Dünyanın en zor işi kendini arayan adam hakkında bir şeyler yazıp, söylemektir. Düz değildir çünkü o, başladığı ve bittiği yer yoktur, hatta başladığı ve bitiği diye tarif ettiğiniz yeri birbirine eklediğinizde onun gerçek spiralini oluşturursunuz. Mustafa Ceylan’da öyle birisidir. Her gün değişir. Her gün doğan güneşin aynı olmadığı gibi o da aynı değildir. Hatta ona dair yazmak, hatta yazmaya kalkmak, ilk cümlemde dediğim gibi, bilinmeyen bir şehirde kaybolmak gibidir. Elindeki harita farklı, şehir farklıdır. Sadece aradığın adres belli, ama ne adresi bulursun ne de ona götüren yolu. Aşk şiiri diye başladığı şiirde aslında bir de bakarsın ki o Antalya’yı anlatıyordur.
Uzun zamandır tanıyorum onu. Hatta yazdıklarını kendinden önce tanımıştım. Dünyanın yuvarlaklığını anlamak için ilkokul çağlarında verilen örnek gibi. Denizden gelen deniz aracının önce sesini, sonra dumanını, sonra bacasını ve sonra da kendini görürdük. Bu deniz cisminden kaynaklı bir durum değildir yalnız. Tamamen dünya ile ilgili fiziksel bir gerçek. Ceylanı da öyle tanıdık. O da bu “yuvarlak dünyada” yaşayan sağlam kalmış yolunda yürüyen bir şair, iyi bir dost, afacan bir çocuk olarak gördük. Önce yazıları, şiirleri, sonra uzaktan parlakça bir baş, sonra da kendisini cismane gördük.
Bu yazıyı yazarken “Neden Mustafa Ceylan Şiiri” idi başlık. İnsanlar neden Ceylan’ın şiirlerini okusunlar ya da okurlar. Ben aslında onu tanımadan önce bu yazıyı yazsaydım, daha farklı şeyler söylerdim. Ama şimdi kendisini tanıdık ve diyeceklerim değişti. Evet değişti. Dolayısıyla ben geçmişe gidemem, gitmekte istemiyorum. Oraya gidersem evet eski benim okuduğum bildiğim Ceylan’a ulaşırım ama bu sefer eskideki ben’e de ulaşırım ki, eski sayfaları ve yaraları yaşarım. Bu sebeple bugünkü Ceylan’ı tanıdığım Ceylan’ı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Halk şiirinin önemli bir kaynağı olan “Ayrılık” Ceylan’ın şiirlerinde de yerini almıştır. Ayrılık illaki sevgiliden olan ayrılık değil, bazen bir dosttan, bir sohbetten, memleketten, şehirden olabilmekte. Ayrılık temasının işlendiği iki farklı şiiri şöyledir.
Ayrılık-1
Bulutsuz, rüzgârsız, karsız olsa da
Dağları yerlere yıkan ayrılık...
Gönül okyanusta tutuşan ada,
Suyu alev alev yakan ayrılık...
Canım aradığı ufku bulsa da
Apansız karşıma çıkan ayrılık...
Hem gurbet elde, hem de sılada
Bir şimşek misali çakan ayrılık...
Bin nesil geçse de cümle insanda
Çağlaya çağlaya akan ayrılık...
Vakti geldiğinde sevdalı can'da
Misk-i amber gibi kokan ayrılık...
Sabır ağacından koptuğun anda
Başını belâya sokan ayrılık...
**
AYRILIK
Sevda yollarında gönül kervanım
Dağ olur önüme düşer ayrılık.
Ne kadar özlerse özlesin canım
Çığ olur önüme düşer ayrılık.
Başıma kar yağmış, sinemde duman
Demen dostlar bana, delirmiş demen!
Yâre kavuşmama yetmiyor zaman
Çağ olur önüme düşer ayrılık.
Tükettim umudu gönül dağımda,
Hüzün şarkıları dudaklarımda.
Zalim takvimlerin yapraklarında
Ağ olur önüme düşer ayrılık.
Geleneksel halk şiirinde özlem, aşkın ve şiirlerin beslendiği bir başka pınardır. Ceylan’da yare olan özlem tüm özlemlerin öznesi olsa da aynı özlem ateşinde veya özlem deryasında, dosta olan özlemi, dolunaya olan özlemi, memlekete, geride kalan çocukluk anılarına, oyuncaklara, anayı, güzel bir manzarayı, bir mevsimi, buluşmayı, hatta bir ağacın çiçek açışını bile dahil ederek şiirler yazmıştır. Ceylan’da asıl olan artık özlenen nesne değil, onu özleme eylemi ve fiilidir. Yani manadır. Özlemi işlediği bir çok şiiri olsa da en güzel iki örneği Bahar Düşü ve Aba Hasret Kütüğündedir.
Bahar Düşü
Yeşil bir tebessüm iner dallara
Umut gözlüğüyle baktığım zaman.
Kuşlar meydan okur geçen yıllara
Bulutları yere yıktığım zaman.
Tutamam depreşir kanım, iliğim
Gelir de aklıma birinciliğim...
Çıkar durgun sudan mahzun gençliğim
Göllerden çöllere aktığım zaman.
