Acılar ve çaresizlikler karşısında bazen aklımızın gitmesinden korkarız. Çünkü o anlarda öyle şeyler geçer ki akıldan. Ne kendimizi tanıyabiliriz ne de yaşamın bir değeri vardır. Hiç birimiz ne yaşayacağımızı bilemeyiz. Akıl sağlığı hep yerinde olmalı.
Allah herkeze nasip etsin.Etsin de; omuzlar üzerinde taşınan o yuvarlağın içinden tok bir ses gelsin.Yüce mevlamız bazen öyle bol kepçe dağıtırken,kimileri tuvalette şemsiye altında durduğundan nasiplenememişler ne yazıkki.Allah onlardan da her daim biz fanileri esirgesin diyeceğim maalesef... =0(
akıl düzenbazlığın diğer adıdır insan 'aklını' kullanmaya başladığından günümüze iktidar sahiplerinin can yeleği olmuştur. mantık geri plana itilmiş, çıkar ve hırs her şeyin önüne geçmiştir. yani anlayacağınız 'aklını kullan', sözünün altında düzenbaz ol yatar.
Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar: Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz? Doktor: Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç sey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz. Siz NE yapardınız? Adam: OOO! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük. Hayır, der doktor.
Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.
Ders: Sadece bize sunulanlar dışında çözüm bulmaktır akıl
Kâfir — Siz, iman sahipleri ispat edemiyeceğiniz bir mesele karşısında kaldınız mı, hemen aklı ve ispatı inkâr etmek yoluna dökülürsünüz. Usûlünüz daima budur. Sanki aldı inkâr etmekle varlığını peşinen kabul ettiğiniz şeyi ispat etmiş oluyorsunuz. Düşünmüyorsunuz ki, ispat akıldadır. İnsanın, mesafeyi kabul ettikten sonra ayaklarını inkâr etmesi, varılacak hiçbir yer olmadığını gösterir. Onun içindir ki, akla birtakım gülünç çıkmazlar açarak onu kendi içinde hayret ve esarete mahkûm ettikten sonra, yine onun vasıtasiyle hakikat avcılığına çıkmak, içine saman doldurulmuş ölü köpekle tavşan kovalamaya çıkmak kadar mânâsız olmaz mı? Sizin akla biçtiğiniz bu esir memuriyetten sonra, ne iman, ne inkâr, hiçbir şey düşünülemez ve konuşulamaz. Öyle bir yokluk âlemine girilir ki, orada “var” topyekûn yok olduktan başka “yok”da yoktur. O halde susulur, cemadlaşılır, hiçbir tecrit ve teşhise, tefekkür ve muhasebeye yer kalmaz. Sizin hileniz budur! ..
Mümin — Bakalım hile kimde? İmanın elinde akıl, anlattığınız bu tâbi vaziyete geçerken, inkârın, yani sizin gibilerin elinde de putlaşıyor, kendi olmadığı yerde “var” ve “yok”u gösterecek mutlak bir nefy âlemine kaçmak suretiyle nefsini ve hükümranlık hırsını korumaya çalışıyor. Eğer hile ve sahte teselli diye bir şey varsa işte budur; ve bu (taktik) aklın nihâî gözbağcılığı, hokkabazlığı, düzenidir. O kadar ki, bu hileyi hattâ yine akılla çözmeyi bilmeyenler için vaziyet tehlikelidir. Bakınız efendim; aklı tüketen ve onun son sınır taşına kadar uzanıp kayaya çarpanların muazzam düsturuna göre “Bu iş ne akılla olur, ne de akılsız...” Akıl, varken yok, yokken var bir keyfiyettir. Ve yine aklî bir zaruret olarak şart... Şu muhakkaktır ki, aklın akıl olması için evvelâ nefsini, zatını idrak etmesi, bu hususta bir his şemmesine mâlik bulunması bedihîdir. Aklın selâhiyetini tâyin, mutlaka kendisinin tam bir muayene, murakabe ve keşfiyle mümkündür. Bu selâhiyet, muayyen bir mesafe şeridi gibi, kendisinden uzak kalan bir âlemin kapısında nihayete erince, ona, yani akla, dışını inkâr değil, bilâkis tasdik gibi son ve ulvî bir idrak düşer. İdrakin imkânsızlığını anlayan bir idrak... Bu, aklın, kendi aczini müşahede yoliyle becerdiği öyle bir varıştır ki, onda, bir nevi, kendi nefsini de idrak ve ikmâl kıymeti mevcuttur. Sizin aklınız, kendi kendisini görmeden, gördüğünü, ölçtüğünü ve binaenaleyh bulmadığını zanneden; bizim aklımız ise kendi kendini görerek, göremediğini, ölçemediğini ve binaenaleyh bir görülemez ve ölçülemez bulunduğunu gösteren bir vasıta... Böylece hile isnad ettiğiniz iman aklı, hakikatin ve olunması gereken şeyin ta kendisi; hakikat ve halisiyet izafe ettiğiniz küfür aklı ise hile ve hokkabazlığın bizzat hem suçlu ve hem güçlü şekildir.
