benligimize hakim olan en güçlü duygu menfaat. bu güçlü hissin altında ezilmeyecek his, duygu, düşünce yoktur zannimca.
akif konuyu özetlemiş:
‘’aldanma insanların samimiyetine, menfaatleri için gelirler vecde, vaad etmeseydi allah cenneti o’na bile etmezlerdi secde.’’ aşkına, ilgisine, sevgisine diye kelime değişikliği yaparak tekrar okuyabiliriz de.
‘’aldanma insanların aşkına, menfaatleri için gelirler meşke, vaad etmeseydi allah cenneti o’na bile etmezlerdi secde.’’ tüm insani ilişkiler menfaat üzerine imiş diye düşünürken, fuzuli'nin: aşk imiş her ne var âlemde ilm bir kıyl u kâl imiş ancak sözlerini
menfaat imiş her ne var âlemde aşk bir kıyl u kâl imiş ancak diye okudum :)
aşk nasib işidir evet.. amaa çokça da bilinçli bir seçimdir diye düşünüyorum.. ya da aşkın gözü kördür türü yaklaşımlar pek anlamlı gelmiyor bana. balığın, kuşun gagasında gökyüzüne çıkması ve çöle düşmesi aşkla mı ilgilidir, yoksa kuşun fıtratı gereği balığı yakalaması mıdır, işte orası bir muamma.. :) lakin mecnunun, leyla için çöllere düşmesi kesinlikle o’nun tercihidir. :)
“Aşk, sevgilinin bizim zayıflıklarımızı ve dengesizliklerimizi düzeltmeyi vaat eden özelliklerine duyulan hayranlık demektir. Bir tamamlanma arayışıdır.” Alain de Botton
boşversene biz aşık olmayalım birbirimize. konsere gidelim biz, maça gidip küfür edelim.. uçurtma uçuralım ya da, kumsalda uzanıp deli gibi içelim. gecede yıldızlara bakalım mesela..
bisikletle gezerken yağmur yağsın, sırılsıklam olalım.. benimle kek yap, balık tutalım sonra tekrar denize atalım. boşver aşık olmayalım biz.. aşk korkutucu! beraber eğlenelim en iyisi, ama hep benimle uyu...
kokusu burnunuzdan sureti gözünüzden sesi kulağınızdan teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü... özlemi sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu... hem kimseler duymasın hem cümlealem bilsin istiyorsanız... can dündar
İnsanı Allah'a ulaştıracak yollar sayılmayacak kadar çoktur.. tasavvuf ve hakikat ilimleri, o yollarda yolcuların zâdı, zahîresi, ışığı, rehberi; tasavvuf kışlaları da, bekleme salonları, sonsuza açılma limanları ve bu uzun yolculukla alâkalı tâlim ve terbiyeyi derpiş eden mekteplerdir.
Mahlûkâtın solukları sayısınca Hakk'a uzanan bu vuslat yollarını iki ana tarîka ircâ edebiliriz:
1) Hak yolcusuna riyâzet; az yeme, az içme, az uyuma, çok tefekkürde bulunma ve gereksiz ihtilâttan sakınma gibi disiplinlerin telkin edildiği yol ki; bazılarının 'berzahiyye', bazılarının da 'sofî tarîkatları' dedikleri tasavvuf sistemlerinin çoğu, bu esaslar üzerinde arşiyelerini ikmâl edegelmişlerdir. Bu yolun sâliklerinin en önemli virdleri, 'esmâ-i seb'a' denilen 'Lâ ilâhe illallah, Allah, Hû, Hak, Hayy, Kayyûm, Kahhâr' gibi mübarek isimlerdir. Bu isimlerle, nefsin yedi mertebesi addedilen, 'emmâre, levvâme, mülheme, mutmainne, râdıye, mardıyye, sâfiye veya zekiyye' derecelerinin kat'edilmesi hedeflenir. Bazıları bu isimlere, 'Kâdir, Kaviyy, Cebbâr, Mâlik, Vedûd' gibi celâlî isimleri, bazıları da 'Ferd, Vâhid, Ehad, Samed' gibi cemâlî isimleri ilâve ederler.
