-in çabuk oradan aşağıya -inmem döversin -bak ben çıkacam şimdi -çıkamazsın ki -nedenmiş o -tükürürüm! zorlarsan başka şeylerde yaparım -iyi tamam kal orda o zaman...
Ömrüm boyunca hep bir ağaç olmak isterdim Dünya’nın en güzel insanlarına Meyve verebilmek için mi? Sevda şiirleri yazılan Kağıt kalem olmak için mi? Sevgililer gölgemde buluşsun Gövdeme kalp içinde isimlerinin İlk harflerini kazısınlar diye mi Yoksa sevgililerin birbirlerine ‘’’Seni seviyorum, sensiz olmuyor’’ dedikleri anda Onlara şahit olabilmek için mi? Bilmiyorum, bilmiyorum Ömrüm boyunca hep bir ağaç olmak isterdim
Kuşlar, dallarıma yuva yapsınlar Anne, babalar çocuklarına Salıncak kursunlar diye mi? Ya da mahallenin haylaz çocukları Taşlasınlar, dallarımı kırsınlar diye mi Bilmiyorum Ömrüm boyunca hep bir ağaç olmak isterdim
Bir ressam tuvaline çizsin Bir fotoğrafçı resmimi çeksin diye mi Hoyrat bir militana hedef olmak için mi Yoksa, insanlar mutlu olsun diye Çatır çatır yanmak için mi bilmiyorum Ömrüm boyunca hep bir ağaç olmak isterdim
Ve sonunda başardım Ağaç oldum Seni Beklemekten güzelim
hannane.. bir hurma ağacı idi.. yesrib(medine) 'de bir mescidin mesnedlerinden biri olarak vazifelendirildi..bir kütük idi..ama ağlardı..hem de hıçkıra hıçkıra..
Çok elmalarını çaldım. Hatta köpekleri atlatıp Vali konağının bahçesindeki ağaca çıkmışken vali'nin hanımı elinde terlikle 'sizi bacaksızlar' diye kovalamıştı.
Duvara çıkıp tam atlamadan önce geri dönüp; 'neden bize bacaksız diyorsunuz teyze, bacağımız olmasa nasıl kaçabildik ki? ' demiştim. Kadının sinirinin yerini gülümseme almıştı.
leylaklar solmadan renkler bunca puslanmadan gel artık ne olur yeter beklettiğin bak sahildeyim dalgaların sesinde seninleyim martıların çığlığına karışır yokluğun bir özlem ezgisidir dilime dolanır rüzgar sert eser sabah ayazında üşürüm hep yokluğunda içimde volkanlar patlar. düştüm peşine düşlerin enginliğinde gece bekledim gelmedin gündüz bekledim gelmedin sen ne yağmur kaçağı güzel bir gülsün beni peşine düştüğüm yerde vurdun geçtin an gelirde ararsan beni yitik bir ezginin çığlığında bil ki gün koygunlarında ben hep sende yüreğimle bıraktığın yerdeyim hoş kokusu lodos eserken alıp götüren geçmiş zaman senfonisinde arayıp kırılgan geçitlerde bir mor hüzündün sen oysa ki ben mavi düşler birikitirirdim… saygı sevgiyle
İki çeşit ağaç vardır. Birisi ormandaki ağaç, ötekisi açıklık kırda tek başına duran ağaç.
Kırdaki tek başına ağaç ilk bakışta göze çarpar. İlk bakışta insanı hayrete düşürür. Fakat bir bakarsınız, iki bakarsınız, gözünüz gitgide alışır ona. Onun yalnızlığındaki 'kahramanlık' gitgide kaybolur, gitgide mahzunlaşır. Biraz daha dikkat ederseniz tek başına kırda duran ağacın bütün basit faciası gözümüzün önünden geçer. O, kirin dümdüz açıklığında komikleşir. Kışın sıska kollarıyla bir başına titreyen, yazın bir avuç gölgesinin başında neyi ve neden beklediğini bilmeden dikilip duran bu tek ağaç zavallıdır.
Ormandaki ağaç, kırdaki ağacın büsbütün tersidir. İlk bakışta gözünüze çarpmaz. Fakat onun güzelliğini her bakışta biraz daha anlarsınız. Bütün ormanın ahenginde o ahengi tamamlayarak fakat ferdiyetinden kaybetmeyerek yaşamaktadır. Orman onu, o ormanı güzelleştirir; kuvvetleştirir. Kışın, kolları öteki kolların yanında olduğu için onda üşümenin komikliği yoktur. Yazın, gölgesi öteki gölgelerden ayrı, fakat öteki gölgelere karıştığı için bir büyük yeşil serinliğin kaynağı halindedir.
