Kültür Sanat Edebiyat Şiir

AFYONKARAHİSAR EMİRDAĞ BAŞKONAK KÖYÜ sizce ne demek, AFYONKARAHİSAR EMİRDAĞ BAŞKONAK KÖYÜ size neyi çağrıştırıyor?

AFYONKARAHİSAR EMİRDAĞ BAŞKONAK KÖYÜ terimi tarafından tarihinde eklendi

  • keziban kızıltepe kantasgmailcom
    keziban kızıltepe kantasgmailcom

    Gözünü kırpmadan Çanakkale'ye giden yiğitliğini çağrıştırır .

  • Necati Kavlak
    Necati Kavlak

    İhanetin Son Perdesi
    Türkiye bu yıl 23 Nisan Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı'nın 95. yılını her yıl olduğundan daha çok içi buruk kutluyor.
    Neden mi?
    Dilimizin döndüğü, kalemimizin ifade edebildiği kadarını açıklamaya çalışalım. Biliyorsunuz, 23 Nisan 1920 Türk için bir milattır.
    Türk Milleti Mustafa Kemal Atatürk'ün Liderliğinde 'Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir ' düsturu ile tanıştı.
    Kula kulluktan, Anayasal haklara sahip birey kimliğine açılan yolun temeli; 23 Nisan'da atıldı. Sonra üzerine Herkesin bildiği çağdaşlığa giden devrimler tek tek inşa edildi.
    Bu devrimleri kısaca hatırlamak gerekirse:
    '-Harf Devrimi,
    -Eğitim ve Öğretim Devrimi,
    -Takvim Saat ve Ölçülerde Değişiklik,
    -Kadın Haklarının Tanınması,
    -Soyadı Yasasının çıkartılması,
    -Şapka ve Kıyafet Devrimi,
    -Türkiye'nin Yeniden İdari Teşkilatlanması,
    -Saltanatın Kaldırılması,
    -Ve de Halifeliğin Kaldırılması' diye özetlemek mümkün.
    Ayrıca Atatürk bu devrimleri yaparken, muasır medeniyete ulaşacak yolun bu devrimlerle mümkün olacağını biliyordu ve onun için altını çizerek Türk Milletine Muasır medeniyeti hedef gösterdi.
    Cumhuriyet 1920'den 2015'e doğru yol alırken, elbette her şey güllük gülistanlık değildi. Bazen rejim kaza geçirdi, bazen yolu kesildi ama her şeye rağmen hedeften hiç sapmadı. Cumhuriyet ve Demokrasiden asla vazgeçmedi.
    Tarih'i çok derinlere uzanan Türk Milletinin muasır medeniyete doğru yol aldığını gören iç ve dış düşmanlar boş mu duracak?
    Elbette onlar da Cumhuriyetin yoluna barikat kurmayı, yol kapanı ile hızını kesmeyi denedi ve de uygulamaya kaldığı yerden devam ediyor.
    Biz 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramını kutlarken, yolumuza yol kapanı kuranlar da 24 Nisan 1915 Ermeni olaylarını soframıza getirerek ağzımızın tadını kaçırmanın hesabı peşinde.
    Amerika Birleşik Devletleri-İngiltere ve Avrupa hatta Vatikan, Türk Milletini köşeye sıkıştırmaya uğraşıyor.
    Hatırlayın!
    -Katoliklerin ruhani lideri Papa Francesco'nun, '20. yüzyılın ilk soykırımının Ermenilere yapıldığını' söylemesinin üzerinden kaç gün geçti?
    -Avrupa Parlamentosu'nun (AP) 1915 olaylarını 'soykırım' olarak nitelemesini oy çokluğu ile kabul eden kararı üstünde ki duman hala sıcak değil mi?
    Papa Francisco ve Avrupa parlamentosuna 'Bir kulağımızdan girer öbüründen çıkar' demekten başka söyleyecek hiç sözümüz yok mu?
    1915'ten 2015'e bir asır geçti. Türkiye hem ekonomik hem askeri hem de siyaseten en zayıf olduğu dönemde bile bu günkü gibi yok sayılmadı.
    Soykırım yapmakla suçlanmadı.
    İktidarı elinde bulunduranlara sorsanız Türkiye Dışarıda saygın, içeride güçlü!
    Hani nerede?
    Unutmadan söyleyeyim, 'Ala: Biz tehcir yaptık - Davutoğlu: Tehcir insanlık suçudur' demiş! Anlayacağınız, Soykırım yaptık demelerine ramak kalmış.
    Özür dilemeleri de pek yakın.
    ABD ve Fransa'daki son çalışmalarını paylaşan MHP Millet Vakili Yusuf Halaoğlu'nun soykırım yalanıyla ilgili tırnak içindeki 'Dünya sözde Ermeni soykırımı iddialarını görürken, bunların katlettiği 518 bin 301 Türk'ün adını bile anmıyor. Binlerce insan çoluk çocuk samanlıklarda, camilerde yakıldı. Papa ve Batı, katledilen Türklerden neden bahsetmiyor' tespitine bir göz atalım ve Ala ile Davutoğlu'nun söylemlerini öyle değerlendirelim.
    Aslında söylenecek çok şey var, en iyisi bozmayalım dilimizi, ısıralım dudağımızı dökülmeden yutalım kelimeleri.
    Ve Konfiçyüz'e bırakalım sözü 'Dil Bozulursa kültür bozulur, kültür bozulursa ahlak ve aile bozulur, ahlak bozulursa hukuk ve siyaset bozulur, hukuk ve siyaset bozulursa devlet çöker ve yıkılır'.
    23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı kutlayarak noktalayalım cümlemizi.