2) Kitap ve Sünnet'e ittibâ üzerinde hassasiyetle durulup evrâd ü ezkârın teşvik edildiği yol ki; bu yolda sülûk edenler, her meselede sünneti tâkib eder ve her işlerini sünnetle irtibatlandırmaya çalışırlar. Hususî birkaç ism-i şerifi vird edinme yerine, Allah Rasûlü'nün ibadet, duâ, zikir, fikir usûlünü araştırır ve Allah'ı bütün esmâsıyla anarlar. Bu yolda yürüyenler kılı kırk yararcasına, şeriat ahkâmına riâyet etmenin yanında, mürşid ve rehberlerine de sımsıkı bağlanır, sonra da kendilerini aşk u cezbenin gel-gitlerine salıverirler. Zaten aşk u cezbe zuhûr ettikten sonra, onların gözlerinde varlık kendine bakan yönleriyle bütün bütün silinir-gider; derken nefis ve enaniyet cihetiyle yokluğa ulaşır; zevken ve şuhûden vahdeti duymaya başlarlar ki, işte bu noktada, bir kere daha temkinle yüz yüze gelir ve sülûklerini tamamlamış olurlar.
Aşk, varlığın en esaslı ve aynı zamanda da en sırlı sebebidir; Allah, Zâtının bilinmesini sevip istediğinden ve gelecekte gerçeğe uyanık ruhların O'nun esmâ, sıfât ve Zâtına karşı duyup izhâr edecekleri derin alâkadan ötürü mükevvenâtı yaratmıştır. İnsanlarda söz ve ferman dinlememe şeklinde zuhûr eden aşk, Hâlık'ın, acz ve mahlûkata has temâyüllerden münezzehiyetine ve O'nun istiğnâ-i zâtîsine muvafık düşecek şekilde öyle bir muhabbettir ki; hilkat onun bağrında gerçekleşmiş, insanlık onunla gün yüzüne çıkmış, gönüller onunla donanarak Hak'la münasebetin en önemli merkezi hâline gelmiştir.
Aşk, vuslat kademelerinin final noktasıdır; o noktaya ulaşan muhibbin, atacağı bir adım ya kalmıştır veya kalmamıştır... Hakk'ın ilk tecellisi, Zât'ının iktizâsından ibaret olan işte bu muhabbet üstü muhabbettir. Bilâ kayd ü şart, O'na aşk isnadından kaçındığım için bu tâbiri bilhassa kullanıyorum. Bu ilâhî muhabbete ilim diyenler de olmuştur; çünkü o, mutlak ve münezzeh olan Zât âleminin tecelli itibarıyla ilk tenezzülüdür. Bu tenezzüle; Allah ilminden ibaret olması itibarıyla 'ilim', görmek ve görünmek muhabbetinden ötürü 'aşk-ı münezzeh', bütün varlığı ihtivâ etmesi zâviyesinden 'levh', her şeyin tafsilatıyla ele alınması noktasından da 'kalem' denir ki, 'ceberût' ve 'Hakikat-i Ahmediyye' de bu âlemin bir başka unvanıdır. Aşk-ı münezzeh, Hakk'ın Zât'ıyla alâkalı bir sırdır; O'nun diğer sıfatları ise, aşka muzaf'tır. Bundan dolayıdır ki, aşk kanatlarıyla uçanlar, doğrudan doğruya Zât'a ulaşır ve hayrete ererler. Diğerlerinde, eşyâ ve esmâ berzahlarından geçme zarureti vardır.
Aşk; şiddetli sevgi, iptilâ, düşkünlük, kemâl, cemâl ve müşâkeleden dolayı duyulan aşırı muhabbettir ki, böylesine, daha ziyade mecâzî aşk denegelmiştir. Bir de, cemâli kemâl noktasında, kemâli cemâl kutbunda o Ezel ve Ebed Sultanı'na karşı duyulan kalbî alâka ve muhabbet vardır ki, işte ona da hakikî aşk demişlerdir.
