Nice limanlara yanaşacak gemiler var elbette, ama hiçbiri hayatın ıstırap vermez olduğu limana varmayacak, her şeyi unutabileceğimiz bir rıhtım da yok.
Kalp gözünü insan ayarlayamaz. Kalbin nuru kalpte ki tecelli eden nur-u ilahi eğer hakikaten o kalbi sarmışsa insan zaten her şeyi daimi pozitif görmeye başlıyor. Tabi ki insanın bundan önceki devreleri vardır. Bu devrelerde de Kabs ve Bast denen iki hal zuhur eder. Kabs; insanı bazı hadiseler sıkar, Bast; genişletir. Allah’la beraber olmak genişletir, hadiselerin şekline takmak, takılmak sıkar. Bu ikisini yaşamadan insan daimi huzura erişemez. Herkesin hayatında bu devreler olur. “Her vücut bir kere cehenneme uğrayacaktır” sözünün bir hakikati de budur. Her vücut yaşadığı sürede çeşitli zamanlarda cehennemi tadar. Cehennem kelimesi Allah’tan uzak olmak anlamındadır. İnsan Allah’tan uzak olduğu devrelerde acı ve sıkıntıyı mutlaka hisseder. Ama mühim olan bunların uzun sürmemesi de hemen pozitif enerjiye dönüşmesidir. Eğer hiç bir şey hissedemez hale gelirseniz Allah’la olan ilişkinizi de hissedemezsiniz. Onun için insanın negatifi hissetmesi bile bir lütuftur.... Cemalnur Sargut // Aşktan Dinle
Hakiki aşk tohuma benziyordu, bir kez toprağını bulmaya görsün, büyüyor, filizleniyor meyve veriyordu. Her ölümlü gibi zamanı gelince o da ölüyordu. Ama hiç ummadığın bir anda o tohum bir yerden fışkırıyor, yeniden çiçekleniyor, insanın kalbini huzurla dolduruyordu. Ne zaman sen öldün o zaman o da seninle birlikte sonsuzluğa karışıyordu.
sonra bir sessizlik oldu, ağlayan bebek sustu su durdu, sustu işte bildiğin ne varsa sustu. Acı can evimde bir ateşi tutuşturdu, soluksuz kaldım, bir yangının içinde bende yandım. Gitme diyemedim, seni herkesten çok ben severim diyemedim, kartal bakışlım, şahinim diyemedim.Bizim oralarda giden tutulmaz, öyle derdi anam doğru bilirdi zahir. Dutamadım, ala dağlar başında şahinimi eyleyemedim.
Gül olmayan yerden gül kokusu geldiğini, şarap olmayan yerde şarabın kaynayıp coştuğunu hiç gördün mü ki? Koku sana kılavuz ve rehberdir. Seni ta ebedi Cennette ve Kevser ırmağına götürür.
Bir kere mecnun olan, hep öyle kalır, derler. İnsana kendi adını bile unutturan aşkla kalır, derler. Aşkını unutamayana değil, aşktan adını unutana Mecnun derler.
Gizliden gizliye, çürüyen bedenimle ölümü arzuladığımı daha ne kadar saklayabilirdim? Bu kendine acıma değil! Kendime hayranlık da değil! Acımasız hayata karşı, büküldükçe can havlimle direndim ve ben kazandım. Kendime baktığımda tüm başarısızlıklarından zaferle çıkmış bir kadın görüyorum. Zafer nedir ki? Zafer mutlulukla kaynatılmış bir tas çorba, zafer iş dönüşü köşeye fırlatılan çanta. Diğerleri ruhun çıkıntıları, meyve vermeyen arsız çıkıntılar.
Dünya üzerinde iki tür insan vardır: Trafikte sarı ışığı gördüğünde frene dokunanlar ve aynı sarı ışık karşısında gazı kökleyenler... Zargana-Hakan Günday
Her şey sararan bir fotoğraf gibi silikleşip anlamını yitiriyor. Fotoğraf makinemi çantamdan çıkardım, evdeki yerine çekmesine bıraktım. Gözlerim elimde olmadan duraklarda bekleyen insanların gözlerine takılıyor. hepsine teker teker bir objektiften bakar gibi bakıyorum.Bu yaşama telaşı içinde, yarın hangisinin kendisini evine götürecek arabanın yolunu gözleyebileceğini tahmin etmeye çalışıyorum. Kalanlar içlerinden biri daha eksildi diye daha mı hüzünlü, daha mı kederli bakacak?
