Apology özür dileyici bir savunmayı içerir. Haklılığını kanıtlama çabasıdır. Bu var olan bütün dini anlayışları kabul etme ve arkasında durma tavrıdır. Din savunusu dine saldırı eylemine karşı savunmacı bir reflekse işaret eder. Bu refleks irdelemekten çok telkin edici bir tutumdur.
Din savunusu, “din elden gidiyor! ” söyleminin dışa vurumunu ortaya koyar. Bu noktada din diye bilinen anlayış mutlaklaştırılır. Herkes bu mutlak anlayışın ya yanındadır, ya da karşısındadır. Din ile dinin yorumu özdeşleştiğinden din savunusuna soyunmuş bir çok hizib ortaya çıkar ve bunların her biri diğerini inkarcı olmakla suçlar. Tekfircilik din savunusu mantığının doğal uzantısıdır aslında.
Din savunusu yenilgi dönemlerinin ürünüdür. Yenilgi dönemleri var olanı muhafaza etmeyi getirir. Dinin global bir evren tasarımından yola çıkan din savunusu tavrı biz ve ötekiler ikileminin sürekli vurgulanmasını ve ümmetçi yaklaşımları öne çıkarır. Ümmetçi ve cemaatçi her yaklaşım da birey bilincini yok etme kapısını açık tutar. Süreç içerisinde birey yok olur. Bireyin olmadığı yerde bireysel şahsiyetten de söz etmek mümkün olmaz. Bireyin yok edildiği bir söylemin hiçbir derde deva olması zaten mümkün olmaz. Her şeyin ümmetin genel maslahatları adına kullanıldığı bir ortama vurgu yapan savunmacı söylem gerçekte ümmetçi ya da global bir toplumcu değil sadece hizipçi olabilecektir. Çünkü savunmacı söylem irdeleyen ve sorgulayan bir söylem değil dayatan ve telkin eden bir söylemdir. Dayatan ve telkin eden her söylem hizipçi ve klikçi olmaktan kurtulamayacaktır. Her hizip kendi anlayışını din diye insanlara dayatacak ve bunu da çoğu kere ümmet adına yapacaktır. Her aykırı yaklaşım fitne çıkarmakla, her farklı çizgi, çizgi dışı olmakla suçlanacaktır. Bu süreçte totaliter bir anlayış egemen olacaktır.
Din savunusu Tanrı adına konuşma eğiliminden de beslenir. Din savunucusu kendisini ilahi bir görevle görevlendirilmiş telakki eder. Bu çerçevede daima dini kendisinin temsil ettiğini düşünür. Bu bağlamda yargılama mahkum etme ve kendine benzemeyeni çizgi dışı ilan etme hakkını da kendinde görür. Tanrısal misyonu nedeniyle herkesin ona benzemesi gerektiğini düşünür. O, Tanrısal misyonu sayesinde hakikatin merkezindedir. Hayatı kavradığı açıya ters düşen her farklılığı din için bir tehdit olarak kabul eder.
Savunmacı ruh yapısı egemen düşünme biçimini mutlak kabul etme tavrını da taşır. Savunulan anlayışı egemen anlayışa uydurma çabası tahrife bile kapı açabilir. Din savunusu eğilimi her din için önemli bir sapmadır aslında.Tahrif de bu sapmanın bir uzantısı olmaktan başka bir şey değildir. Dinin tahrifi sürecine baktığımızda hep bir savunu tavrını görmekten kurtulamayız. Kutsal kitabın tahrifi kimi kere egemen anlayış tarafından benimsenme güdüsüyle gerçekleştirilmiştir.
Din savunusu eğiliminin ayrıca çoğu kere siyasi bir içerik taşıdığı da söylenebilir. Din savunusunun beslendiği ortamı dikkate aldığımızda bu tavrın temelde siyasi bir içerik taşıdığı görülebilir. Din savunusu entelektüel yetersizlik, toplumdaki siyasi ve sosyal kaos,ekonomik yetersizlik,askeri yenilgi gibi etkenlerin bulunduğu ortamlarda boy verir. Böylesi bir yapı toplumdaki olumsuzluklardan şikayete reçeteler önermeyi getirir. Bu da gidişattan memnun olmayanları içe kapanık ve savunmacı yapar. Var olanı muhafaza anlamında muhafazakarlık boy verir. Din savunusu bu noktada dini bir tavrın değil siyasi bir tavrın temsilcisidir. Bu eğilim ise insanların hakikatte buluşmalarının önündeki önemli engellerden biridir.
Bilinçli ya da bilinçsiz bu sapma, kendini yeterli görme duygusu (istiğna) nun da bir tezahürüdür ve her an bir azgınlaşmayı(tuğyan) da beraberinde taşır. Dinden sapmanın en önemli nedenlerinden birisidir din savunusu. Savunu daima yüzeysel ve hamasidir. Bu yüzden köklü bir bilinçten yoksundur. Köklü bir bilince hikmeti arama tavrı ile ulaşılacaktır oysa..
Dinin olumlu çehresi süreç içerisinde olumsuz işlere aracı kılınmaya başlayabilir.Ve din doğduğu amacın dışına çıkarılabilir.Bu çerçevede hikmeti aramak everensel şaşmaz değerleri aramak tavrı bize dinin asli çehresini yeniden gösterecektir. Son dönem İslam yenilikçilerinin yapmak istedikleri de bu değil miydi? Ama şimdilerde bu yenilikçilerin kendi dönemlerinde ürettikleri anlayışlar dinin temeli olarak algılanmaya başlandı. Bu çabalar ileri götürüleceğine bu çabaların ürünleri sürekli tekrar edilip duruldu.
Aşağıdaki yazı iktibastır.