İki çeşit ağaç vardır, dedim. İki çeşidini de yazdım. İsterim ki, oğlum ormandaki ağaca benzesin.
İnsan değil de ağaç olsam Dallarımın arasından rüzgarlar esse Yapraklarım,çiçeklerim,meyvelerim olsa! Mevsimleri yaşasam... Köklerimle toprağın derinliklerine sarılsam. Kuşlar konsa dallarıma,yuva bile yapsalar... Böcekler,karıncalar yollansalar içime... Çürütseler oralarımı, Ballarım sakızlarım olsa Gövdeme bir insan yaslanıp uyusa... Ben bunları hiç bilmesem, sadece ağaç olsam...
ağaçlar yok olmamalı yaaa! ! ! 200.000 ağacın bir golf sahası uğruna kesilmesi ne vicdansızlıktır yaaaaa....canilik başlarına vurmuş bu insan görünümlü h...vanların.
'Biz ağaçlara zarar vermek istemeyiz. Ne zaman onları kesmemiz gerekse, önce onlara tütün iktam ederiz. Odunu asla ziyan etmeyiz, lazım olduğu kadar keser, kestiğimizin hepsini kullanırız. Eğer onların hislerini düşünmez ve kesmeden önce tütün ikram etmezsek, ormanın diğer bütün ağaçları gözyaşı dökecektir, bu da bizim kalbimizi yaralar ......kızıldereli sözü
aaaaah, ne güzel şeydir onu izlemek...kökünden başlayıp tepesine doğru, yavaş yavaş kaldırarak başımı...kavak, söğüt farketmez. ne direniştir mevsimlere, insana, yıllara... :)))
Bir ağacımız vardı. Birlikte suladığımız hep bana hep onu çağrıştırıyor. Google'dan gurbete giden gider mi gitmez adlı şarkının sözlerini ararken antolojiyi keşfettim. Burda Almanya'dan bir bayan arkadaş gönderilmiş yazısını görünce içim öyle bir tuhaf oldu ki Ey ALMANYA neden sevenleri hep ayırırsın. Gerçekten çok ümitsizim....
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda, budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil. Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var. Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a. Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım. Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u. Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında
- Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur: Çocuklar ana ve babalarından öğrendiklerini yapmaya özenirler.
- Ağaca çıksa pabucu yerde kalmaz: Davranışlarına engel olacak hiçbir takıntısı yok.
- Ağaca dayanma kurur, adama (insana) dayanma ölür: İnsan yapacağı işte başkalarına değil, kendine güvenmelidir.
- Ağacı kurt, insanı dert yer: Kurt ağacı nasıl içten içe kemirirse dert de insanı içten içe yer bitirir.
- Ağaç olmak (argo söz) : Bir yerde ve ayakta çok beklemek.
- Ağaç yaş iken eğilir: Çocuklar küçük yaşta kolay eğitilir, büyük insan kolay kolay eğitilemez.
Birleşik Sözler:
ağaç arısı, ağaç balı, ağaç biti, ağaç çileği, ağaç delen, ağaç ebegümeci, ğaçkakan, ağaç kaplama, ağaç kavunu, ağaçkesen, ağaç kurbağası, ağaç kurdu, ağaç küpesi, ağaç mantarı, ağaç minesi, ağaç nemi, ağaç oyma, ağaç sakızı, ağaç sansarı, ağaç serçesi, ağaç yılanı
Türkler arasında ağaç kültüde geniş yer almaktadır. Başka milletlerde olduğu gibi, Türklerde de ağacı tanrı yahut tanrıdan aytılmış bir parça tanıyanlar çok olmuş, ağaçlar üzerinde dualar tertiplemişlerdir.
Altay Türkleri kayın ağaclarına taparlardı. Kayın ağacı başka ağaçlardan daha kutsal tanınmıştır. Adına kurbanlar da keserlerdi.
Bazı Türk boylarınca (Turçat) adında bir ağaç ve orman tanrıçası vardır.