Akça sütü saklar, otlar-çayırlar
Dönüşür evet'e dilde hayırlar,
Çiğdem çiçek olur kırlar-bayırlar
Gönül kuzusuyla çıktığım zaman.
Nazlı yâr avcuna yakar da kına
Ceylan yüreğimin varır farkına..
Uzaktaki dostlar gelir yakına
Çoban ateşini yaktığım zaman...
**
ABA HASRET KÜTÜĞÜNDE
Gönül dağlarında fırtına, yağmur
Onun belgesidir yakılan aba.
Sevda ağacında ıpıslak durur
Bir güzel elinde sıkılan aba.
Yârin ovasına kurduysan çadır
Derdin sayısızdır, hem de çokçadır
Hasret kütüğünde parça parçadır
Aşkın çivisiyle çakılan aba.
Yokuştur ayrılık, çık bakalım çık
Duruş dinleniş yok, hep çile artık
Kopmuştur düğmesi, yakası yırtık
Ucundan gurbete çekilen aba.
Gönül deli bir tay, kendini yorar
Dörtnala koşar da yârini arar
Kuru bir dikende sevgiyi arar
Nefret çalısına takılan aba.
İçimde dönerek esiyor ayaz
Sevdiğim, bir tanem, neden anlamaz?
Sırtımı ısıtmaz, beni korumaz
Süslü vitrinlerde bakılan aba.
Ceylan’ ım ceylana avcıyı söyle
İşte yalnız kaldın, gönlünü eyle
Bitirir dostluğu, hakikat böyle
Öfke çamuruna sokulan aba.
Şairin özellikle de halk şairinin kadına duyduğu aşk ile erkeğe duyduğu dostluk neredeyse aynı mertebededir. Dostunu kaybetmekle aşkını kaybetmek arasında çok fark yoktur. Her ikisinde de “sevgi temelli bir yapılanma” vardır. Her ikisinde de yürekler açılmıştır ve açık durur. Ceylan’ında beklide kendisini en iyi anlatan tarafı dost olmasıdır. “Tipide, zemheride çağırsanız dağın başına, yol eder ırağı koşar da gelir. Yeter ki çağıran olsun onu yürekten, vallahi geceyi en aydınlık gün eder gelir”. İşte dosta da bu denli dönük duran Ceylan’ın kendisinin dosta karşı duruşunu beklide birçok şiirinde bulmak mümkün olsa da en iyi “Abdal” şiiri anlatır. Yalnız dost Ceylanın tanımlamasında aynı ateşte yanandır, aynı yolda yürüyendir, taşın altına elini koyandır. İşte 'Abdal' şiiri;
Abdal
Dost diye inleyen gönül erinin
Yerden su çıkaran asasındayım
Sildim izlerini dünya kirinin
Geçen zamanların tasasındayım
Geçiyor, geçecek bugünle yarın
Dilimde dili var sonsuz baharın
Maddeden mânaya tüm boyutların
Uzununda değil kısasındayım
Kızgın saç üstünde yanıp tütsem de
Kül olup savrulup, tozup gitsem de
Bakmayın hâlime iflâs etsem de
Sevda bankasının kasasındayım
Ağaca, çiçeğe verdim sesimi
Kara bulutlara gömdüm yasımı
İçimde kurşuna dizdim nefsimi
İdam sehpasının yasasındayım
Kovanda peteğim, tenlerde canım
Yaşamak, yaşatmak kesin fermanım
Dallarda tomurcuk, dizde dermanım
Hakimin, hekimin masasındayım
Kendimde ölüyüm, diriyim aşka
Toprak çilehanem, orası başka
Ceylan’ ım düşse de taş demir köşke
Gâribin, yetimin duasındayım
İnsanlarımızın çoğu aşk yaşamında daha çok aşkı, aşkın içinde değil, aşın dışında yaşar. Ya kavuşulmayan bir aşk, ya biten, ya da o an uzakta olunan bir aşktır şiirlerin yelkenini şişiren aşk rüzgarı. Leyla ile Mecnunda, Mecnun Leyladan uzaktadır. Kerem ile Aslıda da, Ferhat ile Şirinde de. Ve hep aşk iki taraflı yaşansa da aşkı anlatan hikayeler, dizeler, türküler genellikle erkeğin aşkına dairdir. Leyla’nın özlemini anlatan, Şirinin hasretini anlatan, Aslının derin bir ah çekişinin gerisinde olan kavuşma arzusu aşkın kadın tarafından kaleme alınmamıştır. Ceylan da kendini Mecnun’un, Ferhat’ın, Kerem’in yerine koymuştur. Kendi aşkını onların ki gibi büyük kılarak hem de.
İşte bana göre Ceylan şiirinin okuyucularının Ceylan şiirinde buldukları en gerçek buluşma noktası da budur. Kâh Ceylan’ın Mecnunluğunu izlemek için şiirleri okumakta, kah kendisini Ceylanın ya da aslında Mecnun un yerine koyarak okumakta. Aslında Ceylan aşk yaşayan insanların aşkına tercümanlık yapmaktadır. Onlar adına şiir yazmaktadır. Onlar adına özlemektedir. Hatta onlar adına terk edilmekte hatta onlar yani okuyucular adına sitemler etmektedir.