Çöktüğüm yerde başımı ellerimin arasına aldım. Buz kesiği soğuk şakaklarımla beynim arasında gidip gelirken ben kıpırdayamıyordum.. Başımı kaldırıp bir metre önümde duran yeşil ışığın yanmasını bekleyen arabalara baktım. Ön koltukta oturan daha yeni kuaförden çıkmış etine dolgun kadına takıldı gözlerim. Belli ki bütün dağları, ovaları, kocasını, altındaki arabayı o yaratmıştı. Yaratıcın yüzüne abandım, kalemle boyanmış kaşlar, şişirilmiş dudaklardan içim bulandı birden. Demek ki onuda bir yaratan vardı ve bu yaratıcı onu yaratırken itina etmemiş, yarım yamalak hayli kusurlu bir iş çıkarmıştı.Her gün aynaya bakıp da kendin olmayan yamalı bir yüzlü bir mahlukata bakmak acı verici olmalıydı. Usulca kıpırdandım cebimden bir sigara çekip, tek kibritle yaktım. Ciğerlerimi patlatırcasına bir nefes çektikten sonra içimden çıkıp doğruldum, kalkıp gitmeliydim ama nereye?
Onu gördüm, evet evet onu gördüm bordo montuyla sırtı bana dönük karşı kaldırımda yürüyordu. Ardından hızla seyirtip elimi omuzuna dokundurduktan sonra boynuna sarılmak istedim. Soluğum kesilmiş olduğum yerde dona kalmıştım. Boğazımdan bacaklarıma doğru bir ateş hızla yayıldı dizlerimin bağı çözüldü.Son paramı senetlere yatırmış, meczup bir haldeydim. Sanki parasız olduğum üstüme sinişmiş, aciz, zavallı bir hal almıştım. Yok yok onun karşısına bu sefil halimle çıkamazdım.Bacaklarımın dermanı kesilmişti büyük bir inşaatın etrafını çevreleyen tenekelerin dibine yanaşıp olduğum yere çöktüm. Ardından uzun uzun baktım kartal gibi süzüldü gitti kalabalıkların arasından, tutamadım.
'Kuyu. Zindan. Dünya. Ahiret. Kur'an-ın en güzel kıssasında dört kelime, dört kapıyı açıyordu: İman. Aşk. Sadakat. Vuslat..' 'Evlilik üç türlüdür: Etlerin, canların ve cananların. Etleri toplum, canları arzu evlendirir. Cananları ise Allah birleştirir..' 'Aşkın da bir namusu vardır, muradına ulaşsan da ulaşmasan da.' 'Et, kemik, kas, göz ve yüz güzel olsa ne olmasa ne. Hepsi toprağın altında çürümeyecek mi nasılsa.' Sinan Yağmur - Aşkın Meali 1: Yusuf ve Züleyha
.Bir kadın susuyorsa şayet, her şeyden evvel dikkat kesilmek elzemdir. Hüma Sultan'dan budur öğrendiğim.. Gerçi ağaçlar da konuşmaz, buğday taneleri ve atlar da.. Ama konuşmayan kişi kadınsa şayet, üç vakte kadar sebebini öğreneceğiniz bellidir ama siz siz olun adımınızı temkinli atın.. Sükût, bir iş üzere olmak anlamındadır kadınlar sözlüğünde; çünkü kadın kısmı üzerinde durup titrediği işe, bütün ruhunu akıtır sessizliğin içine.. Sibel Eraslan - Kadın Sultanlar
.Bir yüreğin adamakıllı sarsılabilmesi için her zaman ille de kaderin güçlü bir tokadı ya da her şeyi sert bir şekilde söküp atan bir güç gerekmez; hatta gelişigüzel nedenle yıkımı yaratmak, kaderin ele avuca sığmaz heykeltıraş isteğini tahrik eder. Biz insanoğlu, kendi anlaşılmaz dilimizde bu ilk hafif dokunuşlara bahane deriz ve onun o küçücük cüssesiyle çoğu zaman muazzam etkili gücüne şaşar kalırız... sayfa; 87 Stefan Zweig - Bir Kadının Yaşamından 24 Saat ve Bir Yüreğin Ölümü
Artık yapacak bir şey kalmamıştı. Kaderime boyun eğmiş, günle gecenin arasında o alaca karanlıkta kalakalmıştım. Bana ait her ne varsa tek tek hepsini toparlamalıydım. Kıyıda köşede kalmış şiirler, tavan arasına kilitlediğim uçuk kaçık düşlerden başka neyim vardı ki. Hem bunlar bana acıdan başka ne vermişti?