  • Necati Kavlak
    Necati Kavlak

    AKLIMDA POYRAZ ESER

    Yaprak gazel olmuş
    Durmaz dalda düşer
    Aklımda poyraz eser
    Uykumda düşlerim üşür

    Kadir mevlam
    Bu ne iştir
    Güz mevsiminde
    Yüreğime
    Yaz güneşi düşer

    Bölük bölük
    Kara bulut
    Gökyüzün de gezer
    Şimalden poyraz
    Şarktan kara yel eser

    Bozkır da
    Güzgülü açmış
    Yaprağına çiğ düşer

    Necati Kavlak

  • Necati Kavlak
    Necati Kavlak

    KABUK BAĞLAMIŞ YARALAR


    Türkler, Dünya Coğrafyası içinde, Cennet tanımına bire bir uyan Anadolu’yu yurt edinmiş ve bin yıllık tarihi ile bu topraklar üzerinde egemenliğini korumayı başarmış yüce bir Millet.

    Hiçbir Millet yok ki, kurduğu Devlet içinde yaşayan Millet aynı ırktan olsun.

    Dünya Devletleri nüfusunu incelendiğinizde, her devletin değişik renkleri, içinde barındırdığını görürsünüz.

    Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, bin bir renk çiçekten oluşmuştur.

    Bu renkleri hem etnik köken, hem de inanç bazında algılamak gerekir.

    Tabii güzelliği yanında, jeopolitik ve stratejik önemi de olan Anadolu, emperyalist Dünya Devletlerinin her zaman iştahını kabartmış, çıkasıca gözleri içine düşmüş ve hiç çıkmamıştır.

    Bu yüzden tarih boyunca Anadolu üzerinde kirli oyunlar hiç eksik olmamış, Türk Milleti tarihin her dönemde kanla imtihan edilmiş.

    Bakın, Şair Orhan Şaik Gökyay “Bu Vatan Kimin” Şiir’inde ne diyor?

    Tarihin dilinden düşmez bu destan,
    Nehirler gazidir dağlar kahraman,
    Her taşı yakut olan bu vatan,
    Can verme sırrına erenlerindir...

    Her taşı yakut olan bir Vatan’a sahip olmak, Şairin de yazdığı gibi bir bedel istiyor.

    Türkler bu bedeli bazen ilan edilmiş savaşlarla er meydanında, bazen de sinsice içimize ekilen nifak tohumları ile ödemiştir ve hala da ödemektedir.

    Gerçek bu kadar açık ve netken, İktidarı elinde bulunduranların, siyasi amaçla kabuk bağlamış yaraları kaşıması ve yeniden kanatması yarayı iyileştirmeyecek, acıları derinleştirecek ve tazeleyecektir.