Kâfir — Safsata! ..
Mümin — Cankurtaran simitlerinizden biri... Safsata... Onu hem siz yapar, hem de muhatabınıza isnat edersiniz! Sizin yandan çarklı ve davlumbazlı battal akıl geminizi kızağa çeken herkes, nazarınızda hayâl adamıdır. İşte, bizatihi, Allah ve üstün illiyetleri anlamasına imkân olmayan, tek imkânı ancak anlayamıyacağını anlatmaktan ibaret bulunan akıl, kendi öz gururunu tekmeler tekmelemez, altından öyle bir akıl çıkar ki, o, bütün bedahetleri görmeğe başlar. Gördüğü ilk tecelli de bedahetlerin en mutlakı halinde Allah’ın varlığı olur.
Kâfir — Allah’ın bu kadar ucuz ispatını hiç kabul eder miyim ben?
Mümin — Demek siz sadece malın pahalısını kabul edersiniz! Pahalı olsun da ne olursa olsun... Fakat Allah’ın, meselâ su gibi, nice nimeti vardır ki, hiç bir bedel onun büyük değerini ölçemez. Bedahet de, bedava olmakla beraber böyle bir nimettir.
Kâfir — Sizdeki yalnız tevilden ibaret güzellik...
Mümin — Sizdeki de tevilsiz çirkinlik! ..
Kâfir — Ama yine akıl diyorsunuz. Daima akıl, hep akıl, ondan vazgeçemiyorsunuz!
Mümin — Evet, akıl diyorum! Aklın, nihaî hamle ve kazanç olarak, kendi kifayetsizliğini anlamasından, kendi kendisini tahrip etmesinden başka hiçbir nasibi yoktur. Nitekim, kendisinden evvelki akılcılar sistemini yıkmış olan Garplı bir filozof, hasımlarının “sen akılcılık mesleğini yıktın ama, metodun aklîdir; buna ne dersin? ” sözüne şu cevabı vermiştir: “Demek ki, akim en üstün ve en nihaî faaliyeti, kendi metodiyle kendi kendisini tahrip etmekmiş...” Siz bu filozofu tanıyor musunuz?
Kâfir — Evet... Meşhur (Bergson) ... Şair felsefecilerden biri...
Mümin — Demek o da şair sizce.... Ya ondan asırlar önceki İmam-ı Gazalî’ye ne buyrulur? ..
Kâfir — Onu bilmiyorum!
Mümin — Bildiğiniz ne var ki, onu bilesiniz? .. İmam-ı Gazali diyor ki: “Aklı gerdim, gerdim, kopacak kadar gerdim, gördüm ki, o, sınırlıdır ve kendi kendisine varabileceği hiçbir nihayet noktası yoktur. Aklımı kaybedecek hale geldim ve Allah Sevgilisinin ruh feyzine sığınıp her şeyi anladım ve kurtuldum. Peygamberlik tavrı aklın verâsıdır.” İşte akıl! ..