Eğer şair severse ki sever. Sevdiği için mi şairdir şair olduğu için mi sever bilmem ama. Şiirin, özellikle de halk şiirinin mayası aşktır, sevgidir. Ancak bir şair bir şehrin enstrümanlarını kullanarak sevdiğini tanımlar. Şehir ve kadın ancak şairin dünyasında el ele tutuşup yürürler. Orhan Velinin; “İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı”, demesinde olduğu gibi. Ceylan’da buna benzer birçok şiir yazmıştır. İşte iki güzel örneği;
Antalyalı Güzel
Saçların dalgalı Akdeniz gibi
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Bu deli kalbimin sensin sahibi
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Şelale benzeri gümbür gümbürsün
Mor dağlar, bulutlar kadar özgürsün
Deniz kıyısında ne düşünürsün?
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Gözlerin yeşille mavi arası
Yüreğin sevginin çiçek serası
Sessiz ağlamanın şimdi sırası
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Gülüşün yakışır elma yanağa
Vur dudak mührünü şu geçen çağa
Dikmişsin gözünü neden uzağa?
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Afrodit çıldırır seni görünce
Dünya toz dumandır kalbe girince
Acaba ne dersin Ceylan sarınca?
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Beste: Şenol YAĞAR
**
ANTALYASPOR MARŞI
Çıkmış Akdeniz’ den dalgalar gibi
Geliyor, geliyor şimşek geliyor...
Kırmızı, beyazlı bayraklar gibi
Geliyor, geliyor şimşek geliyor...
Antalya seninle gurur duyacak,
Her maçın sevinçle dolup taşacak,
Peşpeşe golleri şimdi atacak
Geliyor, geliyor şimşek geliyor...
Peşpeşe golleri atacak şimdi,
Zafere zaferler katacak şimdi,
Bir şimşek misali çakacak şimdi
Geliyor, geliyor şimşek geliyor...
Antalya seninle gurur duyacak,
Her maçın sevinçle dolup taşacak,
Peşpeşe golleri şimdi atacak
Geliyor, geliyor şimşek geliyor...
Beste:Gültekin ÇEKİ
Makam: Nihavent
Usül: Sofyan
Elbette Ceylan’ın duruşu aşka doğrudur. Aşka dönük durmaktadır. Her ne kadar acı çekse de, aslında Ceylan diğer birçok halk şairi gibi bundan keyif de almaktadır. Yazmasının gerekçesi, yaşamasının gerekçesini bu durumda aramakta ve hatta ne gariptir ki bulmaktadır. Her kadına Karacaoğlan misali ayrı ayrı aşık olmaktansa o bir kadını sevmiştir (sanıyorum ki böyle bir kadın yoktur, sanıyorum ki bu kadın hayalidir, umuyorum ki bu kadın eşi Gülay Hanımdır) ve her aşk onu anlatır, onu hatırlatır. Bu durumları birçok şiirinde bulsak ta aşka dönük duruşunu en iyi anlatır iki şiiri şunlardır.
Ah Bu Kader!
Güzelim, iyiyim, hoşum ben amma
Alnımda yazıya kilitlenmişim.
Zaman baştan başa geçen muamma
Kapkara bir şansa sabitlenmişim.
Yürek gümbür gümbür, aşk ırmak ırmak
Nasılmış bilmedim güzelde durmak
Kırılmış kanadım, kopmuş el, parmak
Gönül davasına şahitlenmişim.
Caddeler, sokaklar güzelle dolu
Cümlesi şen şakrak ben ise ölü
Bahtımın elinde olmuşum deli
Çile pulu ile senetlenmişim.
Gözüm hoş, gönlüm hoş, yüreğim bomboş
Ben katı gerçeğim, kaldırım sarhoş
Konmadı dalıma, kanat çırpan kuş
Öleceğim diye hep beklenmişim.
Ya gözüm yanlıştır, ya yürek yanmış
Geçince seneler gönül uyanmış
Ben dosdoğruyum ama kaderim yanlış
Oturup kalmışım, göbeklenmişim.
**
AHHHHH BİR AŞIK OLSAM!
“Haydi gel! ” diyordun goncayla, gülle
Mutlaka gelirim bu kıştan sonra!
Neler söylemezdim belâlı dille? !
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
Yolları düz eder, dağı delerdim
Ardı sıra kuzu olur melerdim,
Ayrılığı parça parça bölerdim
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
Günde yirmi kere olurdum traş,
Kaplardı içimi heyecan, telâş
Gül olur, beynimi parçalayan taş
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
Zamanı-mekânı aşardım hemen,
Kınaman dostlarım, delirmiş demen
İnerdi yelkenler, tutmazdı dümen
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
Torunumu alır parka koşardım,
Bir an göremesem derde düşerdim,
Sevda denen kızgın saçta pişerdim,
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
Lunapark olurdu içimle dışım,
Şaşırır kalırdı evimde eşim,
Ne yandan doğarsa doğsun güneşim
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
Evde çocuklarım bayram yapardı,
Benden çıkan yollar yâre sapardı,
Kalbim yuvasından bin kez kopardı,
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
Moralim yükselir, işim düzelir
Alacaklı bile, getirir verir.
Kuruyan dallarım birden yeşerir,
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
Şiirler yazardım, türkü söylerdim,
Yâre akmıyorsa suyu eğlerdim.