    Mahkeme kararı ile İdama Mahkûm olan ve cezası infaz edilen Mustafa Pehlivanoğlu’na 30 yıl sonra ağlamak,

    19 Aralık ile 26 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'ta, yaşanan kanlı olayları kaşımak

    Çorum'da 1980 Mayıs-Temmuz aylarında meydana gelen sağ-sol ayrımı temelinde, mezhep çatışması gibi sunulan, kabuk tutmuş yaraları, yeniden kanatmak, hangi yaraya merhem olacak?

    Sivas’ta yaşanan Madımak olayını gündeme taşıyınca, Milletin hangi sorunu çözülecek?

    Ve ya 70 yıl önce Tunceli’deki isyanı hatırlatma ve suçlama kimin ekmeğine katık olacak?

    Yalnızca siyasi amaca hizmet etsin diye, kabuk bağlayan yaraları kaşımanın, getirisi kadar alıp götüreceği şeylerin olduğu bilinmez mi?

    Millet iradesini kullananlar, Vatan’ın bir bölgesine, Kürdistan diyenlere ve Kara Deniz de dâhil, Özerklik isteyenlere ses çıkartmaz hoş görü ile bakarken,kapanmış yaraları kaşıyarak kime hizmet ediyor?

    Başınızı elinizin arasına alıp düşünün.

    Taşları bağlayıp, itleri boş bırakarak, birlik ve beraberlik sağlandığı nerede görülmüş?

  • Necati Kavlak
    Necati Kavlak

    GÜNDEMDEN BİRKAÇ BAŞLIK

    VE

    BİR ŞİİR



    Mardin’de 3 şehit

    Hakkâri’de 5 noktaya eş zamanlı saldırı

    'Kafes' boş kaldı
    Tunceli’de Patlama
    Doğu Beyazıt’ta Polise saldırı
    Demokratik Toplum Kongresi 'Özerklik' dedi!
    Daha birçok terör olayı içimizi acıtır, yüreğimizi yakarken,
    Memleket kan ve gözyaşına boğulurken siyasiler ne yapıyor?
    Ne yapacaklar?
    Geyik muhabbeti.
    Kelime oyunu.
    Memur Kemal, Recep bey, tiplemesi.
    Hala Atatürk’ün Zeki ve Çalışkan diye tanımladığı,
    “TÜRK Milletine” Aziz Nesin muamelesi





    ÇAKAL SÜRÜSÜ


    Dağa çıkmış
    Ağzı salyalı
    Kuduz
    Çakal sürüsü
    Köpeksiz köy bulmuş
    Ulur
    Havlar doğrusu
    Kâh Kandilde
    Sınır ötesinde
    Kâh Lice
    Kâh Bingöl de
    Boş bırakmaz
    Tunceli’yi de
    Ara sıra uğrar
    Tokat Reşadiye’ye
    Ne arasın it
    Mor sümbüllü Vatanın
    Dört bir köşesinde
    Satılmış uşak yazıyor
    Boynunda ki zincirin
    Her halkasında
    Akıttığın kan
    Sel oldu
    Anaların gözyaşı
    Boyunu aştı
    Elbet boğulacaksın
    Bir gün
    Akan kan
    Ve gözyaşı ırmağında

  • Necati Kavlak
    Necati Kavlak

    DERE

    Bir vadi uzanır

    Cenup’tan şimal’e

    Kar suyu ile beslenir

    Vadi içinde

    İnci gibi berrak akan dere.

    Boncuk gibi renkli kumlar

    Yeşil yosun bağlamış kara taşlar

    Kaybolur akan suyun içinde.

    Salkım söğütler uzanır

    Dere boyu

    Suyun kenarında

    Gölgesi suya düşer

    Kuşluk vakti güneş vurduğunda.

    Gelincikler açmış ekin Tarlası’nda

    Genç kızlar cacık kazar

    Nadas edilmiş dingin tarlada.

    Kiminin bir sepet var elinde

    Kimi sepeti takmış koluna

    Uzunca bir bıçak da

    Parmaklarının arasında.

