1981 yilinda doğdu.
İlk defa nehri görmüştü. Suyu yeşilimsi idi. Yazın da böyleydi kışın da. Şaşırdı. Suyu eline aldı. Baktı baktı baktı. Yeşili göremedi.
İlk defa denizi görüyordu. Su masmavi idi. Hava açıkken de mavi idi hava kapalı iken de. Şaşırdı. Suyu eline aldı. İnceledi. Maviyi göremedi.
Her su, avuçta renksiz iken neden farklı farklı görüyordu insanlar?
Tek bir hayali vardı, ülkenin yarısının olduğu gibi. Kendine göre küçük; ama çok mutlu olabileceği bir hayal. Kansere çare bulmak, açlıktan ölen çocukları doyurmak, uzayın bilinmeyenlerini keşfetmek, orman yangınlarını bitirmek gibi büyük hayalleri yoktu. Varsa yoksa bir ev, bir araba, emekli olunca bahçesinde domates, biber yetiştirmek!
Mustafa TAŚ
-“Bırakamıyorum. ”dedi.
-“Neden? ”dedi.
-“Çünkü alıştım ve iyi geliyor.” dedi.
-“Peki alışmadan nerden biliyordun iyi
geleceğini? ” dedi.
Sustu ve bir sigara yaktı...
Başkalarının biçtiği değerle değerimi bulmayı bekleyemezdim.
Kendi değerimi kendim biçmeye karar verdim.
Avucunu açtı dilenci. Adam elini cebine attı eline gelen tüm paraları vererek kendi avucunu açıp dilenciden para dilendi. Empati böyle olur dedi insanlığa...
Allah’tan çok korkuyordu, camiyi önce hangi ayakla girmeliydi, keneften önce hangi ayakla çıkmalıydı, hangi eli nerelerde kullanmalıydı sürekli aklını kurcalıyordu. Ama rüşvetle aldığı ihalelere fesat karıştırma, işçisinin üzerinden nasıl fazla kazabilirim, nasıl vergi vermekten kurtulabilirim ve benzeri ahlaksızlıklar kafasını daha çok meşgul ediyordu. Bilmiyordu ki gerçekte Allah’tan korkan kişinin aldığı fazla nefesin bile kul hakkına girebileceğini...
İlk görüşmesiydi. Ne kadar itici biri gelmişti. Allah’ın bir kuluydu ama dar vaktine denk gelmişti sanki. Ne elektrik ne gaz almıştı. İkinci görüşmesiydi. Biraz daha iyiydi sanki ilk görüşmeye göre. Bir kaç kelam edebildi. Üçüncü görüşmesiydi. Aslında iyi biri diye düşündü. Saçları da pek hoş sanki diye kendi içinden geçirdi. Dördüncü görüşmesiydi. Harika biri, ne kadar iyi, güzel yaratılmış dedi. Hele sohbetine diyecek bir şey yok dedi. Beşinci görüşmesiydi. O hayatımda tanıdığım en iyi insan dedi.
İlk görüştüğü kişi de son görüştüğü kişi de aynı kişiydi aslında. Her şey alışmaktı sanırım.
Mustafa TAŚ
300 ağaç keserek 300 metrekarelik villa ve 300 metrekarelik havuz yaptırmış, doğaya karşı olan sevgisinden villanın çatısını ve havuzun dibini yeşil malzemeden yapmıştı düğümlü kütük. Yüzme de bilmediği için ancak deve güreşi yapabiliyordu insanoğlu hayvan...
Dolabına şöyle bir göz attı. Acaba hangi takım elbisemi giysem diye düşündü. Dört sezon önce aldığı bir düğmeli takımını giydi. Şimdi bunlar moda dedi içten içe gülerek, moda saçmalığının canına okumuşçasına!
Kero oldukça esmer biriydi ama esmerliği soydan değil güneşten çifte kavrulmaktan geliyordu.
Hem yazın, hem de kışın güneşin kendini gösterdiği günlerde çalışıyordu.
Boyu kısa, beli ince, ensesi ve kolları kalındı.
Gözleri az kaymış kaşları yekpareydi.
Köyün en güzel kızı olan Berfo’ya gönlünü vermişti.
Berfo ay parçası gibi beyaz tenliydi, sanki güneş görmemiş de hep ay ışığında gezmişti.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!