zamanelerin zıpçıktı kuşaklı yürek kapılarını kapayan dijital çığ, siber koru, karın örttüğü köz değil mi…, bu nasıl krizantemdir kardeşim; incinmişliğimi daha nereye kadar, kan kusarken kızılcık şurubu içmişliğe verebilirim,
gel bakalım sen de ahmet telli; çocuksun sen öyle mi, peki her ayrılıkta bozulan imlanın alfabesi kaç harf, ve üç ayrı \h sessizlerine malik mi…, ah tabi elvedalar, hoş/çakal sevgilimler, ve her türlü tövbenin yüz karası…, sözünden dönenin önde gidenlerine râm, kahpelerin devranı,
kibarlıkların bitlenmiş arap saçını ve ayıkla pirincin taşını şimdi hadi..., yüz hatlarımızda bekleyen tebessümler, gözlerimi mesken tutmuş…, vakitsiz ecel gibi buruşmuş, yalandan güz ve alaycı yüzler, mevsimsiz göçler,
küfürü hüner sayanların emmisi, beri gel sen de, tek sevdiğin babanla beraber can yücel, sevdiğim kadar sevilirim öyle mi, salağın en salağı, buysa hayat, bu hayatın yedi sülalesi, istanbulun ta yedi tepesi,
ki dibi tutmuş bir kere akdeniz kokusunun dahi…, çukulatadan beklene dursun seretonin, harman yerindeki yanık tenin yerini tutacak tarımsal/kırsal kalkınma, öyle mi…, tabi tabi bekleyelim, sirkecideki han hamallarının sırtındaki, küfe ip izlerinin helali olan, ayran aşı kadar, içimize aş olacak ha…, emekçilerin emekleri;
Yemen Fatihi Sinan Paşa, yeniden ayaklanan Yemen üzerine yürüyordu. Yavuz Sultan Selim, bu görevi Sinan Paşa'ya vermişti. Paşanın askerleri çöl yolculuğu sırasında yemek molası için durmuştu. Ancak henüz yemek hazır değildi. Birkaç asker pirinç ayıklamaya koyuldu. Tam bu sırada bir fırtına çıktı ve rüzgarın savurduğu kum bulutu pirinçlerin üzerine indi.Kumların altında kalan pirinçlere bakakalan yeniçerilerden biri, arkadaşlarına: '-Allah'ın nimetini taşlı diye beğenmiyorduk. Bizim gibi günahkar kullar için birkaç taş nedir ki? İşte şimdi ayıklayın bakalım pirincin taşını! ..' Bu 'Ayıklayın pirincin taşını' hikayesi önce Arabistan'da daha sonra Anadolu'da ve İstanbul'da yayılıp gitmiştir... Hala içinden çıkamadığımız işler için de aynı deyimi kullanmaktayız.
zamanelerin zıpçıktı kuşaklı
yürek kapılarını kapayan dijital çığ,
siber koru,
karın örttüğü köz değil mi…,
bu nasıl krizantemdir kardeşim;
incinmişliğimi daha nereye kadar,
kan kusarken kızılcık şurubu içmişliğe verebilirim,
gel bakalım sen de ahmet telli;
çocuksun sen öyle mi, peki
her ayrılıkta bozulan imlanın alfabesi kaç harf,
ve üç ayrı \h sessizlerine malik mi…,
ah tabi elvedalar, hoş/çakal sevgilimler,
ve her türlü tövbenin yüz karası…,
sözünden dönenin önde gidenlerine râm,
kahpelerin devranı,
kibarlıkların bitlenmiş arap saçını
ve ayıkla pirincin taşını şimdi hadi...,
yüz hatlarımızda bekleyen tebessümler,
gözlerimi mesken tutmuş…,
vakitsiz ecel gibi buruşmuş,
yalandan güz ve alaycı yüzler,
mevsimsiz göçler,
küfürü hüner sayanların emmisi,
beri gel sen de,
tek sevdiğin babanla beraber can yücel,
sevdiğim kadar sevilirim öyle mi,
salağın en salağı,
buysa hayat, bu hayatın yedi sülalesi,
istanbulun ta yedi tepesi,
ki dibi tutmuş bir kere
akdeniz kokusunun dahi…,
çukulatadan beklene dursun seretonin,
harman yerindeki yanık tenin
yerini tutacak tarımsal/kırsal kalkınma,
öyle mi…,
tabi tabi bekleyelim,
sirkecideki han hamallarının sırtındaki,
küfe ip izlerinin helali olan,
ayran aşı kadar,
içimize aş olacak ha…,
emekçilerin emekleri;
Yemen Fatihi Sinan Paşa, yeniden ayaklanan Yemen üzerine yürüyordu. Yavuz Sultan Selim, bu görevi Sinan Paşa'ya vermişti.
Paşanın askerleri çöl yolculuğu sırasında yemek molası için durmuştu. Ancak henüz yemek hazır değildi. Birkaç asker pirinç ayıklamaya koyuldu. Tam bu sırada bir fırtına çıktı ve rüzgarın savurduğu kum bulutu pirinçlerin üzerine indi.Kumların altında kalan pirinçlere bakakalan yeniçerilerden biri, arkadaşlarına:
'-Allah'ın nimetini taşlı diye beğenmiyorduk. Bizim gibi günahkar kullar için birkaç taş nedir ki? İşte şimdi ayıklayın bakalım pirincin taşını! ..'
Bu 'Ayıklayın pirincin taşını' hikayesi önce Arabistan'da daha sonra Anadolu'da ve İstanbul'da yayılıp gitmiştir... Hala içinden çıkamadığımız işler için de aynı deyimi kullanmaktayız.