İnsan birşeyi sevdimi; sevdiklerininde kavuşmasını ister.
mîrac......
namaz kılmayan mîrac'dan mahrumdur.
mîracta ne hikmetler vardır.......
Bir dâvâ nekadar sıkıntı içinde olmuşsa, o kadar uzun ömürlü olur ve haktır.
Adem aleyhisselam; kupkuru bir dünyaya geldi, yıllarca değil yüzyıllarca sıkıntı çekti. sonra peygamber efendimizin yüzüsuyuhürmetine dua etti. (rabbenâ zalemnâ enfüsenâ......) duasını devamlı okurdu.
sonra iki evladından biri diğerini öldürdü...bir baba için ne zordur.
Nuh aleyhisselam 950 sene uğraştı. inanmadılar, çok eziyet ettiler,..döverlerdi, herseferinde öldü diye bırakırlardı. Cebrail aleyhisselam gelir yaralarını sarardı, tekrar tebliğe başlardı....sonra Allahü teala Ona gemi verdi.
İbrahim aleyhisselam'ı ateşe attılar, oğlunu kesme emri verildi,.. kim bu; Allahütealanın halîl'i.
Musa aleyhisselamda çok çekti; doğduğu sene firavun bütün erkek çocukları öldürdü. senelerce çobanlık yaptı. dönerlerken, hanımı hamile,..zifîri karanlık,...çaresiz,...bir ışık gördü, ışığa gitti. orada Allahü teala Onunla konuştu(mîrac değil, mîrac yalnız peygamber efendimize verildi) . Musa aleyhisselam bir kişi gördü, etleri lîme lîme dökülmüş,...Mûsâ aleyhisselam; yâ Rabbî, bunun günahı nedirki, buna böyle ceza verdin dedi. Allahü teala; yâ Musa ceza değil, mükafat verdim, o öyle yüksek makamlar istediki, o makamlara kavuşması için bunu çekmesi lazım dedi.
Eyyüb aleyhisselam'ın kurtlanmadık yeri kalmamıştı...
Yakub aleyhisselam ağlamaktan gözlerini kaybetti...
Yusuf aleyhisselam,...! ..kuyuya atılmak kolaymı...
Zekeriyya aleyhisselam, ağacın içinde ağacla birlikte kesildi...
Îsâ alyhisselam 30 kadar kişiyi ikna etti diye neler çekti.
Bunlar hepsi peygamberdi. neden bukadar sıkıntı çektiler,..Lâ ilâhe illallah dedikleri için... Peygamber efendimiz(sallallahu aleyhi vesellem): benim çektiğimi hiçkimse çekmedi buyuruyor. yani en fazla sıkıntıyı Peygamber efendimiz çekti.
Allahü teala dünyayı verdiğine ahireti vermez.
Hadîs'i kutsîde; iki korkuyu bir kalbde cem etmem buyuruluyor.
dünyada Allahütealadan korkanlar ahiretde korkmasın, dünyada korkmayanlar ahiretde çok korksun.
-Mîrac aklın bittiği, Îmanın başladığı yerdir.
-Mîrac namazdır.
Îmân inanmaktır.
Peygamber efendimiz, Ümmihânî'ye mîracı söyleyince, aman bunu kimseye anlatma, kimse inmaz ve inananlarda vazgeçer dedi.
Peygamber efendimiz'de o halde anlatacağım, inanmayacak olan sonrada vazgeçer, çürük taşlar üzerine bina olmaz, ayrılacak olan şimdiden ayrılsın, sağlamları kalsın buyurdu.....
...akıl durdu, zaman durdu, herşey durdu,....îmân başladı.
...çok hikmetler var...
Peygamber efendimiz hiç yalan söylememiştir.
-derlerki; cenneti cehennemi gidip gören varmı?
-var.
-kim var,
-hayatında hiç yalan söylememiş olan hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) var.
1400 senedir devam eden bir olay yok...işte mîrac 1400 senedir devam ediyor.
Hazreti EbuBekr efendimiz neler çekti, kaçkere dövdüler, Hazreti Ömer efendimiz namaz kılarken şehid edildi, Hazreti Osman efendimiz Kur'an-ı Kerîm okurken şehid edildi...Hazreti Ali efendimizin çektikleri,..hele Hazreti Hüseyin efendimizin Başına gelenler,...mâlûm.
