Nazım Ercan Şiirleri - Şair Nazım Ercan

0

TAKİPÇİ

Nazım Ercan

Düşlerimin şemsiyesine sığınıyorum
Sensizlik yağmurlarından
Bir alaca gök,
Yapraksız fakat yemyeşil bir ağaç yalnızlığım.
Motor sesleriyle irkiliyorum düşlerimden
Birdaha geç yatmayacağım

Devamını Oku
Nazım Ercan

Adı;
Bin yıllık bir bekleyişin ardına taktığı rüzgar, benim adım motifsiz bir kelebeğin kanatlarındaki ruhsuz aşk.Bir sabah daha uyandığım, yanı başım da aşk, benimse sırtım dönük. Uyuşuk beden uyan artık ben geldim.Merhaba ruhum.Gecedir yürek derdi kelebek.Bakışları donuk, yüreği ayaz.Belki de; son bir sesleniş ayaklardan yüreğe, koş git ona, ben götürürüm seni diyor zaman.Bir atmacanın gözlerin de sevi, ruhunu yitirmiş bir dokunuşun ardındaki neden ne ola ki?
Zaman;
Bir donmuş serçenin gözyaşları arasın da gördüğümsün sen.İnildiyor yıldızlar, tam yüz bin yıldız, tam yüz bin yapayalnız gururlu, ihtişamlı ve özgür yıldız.Stara’yı biliyor musun sen? Götürür müsün beni de yanın da ona? Sabahtır gece gözlerim de sabahtır, sabahtır, sabahtır.Ulysses evine dönüyor galiba kurtuldu denizin hanımından. Sevgiyle kal sevgiyle minik serçe.Çığlık çığla telefon bak şuna artık. Bin küsür yıllık yüz bin yıldız, yüz bin yalnız ruh demektir, yalnız,yalnız,yalnız.Zamansın sen ey ölümcül kelebek, zaman. Al kanatlarına bedenimi. Motifin olacağım senin.Sessiz, şekilsiz bir garip ben.
Ölümün;
Bir başka gün işte, yine kırlangıç yuvalarına tırmanıyorum. Bir ip bağladım bulut uçuruyorum bedenimden yüreklere.Bir sis aralıyor ruhumu, yorgun, avare ve hınç dolu. Dışarısı ayaz, buz rengi duman gene tepelerden aşağı taaa ruhuma dek saplanıyor. Bir iblis içim de kandırma telaşın da ruhumu. Son seslerini dinleme çabasındayken ben yaşamın müziğinin. Elveda deme telaşında gözlerim bu şehre, bu dünya ya, bu zamana. Elveda zaman denen tamahkar elveda. Bir denizin daveti gözlerim de buz rengi bazen nefti gri. Geliyorum serçeler sustu yine bir ruh daha göç etti desene. Geliyorum.

Devamını Oku
Nazım Ercan

Çocuğun ölüm düşü

Ben daha öncede ölmüştüm.
Bir çınarın ayakları dibinde
Kalakalmıştım öylece.
Belki bir belki bin asır

Devamını Oku
Nazım Ercan

Beklenen zamanlarda
Hep hüzzama çalan hüzünler.
Şehrin iki yakası
İki ayrı boğaz
Yalan baharların ardında
...........................Bin yürek yalnızlık

Devamını Oku
Nazım Ercan

Yorgun imgelerin fisiltilari yansiyan duslerden
Bir kelebek dokunusu
Tum ask sarkilarindan artakalan

Zincirlenmis duslerin
Prangalarindan kurtuldugu

Devamını Oku
Nazım Ercan

Bir serseri rüzgar düştü
............................Tüm arapsaçı anlara
Şımarık zamanların tebessümü var
Uykuyla uyanıklık arasında.

Çolak kaldı yıldızlar

Devamını Oku
Nazım Ercan

Umutların adandındığı
Gelincik
Bir dokunuşun titreyişi ölüm demek yüreğine
Unutulmuş ovalarda
Umut olmuş bir düş
Bir tını

Devamını Oku
Nazım Ercan

Benliğim;
Orada mısın? İşitiyor musun beni? Selam diye başlardım eskiden söylemlere, hoşcakal diye bitirebilmek için.Yabanıl bir ruh’um ben, ökseye yakalanmış bir serçe bazen.Yalan sevişlerden arta kalan bir yaşam tükettiği bedenin.Elbet gidecek ve özleyecek ruh bedeni.Sen sevişmeyi bilir misin? Bedenimi kovalayan bir başka beden gözlerimi hep takipte.Kır çiçeği toplamaya gidiyorum, özlemişim gözlerimi, yarı ağlar bir tebessümle geçiyor zaman.
Hoşcakal;
Yeni bir beden arıyor yürek.Tuzak bir zaman tüketildiğinde ne kalır ki elde başka? Bir sigara dumanı gördüm bu gün ağlıyordu,incinmişti.Tükendim.Bedensiz bir kelebekle dolaşıyorum gezegeni,belirsizlikten sonsuzluğa bir yükseliş mi yaşam? Hatırlıyorum da ağlayabilirdim eskiden, gülebildiğim gibi tıpkı.Ne oluda unuttum hayır,hayır beceremedim yaşamayı? Belirsiz bir tebessüm artık yaşam,kekeme bir bedenle tırmandığım bir dağ.Hoşcakal.
Ayrılıyoruz;
Telefonum çalıyor, bir güvercini dinliyorum ahizede kulağım.Uçmayı unutmuş.İnansam mı?

Devamını Oku
Nazım Ercan

Belli; incinmiş bir yürekti adam…
Bir sahilindeki bir bankında ağlıyordu oturmuş Yeditepelinin.
Bir çift insan gördü yalnız onu.
Ağlıyordu.
Korktu genç,
olanı biteni soramadı derdinin ne olduğunu,

Devamını Oku
Nazım Ercan

Bir sabah daha, hatırladığım hüzünlü ve son seviştiğimiz o geceden arta kalan bana; sen, yine sen derken, güllere dokunan bir elden arta kalan bir garip sızı gene sabaha. İlk çiğ düşüyor koş yakala. Ukala bir serçe küstah gündüzü davet eden yüreğime. Sabah mı oldu ne, hafif nemli dudakların? Gene çiğ düşmüş göğsünün tekine; Uzak bir bedenin iniltisiydi gözlerimdeki, oysa; dokunmuştu gagası serçenin, ince sabah tenine. Kaçak bir güvercin getiriyor seni düşlerime, uyanmalıyım. Yapay bir ses çığlık çığlığa kulaklarımda, uyanmak istemiyorum. Sabah mıydı adın senin? O çiğ bedenimin volkanında artık. Yaşayacağım seni. Sana inat derken gözler bedene, bir aynanın yansısında gördüğüm iki bedendik. Masumduk ve yalnızca sevişiyorduk. Uykularımın nöbetini tutan, o gül dökülürken dudaklarımdan, gecelere yelken açmaya başladığım, o hain gece uykusuzlukları yalnızca senden kalan.

Devamını Oku