RECAİ - Damarına zehir sıkıp seni öldürecekti... Aklınca konağın üstüne oturacaktı... Satılmış olduğunu bilmiyordu...
HACER - Zannetmiyorum! Tam iğneyi saplayacağı zaman çağırdılar...
RECAİ - İğnede ne vardı? Boştu diyor... Boş iğnede havadan başka ne olur? Boş iğnede zehir olur mu? Bu nasıl iş?
HACER - Bey; sakın hayal etmiş olmayasınız?
RECAİ - Sen cevap ver: Emin misin (Belkıs'ı gösterir) kızının, şu elinde duran boş iğneyi, ilaçsız milaçsız tam sana saplamak üzere olduğundan?
HACER - Nasıl emin olmam? Bir kere sapladı bile... Ama tutturamadı...
RECAİ - Boş iğneyi mi? Ne zehir, ne bir şey... Nasıl olur?
HACER - Orasını bilmiyorum! Belki tecrübe ediyordu... Ama iğnede bir şey yoktu...
RECAİ - (Gruba döner) Ne dersiniz, dirayetli gençler?
GENÇ ŞAİR - Ben, vehim derim, beyefendi; (Mendiliyle gözlerini silen Belkıs'ı gösterir) Kızınıza merhamet edin, bu kadar kalpsiz bir vehme yer vermeyin vicdanınızda...
RECAİ - (Titremesi artmış) Halbuki evvelâ onlar gitti... (Kızlara döner) Kızlar kıvılcımlı, tılsımlı gözlerinde her şey var, kalp yok! Bakın, sokaklara, pazarlara, meydanlara, bütün toplantı yerlerine; insanlar nasıl birbirini yiyor, mıncıklıyor, didikliyor, örseliyor! Nerede kalp? (Genç şaire) Siz de karşıma geçmiş, isminden başka her şeyini kaybettiğiniz bir varlığı benden istiyorsunuz! Kalpsiz şüphe diyorsunuz! Kalbin el-etek çektiği dünyada, şüpheden, kâbustan başka ne kalır? (Hıçkırıklarını mendiline gömen Belkıs'a bakar, tonu ağırlaşır) Gözyaşı artık, kalple alâkasını kesti, sinir işi oldu... Resmî ölülere ağlar gibi, hıçkırın, durun, sahte sahte... (Bastonunu pencerelere doğru uzatıp gençlere) Çekilen güneşi görüyor musunuz? İşte böyle çekiliyor kalp ve merhamet aramızdan... Güneş değil, bütün bir cihan, kalp güneşinin peyki bütün bir cihan batıyor!
BİR KAÇ BÖLÜM İZLEMİŞTİM ÇOK ŞEKER BİR DİZİİİİİİ
...
HACER - Hiçbir şey anlamıyorum! Ne olmuş?
RECAİ - Damarına zehir sıkıp seni öldürecekti... Aklınca konağın üstüne oturacaktı... Satılmış olduğunu bilmiyordu...
HACER - Zannetmiyorum! Tam iğneyi saplayacağı zaman çağırdılar...
RECAİ - İğnede ne vardı? Boştu diyor... Boş iğnede havadan başka ne olur? Boş iğnede zehir olur mu? Bu nasıl iş?
HACER - Bey; sakın hayal etmiş olmayasınız?
RECAİ - Sen cevap ver: Emin misin (Belkıs'ı gösterir) kızının, şu elinde duran boş iğneyi, ilaçsız milaçsız tam sana saplamak üzere olduğundan?
HACER - Nasıl emin olmam? Bir kere sapladı bile... Ama tutturamadı...
RECAİ - Boş iğneyi mi? Ne zehir, ne bir şey... Nasıl olur?
HACER - Orasını bilmiyorum! Belki tecrübe ediyordu... Ama iğnede bir şey yoktu...
RECAİ - (Gruba döner) Ne dersiniz, dirayetli gençler?
GENÇ ŞAİR - Ben, vehim derim, beyefendi; (Mendiliyle gözlerini silen Belkıs'ı gösterir) Kızınıza merhamet edin, bu kadar kalpsiz bir vehme yer vermeyin vicdanınızda...
RECAİ - Kalp, merhamet, vicdan... Kimmiş onlar? Nerede tanıdınız onları?
GENÇ ŞAİR - Her an beraberiz onlarla...
RECAİ - (Titremesi artmış) Halbuki evvelâ onlar gitti... (Kızlara döner) Kızlar kıvılcımlı, tılsımlı gözlerinde her şey var, kalp yok! Bakın, sokaklara, pazarlara, meydanlara, bütün toplantı yerlerine; insanlar nasıl birbirini yiyor, mıncıklıyor, didikliyor, örseliyor! Nerede kalp? (Genç şaire) Siz de karşıma geçmiş, isminden başka her şeyini kaybettiğiniz bir varlığı benden istiyorsunuz! Kalpsiz şüphe diyorsunuz! Kalbin el-etek çektiği dünyada, şüpheden, kâbustan başka ne kalır? (Hıçkırıklarını mendiline gömen Belkıs'a bakar, tonu ağırlaşır) Gözyaşı artık, kalple alâkasını kesti, sinir işi oldu... Resmî ölülere ağlar gibi, hıçkırın, durun, sahte sahte... (Bastonunu pencerelere doğru uzatıp gençlere) Çekilen güneşi görüyor musunuz? İşte böyle çekiliyor kalp ve merhamet aramızdan... Güneş değil, bütün bir cihan, kalp güneşinin peyki bütün bir cihan batıyor!
- PERDE -