Allah'a karşı duyulan bu derin muhabbet veya 'aşk-ı hakîkî' bizi O'na ulaştırmak için, yine O'nun tarafından bize armağan edilmiş ışıktan bir kanattır. O'na, varlığın esası olan Nûr'a ulaşmak için muvakkaten rûhun kelebekleşmesi de denebilir.
Üç nokta aşktır… Her nokta gizli bir Ahtır! ... Seviyorum deyip haykıramamaktır... Boğazda düğümlenen iki çift sözdür... Dilin lal, gönlün melal olduğu andır… Gözlerden süzülmeyen iki damla gözyaşıdır... Hissedilen fakat bir türlü yazılamayandır… Kelimelerin kifayetsiz kaldığı andır… Üç nokta; bitmeyendir bitemeyendir...
Her şeyin içinde olabilmek değil; kendini ELİF kadar gizleyebilmektir, marifet... Aşk da tıpkı elif gibidir; isminde gizlidir ama okunmaz. o olmadan da besmele sese gelmez.o her şeyin içindedir. ama hiç bir şeyde görünmez... Mevlana
uzaktan gördüm bi tane açtım baktım bin tane :))))
nar'ı tek tek tek saymışlar içine yalanı dolanı koymuşlar bir de dernek kurmuşlar aşk aşk aşk yüzde doksan dokuz demiyorum yüzde yüz inandım ve yanıldımm :)
Aşk Tarifi Sen Dostumsun Dertlerimi en iyi sen anlarsın Dermansın ilaçsın Her zaman sabırla dinlersin Açık sözlüsün Çok özelmişim gibi içten davranıyorsun İçimden geçenleri okuyorsun Öl desem öleceksin Çok safsın İki yüzlü değilsin Gerçeklerden korkmazsın Çok cesursun Bir tanesin Beni mutlu görmek seni Seni mutlu görmek beni mutlu ediyor Sırdaşımsın Arkadaşımsın Yaşam kaynağımsın Uğruna yaşanacak, ölünecek insansın Çok tatlısın Dünya tatlısı Dünya kötülükleri, sen iyilikleri temsil ediyorsun En zor günlerde yanımdasın Sıkıntılarımı sayende atıyorum Hayata yeniden dönüyorum Yokluğun acı Varlığın huzur veriyor Her şeyimi biliyorsun Her şeyi paylaşıyorsun Fedakârsın Ben sana… Bedenine veya dış görünümüne değil O temiz kalbine Ruhuna ve yüreğine aşığım Sıralamaya kalksam çok… Dünyanın tüm iyiliklerini Güzelliklerin sen de buldum En büyük desteğimsin Teselli kaynağımsın Sevinçli günümde sevincimi paylaşırsın Kendimi sen de görüyorum Hiçbir insanı sen kadar sevmedim Sevmek te istemem Hayat boş ve anlamsız yalnız seninle anlam kazanıyor hiç yalan söylemedin aldatmadın benim seni sevdiğim gibi beni sevdiğini biliyorum şefkatini kimseden görmedim beni sahiplenmenle çok özel biri oldum öylesine saygı duyuyorum ki sana kırılmaman için her şeyi yaparım içten ve duygusalsın senin sevgini bedenimde değil ruhumun derinliklerinde hissediyorum sen gelip geçici bir şey değilsin her zaman kalıcısın kalacaksın….
Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında sevdalanmış onun deli dalgalarına. Hırçın hırçın kayalara vuruşuna, yüreğindeki duruluğa Demiş ki suya:
^^ Gel sevdalım ol, Hayatıma anlam veren mucizem ol... ^^
Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa,
^^ al demiş; Yüreğim sana armağan... ^^
Sarılmış ateşle su birbirlerine sıkıca, kopmamacasına...
Zamanla su, buhar olmaya, ateş, kül olmaya başlamış. Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı... Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de yüreğindeki kederi de alıp gitmiş uzak diyarlara su...
Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları... Aramış suyu diyarlar boyu, günler boyu, geceler boyu Bir gün gelmiş, suya varmış yolu Bakmış o duru gözlerine suyun, biraz kırgın, biraz hırçın.