'Hattatların yavaş yazdıklarını duymuştum,' dedim şaşırarak. 'Doğru duymuşsunuz ama bu hattatlık değil, istinsahtır.' dedi. 'Bunda nicelik, onda nitelik önemlidir.' s.252 Beyazıt Akman - Dünyanın İlk Günü - İmparatorluk 1
Molla,' neden kabristanlarda bu kadar selvi vardır, hiç düşündün mü? ' diye sordu. ... ' Selvi ebediyettir,Mehmet. Görünüşü birliği temsil eder ve yüzlerce yıl ayakta kalır. Kul ölür, Allah kalır. Beden göçer, ruh ise yoluna devam eder. Bu yüzden nakkaşlar pek severler selvileri resimlerine koymayı. ' s.80 Beyazıt Akman - Dünyanın İlk Günü - İmparatorluk 1
ALINTI...Bunun hiç bir açıklaması yoktu. On yıl boyunca adını bile bilmediğim bir adamı sadece yazdıkları kelimelerden bir tek fotoğrafından deli gibi sevmiştim. Böyle bir aşk ancak romanlarda görülebilecek bir durumdu. Günlük işlerimi yaparken tanrıyla aramın çok kötü olmasına karşılık, bana gönderdiği bu kutsal hediye için dua etmeyi unutmuyordum. Yaşadığım tüm belirgin maskeli gerçekliklere karşı, içimdeki bu giz, bu sır, bu rüya yaşamdaki tek tutunacak dalımdı. Onu düşündüğümde ruhum kanatlanıyor, odasının bir köşesine çekilip saatlerce yüzünü gözlerini seyrediyordum. Tek istediğim tıpkı bir kör gibi yüzüne parmaklarımla dokunup yüzünün atlasını aklımın bedenimin her hücresine ince ince dokumaktı.
Ben olmasam da olacaktı, bunu biliyordum. Yıllardır içimi kemiren bu duygudan kurtulamadım. Bir makina bile benden daha şanslıydı. Bir parçası kaybolsa kocaman motor durur çalışmazdı. Gittiğimde, yokluğum bile farkedilmeyecek onun hayatı şen şakrak sürecekti.
'On yoksul bir kilime sığar ama bir ülke iki padişaha yetmez.'
İran Atasözü
Reşahat-ı şerif'te yazıyor ki:
'' Yar istemez ki aşıkı ağyara yar ola,
Her lahza bir tereddütle bi karar ola.''
'Kimselerin aklı ermez,
Çay sohbeti hikmetine,
Çünkü ezelde uğramış,
Mürşidinin ülfetine.'
Nar Ağacı
'Süs yoktu anlattığım şeyde,hüner gösterme niyeti yoktu.Boyaya batmış rüküş bir kadının sırtına binen ağırlık yoktu.
İçi boş değildi yazdıklarımın,hepsinin bedeli fazlasıyla ödenmişti.'
Kelime Defteri
Nice limanlara yanaşacak gemiler var elbette, ama hiçbiri hayatın ıstırap vermez olduğu limana varmayacak, her şeyi unutabileceğimiz bir rıhtım da yok.
