlamaya, köleleştirmeye çalışır. Sonunda da ilişkileri ve insanları geliştirmek yerine yıkıma uğratır.

    Sevgi ise insanın, kendisinin ve bir başkasının ruhsal tekâmülünü desteklemek amacıyla, benliğini genişletme arzusu ve eylemidir. Sevme isteği veya sevgi duygusu “sevme” değildir. Sevgide hem niyet vardır hem de eylem. Sevgi yaptıklarıyla belli olan bir irade olayıdır. (Bakınız “irademizi nasıl geliştiririz”) Özgür iradeyle yapılan bir seçim, bir tercihtir.

    Sevgi yalnızca vermek değildir; akıllıca, sağduyulu ve mantıklı (aklın terazisinde tartarak) bir biçimde vermek demektir. Hatta bazen de vermemek demektir. Sevgi mantıklı övgü, mantıklı eleştiri demektir.. sadece teselli edip rahatlatmak değil, mantıklı bir biçimde tartışmak, mücadele etmek, yüzleşmek, zorlamak, teşvik etmek ve gerektiğinde hedefe doğru itmektir. Yani sevgiyle davranmak, içgüdüyle davranmak veya kontrol edemeyeceğimiz duyguların yönetimde davranmak değildir. Gerçekten seven kişi, bilinçli olarak hoşlanmadığı, o anda sevgi duymadığı, hatta kendisine itici gelebilen bir insana karşı da sevgi dolu yapıcı davranışlarda bulunur.

    Not: Nevroz ve karakter bozukluğu; Sorumluluk duygusunun normal olmayışı, bozukluğudur. Nevrotik biri çok fazla sorumluluk üstlenir. Karakter bozukluğu olan ise çok az sorumluluk üstlenir. Nevrotikler, dünya ile aykırılığa düştüklerinde, otomatik olarak suçun kendilerinde olduğunu varsayarlar. Karakter bozukluğu olanlar ise aynı durumda otomatik olarak dünyayı suçlu bulurlar. Çok azımız dışında herkes bir dereceye kadar Nevrotiktir ya da Karakter bozukluğuna sahiptir. Bunun nedeni hayatta, hangi şeylerden sorumlu olup, hangi şeylerden sorumlu olmadığımızı ayırt etmenin, çok zor olmasıdır. Bu hiçbir zaman tam anlamıyla çözülemeyen bir sorundur.

    Kaynak: 'Az seçilen yol' Dr. M. Scott Peck, Akaşa yayınları, Düzenleyen: Tuncay Erciyes, 23 Ekim 2004,

  • Aylin Yalnız
    Aylin Yalnız

    bağımlılık bir şeye bir nesne olabilir bir kişi olabilir aşırı derecede ilgi

    gösterme onsuz olamama onu hayatın bir parçası belki de anlamı haline

    getirmektir...bence bu bir nevi hastalıktır.

  • Melissa Ones
    Melissa Ones

    bu site bana bağımlılık yaptı

  • Nisan Yılmaz
    Nisan Yılmaz

    sanırım burası bağımlılık yapıyor...

  • Edaa
    Edaa



    bagimlilik yapiyor,
    arkadasimiz amatörmus bide, eger amatörlugu böyleyse..

    *soru isaretinden sonraki boslugu kapatin..

  • Ece Özdemir
    Ece Özdemir

    Dünyayı kurtaran adam, 'senin bağımlın oldum 'diyor...Vawwwwwww...Büyük söz...

  • Sultan Fatih Yağcı
    Sultan Fatih Yağcı

    Çok sevdiğim bir arkadaşımın
    esrar bağımlısı olduğunu öğrendiğim de
    yaşadığım şaşkınlığı yaşıyorum..
    herkesten beklerdim de arılardan beklemezdim.
    bilgiye bakın

    Balarıları oğul verirken genç kraliçe yuvaya kabul edilmezse '9-hydroxdex-trans-2-enoicasid' maddesini
    milimikron kadar işçilere verir. Bu da keyif verici bir maddedir. Yani uyuşturucu. Bağımlılık yapar. İşçi arılar bu maddeyi kraliçeden her gün alabilmek için onun her türlü ihtiyacını karşılar. Yani arıların çalışkanlığının sırrı madde bağımlısı olmalarıdır.

  • Harun Çat
    Harun Çat

    bakınız son 24 saat.....
    aman bakmayın bağımlı olursunuz.....

  • Nesrin Gelincik
    Nesrin Gelincik

    ahhh! o biri var ya...beni de bağımlı etti nedire...... )
    şikayetim yok..o halde tşk ederimmmm

  • Med Cezir
    Med Cezir

    bakınız:nedirin cazibesi :)))

  • Selma Doğan
    Selma Doğan

    doktor çare olur mu bilmem ama bende nedir bağımlısı oldum :)))

  • Hatice Yavuzdurmaz
    Hatice Yavuzdurmaz

    farketmediklerimiz..

  • Med Cezir
    Med Cezir

    nedire duyulan tuhaf duygu :-)

  • Bora Aslan
    Bora Aslan

    herkes bir şeye bağımlıdır sonuçta
    bağımsızlık belkide allahtan başka hiç kimseden hiç bir şey istememektir

  • Buket
    Buket

    zayıflık,acizlik...

  • Aydinaydin
    Aydinaydin

    Ayıbımız.

  • Mâi Eflatun
    Mâi Eflatun

    :))))
    kısa zamanda 'nedir' bölümünün bana ettiği...

  • Bahar
    Bahar

    kurtulmak mümkün

  • Aldous Huxley
    Aldous Huxley

    Birşeylere bağımlı kılıyoruz illa ki kendimizi.
    Umalım ki o halde, kendimizi bağımlı kıldığımız şey
    Kendi hayatlarımız olsun, aşırı derecede benciliğe varmadan.
    Böylece belki de, ötekileştirilmekten yakayı sıyırırız...

  • Oktay Karaca
    Oktay Karaca

    aşkın

  • Sezgin Yeşiltaş
    Sezgin Yeşiltaş

    İllaki kafein, nikotin. Kahve, sigara, kola, patlıcan