Ve o an anlamış;
^^ Aşkın bazen gitmek olduğunu. Ama gitmenin yitirmek olmadığını.... ^^^
Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla. İşte o zamandan beridir ki:
Ateş sudan, su ateşden kaçar olmuş..
Ateşin yüreğini sadece su, Suyun yüreğini Sadece ateş alır olmuş..
... Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
165. İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah dışında bazılarını Allah'a eş tutarlar da onları Allah'ı sevmiş gibi severler. İman sahipleri ise Allah'a sevgide çok kararlı ve taşkındır. Zulme saplananlar, azabı gördüklerinde tüm kuvvetin Allah'ta bulunduğunu, Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu fark edeceklerini anlayabilseler!
hangi iki aşk örttü birbirini? hep bir kalp daha fazla sevmedi mi? neden o aşk efsane değildi? ne eksikti? kötümserdi aşık...kıyaslar, kuşkulanır, delirir, dinler, etkilenir, olmayan birşeye kızardı...tutmaz mıydı insan kendini, biteceği günü düşünerek...en büyük hata buydu belki de. tepeden aşağı bakmaya başladığında aşk, onu itmeli yada uçurumun sonuna kadar arkasından gitmeliydi...gurur set kurdu yola, izin vermedi. bitti, ne yapabilirim ki? ! dedi bir ses, sustu diğeri...kaç hücrem öldü şu an biliyor musun diyemedi, demedi...acıdı, sustu, kıpırdamadı o arzulanan dudağı... olacaklarla üzülen kalp hastaydı...iyileşmek istedi, birilerini suçladı, titizlik bekledi, açıklama istedi, kendinden utandı...sakinlik? kalmadı elimizde, üzgünüz, yarın tekrar uğrayın, olmaz mı?
evimizin en kıymetli porselen takımı gibidir. görülebilecekleri şekilde vitrinin en alt rafına dizilirler, saklar saklar saklar saklarız ya hani...tozunu alır, yetmez yaldızları dökülmesin diye bulaşık makinesinin en hassas ayarında yıkar, tekrar yerine dizeriz...renkler soldukça gözden düşerler...yeni modeller, desenler, renkler daha cazip gelmeye başlar...onlar dolapta unutulur...şanslılarsa emektarlıklarına karşılık yerlerini korurlar... en kötüsüyse atılmamalarına karşın, yenilerin, diğerlerinin iştah kabartıyor olmasıdır... eskiyi kim sever ki... ben, ne yazık ki :)
bir tutkudur insandaki sebebini bilmeden tutulmaktır ki 'aşk' deyince bile kişinin aklındaki düşüncelerin rengi değişir bir o kadar da gerçeğin ta kendisidir hayatın içindeki utangaç gerçeklerden ama aşkı tarif etmek bu kadar kolay değildir kolay olan aşkın ellerine kendini bırakıvermektir her yiğidin harcı değildir gerçek aşkı yaşamak ağza dolanan aşklara yer yoktur yaşayana oyuncak değildir günümüzdeki gibi.... bilen asıl aşık olunacak varlığı(!) bulandır bulmak ve aşkın tadını damağımızda her daim bir parça bulundurmak dileğiyle
benligimize hakim olan en güçlü duygu menfaat. bu güçlü hissin altında ezilmeyecek his, duygu, düşünce yoktur zannimca.
akif konuyu özetlemiş:
‘’aldanma insanların samimiyetine, menfaatleri için gelirler vecde, vaad etmeseydi allah cenneti o’na bile etmezlerdi secde.’’
aşkına, ilgisine, sevgisine diye kelime değişikliği yaparak tekrar okuyabiliriz de.