Şamanlar hastaları iyi etmek için gayret ederken yanlarında kayın ağacı da bulundururlardı. Şaman davulunda da kayın ağacının resimleri vardır.
Şamanlara göre kayın ağacı; büyük tanrı Ülgen tarafından tanrıça Umayia gökten gönderildiği için dini törenlerde çok önem verilirdi.
Abakan Türkleri de dört kutsal kayın ağacının yanında dini törenlerini yaparlardı. Bu törenler yapılacağı zaman bir tepeye çıkılır, kökleri parçalanmadan yerden çıkarılmış kayın ağaçları tören yerine dikilir, kurban kesildikten sonra aorada bulununlar ateş yakarak kurban etlerini kızarttıktan sonra bunları kayın apğacının kabuklarından yapılmış kaplara koyarlar, başına toplanarak yerlerdi. Bundan sonra ağaçlar etrafında yine dönerler, tören sona ererdi.
Şaman dualarında kayın ağacı için: (Altın yapraklı, yetmiş yapraklı mubarek kayın ağacı) gibi tabirler geçer.
Bir inanaşa göre de kayın ağacının altmış kökü vardır.
Çam (Fusuk) ve arduıç ağaçları da Türklerde kutsaldı. Altay türkleri’ince kozmik alemin yaradılışında Kara Han yarattığı bir adaya dokuz dallı bir çam ağacı dikmişti. Bu, dünya üzerinde ilk çammış. Bu çam tanrıyı temsil ederdi. Kırgızlar akça kavağı, yakut ve Ostiyak’lar da kara çamı kutsal kabul ederlerdi. Ardıç dalları ile kadınlar ateşlerini yakar, kötü ruhlar bu ağacın yanık kokusundan hoşlanmazlardı.
Ağaçların başka özellikleri ve vasıfları da vardı: Konuşan ağaçlar, koruyucu ağaçlar, şeytan ağaçlar, evlenme ağaçları, doğum ağaçları ve ölüm ağaçları gibi…
Bir efsanede Oğuz Han bir gün ava gittiği zaman, uzakta bir gölün oratasındaki ağacın dibinde bir kızın oturduğunu gödü, bunu aldı diye geçer..
Başka bir efsanede de Hulin dağının üstünde de iki ağaç vardı ki; bu ağaçlara nur inmiş, bundan sonra gövdelerinde şişkinlik olmuş, bundan beş çocuk doğmuştu ki en küçükleri Buğu Tekin’dir.
Bir başka hikeyede, Tukyu’lardan, Totuluşa öldükten sonra, oğuları içlerinden birini bablarının yerine seçmek üzere ağaç altında toplanmışlar. Ağaca en çok sıçrayaçak olanı seçeçeklerdi. Bunların en küçüğü olan Assena hepsinden çok sıçradı, seçilerek A-Hein-Şe adını almıştı.
Başka milletlerin ağaç kültünde görülen hurma, zeytin, defne ve öd ağaçları, sonraları dini gelenekler etkisi ile Türkler arasında çok az yer almıştır.
Ağaçların büyük oluşunun kudret ifade etmekteki rolü Türk mitolojisinde de görülürse de, İskandinav mitolojisindeki kökleri yerin en derin noktasında, dalları da göklerin en yüksek tabakasında ulaşan Hifdasil adındaki ağaç gibi çok mubaladalısına Türk mitolojisinde rastlanmadığı gibi hintlilerin Ashvatha dedikleri cehennemde bulunan ateş ağacı gibileri de görülmedi…
-in çabuk oradan aşağıya
-inmem döversin
-bak ben çıkacam şimdi
-çıkamazsın ki
-nedenmiş o
-tükürürüm! zorlarsan başka şeylerde yaparım
-iyi tamam kal orda o zaman...
ağaç bana selviyi çağrıştırıyor
altında uyumayı....
ama nerde,şimdi selvi altında doğanın sesini dinleyebileceğimiz yer..
Ağaç
Ömrüm boyunca hep bir ağaç olmak isterdim
Dünya’nın en güzel insanlarına
Meyve verebilmek için mi?
Sevda şiirleri yazılan
Kağıt kalem olmak için mi?
Sevgililer gölgemde buluşsun
Gövdeme kalp içinde isimlerinin
İlk harflerini kazısınlar diye mi
Yoksa sevgililerin birbirlerine
‘’’Seni seviyorum, sensiz olmuyor’’ dedikleri anda
Onlara şahit olabilmek için mi?