Sevgilim, bir tanem, ceylanım derdim
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
**
“Her aşk bir ateştir aslında,
yananı yakar asla kül etmez.
Duygular kül olur onun yolunda
Tutanı kül etmez aşkı tattıkça
Bedenler kül olur onu tattıkça” bu da benim sözüm olsun Ceylana dair. Ama ister Mevlana’da, İster Yunus’ta en güzel örneklerini gördüğümüz aşk ateşinde yanma ile olgunlaşma arasındaki matematiksel ilişkiyi Ceylan’ın dizelerinde de görmek mümkün. “Aşk yaşayan olgunlaşır” özetiyle yaşanmıştır her duygu. Her aşk aydınlanmadır, her aşk arınmadır, her aşk kişinin kendi özüne daha da bir yakınlaşmadır. “Ah Seni Seni” şiiri buna güzel bir örnektir.
Ah Seni Seni! ! !
Nasıl estin nasıl, çile dağımdan?
Yele benziyorsun, ah seni seni!
Kopardın üzümü asma dalımdan
Ele benziyorsun, ah seni seni!
Yaptığım çağrının kaçtı sayısı?
Bekleyen, titreyen bulur mu ısı?
Bulunmaz bağrında bir su kuyusu
Çöle benziyorsun, ah seni seni!
Muhtaç olup geldin, muhtaç, vaktaki
Ben kuzulu koyun, sen kurnaz tilki
Zehirli böceğin ağızındaki
Dile benziyorsun, ah seni seni!
Kalemin burçları tek sana küsmüş
Aşkın bayrağından hüzünler esmiş
Goncası kurumuş, yaprağı düşmüş
Güle benziyorsun, ah seni seni!
Attın düşlerimi hiç düşünmeden
Ummazdım bunları vallahi senden
Sevda ırmağında anaforum ben
Sele benziyorsun, ah seni seni!
Tatmadık bitanem pembe sevinci
Mor, lâcivert, sarı, nedendir, neci?
Gönül radyosunda boşalan içi
Pile benziyorsun, ah seni seni!
Ceylan'ın değildir falanla filan
Bu sevdan ruhumda öylesi yaman
Hasret okulunda başımda çalan
Zile benziyorsun, ah seni seni!
Kadına duyulan aşkın dışında uhrevi aşk, manevi aşk için de şiirler yazan Ceylan, kendi duygusal olgunlaşmasını, yanmasını, hatta kül olmasını “Ağladım” şiirinde en iyi anlatmaktadır.
Ağladım
Bütün yürekleri aydınlık tutan
Kudret kandilini gördüm, ağladım.
Bütün eğrileri nurla doğrultan
Işıktan giysiler ördüm, ağladım.
Cennet kapısından içeri baktım,
Irmaklar misali çağlayıp aktım,
Nefsimi iğneli fıçıya soktum,
Yüzümü toprağa sürdüm, ağladım.
Buldum Hak diyerek açan gülümü,
Düğün merasimi saydım ölümü,
Yavan hesaplardan çekip elimi
Bağlayıp divana durdum, ağladım.
Anladım sırrını, arşın, âlemin
Fâniyi, bâkiyi yazan kalemin.
Yunus ellerimden tuttu...Yetmiş bin
Hisardan içeri girdim, ağladım.
Dost bağında bülbül oldum şakıdım,
Aşk halısın usta oldum dokudum,
Doksan bin kelâmı hemen okudum
Kudret lokmasına erdim, ağladım.
Canan meclisinde coşan erlere,
Selâm verdim kutbu devran pirlere.
Yedi gök yüzüne, yedi yerlere
Ben’ i zerre zerre serdim, ağladım.
Perdeyi gözümden açtım kaldırdım,
Hikmet deryasına bin tas daldırdım,
Kâmil hayat ile testim doldurdum,
Dolmayan testiyi kırdım, ağladım.
Gördüm güzelliği gördüm her yanda,
Solmayan çiçekler açtı dünyamda,
Atomdan hızlıca gittim bir anda
Doksan günlük yola vardım, ağladım.
Yüzbin bıçak attım kendi derime,
Nice ilim kattım bildiklerime,
Şu küçük dünyada gördüklerime,
Hakikat mührünü vurdum, ağladım.
Canlar meclisine canan hoş geldin!
Kanayan yareme bir melhem oldun.
Ey miskin Ceylan’ ım ölmeden öldün
Gönül yarasını sardım, ağladım.
Aşk yolculuğu onun için yanmadır, her yanma da gelişme, yenilenme ve çoğalmadır. Aynen Mevlana’nın, Yunus’un yanması gibi. Gerçi Ceylan daha çok kadına duyulan aşkın ateşinde yansa da mavevi aşk içinde çok kez de bulmuştur kendini. “Beri Gelsin” şiirinde bunu en iyi dile getirmiştir. “Cem” şiirinde kendinden vazgeçişin en güzel örneğini vermektedir.
Birini Arıyorum
Acıyı bal sayacak
Birini arıyorum.
'Daha var mı? 'diyecek
Birini arıyorum.
Dünyaya sırt dönecek
Aşkına can verecek
Ölmeden ölüver'cek
Birini arıyorum.
Kendini yok sayacak
Peygamber'i duyacak
Yunusca şakıyacak
Birini arıyorum.