‘’aldanma insanların aşkına, menfaatleri için gelirler meşke, vaad etmeseydi allah cenneti o’na bile etmezlerdi secde.’’
tüm insani ilişkiler menfaat üzerine imiş diye düşünürken, fuzuli'nin:
aşk imiş her ne var âlemde
ilm bir kıyl u kâl imiş ancak
sözlerini
menfaat imiş her ne var âlemde
aşk bir kıyl u kâl imiş ancak diye okudum :)
Cibran , aşka dair ;
"Hem besler, büyütür
hem de budar sizi.."
der..
aşk nasib işidir evet.. amaa çokça da bilinçli bir seçimdir diye düşünüyorum..
ya da aşkın gözü kördür türü yaklaşımlar pek anlamlı gelmiyor bana.
balığın, kuşun gagasında gökyüzüne çıkması ve çöle düşmesi aşkla mı ilgilidir, yoksa kuşun fıtratı gereği balığı yakalaması mıdır, işte orası bir muamma.. :)
lakin mecnunun, leyla için çöllere düşmesi kesinlikle o’nun tercihidir. :)
“Aşk, sevgilinin bizim zayıflıklarımızı ve dengesizliklerimizi düzeltmeyi vaat eden özelliklerine duyulan hayranlık demektir. Bir tamamlanma arayışıdır.” Alain de Botton
boşversene biz aşık olmayalım birbirimize.
konsere gidelim biz, maça gidip küfür edelim..
uçurtma uçuralım ya da, kumsalda uzanıp deli gibi içelim.
gecede yıldızlara bakalım mesela..
bisikletle gezerken yağmur yağsın, sırılsıklam olalım..
benimle kek yap, balık tutalım sonra tekrar denize atalım.
boşver aşık olmayalım biz..
aşk korkutucu!
beraber eğlenelim en iyisi,
ama hep benimle uyu...
kokusu burnunuzdan
sureti gözünüzden sesi kulağınızdan
teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi
sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
can dündar
İnsanı Allah'a ulaştıracak yollar sayılmayacak kadar çoktur.. tasavvuf ve hakikat ilimleri, o yollarda yolcuların zâdı, zahîresi, ışığı, rehberi; tasavvuf kışlaları da, bekleme salonları, sonsuza açılma limanları ve bu uzun yolculukla alâkalı tâlim ve terbiyeyi derpiş eden mekteplerdir.
Mahlûkâtın solukları sayısınca Hakk'a uzanan bu vuslat yollarını iki ana tarîka ircâ edebiliriz:
1) Hak yolcusuna riyâzet; az yeme, az içme, az uyuma, çok tefekkürde bulunma ve gereksiz ihtilâttan sakınma gibi disiplinlerin telkin edildiği yol ki; bazılarının 'berzahiyye', bazılarının da 'sofî tarîkatları' dedikleri tasavvuf sistemlerinin çoğu, bu esaslar üzerinde arşiyelerini ikmâl edegelmişlerdir. Bu yolun sâliklerinin en önemli virdleri, 'esmâ-i seb'a' denilen 'Lâ ilâhe illallah, Allah, Hû, Hak, Hayy, Kayyûm, Kahhâr' gibi mübarek isimlerdir. Bu isimlerle, nefsin yedi mertebesi addedilen, 'emmâre, levvâme, mülheme, mutmainne, râdıye, mardıyye, sâfiye veya zekiyye' derecelerinin kat'edilmesi hedeflenir. Bazıları bu isimlere, 'Kâdir, Kaviyy, Cebbâr, Mâlik, Vedûd' gibi celâlî isimleri, bazıları da 'Ferd, Vâhid, Ehad, Samed' gibi cemâlî isimleri ilâve ederler.
2) Kitap ve Sünnet'e ittibâ üzerinde hassasiyetle durulup evrâd ü ezkârın teşvik edildiği yol ki; bu yolda sülûk edenler, her meselede sünneti tâkib eder ve her işlerini sünnetle irtibatlandırmaya çalışırlar. Hususî birkaç ism-i şerifi vird edinme yerine, Allah Rasûlü'nün ibadet, duâ, zikir, fikir usûlünü araştırır ve Allah'ı bütün esmâsıyla anarlar. Bu yolda yürüyenler kılı kırk yararcasına, şeriat ahkâmına riâyet etmenin yanında, mürşid ve rehberlerine de sımsıkı bağlanır, sonra da kendilerini aşk u cezbenin gel-gitlerine salıverirler. Zaten aşk u cezbe zuhûr ettikten sonra, onların gözlerinde varlık kendine bakan yönleriyle bütün bütün silinir-gider; derken nefis ve enaniyet cihetiyle yokluğa ulaşır; zevken ve şuhûden vahdeti duymaya başlarlar ki, işte bu noktada, bir kere daha temkinle yüz yüze gelir ve sülûklerini tamamlamış olurlar.
