aşık reyhani dünümüm bugünümüz ve yarınımızı aydınlatan halk ozanlarındandır dadal oğlu aşık sümmani ve reyhani gibi aşıklar insana ve insanlığa yön yol gösteren insanları bilgi ışıkları ile aydınlatan yüksek şahsiyetlerdir.bunlar okumamış ümmi olsalar bile manevi güçleri onlara hertürlü bilginin oluşmasına neden olmaktadır.
Türk şiirinin en zengin kaynaklarından birisidir âşıklık geleneği… Bu mübarek çeşmeden nice kaynak beslenmiştir. Bilindiği üzere âşıklık geleneğinin kökeni çok eskilere dayanmaktadır. Saf şiirin kaynağıdır bu aydınlık ve bereketli şiir oluğu… Köklü bir deneyim süreci neticesinde birbirinden güzel, özgün şiirler ve şairler çıkmıştır bu gelenekten.
Âşıklık geleneği pek çok kaidelerden oluşmuştur. Yani pek çok hususta kurallar ve sınırlandırmalar vardır. Bu durum şiir söylemeyi zorlaştırsa da ortaya çıkan mahsulün kalitesini ve edebi değerini artırmaktadır. Âşıklık bir yaşama biçiminin yansımasıdır. Âşık edebiyatı, ozan-baksı geleneğinin Anadolu’da yaşama biçiminin değişimiyle ortadan kalkması üzerine oluşmuştur. Âşıklık geleneğinden sazlı (telden) , sazsız (dilden) , doğaçlama yoluyla, kalemle (yazarak) veya birkaç özelliği birden taşıyan geleneğe bağlı olarak şiir söyleyenlere ‘âşık’, bu söyleme biçimine ‘âşıklık-âşıklama’, âşıkları yönlendiren kurallar bütününe de ‘âşıklık geleneği’ adı verilir. Çok sağlam bir altyapısı vardır.
Türk şiirinin en büyük zenginliklerinden birisi Divan şiiriyse, ötekisi Halk şiiridir. Fakat günümüzde nedense bu iki şiir geleneği de serbest şiirin gölgesinde kalmıştır. Kuralsızlık ve aşırılık şiire de yansımış, ucube şiirler mantar gibi sağda solda biter olmuştur. Maalesef bunlar bir hayli de taraftar bulmuştur. Anlayacağınız o ki şiirimiz modaya kurban edilmiştir. Halk şairleri ilgisizlikten unutulmuş, bu gelenek her geçen gün kan kaybetmiştir.
Günümüzde halk şiiri birkaç ustanın üstün gayretleriyle hayatını devam ettirmektedir. Onlar sayesinde âşıklıklık geleneği sürmektedir. Fakat o eski ihtişamından eser kalmamıştır. Onun içindir ki her halk şairinin, her âşığın aramızdan ayrılması bu şiir geleneğinin biraz daha eriyip yok olması anlamına geliyor. Çünkü bu şiire gönül vermiş ustaların yeri kolay kolay dolmuyor. Üstelik halk şiirine artık kimse rağbet etmiyor. Bu durum halk şiiri kaynaklarının yakın gelecekte kuruyacağı endişesini beraberinde getiriyor. Ben bunları düşünürken halk şiirinin efsane isimlerinden biri olan Âşık Reyhanî’nin ölüm haberi geldi kulağıma....
Türk halk şiirinin günümüzdeki en büyük temsilcilerinden biri olan Erzurumlu Âşık Reyhanî’yi de kaybettik. 10 Aralık 2006 Pazar günü Reyhanî göç eyledi bu fani âlemden… Geçtiğimiz sene de halk şiirimizin en büyük ustalarından biri olan Murat Çobanoğlu’yu yitirmiştik. Bu iki ustanın birer yıl arayla aramızdan ayrılması halk şiiri adına büyük kayıplardır. Şu üzücü bir gerçek ki bunların yeri bir daha doldurulamayacaktır. Fakat dünyaya gelişimiz ne kadar gerçekse göçüşümüz de o kadar gerçektir. Onun için Âşık Reyhanî’nin ebediyete intikalini de bu açıdan değerlendirmemiz gerekir.