Yâni Peygamber efendimizin vârisleride çok çektiler... neiçin,... Allah var dedikleri için.
Dolayısıyla îmân, inanmak çok zor, inandırmak daha zor.
Îman; Allahü tealanın çok özel kullarına ihsân ettiği bir haldir.
(îmanı olanlar oynasa yeridir) .
Herkesin yaptığı bütün ibadetlerin sevabları, katlanarak hazreti EbuBekre, sonrada birmisli daha katlanarak Peygamber efendimize verilmektedir.... hem kâinât O'nun hatırına yaratılmış, hem herkesin sevablarıda O'na verilmektedir.
Hazreti EbuBekr herkesden evvel îmân etti, malını ve canını verdi.
-mü'min toprak gibidir. mütevâzîdir... ne şikayet eder, ne şikayet edilir....
Herkes elindeki taşı, gücüne göre fırlatır. taşı atma gücü îmâna ve ihlasa bağlıdır. başkaları sizi severse inanır. sevmezse inanmaz.
.... -Mîrac aklın bittiği, Îmanın başladığı yerdir.
özgür olmayı isteyen insan nefsini sürekli bir şeylere bazı kurallara bazı nesnelere bazı hayallere ve bazı fikirlere velhasıl dağarcığında bulunan ve onu etkilemeyi başarmış olan herhangi bir şeylere bağlayan TEKLİF EDİP ISRAR ETMEYEN imtihan felsefesinin (yada gerçeğinin) tam ortasına kilit noktasına yerleştirilmiş hürmet gören ve alkışlanan bir meleke...
Bu öyle bir şeydir ki... Kiminde yoktur var gösterir...var sanırsınız...Ukalâ derler... Kiminde çoktur yok gösterir...yok sanırsınız...Tevâzû derler...
Jean Jack Rousseau demiş ki: Dünyada en adilce dağıtılan şey akıldır. Hiç şikayet edeni gördünüz mü? (yaw tam hatırlayamadım ama, böyle bişi demiş işte... :) )
mantık süper doğrusu ne diim ben sana...yani bir kadın aynı anda hem güzel hem akıllı olamaz öyle mi? ama erkekler aynı anda hem yakışıklı hem akıllı hem karizmatik hem de her şey olabilirler tabi...neden? ? ? çünkü onlar erkek...komiksin komiiiiiik....
kapıda mercedes (2006 model benimki gibi) garajlı tabi, bahçede havuz (bu babama ait) iki tane işhanı (yarısı benim üstüme) oldumu, akıl sende var demektir.amaaaa, önemli olan bu serveti çarçur etmemektir.(salak biraderlerim gibi)
AKIL HERŞEYDİR akıl bir insanın kendi iradesini kullanabilme yetkisidir. Akıl insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliğidir.Tabi doğru kullanıldığında :)
çözüm için ölümden başka yollar bulabilmektir..
Acılar ve çaresizlikler karşısında bazen aklımızın gitmesinden korkarız.
Çünkü o anlarda öyle şeyler geçer ki akıldan.
Ne kendimizi tanıyabiliriz ne de yaşamın bir değeri vardır.
Hiç birimiz ne yaşayacağımızı bilemeyiz.
Akıl sağlığı hep yerinde olmalı.
elalemin...///? süzgeci! ! ! ? ?
seni...,, neden(((? ? ? bu kadar- geriyor? ? ? ? ===))))
Allah herkeze nasip etsin.Etsin de; omuzlar üzerinde taşınan o yuvarlağın içinden tok bir ses gelsin.Yüce mevlamız bazen öyle bol kepçe dağıtırken,kimileri tuvalette şemsiye altında durduğundan nasiplenememişler ne yazıkki.Allah onlardan da her daim biz fanileri esirgesin diyeceğim maalesef... =0(
IQ bizleri okuldan mezun eder;
EQ ise hayattan...