Huzursuzluğun Kitabı
' Yer yüzü, yüzlerim yeriydi ve her canlı bir gün aslına dönecekti... Bitola! Benim güzel memleketim'
Kalp gözünü insan ayarlayamaz. Kalbin nuru kalpte ki tecelli eden nur-u ilahi eğer hakikaten o kalbi sarmışsa insan zaten her şeyi daimi pozitif görmeye başlıyor. Tabi ki insanın bundan önceki devreleri vardır. Bu devrelerde de Kabs ve Bast denen iki hal zuhur eder. Kabs; insanı bazı hadiseler sıkar, Bast; genişletir. Allah’la beraber olmak genişletir, hadiselerin şekline takmak, takılmak sıkar. Bu ikisini yaşamadan insan daimi huzura erişemez. Herkesin hayatında bu devreler olur. “Her vücut bir kere cehenneme uğrayacaktır” sözünün bir hakikati de budur. Her vücut yaşadığı sürede çeşitli zamanlarda cehennemi tadar. Cehennem kelimesi Allah’tan uzak olmak anlamındadır. İnsan Allah’tan uzak olduğu devrelerde acı ve sıkıntıyı mutlaka hisseder. Ama mühim olan bunların uzun sürmemesi de hemen pozitif enerjiye dönüşmesidir. Eğer hiç bir şey hissedemez hale gelirseniz Allah’la olan ilişkinizi de hissedemezsiniz. Onun için insanın negatifi hissetmesi bile bir lütuftur.... Cemalnur Sargut // Aşktan Dinle
Hakiki aşk tohuma benziyordu, bir kez toprağını bulmaya görsün, büyüyor, filizleniyor meyve veriyordu. Her ölümlü gibi zamanı gelince o da ölüyordu. Ama hiç ummadığın bir anda o tohum bir yerden fışkırıyor, yeniden çiçekleniyor, insanın kalbini huzurla dolduruyordu. Ne zaman sen öldün o zaman o da seninle birlikte sonsuzluğa karışıyordu.
sonra bir sessizlik oldu, ağlayan bebek sustu su durdu, sustu işte bildiğin ne varsa sustu. Acı can evimde bir ateşi tutuşturdu, soluksuz kaldım, bir yangının içinde bende yandım. Gitme diyemedim, seni herkesten çok ben severim diyemedim, kartal bakışlım, şahinim diyemedim.Bizim oralarda giden tutulmaz, öyle derdi anam doğru bilirdi zahir. Dutamadım, ala dağlar başında şahinimi eyleyemedim.
Gül olmayan yerden gül kokusu geldiğini, şarap olmayan yerde şarabın kaynayıp coştuğunu hiç gördün mü ki? Koku sana kılavuz ve rehberdir. Seni ta ebedi Cennette ve Kevser ırmağına götürür.
Mesnevi - Mevlânâ Celâleddin Rûmî
Bir kere mecnun olan, hep öyle kalır, derler. İnsana kendi adını bile unutturan aşkla kalır, derler. Aşkını unutamayana değil, aşktan adını unutana Mecnun derler.
Murathan Mungan/Kadından Kentler
Ona baktığında gözlerin bir taşın sahtesini hakikisinden ayırt edemiyorsa,
sahtesinden alacağın haz da aynı olmayacak mı sanki?
Thomas More - Utopia
Gizliden gizliye, çürüyen bedenimle ölümü arzuladığımı daha ne kadar saklayabilirdim? Bu kendine acıma değil! Kendime hayranlık da değil! Acımasız hayata karşı, büküldükçe can havlimle direndim ve ben kazandım. Kendime baktığımda tüm başarısızlıklarından zaferle çıkmış bir kadın görüyorum. Zafer nedir ki? Zafer mutlulukla kaynatılmış bir tas çorba, zafer iş dönüşü köşeye fırlatılan çanta. Diğerleri ruhun çıkıntıları, meyve vermeyen arsız çıkıntılar.
Önce diyorsun ki: 'Dünyada bir ben varım! '
Sonra: 'Bende bir dünya var! '
ve en nihayetinde:'Ne dünya var,ne ben varım! '
Elif Şafak, Aşk
Öyle bir an gelir ki:
Bazı yolların dönüşü,
Bazı hataların özrü,
Bazı insanların anlamı olmaz.
