anlamamak: gerçekten özel bi çaba gereken bi durum =) anlamamak: anlayışsızlık anlamamak: vurdumduymazlık anlamamak: empati kuramama.. diyee uzaaar gider ne güzel bi dil... :))
sosyolojik araştırmalar sonunda dilin duygusal ve akılsal olarak iki gruba ayrıldığını gördük.bunun da ötesinde bizim toplumumuzun duygusal dil kullanımında olduğunu da yapısal özelliklerimizden belirledik.sanayi ergenliğe ermiş toplumlarda daha rasyonel bir dil hakimken bizim gibi bu gelişimi tamamlıyamamış toplumlarda duygusal dil dediğimiz kavram daha etken.bu durum aslında bizi daha sıcak,canayakın,sevimli insanlar olarak algılanmamızı sağlar.evet güzel ama.aması var tabii.akılsal sorunları duygusal tepkilerle değerlendirdiğimizden dolayı,farklı akılsal yargıları da yine duygusal olarak değerlendirdiğimiz için objektifliğimiz tartışılır bir hâl alır.aynı şeyi söyleyen iki insanımız bile aslında aynı şeyi ifade ettiklerinin farkına varamazlar işte bu dilin duygusal karakterinden ötürü.birinin ne dediğini iyi anlıyamamak,hemen kendi değerlerine hakaret edildiğini zannetmek gibi olumsuz sonuçları var bu dilin duygusal karakterinin. işte anlamamaktan bahsediyorsak o yerde duygusal dilin baskın olduğunu da bilmeliyiz. daha rasyonel olmak? buna sanırım henüz hazır değiliz.
Dün akşam kısa bir konuşma yaptım ve kapatır kapatmaz bir sigara yaktım... Sakinleşmek için… Sonra da gülümsediğimi fark ettim... Konuştuğum kişi sevgiye, ilgiye, paraya, gösterişe ihtiyacın daha doğrusu açlığın hat safhada olduğunu bildiğim biriydi… Olsun! Doymamış para oranı yüksek olabilirdi… Burada asla bir sorun olmadığı gibi bazı insanların bu noktada ısrarcı olmaları da kabul edilebilir dünyasal bir özellikti… Tek nokta; yani yanlış olan bölüm ise incecik bir çizgiyle ayrılan, ilişkilerde güç gösterme kısmıydı… Bir insana güçlü olduğunuzu göstermek adına, başka insanlardan elde ettiklerinizi gündeme getirmenin bir anlamı yoktur…Hele de o insan bütün bunlar elinin altında olduğu halde istememe hakkını kullanmış ve bağımsızlık, özgürlük adı her ne ise kendi olmayı yaşıyorsa…Her türlü zorluğa, yük taşımaya ve üzerine gelen çeşitli enerjilere rağmen güç için mücadele etmektense, güçten bağımsız yaşamayı seçmişse… Sevginin en güzel hali yani yalın hali burada başlar…güç satın almak isteyen, sürekli ben demek ihtiyacı ile yaşayan, herkesler her şeyler benim bana bende olsun diyen ve bencilliğin belli bir noktasında görülen bu insanın…Gönlünün sevgiye ihtiyacının belli bir saflıkla ve çocuklukla ortaya konulduğunu,güç için yaptığı mücadelenin kalbindeki kocaman sevgi boşluğundan kaynaklandığını, bu derece ilgi, alaka talebinin ise sadece kendinden emin olmak için kullandığını,anlamaktır…Anladığınızda seversiniz, hatta öylesine seversiniz ki, anlamanın ötesine geçersiniz anlama ihtiyacı kalkar hoş görme ihtiyacı da…Resmin görünen yüzü artık sizin için önemli değildir…Sevdiğiniz bir yürek, sevdiğiniz bir gönül, sevdiğiniz bir can vardır…o can'ın yalın hal, ihtiyaç duyduğu her şeyden çok daha değerlidir…o değere aşık olursunuz…Aşk başladığı yerde bedensel, tensel tüm arzuları gündeme getirir…Sevginiz ise onu tüm eksikleri, kusurları ile koynuna alır…Bu yol Tanrı ya mı gider, tekamül mü edersiniz bilmem…Ama bu aşk yüzümüzde gençlik, bedenimizde tazelik,Yüreğimizde sıcaklıktır değişmez… :) …
Anlamamak; belkide karşımızdaki insanın beyinen olgunlaşmamasından kaynaklıdır
idrâk-i meali bu küçük akla gerekmez, zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez...