Tercih bizim arkadaşlar :)
dizginleme, gem vurma, süzme, süzgeçten geçirme..
evet..
araplar deve yularına 'ukâl' derler..
yani deveyi durduran ip vardır ya..
ip..
bağlamak...
akıl..
bilgi...
fikir..
bilgileri birbirine bağlamaya yaramaz mı aynı zamanda akıl
'süzgeç'
görevinin yanısıra..
Herkeste var olan ama çoğu kişi tarafından kullanılmayan. Ya da hor kullanılan bize bahşedilmiş en büyük sermaye.
akıl düzenbazlığın diğer adıdır insan 'aklını' kullanmaya başladığından günümüze iktidar sahiplerinin can yeleği olmuştur. mantık geri plana itilmiş, çıkar ve hırs her şeyin önüne geçmiştir. yani anlayacağınız 'aklını kullan', sözünün altında düzenbaz ol yatar.
ESAS AKIL
Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:
Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?
Doktor:
Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç sey veriyoruz.
Bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz.
Siz NE yapardınız?
Adam:
OOO!
Anladım.
Normal bir insan kovayı tercih eder.
Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük.
Hayır, der doktor.
Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.
Ders: Sadece bize sunulanlar dışında çözüm bulmaktır akıl
AKIL
Kâfir — Siz, iman sahipleri ispat edemiyeceğiniz bir mesele karşısında kaldınız mı, hemen aklı ve ispatı inkâr etmek yoluna dökülürsünüz. Usûlünüz daima budur. Sanki aldı inkâr etmekle varlığını peşinen kabul ettiğiniz şeyi ispat etmiş oluyorsunuz. Düşünmüyorsunuz ki, ispat akıldadır. İnsanın, mesafeyi kabul ettikten sonra ayaklarını inkâr etmesi, varılacak hiçbir yer olmadığını gösterir. Onun içindir ki, akla birtakım gülünç çıkmazlar açarak onu kendi içinde hayret ve esarete mahkûm ettikten sonra, yine onun vasıtasiyle hakikat avcılığına çıkmak, içine saman doldurulmuş ölü köpekle tavşan kovalamaya çıkmak kadar mânâsız olmaz mı? Sizin akla biçtiğiniz bu esir memuriyetten sonra, ne iman, ne inkâr, hiçbir şey düşünülemez ve konuşulamaz. Öyle bir yokluk âlemine girilir ki, orada “var” topyekûn yok olduktan başka “yok”da yoktur. O halde susulur, cemadlaşılır, hiçbir tecrit ve teşhise, tefekkür ve muhasebeye yer kalmaz. Sizin hileniz budur! ..
Mümin — Bakalım hile kimde? İmanın elinde akıl, anlattığınız bu tâbi vaziyete geçerken, inkârın, yani sizin gibilerin elinde de putlaşıyor, kendi olmadığı yerde “var” ve “yok”u gösterecek mutlak bir nefy âlemine kaçmak suretiyle nefsini ve hükümranlık hırsını korumaya çalışıyor. Eğer hile ve sahte teselli diye bir şey varsa işte budur; ve bu (taktik) aklın nihâî gözbağcılığı, hokkabazlığı, düzenidir. O kadar ki, bu hileyi hattâ yine akılla çözmeyi bilmeyenler için vaziyet tehlikelidir. Bakınız efendim; aklı tüketen ve onun son sınır taşına kadar uzanıp kayaya çarpanların muazzam düsturuna göre “Bu iş ne akılla olur, ne de akılsız...” Akıl, varken yok, yokken var bir keyfiyettir. Ve yine aklî bir zaruret olarak şart... Şu muhakkaktır ki, aklın akıl olması için evvelâ nefsini, zatını idrak etmesi, bu hususta bir his şemmesine mâlik bulunması bedihîdir. Aklın selâhiyetini tâyin, mutlaka kendisinin tam bir muayene, murakabe ve keşfiyle mümkündür. Bu selâhiyet, muayyen bir mesafe şeridi gibi, kendisinden uzak kalan bir âlemin kapısında nihayete erince, ona, yani akla, dışını inkâr değil, bilâkis tasdik gibi son ve ulvî bir idrak düşer. İdrakin imkânsızlığını anlayan bir idrak... Bu, aklın, kendi aczini müşahede yoliyle becerdiği öyle bir varıştır ki, onda, bir nevi, kendi nefsini de idrak ve ikmâl kıymeti mevcuttur. Sizin aklınız, kendi kendisini görmeden, gördüğünü, ölçtüğünü ve binaenaleyh bulmadığını zanneden; bizim aklımız ise kendi kendini görerek, göremediğini, ölçemediğini ve binaenaleyh bir görülemez ve ölçülemez bulunduğunu gösteren bir vasıta... Böylece hile isnad ettiğiniz iman aklı, hakikatin ve olunması gereken şeyin ta kendisi; hakikat ve halisiyet izafe ettiğiniz küfür aklı ise hile ve hokkabazlığın bizzat hem suçlu ve hem güçlü şekildir.