/I.S. Turgenew/
Dünya üzerinde iki tür insan vardır:
Trafikte sarı ışığı gördüğünde frene dokunanlar ve aynı sarı ışık karşısında gazı kökleyenler...
Zargana-Hakan Günday
Her şey sararan bir fotoğraf gibi silikleşip anlamını yitiriyor. Fotoğraf makinemi çantamdan çıkardım, evdeki yerine çekmesine bıraktım. Gözlerim elimde olmadan duraklarda bekleyen insanların gözlerine takılıyor. hepsine teker teker bir objektiften bakar gibi bakıyorum.Bu yaşama telaşı içinde, yarın hangisinin kendisini evine götürecek arabanın yolunu gözleyebileceğini tahmin etmeye çalışıyorum. Kalanlar içlerinden biri daha eksildi diye daha mı hüzünlü, daha mı kederli bakacak?
Çöktüğüm yerde başımı ellerimin arasına aldım. Buz kesiği soğuk şakaklarımla beynim arasında gidip gelirken ben kıpırdayamıyordum.. Başımı kaldırıp bir metre önümde duran yeşil ışığın yanmasını bekleyen arabalara baktım. Ön koltukta oturan daha yeni kuaförden çıkmış etine dolgun kadına takıldı gözlerim. Belli ki bütün dağları, ovaları, kocasını, altındaki arabayı o yaratmıştı. Yaratıcın yüzüne abandım, kalemle boyanmış kaşlar, şişirilmiş dudaklardan içim bulandı birden. Demek ki onuda bir yaratan vardı ve bu yaratıcı onu yaratırken itina etmemiş, yarım yamalak hayli kusurlu bir iş çıkarmıştı.Her gün aynaya bakıp da kendin olmayan yamalı bir yüzlü bir mahlukata bakmak acı verici olmalıydı. Usulca kıpırdandım cebimden bir sigara çekip, tek kibritle yaktım. Ciğerlerimi patlatırcasına bir nefes çektikten sonra içimden çıkıp doğruldum, kalkıp gitmeliydim ama nereye?
Onu gördüm, evet evet onu gördüm bordo montuyla sırtı bana dönük karşı kaldırımda yürüyordu. Ardından hızla seyirtip elimi omuzuna dokundurduktan sonra boynuna sarılmak istedim. Soluğum kesilmiş olduğum yerde dona kalmıştım. Boğazımdan bacaklarıma doğru bir ateş hızla yayıldı dizlerimin bağı çözüldü.Son paramı senetlere yatırmış, meczup bir haldeydim. Sanki parasız olduğum üstüme sinişmiş, aciz, zavallı bir hal almıştım. Yok yok onun karşısına bu sefil halimle çıkamazdım.Bacaklarımın dermanı kesilmişti büyük bir inşaatın etrafını çevreleyen tenekelerin dibine yanaşıp olduğum yere çöktüm. Ardından uzun uzun baktım kartal gibi süzüldü gitti kalabalıkların arasından, tutamadım.
'Kuyu. Zindan. Dünya. Ahiret. Kur'an-ın en güzel kıssasında dört kelime, dört kapıyı açıyordu: İman. Aşk. Sadakat. Vuslat..'
'Evlilik üç türlüdür: Etlerin, canların ve cananların. Etleri toplum, canları arzu evlendirir. Cananları ise Allah birleştirir..'
'Aşkın da bir namusu vardır, muradına ulaşsan da ulaşmasan da.'
'Et, kemik, kas, göz ve yüz güzel olsa ne olmasa ne. Hepsi toprağın altında çürümeyecek mi nasılsa.'
Sinan Yağmur - Aşkın Meali 1: Yusuf ve Züleyha
.Bir kadın susuyorsa şayet, her şeyden evvel dikkat kesilmek elzemdir. Hüma Sultan'dan budur öğrendiğim..