Aşk, varlığın en esaslı ve aynı zamanda da en sırlı sebebidir; Allah, Zâtının bilinmesini sevip istediğinden ve gelecekte gerçeğe uyanık ruhların O'nun esmâ, sıfât ve Zâtına karşı duyup izhâr edecekleri derin alâkadan ötürü mükevvenâtı yaratmıştır. İnsanlarda söz ve ferman dinlememe şeklinde zuhûr eden aşk, Hâlık'ın, acz ve mahlûkata has temâyüllerden münezzehiyetine ve O'nun istiğnâ-i zâtîsine muvafık düşecek şekilde öyle bir muhabbettir ki; hilkat onun bağrında gerçekleşmiş, insanlık onunla gün yüzüne çıkmış, gönüller onunla donanarak Hak'la münasebetin en önemli merkezi hâline gelmiştir.
Aşk, vuslat kademelerinin final noktasıdır; o noktaya ulaşan muhibbin, atacağı bir adım ya kalmıştır veya kalmamıştır... Hakk'ın ilk tecellisi, Zât'ının iktizâsından ibaret olan işte bu muhabbet üstü muhabbettir. Bilâ kayd ü şart, O'na aşk isnadından kaçındığım için bu tâbiri bilhassa kullanıyorum. Bu ilâhî muhabbete ilim diyenler de olmuştur; çünkü o, mutlak ve münezzeh olan Zât âleminin tecelli itibarıyla ilk tenezzülüdür. Bu tenezzüle; Allah ilminden ibaret olması itibarıyla 'ilim', görmek ve görünmek muhabbetinden ötürü 'aşk-ı münezzeh', bütün varlığı ihtivâ etmesi zâviyesinden 'levh', her şeyin tafsilatıyla ele alınması noktasından da 'kalem' denir ki, 'ceberût' ve 'Hakikat-i Ahmediyye' de bu âlemin bir başka unvanıdır. Aşk-ı münezzeh, Hakk'ın Zât'ıyla alâkalı bir sırdır; O'nun diğer sıfatları ise, aşka muzaf'tır. Bundan dolayıdır ki, aşk kanatlarıyla uçanlar, doğrudan doğruya Zât'a ulaşır ve hayrete ererler. Diğerlerinde, eşyâ ve esmâ berzahlarından geçme zarureti vardır.
Aşk; şiddetli sevgi, iptilâ, düşkünlük, kemâl, cemâl ve müşâkeleden dolayı duyulan aşırı muhabbettir ki, böylesine, daha ziyade mecâzî aşk denegelmiştir. Bir de, cemâli kemâl noktasında, kemâli cemâl kutbunda o Ezel ve Ebed Sultanı'na karşı duyulan kalbî alâka ve muhabbet vardır ki, işte ona da hakikî aşk demişlerdir.
Allah'a karşı duyulan bu derin muhabbet veya 'aşk-ı hakîkî' bizi O'na ulaştırmak için, yine O'nun tarafından bize armağan edilmiş ışıktan bir kanattır. O'na, varlığın esası olan Nûr'a ulaşmak için muvakkaten rûhun kelebekleşmesi de denebilir.
Üç nokta aşktır… Her nokta gizli bir Ahtır! ... Seviyorum deyip haykıramamaktır... Boğazda düğümlenen iki çift sözdür... Dilin lal, gönlün melal olduğu andır… Gözlerden süzülmeyen iki damla gözyaşıdır... Hissedilen fakat bir türlü yazılamayandır… Kelimelerin kifayetsiz kaldığı andır… Üç nokta; bitmeyendir bitemeyendir...
Her şeyin içinde olabilmek değil; kendini ELİF kadar gizleyebilmektir, marifet...