Mevlâ' dan gayrisi boş
Ölüm mü? Ne kadar hoş!
Aşkıyla deli, sarhoş
Birini arıyorum.
Ancak O' nu bilecek
Ancak O'na gidecek
Hep O' ndan dileyecek
Birini arıyorum.
Bakmayan mülke, mala
İçinden taşan sıla
Hasretim diyen sala
Birini arıyorum.
Şöhreti, şanı atan
Hoşgörü, ilim satan
Gökyüzünü ağlatan
Birini arıyorum.
Çağrıyı duymuş olan
Dünyaya doymuş olan
Yola baş koymuş olan
Birini arıyorum.
Ey Ceylan'ım Hakk'a dayan
Gerisi boş ve yalan
Ceylan'da ceylan olan
Birini arıyorum...
**
CEM
İmbiklerden hücre hücre süzüldüm
Değirmende buğday buğday ezildim
Kuzu oldum, bin kancada yüzüldüm
Alın sizin olsun bende ki beni…
Açaraktan kilitlenmiş kapıyı
Yüzbin renge boyar iken yapıyı
Bir gülüşe feda ettim tapuyu
Alın sizin olsun bendeki beni…
Ne malım var, ne mülküm var, bomboşum
Aşk elinden divaneyim, sarhoşum
Bir noktada sona erdi bu koşum
Alın sizin olsun bendeki beni…
Sır sakladım, sırra döndüm aynada
Cevap gelmez yaptığım şu feryada
Yoktur gözüm hem de iki dünyada
Alın sizin olsun bendeki beni.
Cümle yollar bir kavşakta buluştu
Buluştu da yolcular el tutuştu
İblis bile orta yerden savuştu
Alın sizin olsun bendeki beni…
İçim, dışım bayram yeri, gülüyor
Güneş bile nefes alıp soluyor
Sol göğsümde ihtilâller oluyor
Alın sizin olsun bendeki beni
Aşk yüzünden pervanece dönerim
Hem dönerim, hem de candan yanarım
Kopardığım yüreğimi sunarım
Alın sizin olsun bendeki beni
Kendi varlığını, sınırlarını, yaptıklarının farkında olan şair, çoğu zaman bunu çaresiz kabulleniş içinde değil mutlu serzenişler olarak tarif etmiştir. Kendini en yakışıklı görmemiş, hatta birçok şiirinde kelliğini tarif etmiştir. Unutkanlığına dem vurmuştur. Hatta çocuksuluğunu ön plana çıkarmıştır.
Adın Ceylan
İnsan ömrü bir masal, masalda ben Keloğlan
Nikotinim ıstırap, çok uzakta kahkaha.
Boşuna debeleniş, boşuna 'bir daha'
Ne yaparsan yap dostum, değişmez adın:'Ceylan'
Ceylan için her şey bir şiir yazma, bir söz söyleme gerekçesidir. Onun için hayatın neredeyse tamamı bir matematiktir. Ama bu asla bir bütçe değil, parasal boyutta bir hesap değil. Öyle olsa sanırım her olaydan sıfır alacak kadar hesapsızdır. Hatta bir buluşmaya vaktinde varabilmek için Afyon’a taksiyle gidebilme lüksünü gösterip sonra parasızlıktan Antalya’ya yürümeyi göze alabilecek kadar da Kayserilikten ve Aksekililikten uzaktır. “Abakus” şiirinde hayatın içindeki matematiği, Aerodinamik şiirinde de kendini uçuran aşk rüzgarını anlatmıştır.
Abaküs
Topla, çıkart, çarp, böl; ne yaparsan yap
Altmıştan öteye yol gitmiyor ki.
Parmakla, takvimle yapsan da hesap
Boğazın kırk boğum, dil gitmiyor ki
Çocukluk ve gençlik kanatlı kuştu
Farkına varmadan nasıl da uçtu?
Bakmayın çiçeğe kökler tutuştu
Su yerde akıyor, dal gitmiyor ki
Ceviz kadar akıl, tüp kadar mide
Eğdiler kantarı şimdi gitgide
Ölmüş bal arısı kalmış petek de
Kovan darma duman, bal gitmiyor ki
Renkli boncukları saydık kaç kere
Söyle de bilelim, yüz, bin, on nere?
Cümle varlıkların sevdiği yâre
Mektubun içinde gül gitmiyor ki
Kader, alnımıza çizilen çizgi
Bu çizgide gizli ömürlük yazgı
Hep geçim derdiyle söyledik ezgi
Şu sazın göğsüne el gitmiyor ki
Mevlâ bir can vermiş yeşil yaprağa
Nice sır gizlemiş denize, dağa
Bir cami önünden kara toprağa
Giden yalnız insan, sal gitmiyor ki
Ceylan’ ım ayrılma bir’ in biriyle
Üçe bakma sakın, gitme ikiyle
Bütün gönüllerde aşk kibritiyle
Ocak yanar amma kül gitmiyor ki
**
AEORODİNAMİK
Rüzgâr tünelinden, ses duvarından
Uçak havasıyla çıkmışa benzer..
Farkı yok bugünün belki yarından
Tüneli, duvarı yıkmışa benzer.
Bir kuş havalansa gene semaya,
Bakışın merdiven kuracak aya...