Kâfir — Safsata! ..
Mümin — Cankurtaran simitlerinizden biri... Safsata... Onu hem siz yapar, hem de muhatabınıza isnat edersiniz! Sizin yandan çarklı ve davlumbazlı battal akıl geminizi kızağa çeken herkes, nazarınızda hayâl adamıdır. İşte, bizatihi, Allah ve üstün illiyetleri anlamasına imkân olmayan, tek imkânı ancak anlayamıyacağını anlatmaktan ibaret bulunan akıl, kendi öz gururunu tekmeler tekmelemez, altından öyle bir akıl çıkar ki, o, bütün bedahetleri görmeğe başlar. Gördüğü ilk tecelli de bedahetlerin en mutlakı halinde Allah’ın varlığı olur.
Kâfir — Allah’ın bu kadar ucuz ispatını hiç kabul eder miyim ben?
Mümin — Demek siz sadece malın pahalısını kabul edersiniz! Pahalı olsun da ne olursa olsun... Fakat Allah’ın, meselâ su gibi, nice nimeti vardır ki, hiç bir bedel onun büyük değerini ölçemez. Bedahet de, bedava olmakla beraber böyle bir nimettir.
Kâfir — Sizdeki yalnız tevilden ibaret güzellik...
Mümin — Sizdeki de tevilsiz çirkinlik! ..
Kâfir — Ama yine akıl diyorsunuz. Daima akıl, hep akıl, ondan vazgeçemiyorsunuz!
Mümin — Evet, akıl diyorum! Aklın, nihaî hamle ve kazanç olarak, kendi kifayetsizliğini anlamasından, kendi kendisini tahrip etmesinden başka hiçbir nasibi yoktur. Nitekim, kendisinden evvelki akılcılar sistemini yıkmış olan Garplı bir filozof, hasımlarının “sen akılcılık mesleğini yıktın ama, metodun aklîdir; buna ne dersin? ” sözüne şu cevabı vermiştir: “Demek ki, akim en üstün ve en nihaî faaliyeti, kendi metodiyle kendi kendisini tahrip etmekmiş...” Siz bu filozofu tanıyor musunuz?
Kâfir — Evet... Meşhur (Bergson) ... Şair felsefecilerden biri...
Mümin — Demek o da şair sizce.... Ya ondan asırlar önceki İmam-ı Gazalî’ye ne buyrulur? ..
Kâfir — Onu bilmiyorum!
Mümin — Bildiğiniz ne var ki, onu bilesiniz? .. İmam-ı Gazali diyor ki: “Aklı gerdim, gerdim, kopacak kadar gerdim, gördüm ki, o, sınırlıdır ve kendi kendisine varabileceği hiçbir nihayet noktası yoktur. Aklımı kaybedecek hale geldim ve Allah Sevgilisinin ruh feyzine sığınıp her şeyi anladım ve kurtuldum. Peygamberlik tavrı aklın verâsıdır.” İşte akıl! ..
(
MÜMİN - KÂFİR
Necip Fazıl
İnsan birşeyi sevdimi; sevdiklerininde kavuşmasını ister.
mîrac......
namaz kılmayan mîrac'dan mahrumdur.
mîracta ne hikmetler vardır.......