Bilmiyorum, bilmiyorum
Ömrüm boyunca hep bir ağaç olmak isterdim
Kuşlar, dallarıma yuva yapsınlar
Anne, babalar çocuklarına
Salıncak kursunlar diye mi?
Ya da mahallenin haylaz çocukları
Taşlasınlar, dallarımı kırsınlar diye mi
Bilmiyorum
Ömrüm boyunca hep bir ağaç olmak isterdim
Bir ressam tuvaline çizsin
Bir fotoğrafçı resmimi çeksin diye mi
Hoyrat bir militana hedef olmak için mi
Yoksa, insanlar mutlu olsun diye
Çatır çatır yanmak için mi bilmiyorum
Ömrüm boyunca hep bir ağaç olmak isterdim
Ve sonunda başardım
Ağaç oldum
Seni Beklemekten güzelim
Sen hiç;
bir ağaçın yapraklarına farklı davrandığını hissettin mi ¿
Gövdesi odun veya kereste olmaya elverisli bulunan ve uzun yillar yasayabilen bitki.
hannane..
bir hurma ağacı idi..
yesrib(medine) 'de bir mescidin mesnedlerinden biri olarak vazifelendirildi..bir kütük idi..ama ağlardı..hem de hıçkıra hıçkıra..
çok ama çok sevdiğim bir bitki.
katledilmesine üzülüyorum
çünkü 1 ağaç ağaç olabilmesi için en az 6-7 yıl gerekiyor..
Çok elmalarını çaldım. Hatta köpekleri atlatıp Vali konağının bahçesindeki ağaca çıkmışken vali'nin hanımı elinde terlikle 'sizi bacaksızlar' diye kovalamıştı.
Duvara çıkıp tam atlamadan önce geri dönüp;
'neden bize bacaksız diyorsunuz teyze, bacağımız olmasa nasıl kaçabildik ki? ' demiştim.
Kadının sinirinin yerini gülümseme almıştı.
leylaklar solmadan renkler bunca puslanmadan gel artık ne olur
yeter beklettiğin bak sahildeyim dalgaların sesinde seninleyim
martıların çığlığına karışır yokluğun bir özlem ezgisidir dilime dolanır
rüzgar sert eser sabah ayazında üşürüm hep yokluğunda içimde volkanlar patlar.
düştüm peşine düşlerin enginliğinde gece bekledim gelmedin gündüz bekledim gelmedin
sen ne yağmur kaçağı güzel bir gülsün beni peşine düştüğüm yerde vurdun geçtin
an gelirde ararsan beni yitik bir ezginin çığlığında bil ki gün koygunlarında
ben hep sende yüreğimle bıraktığın yerdeyim
hoş kokusu lodos eserken alıp götüren geçmiş zaman senfonisinde arayıp kırılgan geçitlerde bir mor hüzündün sen oysa ki ben mavi düşler birikitirirdim…
saygı sevgiyle
‘Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine’ der Nazım Hikmet..
yıldırımdan yaralanmış bi tane gördüm geçenlerde, yukarıdan aşağıya bir yarık vardı üzerinde...direnç...ve hayranlık :)
Ağaç
Nazım Hikmet'in kişilikler üzerine yazısı..
İki çeşit ağaç vardır. Birisi ormandaki ağaç, ötekisi açıklık kırda tek başına duran ağaç.
Kırdaki tek başına ağaç ilk bakışta göze çarpar. İlk bakışta insanı hayrete düşürür. Fakat bir bakarsınız, iki bakarsınız, gözünüz gitgide alışır ona. Onun yalnızlığındaki 'kahramanlık' gitgide kaybolur, gitgide mahzunlaşır. Biraz daha dikkat ederseniz tek başına kırda duran ağacın bütün basit faciası gözümüzün önünden geçer. O, kirin dümdüz açıklığında komikleşir. Kışın sıska kollarıyla bir başına titreyen, yazın bir avuç gölgesinin başında neyi ve neden beklediğini bilmeden dikilip duran bu tek ağaç zavallıdır.