Asıl adı Yaşar Yılmaz olan Âşık Reyhanî, 1932 yılında Hasankale’nin Alvar köyünde doğmuştu. Yani O, 74 yaşında aramızdan ayrıldı. Konya Âşıklar Bayramına aralıksız katılan yedi âşıktan biriydi. Eski âşıkların dışında, yetiştiği Huzuri Baba, Nihani, Cevlani, Efkari, Murat Çobanoğlu’nun babası Gülistan Çobanoğlu gibi âşıklardan gelenek ve usul öğrenmişti. İran’dan Avrupa’ya birçok ülkede türkü söyleyen Âşık Reyhanî, katıldığı yarışmalarda da birçoğu birincilik olmak üzere çeşitli ödüller almıştı. 1980’li yılların başında Erzurum’da bulunan Doğu Ozanları Derneği’nin başkanlığına getirilmişti. Âşık Reyhanî birçok ülkeye konser ve konferanslara katılmak üzere çağrılmıştı. Halk şiirimizi sınırlarımızın dışına taşımış ve oralarda tanıtmıştı. Ayrıca ABD’nin Michigan Üniversitesi’nde katıldığı bir konferanstan sonra kendisine fahri öğretmenlik unvanı verilmişti.
O sessiz yaşasa da ismi Edirne’den Kars’a kadar yayıldı. Şiirlerinin çoğu bestelenerek dilden dile dolaştı. Türkülerde sesi ve sazı yankılandı. Ülkemin yürek sızılarını dilden dile, telden tele taşıdı. Sevdalı yüreklerin tercümanı oldu. Fakat kendisi çok vefalı olmasına rağmen vefa görmedi. Uzun zamandan beri hastalıklara duçar oldu. Hastalık onu yataklara mahkûm eyledi. Bedeninin dili, sazının teli sustu. En sonunda da şairin dediği gibi bir tel koptu, ahenk ebediyen kesildi. Son günlerinde eriyip bir deri bir kemik kaldı. O güzel insan tanınmaz bir hale geldi. Geçmişte söylediği bir şiirde aşktan bir deri bir kemik kaldığını söylemişti. Sanki o dizeler ömrünün son demlerindeki hazin görüntüsünü yansıtıyordu. Onu kendi ifadesiyle gerçek sevdaya, Hakk’a götürdüler. Çünkü erenlerden geri kalmak istemiyordu. O şimdi Hakk’ın divanında hayat bulmuş bir erendir:
“Al beni ne olur sevdaya götür Erenlerden geri kaldım sevdiğim Saz bir bahanedir göğsümü dövdüm Bir kemik bir deri kaldım sevdiğim”
Âşık Reyhanî şair doğmuş insanlardan biriydi. Âşıklık geleneğini çok iyi biliyordu. Bu işi ciddiye alıyordu. Uzun yıllar usta âşıklardan dersler almıştı. O, halk şiiri arşivine pek çok nitelikli eser kazandırmıştır. Onu mahdut bir yazıyla anlatmak ne mümkün…
O büyük insan ömrünün son yıllarını büyük sıkıntılarla, hastalıklarla, hastane köşelerinde geçirdi. Yalnızlık tek yoldaşı oldu. O koca insan adeta bir mum gibi eridi. Fakat kimse onun derdiyle dertlenmedi. Ölümü bile televizyonlarda ve gazetelerde son haber olarak satır aralarında verildi. Çünkü o yeniyetmelerin moda kültürüne iltifat etmedi hiçbir zaman. Büyük medya patronlarıyla yıldızlı otellerde oturup kadeh kaldırmadı. O, halkın bağrından çıkmış, halkının sesi olmuş bir çilekeşti. Onun içindir ki değerlerin altüst olduğu bu bahtsız zamanda sesi kısık çıktı. Kimse elinden tutmadı, hayatta tek başına yürümek mecburiyetinde bırakıldı. Onuruyla yaşadı, onuruyla öldü, kimseye el açmadı. Bu milletin gerçek efendisi ve sahibi olan halkın gür sesi olmaya and içmiş bu büyük halk aşığına Allah’tan rahmet diliyorum. Sözlerimi onun ölüme dair bir dörtlüğüyle noktalamak istiyorum.