Aşk da tıpkı elif gibidir; isminde gizlidir ama okunmaz. o olmadan da besmele sese gelmez.o her şeyin içindedir. ama hiç bir şeyde görünmez...
Mevlana
bir bilmecem var çocuklar
uzaktan gördüm bi tane
açtım baktım bin tane
:))))
nar'ı
tek tek tek saymışlar
içine yalanı dolanı koymuşlar
bir de dernek kurmuşlar
aşk aşk aşk
yüzde doksan dokuz
demiyorum
yüzde yüz
inandım
ve
yanıldımm :)
aslında buyuk bısey degil uzerıne siirler sarkılar yapılcak kadar baslarken ıyı bıterken kotu yenısını bulunca eskısı unutulan yatıp kalkıp uyanmak gıbı
Beynimizdeki 'big beng'..
Uzun süre uzak kalırsak kalbimizdeki 'big beng'
Uzun süre yakınımızda olursa sinirlerimizdeki 'big beng'.
Leyla meyla derken Mevlayı bulmak.
kimi yaşadığını sanır, kimi var ki yaşadığının farkında olup onu özünde taşır.
Seni sevenlerin ola mı aklı
Bir dem uslıyısa her dem delidir
_ Yunus Emre
erken kapattı pencereyi ask, zamanın bir ucuna bile sıgamadık.. gerci vedalastık ama ayrılamadık..
Aşk Tarifi
Sen
Dostumsun
Dertlerimi en iyi sen anlarsın
Dermansın ilaçsın
Her zaman sabırla dinlersin
Açık sözlüsün
Çok özelmişim gibi içten davranıyorsun
İçimden geçenleri okuyorsun
Öl desem öleceksin
Çok safsın
İki yüzlü değilsin
Gerçeklerden korkmazsın
Çok cesursun
Bir tanesin
Beni mutlu görmek seni
Seni mutlu görmek beni mutlu ediyor
Sırdaşımsın
Arkadaşımsın
Yaşam kaynağımsın
Uğruna yaşanacak, ölünecek insansın
Çok tatlısın
Dünya tatlısı
Dünya kötülükleri, sen iyilikleri temsil ediyorsun
En zor günlerde yanımdasın
Sıkıntılarımı sayende atıyorum
Hayata yeniden dönüyorum
Yokluğun acı
Varlığın huzur veriyor
Her şeyimi biliyorsun
Her şeyi paylaşıyorsun
Fedakârsın
Ben sana…
Bedenine veya dış görünümüne değil
O temiz kalbine
Ruhuna ve yüreğine aşığım
Sıralamaya kalksam çok…
Dünyanın tüm iyiliklerini
Güzelliklerin sen de buldum
En büyük desteğimsin
Teselli kaynağımsın
Sevinçli günümde sevincimi paylaşırsın
Kendimi sen de görüyorum
Hiçbir insanı sen kadar sevmedim
Sevmek te istemem
Hayat boş ve anlamsız
yalnız seninle anlam kazanıyor
hiç yalan söylemedin
aldatmadın
benim seni sevdiğim gibi
beni sevdiğini biliyorum
şefkatini kimseden görmedim
beni sahiplenmenle çok özel biri oldum
öylesine saygı duyuyorum ki sana
kırılmaman için her şeyi yaparım
içten ve duygusalsın
senin sevgini bedenimde değil
ruhumun derinliklerinde hissediyorum
sen gelip geçici bir şey değilsin
her zaman kalıcısın
kalacaksın….
ne varsa attım içimden.. aşka dair hiç bişi bırakmadım.. ne varsa attım içimden...
Yeşerip yeşermeyeceğini bilmeden tohum ekmektir.Sonrası kaderin gösterdiği yoldur.
Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında
sevdalanmış onun deli dalgalarına.
Hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
yüreğindeki duruluğa
Demiş ki suya:
^^ Gel sevdalım ol,
Hayatıma anlam veren mucizem ol... ^^
Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa,
^^ al demiş;
Yüreğim sana armağan... ^^
Sarılmış ateşle su birbirlerine
sıkıca, kopmamacasına...