Bir dâvâ nekadar sıkıntı içinde olmuşsa, o kadar uzun ömürlü olur ve haktır.
Adem aleyhisselam; kupkuru bir dünyaya geldi, yıllarca değil yüzyıllarca sıkıntı çekti. sonra peygamber efendimizin yüzüsuyuhürmetine dua etti. (rabbenâ zalemnâ enfüsenâ......) duasını devamlı okurdu.
sonra iki evladından biri diğerini öldürdü...bir baba için ne zordur.
Nuh aleyhisselam 950 sene uğraştı. inanmadılar, çok eziyet ettiler,..döverlerdi, herseferinde öldü diye bırakırlardı. Cebrail aleyhisselam gelir yaralarını sarardı, tekrar tebliğe başlardı....sonra Allahü teala Ona gemi verdi.
İbrahim aleyhisselam'ı ateşe attılar, oğlunu kesme emri verildi,.. kim bu; Allahütealanın halîl'i.
Musa aleyhisselamda çok çekti; doğduğu sene firavun bütün erkek çocukları öldürdü. senelerce çobanlık yaptı. dönerlerken, hanımı hamile,..zifîri karanlık,...çaresiz,...bir ışık gördü, ışığa gitti. orada Allahü teala Onunla konuştu(mîrac değil, mîrac yalnız peygamber efendimize verildi) . Musa aleyhisselam bir kişi gördü, etleri lîme lîme dökülmüş,...Mûsâ aleyhisselam; yâ Rabbî, bunun günahı nedirki, buna böyle ceza verdin dedi. Allahü teala; yâ Musa ceza değil, mükafat verdim, o öyle yüksek makamlar istediki, o makamlara kavuşması için bunu çekmesi lazım dedi.
Eyyüb aleyhisselam'ın kurtlanmadık yeri kalmamıştı...
Yakub aleyhisselam ağlamaktan gözlerini kaybetti...
Yusuf aleyhisselam,...! ..kuyuya atılmak kolaymı...
Zekeriyya aleyhisselam, ağacın içinde ağacla birlikte kesildi...
Îsâ alyhisselam 30 kadar kişiyi ikna etti diye neler çekti.
Bunlar hepsi peygamberdi. neden bukadar sıkıntı çektiler,..Lâ ilâhe illallah dedikleri için... Peygamber efendimiz(sallallahu aleyhi vesellem): benim çektiğimi hiçkimse çekmedi buyuruyor. yani en fazla sıkıntıyı Peygamber efendimiz çekti.
Allahü teala dünyayı verdiğine ahireti vermez.
Hadîs'i kutsîde; iki korkuyu bir kalbde cem etmem buyuruluyor.
dünyada Allahütealadan korkanlar ahiretde korkmasın, dünyada korkmayanlar ahiretde çok korksun.
-Mîrac aklın bittiği, Îmanın başladığı yerdir.
-Mîrac namazdır.
Îmân inanmaktır.
Peygamber efendimiz, Ümmihânî'ye mîracı söyleyince, aman bunu kimseye anlatma, kimse inmaz ve inananlarda vazgeçer dedi.
Peygamber efendimiz'de o halde anlatacağım, inanmayacak olan sonrada vazgeçer, çürük taşlar üzerine bina olmaz, ayrılacak olan şimdiden ayrılsın, sağlamları kalsın buyurdu.....
...akıl durdu, zaman durdu, herşey durdu,....îmân başladı.
...çok hikmetler var...
Peygamber efendimiz hiç yalan söylememiştir.
-derlerki; cenneti cehennemi gidip gören varmı?
-var.
-kim var,
-hayatında hiç yalan söylememiş olan hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) var.
1400 senedir devam eden bir olay yok...işte mîrac 1400 senedir devam ediyor.
Hazreti EbuBekr efendimiz neler çekti, kaçkere dövdüler, Hazreti Ömer efendimiz namaz kılarken şehid edildi, Hazreti Osman efendimiz Kur'an-ı Kerîm okurken şehid edildi...Hazreti Ali efendimizin çektikleri,..hele Hazreti Hüseyin efendimizin Başına gelenler,...mâlûm.