Düşmem diyordun ya kara sevdaya
Ekmeği fırında yakmışa benzer.
Dans eder beyinde bir sürü çengel,
Neden yerden göğe açılmış pergel?
Yollara çıkınca aşılmaz engel
Okyanusa doğru akmışa benzer.
Kendinde köledir, dışarda hürdür
Şarkısı ezelden ebede vardır.
Milyon mu, milyar mı, cümlesi bir’ dir?
Efsunlu aynaya bakmışa benzer.
Ozon halkasını delse bir sprey,
Onu tamir eder, bir dua, bir ney.
Birleşir sonunda kuzeyle güney
Doğuyla batı da yokmuşa benzer.
Her halk şairi gibi Ceylan’da toplumsal duyarlılık içinde şiir yolculuğuna devam etmektedir. Yoksulluk, gariplik, çaresizlik gibi kavramları kendi tarzıyla ele almış kendi yoksulluğunda tüm yoksulları, kendi garipliğinde tüm garipleri işlemiştir. Hatta nerede başkasına ait bir dert görse, kendinin derdi gibi sahiplenmiştir. Yine şair için şiir yazma pınarı olarak en önemli başlıklardan birisi “yalnızlık”tır. Ceylan bir çok şiirinde yalnızlıktan söz etmiştir. Ona göre yalnızlık arkadaşı da olsa, akrabası da olsa yüreğine dokunulmadığı zaman hissedilen duygudur. Ceylan’ın en derin yalnızlığı ise yardan uzak kalmadır. Bunu en güzel dile getirdiği şiir Acayip başlıklı şiirdir.
Acayip
Kahrolsun, kahrolsun bu yalan dünya
Tepemde dert ile döner acayip
Nice eşkiyâsı kesmiş yolumu
Beynime balyozu iner acayip
Oysa misafirim burda üç günlük
Taşırım tenimde bir cepsiz önlük
Kendimden geçerek dalarsam anlık
Çilesi omzuma biner acayip
Ele pamuk bulut, bana da ateş
Yoklukla yalnızlık oldukça kardeş
Kargalar eylemde, sokaklarda leş
Kokusu üstüme siner acayip
Mısra mısra şiir, ceylan ağıdı
Maziden âtiye doğru yansıdı
Önüme koyarak siyah kâğıdı
Nice imtihanda dener acayip
Ey Ceylan sen öğren nasıldır sonun?
Tahtadan bir atla bitecek sorun
Ermeden sabaha umut mumunun
Titreyen ışığı söner acayip
Ceylan elbetteki aşkı sadece kadında tanımlayan veya bulan biri değil. Bir çocuğa, bir çiçeğe, hatta ağacın baharda çiçek açışına, meyve verişine, kuşun kanat çırpışına aşkı dahil etmiştir. Ha doğrusu kendisini dahil etmiştir. Artık kanat çırpan kuş değil kendisidir. Çiçek açan ağaç değil bahara ermiş kendisidir. Memleket, gurbet, sıla, arkadaşlık, onun aşka gidişindeki yollardan biridir. Her halk şairi gibi o da bu kaynaklardan beslenmiş ve yolculuğa çıkmıştır. Anadolu Türküleri adını verdiği şiir bunun en güzel örneklerinden biridir.
Anadolu Türküleri
Türküler söylenir Anadolu’ da
“Güzeller güzeli Reyhan! ” diyerek.
Aşıklar inletir çalar sazı da
“Avcı vurmuş garip ceylan! ” diyerek.
Türküler söylenir şehirde, köyde
Davulda, halayda, çekilen hey’ de
Kadehlere dolan köpüklü mey’ de
Dertlenip ah çekip “aman! ” diyerek.
Anneler düğünde başlar ağıda,
Türküler aşığı yaşatan gıda,
Bazen mısralanır geçer kâğıda
“Dağların başında duman” diyerek.
Kederde, neşede türkü söylenir,
Pınarın başında kalır eğlenir.
Mecnun’ da, Ferhat’ ta coşar dillenir
“Aşıklık çekmesi yaman! ” diyerek.
Annesine yazdığı “Anamın Türküleri” isimli şiirindeki ikinci dizede annesine duyduğu hasreti dile getirişi çok güzeldir.
Asmalardan sarkan üzümdü
Kalbim, ışığım, iki gözümdü...
Bağ bozumlarında yeşil, yemyeşil
Yaprak toplardık çotuklardan...
Anam söylerdi, biz oynardık
Duymaz, duyamaz oldum çok zamandır
Anamın türkülerini...
“Atatürk” başlıklı şiirinde Atatürk’ü, “Bayburt” şiirinde Bayburtlu olmayı, Yaratan’a olan bağlılığını ve teşekkürünü “Tanrıya” başlıklı şiirinde dile getirmiştir. “Bayrak” başlıklı şiirinde vatan sevgisini, “Bizim” başlıklı şiirinde Hacı Bektaşi’ye olan sevgisini tarif etmiştir. Kaderindeki olumsuzlukları “Bozuk Tomofil”de, “Bu Gurbet, Bu Ayrılık” şiirlerinde Fırat’ın Dicle’ye kavuşması gibi aktarmıştır.
Bayrağım
Masmavi göklerde dalga dalgadır
Şanlı tarihimi bilen bayrağım.