“Gel gülü yandırma bülbül / Önce ağla sonradan gül Ölüm en son nokta değil / İş ondan öteye başlar”
kalk baba reyhani kalk hastane köşesi yakışmayıyor senin gibi bir edebiyat devine. kalk yine sazınla sözünle mehiler diz ülkeye bak papa saldırıyor islama ülkeye. kalkta gençlere ders ver yeniden değerlerine sahip çıksınlar diye. kalkta halkın dertlerini talihsiz zeynepin derdine dile getir yine. kalkta marmariste olanları anlat halka. kalkta türk ozanlarını dile getir yeniden.
sen güneşsin baba reyhani sönmek sana yakışmaz hep dertleri dile getirdin sazınla derte yenik düşmek sana yakışmaz
almanyadan haber bekliyen gelinin sözü oldun çorbasının döktüğü yerin tuzu oldun talihsiz zeynebin vatanı yurdu oldun hastalığa erimek sana yakışmaz
senin sesin bizi biz yaptı bağladı ülkeye senin sözün nasihat oldu verdi ilmiye şimdi noldu sana düştün bu hale bir ilaca umut bağlamak sana yakışmaz
akın ardanın sana dileği budur nolur kalk allahın şifası boldur senin içtiğin abı hayat sudur böyle teslim olmak sana yakışmaz
erzurumda doğan edebiyat devi. aşık reyhani büyük bir halk ozanıdır. hikayeleriyle sayısız eserleriyle türk edebiyatında önemli bir yere sahip olmuştur. fakat bu büyük edebiyat devi bugün bursanın bir hastane köşesinde 30 40 kilo kadar olmuş ve orda ölüme terk edilmiştir. ne büyük hazin son. işte güzel ülkemin değerlerine sahip çıktığının bir örneği olmuştur. tvde görürken gözlerim dolu dolu ağladım haline baba reyhaninin.
aşık reyhani dünümüm bugünümüz ve yarınımızı aydınlatan halk ozanlarındandır dadal oğlu aşık sümmani ve reyhani gibi aşıklar insana ve insanlığa yön yol gösteren insanları bilgi ışıkları ile aydınlatan yüksek şahsiyetlerdir.bunlar okumamış ümmi olsalar bile manevi güçleri onlara hertürlü bilginin oluşmasına neden olmaktadır.
ve sonunda hakka yürüdü hak aşığı
allahın nuru ile git büyük ozan
kelimelerim yetersiz kalıyor sana
sözler boğazımda düğümleniyor adeta
aşkın derya olduğu bir üstad şiirin doğasını doğada yaşayan adam hemşehrim (Allahın rahmeti ona olsun)
ÂŞIKLIK GELENEĞİ VE ÂŞIK REYHANÎ
M.NİHAT MALKOÇ
Türk şiirinin en zengin kaynaklarından birisidir âşıklık geleneği… Bu mübarek çeşmeden nice kaynak beslenmiştir. Bilindiği üzere âşıklık geleneğinin kökeni çok eskilere dayanmaktadır. Saf şiirin kaynağıdır bu aydınlık ve bereketli şiir oluğu… Köklü bir deneyim süreci neticesinde birbirinden güzel, özgün şiirler ve şairler çıkmıştır bu gelenekten.
Âşıklık geleneği pek çok kaidelerden oluşmuştur. Yani pek çok hususta kurallar ve sınırlandırmalar vardır. Bu durum şiir söylemeyi zorlaştırsa da ortaya çıkan mahsulün kalitesini ve edebi değerini artırmaktadır. Âşıklık bir yaşama biçiminin yansımasıdır. Âşık edebiyatı, ozan-baksı geleneğinin Anadolu’da yaşama biçiminin değişimiyle ortadan kalkması üzerine oluşmuştur. Âşıklık geleneğinden sazlı (telden) , sazsız (dilden) , doğaçlama yoluyla, kalemle (yazarak) veya birkaç özelliği birden taşıyan geleneğe bağlı olarak şiir söyleyenlere ‘âşık’, bu söyleme biçimine ‘âşıklık-âşıklama’, âşıkları yönlendiren kurallar bütününe de ‘âşıklık geleneği’ adı verilir. Çok sağlam bir altyapısı vardır.