    Uzatınca bıçağı toprağın içine

    Çıtlığı koparır atar sepetine

    Bir türkü tutturur kızlar koro ile

    “Emir dağı birbirine Ulalı

    Başın mı büyüdü gelin olalı

    Ben seni küçücükten seven oğlanım”

    Der!

    Gülüşürler anlamlı anlamlı

    Bir kaval sesi duyulur uzaktan yankılı

    Kavala karışır, davar çanının sesi.

    Yürek kıpırdar gözler kırpışır

    Kızlarda canlanır kim bilir hangi anı?

    Koyun keçi’ye karışmış

    Kuzular oğlakla çardakta buluşmuş

    Davar tuz yalamış susuz

    Dereyi görüp koşmuş

    İçer suyu ağzını suya gömerek.

    Çoban Yörük kızlarına bakar

    Mavi gözlerinin içi gülerek.



    Necati Kavlak

  • Necati Kavlak
    Necati Kavlak

    MİHRİBAN’IM MI, ALFADİMEM Mİ?


    Radyo 'da, Mihriban’ım türküsü başladı. Müziğin başlama ritmi bana Al Fadime’m türküsünü çağrıştırdı. Sanatçının sesini duyana kadar, Al Fadime’m çalacak diye bekledim. Mihriban başlayınca da pek hayal kırıklığı yaşamadım. Mihriban’ım türküsü ve ritminde de yöre türkülerinin havası var. Sanatçı, 'Ayrılığı ölümden zor belleme Mihriban' derken göz pınarlarım doldu. Burun ifrazatım arttı, En büyüğünden en küçüğüne, çocuklarım, eşleri, torunlarım, gözümün önünden filim şeridi gibi geçti. Evlat, evlat kokan tenleri, ışık, ışık bakan gözleri, ay gibi parlayan yüzleriyle karşımdaydılar. Sevginin en güzeli, en asili saklıydı, o sıcak bakışta, o içten gülüşte. Göz pınarlarımda biriken damlalar, yatağına sığmadı. Sel oldu aktı, göz kapaklarımın her kapanışında, kara bulutların sağanak yağmuru beslemesi gibi, göz yaşlarımın yağmur bulutu olmuştu. Esen rüzgarla savruluyordu, gönlümün yüceliği sınır tanımaz yüksek tepelerinin doruklarında. Ayrılık, ölümden beter değil mi? Ne diyordu 'şair'! 'Ölüm ALLAH'ın emri, Şu ayrılık olmasa' işte bir eserdeki 'ayrılığı' ölümden zor belleme 'mısrasının' İnsan ruhunda estirdiği fırtına ve fırtınanın yağdırdığı göz yaşı yağmuru. Elbette şiir'lere söz olmuş kelimelerin, şarkı ve türkülere melodi olmuş notaların da; kişiler deki etkisi, yaşadığı ormanın bitki örtüsü gibi. Kimi yerler zümrüt yeşili, kimisi fıstık yeşili. Bazen yeşil bile değil renk, rengi kırmızı olan var, mavi olanı, kahveye çalanı da, daha ne renkler. Her fırtınadan sonra, güneş açar gök yüzü pırıl, pırıl mas mavi olur ya. sanki fırtına hiç olmamış gibi. İşte 'MİHRİBAN' bitince güneş doğdu. Ortalık masmavi. Şimdi Muazzez Ersoy; 'Dalgalandım da Duruldum, binlerce güzel gördüm de, en sonunda sana vuruldum' diyor.