Ormandaki ağaç, kırdaki ağacın büsbütün tersidir. İlk bakışta gözünüze çarpmaz. Fakat onun güzelliğini her bakışta biraz daha anlarsınız. Bütün ormanın ahenginde o ahengi tamamlayarak fakat ferdiyetinden kaybetmeyerek yaşamaktadır. Orman onu, o ormanı güzelleştirir; kuvvetleştirir. Kışın, kolları öteki kolların yanında olduğu için onda üşümenin komikliği yoktur. Yazın, gölgesi öteki gölgelerden ayrı, fakat öteki gölgelere karıştığı için bir büyük yeşil serinliğin kaynağı halindedir.
İki çeşit ağaç vardır, dedim. İki çeşidini de yazdım. İsterim ki, oğlum ormandaki ağaca benzesin.
İnsan değil de ağaç olsam
Dallarımın arasından rüzgarlar esse
Yapraklarım,çiçeklerim,meyvelerim olsa!
Mevsimleri yaşasam...
Köklerimle toprağın derinliklerine sarılsam.
Kuşlar konsa dallarıma,yuva bile yapsalar...
Böcekler,karıncalar yollansalar içime...
Çürütseler oralarımı,
Ballarım sakızlarım olsa
Gövdeme bir insan yaslanıp uyusa...
Ben bunları hiç bilmesem,
sadece ağaç olsam...
ağaçlar yok olmamalı yaaa! ! ! 200.000 ağacın bir golf sahası uğruna kesilmesi ne vicdansızlıktır yaaaaa....canilik başlarına vurmuş bu insan görünümlü h...vanların.
'Biz ağaçlara zarar vermek istemeyiz. Ne zaman onları kesmemiz gerekse, önce onlara tütün iktam ederiz. Odunu asla ziyan etmeyiz, lazım olduğu kadar keser, kestiğimizin hepsini kullanırız. Eğer onların hislerini düşünmez ve kesmeden önce tütün ikram etmezsek, ormanın diğer bütün ağaçları gözyaşı dökecektir, bu da bizim kalbimizi yaralar
......kızıldereli sözü
odunlar tarafından odun kağıt için kullanılan hayat damarı
Bir taş attım ağaca
Taşım düşmedi
Taşım düşmedi
Ben taşımı isterim
adı geçtiğinde içimi aydınlatan..azcık düşündüğümde içimi buran..torunlarımız kitaplardan pardon bilgisayardan tanıyacak diilmi ağaçları..bu soru üyelere diil...
Memleketimde çokkkk.Değerinide biliyoruzyaa.
Kendisini kesene yardım eden mahlukat.
aaaaah, ne güzel şeydir onu izlemek...kökünden başlayıp tepesine doğru, yavaş yavaş kaldırarak başımı...kavak, söğüt farketmez. ne direniştir mevsimlere, insana, yıllara... :)))
Üzerinde hiç düşünmediğimiz bir nimet. Olmasa ne yapardık düşünmek lazım. TEMA vakfını destekliyoruz.
Bir ağacımız vardı. Birlikte suladığımız hep bana hep onu çağrıştırıyor.
Google'dan gurbete giden gider mi gitmez adlı şarkının sözlerini ararken antolojiyi keşfettim. Burda Almanya'dan bir bayan arkadaş gönderilmiş yazısını görünce içim öyle bir tuhaf oldu ki Ey ALMANYA neden sevenleri hep ayırırsın. Gerçekten çok ümitsizim....
baltanın sapı sendendir.
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında
Ceviz Ağacı / Nazım
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
Nazım Hikmet
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller:
- Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur:
Çocuklar ana ve babalarından öğrendiklerini yapmaya özenirler.
- Ağaca çıksa pabucu yerde kalmaz:
Davranışlarına engel olacak hiçbir takıntısı yok.
- Ağaca dayanma kurur, adama (insana) dayanma ölür:
İnsan yapacağı işte başkalarına değil, kendine güvenmelidir.
- Ağacı kurt, insanı dert yer:
Kurt ağacı nasıl içten içe kemirirse dert de insanı içten içe yer bitirir.
- Ağaç olmak (argo söz) :
Bir yerde ve ayakta çok beklemek.
- Ağaç yaş iken eğilir:
Çocuklar küçük yaşta kolay eğitilir, büyük insan kolay kolay eğitilemez.