Ezelden ebede büyük sevdadır
Çağlar boyu benim olan bayrağım.
Mazlum milletlerin sonsuz ışığı,
Özgürlüğün ilham saçan beşiği
Gönül bahçemizin can sarmaşığı
Al al çiçek açıp gülen bayrağım.
Karanlık geceme müjdeyle doğan,
Vatan düşmanını çıldırtıp boğan
Mevlâ’dan bizlere kutsal armağan
Ayla yıldızını alan bayrağım.
Ufkumda sen vardın olmadım köle
Seninle geliyor zaferler dile
Huzurla, barışla, hoşgörü ile
Bin yılın zırhını delen bayrağım.
Varlığım, hazinem, şerefim, şanım
Beni ben eyleyen mukaddes canım
Sınır boylarında tek heyecanım
Şehit elleriyle gülen bayrağım.
Kıyamete kadar kudret felsefem
Seğmenim, dadaşım, zeybeğim, efem
Asil soyum; ilgim, bilgim, düşüncem
Düşmana korkular salan bayrağım.
Türk oğlunun çağlar aşan türküsü
Aşkı, mutluluğu, büyük ülküsü…
Güzeller güzeli, cihanın süsü
Daima zirvede kalan bayrağım…
**
BİZİM
Gönül bahçesinde her daim açan
Hacı Bayram Veli gülümüz bizim.
Yüzyıllar boyunca Türkçe konuşan
Ağızda bal, şeker dilimiz bizim.
Tarihin bağrında devletler kuran,
Mehter davuluna aşk ile vuran,
Fakirin, yetimin yarasın saran
Müjdeler dağıtan kolumuz bizim.
Akşemsettin ile girip surlara
Ömer Dede ile erip sırlara
Sevgi mührü vuran tüm asırlara
Çağdaşlık, aydınlık yolumuz bizim.
Milletin birliği hedefimizdir,
Huzur ve bereket düşüncemizdir,
Haram ve günahlar çekincemizdir
Sevapta gül açar dalımız bizim.
Herkesin bir işi, mesleği olsun
Ceylan’ ım yüreğe sevgiler dolsun
Türk oğlu cihanda büyük nam salsın
Yeni bir çağ açar elimiz bizim.
“Ateş” ve “Ateşe” başlıklı şiirlerinde ateşi, anlatışı oldukça zengin ve çokluk içinde anlatmış hatta kendisiyle bile dalga geçmiştir.
Ateş
Yak beni, yak beni; beni bende yak,
Kaplamış ruhumu bir sonsuz firak,
Savur küllerimi semaya bırak;
Getir rüzgârını yakıver ateş!
Alevler içine sokuver ateş! ..
Yak beni, yak beni, çal kibritini
Özlüyor bak kalbim, tek sahibini
Kaç yıl geçti bilmem... Beklerim seni...
Bir çakmak taşı ol, çakıver ateş!
Bekletme ne olur, yakıver ateş! ...
Yak beni, yak beni, bekletme gayri,
Kuru bir çalıyım, hazırım haydi!
Sana haykırışım göklere değdi;
Aşkın meydanına yıkıver ateş!
Ne olur bekletme, yakıver ateş!
...…………………………………..
...…………………………………..
**
ATEŞ'E
Görünür tutulmazsın, yakarsın kavurursun
Kovalasam gitmezsin hep başımda durursun
Benim gibi odunu buldun ya yakmak için
Sevinçten top oynarsın, vallahi kudurursun…
Başarısız aşk yaşamalar aslında beş aşamalı bir süreçtir. Bu benim içinde böyle Ceylan içinde böyledir. Ve irdelendiğinde Ceylan’ın tüm şiirlerinde bu beş aşamaya karşılık gelen şiirlerden çok fazla örnekler görülmektedir. Bahsettiğim başarısızlık aşkın kendisinde değil onu yaşayamamaktadır.
Birinci aşama: eksikliğini fark etme ve arama aşaması, ikinci aşama birilerini seçme ve onu var etme aşaması, üçüncü aşama; ulaşamama ve yenilgiyi kabul etmem aşaması, dördüncü aşama; aşkın karşı tarafına sitem aşaması ve son aşama da kendini haklı görme aşamasıdır.
Şimdi bu aşmalarla ilgili olarak bir çok şiir söyleme yada yazma şansı bulan Ceylan aslında Karacaoğlan kadar şıp sevdi biridir. Yoldan geçen güzele aşık olur. Geçen güzel midir, kendimidir belli değildir. Suyu akan ırmakta su mu akar yoksa Ceylan mı çoğu zaman ayırt edilemez. Birinci aşama için bir çok şiirini buna örnek verebiliriz.
Var etme aşaması olarak tarif ettiğim ikinci aşama için en güzel örneklerden birisi “Abluka” şiiridir.
Abluka
Kuşattım duayla çevreni senin
Artık nefes bile alamazsın sen
Halatla bağlandı ayağın, elin
Benden uzaklarda kalamazsın sen
Yaktığın ateşte kavrulacaksın
Ağlayıp, sızlayıp kahrolacaksın
Vicdan azabıyla kıvranacaksın
Dünyada bir huzur bulamazsın sen
Eleği eledik duvara astık
Sonunda selâmı, sabahı kestik
Davacı olacak başından yastık
Rahatça uykuya dalamazsın sen
Karıştım suyuna, girdim havana
Sen benimsin benim, ey hain Suna!