  • Necati Kavlak
    Necati Kavlak

    FLAŞ HABER

    A-İNEGÖL SAVAŞ ALANINA DÖNDÜ
    B- İNEGÖLDE GERGİN GECE
    Pazartesi sabahı “Bursa, İnegöl’de doğu kökenli şoförün kullandığı minibüsün önünün, İnegöllü gençler tarafından kesilmesi ve Şoförün Orhan’iye Mahallesi’nden “Bir daha geçme” diye uyarılması ile başlayan kavga” ajanslara flaş haber başlığı düştü ve kamuoyuna duyuruldu.
    Gençler hangi amaçla, niçin ya da niye şoförün önünü kesip uyardı?
    Şimdilik bu ucu açık bir haber.
    Sebep neyse elbette yapılacak soruşturma sonunda aydınlanacak.
    Olay, emniyet ve asayişi ilgilendiren, rutin bir hadise olabileceği gibi, yazılı ve görsel basının flaş haber üslubu ile vermek istediği, ekilen ayrılık tohumların yeşerdiği anlamına da gelebilir.
    Şayet hadise, basının ima ettiği sebeple çıkmışsa, iktidara kardeşlik projesi adı altında Milletti ayrıştırma projesi üreten, kendilerine aydın yaftası yakıştıran, Atatürk’ün İfadesiyle “Büyük Türk Milletinin” amaç ve hedefini bildiği sözde aydınların gözü aydın.
    Bu zatı muhteremler hedeflerine adım, adım yaklaşıyor.
    Hedefi 12’den vurmanın keyfini yaşayabilirler.
    Terörü [KÜRT] sorunu diye adlandıran aydınlar ve İktidar: şapkayı önlerine koyup bir kere daha düşünmeli.
    Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10’ncu Maddesinde:,
    Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır. Demiyor mu?
    Hangi ırka, hangi meshepe Anayasa ayrıcalık tanımış?
    Hangi makamı, hangi rütbeyi hangi etnik kökenli vatandaşından esirgemiş?
    Hangi bölgeyi ya da şehri hangi yurttaşına men etmiş?
    Mal edinme, mülk sahibi olma konusunda kimin diğerinden ayrıcalığı var?
    81 İl’in hangisi, hangi etnik kökenli vatandaşa yasak?
    Seyahat özgürlüğü mü kısıtlanmış?
    Kürt sorunu diye ortaya çıkanlar ve Bütün Haber kanallarında KÜRT Propagandası yapan sözde aydınlar gerçekten kime hizmet ediyorlar?
    Ve daha da önemlisi,”Durmak yok Açılıma Devam” sloganı ile 1000 yıllık Türk toprağına ayrılık tohumu ekenler, İnegöl’de olup bitenleri doğru okuyup, doğru değerlendirebilecekler mi?
    Ne dersiniz?

  • Necati Kavlak
    Necati Kavlak

    Ardıç Ağacı

    Karşı yamaçtan
    Çan sesi geliyor
    Sürüyü katmış önüne çoban
    Kaval çala çala eve dönüyor
    Genç kızlar toplanmış
    Kuyunun başına
    Kova ile su çekip
    Davar suluyor
    Karabaş kimi görse
    El bilip ürüyor
    Koyun kuzunun kokusunu almış
    Yanık yanık meleyip duruyor
    Güneş kuşlukta
    Sıcak ağır ağır yürüyor
    Evde beze dökülmüş,
    Saç kurulmuş
    Uzaktan tereyağlı
    Katmer kokusu geliyor
    Açıkmış çoban
    Midesi zil çalıyor
    Boz eşeğin üstünde
    Dih deyip duruyor
    Evin önü ardıç ağacı
    Sabah gölgesinde döver
    Anam yayık ayranı
    Bir katmer dür ana
    Bir tasta ayran ver bana
    Yemem önüme koysan da
    Kara kovan süzme balı
    Sen doldur ver ayranı
    Ana taze ayranı

    Necati Kavlak

  • Necati Kavlak
    Necati Kavlak

    ÇINAR

    Kurumuş dallar
    Yok, artık yapraklar
    Kim bilir
    Kaç asır
    Tarihe şahitlik etti
    Şu koca çınar
    Yer yer dökülmüş
    Gövdesinde teni
    Sarmaşık sarmış
    Koca bedeni
    Eskiden gölge ederdi
    Oturduğu yeri
    Şimdi yok
    Koyu ve serin gölgesi
    Diyorlar ki
    Etme gölge
    İhsan istemem
    Yaprakların olmasa da
    Ben sana git demem
    Ara sıra gelir
    Bakarım uzaktan sana
    Bir ömrü hatırlatıyorsun
    Sen bana
    Ne kaldı
    Şunun şurasında
    Senin gibi olmaya
    Yapraklar sarardı
    Rüzgâr bekliyor
    Dökülüp gazel olmaya
    Kim bilir
    Ne yazacaklar
    Başucunda ki mermer levhaya

    Necati Kavlak
    25.07.2010 Manisa