Türk şiirinin en büyük zenginliklerinden birisi Divan şiiriyse, ötekisi Halk şiiridir. Fakat günümüzde nedense bu iki şiir geleneği de serbest şiirin gölgesinde kalmıştır. Kuralsızlık ve aşırılık şiire de yansımış, ucube şiirler mantar gibi sağda solda biter olmuştur. Maalesef bunlar bir hayli de taraftar bulmuştur. Anlayacağınız o ki şiirimiz modaya kurban edilmiştir. Halk şairleri ilgisizlikten unutulmuş, bu gelenek her geçen gün kan kaybetmiştir.
Günümüzde halk şiiri birkaç ustanın üstün gayretleriyle hayatını devam ettirmektedir. Onlar sayesinde âşıklıklık geleneği sürmektedir. Fakat o eski ihtişamından eser kalmamıştır. Onun içindir ki her halk şairinin, her âşığın aramızdan ayrılması bu şiir geleneğinin biraz daha eriyip yok olması anlamına geliyor. Çünkü bu şiire gönül vermiş ustaların yeri kolay kolay dolmuyor. Üstelik halk şiirine artık kimse rağbet etmiyor. Bu durum halk şiiri kaynaklarının yakın gelecekte kuruyacağı endişesini beraberinde getiriyor. Ben bunları düşünürken halk şiirinin efsane isimlerinden biri olan Âşık Reyhanî’nin ölüm haberi geldi kulağıma....
Türk halk şiirinin günümüzdeki en büyük temsilcilerinden biri olan Erzurumlu Âşık Reyhanî’yi de kaybettik. 10 Aralık 2006 Pazar günü Reyhanî göç eyledi bu fani âlemden… Geçtiğimiz sene de halk şiirimizin en büyük ustalarından biri olan Murat Çobanoğlu’yu yitirmiştik. Bu iki ustanın birer yıl arayla aramızdan ayrılması halk şiiri adına büyük kayıplardır. Şu üzücü bir gerçek ki bunların yeri bir daha doldurulamayacaktır. Fakat dünyaya gelişimiz ne kadar gerçekse göçüşümüz de o kadar gerçektir. Onun için Âşık Reyhanî’nin ebediyete intikalini de bu açıdan değerlendirmemiz gerekir.
Asıl adı Yaşar Yılmaz olan Âşık Reyhanî, 1932 yılında Hasankale’nin Alvar köyünde doğmuştu. Yani O, 74 yaşında aramızdan ayrıldı. Konya Âşıklar Bayramına aralıksız katılan yedi âşıktan biriydi. Eski âşıkların dışında, yetiştiği Huzuri Baba, Nihani, Cevlani, Efkari, Murat Çobanoğlu’nun babası Gülistan Çobanoğlu gibi âşıklardan gelenek ve usul öğrenmişti. İran’dan Avrupa’ya birçok ülkede türkü söyleyen Âşık Reyhanî, katıldığı yarışmalarda da birçoğu birincilik olmak üzere çeşitli ödüller almıştı. 1980’li yılların başında Erzurum’da bulunan Doğu Ozanları Derneği’nin başkanlığına getirilmişti. Âşık Reyhanî birçok ülkeye konser ve konferanslara katılmak üzere çağrılmıştı. Halk şiirimizi sınırlarımızın dışına taşımış ve oralarda tanıtmıştı. Ayrıca ABD’nin Michigan Üniversitesi’nde katıldığı bir konferanstan sonra kendisine fahri öğretmenlik unvanı verilmişti.