Aşkın hesabını vermeden bana
Öleyim desen de ölemezsin sen
Ceylan’ ın sözünde bulunmaz hile
Doğuştan yazımsın düşmüşüz dile
Oynatsan dünyayı parmağın ile
Kahkaha savurup gülemezsin sen
Üçüncü aşama yani Suna’ya ulaşamama aşamasıdır. Suna kabul etmemiştir Ceylanın aşk anlatımının ve teklifinin. İyi ki de etmemiştir. Etse zaten Ceylan orada bitecektir. Zaten etmemesi de gerekir. Zaten kabul etse bir şekilde Ceylan kendisini daha sonra reddettirecektir. Çünkü sürecin böyle olması gerekir.
Abondone
Ben senin karşına nasıl çıkarım?
Böyle köşe bucak kaçtıktan sonra
Büyük zaferini söyler kahkahan
Başıma bin belâ açtıktan sonra
Teslim bayrağını çektim kaleme
Gönlümü verdin de dertle eleme
Şimdi rezil oldum cümle âleme
Sen de buralardan göçtükten sonra
Dilin alev alev öfkeyle nefret
Dinlemem sözünü vadetse cennet
Bir de şaşkın şaşkın edersin hayret
Aşkı tırpan tırpan biçtikten sonra
Yapıştı mindere sonunda sırtım
Duymadın sesimi her gün haykırdım
Kurşun yarasını hasretle sardım
Ayrılık tasından içtikten sonra
Ceylan’ ım boş yere çalma çeneyi
Bir düşün, akıllan olma enayi
Nasılmış öğrendin abondoneyi
Aşkı tohum tohum saçtıktan sonra.
Dördüncü aşama sitem aşamasıdır. Kendini en iyi aşık görecek ve aşkını kabul etmeyene sitem edecektir. Ve Ceylan da her aşkında bu sitemi etmiştir zaten.
Aferin Sana!
Pılını pırtını toplayıverdin
Çekirge misali hoplayıverdin
Sırtıma hançeri saplayıverdin
Aldattın sen beni, aferin sana!
Dilerim Mevlâ’ dan yüzün gülmesin
Aşkın kıyamete kadar sürmesin
Düşesin diline birgün herkesin
Ağlattın sen beni, aferin sana!
Hani geceleri ay’ dın, ışıktın?
Tenime dolanan bir sarmaşıktın
Hani yalnız bana, bana aşıktın?
Söylettin sen beni, aferin sana!
Kopardın dalımdan bir yaprak gibi
Boynumda dururken çıngırak gibi
İçinden kan akan bir ırmak gibi
Çağlattın sen beni, aferin sana!
Geçme sakın ola geçme yanımdan
Aman ha, ölürsem tutma salımdan
Denizin göğsüne yat limanından
Fırlattın sen beni, aferin sana!
Demek içindeydi bu kötü niyet
Unutma adımı her yerde söz et
Soyadın işkence, adın eziyet
İnlettin sen beni, aferin sana!
Beşinci aşama Kendini haklı görme ve onaylama aşamasıdır. Yani suç tamamen karşı tarafa aittir. O eksiksiz ve kusursuz sevgilidir.
Amin Diyorum
Ceylan’ ın adını unutacakmış
İnşallah unutur, amin diyorum
Göz pınarlarını kurutacakmış
İnşallah kurutur, amin diyorum
Veremezmiş bana bütün ömrünü
Boşuna geçirmiş bu geçen günü
Yepyeni aşkıyla çılgın gönlünü
İnşallah avutur, amin diyorum
Bir gün kurtulacak tuzaklarda ki
Eyvallah, hoşça kal, böyl’olsun, peki!
Yanına gelince uzaklarda ki
Ayakta uyutur, amin diyorum
Günah kovanının zehirli balı
Nasıl umursamaz, nasıl edalı?
Boş sandığı gökler yıldızla dolu
Herhalde doludur, amin diyorum
İnsan sevdiğine böyle mi eder?
Yeter yaptıkların bu kadar yeter!
Belki de alnına yazılmış kader
Eğriyi doğrultur, amin diyorum
Sevgili konuklar, birçok boyuttan ele aldığım Ceylan Şiiri, anlatım zenginliği, söz zenginliği, aynı konuları defalarca başka bakış açılarıyla ele alış biçimindeki ustalığı ile güçlenmiş en güzel halk şiiri örneklerini içerir. Genelde uyaklı kafiyeli şiirler yazan Ceylan a-b, a-b, c-c-c-b, d-d-d-b, biçimli şiirler yazmaktadır. Kendisini böyle güzel şiirler yazdığı için kıskanıyorum, hatta imreniyorum. Onu tanıyan biri olarak dostluğundan ve şiirlerinden gururlanıyorum.
Teşekkür ediyorum
Dr.Faik ARDAHAN
Mustafa CeylanKayıt Tarihi : 18.2.2007 14:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
17.Şubat.2007 Antalya Tekelioğlu İl Halk Kütüphanesi -Toplantı Salonu Mustafa Ceylan'ın 41.Sanat Yılı Etkinliği Dr.Faik ARDAHAN'ın konuşma metni.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!