HİKMET MI, DİN SAVUNUSU MU? / Bülent SÖNMEZ
Apology özür dileyici bir savunmayı içerir. Haklılığını kanıtlama çabasıdır. Bu var olan bütün dini anlayışları kabul etme ve arkasında durma tavrıdır. Din savunusu dine saldırı eylemine karşı savunmacı bir reflekse işaret eder. Bu refleks irdelemekten çok telkin edici bir tutumdur.
Din savunusu, “din elden gidiyor! ” söyleminin dışa vurumunu ortaya koyar. Bu noktada din diye bilinen anlayış mutlaklaştırılır. Herkes bu mutlak anlayışın ya yanındadır, ya da karşısındadır. Din ile dinin yorumu özdeşleştiğinden din savunusuna soyunmuş bir çok hizib ortaya çıkar ve bunların her biri diğerini inkarcı olmakla suçlar. Tekfircilik din savunusu mantığının doğal uzantısıdır aslında.
Din savunusu yenilgi dönemlerinin ürünüdür. Yenilgi dönemleri var olanı muhafaza etmeyi getirir. Dinin global bir evren tasarımından yola çıkan din savunusu tavrı biz ve ötekiler ikileminin sürekli vurgulanmasını ve ümmetçi yaklaşımları öne çıkarır. Ümmetçi ve cemaatçi her yaklaşım da birey bilincini yok etme kapısını açık tutar. Süreç içerisinde birey yok olur. Bireyin olmadığı yerde bireysel şahsiyetten de söz etmek mümkün olmaz. Bireyin yok edildiği bir söylemin hiçbir derde deva olması zaten mümkün olmaz. Her şeyin ümmetin genel maslahatları adına kullanıldığı bir ortama vurgu yapan savunmacı söylem gerçekte ümmetçi ya da global bir toplumcu değil sadece hizipçi olabilecektir. Çünkü savunmacı söylem irdeleyen ve sorgulayan bir söylem değil dayatan ve telkin eden bir söylemdir. Dayatan ve telkin eden her söylem hizipçi ve klikçi olmaktan kurtulamayacaktır. Her hizip kendi anlayışını din diye insanlara dayatacak ve bunu da çoğu kere ümmet adına yapacaktır. Her aykırı yaklaşım fitne çıkarmakla, her farklı çizgi, çizgi dışı olmakla suçlanacaktır. Bu süreçte totaliter bir anlayış egemen olacaktır.
Din savunusu Tanrı adına konuşma eğiliminden de beslenir. Din savunucusu kendisini ilahi bir görevle görevlendirilmiş telakki eder. Bu çerçevede daima dini kendisinin temsil ettiğini düşünür. Bu bağlamda yargılama mahkum etme ve kendine benzemeyeni çizgi dışı ilan etme hakkını da kendinde görür. Tanrısal misyonu nedeniyle herkesin ona benzemesi gerektiğini düşünür. O, Tanrısal misyonu sayesinde hakikatin merkezindedir. Hayatı kavradığı açıya ters düşen her farklılığı din için bir tehdit olarak kabul eder.
Savunmacı ruh yapısı egemen düşünme biçimini mutlak kabul etme tavrını da taşır. Savunulan anlayışı egemen anlayışa uydurma çabası tahrife bile kapı açabilir. Din savunusu eğilimi her din için önemli bir sapmadır aslında.Tahrif de bu sapmanın bir uzantısı olmaktan başka bir şey değildir. Dinin tahrifi sürecine baktığımızda hep bir savunu tavrını görmekten kurtulamayız. Kutsal kitabın tahrifi kimi kere egemen anlayış tarafından benimsenme güdüsüyle gerçekleştirilmiştir.
Din savunusu eğiliminin ayrıca çoğu kere siyasi bir içerik taşıdığı da söylenebilir. Din savunusunun beslendiği ortamı dikkate aldığımızda bu tavrın temelde siyasi bir içerik taşıdığı görülebilir. Din savunusu entelektüel yetersizlik, toplumdaki siyasi ve sosyal kaos,ekonomik yetersizlik,askeri yenilgi gibi etkenlerin bulunduğu ortamlarda boy verir. Böylesi bir yapı toplumdaki olumsuzluklardan şikayete reçeteler önermeyi getirir. Bu da gidişattan memnun olmayanları içe kapanık ve savunmacı yapar. Var olanı muhafaza anlamında muhafazakarlık boy verir. Din savunusu bu noktada dini bir tavrın değil siyasi bir tavrın temsilcisidir. Bu eğilim ise insanların hakikatte buluşmalarının önündeki önemli engellerden biridir.
Bilinçli ya da bilinçsiz bu sapma, kendini yeterli görme duygusu (istiğna) nun da bir tezahürüdür ve her an bir azgınlaşmayı(tuğyan) da beraberinde taşır. Dinden sapmanın en önemli nedenlerinden birisidir din savunusu. Savunu daima yüzeysel ve hamasidir. Bu yüzden köklü bir bilinçten yoksundur. Köklü bir bilince hikmeti arama tavrı ile ulaşılacaktır oysa..
Dinin olumlu çehresi süreç içerisinde olumsuz işlere aracı kılınmaya başlayabilir.Ve din doğduğu amacın dışına çıkarılabilir.Bu çerçevede hikmeti aramak everensel şaşmaz değerleri aramak tavrı bize dinin asli çehresini yeniden gösterecektir. Son dönem İslam yenilikçilerinin yapmak istedikleri de bu değil miydi? Ama şimdilerde bu yenilikçilerin kendi dönemlerinde ürettikleri anlayışlar dinin temeli olarak algılanmaya başlandı. Bu çabalar ileri götürüleceğine bu çabaların ürünleri sürekli tekrar edilip duruldu.