O sessiz yaşasa da ismi Edirne’den Kars’a kadar yayıldı. Şiirlerinin çoğu bestelenerek dilden dile dolaştı. Türkülerde sesi ve sazı yankılandı. Ülkemin yürek sızılarını dilden dile, telden tele taşıdı. Sevdalı yüreklerin tercümanı oldu. Fakat kendisi çok vefalı olmasına rağmen vefa görmedi. Uzun zamandan beri hastalıklara duçar oldu. Hastalık onu yataklara mahkûm eyledi. Bedeninin dili, sazının teli sustu. En sonunda da şairin dediği gibi bir tel koptu, ahenk ebediyen kesildi. Son günlerinde eriyip bir deri bir kemik kaldı. O güzel insan tanınmaz bir hale geldi. Geçmişte söylediği bir şiirde aşktan bir deri bir kemik kaldığını söylemişti. Sanki o dizeler ömrünün son demlerindeki hazin görüntüsünü yansıtıyordu. Onu kendi ifadesiyle gerçek sevdaya, Hakk’a götürdüler. Çünkü erenlerden geri kalmak istemiyordu. O şimdi Hakk’ın divanında hayat bulmuş bir erendir:
“Al beni ne olur sevdaya götür
Erenlerden geri kaldım sevdiğim
Saz bir bahanedir göğsümü dövdüm
Bir kemik bir deri kaldım sevdiğim”
Âşık Reyhanî şair doğmuş insanlardan biriydi. Âşıklık geleneğini çok iyi biliyordu. Bu işi ciddiye alıyordu. Uzun yıllar usta âşıklardan dersler almıştı. O, halk şiiri arşivine pek çok nitelikli eser kazandırmıştır. Onu mahdut bir yazıyla anlatmak ne mümkün…
O büyük insan ömrünün son yıllarını büyük sıkıntılarla, hastalıklarla, hastane köşelerinde geçirdi. Yalnızlık tek yoldaşı oldu. O koca insan adeta bir mum gibi eridi. Fakat kimse onun derdiyle dertlenmedi. Ölümü bile televizyonlarda ve gazetelerde son haber olarak satır aralarında verildi. Çünkü o yeniyetmelerin moda kültürüne iltifat etmedi hiçbir zaman. Büyük medya patronlarıyla yıldızlı otellerde oturup kadeh kaldırmadı. O, halkın bağrından çıkmış, halkının sesi olmuş bir çilekeşti. Onun içindir ki değerlerin altüst olduğu bu bahtsız zamanda sesi kısık çıktı. Kimse elinden tutmadı, hayatta tek başına yürümek mecburiyetinde bırakıldı. Onuruyla yaşadı, onuruyla öldü, kimseye el açmadı. Bu milletin gerçek efendisi ve sahibi olan halkın gür sesi olmaya and içmiş bu büyük halk aşığına Allah’tan rahmet diliyorum. Sözlerimi onun ölüme dair bir dörtlüğüyle noktalamak istiyorum.
“Gel gülü yandırma bülbül / Önce ağla sonradan gül
Ölüm en son nokta değil / İş ondan öteye başlar”
kalk baba reyhani kalk hastane köşesi yakışmayıyor senin gibi bir edebiyat devine. kalk yine sazınla sözünle mehiler diz ülkeye bak papa saldırıyor islama ülkeye. kalkta gençlere ders ver yeniden değerlerine sahip çıksınlar diye. kalkta halkın dertlerini talihsiz zeynepin derdine dile getir yine. kalkta marmariste olanları anlat halka. kalkta türk ozanlarını dile getir yeniden.
sen güneşsin baba reyhani
sönmek sana yakışmaz
hep dertleri dile getirdin sazınla
derte yenik düşmek sana yakışmaz
almanyadan haber bekliyen gelinin sözü oldun
çorbasının döktüğü yerin tuzu oldun
talihsiz zeynebin vatanı yurdu oldun
hastalığa erimek sana yakışmaz
senin sesin bizi biz yaptı bağladı ülkeye
senin sözün nasihat oldu verdi ilmiye
şimdi noldu sana düştün bu hale
bir ilaca umut bağlamak sana yakışmaz
akın ardanın sana dileği budur
nolur kalk allahın şifası boldur
senin içtiğin abı hayat sudur
böyle teslim olmak sana yakışmaz
bütün dünya eder kavgayı gidiyor
nice evi binaları harab ediyor
yiğit kılıcını çekmiş gidiyor
bir süvari bir at kıran kırana
aşık reyhaniyim dert oyma oyma
eğer insanısan derimi soyma
satıra bakmadan imzayı koyma,
haksızlığı sileceksin tamammı
erzurumda doğan edebiyat devi. aşık reyhani büyük bir halk ozanıdır. hikayeleriyle sayısız eserleriyle türk edebiyatında önemli bir yere sahip olmuştur. fakat bu büyük edebiyat devi bugün bursanın bir hastane köşesinde 30 40 kilo kadar olmuş ve orda ölüme terk edilmiştir. ne büyük hazin son. işte güzel ülkemin değerlerine sahip çıktığının bir örneği olmuştur. tvde görürken gözlerim dolu dolu ağladım haline baba reyhaninin.