Gerçi ağaçlar da konuşmaz, buğday taneleri ve atlar da.. Ama konuşmayan kişi kadınsa şayet, üç vakte kadar sebebini öğreneceğiniz bellidir ama siz siz olun adımınızı temkinli atın.. Sükût, bir iş üzere olmak anlamındadır kadınlar sözlüğünde; çünkü kadın kısmı üzerinde durup titrediği işe, bütün ruhunu akıtır sessizliğin içine..
Sibel Eraslan - Kadın Sultanlar
.Bir yüreğin adamakıllı sarsılabilmesi için her zaman ille de kaderin güçlü bir tokadı ya da her şeyi sert bir şekilde söküp atan bir güç gerekmez; hatta gelişigüzel nedenle yıkımı yaratmak, kaderin ele avuca sığmaz heykeltıraş isteğini tahrik eder. Biz insanoğlu, kendi anlaşılmaz dilimizde bu ilk hafif dokunuşlara bahane deriz ve onun o küçücük cüssesiyle çoğu zaman muazzam etkili gücüne şaşar kalırız... sayfa; 87
Stefan Zweig - Bir Kadının Yaşamından 24 Saat ve Bir Yüreğin Ölümü
Artık yapacak bir şey kalmamıştı. Kaderime boyun eğmiş, günle gecenin arasında o alaca karanlıkta kalakalmıştım. Bana ait her ne varsa tek tek hepsini toparlamalıydım. Kıyıda köşede kalmış şiirler, tavan arasına kilitlediğim uçuk kaçık düşlerden başka neyim vardı ki. Hem bunlar bana acıdan başka ne vermişti?
'Hattatların yavaş yazdıklarını duymuştum,' dedim şaşırarak.
'Doğru duymuşsunuz ama bu hattatlık değil, istinsahtır.' dedi. 'Bunda nicelik, onda nitelik önemlidir.' s.252
Beyazıt Akman - Dünyanın İlk Günü - İmparatorluk 1
Molla,' neden kabristanlarda bu kadar selvi vardır, hiç düşündün mü? ' diye sordu.
...
' Selvi ebediyettir,Mehmet. Görünüşü birliği temsil eder ve yüzlerce yıl ayakta kalır. Kul ölür, Allah kalır. Beden göçer, ruh ise yoluna devam eder. Bu yüzden nakkaşlar pek severler selvileri resimlerine koymayı. ' s.80
Beyazıt Akman - Dünyanın İlk Günü - İmparatorluk 1
Ne zaman bu şehirden kaçıp gitme isteği gelse, bir köşeye oturup geçmesini bekliyorum. Gidersem dönmem çünkü biliyorum...
Cemal Süreya
ALINTI...Bunun hiç bir açıklaması yoktu. On yıl boyunca adını bile bilmediğim bir adamı sadece yazdıkları kelimelerden bir tek fotoğrafından deli gibi sevmiştim. Böyle bir aşk ancak romanlarda görülebilecek bir durumdu. Günlük işlerimi yaparken tanrıyla aramın çok kötü olmasına karşılık, bana gönderdiği bu kutsal hediye için dua etmeyi unutmuyordum.
Yaşadığım tüm belirgin maskeli gerçekliklere karşı, içimdeki bu giz, bu sır, bu rüya yaşamdaki tek tutunacak dalımdı. Onu düşündüğümde ruhum kanatlanıyor, odasının bir köşesine çekilip saatlerce yüzünü gözlerini seyrediyordum. Tek istediğim tıpkı bir kör gibi yüzüne parmaklarımla dokunup yüzünün atlasını aklımın bedenimin her hücresine ince ince dokumaktı.
'mutsuzluğunun farkında olmayan, kendini mutlu sanan insanları gördükçe ürperiyorum.'
Ben olmasam da olacaktı, bunu biliyordum. Yıllardır içimi kemiren bu duygudan kurtulamadım. Bir makina bile benden daha şanslıydı. Bir parçası kaybolsa kocaman motor durur çalışmazdı. Gittiğimde, yokluğum bile farkedilmeyecek onun hayatı şen şakrak sürecekti.
Kitap bir limandı benim için.
Kitaplarda yaşadım ve kitaplardaki insanları sokaklardakinden daha çok sevdim
C. Meriç