Yâni Peygamber efendimizin vârisleride çok çektiler... neiçin,... Allah var dedikleri için.
Dolayısıyla îmân, inanmak çok zor, inandırmak daha zor.
Îman; Allahü tealanın çok özel kullarına ihsân ettiği bir haldir.
(îmanı olanlar oynasa yeridir) .
Herkesin yaptığı bütün ibadetlerin sevabları, katlanarak hazreti EbuBekre, sonrada birmisli daha katlanarak Peygamber efendimize verilmektedir.... hem kâinât O'nun hatırına yaratılmış, hem herkesin sevablarıda O'na verilmektedir.
Hazreti EbuBekr herkesden evvel îmân etti, malını ve canını verdi.
-mü'min toprak gibidir. mütevâzîdir... ne şikayet eder, ne şikayet edilir....
Herkes elindeki taşı, gücüne göre fırlatır. taşı atma gücü îmâna ve ihlasa bağlıdır. başkaları sizi severse inanır. sevmezse inanmaz.
.... -Mîrac aklın bittiği, Îmanın başladığı yerdir.
*bu yazı ali zeki osmanağaoğlu 'ndan alıntıdır...
özgür olmayı isteyen insan nefsini sürekli bir şeylere bazı kurallara bazı nesnelere bazı hayallere ve bazı fikirlere velhasıl dağarcığında bulunan ve onu etkilemeyi başarmış olan herhangi bir şeylere bağlayan TEKLİF EDİP ISRAR ETMEYEN imtihan felsefesinin (yada gerçeğinin) tam ortasına kilit noktasına yerleştirilmiş hürmet gören ve alkışlanan bir meleke...
Bu öyle bir şeydir ki...
Kiminde yoktur var gösterir...var sanırsınız...Ukalâ derler...
Kiminde çoktur yok gösterir...yok sanırsınız...Tevâzû derler...
tehlike sensörü
akıl....akıl.............
bazen saplatılı olur..........ve sahibini sorunlu kılar..........
bazıları kullanmasını bilmiyor
Jean Jack Rousseau demiş ki:
Dünyada en adilce dağıtılan şey akıldır. Hiç şikayet edeni gördünüz mü? (yaw tam hatırlayamadım ama, böyle bişi demiş işte... :) )
En az kulananlar belli ediyor kendini....
en az kullanılan şey...
Güzelliktir,mutluluktur.yaramazlıktır.
Akıl yaşta değil baştadır....
Kimi hala akıllanamamış ne yazık ki...
İnsanı diğer canlılardan ayıran en büyük özelliktir.
Bilim,çağdaşlık,hoşgörü,geniş bakabilmektir.
Yüce Allah'ın insanlara ihsan ettiği hatta iyilik ve kötülüklerin kullanılmasında işe yarayan mükemmel organ
mantık süper doğrusu ne diim ben sana...yani bir kadın aynı anda hem güzel hem akıllı olamaz öyle mi? ama erkekler aynı anda hem yakışıklı hem akıllı hem karizmatik hem de her şey olabilirler tabi...neden? ? ? çünkü onlar erkek...komiksin komiiiiiik....
Güzel kadında bulunmayacak birşey
Akıl, kırık kanadı hiçin;
Derdi gücü 'nasıl' ve 'niçin'...
n.f.k.
kapıda mercedes (2006 model benimki gibi) garajlı tabi, bahçede havuz (bu babama ait) iki tane işhanı (yarısı benim üstüme) oldumu, akıl sende var demektir.amaaaa, önemli olan bu serveti çarçur etmemektir.(salak biraderlerim gibi)
yalama olup takılma özelliğini kaybettiğinden beri düşüp duran küpe...
-küpen düşmüş!
-hepsi mi?
AKIL HERŞEYDİR akıl bir insanın kendi iradesini kullanabilme yetkisidir. Akıl insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliğidir.Tabi doğru kullanıldığında :)