anlamamak: gerçekten özel bi çaba gereken bi durum =)
anlamamak: anlayışsızlık
anlamamak: vurdumduymazlık
anlamamak: empati kuramama.. diyee uzaaar gider
ne güzel bi dil... :))
sosyolojik araştırmalar sonunda dilin duygusal ve akılsal olarak iki gruba ayrıldığını gördük.bunun da ötesinde bizim toplumumuzun duygusal dil kullanımında olduğunu da yapısal özelliklerimizden belirledik.sanayi ergenliğe ermiş toplumlarda daha rasyonel bir dil hakimken bizim gibi bu gelişimi tamamlıyamamış toplumlarda duygusal dil dediğimiz kavram daha etken.bu durum aslında bizi daha sıcak,canayakın,sevimli insanlar olarak algılanmamızı sağlar.evet güzel ama.aması var tabii.akılsal sorunları duygusal tepkilerle değerlendirdiğimizden dolayı,farklı akılsal yargıları da yine duygusal olarak değerlendirdiğimiz için objektifliğimiz tartışılır bir hâl alır.aynı şeyi söyleyen iki insanımız bile aslında aynı şeyi ifade ettiklerinin farkına varamazlar işte bu dilin duygusal karakterinden ötürü.birinin ne dediğini iyi anlıyamamak,hemen kendi değerlerine hakaret edildiğini zannetmek gibi olumsuz sonuçları var bu dilin duygusal karakterinin.
işte anlamamaktan bahsediyorsak o yerde duygusal dilin baskın olduğunu da bilmeliyiz. daha rasyonel olmak? buna sanırım henüz hazır değiliz.
1-Hissizlik,
2-Vurdumduymazlık,
3- Bencillik
Dün akşam kısa bir konuşma yaptım ve kapatır kapatmaz bir sigara yaktım... Sakinleşmek için… Sonra da gülümsediğimi fark ettim... Konuştuğum kişi sevgiye, ilgiye, paraya, gösterişe ihtiyacın daha doğrusu açlığın hat safhada olduğunu bildiğim biriydi… Olsun! Doymamış para oranı yüksek olabilirdi… Burada asla bir sorun olmadığı gibi bazı insanların bu noktada ısrarcı olmaları da kabul edilebilir dünyasal bir özellikti… Tek nokta; yani yanlış olan bölüm ise incecik bir çizgiyle ayrılan, ilişkilerde güç gösterme kısmıydı… Bir insana güçlü olduğunuzu göstermek adına, başka insanlardan elde ettiklerinizi gündeme getirmenin bir anlamı yoktur…Hele de o insan bütün bunlar elinin altında olduğu halde istememe hakkını kullanmış ve bağımsızlık, özgürlük adı her ne ise kendi olmayı yaşıyorsa…Her türlü zorluğa, yük taşımaya ve üzerine gelen çeşitli enerjilere rağmen güç için mücadele etmektense, güçten bağımsız yaşamayı seçmişse… Sevginin en güzel hali yani yalın hali burada başlar…güç satın almak isteyen, sürekli ben demek ihtiyacı ile yaşayan, herkesler her şeyler benim bana bende olsun diyen ve bencilliğin belli bir noktasında görülen bu insanın…Gönlünün sevgiye ihtiyacının belli bir saflıkla ve çocuklukla ortaya
konulduğunu,güç için yaptığı mücadelenin kalbindeki kocaman sevgi boşluğundan kaynaklandığını, bu derece ilgi, alaka talebinin ise sadece kendinden emin olmak için kullandığını,anlamaktır…Anladığınızda seversiniz, hatta öylesine seversiniz ki, anlamanın ötesine geçersiniz
anlama ihtiyacı kalkar hoş görme ihtiyacı da…Resmin görünen yüzü artık sizin için önemli değildir…Sevdiğiniz bir yürek, sevdiğiniz bir gönül, sevdiğiniz bir can vardır…o can'ın yalın hal, ihtiyaç duyduğu her şeyden çok daha değerlidir…o değere aşık olursunuz…Aşk başladığı yerde bedensel, tensel tüm arzuları gündeme getirir…Sevginiz ise onu tüm eksikleri, kusurları ile koynuna alır…Bu yol Tanrı ya mı gider, tekamül mü edersiniz bilmem…Ama bu aşk yüzümüzde gençlik, bedenimizde tazelik,Yüreğimizde sıcaklıktır değişmez… :) …
son beş dakika...! ! ! Fransız kaldım...
....ben yokken herkes düşüncelerini yazıyor, ben yazmaya başladığım zaman ise kimsecikler meydanda yok..! !
türkçe gonuş annamıyom çok gücüme gidiyo.
kardeşim
Neden akıllılar aptal, aptallar da akıllı gibi görünmek isterler, anlamıyorum? ? ?
az bilmek...
AŞKın en büyük katili...