Birleşik Sözler:
ağaç arısı, ağaç balı, ağaç biti, ağaç çileği, ağaç delen, ağaç ebegümeci, ğaçkakan, ağaç kaplama, ağaç kavunu, ağaçkesen, ağaç kurbağası, ağaç kurdu, ağaç küpesi, ağaç mantarı, ağaç minesi, ağaç nemi, ağaç oyma, ağaç sakızı, ağaç sansarı, ağaç serçesi, ağaç yılanı
Türkler arasında ağaç kültüde geniş yer almaktadır. Başka milletlerde olduğu gibi, Türklerde de ağacı tanrı yahut tanrıdan aytılmış bir parça tanıyanlar çok olmuş, ağaçlar üzerinde dualar tertiplemişlerdir.
Altay Türkleri kayın ağaclarına taparlardı. Kayın ağacı başka ağaçlardan daha kutsal tanınmıştır. Adına kurbanlar da keserlerdi.
Bazı Türk boylarınca (Turçat) adında bir ağaç ve orman tanrıçası vardır.
Şamanlar hastaları iyi etmek için gayret ederken yanlarında kayın ağacı da bulundururlardı. Şaman davulunda da kayın ağacının resimleri vardır.
Şamanlara göre kayın ağacı; büyük tanrı Ülgen tarafından tanrıça Umayia gökten gönderildiği için dini törenlerde çok önem verilirdi.
Abakan Türkleri de dört kutsal kayın ağacının yanında dini törenlerini yaparlardı. Bu törenler yapılacağı zaman bir tepeye çıkılır, kökleri parçalanmadan yerden çıkarılmış kayın ağaçları tören yerine dikilir, kurban kesildikten sonra aorada bulununlar ateş yakarak kurban etlerini kızarttıktan sonra bunları kayın apğacının kabuklarından yapılmış kaplara koyarlar, başına toplanarak yerlerdi. Bundan sonra ağaçlar etrafında yine dönerler, tören sona ererdi.
Şaman dualarında kayın ağacı için: (Altın yapraklı, yetmiş yapraklı mubarek kayın ağacı) gibi tabirler geçer.
Bir inanaşa göre de kayın ağacının altmış kökü vardır.
Çam (Fusuk) ve arduıç ağaçları da Türklerde kutsaldı. Altay türkleri’ince kozmik alemin yaradılışında Kara Han yarattığı bir adaya dokuz dallı bir çam ağacı dikmişti. Bu, dünya üzerinde ilk çammış. Bu çam tanrıyı temsil ederdi. Kırgızlar akça kavağı, yakut ve Ostiyak’lar da kara çamı kutsal kabul ederlerdi. Ardıç dalları ile kadınlar ateşlerini yakar, kötü ruhlar bu ağacın yanık kokusundan hoşlanmazlardı.
Ağaçların başka özellikleri ve vasıfları da vardı: Konuşan ağaçlar, koruyucu ağaçlar, şeytan ağaçlar, evlenme ağaçları, doğum ağaçları ve ölüm ağaçları gibi…
Bir efsanede Oğuz Han bir gün ava gittiği zaman, uzakta bir gölün oratasındaki ağacın dibinde bir kızın oturduğunu gödü, bunu aldı diye geçer..
Başka bir efsanede de Hulin dağının üstünde de iki ağaç vardı ki; bu ağaçlara nur inmiş, bundan sonra gövdelerinde şişkinlik olmuş, bundan beş çocuk doğmuştu ki en küçükleri Buğu Tekin’dir.
Bir başka hikeyede, Tukyu’lardan, Totuluşa öldükten sonra, oğuları içlerinden birini bablarının yerine seçmek üzere ağaç altında toplanmışlar. Ağaca en çok sıçrayaçak olanı seçeçeklerdi. Bunların en küçüğü olan Assena hepsinden çok sıçradı, seçilerek A-Hein-Şe adını almıştı.
Başka milletlerin ağaç kültünde görülen hurma, zeytin, defne ve öd ağaçları, sonraları dini gelenekler etkisi ile Türkler arasında çok az yer almıştır.
Ağaçların büyük oluşunun kudret ifade etmekteki rolü Türk mitolojisinde de görülürse de, İskandinav mitolojisindeki kökleri yerin en derin noktasında, dalları da göklerin en yüksek tabakasında ulaşan Hifdasil adındaki ağaç gibi çok mubaladalısına Türk mitolojisinde rastlanmadığı gibi hintlilerin Ashvatha dedikleri cehennemde bulunan ateş ağacı gibileri de görülmedi…
Referans:
Türk Mitolojisi - Murat Uraz