Zamanla su, buhar olmaya,
ateş, kül olmaya başlamış.
Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...
Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de
yüreğindeki kederi de
alıp gitmiş uzak diyarlara su...
Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları...
Aramış suyu diyarlar boyu,
günler boyu, geceler boyu
Bir gün gelmiş, suya varmış yolu
Bakmış o duru gözlerine suyun,
biraz kırgın, biraz hırçın.
Ve o an anlamış;
^^ Aşkın bazen gitmek olduğunu.
Ama gitmenin yitirmek olmadığını.... ^^^
Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla.
İşte o zamandan beridir ki:
Ateş sudan,
su ateşden kaçar olmuş..
Ateşin yüreğini sadece su,
Suyun yüreğini
Sadece ateş alır olmuş..
heaven is a place on earth ;)
...
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
NAZIM HİKMET
Ne Kerem Kerem'dir ne Aslı Aslı
Aşık da maşuk da kirli ve paslı
Muhabbet faslını unutun artık
Kapladı her yanı muhannet faslı...
Bakara suresi:
165. İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah dışında bazılarını Allah'a eş tutarlar da onları Allah'ı sevmiş gibi severler. İman sahipleri ise Allah'a sevgide çok kararlı ve taşkındır. Zulme saplananlar, azabı gördüklerinde tüm kuvvetin Allah'ta bulunduğunu, Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu fark edeceklerini anlayabilseler!
hangi iki aşk örttü birbirini? hep bir kalp daha fazla sevmedi mi? neden o aşk efsane değildi? ne eksikti? kötümserdi aşık...kıyaslar, kuşkulanır, delirir, dinler, etkilenir, olmayan birşeye kızardı...tutmaz mıydı insan kendini, biteceği günü düşünerek...en büyük hata buydu belki de. tepeden aşağı bakmaya başladığında aşk, onu itmeli yada uçurumun sonuna kadar arkasından gitmeliydi...gurur set kurdu yola, izin vermedi. bitti, ne yapabilirim ki? ! dedi bir ses, sustu diğeri...kaç hücrem öldü şu an biliyor musun diyemedi, demedi...acıdı, sustu, kıpırdamadı o arzulanan dudağı...
olacaklarla üzülen kalp hastaydı...iyileşmek istedi, birilerini suçladı, titizlik bekledi, açıklama istedi, kendinden utandı...sakinlik? kalmadı elimizde, üzgünüz, yarın tekrar uğrayın, olmaz mı?
aşk tatlı bir acıdır...
aşk iki eli dolu bir ilahe gibi
bir elinde mutluluk var
diğer elinde acı
acıyı almadan diğerini almak mümkün değil... :)))
evimizin en kıymetli porselen takımı gibidir. görülebilecekleri şekilde vitrinin en alt rafına dizilirler, saklar saklar saklar saklarız ya hani...tozunu alır, yetmez yaldızları dökülmesin diye bulaşık makinesinin en hassas ayarında yıkar, tekrar yerine dizeriz...renkler soldukça gözden düşerler...yeni modeller, desenler, renkler daha cazip gelmeye başlar...onlar dolapta unutulur...şanslılarsa emektarlıklarına karşılık yerlerini korurlar...
en kötüsüyse atılmamalarına karşın, yenilerin, diğerlerinin iştah kabartıyor olmasıdır...
eskiyi kim sever ki...
ben, ne yazık ki :)
bir tutkudur insandaki
sebebini bilmeden tutulmaktır ki
'aşk' deyince bile kişinin aklındaki düşüncelerin rengi değişir
bir o kadar da gerçeğin ta kendisidir
hayatın içindeki utangaç gerçeklerden
ama aşkı tarif etmek bu kadar kolay değildir
kolay olan aşkın ellerine kendini bırakıvermektir
her yiğidin harcı değildir gerçek aşkı yaşamak
ağza dolanan aşklara yer yoktur yaşayana
oyuncak değildir günümüzdeki gibi....
bilen asıl aşık olunacak varlığı(!) bulandır
bulmak ve aşkın tadını damağımızda her daim bir parça bulundurmak dileğiyle